23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Kültür Akıllı Maymun Toplumları 21. yüzyılda yaşamı sürdürebilmenin tek yolu var: Aklın gerçekten egemen olduğu bir düzenin kurulması. Kişi hayalci, deli, dengesiz olabilir. Toplum olamaz. Rasyonel bir yönetimi olmayan birtımarhane kuramazsınız. Bu'nun temelinde rasyonel bir eğitim ve öğretim sistemi olması ge- rekiyor. Toplum düzeninin kişisel inançla, kişinin irrasyonel tavrı, bilinçaltı dünyası ile ilgisi yok. Çiinkü bunların programı olmaz. Dünyaya teknoloji egemen. Teknoloji bilime dayalı. Bilim de ak- la. Çağdaş dünyada bunu yerine geçecek bir algoritma söz konusu değil. Doğan Kuban Politika, ekonomi, savaş, barış, yaratılış, yaşam, ölüm, inanç gibi kavramlann akılcı düzenle çelişmesi bağla- mında söylemler geliştiren garip adamlar dünya tarihi boyunca olmuştur. Bugünkiler de, 1000 yılında kıyamet ko- pacak diye velvele çıkaranların torunlan olmalı. Kimse 'Bu otomobiller, bombalar, telsiz telefonlar, gökdelenler akıl ve bilim dışında hangi öğretinin üriinleri?' diye sormaz. Çiinkü bunlar soru değil. Çağımızın sorunu, insanoğlunun dünya yü- zündeki yaşamtnı sürdürebilmesinden ibarettir. Bunun aynlmaz eki de insanlann yaşama hakkının ellerinden alan sömürii dü- zeninin ortadan kaldırılmasıdır. Yüz binlerce yıllık bir evrim dönemi geçmesine karşın hâ- lâ açlıktan ölen insanlann var olduğu bir dünyada yaşıyoruz. Dünyanın zengin ve gelişmiş toplumları giderek azalan dün- ya nimetlerinin çoğunu elde tutmak için politik, ekonomik ve askeri güçleriyle, insani ve demokratik maskeler arkasın- da, egemenlik ve sömürü programlarını fakir ve açlara da- yatıyor. Halkları aç kalmış eski sömürgelere yardım eden ku- rutnları bile onlar kuruyor. lnsafsu bir tarihi sahtekârlığın, çe- şitli kılıklarda, yüz yıllardırdeğişmeyen ilkelerle çalıştığı söy- lenebilir. BARBARLIK VE RÖNESANS Toplumlar arasında, ya da aynı toplumun insanları ara- smda bazen birkaç yüz katı bulan gelir farklarının varlığını kabul eden bir dünyada, zengin ülkelerin insancıl duygular- \a davrandıkhrmm ve uygar olduklannı söylemek yalandır. Insan denen maymun azmanı, resim yapıp, keman çalsa da maymunlar kadar eşitlikçi değildir. Biraz abartırsak, insanlar kendi hemcinslerini acımadan öldüren en vahşi yaratık ol- duğu için, uygarlık denilen lüksü yarattıkları da söylenebilir. Bu lüksün içinde insana acımak diye bir şey var. Fakat Amerikalı kadınlar bir gün koku kullanmazlarsa Haiti'yi bir ay doyurabileceklerini düşünecekleri bir uygarlık aşamasına ulaşmadı. Kuşkusuz dünyanın öbür insanları da öyle. Bu keman çalan maynıunun vahşiliği ve kan içiciliğinin en reddedilemez kanttı, çağdaş uygarlığın başlangıcı olarak övülen ttalyan Rönesans'ıdır. En acımasız despotların yaşa- dıkları o dönemde sanat ve hümanizmanın en görkemli çağ- larından biri gerçekleşmişti. Jacob Burchardt'ın ünlü 'Rönesans Kültürü' adlı kitabı, Italyan despotizmini ve despotları an- latarak başlar. Çılgın bir cinayetler silsilesi içeren 15-16. yüz- yıllarda Rönesans denilen uygarlık çiçeğinin yetişmesi, insan doğasının karmaşık, rasyonel ve irrasyoneli, güzeli ve vahşeti birlikte yaşatan güvenilmez yüzünü sergiler. Ne yapalım ki insan budur. Bir toplumun bir önceki li- deri bir milyon kişi öldürtmenin sorumluluğunu üstlenir. Bir sonraki banş ödülü alır. Dünya endişe veren bir geleceğe ha- zırlanıyor. Atmosfere salınan CO^'in yarattığı sera etkisinin ve jeolojik değişikliklerin olumsuz etkilerinin ölçülebilir ha- le geldiği bir dünyada, iklim değişikliği tartışılıyor. Hükümetlerin bu sorunu programlanna koymaları, kuşkuya yer vermeyecek şekilde tehlikenin kapıda olduğunu anlatı- yor. Aynı sorun enerji konusunda da var. Türkiye'nin artan nüfusu, ekonomik darboğazlan, yakm gelecekte olası bir açlıkla savaşı öngören alternatif enerji üre- timi programları hazırlaması gerek. Oysa kuraklaşma ve ener- ji darlığı konusunda topluma umut verecek programlar ye- rine, iliğine kadar politize olmuş bir ortamda, günlük yaşa- mı dolduran içi boş dedikodulardan baş alamıyoruz. Güncel bilgiyi analiz edemeyen, çağdaş kavramları yaşama katama- yan, kurumları kurumsallaştıramayan, yağma üretimini gelişme üretimine dönüştüremeyen cahil toplumlar, akıntıya kapıl- mış gidiyorlar. Biz de buna dahiliz. Fakat bu bir kader değildir. 21. yüzyılda köle olmadan ya- şamak ve aç kalmamak, kahramanlık değil sadece akıl ge- rektiriyor. İmparatorluklar kurmuş, her ulus kadar cesur, her ulus kadar zeki olan Türkler, kanımca, Aziz Nesin'in dediği gibi aptal değil, aptalla aynı semptomlan gösteren cahil ka- tegorisinde yaşıyor. Bu cehalet, profesörden okumamış köy- lüye kadar, geniş bir yelpaze içinde, her alanda boy gösteri- yor. Bağnazlık, örgütlenmemişlik, kentlileşmemişlik, ortaçağ davranışları sergilemek, mahalle takımı gibi particilik, bir- birinin hakkına saldıran insanlar disiplinsiz bir toplum oluş- turuyor. Yine de onulmaz bir iyimser olarak, elimizdeki olanak- ları kullanacak kadar birikimimiz olduğuna inanıyorum. GÖĞÜSLEYECEK BÎRÎKİMİMtZ VAR Politikaya bulanmış yağmayı ya da yağmaya bulanmış politikayı göğüsleyecek bir toplum olduğumuza inanmak zo- kitap Beyin bilimine Giriş International Brain Research Organization'ın (IBRO) bir projesi kapsamında IBRO Halk Eğitimi Komitesi'nin (Public Education Committee) başkanı Prof.Dr. Elspeth McLachlan tarafından Nisan-2009'da yapılan teklif kapsamında, Osman Gazi Ünivresitesi Tıp Fakültesi Biyofizik Anabilim Dalı öğretim üyesi ve European Dana Alliance for the Brain (EDAB) üyesi Doç.Dr.Ferhan Esen projeye gö- nüllü olarak destek verdi. Proje, Neuroscience: The Science of The Brain adlı, esası Ingilizce olan ve Prof.Dr.Richard Morris tarafından yazılan kitabın birçok farklı dile çevrilerek uluslararası boyutta çok sayıda kişiye ulaşılması amacını taşıyordu. Sinirbilimi: Beyin Bilimine Giriş adı al- tında Türkçeye çevrilen kitap Aralık-2009 itibarıyla I- BRO sayfasında: www.braincampaign.org/Pub/Pub_Main_Display. asp?LC_Docs_ID=4504 adresinde Türkçe olarak bölüm bölüm PDF dosyası şeklinde yer alıyor. Aynı zamanda Fen ve Anadolu Lisesi öğrencileri arasında düzenlenen "Beyin Bilgi Yarışması" nın ikinci temel kitabı olarak kullanılan bu kitap si- nirbilimine yeni başlayanlar için bir giriş niteli- ğindedir. rundayız. Islam dünyasının çok önündeyiz. Yeniden bir şey keşfetmek de gerekmiyor. Dünyada var olan bilgiye, yeteri kadar sahip olmasak bile, ondan ha- berdarız. Nereden çıktığı belli olmayan ağaç kurtları gibi insanlann kirlettiği iki tür bilgi var: Biri kendimiz hak- kında, diğeri dünya hakkında. Birinci grupta bir parçalama komplosunun öğeleri sırıtıyor. Türkiye'nin Türk, Kürt, Müslüman, Alevi, Hıristiyan, Yahudi insanları, ortaçağdan bu yana birlikte oturuyorlar. 19. yüzyıl misyonerlerinin ve casuslannm anılarını okursanız ve ortaçağdan bugüne Anadolu tarihi biliyorsanız, özellikle Doğu Anadolu'nun na- sıl bir mozayik olduğunu da biliyorsunuzdur. Ve ne kadar politik oyun oynansa da, bu insanlann 21. yüzyılda birlikte oturmaktan daha iyi bir sanslan yok. Türkiye'de sağlıklı politik açılım 21. yüzyılı ortak bir yaşa- mı sürdürebilme dönemi olarak programlamaya bağlı. Bunu bilinçlendirme, insan özgürlüğü bağlamında, dünyaya örnek olacak uygar davranışlara olanak verebilir. Eğer yirmi yıl sonra Doğu ve Güney Anadolu'da oturan Türklere, Kürtlere, Araplara ve Süryanilere kuraklık oldu- ğu, Dicle ve Fırat'ın suları yarıya indiği söylendiği zaman, ne yapacaklan sorulursa, yanıtı Batı'ya göçetmek olmamalı. Çözümü orada gerçekleştirmek için şimdiden her boyutu ile işbirliği gerektiren bir program gerek. 1923'den bu yana 86 yıl geçti. Türkiye'de adam baştna yıllık gelir, ülke fakirler arasında olsa da, dünya ortalama- sına göre fena değil. Doğudaki fakir halkımızın ekmeğine top- rak katarak yiyen Haiti'liden daha iyi durumda olduğunu söy- leyebiliriz. Gerçi biz de, dünyanın fakir milyarları gibi, televiz- yonlarında sergilenen sanayi dünyasına biraz teğet yaşıyo- ruz. Fakat 21. yüzyıl krizini atlatacak potansiyele sahip ol- duğumuza inanmamız gerekir. Böyle bir inanç olmazsa, med- ya denilen beyin yıkama aracının pazarladığı hamburger ha- berler ve Coca Cola yorumlarla yaşamak, umutsuz bir ka- der perspektifine dönüşür. BU ÜTOPYA DEĞİL Dünyanın daha iyi bir gelecek bekleyen halkları 2020- 50 arasında dünyanın hâlâ aynı düzende yaşayacağını sanarak aldanıyor. Bu Türkiye'nin bütün dünya ile ortak sorunudur. Politik yaygaralann dili arok çok eski. Yakın gelecekteki eko- nomik ve fiziksel koşulları doğru değerlendiren bilimsel ön- görülerin toplumlara ulaştırılması sadece demokrasi gereği değil, insanlık gereğidir. Dünyanın her köşesinde sömürü- cü kapitalist vizyonun dayatmasını aşmış, insanlığın gele- ceğini sürdürebilme endişesi taşıyan rasyonel düşüncenin ege- menliğini sağlamak ortak insanlık sorunudur. Zorbalık ve sömürü altında yaşamış zavallı insanlar ve onları aldatmakta devam edenler böyle düşüncelcre fante- zi ve ütopya demekta devam edeceklerdir. Ne var ki bura- da bir cennet hayali söz konusu değil. Sadece bu planet üze- rinde yaşamın sürdürülebilmesine bir olanak arıyor. Buna ütopya olarak bakanlar ancak akbabalar olabilir. Tayfun Akgül
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle