16 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Kitabındaiddianamede yer alan Erge nekon yöneticisi! İlhan Selçuk ve Doğu Pe rinçek’in soruşturmaya dahil edilmesinin ge rekçesini de açımlayan Balbay, İlhan Selçuk’a at fedilen imtiyaz sahibi ve başyazarı olduğu ga zeteyi yöneticisi olduğu örgüt adına ele geçirmeye çalıştığı, telefon konuşmalarında hükümeti nasıl devirmeyi planladığı iddialarının nasıl mesnet siz olduğunu da ortaya koyuyor. Ergenekon savcılarına göre Cumhuriyet gazetesi örgütün merkez üssü konumunda ama bir yandan da ele geçirilmesi gereken bir yayın organı. Balbay, Cumhuriyet gazetesinin tüm kadrolarının de ğiştirilmesini öneren ve iddianamede geniş şekilde yer alan “Ulusal Medya 2001, İstanbulAralık 2000” başlıklı dokümanı da ayrıntılıyor. “Savcılara göre, Cumhuriyet gazetesi Tur han Selçuk’un domuzlu karikatürünü ya yımlayıp tahrik etmiştir. Bu tahrik sonucu ga zeteye üç kez el bombası atılmıştır. Karikatürü yayımlatan da Ergenekon’dur, Cumhuriyet’i bombalayan da... Yani, Ergenekon kendini tahrik etmiştir, kendine kendisi bomba at mıştır! İlhan Selçuk, yazılarıyla Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı üzerinde baskı kurmuş ve AKP’ye kapatma davası açtırmıştır!” diyor Balbay... İddianamenin en çok tartışılan kısmı nın da 134. sayfada, III. Bölüm’de başladığını ya zıyor Balbay. Başlık şöyle: “Yasama ve yürütme organını ortadan kaldırmaya teşebbüs (Dar beye teşebbüs).” “İddianamenin bu aşamasından sonra terör örgütlerini yönlendirme, mafyayı organize et me bitiyor, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin doğ rudan içine yönelik iddialar başlıyor. Eğer id dianame bir bütünse, Ergenekon’un bir aya ğı mafya ve terör, bir ayağı Türk ordusu!” “Ergenekon iddianamesi ve eklerinden or taya çıkan bir başka gerçek de şu: Davada yar gılananların çok büyük bir bölümüyle ilgili el de ciddi bir delil yoktu. Seçildiler, “nasıl olsa bilgisayarında, telefonlarında bir şey buluruz, bulamasak da buluruz” denip gözaltına alın dılar. Savcı Zekeriya Öz bu konuda kelime nin tam anlamıyla azmetti, gayrete geldi! Hayır bir de delil olsaydı! Örgütün varlığı bi le ispat edilememiş... Biz yazıp duralım...” Kalemini, hiçbir zaman özel çıkar için ya da topluma anlatamayacağı bir şey için kullanma dığını belirten Balbay, Cumhuriyet’in temel il kelerinin, onun da ilkeleri olduğunu, gazeteyi tem sil etme görevini, sorumluluğunu başkentin her katında ve Anadolu’da yerine getirdiğini, Cum huriyet’in güçlü bir gazete olması ve bir yayın grubuna dönüşebilmesi için çaba harcadığını, suç larından birinin de bu çabaları olduğunu düşün düğünü bir kez daha imliyor kitabının sonlarına yaklaşırken. “İçim rahat... Dört duvar arasında vicdanım dört köşe!..” ifadesini kaydediyor. B albay kitabını şu sözlerle bitiriyor: “Sayın yargıçlar... Öylesine tartışmalı delillerle hakkımızda öylesine ağır cezalar isti yorsunuz ki; Hammurabi kanunları, bu uygulamaların yanında ‘Hamur Abi’ ka lırdı. Şu gerçeği tarihteki hiçbir yargıla ma değiştiremediği gibi, Silivri mahke meleri de değiştiremeyecek: Türküleri yakanlar, yasaları yapanlardan daha güçlüdür. Türküleri yakılanlar, ya saları uygulayanlardan daha güç lüdür. Bizim türkülerimiz ya kılacak, o türkülerle Si livri yıkılacak!” Mustafa Balbay, “Dört duvar arasında vicdanım dört köşe!..” diyor. GAMZE AKDEMİR Mustafa Balbay... Cumhuriyet gazetesi yazarı... Gazeteci... Sanık... 12 Haziran 2007 tarihinde Ümrani ye’de bir gecekonduda bulunduğu be lirtilen el bombaları nedeniyle baş latılan Ergenekon soruşturması kap samında 1 Temmuz 2008’de gözal tına alındı... Mahkemece serbest bı rakıldıktan 8 ay sonra 5 Mart’ta sav cıların talimatıyla yeniden gözaltına alındı... Gazetecilik faaliyeti kapsa mındaki çalışmaları ve notlarından ha reketle “Türkiye Cumhuriyeti hükümetini ortadan kaldır maya teşebbüs” suçlama sıyla 6 Mart’ta tutuklandı. Yasalara aykırı biçimde fii li tecritte, 596 gündür 2. Er genekon soruşturması kap samında tutuklu... Birazdan okuyacağınız yazı, Mustafa Balbay ta rafından Silivri toplama kampının spor salonundan bozma duruşma salonunda ve hapishane kısmının F12 koğuşunda kaleme alınan “Si livri Toplama KampıZu lümhane” adlı kitabını anlatı yor. Cumhuriyet Kitapları’nca yayımlanan kitabını üç temel üze rine inşa ediyor Balbay: “Davanın genel durumu”, “Suçlamalara ya nıtları”, “Silivri Hapishanesi’nde yaşam.” Kitap aslında Balbay’ın sloganla şan şu sözüne neden olan olayların bütünüyle perde arkasını yansıtıyor: “Ergenekon, her yere kon!”... Bal bay 596 gündür içerde. Kitabında kendisine “bütünüyle gazetecilik faaliyetlerinden” bir seçki, yeni den düzenleme, ekleme, çıkarma usulüyle “türetilerek” yöneltildiği ifade ettiği en seri suçlamaları şöyle sıralıyor Balbay: “Hükümeti devir meye teşebbüs etmek. TBMM’yi iş levsiz hale getirmeye teşebbüs et mek. Halkı hükümete karşı silah lı isyana tahrik etmek. Terör ör gütüne üye olmak. Gizli belge bu lundurmak.” Kitabı yazarken has retten hüzne her duyguyu yaşadığını ama vicdanının son derece rahat ol duğunu belirten Balbay amacını, “Türkiye Ergenekon’u pek çok pencereden okudu. Bir de demir parmaklı pencereden, içeriden oku sun istedim” diye ifade ediyor. Yalnızlaştırıyorlar “ Çok kişinin bir arada kaldı ğı eski kalabalık koğuşların elbet te insani olmayan yönleri çoktu. An cak ‘oda tipi’ dedikleri 23 kişilik ko ğuşlar da insanları tam bir yalnız lığa itiyordu. Bu düzeni kuranlar doğuracağı so nuçları bildikleri için, 23 kişilik koğuşlarda kalanlara haftada 3 gün 2’şer saat öteki 3 koğuşla bu luşma hakkı tanımış... Bu, Erge nekon sanıklarına ‘Ankara’nın emri’ ile uygulanmadı. Üç kişi kalanların bazıları zaman la tek kişi kalmak iste di... Dilekçe verdi. Yalnızlaştırma daha da yalnız lığı berabe rinde getirdi.  Yalnız laştırmaya benzer başka bir örnek bil gisayar hak kıydı. Bize verilme di. Gerekçe şu: Hapishanede bilgi sayar odası var. Bu olanak bir gün önceden dilekçe vererek ve oda uygunsa size sağlanıyor. Uygunlu ğun ölçüsü şu: Aynı odada bir baş ka Ergenekon sanığı bulunamaz. Oda mesai saat lerinde, 9.3012.00, 13.3016.30 ara sı açık.  Mahkemenin uzamasının ne denlerinden biri dava sürerken fii len soruşturmanın da devam ediyor olmasıydı. Gerçek hukuk siste minde savcılar soruşturmayı yapar, delilleri toplar, değerlendirir. Dava açma noktasına geldiğinde iddia namesini hazırlar ve yargılama başlar. Silivri’de duruşmalar sü rerken bir haber gelirdi: ‘On yeni d e l i l klasörü gel miş.’ Herkes kendisiyle ilgili bölüm var mı diye telaşa düşerdi. Benzer durumu mahkeme heyeti de yaratırdı. Örneğin bir sanığın MİT ile bağlantısı olup olmadığının gün deme gelmesi üzerine mahkeme heyeti şöyle bir karar alıyordu: ‘MİT’e yazı kararı alınmışken tüm sa nıkların bağlantısının olup olmadığı nın sorulmasına...’ En az haftalar de mek...  Ergenekon’da durum şöyley di: Suçunuzu kabul edip etmeme niz önemli değil. Sizi doğrudan suçlu ilan ediyorlar. Siz, suçsuzlu ğunuzu anlatmak için çırpınıyor sunuz. Hukuk devletinde iddia ma kamı iddiasını kanıtlarıyla ortaya koyar. Sanık buna karşı savun masını yapar. Ergenekon’da sav cılar, biz kuvvetle bu şüpheye sa hibiz diyor. Şüpheyi ortadan kal dırmak sanığa düşüyor. Her şey bir yana, devletin terörle mücadele eden bütün birimleri İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi’ne resmi yazı yazdı. Genelkurmay, MİT, Jandarma ve Emniyet’in yazıları nın ortak paydası şuydu: ‘Bizim ka yıtlarımızda, Ergenekon adı altında bir terör örgütü yoktur...’ Aralarında bu kitabı kaleme alan yazarın da bu lunduğu onlarca kişi böyle bir ör gütün üyesi olduğu gerekçesiyle aylarca, yıllarca tutuklu yargıla nacak, örgütün varlığına ya da yokluğuna yargılama sonrası karar verilecek. Yargılama ne zaman bi ter? Ben diyeyim 10 yıl, siz deyin 20 yıl, mahkeme desin 30 yıl! Kayıtlarla oynandı Bana yönelik suçlamaların ta mamı ‘dijital veriler’ olarak ad landırılan bilgisayar kayıtlarıy dı. Ancak bunların delil değeri ta şıyabilmesi için bilgisayara el ko nulmadan önce mutlaka kop yasının alınması gerekiyor. CMK’nin 134. maddesinin emredici hükmü var. Benim ki dahil pek çok bilgisayarda bu yapılmamış. Benden çık tığı iddia edilen kayıtların üzerinde tümüyle oynan mış. Bunların delil değeri taşımadığını ben ispat lamak zorundayım. Bo ğaziçi Üniversite si’nden bilirki şi raporu a l ı p mahke m e y e verdik. Mahkeme T Ü B İ TAK’a da bir yazıyla bu delillerin ne derece sağlam olduğunu sor du. TÜBİTAK, ‘Kopya almadınızsa güvenilmez’ yanıtı verdi. Mahkeme hem bilirkişi raporlarına hem TÜ BİTAK görüşüne rağmen şu kara rı verdi: ‘Bu konudaki kesin değer lendirmeyi, hüküm aşamasında ya palım...’ Hüküm aşamasına yıllar sonra gelinecek.” CMYB C M Y B 22 EK M 2010 CUMA CUMHUR YET SAYFA HABERLER 9 SÖZDEN YAZIYA SÜHEYL BATUM Sizi Gidi Kibirli Statükocular Sizi Evet sevgili dostlar, takke düştü, kel gözükmeye başladı. Referandum öncesinde bir şey çok belliydi. Ve hukukun üstünlüğünü, çağdaş demokratik bir sistemi savunan herkes, o “çok belli şeyin” ne olduğunu anlatmaya, söylemeye çalıştı. O belli şey, iktidarın esas amacı, hedefi idi. Neydi o hedef? Yargıyı tamamı ile ele geçirmekti. Ve kim ne derse desin, tek bir demokraside bile rastlanması mümkün olmayan, tek bir benzerini hiç kimsenin gösteremediği ve gösteremeyeceği, “gayri meşru halkoylamasında” da “evet” çıkınca, olaylar büyük bir hızla gelişmeye başladı. İlk önce “yargıda” ne söylediysek o oldu. Anayasa Mahkemesi’ne, herkesin gözü önünde, AKP tek başına üye seçti. Bunu yaparken, yeni değiştirdikleri 146. maddeye bile uyma gereğini duymadılar. Anayasaya açıkça aykırı olan bir üye seçimi yaptılar. Tabii artık halkoylamasında yüzde 58 evet çıkmıştı. Artık “iş bitti, istediğimiz her şeyi yapabiliyoruz” denebilirdi. Ve işler hızlanmaya başladı. Anayasa Mahkemesi’ne seçtikleri üyenin, seçilme yeterliliği olmadığı ortaya çıkınca, yargı kararını bile beklemeden yemin ettirdiler. Yemin törenini “aile arasında” yaptılar. Dünyanın hiçbir demokrasisinde görülmeyecek biçimde... Başbakan, Başbakan’ın seçtiği Cumhurbaşkanı, yine Başbakan’ın atadığı milletvekilleri, yine Başbakan’ın belirlediği üyenin yemin törenini yaptılar. Hem de anayasaya tamamen aykırı biçimde atanan üyenin yemin törenini. Hem de yargının kararını beklemeden. Dedim ya, halkoylamasında yüzde 58 oyu alınca, her şey açığa çıktı ve çabuklaştı diye. Hem de ne çabuklaşmak. Yıldırım hızı ile... Hemen HSYK seçimleri yapıldı. Bir ay öncesinden bir liste gazetelerde yayımlandı, “bu liste bakanlığın listesi” diye. Ve hepsi de seçiliverdi. Yıldırım hızı ile. O kadar büyük bir “açıklık” içinde, o kadar “yıldırım hızı” ile ki, birkaç kişi ile dernek kurduk diyen ve referandum öncesinde her akşam iki üç televizyona çıkan, “tarafsız(!) haber programlarının ve programcıların” paylaşamadığı Demokrat Yargı’nın eşbaşkanı bile, referandum öncesinde, çok beğeniyorken, bir anda “Adalet Bakanlığı çok açık baskı yaptı” demeye başladı. Tabii sakın yanlış anlamayın, sakın aklı şimdi mi başına geldi filan demeyin. Herhalde öyle değildir. Koskoca yargıçlar, hem de demokrat yargıçlar, düzenlemenin neden o biçimde yapıldığını önceden anlayamamışlar mıydı yani? Ya da “bile bile lades mi demişlerdi” yani? Olur mu hiç öyle şey? Sadece “oyunun nasıl bu denli açık ve ortada oynandığını” gördükten sonra, bundan böyle arkadaşlarının ve ailelerinin yüzüne nasıl bakacaklarını düşünüp, “insaf bu kadar da demedik, vurun dedik ama öldürün demedik” anlamında karşı çıkmışlardır herhalde! En iyimser tahminim bu! Ama işler hızlanmıştı bir kere. Bizler ve yüzde 42 bu oyunları baştan görüp, uyarmıştık ya, hemen Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç da yanıt verdi. Kime mi? Bilmem kendisine sorun, belki “bu oyuna” karşı çıkanlaradır, belki yüzde 42’ye, belki de başka birilerine. Ama ne dedi? Bugüne kadar söylemediği, belki cesaret edemediği, belki daha zaman var diye düşündüğü şeyler söyledi; “değişime karşı çıkan statükonun kibirli mensupları artık halkı ikna edememekteymiş”. Aynen böyle söyledi. Yani karşı çıkar mısınız Anayasa Mahkemesi’ne bu biçimde üye seçimine, bakanlığın HSYK seçimlerine açık müdahalesine? Alın işte yediniz lafı. Ama işler hızlanıyordu. Hemen YÖK de devreye girdi. Nasıl olsa artık halkoylamasında yüzde 58 oy alınmıştı, nasıl olsa Başbakan da istemişti, nasıl olsa yargı da ele geçirilmişti. Nasıl olsa “liberal aydınlar(!)” da hazırdı. Nasıl olsa Başbakan’ın silahşorları da güçlenmişti. Nasıl olsa “tarafsız(!) aydınlar ve gazeteciler” de, daha tarafsızlıklarını(!) koruyorlardı. Nasıl olsa medyanın yüzde 90’ı da tamamı ile iktidarın elinde idi. Hemen genelgeler birbiri ardına gelmeye başladı. Türbana özgürlük genelgeleri. Önce üniversitede, sonra ALES sınavında, sonra tüm sınavlarda. Ha bu arada, şu anda yürürlükte olan anayasanın 138 ve 153. maddeleri, “tüm organların ve idarenin mahkeme kararlarına ve Anayasa Mahkemesi kararlarına uymalarını zorunlu kılıyormuş”. Kime ne? Sizlere ne? Yoksa siz de, “statükonun kibirli mensupları”ndan mısınız? Üstelik biz yüzde 58 almadık mı? Artık işler hızlanmadı mı? Artık birilerinin ya da “demokratik, laik Cumhuriyetin” bir fiskelik canı kalmamış mıydı? Ne yani bizler böyle zannetmiyor muyduk? Sınavda türbana dava ANKARA (Cumhuriyet) Eğitimİş, YÖK’ün Akademik Personel ve Lisansüstü Eğiti mi Giriş Sınavı (ALES) kılavuzunda adayların sı nava türbanla katılmasını sağlayan düzenlemele rin iptali ve yürütmesinin durdurulması istemiyle Danıştay’da dava açtı. Eğitimİş avukatlarının Danıştay’a sunduğu dava dilekçesinde düzenle menin anayasa, Avrupa İnsan Hakları Mahkeme si kararları ile ilgili kanunlar, yönetmelik hüküm leri, Anayasa Mahkemesi ve Danıştay’ın konuyla ilgili içtihatlarına aykırı olduğu belirtildi. Şenal Sarıhan’dan uyarı ANKARA (Cumhuriyet) Cumhuriyet Ka dınları Derneği Başkanı Şenal Sarıhan, muhalefet partilerine çağrıda bulunarak “Laiklik, kadın öz gürlüğünün tek ve gerçek teminatıdır” dedi. İkti darın türban üzerinden yürüttüğü politikanın özünde “esaret” olduğunu belirten Cumhuriyet Kadınları Derneği Başkanı Şenal Sarıhan, kadın ların özgürleştirilmesi adına yapılacak dinsel kaynaklı düzenlemelerin, kadınları ortaçağa mah kum edeceğini söyledi. Sarıhan, “Türbana, üni versitelerde olanak tanımak, laik hukuk sistemine son vermektir. Cumhuriyetle hesaplaşmak iste yenlerin ekmeğine yağ sürmektir” dedi. Tutsak gazeteciden armağandır! Zulümhane’nin birinci bölümünde Genelkurmay’ın, Emniyet’in, MİT’in ve Jandarma’nın var olmadığını resmi olarak mah kemeye bildirdikleri, uydurma Ergenekon örgütü üzerinden yöneltilen suçlamaları irdeliyor. İkinci bölümde suçlamalara ver diği yanıtları özetlerken, iddiaların sanıklar tarafından nasıl çürütüldüğünü gözler önüne seriyor. Üçüncü bölümde ise, “Silivri Toplama Kampı” adını verdiği cezaevinde, delilsiz suçlamalarla tutuklanan diğer sanıklarla birlikte yaşadıklarını anlatıyor. YARGIÇLARA MANİFESTO Y azıya noktayı Mustafa Balbay’ın yargıçlara manifesto kıvamında şu seslenişiyle koymalı: “Sayın yargıçlar, Bu iddianamenin Tür kiye Cumhuriyeti’nin temel değerle riyle sorunu var. İddianamenin hede fi, özünde Cumhuriyete ait bütün ku rumlardır. Burada Cumhuriyet gaze tesinin bir terör örgütü merkezi imiş gi bi gösterilmesini, başyazarı İlhan Sel çuk’un terör örgütü yöneticisi ilan edil mesini şiddetle reddediyorum. Bize gerçek anlamda Cumhuriyet yasalarını uygulamıyorsunuz. Hangi eylemleri mizin suç oluşturduğunu söylemiyor sunuz. Biz başka yasanın çocukları mı yız? Bir yazarı gazetesini bombalayan örgüte üye olmakla suçluyorsunuz. Yaşamı terörle mücadele ile geçmiş bir polisi, bir teğmeni terör örgütü yö netmekle suçluyorsunuz. Biz başka Tanrı’nın çocukları mıyız? Bütün bun lardan sonra bizi duymazsanız; size ağır ceza değil, sağır ceza mahkeme si mi diyelim? Burada yargıladığınız bizim yaşam biçimimizdir. Dünya gö rüşümüzdür. Silivri Toplama Kam pı’nda duvarlar beton, pencereler de mir. Ama biz burada erimiyoruz, çe likleşiyoruz. Parmaklıklar demirse, biz çeliğiz. Burada dünyanın en büyük demir çelik tesisi kuruldu. Kendinize geliniz. Biz burada gerçeği arıyoruz di yerek bu hukuksuzluğu anlatamazsınız. Hiçbir zafer, adaleti ayaklar altına ala cak kadar mutlak değildir.” Mustafa Balbay’ın Silivri toplama kampının spor salonundan bozma duruşma salonunda ve hapishane kısmının F12 koğuşunda kaleme aldığı “Silivri Toplama KampıZulümhane” adlı kitabı yayımlandı. Kitap daha piyasaya çıkmadan yurdun dört bir yanından sipariş yağmaya başladı. Hem hedef, hem merkez
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle