Katalog
                    Yayınlar
                
                - Anneler Günü
 - Atatürk Kitapları
 - Babalar Günü
 - Bilgisayar
 - Bilim Teknik
 - Cumhuriyet
 - Cumhuriyet 19 Mayıs
 - Cumhuriyet 23 Nisan
 - Cumhuriyet Akademi
 - Cumhuriyet Akdeniz
 - Cumhuriyet Alışveriş
 - Cumhuriyet Almanya
 - Cumhuriyet Anadolu
 - Cumhuriyet Ankara
 - Cumhuriyet Büyük Taaruz
 - Cumhuriyet Cumartesi
 - Cumhuriyet Çevre
 - Cumhuriyet Ege
 - Cumhuriyet Eğitim
 - Cumhuriyet Emlak
 - Cumhuriyet Enerji
 - Cumhuriyet Festival
 - Cumhuriyet Gezi
 - Cumhuriyet Gurme
 - Cumhuriyet Haftasonu
 - Cumhuriyet İzmir
 - Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
 - Cumhuriyet Marmara
 - Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
 - Cumhuriyet Oto
 - Cumhuriyet Özel Ekler
 - Cumhuriyet Pazar
 - Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
 - Cumhuriyet Sokak
 - Cumhuriyet Spor
 - Cumhuriyet Strateji
 - Cumhuriyet Tarım
 - Cumhuriyet Yılbaşı
 - Çerçeve Eki
 - Çocuk Kitap
 - Dergi Eki
 - Ekonomi Eki
 - Eskişehir
 - Evleniyoruz
 - Güney Dogu
 - Kitap Eki
 - Özel Ekler
 - Özel Okullar
 - Sevgililer Günü
 - Siyaset Eki
 - Sürdürülebilir yaşam
 - Turizm Eki
 - Yerel Yönetimler
 
                        Yıllar
                    
                    - 2025
 - 2024
 - 2023
 - 2022
 - 2021
 - 2020
 - 2019
 - 2018
 - 2017
 - 2016
 - 2015
 - 2014
 - 2013
 - 2012
 - 2011
 - 2010
 - 2009
 - 2008
 - 2007
 - 2006
 - 2005
 - 2004
 - 2003
 - 2002
 - 2001
 - 2000
 - 1999
 - 1998
 - 1997
 - 1996
 - 1995
 - 1994
 - 1993
 - 1992
 - 1991
 - 1990
 - 1989
 - 1988
 - 1987
 - 1986
 - 1985
 - 1984
 - 1983
 - 1982
 - 1981
 - 1980
 - 1979
 - 1978
 - 1977
 - 1976
 - 1975
 - 1974
 - 1973
 - 1972
 - 1971
 - 1970
 - 1969
 - 1968
 - 1967
 - 1966
 - 1965
 - 1964
 - 1963
 - 1962
 - 1961
 - 1960
 - 1959
 - 1958
 - 1957
 - 1956
 - 1955
 - 1954
 - 1953
 - 1952
 - 1951
 - 1950
 - 1949
 - 1948
 - 1947
 - 1946
 - 1945
 - 1944
 - 1943
 - 1942
 - 1941
 - 1940
 - 1939
 - 1938
 - 1937
 - 1936
 - 1935
 - 1934
 - 1933
 - 1932
 - 1931
 - 1930
 
                    Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
                    Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
                    Sayfayı Satın Almak İstiyorum
                
            
                Kitabındaiddianamede yer alan Erge  nekon yöneticisi! İlhan Selçuk ve Doğu Pe  rinçek’in soruşturmaya dahil edilmesinin ge  rekçesini de açımlayan Balbay, İlhan Selçuk’a at  fedilen imtiyaz sahibi ve başyazarı olduğu ga  zeteyi yöneticisi olduğu örgüt adına ele geçirmeye  çalıştığı, telefon konuşmalarında hükümeti nasıl  devirmeyi planladığı iddialarının nasıl mesnet  siz olduğunu da ortaya koyuyor. Ergenekon  savcılarına göre Cumhuriyet gazetesi örgütün  merkez üssü konumunda ama bir yandan da ele  geçirilmesi gereken bir yayın organı. Balbay,  Cumhuriyet gazetesinin tüm kadrolarının de  ğiştirilmesini öneren ve iddianamede geniş şekilde  yer alan “Ulusal Medya 2001, İstanbulAralık  2000” başlıklı dokümanı da ayrıntılıyor.  “Savcılara göre, Cumhuriyet gazetesi Tur  han Selçuk’un domuzlu karikatürünü ya  yımlayıp tahrik etmiştir. Bu tahrik sonucu ga  zeteye üç kez el bombası atılmıştır. Karikatürü  yayımlatan da Ergenekon’dur, Cumhuriyet’i  bombalayan da... Yani, Ergenekon kendini  tahrik etmiştir, kendine kendisi bomba at  mıştır! İlhan Selçuk, yazılarıyla Yargıtay  Cumhuriyet Başsavcısı üzerinde baskı kurmuş  ve AKP’ye kapatma davası açtırmıştır!” diyor  Balbay... İddianamenin en çok tartışılan kısmı  nın da 134. sayfada, III. Bölüm’de başladığını ya  zıyor Balbay. Başlık şöyle: “Yasama ve yürütme  organını ortadan kaldırmaya teşebbüs (Dar  beye teşebbüs).”  “İddianamenin bu aşamasından sonra terör  örgütlerini yönlendirme, mafyayı organize et  me bitiyor, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin doğ  rudan içine yönelik iddialar başlıyor. Eğer id  dianame bir bütünse, Ergenekon’un bir aya  ğı mafya ve terör, bir ayağı Türk ordusu!”  “Ergenekon iddianamesi ve eklerinden or  taya çıkan bir başka gerçek de şu: Davada yar  gılananların çok büyük bir bölümüyle ilgili el  de ciddi bir delil yoktu. Seçildiler, “nasıl olsa  bilgisayarında, telefonlarında bir şey buluruz,  bulamasak da buluruz” denip gözaltına alın  dılar. Savcı Zekeriya Öz bu konuda kelime  nin tam anlamıyla azmetti, gayrete geldi!  Hayır bir de delil olsaydı! Örgütün varlığı bi  le ispat edilememiş... Biz yazıp duralım...”  Kalemini, hiçbir zaman özel çıkar için ya da  topluma anlatamayacağı bir şey için kullanma  dığını belirten Balbay, Cumhuriyet’in temel il  kelerinin, onun da ilkeleri olduğunu, gazeteyi tem  sil etme görevini, sorumluluğunu başkentin her  katında ve Anadolu’da yerine getirdiğini, Cum  huriyet’in güçlü bir gazete olması ve bir yayın  grubuna dönüşebilmesi için çaba harcadığını, suç  larından birinin de bu çabaları olduğunu düşün  düğünü bir kez daha imliyor kitabının sonlarına  yaklaşırken. “İçim rahat... Dört duvar arasında  vicdanım dört köşe!..” ifadesini kaydediyor.  B  albay kitabını şu sözlerle  bitiriyor: “Sayın yargıçlar...  Öylesine tartışmalı delillerle  hakkımızda öylesine ağır cezalar isti  yorsunuz ki; Hammurabi kanunları, bu  uygulamaların yanında ‘Hamur Abi’ ka  lırdı. Şu gerçeği tarihteki hiçbir yargıla  ma değiştiremediği gibi, Silivri mahke  meleri de değiştiremeyecek: Türküleri  yakanlar, yasaları yapanlardan daha  güçlüdür. Türküleri yakılanlar, ya  saları uygulayanlardan daha güç  lüdür. Bizim türkülerimiz ya  kılacak, o türkülerle Si  livri yıkılacak!”  Mustafa Balbay,  “Dört duvar  arasında vicdanım  dört köşe!..”  diyor.  GAMZE AKDEMİR  Mustafa Balbay... Cumhuriyet  gazetesi yazarı... Gazeteci... Sanık...  12 Haziran 2007 tarihinde Ümrani  ye’de bir gecekonduda bulunduğu be  lirtilen el bombaları nedeniyle baş  latılan Ergenekon soruşturması kap  samında 1 Temmuz 2008’de gözal  tına alındı... Mahkemece serbest bı  rakıldıktan 8 ay sonra 5 Mart’ta sav  cıların talimatıyla yeniden gözaltına  alındı... Gazetecilik faaliyeti kapsa  mındaki çalışmaları ve notlarından ha  reketle “Türkiye Cumhuriyeti  hükümetini ortadan kaldır  maya teşebbüs” suçlama  sıyla 6 Mart’ta tutuklandı.  Yasalara aykırı biçimde fii  li tecritte, 596 gündür 2. Er  genekon soruşturması kap  samında tutuklu...  Birazdan okuyacağınız  yazı, Mustafa Balbay ta  rafından Silivri toplama  kampının spor salonundan  bozma duruşma salonunda  ve hapishane kısmının F12  koğuşunda kaleme alınan “Si  livri Toplama KampıZu  lümhane” adlı kitabını anlatı  yor. Cumhuriyet Kitapları’nca  yayımlanan kitabını üç temel üze  rine inşa ediyor Balbay: “Davanın  genel durumu”, “Suçlamalara ya  nıtları”, “Silivri Hapishanesi’nde  yaşam.”  Kitap aslında Balbay’ın sloganla  şan şu sözüne neden olan olayların  bütünüyle perde arkasını yansıtıyor:  “Ergenekon, her yere kon!”... Bal  bay 596 gündür içerde. Kitabında  kendisine “bütünüyle gazetecilik  faaliyetlerinden” bir seçki, yeni  den düzenleme, ekleme, çıkarma  usulüyle “türetilerek” yöneltildiği  ifade ettiği en seri suçlamaları şöyle  sıralıyor Balbay: “Hükümeti devir  meye teşebbüs etmek. TBMM’yi iş  levsiz hale getirmeye teşebbüs et  mek. Halkı hükümete karşı silah  lı isyana tahrik etmek. Terör ör  gütüne üye olmak. Gizli belge bu  lundurmak.” Kitabı yazarken has  retten hüzne her duyguyu yaşadığını  ama vicdanının son derece rahat ol  duğunu belirten Balbay amacını,  “Türkiye Ergenekon’u pek çok  pencereden okudu. Bir de demir  parmaklı pencereden, içeriden oku  sun istedim” diye ifade ediyor.  Yalnızlaştırıyorlar  “ Çok kişinin bir arada kaldı  ğı eski kalabalık koğuşların elbet  te insani olmayan yönleri çoktu. An  cak ‘oda tipi’ dedikleri 23 kişilik ko  ğuşlar da insanları tam bir yalnız  lığa itiyordu. Bu düzeni kuranlar  doğuracağı so  nuçları bildikleri için,  23 kişilik koğuşlarda  kalanlara haftada 3  gün 2’şer saat öteki 3 koğuşla bu  luşma hakkı tanımış... Bu, Erge  nekon sanıklarına ‘Ankara’nın  emri’ ile uygulanmadı. Üç kişi  kalanların bazıları zaman  la tek kişi kalmak iste  di... Dilekçe verdi.  Yalnızlaştırma  daha da yalnız  lığı berabe  rinde getirdi.   Yalnız  laştırmaya  benzer başka  bir örnek bil  gisayar hak  kıydı. Bize verilme  di. Gerekçe şu: Hapishanede bilgi  sayar odası var. Bu olanak bir gün  önceden dilekçe vererek ve oda  uygunsa size sağlanıyor. Uygunlu  ğun ölçüsü şu: Aynı odada bir baş  ka Ergenekon sanığı bulunamaz.  Oda mesai saat  lerinde, 9.3012.00, 13.3016.30 ara  sı açık.   Mahkemenin uzamasının ne  denlerinden biri dava sürerken fii  len soruşturmanın da devam ediyor  olmasıydı. Gerçek hukuk siste  minde savcılar soruşturmayı yapar,  delilleri toplar, değerlendirir. Dava  açma noktasına geldiğinde iddia  namesini hazırlar ve yargılama  başlar. Silivri’de duruşmalar sü  rerken bir haber gelirdi: ‘On yeni  d e l i l  klasörü gel  miş.’ Herkes kendisiyle ilgili  bölüm var mı diye telaşa düşerdi.  Benzer durumu mahkeme heyeti de  yaratırdı. Örneğin bir sanığın MİT  ile bağlantısı olup olmadığının gün  deme gelmesi üzerine mahkeme  heyeti şöyle bir karar alıyordu:  ‘MİT’e yazı kararı alınmışken tüm sa  nıkların bağlantısının olup olmadığı  nın sorulmasına...’ En az haftalar de  mek...   Ergenekon’da durum şöyley  di: Suçunuzu kabul edip etmeme  niz önemli değil. Sizi doğrudan  suçlu ilan ediyorlar. Siz, suçsuzlu  ğunuzu anlatmak için çırpınıyor  sunuz. Hukuk devletinde iddia ma  kamı iddiasını kanıtlarıyla ortaya  koyar. Sanık buna karşı savun  masını yapar. Ergenekon’da sav  cılar, biz kuvvetle bu şüpheye sa  hibiz diyor. Şüpheyi ortadan kal  dırmak sanığa düşüyor. Her şey bir  yana, devletin terörle mücadele  eden bütün birimleri İstanbul 13.  Ağır Ceza Mahkemesi’ne resmi  yazı yazdı. Genelkurmay, MİT,  Jandarma ve Emniyet’in yazıları  nın ortak paydası şuydu: ‘Bizim ka  yıtlarımızda, Ergenekon adı altında bir  terör örgütü yoktur...’ Aralarında bu  kitabı kaleme alan yazarın da bu  lunduğu onlarca kişi böyle bir ör  gütün üyesi olduğu gerekçesiyle  aylarca, yıllarca tutuklu yargıla  nacak, örgütün varlığına ya da  yokluğuna yargılama sonrası karar  verilecek. Yargılama ne zaman bi  ter? Ben diyeyim 10 yıl, siz deyin  20 yıl, mahkeme desin 30 yıl!  Kayıtlarla oynandı  Bana yönelik suçlamaların ta  mamı ‘dijital veriler’ olarak ad  landırılan bilgisayar kayıtlarıy  dı. Ancak bunların delil değeri ta  şıyabilmesi için bilgisayara el ko  nulmadan önce mutlaka kop  yasının alınması gerekiyor.  CMK’nin 134. maddesinin  emredici hükmü var. Benim  ki dahil pek çok bilgisayarda  bu yapılmamış. Benden çık  tığı iddia edilen kayıtların  üzerinde tümüyle oynan  mış. Bunların delil değeri  taşımadığını ben ispat  lamak zorundayım. Bo  ğaziçi Üniversite  si’nden bilirki  şi raporu  a l ı p  mahke  m e y e  verdik.  Mahkeme  T Ü B İ   TAK’a da bir  yazıyla bu delillerin  ne derece sağlam olduğunu sor  du. TÜBİTAK, ‘Kopya almadınızsa  güvenilmez’ yanıtı verdi. Mahkeme  hem bilirkişi raporlarına hem TÜ  BİTAK görüşüne rağmen şu kara  rı verdi: ‘Bu konudaki kesin değer  lendirmeyi, hüküm aşamasında ya  palım...’ Hüküm aşamasına yıllar  sonra gelinecek.”  CMYB  C M Y B  22 EK M 2010 CUMA CUMHUR YET SAYFA  HABERLER 9  SÖZDEN YAZIYA  SÜHEYL BATUM  Sizi Gidi Kibirli  Statükocular Sizi  Evet sevgili dostlar, takke düştü, kel  gözükmeye başladı. Referandum öncesinde bir  şey çok belliydi. Ve hukukun üstünlüğünü, çağdaş  demokratik bir sistemi savunan herkes, o “çok  belli şeyin” ne olduğunu anlatmaya, söylemeye  çalıştı. O belli şey, iktidarın esas amacı, hedefi idi.  Neydi o hedef? Yargıyı tamamı ile ele  geçirmekti. Ve kim ne derse desin, tek bir  demokraside bile rastlanması mümkün olmayan,  tek bir benzerini hiç kimsenin gösteremediği ve  gösteremeyeceği, “gayri meşru  halkoylamasında” da “evet” çıkınca, olaylar  büyük bir hızla gelişmeye başladı.  İlk önce “yargıda” ne söylediysek o oldu.  Anayasa Mahkemesi’ne, herkesin gözü önünde,  AKP tek başına üye seçti. Bunu yaparken, yeni  değiştirdikleri 146. maddeye bile uyma gereğini  duymadılar. Anayasaya açıkça aykırı olan bir  üye seçimi yaptılar. Tabii artık halkoylamasında  yüzde 58 evet çıkmıştı. Artık “iş bitti, istediğimiz  her şeyi yapabiliyoruz” denebilirdi.  Ve işler hızlanmaya başladı. Anayasa  Mahkemesi’ne seçtikleri üyenin, seçilme yeterliliği  olmadığı ortaya çıkınca, yargı kararını bile  beklemeden yemin ettirdiler. Yemin törenini “aile  arasında” yaptılar. Dünyanın hiçbir  demokrasisinde görülmeyecek biçimde...  Başbakan, Başbakan’ın seçtiği Cumhurbaşkanı,  yine Başbakan’ın atadığı milletvekilleri, yine  Başbakan’ın belirlediği üyenin yemin törenini  yaptılar. Hem de anayasaya tamamen aykırı  biçimde atanan üyenin yemin törenini. Hem de  yargının kararını beklemeden.  Dedim ya, halkoylamasında yüzde 58 oyu  alınca, her şey açığa çıktı ve çabuklaştı diye. Hem  de ne çabuklaşmak. Yıldırım hızı ile... Hemen  HSYK seçimleri yapıldı. Bir ay öncesinden bir liste  gazetelerde yayımlandı, “bu liste bakanlığın  listesi” diye. Ve hepsi de seçiliverdi. Yıldırım hızı  ile. O kadar büyük bir “açıklık” içinde, o kadar  “yıldırım hızı” ile ki, birkaç kişi ile dernek kurduk  diyen ve referandum öncesinde her akşam iki üç  televizyona çıkan, “tarafsız(!) haber  programlarının ve programcıların”  paylaşamadığı Demokrat Yargı’nın eşbaşkanı bile,  referandum öncesinde, çok beğeniyorken, bir  anda “Adalet Bakanlığı çok açık baskı yaptı”  demeye başladı. Tabii sakın yanlış anlamayın,  sakın aklı şimdi mi başına geldi filan demeyin.  Herhalde öyle değildir. Koskoca yargıçlar, hem de  demokrat yargıçlar, düzenlemenin neden o  biçimde yapıldığını önceden anlayamamışlar  mıydı yani? Ya da “bile bile lades mi demişlerdi”  yani? Olur mu hiç öyle şey? Sadece “oyunun  nasıl bu denli açık ve ortada oynandığını”  gördükten sonra, bundan böyle arkadaşlarının ve  ailelerinin yüzüne nasıl bakacaklarını düşünüp,  “insaf bu kadar da demedik, vurun dedik ama  öldürün demedik” anlamında karşı çıkmışlardır  herhalde! En iyimser tahminim bu!  Ama işler hızlanmıştı bir kere. Bizler ve yüzde  42 bu oyunları baştan görüp, uyarmıştık ya,  hemen Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim  Kılıç da yanıt verdi. Kime mi? Bilmem kendisine  sorun, belki “bu oyuna” karşı çıkanlaradır, belki  yüzde 42’ye, belki de başka birilerine. Ama ne  dedi? Bugüne kadar söylemediği, belki cesaret  edemediği, belki daha zaman var diye  düşündüğü şeyler söyledi; “değişime karşı  çıkan statükonun kibirli mensupları artık  halkı ikna edememekteymiş”. Aynen böyle  söyledi. Yani karşı çıkar mısınız Anayasa  Mahkemesi’ne bu biçimde üye seçimine,  bakanlığın HSYK seçimlerine açık  müdahalesine? Alın işte yediniz lafı.  Ama işler hızlanıyordu. Hemen YÖK de devreye  girdi. Nasıl olsa artık halkoylamasında yüzde 58  oy alınmıştı, nasıl olsa Başbakan da istemişti,  nasıl olsa yargı da ele geçirilmişti. Nasıl olsa  “liberal aydınlar(!)” da hazırdı. Nasıl olsa  Başbakan’ın silahşorları da güçlenmişti. Nasıl olsa  “tarafsız(!) aydınlar ve gazeteciler” de, daha  tarafsızlıklarını(!) koruyorlardı. Nasıl olsa medyanın  yüzde 90’ı da tamamı ile iktidarın elinde idi.  Hemen genelgeler birbiri ardına gelmeye başladı.  Türbana özgürlük genelgeleri. Önce  üniversitede, sonra ALES sınavında, sonra tüm  sınavlarda.  Ha bu arada, şu anda yürürlükte olan  anayasanın 138 ve 153. maddeleri, “tüm  organların ve idarenin mahkeme kararlarına ve  Anayasa Mahkemesi kararlarına uymalarını zorunlu  kılıyormuş”. Kime ne? Sizlere ne? Yoksa siz de,  “statükonun kibirli mensupları”ndan mısınız?  Üstelik biz yüzde 58 almadık mı? Artık işler  hızlanmadı mı? Artık birilerinin ya da “demokratik,  laik Cumhuriyetin” bir fiskelik canı kalmamış  mıydı? Ne yani bizler böyle zannetmiyor muyduk?  Sınavda türbana dava  ANKARA (Cumhuriyet)  Eğitimİş,  YÖK’ün Akademik Personel ve Lisansüstü Eğiti  mi Giriş Sınavı (ALES) kılavuzunda adayların sı  nava türbanla katılmasını sağlayan düzenlemele  rin iptali ve yürütmesinin durdurulması istemiyle  Danıştay’da dava açtı. Eğitimİş avukatlarının  Danıştay’a sunduğu dava dilekçesinde düzenle  menin anayasa, Avrupa İnsan Hakları Mahkeme  si kararları ile ilgili kanunlar, yönetmelik hüküm  leri, Anayasa Mahkemesi ve Danıştay’ın konuyla  ilgili içtihatlarına aykırı olduğu belirtildi.  Şenal Sarıhan’dan uyarı  ANKARA (Cumhuriyet)  Cumhuriyet Ka  dınları Derneği Başkanı Şenal Sarıhan, muhalefet  partilerine çağrıda bulunarak “Laiklik, kadın öz  gürlüğünün tek ve gerçek teminatıdır” dedi. İkti  darın türban üzerinden yürüttüğü politikanın  özünde “esaret” olduğunu belirten Cumhuriyet  Kadınları Derneği Başkanı Şenal Sarıhan, kadın  ların özgürleştirilmesi adına yapılacak dinsel  kaynaklı düzenlemelerin, kadınları ortaçağa mah  kum edeceğini söyledi. Sarıhan, “Türbana, üni  versitelerde olanak tanımak, laik hukuk sistemine  son vermektir. Cumhuriyetle hesaplaşmak iste  yenlerin ekmeğine yağ sürmektir” dedi.  Tutsak  gazeteciden  armağandır!  Zulümhane’nin birinci bölümünde Genelkurmay’ın, Emniyet’in, MİT’in ve Jandarma’nın var olmadığını resmi olarak mah  kemeye bildirdikleri, uydurma Ergenekon örgütü üzerinden yöneltilen suçlamaları irdeliyor. İkinci bölümde suçlamalara ver  diği yanıtları özetlerken, iddiaların sanıklar tarafından nasıl çürütüldüğünü gözler önüne seriyor. Üçüncü bölümde ise, “Silivri  Toplama Kampı” adını verdiği cezaevinde, delilsiz suçlamalarla tutuklanan diğer sanıklarla birlikte yaşadıklarını anlatıyor.  YARGIÇLARA  MANİFESTO  Y  azıya noktayı Mustafa Balbay’ın  yargıçlara manifesto kıvamında  şu seslenişiyle koymalı: “Sayın  yargıçlar, Bu iddianamenin Tür  kiye Cumhuriyeti’nin temel değerle  riyle sorunu var. İddianamenin hede  fi, özünde Cumhuriyete ait bütün ku  rumlardır. Burada Cumhuriyet gaze  tesinin bir terör örgütü merkezi imiş gi  bi gösterilmesini, başyazarı İlhan Sel  çuk’un terör örgütü yöneticisi ilan edil  mesini şiddetle reddediyorum. Bize  gerçek anlamda Cumhuriyet yasalarını  uygulamıyorsunuz. Hangi eylemleri  mizin suç oluşturduğunu söylemiyor  sunuz. Biz başka yasanın çocukları mı  yız? Bir yazarı gazetesini bombalayan  örgüte üye olmakla suçluyorsunuz.  Yaşamı terörle mücadele ile geçmiş bir  polisi, bir teğmeni terör örgütü yö  netmekle suçluyorsunuz. Biz başka  Tanrı’nın çocukları mıyız? Bütün bun  lardan sonra bizi duymazsanız; size  ağır ceza değil, sağır ceza mahkeme  si mi diyelim? Burada yargıladığınız  bizim yaşam biçimimizdir. Dünya gö  rüşümüzdür. Silivri Toplama Kam  pı’nda duvarlar beton, pencereler de  mir. Ama biz burada erimiyoruz, çe  likleşiyoruz. Parmaklıklar demirse,  biz çeliğiz. Burada dünyanın en büyük  demir çelik tesisi kuruldu. Kendinize  geliniz. Biz burada gerçeği arıyoruz di  yerek bu hukuksuzluğu anlatamazsınız.  Hiçbir zafer, adaleti ayaklar altına ala  cak kadar mutlak değildir.”  Mustafa Balbay’ın Silivri toplama kampının spor salonundan bozma  duruşma salonunda ve hapishane kısmının F12 koğuşunda kaleme aldığı  “Silivri Toplama KampıZulümhane” adlı kitabı yayımlandı. Kitap daha  piyasaya çıkmadan yurdun dört bir  yanından sipariş yağmaya başladı.  Hem hedef, hem merkez   
            
    
