Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
CMYB C M Y B SAYFA CUMHUR YET 22 EK M 2010 CUMA 6 HABERLER TERÖR VE TOPLUM / MEHMET FARAÇ mfarac@cumhuriyet.com.tr www.mehmetfarac.com Hükümet, türbandan sonra terör ve Kürt sorununun çözümünde de Diyanet İşleri Başkanlığı’nı devreye sokmaya hazırlanıyormuş!.. İçişleri Bakanı Beşir Atalay, “Diyanet’in teröre karşı vaaz hazırlığı yaptığını, ayrıca Doğu ve Güneydoğu’da Kuran kurslarının sayılarını arttıracaklarını” açıklamış... Peki, teröre karşı din stratejisi sonuç verir mi?.. Gelin bu soruyu geçmişe bakarak yanıtlamaya çalışalım... PKK, 15 Ağustos 1984’te Eruh ve Şemdinli ilçelerine baskın düzenleyince tüm Türkiye’de şok yaşanmıştı... O dönemde “bir avuç şaki” diye nitelenen teröristlerin iki ilçede, saatler boyunca güvenlik güçleriyle çatışması devlete meydan okuma olarak nitelenmişti... Kısa süre sonra anlaşılacaktı ki, bu saldırı aniden gelişmiş bir terör hareketi değildi... 12 Eylül öncesinin “Apocular”ı önce Suriye’deki Bekaa Vadisi’ne kaçmış, orada eğitim aldıktan sonra da, Kuzey Irak’a sızarak çok uzun sürecek bir terör hareketini başlatmışlardı... Devlet, önceleri sayıları 200 civarında olan militanlarla askeri yönden mücadele etti. Ne ilginçtir ki, devlet öldürdükçe PKK’lilerin sayısı arttı!.. 1990’lara gelindiğinde dağlarda 10 bin civarında terörist vardı... Devletin karanlık planı!.. İşte yanlış bir strateji o dönemde uygulamaya konuldu. Solu ezmek için irticaya prim veren 12 Eylül yönetimi, 1983’te iktidara gelen ANAP’lı Nakşilerle işbirliği yaparak PKK’ye karşı din olgusunu gündeme getirdi! Güneydoğu dağlarına helikopterlerden Kuran ayetleri o zaman atıldı... Urfa, Diyarbakır, Mardin, Siirt, Bitlis gibi kentlere dinci vali ve kaymakamlar o tarihlerde gönderildi!.. Örneğin 1984’te yapılan yerel seçimleri Refah Partisi adaylarının kazanması için devletin bütün gücü devreye sokuldu! 1989 yerel seçimlerinde ise tüm Türkiye’de seçimleri SHP adayları kazanırken Nurcuların yaygınlaştığı Van ve Urfa’da RP adaylarını başkanlık koltuğuna devlet oturttu!.. Amaç; Apo’nun memleketi Urfa’ya dinci bir başkan kazandırmak, İran ve Irak’tan gelecek Kürt hareketine karşı ise Van’da bir tampon uygulamaktı!.. Van ve Urfa’daki üniversiteleri Nurculara teslim etmek de bu stratejinin parçasıydı... Mahalle baskısı hortladı!.. Urfa, Siirt, Mardin, Diyarbakır, Adıyaman gibi 12 Eylül öncesinin çağdaş kentleri, 1984’ten itibaren uygulanan teröre karşı din stratejisinin ardından gericiliğin merkezlerine dönüştürüldü. Oralarda artık ne sinema vardı ne de tiyatro!.. Ne içki içilebilecek bir restoran kalmıştı ne de bir TEKEL bayisi!.. Düşünebiliyor musunuz, 12 Eylül öncesi halkevlerinde maskeli baloların düzenlendiği Urfa; Alpaslan Karacan, Ziyaettin Akbulut ve Şehabettin Harput gibi valiler yüzünden türbanın ortaokullara kadar indiği bir kent haline getirildi!.. Üstelik Güneydoğu’da mahalle baskısı öylesine büyük boyutlara ulaşmıştı ki, bir tarikat ya da cemaat üyesi olmayanın o kentlerde yaşaması neredeyse olanaksız hale gelmişti!.. Devlet yalnızca bu yeşil kuşak projesini uygulamakla yetinmedi. Haklarında “dinsiz” propagandası yürütülen PKK’lilere karşı bir yandan dinci sermaye pohpohlandı diğer yandan Hizbullahi yapılanmalar piyasaya sürüldü!.. Yani İçişleri Bakanı’nın bugünlerde yeniden uygulamaya sokacağı stratejinin ilk etabı o günlerde tüm boyutlarıyla devreye konuldu! Hizbullah’ın askeri ve siyasi güç kazanması için kaçak Kuran kurslarının sayısı on binlere ulaştı. Devletin Diyanet’i camilere giremedi, radikal dinci örgütlerin militanları silahlı imamlara dönüştürüldü. Bakanın itirafı!.. Terörle mücadeleyi açılım safsatalarıyla yüzüne gözüne bulaştıran AKP iktidarı, devletin birçok birimini imam ve vaizlere, tarikat ve cemaat müritlerine teslim ettiği yetmezmiş gibi teröre karşı yeniden tarikat silahını kullanmaya hazırlanıyor. AKP’nin Kızılcahamam kampında terör ve Kürt sorunu ile ilgili bakanların sunuşunun ardından söz alan AKP Sivas Milletvekili Osman Kılıç, “teröre karşı manevi önlemlerin arttırılmasını” istemiş!.. Kılıç, Bakan Atalay’a, “terörle mücadelede manevi önlemlere ağırlık verilmeli” şeklinde öneri sunmuş! Bakan Atalay da “manevi önlemlerin zaten alınmakta olduğunu” itiraf etmiş!.. Atalay, “Diyanet’in teröre karşı vaaz hazırlığı yaptığını Doğu ve Güneydoğu’da imamhatip liseleriyle Kuran kurslarının sayılarının arttırılmasına yönelik olarak çalışmalar yapıldığını” açıklamış. Türkiye’de 2002 yılında 71 bin 100 olan imam hatip öğrenci sayısı 20092010 döneminde 198 bin 581’e ulaşmasına rağmen... 20022003 döneminde 3 bin 852 olan resmi Kuran kursu sayısı, bu yıl 8 bin 689’a çıkmasına rağmen... 2002’de 118 bin 335 olan Kuran kursu öğrenci sayısı ise 20092010 döneminde 297 bin 247’ye yükselmesine rağmen... Kaçak Kuran kursu sayısı 60 bini aşmasına rağmen… Ve de tüm bu birimlerin büyük bölümü Güneydoğu’da olmasın rağmen AKP iktidarı durmuyor!.. Terörle mücadelede din olgusunun öne çıkarılması projesi, 1984’ten Hizbullah’ın çöküş sürecinin başladığı 2000 yılının ocak ayına kadar aralıksız uygulandı... Terör bitti mi; hayır... Terör örgütünün gücü mü azaldı?... Hayır... PKK geri adım mı attı?.. Hayır... Tam aksine uygulanan bu strateji, radikal dinci terör örgütlerini doğurdu!.. Bu strateji Güneydoğu’da 10 yıl sürecek ve yüzlerce insanın ölümüne yol açacak PKKHizbullah savaşını yarattı... Pilot bölge hedefi!.. Tarikat ve cemaatler yaşamın tüm alanlarında egemen oldu; üniversiteler, camiler, Kuran kursları, öğrenci yurtları ve tüm bürokrasi dini siyasete alet eden gerici örgütlenmelerin eline geçti!.. İnsanlar tespihi bırakıp tetiğe sarılan radikal dinci gruplar yüzünden sokağa çıkamaz hale geldi, bölge turizmi çöktü, yurttaşlar hızla batıya göç etti, yatırımcılar yöreden kaçtı, Güneydoğu insanların geçmekten çekindiği bir coğrafyaya dönüştü!.. PKK ise uygulanan bu stratejiye karşı muhafazakâr kurumlaşmaya gitti, kendi imamlarını örgütledi, dinci örgütlerini yapılandırdı ve bölge yanlış stratejiden kaynaklanan kaotik bir alan haline geldi... Devlet teröre ya da Kürt sorununa karşı din istismarının geçmişte hiçbir işe yaramadığını bile bile yanlış bir adım daha atmaya çalışıyor. Oysa terör ve gericilik kıskacında çöken Güneydoğu, eğitim ve öğretimin yaygınlaşması için çağdaş sosyo ekonomik müdahalelere gereksinim duyuyor. Feodalitenin sosyal gerginliği, tarikatların gericiliği körüklediği bir coğrafyada AKP’nin ne yapmaya çalıştığı ortada... İktidar partisi bürokrasi ve yargıya müdahalelerle bir din devleti oluşturmayı hedeflerken Güneydoğu’yu pilot bölge haline getirmek istiyor!.. Mesele bu kadar nettir!.. AKP’nin Yeni Planı ve Çökmeye Mahkum Bir Strateji!.. DÜNYADA BUGÜN ALİ SİRMEN Mesele Tebeyyün Etti Kemal Kılıçdaroğlu’nun, CHP’nin üniversitelerdeki türban yasağına bir çözüm bulma arayışları olumlu bir sonuç vermeden bitmiş görünüyor. Bu konunun toplumsal bir mutabakat ile çözülmesi gerektiğini ve bunun mümkün olduğunu Sayın Kılıçdaroğlu CHP Genel Başkanlığı’na daha seçilmeden önce, televizyonda dile getirmiş bir kişi olarak bu konudaki toplumsal uzlaşma önerilerinin hepsine nereden ve kimden gelirse gelsin destek verdiğimi belirtmek isterim. Yine de Kılıçdaroğlu’nun çıkışının, CHP’de de kimi çevrelerde, bazı tereddütleri yol açmasında şaşılacak bir yön olmadığını da vurgulamalıyım. Her şeyden önce bir noktanın altını iyi çizmek gerekir. Üniversitelerdeki türban yasağını, bir tek kuruluş tek başına çözemez, hele hele bu bir muhalefet partisi olursa... Bu durumda, Kılıçdaroğlu’nun girişimi, CHP’nin üniversitedeki türban sorununu tek başına çözmesine yönelik idiyse Sayın CHP Genel Başkanı yanılmıştır. Ancak amacı o değilse bile kamuoyundaki algı o yönde olmuştur. Kısacası iyi niyetle başlamış, doğru bir girişimin, iyi yönetilemediğini söylemeliyim. Ayrıca ancak toplumsal bir mutabakat ile ele alınması gereken sorunun çözümünün her halükârda çok karmaşık ve güç olduğu da hiçbir zaman gözden uzak tutulmamalıydı. Anayasanın laiklikle ilgili olan değiştirilmesinin önerilmesi bile mümkün olmayan, maddesi orada durdukça ve Anayasa Mahkemesi’nin türban yasağı konusunda bu maddeye atıf yapan kararı da değişmedikçe (ki bu karar da AİHM tarafından Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne aykırı görülmemiştir) sorunu çözmenin önünde önemli hukuksal engeller bulunduğunu yadsımak mümkün değildi. Bu engellerin aşılması ancak ve ancak üniversitelerde türbanın, dinsel bir simge olarak algılanmaması, kişisel hak ve özgürlükler açısından ele alınması ile mümkün olabilecekti. Burada şu soru gündeme gelmektedir: Türban dinsel bir simge de olsa, kişisel özgürlük olarak yorumlanamaz mı? Bu sorunun yanıtı olumsuzdur ve işin inceliği buradadır. Çünkü gerek Anayasa Mahkemesi, gerekse AİHM dinsel simgelerin kamu alanlarında kullanılması ile doğacak tehdidin ortaya çıkaracağı tehlikeyi göz önünde bulundurarak laik devletin kişisel özgürlükleri kısıtlayabileceğini söylemektedirler. Yani “laik devlet, kişilerin maruz kalabilecekleri tehlikeleri göz önünde bulundurarak, üniversitelerde türbanı yasaklayabilir” diyor iki yüksek mahkeme. Bu durumda, siz bu engeli “velev ki, türban dinsel simge olsa” zihniyetiyle aşamazsınız. Demokratik ülkeler, kimi zaman Fransa’daki gibi yasayla, kimi zaman İsviçre, Almanya ve İtalya’daki gibi mahkeme kararıyla kamu alanında dinsel simgelerin “alenen” teşhirini yasaklamaktadır. Bu durumda, türbanın dinsel olarak zorunluluk olduğu yolunda, Diyanet’ten alınacak bir fetvanın sorunu çözmeyeceği aşikârdır. Yalnızca türbanı kişisel özgürlük olarak görüp, bunun üniversitelerde kullanılmasının tehdit oluşturmayacağı yolunda laik devletin yeterli güvenceleri sunmasıyla sorunun çözüleceği aşikârdır. Tabii aynı şekilde, bu olayın kamu alanında, tesettür dayatması yaratmayacağı, öğrenimin diğer alanlarına taşmayacağı konusunda yeterli güvencelerin de oluşturulması zorunludur. Görülüyor ki kamu alanıyla ilgili olarak bu tür güvenceleri vermekten kaçınmak da, sorunun çözümünün önünde engeldir. “Kamu alanı” kavramını tümden inkâr etmek ise işi yokuşa sürmenin ta kendisidir. AKP bütün bunların hepsini yaparak asıl amacının türban sorununu çözmek değil, onu siyasi bir rant aracı olarak kullanmak olduğunu kanıtlamıştır. Böylece de, eskilerin deyimiyle “mesele tebeyyün etmiştir.” Kamu alanı kavramının bundan yedi yıl öncesi ortaya çıktığını ileri süren Başbakan ise bu açıklamasıyla bilgisizliğini ortaya sermiştir. Sayın Başbakan’ın kamu alanı kavramını ilk kez yedi yıl önce duymuş olması onun daha önce de var olması gerçeğini ortadan kaldırmıyor. asirmen@cumhuriyet.com.tr Teröre ‘manevi önlem’ İçişleri Bakanı Atalay’ın gündeme getirdiği ‘din formülü’nün Diyanet’teki yansımaları ortaya çıkmaya başladı ERDEM GÜL ANKARA İçişleri Bakanı Beşir Ata lay’ın, “Doğu ve Güneydoğu’da imam ha tiplerle Kuran kurslarının arttırılacağına” ilişkin açıklamasıyla gündeme gelen, “terör le mücadelede manevi önlemler” planının hazırlıklarını yürüten Diyanet İşleri Başkan lığı’nda, “güvenlik” sorunu üzerinde çalış ma yürütülüyor. Kürtçe vaaz ve hutbe de ye niden gündeme geldi. İçişleri Bakanı Atalay, “Teröre karşı manevi önlemler” başlığı altında, Doğu ve Güneydoğu’da imam hatip liselerinin ve Ku ran kurslarının sayılarının arttırılmasını içe ren çözüm planının Diyanet’teki yansımaları belirmeye başladı. Bakan Atalay konuyu Di yanet’le görüştüklerini, “birlik ve bütünlü ğü vurgulayacak vaazlar üzerinde” de ça lışma yapıldığı bilgisini vermişti. Ancak 2 imamın öldürülmesi ve Abdullah Öcalan’ın avukatlarının yaptığı son açıklamalarındaki, “İmamlar konusunda dikkatli olunmalı. Camilerde demokrat imamlar görev al malı. İşi halkın demokratik imamları üst lenmeli. Bunları yalnızlaştıracaksın, cami lerine gitmeyeceksin, kendi camini kura caksın” şeklindeki sözleri Diyanet’te güven lik sorununu gündeme getirdi. Geçici görevlendirme yapılacak Diyanet’te, güvenlik sorununun giderilme si amacıyla Atalay’ın açıkladığı önlemlerin yanı sıra köylerde ikamet sorunu yaşayan imamlar için lojman yapımına hız verilmesi, taşımalı sistemle, il ve ilçelerdeki imamların köy ve beldelere taşınması uygulaması üze rinde çalışma başlatıldı. Kuran Kursları için de talep toplama sistemiyle, vatandaşların beldelerinde Kuran kursu açmak istemeleri durumunda, Kuran kursu eğitmenlerinin ge çici olarak görevlendirilmesi yoluna gidilme si üzerinde duruluyor. Tarikatlardan destek istenecek PKK ile mücadele kapsamında “Kürtçe vaaz ve hutbe” uygulaması da yeniden de ğerlendirmeye alındı. Kürtçe vaaz ve hutbe için Doğu ve Güneydoğu’da önce “pilot böl ge” uygulaması yapılacak. Alınacak sonuçla ra göre Kürtçe vaaz ve hutbe bölgeye yay gınlaştırılacak. Cemaat ve tarikatların etkin liğinden yararlanılması seçeneği üzerinde de duruluyor. Bu çerçevede Doğu ve Güneydo ğu’da yaygın halde olan Nakşibendi ve Ka diri tarikatının öne çıkan isimlerinden destek alınmasına yönelik hazırlıklar da yapılıyor. İtalya PKK’li Örgen’i serbest bıraktı ROMA (AA) İtalya’da te rör örgütü PKK üyesi olduğu iddiasıyla tutuklu bulunan Ali Örgen, Lecce İstinaf Mahke mesi tarafından Türkiye’nin ia de talebi karara bağlanmadan serbest bırakıldı. Mahkemenin, Örgen hakkın da İtalya’ya iletilen iade talebi ni değerlendirmek için zanlının cezaevinde bekletilmesine ge rek görmediği öğrenildi. İtal ya’nın Taranto kentinde 18 Ağustos’ta yakalanan Örgen’in avukatı Mario Antonio Ange lelli, yaptığı açıklamada, “Mü vekkilim serbest bırakıldı. Lecce İstinaf Mahkemesi, Türkiye’nin müvekkilim hak kındaki iade talebini ise önü müzdeki süreçte karara bağ layacak. Ancak müvekkilimin salıverilmesini, mahkeme he yetinin iade dosyasının içeri ğini inandırıcı bulmadığının göstergesi olarak değerlendir mek mümkün” dedi. Türkiye’nin PKK üyesi oldu ğu iddiasıyla iadesini istediği Nizamettin Toğuç’la ilgili dosyanın değerlendirilmesine ise kasım ayında başlanacağı öğrenildi. Venedik İstinaf Mah kemesi, İtalya’da bulunduğu sı rada 18 Temmuz’da yakalanan Toğuç’u, 14 Ağustos’taki du ruşmada gözetim altında olma koşuluyla serbest bırakmıştı. Meclis önünde ‘KCK’ protestosu BDP’li başkan tutuklandı ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) BDP milletvekilleri Akın Birdal ve Hasip Kaplan’ın da aralarında bulunduğu bir grup, KCK ve Devrimci Karargâh örgütü operasyonları kapsamındaki tutuklamaları TBMM önünde protesto etti. Birdal ve Kaplan’ın aralarında bulundu ğu çeşitli siyasi parti, sendika ve sivil top lum kuruluşlarına mensup bir grup, Meclis Dikmen kapısı önünde toplandı. “Tutuk lama terörüne son”, “Sıra kimde” dö vizleri taşıyan gruptakiler, çeşitli sloganlar attı. Basın açıklamasını okuyan Gökhan Asan, “KCK ve Devrimci Karargâh ör gütü operasyonlarının hukuksuz oldu ğunu” savundu. Operasyonlar ve tutukla maların siyasi komplo olduğunu savunan Asan, “Demokrasi, barış ve özgürlük sa vunucularını yalanlarınızla, yarattığınız sahte delillerle tutuklayarak susturaca ğınızı mı sanıyorsunuz?” dedi. Açıkla manın ardından Birdal ve Kaplan ile beş protestocu, diğer BDP milletvekilleriyle görüşmek üzere Meclis’e girdi. Gruptaki ler, Meclis Dikmen kapısı önünde oturma eylemi yaptıktan sonra dağıldı. DİYARBAKIR (Cumhuriyet Bürosu) Bitlis’in Hizan ilçesine bağlı Kolludere beldesinin BDP’li belediye başkanı Lez gin Bingöl tutuklandı. 16 Mayıs 2004’te İstanbul’da DEHAP Bağcılar İlçe Başkan lığı’nca düzenlenen “Gençlik Şöleni” programının tertip komitesinde yer alan 7 kişi hakkında, “Örgüt propagandası yap mak” suçundan açılan dava 3 ay önce so nuçlandı. Bingöl’ün talebi üzerine cezası 3 ay ertelendi. Ertelenme süresinin dolması üzerine 10 ay ceza verilen Bingöl, tutukla narak Bitlis E Tipi Kapalı Cezaevi’ne gön derildi. Mardin’in Nusaybin ilçesinde as keri operasyonlara karşı yapılan yürüyüşte “yasadışı slogan” attıkları iddiasıyla Ayşe Gökkan’ın da aralarında bulunduğu 16 ki şi hakkında soruşturma başlatıldı. Cezanın gerekçesi şarkıya tempo tutma DİYARBAKIR (Cumhuriyet Bürosu) Batman’ın Beşiri ilçesindeki 8 Mart et kinliklerinde “örgüt propagandası” yap tıkları gerekçesiyle 8 kişi toplam 6 yıl 8 ay hapis cezasına çarptırıldı. Mahkemenin ge rekçeli kararında Koma Awazê Çiya tara fından bestelenen “Oremar” şarkısının Türkçe çevirisi yapılarak, “şarkıya alkış larla tempo tutmak”, “sloganlarla mi tingi PKK örgütü propagandasına dön üştürülmesi” ifadesi de yer aldı. TÜRKİYE’NİN İADE TALEBİ KARARA BAĞLANMADI Sendikalar çözüm için çalışma başlattı İstanbul Haber Servisi DİSK, KESK ve Türkİş’e bağlı bazı sendikalar, Kürt sorununun demokratik yol larla çözülmesini istediler ve tutuklu bulunan Kürt si yasetçilerinin serbest bıra kılmasını talep ettiler. DİSK, KESK ve Türk İş’e bağlı sendikalar tarafın dan Kürt sorununun çözü müne ilişkin başlatılan “Emekçiler barış istiyor” başlıklı çalışmaya ilişkin EğitimSen 3 No’lu Şube’de basın açıklaması düzenlen di. Sendikalar adına ortak açıklamayı okuyan Büro Emekçileri Sendikası (BES) 3 No’lu Şube Başkanı Ah met Acar, “Ekonomik açı dan bakıldığında 30 yıldır süren çatışmalarda 350 400 milyar dolar harcandı ülke birçok yatırımdan mahrum kaldı. Siyasi bo yutu olarak ise on binlerce insan yaşamını yitirdi, se çilmiş parti yöneticileri, belediye başkanları ve meclis üyeleri söyledikleri sözler yüzünden tutuklan dı. Ancak biz tüm bu ya şananların geride bırakı larak barışın konuşuldu ğu, kardeşliğin boy verdiği bir ülkede yaşamak istiyo ruz” diye konuştu. ‘KÜRT SİYASETÇİLER SERBET BIRAKILSIN’ ÇAĞRISI ‘Ekümenik patrik’ dedi ABİDİN YAĞMUR MERSİN Almanya Cumhur başkanı Cristian Wulff, Tar sus’taki Saint Paul Kilisesi’nde düzenlenen ayine katıldı. Wulff, Rum Ortodoks Patriği’nden “ekümenik patrik” diye söz etti. Wulff, bir gazetecinin “Bekledi ğiniz yasal değişlikler nedir” sorusuna ise, “Bizim için en önemli husus şu anda Türki ye’deki Hıristiyan kiliselerinin, kendi din adamlarını burada kendi cemaatlerinden çıkan in sanlar arasından yetiştirebil meleri ve Heybeliada’daki Ruhban Okulu’nun yeniden açılmasıdır. Burada Rum Orta doks Ekümenik Dünya Kilise si’nin bu ruhban okulunu aça bilmesi gerek” yanıtını verdi. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Yeditepe Üni versitesi’nde kurulan biyoteknoloji laboratuva rının açılışını yaptı. Gül, İstanbul’da kaldığı Ta rabya Köşkü’nden Yeditepe Üniversitesi’ne Emniyet Genel Müdürlüğü’ne ait helikopterle geldi. Bir süre önce konvoyu yüzünden bir kişinin hayatını kaybettiği yönündeki iddialar ortaya atılan Gül’ün İstanbul’daki yolculukları sırasında zaman kazanmak ve trafiği rahatlatmak için helikopter kullanı lacağı bildirildi. Açılışta yaptığı konuşmada “Türkiye’nin bilim ve teknoloji transfer eden bir ül ke olarak kalamayacağını” vurgulayan Gül,“Türkiye içinde ve dışında çok önemli beyinler var. Bütün bunları harekete geçirmemiz, mobilize etmemiz ve teşvik etmemiz gerekir” dedi. Gül artık helikopterle gezecek Fotoğraf:AA