16 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
21 EK M 2010 PERŞEMBE CUMHUR YET SAYFA KÜLTÜR [email protected] CMYB C M Y B Ç N ZDEN B R S NE... Bu kadar da değilizdir. Olamayız, olmamalıyız. Ama bilmeliyiz, anlamalıyız. Nasıl oluyor da, birileri işaret ediyor seçilecek kişiyi ve biz gidip seçiveriyoruz?.. Nasıl oluyor?.. İŞTE SİZE FIRSAT... On bir bin kişi. Az bir sayı. Ben içinizden biri olsaydım, BULURDUM. Müjdat KILIÇKIRAN DEVREN SATILIK MADO CAFE Turgutreis / Bodrum Tel: 0532.282 45 48 TÜBİTAK Matematik Şampiyonu, yurtdışı mastırlı, tecrübeli öğretmenden her seviyede matematik İngilizce matematik Kadıköy / stanbul TEL: 0532 420 22 31 ESİNTİLER ZEYNEP ORAL Tophane’yi ve Beşiktaş’ı Görünce… Daha bir ay bile olmadı… Eylülün ikinci yarısıydı. Tophanedeki sanat galerilerine düzenlenen saldırıyı bu köşede “Sizce Ne Kadarı Yeter, Ne Kadarı Yetmez?” başlıklı yazımda lanetlemiştim. Geçen hafta sonu Beşiktaş’ta yaşanan olayı aynı kararlılıkla lanetliyorum. Sanata, sanat eserine, sanatçıya, düşünceye, ifade biçimine yönelik saldırı, baskı, tehdit, kimden ve nereden gelirse gelsin lanetlediğim için… CHP’li olmaları, CHP’nin iki gençlik kolları üyesi olmaları öfkemi daha da biliyor. Tıpkı Tophane’deki gibi Beşiktaş’taki saldırının da hiçbir gerekçesi, hiçbir özrü olamaz. Hiç ama hiçbir gerekçe uygulanan şiddeti affettiremez! Bu kez insanlara değil, sanat eserine saldırılmıştır ama bu da olayı hafifletmez! İki gün önce bu sayfalarda olay ayrıntılarıyla yansıtılmıştı. Gözden kaçırmış olanlara çok kısa özetliyorum: Bimeras Kültür Vakfı’nın düzenlediği İDANS Festivali çerçevesinde, “Free Zone İstanbul” (İstanbul Serbest Bölge) başlıklı sergide, Danimarkalı sanatçı Rosan Bosch, özel ve kamusal alan ilişkisini irdelerken üç dinin simgelerini (İslamın hilali, Hıristiyanlığın haçı ve Yahudiliğin yıldızı) ve bir de Atatürk’ün yüz fotoğrafını “İbadet Bölgesi” adlı bir tabelada kullanmıştı. Amaç bir diyalog arayışıydı… Daha eserini yerleştirirken tartışma başladı ve iki genç tabelayı parçaladı… CHP’nin derhal o iki genç için disiplin soruşturması açması doğrudur ama yeterli değildir. Peş peşe bu olaylar, ülkemdeki iki noktayı bir kez daha kahredici bir biçimde içime sapladı: Birincisi: Cehaletin zaferi; ikincisi tahammülsüzlüğün tırmanışı… Bu ikisini birbirinden ayırmak çok zor. Zaten ikisi birbirini besliyor! Cehaletin zaferi Her şiddet olayında olduğu gibi burada da cehaletin ve bilgisizliğin baş rolde olduğunu gördük. Bugüne dek sanat daha çok kapalı alanlarda, galerilerde, müzelerdeki görücüye çıkıyordu. Sanat eserleri belli bir kesim tarafından izleniyordu. O olaya ilgi duyanlar, eğitimini almış ya da almakta olanlar, o alanın meraklılarıydı vb… Oysa günümüzde çağdaş sanat kalıpları, sınırları yıkıp sokaklara taşıyor, göz önünde yer alıyor. Özel yerlerden kamusal alana taşıyor. İki boyutluluktan çok botyutluluğa dönüşüyor… Farklı disiplinler, farklı alanlar arasında köprüler kuruyor. Günümüzde sanat eseri deyince sadece duvara asılan bir tablo ya da bir kaide üzerinde duran üç boyutlu bir yontu değil, bir “enstelasyon”, bir “yerleştirme” olabiliyor. Günümüz sanatı “göstermek”ten çok, tartışmaya, sorgulamaya yönelik. Araştırıyor, sorguluyor, eleştiriyor, farklı yorumlar ortaya koyuyor! Günümüz sanatı duyarlılığı bilgiyle, birikimle donatıyor! Tahammülsüzlüğün tırmanışı Eğer o iki genç şiddet kullanma, saldırma yerine anlamaya çalışsalardı belki de Atatürk’e değil, Atatürk’ün putlaştırılmasına karşı çıkışı sevebilir, sanatçıyı ve sanat eserini alkışlarlardı. Ama elbet kaba güç kullanmak, yakıp yıkmak daha kolay, daha toptancı! Zaten farkındaysanız, giderek daha çok cehalete teslim olan bir toplum olup çıktık! Sormaktansa, yanıt vermeyi; öğrenmektense ezberi tekrarlamayı, niceliği niteliğe yeğleyen bir toplum olup çıktık. Şu taş atan çocuk örgüt üyesiymiş diyor, çocukları içeri tıkıyoruz… Şu demeç veren gençler PKK’liymiş lafı dolaşmaya görsün, o gençleri oracıkta linç etmeye kalkıyoruz… Antalya’da yaşanan Emir Kusturica olayını düşünün… Örneklerin bini bir para… Beşiktaş’taki saldırı da cehaletin geldiği, ulaştığı nokta! Artık birbirimizle diyalog kurmaya, birbirimize soru sormaya, yanıt aramaya, anlamaya, öğrenmeye sabrımız, zamanımız, tahammülümüz yok… “Ya bendensin, ya düşmandansın”ın peşine takılmış gidiyoruz… Haydi hayırlısı… [email protected] [email protected] B aşbakan geçen martta ElazığKovancılar dep remindeki can kayıpları nın nedenini “kerpiç yapı”lara bağlamış; TOKİ konutlarının “be tonarme” olacağı “müjde”(!)sini vermişti.. Bu açıklamalar medyada yer alır ken kerpicin “dışlanma”sı gereken değil, “sahiplenilerek geliştiril mesi” gereken tarihsel yapı kültü rümüz olduğunu belirten bilim in sanlarımızın serzenişleri kısa haber bile olmadı… Dahası, depremin so nuçlarını “uzman gözü”yle ince leyerek çöken evlerin kerpiç değil, “harç” bile kullanılmayan der meçatma ilkel yığma taş yapılar olduğunu saptayan Mimarlar Oda sı Elazığ Şubesi’nin teknik rapor ları da önemsenmedi. Böylece gerçek “bilgi” yerine si yasilerin “bilgisiz” söylemlerine değer veren medyamız sayesinde kerpice hak sızlığı bilimsel bir et kinlikle önlemeye karar veren Elazığlı mimar lar, 8 Ekim’de “Kerpiç Yapılar ve Deprem Gerçeği” panelini dü zenledi. Vali Muammer Erol, örnek bir duyarlılık gös tererek 3 ayda bir dü zenlenen, kaymakam ve belediye başkanlarıyla birlikte resmi kurum müdürlerinin katıldıkları “il planlamakoordinas yon toplantısı”nın, bu kez “panel”e katılım şeklinde gerçekleşmesine ka rar vermişti. Kerpiç ve deprem hak kında tüm kamu yöneticilerinin de bil gilenmelerini amaçlayan bu kararla, Elazığ Ticaret ve Sanayi Odası kon ferans salonunda yer kalmamıştı... VAL N N KIZGINLIĞI Ne var ki valinin bu duyarlılığı, Baş bakan’ın kerpici suçlamasının eleşti rildiği açılış konuşmalarında “kız gın”lığa dönüştü. Gerçi, Elazığ Şube Başkanı Mithat Coşkun, evsahibi zarifliği içinde ko nuya “isim” vermeden değinmiş; amaçlarının tarihsel yapı malzemesi hakkında doğruların öğrenilmesi ol duğunu belirtmekle yetinmişti. Ne var ki odanın Genel Başkan Yardım cısı Erkan Karakaya, Başbakan’ı eleştirmekle kalmayıp depremi felakete dönüştüren asıl nedenin “siyasilerin plansız ve bilim dışı yapı laşmaya rant ve oy uğruna göz yummaları” olduğunu da söyleyince, valinin buna tepkisi acaba nasıl yorum lanabilirdi?.. Karakaya’nın ardından kürsüye çıkarak, panelist lerin açıklamalarını bekle meden “mimarlara uyar sak bütün yapıları kerpiç ten yapmalıyız” söylemiyle Başba kan’ın eleştirilmesine tepkisini açık ça göstermesi, panelle ilgili haberlerin de “yegâne” konusu oldu. Medyamız, toplumu aydınlatma adına bir kez da ha “bilgi”yi değil “polemiği” önem siyordu... ‘DÜNYA’NIN M MAR S Paneldeki açıklamalara ve değer lendirmelere gelince... Konuşmacılardan Doç. Dr. Bilge Işık, İTÜ’deki 30 yılı aşkın kerpiç araştırmalarının önderi Prof. Dr. Ru hi Kafesçioğlu’nun öğrencisi ve asis tanı... Kerpiç mimarinin tüm dünyada en eski yapı sistemi olduğunu ve gü nümüzde dünya nüfusunun yarısının kerpiç yapılarda yaşadığını anımsata rak çağdaş teknolojik katkılarla ger çekleştirdikleri yeni uygulamaları an lattı. Kerpicin doğayla en uyumlu ve insan sağlığına en saygılı yapı mal zemesi olduğunu açıklayan yüksek mi mar Bayazıt Büyükyıldırım da uy guladığı kerpiç binaları anlatırken şunu söylüyordu: “Yapıyı kasaba halkı ‘güzel bina’ olarak adlan dırdı; çünkü aynı yerdeki beto narme binaların arasında plas tik bir heykel gibi duruyor… Bu benim marifetim değil, kerpicin armağanı.” Deprem hakkında genel bilgiler sunan Prof. Dr. Naci Görür ise Elazığ’ın hassas bölgede kaldığı nı, bu nedenle depreme daya nıklı yapı sistemlerinin önem senmesi gerektiğini açıklarken aklıma Harput geldi… Elazığ’ın tarihsel merkezi ve gururu olan Harput, özellikle evleri ve kimi kamusal yapılarıyla kerpiç mimarinin zenginlikleriy le bezenmiş… Ne yazık ki Elazığ geliştikçe Harput terk edildi. Gi derek “metruk”leşen bir tarihsel başkent olarak zengin kültürünün anılarıyla baş başa kaldı. MUHTARIN MEKTUBU Paneli izleyenler arasında “Gam ber’siz toy olmaz” misali, Har put’un, hem “muhtar”ı, hem de sevdalı bekçisi Feyzi Kahraman da vardı. Her zamanki gibi elinde tut tuğu dosyalar arasında Başbakan’a yazdığı mektubu gösterdi. 19 Eylül tarihli “Resmi Muhtarlık Mektu bu”nda diyordu ki; “İnsanların şahsiyetleri olduğu gibi, kültür ve medeniyetlerin de şahsiyetleri var dır. (...) Harput bütün medeniyet ve kültürleri bağrında taşıyan ve ken dine has bir şahsiyet oluşturan bir beldedir; fakat bugün mahzun, ke derli ve endişeli… Her gün bir uz vu koparılırcasına hoyratça tüke tilmeye devam edilmekte…” Peki, ne yapmalı; Harput nasıl ye niden yaşatılmalıydı? Muhtarın mektubunda bunun da yanıtı özetle şöyleydi: “Tarihi bi rikimi ile Harput bir eğitim mer kezi olmalı; dokusuna uygun, kimliğini bozmayan kültür yapı larıyla donatılmalı. Kentin elde kalan eski yapılar onarılarak ye niden yaşatılmalı.” Başbakanlık bu mektubu önemser mi bilemem ancak, Harput’ta başlayan ve bazıları tamamlanan restorasyonlar yüreğimize su serpiyor. İl Özel İdaresi’nin tarihi kalenin tam karşısına yaptığı devasa, oransız ve kentin zarifliğine asla yakışmayan “Harput Evi” adlı azman sosyal tesis binası ise her görüşümüzde şu duy guyu yaratıyor: “Bunu yıkacak bir vali, acaba gelecek mi?” Elazığ’daki deprem panelinin so nuçları da kerpiç yapılarıyla anıtlaşan “Harput’un Mektubu” gibi ilgilile re iletilmeli. Türkiye artık “öz değer lerini dışlayan” şu yabancılaşmadan kurtarılmalı. Depremde ‘kerpiç’i suçlayan Başbakan’a bilimsel gerçekler bir panelle anımsatıldı 1) Harput’ta “kerpiç”, “ahşap” ve “taş”ın anıtsal zarafeti... 2) “Bodrum Evi” değil, “kerpiç villa...” 3) Panelin afişi. Elazığ’dan ‘Harput Mektupları’ Kültür Servisi Heykeltıraş Mehmet Aksoy’un “Yılan Hika yeleri” başlıklı yeni sergisi bugün Evin Sanat Galerisi’nde açılıyor. Aksoy, 4 Aralık’a kadar açık kala cak olan sergisinde, farklı boyutlarda ürettiği yapıtlarını bir araya getiri yor. Aksoy’un sergisinin tek kahra manı var: Yılan… Dünya mi tolojisi ve semavi dinlerin önemli bir figürü, kimi kül türlerde gençliğin ve ölüm süzlüğün simgesi ve şifa veri ci tanrıların dünyadaki eli; ki mi kültürlerdeyse şeytanın el çisi sayılan yılan, Aksoy’un heykellerinde hayat buluyor. “Sevişen Yılanlar”, “Yılan lı Şaman”, “Adem ile Havva Yılan İlişkisi”, “Yaratılış Ef sanesi”, “Şahmeran’ın Göz yaşı”, “Şeytan Azdırması” il ginç adlar taşıyan 16 heykel gi zemli hikâyeleriyle izleyicile ri bir başka âleme davet ediyor. Çocukken dinlediği ve ru hunda derin izler bırakan yılan hikâyeleri yıllar sonra yeniden sa natçıya esin kaynağı oluyor. Aksoy için yılanlar sadece çocukluk anı larının güçlü figürleri değil, gençlik ve yetişkinlik çağında da baş köşe de duruyor: Örneğin, masallardaki Şahmeran. Gılgamış’ın gençlik otu nu çalan ve ebedi gençliğe kavuşan yılana ne demeli? Adem ile Hav va’yı elmayı yemeye ikna eden kim? Yılanların efsanevi güçleri insanın aklını karıştıracak türden. Se mavi dinlerde yine yılan var. Yine mucizeler yaratıyor. Hıristiyanlıkta şeytan yerine konuyor. Ancak ge nellikle koruyucu, aydınlatıcı, hat ta Baltık ülkelerinde dünyanın va roluşu öncesi, evrenin bir yumurta şeklinde görüldüğü, yumurtaya sa rılı bir yılanın onu koruduğu ve ol gunlaştığında da evrenin o yumur tadan var olduğu söyleniyor. İşte tüm bu mitoslar Aksoy’u cezbediyor. O da Beykoz Cumhu riyet Köy’deki efsanevi atölyesine yılanları konuk ediyor. Aksoy, “Kendimce yılanları yorumla mak istedim. Biraz araştırıp in celeyince de kendimi bir hazine nin içinde buldum. Her türlü an latıma açık, bu kadar zengin ve geniş bir içerik beni çok heye canlandırdı. Bu bana en azından yüz tane heykel yaptırır… Adem ile Havva’dan evrim teorisine ka dar uzanan geniş bir yelpaze” diyor. Rahatsızlığı nedeniyle “Yılan Hikâyeleri” sergisine planladığı ve yapmak istediği heykellerin bir kısmını yetiştiremediğini söyleyen Aksoy, bu açığı da desenlerle, es kizlerle gidermeye çalışmış. Mehmet Aksoy’dan ‘yılan’ yorumları Kültür Servisi 27. Aydın Do ğan Uluslararası Karikatür Yarış ması ödülleri önceki akşam İstanbul Hilton Convention Center’da törenle sahiplerine verildi. 73 ülkeden 865 sanatçının 2559 karikatür ile katıl dığı serbest konulu yarışmada Türk sanatçı Ahmet Öztürklevent bi rincilik ödülünü Vakfın Başkanı Aydın Doğan’ın elinden alırken her yıl olduğu gibi bu yıl da Kültür ve Turizm Bakanlığı plaketi de Öz türklevent’e AKP Genel Başkan Yardımcısı Hüseyin Çelik tarafın dan verildi. 2008 yılında da birincilik ödülü alan Öztürklevent heyecanı nı “Dünyanın en büyük ödülünü alıyorum, diyecek hiçbir şey bu lamıyorum” sözleriyle dile getirdi. İkincilik Ödülü’nü Rusya Fede rasyonu’ndan Sergei Bobylev’e vakfın başkanvekili Sema Doğan verdi. Başarı ödülü de kazanan Kürşat Zaman Üçüncülük Ödü lü’nü Doğan Holding Yönetim Ku rulu Başkanı Arzuhan Doğan Yal çındağ ve gazetemiz imtiyaz sahi bi, TGC Başkanı Orhan Erinç’ten aldı. Törende 12 başarı ödülü de sa hiplerini buldu. 27. yıl tanıtım filminin gösteril diği, Atilla Aldemir (keman), Sab ri Tuluğ Tırpan (piyano), Burhan Öçal’dan (perküsyon) oluşan Pa ganini Trio Grubu’nun dinletisiy le başlayan geceyi Korhan Abay sundu. Aydın Doğan Vakfı Yürüt me Kurulu Başkanı Candan Fet vacı tören öncesi yaptığı açılış ko nuşmasında “Yarışmaya katılan 2559 çalışma, bu yarışmanın say gınlığı, itibarı, tarafsızlığı ve isa betini kanıtlıyor. Sanatçılar tek tek hepimize ve dünyaya ayna tu tuyorlar. Yarışma 27 yıldır dün yanın her tarafından yükselen seslerin duyulmasına olanak sağ layan bir ifade özgürlüğü plat formu” diyerek emeği geçenlere şükranlarını sundu. AYDINDOĞANULUSLARARASIKAR KATÜRYARIŞMASI Ahmet Öztürklevent birincilik ödülünü aldı SERG EV N SANAT GALER S ’NDE BUGÜN AÇILIYOR Kültür Servisi Nobel ödüllü yazarımız Orhan Pamuk, “2010 Norman Mailer Yaşam Boyu Ba şarı Ödülü”nü önceki gün New York’taki Cipriani Res toranı’nda düzenlenen törenle aldı. Amerikalı ünlü yazar Norman Mai ler’in ölümünün ardından anısına kuru lan “Norman Mailer Merkezi ve Ya zarlar Derneği” tarafından ödüle layık görülen ve ödülünü editör yazar Tina Brown’dan alan Pamuk, törende “Biz ki taplarımızı kendimiz için yazıyo ruz, ama ödüller, baş ka tür des tekler, şeref doktoraları da cesaret veriyor, hayatımıza renk veriyor.” dedi. Türk edebiyatının büyük bir edebiyat olduğunu ve dünyada yavaş yavaş duyulduğunu belirten Pamuk, “Amerikan okuru, Türk okuru gibi ki taplarımı seviyor, ama unutmayın, Or han Pamuk olarak dünyada en çok hâ lâ Türkiye’de okunuyorum” dedi. ‘Ödüller hayatımıza renk veriyor’ 1 2 3 ORHAN PAMUK NORMAN MAILER YAŞAM BOYU BAŞARI ÖDÜLÜ’NÜ ALDI Şiar Yalçın uğurlandı Haber Merkezi Akciğer ve böbrek ra hatsızlığı nedeniyle 86 yaşında yaşamını yiti ren gazeteciyazar Şiar Yalçın’ın cenazesi, An kara’da toprağa verildi. Gazetemizde bir dönem briç ve bulmaca köşele ri hazırlayan Yalçın için Kocatepe Cami si’nde cenaze töreni dü zenlendi. Cenazeye Şiar Yalçın’ın ailesi ve ya kınlarının yanı sıra, kalabalık bir topluluk katıldı. Öğle vakti kılınan cenaze namazının ardından Şi ar Yalçın, Cebeci Asri Mezarlığı’nda 15 yıl önce ölen annesi Aliye Nazlı’nın mezarına defnedildi. Yalçın’ın cenaze törerine katılanlar arasında 1926’da babası Maliye Nazırı Cavit Bey hak kında idam kararı veren İstiklal Mahkemesi Baş kanı Kılıç Ali’nin oğlu gazeteciyazar Altemur Kılıç da yer aldı. Kılıç, gözyaşlarını tutamazken “Şiar, ‘Babasını bağışlamam ama Altemur be nim can dostum’ derdi. Asıl büyüklük onundu. 80 yıldır aramıza hiçbir şey girmedi. Şimdi ölüm ayırdı. Canımdan can koptu” dedi.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle