18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CMYB C M Y B 1 OCAK 2010 CUMA CUMHURİYET SAYFA KÜLTÜR 19 ODAK NOKTASI AHMET CEMAL ‘Zaman’dan Kalanlar... Tekrar bir ‘zaman’ olgusu. Çünkü bu satırlar yayımlandığında, insanoğlunun doğum ile ölüm arasındaki süreci denetimi altına alabilmek amacıyla icat ettiği ‘zaman’ adlı birimin ‘yıl’ diye adlandırılan bir alt-birimi daha tamamlanmış, yenisinin de ilk günü başlamış olacak. Peki ama, nasıl bir denetim aracı ya da kavramı şu ‘zaman’ denilen? Başta herhalde ‘iyi niyet’ vardı -yani insanlar, ‘zaman’ı ilk dillendirdiklerinde ve ölçtüklerinde, belki de gerçekten bir tür boşlukta yuvarlanıp durmanın önüne geçmeyi amaçlamışlardı. Olup bitmişlerden hangilerinin ötekilerden daha önce veya sonra olduğunu, bunların arasından henüz olmakta olan’ların ‘şimdilik’ ne kadar olduğunu veya olmadığını ya da gelecekte olacağını bildiklerine -ya da umut bağladıklarına!- daha ne kadar ‘zaman’ kaldığını içtenlikle merak etmişlerdi. Daha kısa bir deyişle, kendi icatları olan ‘zaman’ı yalnızca bir birim niteliğiyle bırakmakta, zaman’a bunu aşan anlamlar yüklememekte içtenlikle davranmışlardı. Bu olasılığın tam olarak gerçekleştiğine inanmıyorum. Zira bir süreç ölçme aracı diye düşünülen ‘zaman’, aradan ‘zaman’ geçtikçe sanki daha bir bağımsızlaştırıldı -elbette bilinçli olarak; bu bağımsızlaştırmayla birlikte, aslında sadece ve sadece insan aklının bir buluşu ve emir kulu olan zamana insan üstü, insanların gücünü aşan bir iktidar da tanınmış oldu. Hatta denilebilir ki, süreç ölçmenin aracı olan ‘zaman’, yoluna devam ettikçe sırf ‘ölçmek’ten çok daha fazla, insanın kendi sorumluluğunda olan eylemlere değgin bir ‘sorumluluktan kaçma’, ‘erteleme’ ya da ‘düşünmeye gerek duymama’ aracına dönüştü. ‘Zaman’a ait ve çeşitli dillere farklı biçimlerde yerleşmiş olan söylemler, neredeyse bu durumun bilimsel kesinlikteki kanıtı sayılabilir. Örneklere gelirsek: ‘Daha çok zaman var…’ : Yani, daha şimdiden düşünmek gereksiz. Kimi durumlar için bu, doğru bir saptama olabilir; ama -çoğu kez olduğu gibi- ancak ‘yumurta kapıya geldikten sonra’ düşünmenin bir bahanesi ise, düşünmeyi tehlikeli olabilecek ölçüde erteleme amacına hizmet etmeye başlayabilir. Buradaki tehlike, ‘zamanının geldiğine’ inanıldığında, o şeyin artık bizim düşünce ve eylemlerimizle yönlendirilemeyecek bir yoldan ilerlemeye başlamış olabileceğidir. Ama göründüğü kadarıyla, bir şeyleri şimdiden düşünmekten kaçınabilme uğruna, bu tehlike büyüklüğüyle ters orantılı bir hafiflikle göze alınmaktadır! ‘Biraz zamana bırakalım…’: ‘Zaman’ın en sık rastlanan kullanımlarından biri. Ayrıca, sanırım ‘daha çok zaman var’ ile bir akrabalığının bulunduğu da söylenebilir, çünkü sonuçta yine düşünmeyi erteleyelim demekle eşanlamlı. Tek fark, düşünmeyi devreden çıkartma isteğinin veya iradesinin bu söylemde daha açık dile gelmesi. Üstelik, düşünme ile bağı kopartılan hiçbir durumun ya da olgunun sırf zaman’ın etkisiyle istenen doğrultuda oluşamayacağını görmezlikten gelme pahasına! ‘Zaman kötüydü…’: İnsanın kafasının icadı olan zaman kavramına, aslında hiçbir zamanda sahip olamayacağı bir iktidarı tanımanın bir başka ve çok sık rastlanan şıkkı. ‘Zaman kötüydü, o yüzden olmadı…’ -zaman mı kötüydü, düşünme eylemi mi yeterince yoğunlaştırılmamıştı? Zaman geçirmek ya da vakit öldürmek: Bir bilge, sanırım yüzyıllar önce buradaki çelişkiyi açıkça sergilemiş: Vakit öldürmeyi özel olarak amaçlamayın, çünkü vakit diye bir şey varsa bile, o her an ‘kendini’ öldürüyor! Zamana ilişkin bunca aldatmacadan sonra, elimizde zamandan ne kalıyor dersiniz? [email protected] [email protected] 1 Ocak 2010... Yõlõn ilk günü. Yeni bir başlangõç... İnsan inanmak istiyor bu “yeni bir başlangıç” düşüncesine... İnanmak isti- yoruz sanki tüm kötülüklerin, haksõzlõk- larõn, yokluklarõn, yoksulluklarõn, ayõ- rõmcõlõğõn biteceğine... Yarõnõn dünün bir devamõ olduğunu bile bile, inanmak isti- yoruz şiddetin gerileyeceğine... Hayõr bütün bunlar olmayacak. Ama biz yine de inandõğõmõz, savunduğumuz doğ- rular peşinde koşmayõ, çalõşmayõ, o doğ- rularõmõza ulaşmak için didinmeyi sür- düreceğiz. Yaşamanõn bir başka adõ düşlerin pe- şinden koşmak değil mi! Koşacağõz düş- lerimizin peşinden umudu her daim can- lõ kõlmak için! Ancak değişimi de gözden ve gönülden uzak tutmayacağõz. İlkeler- den ödün vermeden değişmek ve değiş- tirmek, (hadi daha alçakgönüllü olalõm) değiştirmeye çalõşmak... Ancak o za- man yaşamla bağlarõmõzõ canlõ tutabiliriz. Ancak o zaman hayata sõmsõkõ sarõlabi- liriz... İnanõn buna hem her birimizin bi- rey olarak, hem de toplum olarak sonsuz ihtiyacõ var! İnanõn, Türkiye vazgeçmişlerin ülkesi, bunalõmdan çõkamayanlarõn ülkesi ola- maz. Olmamalõ. OYUNCAK MÜZESİ Bugün yõlõn ilk günü olduğuna göre ka- ramsar düşüncelere, olumsuzluklara yer yok. Bugün alõn ruhunuzu ve gözlerinizi bir ge- zintiye çõkarõn. Sadece güzelliklerden, iyi- liklerden , olumluluktan yana bir gezintiye. Bu bir günbatõmõ izlemek de olabilir, sevdi- ğiniz bir kitaba uzanmak ya da bir dostla bu- luşmak da... İsterseniz gelin peşimden, Türkiye’nin şim- dilik tek oyuncak müzesini gezin benimle! Oyuncak Müzesi’ni gezin ki, düşlerin nasõl ger- çek olabileceğine tanõklõk edin! Bu müzeyi ge- zin ki, unuttuğunuz, bir yerlerde gizli tuttu- ğunuz, yitirdiğinizi sandõğõnõz, terk ettiğiniz, yok saydõğõnõz düşlerinizle yeniden buluşun, çocukluk düşlerinize kavuşun. (Ben bu yazõyõ yazarken İzmir’den ikinci bir oyun ve oyuncak müzesi haberleri gel- meye başladõ. Dilerim bu müzelerin sayõla- rõ artar.) Dünyanõn her yerinde oyuncak müzeleri devlet, yerel yönetimler, vakõflar ve çeşitli özel kuruluşlarõn katkõsõyla yaşar. Bizimki bir in- sanõn eseri. Şair, yazar Sunay Akın’õn eseri.. Sunay Akõn’õn kitaplarõ, televizyon prog- ramlarõ, tek kişilik gösterilerinden elde ettiği gelirle, aileden kalma bir köşkte kuruldu ve ayakta duruyor. İstanbul’da, Göztepe tren istasyonuna on dakikalõk yürüme mesafesin- deki o beyaz köşk, üç kata yayõlmõş on oda- sõ seksen vitriniyle, kafeteryasõ, oyun ve top- lantõ salonlarõyla şimdiden dünyanõn ilk on mü- zesi içinde sayõlõyor. İSTİRİDYENİN İÇİNDEKİ KUM TANECİĞİ Belki de her şey şu gördüğünüz fotoğrafla başladõ. Fotoğraf Trabzon’da 1967’de çekil- miş. Stüdyo fotoğrafçõsõ, biraz sonra sünnet ola- cak çocuğunun eline bir oyuncak tutuşturur. Dekor niyetine. Fotoğraf çekil- dikten sonra oyuncağõ geri ister... Oysa 5 yaşõndaki çocuk, oyun- cak gemiyi sünnet armağanõ san- mõştõr. Sanõsõ tuz buz, yüreği paramparça, oyuncağõ geri verir. Fotoğraftaki çocuk Sunay Akõn’dõr. Sonra yõllar içinde yurtdõşõ gezilerinde oyuncak mü- zelerine gittikçe içinde hep o duyguyu yaşar: “Hani istirid- yenin içine bir kum taneciği gi- rer, istiridye bundan rahat- sızlık duyar ve o kum taneci- ğini korumak için etrafını bir salgıyla kaplar ya, hani böyle- likle inci oluşur ya...” İşte oyuncak müzesini böyle oluşturmaya başlar. Çocukluk düşlerinin peşinden giderek... Gittiği her yerden yõllar boyu an- tika oyuncaklar alõr. Müzayede- lerden alõr, koleksiyonerlerden alõr, bitpazarlarõndan alõr... Ve gü- nün birinde sünnet çocuğunun elinden alõnan “Neptune” adlõ oyuncak gemiye Almanya’da rastlayõnca elbet onu da alõr. NELER YOK Kİ! Oyuncak müzesinde neler var neler yok saymaya kalkacak ol- sam bu sayfa yetmez. En eskisi 1820’ye uzanan oyuncaklar. Al- manya, ABD, İngiltere, Fransa, Japonya ve Türkiye’de imal edil- miş oyuncaklar. Türkiye’nin en eski oyun- cakçõsõ Eyüp Oyuncaklarõ’na ayrõlmõş özel bö- lüm ya da anlõ şanlõ Lehmann ve Schuco oyun- caklarõ... Her oda, her vitrin belli temalara ayrõlmõş: Yolculuklar, trenler, vapurlar, uzay odasõndan tutun muhteşem bebek evlerine uzanan bir se- rüven. Yok yok! Düzenlemeyi gerçekleştiren sahne tasarõmcõsõ Ahan Doğan, müthiş bir iş çõkarmõş. Müzeyi gezerken mutlak ama mutlak Gü- rol Kutlu’nun yazdõğõ rehber kitapçõktan ya- rarlanõn. Aksi halde çok şey kaçõrõrsõnõz! Yaşamda ne varsa onun bir yansõmasõ oyuncaklarda da var. Tüm gerçeklerimiz, tüm düşlerimiz... Müzeyi gezdikten sonra düşlere ne çok, ne çok gereksinmemiz olduğunu bir kez daha an- lõyorsunuz! [email protected] faks:0212. 257 16 50 Bugün yüreğinizi ve ruhunuzu gezintiye çõkarõn... Düşlerinpeşindenkoşmak... Devlet Tiyatrolarõ’nda 6 yeni oyun Kültür Servisi - Daha önce en az bir kõsa film festivalinden elenmiş filmlerin katõlabildiği, ‘2. El Kısa Film Festivali’, 4. yõlõnda, ‘Övgüye Değer’ seçilen yönetmeni ‘Uluslararası Brüksel Fantastik Film Festivali’ne (BIFFF) yollayacak. Dünyada kendi alanõnda düzenlenen ilk ve tek festival olan ‘2. El Kısa Film Festivali’, Ankara Kõsa Filmciler Derneği tarafõndan 27 Şubat-7 Mart 2010 tarihleri arasõnda 4. kez sinemaseverle buluşmaya hazõrlanõyor. Çankaya Belediyesi Çağdaş Sanatlar Merkezi’nde gerçekleştirilecek festivale son başvuru tarihi ise 1 Şubat 2010 olarak belirlendi. Festivalin seçici kurulu Cumhur Cambazoğlu, Gökçe Pehlivanoğlu, Mansoora Hassan, Murat Akser, Natali Yeres, Thomas Balkenhol ve Zeynep Ünal’dan oluşuyor. FESTİVAL 27 ŞUBAT- 7 MART TARİHLERİ ARASINDA Kültür Servisi - Sanat Kurumu’nun 2008-2009 dönemi Geleneksel Plastik Sanatlar Ödülleri’ni kazananlar belir- lendi. “Yaptığı çalışmalar ve Türk sanat yaşamına önemli katkıları olan kişilere verilen” ödülün bu yõl ‘Resim’ dalõndaki sahibi “sanatsal tavrı ve yorumuyla Türk resim sanatının uluslararası alanda tanınmasına katkıları bulu- nan” Burhan Doğançay oldu. Yõlõn sa- natçõsõ ödülü ‘Heykel’ dalõnda Osman Dinç’e, ‘Baskı ve Resim’ dalõnda Ha- san Kıran’a, ‘Fotoğraf’ dalõnda Meh- met Turgut’a verildi. ‘Kurumsal’ dal- da verilen ödüle ise Çağdaş Sanatlar Mer- kezi’nde sergilenen etkinlik münasebe- tiyle ‘68’liler Vakfı’ ile heykel sanatõ- na yaptõğõ katkõlarõn övgüye değer ça- lõşmalar olmasõ dolayõsõyla ‘Hacettepe Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakülte- si’nin heykel bölümü değer görüldü. Ön- ceki gün Ankara Galeri Sanat Yapõm’da düzenlenen basõn toplantõsõna ise, seçi- ci kurul üyeleri Mürşide İçmeli, Zafer Gençaydın, Hüsnü Dokak, Turhan Çe- tin, İbrahim Demirel, H. İlker Çetin ve Ali Rıza Kars katõldõ. GELENEKSEL PLASTİK SANATLAR ÖDÜLLERİ VERİLDİ Sanat Kurumu Resim Ödülü Doğançay’a ‘ŞEHİR NOTLARI’ VE ‘NÂZIM HİKMET’ Kültür Servisi - İlk gününü yaşadõ- ğõmõz 2010 yõlõ için iki özel ajanda yayõmlandõ. Nâ- zõm Hikmet Kültür ve Sanat Vakfõ’nõn yayõmladõğõ ve bu yõl on yedincisi pi- yasaya sürülen ‘Nâzım Ajanda- sı’, Cumhuriyet dönemine ilişkin bir kültür-sanat rehberi niteliğin- de. Ajanda, birçok dilde Nâzõm Hikmet şiirleri, ayõn sanat- çõlarõna ilişkin özgün ve kapsamlõ bir içerik, kültür sanat dünyasõ için önemli ta- rihler ve Nâzım Hikmet’in yurtdõşõnda ya- yõmlanan kitaplarõnõn kapaklarõnõn yanõ sõ- ra çok sayõda kütüphane, kültür merkezi, sanat galerisi, sinema ve tiyatronun da ile- tişim bilgilerini içeriyor. Maçka ve Şişli Rotary kulüplerinin yayõmladõğõ ‘Şehir Notları - Tekmil Ada- lar 2010 Ya- şam ve Kül- tür Ajanda- sı’ ise Ada- lar’da özenle çekilmiş fo- toğraflardan seçilen 52 fo- toğraf kare- siyle, 21. yüz- yõl dünyasõna barõş ve sevgi mesajlarõ ver- meyi hedef- leyen bir ça- lõşma. ‘Şehir Notları - Tekmil Adalar 2010 Yaşam ve Kültür Ajandası’nõn fotoğraf ve yazõlarõ Kayıhan Güven’e ait. Yeni yõla özel ajandalar İkinci el filmlere yurtdõşõ fõrsatõ ANKARA (AA) - Devlet Tiyatrolarõ (DT) ocak ayõnda, “60. yılda 60 yeni yerli oyuna dünya prömiyeri” uygulamasõ kapsamõnda, 6’sõ yeni toplam 96 değişik oyunla 798 temsil verecek. DT’nin, yeni yõlõn ilk ayõnda prömiyer yapacak oyunlarõ şöyle: Bursa DT’de İhsan Sanıvar’õn yazdõğõ, Ali Hürol’un yönettiği “Bu Dizi Başka Dizi”, Diyarbakõr DT’de İrfan Gürkan Çelebi’nin yazdõğõ, M. Orkun Gülşen’in yönettiği çocuk oyunu “Yaşlı Palyaço”, Antalya DT’de G. Spiro’nun yazdõğõ, Esen Özmanav’õn yönettiği “Dört Köşe Dünya”, Trabzon DT’de Neil Simon’un yazdõğõ, Burak Sergen’in yönettiği “Anılar”, Van DT’de Umur Bugay’õn yazdõğõ, Sedat Şenoğlu’nun yönettiği “Kader Kısmet Oyunu”. İstanbul DT’nin Duşan Kovaçeviç oyunu ‘Profesyonel’i ise Işıl Kasapoğlu yönetiyor.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle