24 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CMYB C M Y B GÖRÜŞ AHMET TAN Yeni Yıl, Kiminle? MERİÇ VELİDEDEOĞLU Başlıkta, Berlin ve Londra’nın yanında “Sincan”ın da yer alması, yazının konusunu daha ilk adımda ele veriyor. Öyleyse ilkin, “Berlin’de Yargıçlar Var!” söylemiyle başlayalım. 18. yüzyılda Prusyalı yoksul bir değirmenci ile ilgili bir öykü, belki de bir söylence bu. Prusya Kralı Büyük Frederick’e yapılacak bir saray için toprağını isteyen yöneticilere değirmencinin: “Satılık toprağım yok!” diyerek “direnme”si söz konusudur bu öyküde. Frederick araya girip, değirmenciye yaptığı: “Zorla alırım!” tehdidine köylünün verdiği; “Berlin’de Yargıçlar Var!” yanıtı, 250 yıldır dillendirilir. Ama bu arada, Büyük Frederick’in kendi yaptığı “yargı reformu”nun kurbanı olduğu da söylenir. Gelelim ikinciye: “Londra’da Yargıçlar Var!” dedirtecek bir “tutuklama” emri çıkarıp dünya gündemine oturan bir İngiliz “yargıç”a. Westminister’deki Sulh Mahkemesi’nin bu “yargıç”ı, İsrail’in eski Dışişleri Bakanı Tzipi Livni’nin, İngiltere’ye geldiğinde “savaş suçlusu” olarak tutuklanmasını, geride bıraktığımız aralık ayında istemişti. Yargıç, şu sıralarda muhalefette olan Kadima Partisi’nin lideri Tzipi Livni’yi, “Gazze Kuşatması”nda “katliam” buyruğu veren bir “siyaset”çi olarak suçluyordu. Böylece İngiliz “yargıç”, Gazze’de “çocuk”larla dolu okullara korkunç “fosfor” bombalarının atılmasının, sivillerin “kalkan” gibi kullanılmasının, bu toplu cinayetlerin hesabını sormak istiyordu Tzipi Livni’den. Durum ciddiydi. Livni İngiltere’ye ayak bastığında tutuklanacaktı. Öte yandan bilindiği gibi, İsrail “laik” bir ülke değil. Hâlâ bir anayasası olmadığından (yapılamadığından), Kutsal Kitap (Ahdi Atik) “anayasa” gibi algılanıyor büyük bir çoğunlukça, dahası kimi hükümetlerce de. Dolayısıyla Livni, Ahdi Atik’te yer alan; “Gaza (Gazze) çok acı çekecek, buranın kralı yok olacak (...) böylece Filistinlilerin kibri kırılacak”(*) ayetine göre davrandığını söyleyebilirdi. Tıpkı R. T. Erdoğan’ın, kimi siyasetçilerin “Kuran” ayetlerini “kullanması” gibi. Böyle “çağdışı” bir tutum karşısında “yargıç”, kararını nasıl değiştirmezse basının, siyasetçilerin özellikle de İngiliz hükümetinin yoğun “tepki”leri karşısında da kararı “geri” çekmesi düşünülemezdi. Ama “tepki”lerin yalnız ve yalnızca “mahkeme”ye, daha doğrusu tutuklamaya olanak sağlayan “yasa”lara karşı olduğunun da altını çizmeliyiz. Bir kez bile “yargıç”ı suçlayan bir “tepki” ortaya sürülmediği gibi, bu konu ele alındığında -çoğu kez- yargıcın “adı”nın bile dile getirilmediği görülüyor. Demek ki bu Westminister Yargıcı’nın, hükümeti “güç” duruma düşürdüğüne “içerleyip”, anında üzerine “müfettiş”ler salınarak, mahkemelerle, sorgulamalarla yaşamını karartmayı, İngiltere Başbakanı Gordon Brown “bilmiyor”. Oysa bunun ne denli “keyif”(!) verici olduğunu Türkiye Başbakanı R. T. Erdoğan dostu G. Brown’a öğretmeli. Örneğin: Sincan 1. Ağır Ceza Mahkemesi Yargıcı, “Sincan’da da Yargıçlar Var!” dedirtecek kararlar almıştı. Onun bu “hukuk”sal ve “direnç”li tutumunu “kırmak” için, kendisine ağır “tepki” gösterilmesinin ve “adı”yla sanıyla günlerce “gündem”de kalmasının nasıl sağlandığını ve ardından olanları izlemenin “keyf”ini(!) Brown’a bir bir anlatmalı Erdoğan. Yalnız, Sincan 1. Ağır Ceza Mahkemesi Yargıcı Osman Kaçmaz’ın “suç”u, yani “hukuk”a bağlılığı ve “adalet”in temeli olan “eşit”lik anlayışıyla yasaları uygulaması, “din”sel kökenli AKP ve iktidarınca “kavranamayacağı”nın da belirtilmesi gerekir. Cumhurbaşkanı olarak Gül’ün “Kayıp Trilyon Davası”ndan, Başbakan Erdoğan’ın “Sayın Öcalan” davasından “yargılanabilecek”lerini Yargıç Osman Kaçmaz’ın “hükm”etmesi, içlerine “sindirile”bilecek bir “durum” değildir onlar için. Yargıç Kaçmaz’ın bugünkü “suç”u da: Yasaya “aykırı” “dinleme”lerle ilgili olarak “MİT”e; “Emniyet Genel Müdürlüğü”ne; “Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı”na “suç” duyurusunda bulunup, yargılanmalarının “yol”unu “açmak”. Anlaşılacağı gibi Yargıç Kaçmaz’a “müfettiş” yetmez; yerden yere “vurulmalı”(!). Noktalamadan önce Silivri’ye de bir uzanalım. Silivri’deki bir “Ergenekon Çadırı”nda sergilenen bir “ortaoyunu”ndaki, “mahkeme” sahnesinin “sulandırılma”sı yetmemiş. “Ortaoyunu”nun pişekâr “Üye”lerince -koku saça saça- “bulaşık suyuna” dönüştürülmesi sürüyormuş. Ama çadırın “bölüm”lerini dolduran izleyicilerin bu “koku”ya dayanması çok “zor”muş. Ayrıca “koku” dışarıya da sızıyormuş. Sincan’da durum öyleydi, Silivri’de de işte böyle. Peki, bu “olup-biten” karşısında “biz” ne yapıyoruz? Hiç; yalnızca “dizi” izler gibi izliyoruz; ara sıra da “kükreyip”, rahatlıyoruz... (*) Zekarya, Bab-9. Berlin, Londra ve Sincan’da... [email protected] KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK [email protected] ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI [email protected] OTOBÜSTEKİLER KEMAL URGENÇ [email protected] 1 OCAK 2010 CUMA CUMHURİYET SAYFA 17 Aydın Doğan medyadan çekildi. Recep, tek kaldı! AKP’li Sami Aktaş: “Bir AKP’li tek başına ağlar, iki AKP’li mazlumu oynar, üç AKP’li ‘ihtilal yapıyorlar’ diyerek darbe yapar!” Ödül Necati Yıldırım: “Recep’e yılın Fetoş ödülü verilmelidir; takıyye yaparak çıktı yola, sonunda askeri de toz etti valla!” Çomak Hilmi Kayıhan: “Dilini sevdiğim halkım, arı kovanına çomak sokan biri için belli ki kıçı kaşınmış der!” YağmurDeniz Kozmik belgeler işportaya düştü! BEKLENEN oldu ve “Kozmik Oda”daki devlet sırrı niteliğindeki çok gizli belgelerden bir kısmı Çukurambar Semt Pazarı’nda tezgâha düştü. Engin Balım, işporta tezgâhının başından bildiriyor: “Civan padişahının oğluna ait ‘gemicik’e el konulup kuru yük nakliyatı yapılır gibi Özel Kuvvetler tarafından Poyrazköy’deki cephanelik Sinop üzerinden Anadolu’ya nakledilecek. Çankaya’daki AKP’linin oğluna ait e-ticaret şirketi psikolojik harp amaçlı olarak yabancı yazarların posta kutularına vatan müdafaasının haklılığını anlatan iletilerin yollanmasında kullanılacak! Eski Maliye Bakanı Kemal Unakıtan’ın oğluna ait likit yumurta fabrikası, askere tayın hazırlayan hale dönüştürülecek! AKP’li Cüneyt Zapsu’nun hissedarı olduğu BİM ve AKP’li Vahit Kiler‘in hissedarı olduğu Kiler marketler zincirine el konularak halka karne ile gıda dağıtımı sağlanacak! AKP’li Dengir Mir Mehmet Fırat’a ait TIR’lar, asker taşınmasında konuşlandırılacak! Taraf gazetesi olası bir saldırıda düşmanca imha edilecek olan MİT binası yerine istihbarat birimi olarak kullanılacak! AKP’li Bülent Arınç’ın gizli karargâhına her hafta bir kutu mesir macunu gönderilecek!” Nazi Almanyası’nda papaz Martin Niemöller’in günlüğünden: “Önce sosyalistleri topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü ben sosyalist değildim. Sonra sendikacıları topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü sendikacı değildim. Sonra Yahudileri topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü Yahudi değildim. Sonra beni almaya geldiler; benim için sesini çıkaracak kimse kalmamıştı.” OLUP bitenlerin giderek bir satranç oyununa dönüştüğünü söylüyor Ceyhun Balcı: “Hamleye, hamle ile karşılık veriliyor. Geçtiğimiz yıllarda birilerinin bir yorumu çalınmıştı kulaklara: ‘Çağımız süper güç değil, süper güçler dönemidir. O kadar çoktur ki bu süper güçler; eline teknolojik olanakları geçiren herkes ya da her kurum başlı başına bir süper güçtür!’ Geçen hafta Hollanda’dan Detroit’e uçan bir uçaktaki yolcuda eyleme geçemeden yakalanan patlayıcı yukarıdaki saptamayı doğrulamış oldu. Özel yaşamın korunması gereği ‘tüm vücut X ışını tarayıcılarını’ kullanmaktan kaçınan Hollanda, bu düşüncesini birdenbire değiştirivermiş. ‘Deveden büyük fil vardır!’ sözünü çağrıştırdı bu yaklaşım her nedense. Daha da sivri bir başka öneri Alman yurttaşı bir Türk’ten geldi. Vural Öger, uçakta el bagajının yasaklanmasını önermekteydi. Ne demokratça bir öneri değil mi? Türkiye’nin güneydoğusunda kan gövdeyi götürürken, en kutsal insanlık hakkı olan yaşam hakkı tehlike altına girmişken bizlere akıl öğretme yarışına girenlerin tehlike kendilerine yöneldiğinde ortaya koydukları önerilere bir bakar mısınız? Bir yanda çağdaşlık ve uygarlık değerleri, diğer yanda bu değerlerin yasaklandığı insan kalabalıkları. Batılı, kendini çağdaş ve uygar yapan değerleri kendisinden olmayanlara yasakladıkça çelişkiler de derinleşiyor. Sanıyorlar ki; yasaklamayla hedeflerine varabilecekler. Gerçekten de insanoğlu tarih boyunca şu anda olduğu gibi güçlükle pek az karşılaşmış olmalıdır. Dünya nüfusunun yüzde 5’ini barındıranların tüketim söz konusu olunca doymak bilmez açlıkları çok şey anlatır gibidir. Kopenhag çevre doruğunu turistik geziye dönüştüren ve hatta utanmazca bir yaklaşımla tüketici olmayan toplumları yük altına sokmaya çalışan anlayış asıl sorun olarak algılanmalıdır. Aksi halde, sorunun içyüzü anlaşılamayacak ve dolayısı ile de çözümden uzak kalınmış olacaktır. Başka deyişle insanoğlu bunca uygarlığına, gelişmişliğine ve karmaşıklığına karşın paylaşmayı ve adaletli davranmayı öğrenmedikçe sorunlar varlığını sürdürecektir. Bu koşullar altında, sonu gelmez bir ‘satranç’ oyununa hazır olunmalıdır. Her türlü teknolojiye karşılık birileri de o teknolojiyi yenecek bir başkasını yaşama geçirecektir. Satranç oyunu bu! Hamlelerin de, olasılıkların da sonu gelmez!” Satranç SESSİZ SEDASIZ (!) HAYAT EPİK TİYATROSU MUSTAFA BİLGİN [email protected] (ÇÖPLÜK ÇOCUKLARI) TAYYAR ÖZKAN www.junkidz.com BULMACA SEDAT YAŞAYAN SOLDAN SAĞA: 1/ Işõğõn, pü- rüzleri bulunan bir yüzeyin her n o k t a s õ n d a yansõyarak pek çok doğrultuda yayõlmasõ ola- yõ. 2/ Ele avu- ca sõğmayan... Memeli bir de- niz hayvanõ. 3/ Çok küçük bo- yutlarõn ölçülebilme- sini sağlayan düze- nek. 4/ Gözleri gör- meyen... Plan. 5/ Es- ki Mõsõr’da güneş tanrõsõ... Evre... Sod- yum elementinin simgesi. 6/ “Bir --- ölmüş diyeler/Üç günden sonra duya- lar”(Yunus Emre). 7/ Bir etkinliğin geçici olarak durdurulduğu süre... Kesilen ağacõn yerde kalan kütük dibi. 8/ Az sözle çok şey anlatma... Bir nota. 9/ Boyutlarõ olağandan küçük olan... Aydõnlanma felsefesinin en önemli temsilcilerinden biri olan Alman düşünür. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Kimi böceklerde görülen, özellikle duyu organõ olarak gelişmiş hareketli baş uzantõsõ. 2/ Dolma yapmak için hazõrlanan karõşõm... Öğretim ve eği- tim sistemi. 3/ Bakla içiyle yapõlan zeytinyağlõ ye- mek... Hindistan’da hükümdar ya da prenslere ve- rilen san. 4/ Vücutta biriken azotlu madde... Eski ve bilinmeyen bir tarihi anlatmakta kullanõlan de- yim sözü... Bir renk. 5/ “Delişmen, zõpõr” anlamõn- da argo sözcük. 6/ “Kara basma iz olur/Güzellerde --- olur”(Türkü). 7/ İşyeri... Ankara’nõn bir ilçesi. 8/ Serdar, başkomutan... Bektaşilik ve Mevlevilik- te tarikat kardeşi. 9/ Ayakkabõ çekeceği. 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 G A R A G U N A E F E M E R A A R T A L A Z A N G A R M N L A İ R O N İ B A Ç C U A Ç M A Z E S İ K A L A Y K E S İ N T İ A K A L E N O T 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 Yeni yılın ilk gününe, 2009’un son gününde 9. Cumhurbaşkanı’ndan bir sözle başlamak yerinde olur mu? “Bir günü, diğerinin aynı olan zarardadır!” Bu söz Hz. Muhammed’in imiş. Herhalde İslamiyetin atılımcı dinamizmine işaret için söylemiş. Dogmalar bütünü olduğuna göre dinin atılımcı dinamizminden söz etmek kolay değil. Ama bir ülkenin bir gününün diğerinden farklı olması, demokrasinin atılımcı dinamizmini yansıtır. Bireylerin yaşamları her bireyin kendisini ilgilendirir. Ama ülkemizin kârı ve zararı hepimizin sorunu. İlk günün sorusu, bu iktidarın son gününün sorusu da olacaktır: “Türkiye bu söze göre kârda mı, zararda mı?” Ülkemizin bir günü diğerine göre hem aynıdır, hem değildir. Hayatımızın 8. yılından yemeye devam eden iktidarın 8 yıldan bu yana gevelemeyi sürdürdüğü sözlerine bakarsak zarardayız. Her gün söylenenler, bir önceki günün, bir önceki haftanın, bir önceki yılın hep aynı. Barış, huzur, refah.. inşallah! İktidarın böylesi... Maazallah! “Değişim Sürecinde İslam” din sosyologlarının ilgi alanına giriyor. Ama halkımız da artık bu iktidar sayesinde çok iyi biliyor ki… “Üç tane İslam var. Bir tanesi halkın kafasındaki İslam, ötekisi mollanın kafasındaki İslam, diğeri de Kuran’ın hedef aldığı İslam.” “Referansımız demokrasiden çok İslamdır!” diyerek iktidar olan AKP hiç değilse bu üç İslamı bir noktada toplayabilseydi... Halkın kafasındaki İslamda batıl inanışlar, yanlış oluşmuş gelenekler var. Mollanın kafasındaki İslamda bin türlü şey. Asıl benimsenmesi gereken Kuran’ın öngördüğü yüce insanlık hedefleri... Ama bu iktidar ne yazık ki haktan-hukuktan, demokrasiden uzaklaştığından daha fazla gerçek İslamiyetten de çoktan koptu… Keşke ve hiç değilse, “Komşusu açken tok yatan bizden değildir!” diyen, “Zenginin malında yoksulun hakkı vardır!” ilkesini öğütleyen İslamiyeti referans alabilseydi… Ve ülkeyi ticari tarikat ve cemaatlerin kıskacına sokmasaydı. Bir günü ötekinin kopyası haline getirmeseydi. Günün birbirinin aynı olmasını başka dinler ve kültürler de hoş karşılamaz. Fıkra bu ya… Kilise, havra ve caminin komşu olduğu bir kentte papaz, haham ve imam arkadaş olurlar. Arkadaşlıkları sonunda ahbaplığa, ahbaplıkları da arada bir aralarında kumar oynamaya dönüşür.. Üç dinin cemaati de durumu fark eder, polise ihbar ederler. Kiliseye baskın düzenlenir. Komiser önce papazı sıkıştırır. “- Sen din adamısın, yalan söylemek sana yakışmaz, söyle, kumar oynuyordunuz, değil mi?” Papaz, içinden “Hz. Meryem nasıl olsa merhametlidir ve affeder!” diyerek, “Oynamadım!..” diye basar yemini. Komiser bu defa imam efendiye döner: “- Bak Hoca Efendi, dinimizde yalan en büyük günahtır. Din kardeşiyiz, kumar oynadınız değil mi?” Hoca, “Evet” dese hem arkadaşı papazı yakacak, hem de kendisini. Ve “Allah elbet affeder” diyerek o da “Vallahi kumar -mumar oynamadım!” diye yemin eder. Sıra hahama gelir. Komiser bu defa çok serttir: “- Bak Haham Efendi, sakın inkâr etme! Kumar oynadınız, biliyorum!” Haham, Komiserden daha da öfkeyle sorar: “Kuzum, iyi da.. Kiminla?” Sağlık ve afiyet içinde bir yıl dileğiyle..
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle