18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CMYB C M Y B SAYFA CUMHURİYET 1 OCAK 2010 CUMA 18 KÜLTÜR K A M İ L M A S A R A C I K Ü L T Ü R Ç İ Z İ K [email protected] Mimarlar Odası yeni binasında Kültür Servisi - Mimarlar Odasõ, Karaköy Kemankeş Caddesi’ndeki yeni mekânõna taşõndõ. Odanõn bu yeni adresi, önceki gün yapõlan açõlõş töreni ve yeni yõl partisi ile mimarlara tanõtõldõ. Her kesimden mimarõn yoğun bir katõlõm gösterdiği gözlemlenen törenin sürprizi ise, odanõn yaşayan en eski üyelerinden Aydõn Boysan, Maruf Önal ve Hande Süer’in yaptõğõ konuşmalar oldu. Babylon’dan yeni albüm Kültür Servisi - Babylon’un geçen haziran ayõnda başlattõğõ ‘Babylon is Music’ adlõ derleme albümlerinden dördüncüsü çõktõ. Elektronik, dub, r&b, reggae ve soul çizgisinde ilerleyen şarkõlardan oluşan ‘Music is Passion’ adlõ albüm İlhan Erşahin’in projesi ‘Wax Poetic’ ile açõlõyor. Akbank’tan sanat antolojisi Kültür Servisi - Akbank, 2003 - Ağustos 2009 tarihlerinde Akbank Sanat’ta gerçekleşen sergilerin bir araya getirildiği “Çağdaş Sanat Bir Akbank Sanat Antolojisi” kitabõnõ sanatseverlerle buluşturdu. Ali Akay’õn danõşmanlõğõnda hazõrlanan kitap, 1990’lõ yõllardan 2000’li yõllara doğru giderken, Türkiye’deki sanatõn değişim süreci içinde geçirdiği değişimi gözler önüne seren bir rehber olma özelliği taşõyor. Tiyatro şenliği başvuruları başladı Kültür Servisi - 2010 Avrupa Kültür Başkenti Türkiye’nin ve Avrupa’nõn dört bir yanõndan genç tiyatrocularõ buluşturma amacõnõ taşõyan Avrupa Üniversiteleri Tiyatro Şenliği için başvurular başladõ. İstanbul 2010 AKB Ajansõ Sahne ve Gösteri Sanatlarõ Yönetmeliği’nin koordinasyonunda düzenlenen şenlik, 2-16 Mayõs tarihleri arasõnda yapõlacak. Başvurular tüm üniversite tiyatro topluluklarõ, tiyatro bölümleri ve konservatuvarlara açõk. Son başvuru tarihi 22 Ocak. Şenlikle eşzamanlõ olarak, tiyatro eğitimini uluslararasõ anlamda tartõşmaya açacak iki günlük uluslararasõ bir tiyatro eğitimi sempozyumu da düzenlenecek. ( www.istanbul2010.org) Fotoğrafın anlattıkları... Kültür Servisi - Galata Fotoğrafhanesi Fotoğraf Akademisi tarafõndan hazõrlanan “fotoğraf notlarõ” adlõ foto-röportaj dergisi yayõmlandõ. “Anlamak ve Anlatabilmek İçin Foto-Röportaj” sloganõyla başlangõçta üç ayda bir yayõmlanacak olan derginin ilk sayõsõnda haber ve belge niteliği taşõyan altõ foto- röportaj yer alõyor. Derginin ilk sayõsõ Reuters foto muhabirlerinden Murad Sezer’in geçen eylül ayõnda İstanbul’u derinden etkileyen “sel”le ilgili çektiği fotoğraflarla başlõyor. Metin Altıok Şiir Ödülü Kültür Servisi - 2010 Metin Altõok Şiir Ödülü katõlõm koşullarõ açõklandõ. Kõrmõzõ Yayõnlarõ tarafõndan verilen ödüle, 2009 yõlõnda yayõmlanmõş şiir kitaplarõ 15 Şubat’a dek başvurabilir. Kõrmõzõ Yayõnlarõ her yõl olduğu gibi bu yõl da, 5.000 TL’lik ödül tutarõnõ ve ödülü simgeleyen heykelciği, Metin Altõok’un doğum günü olan 14 Mart’õ takip eden günlerde düzenlenecek bir törenle sahibine verecek. Ödülün seçici kurulunda Gülten Akõn, Füsun Akatlõ, Doğan Hõzlan, Talât Sait Halman, Ülkü Tamer, Eray Canberk ve Enver Ercan yer alõyor. 21. yüzyõlõn ilk on yõlõnda Berlin, Cannes, Venedik gibi büyük festivallerden ödül toplayan filmleriyle sinemadaki uluslararasõ medarõ if- tiharõmõz olagelen, hatta Almanlarla payla- şamayacak kadar sahiplendiğimiz, Trabzon kökenli, doğma büyüme Hamburglu ve İs- tanbul tutkunu, başarõlõ yönetmen Fatih Akın’õn son iki yõlõnõ vermiş olduğu, aşka, mü- ziğe, yemeğe (ve tabii ki Hamburg’a) güzel- leme niteliğindeki yeni eseri “Soul Kitchen” bugün gösterime giriyor. Akõn’õn Hamburg’da bir dönem çok sõk ta- kõldõğõ, birlikte büyüdüğü, Yunanlõ arkadaşõ Adam Bousdoukos’un işlettiği Taverna So- tiris adlõ mekân ve Adam’õn roman gibi yaşamõ, “Soul Kitchen” filmine esin kaynağõ olmuş. “Kısa ve Acısız” ve “Duvara Karşı”da oy- namõş tavernacõ Bousdoukos’la senaryosunu birlikte yazdõğõ “Soul Kitchen”da başrolü bu kez Bousdoukos’a vermiş Akõn. AŞK KIRGINI Döküntü bir depodan bozma, yüksek volüm ‘funky sound’ çalõnan, müzikli lokantasõnõ es- ki okul arkadaşõ, hinoğlu hin emlakçõ Thomas Neumann’a (Wotan Wilke Möhring) kap- tõrmamak için mücadele ederken aklõ Şang- hay’daki seksi muhabir sevgilisi Nadine’de (Pheline Roggan) takõlõ kalan, işiyle aşkõ ara- sõnda tercih yapmak durumundaki (bu arada sü- rekli fõtõk ağrõsõndan da mustdarip) iki büklüm Zinos rolünde çok iyi bulduk ha- fif tombulca bir Jim Morrison’u andõran Adam Bousdoukos’u. Zinos’un fritözde ale- lacele pişirdiği dandik yemekleri kakaladõğõ lo- kantasõnõ satõn alõp yerine beton cam çelik yõ- ğõnõ, modern bir yapõ dikmeye kilitlenmiş, fil- min alçak-kötü adamõ Neumann’õn ihbarõyla lokantayõ basan, Gestapo havalõ, vergici kadõn müfettiş ve fayans meraklõsõ sağlõk görevlisiyle başõ derde giriyor aşk kõrgõnõ kahramanõmõzõn. Bu arada şartlõ tahliye edilerek hapishane- den çõkmõş, kumarcõ kardeşi İllias (Moritz Bleibtreu), her fõrsatta St. Pauli’deki ünlü ge- nelevi ziyaret eden iki sabõkalõ arkadaşõyla (ön jenerikte filmin adandõğõ, yönetmenin kardeşi Cem Akın ve Marc Hosemann) birlikte çõ- kageliyor ve ressam olmak derdindeki güzel garson Lucia’ya (Anna Bederke) tutuluyor. Derken Zinos’un işe aldõğõ, yemek yapma- nõn tüm inceliklerine vâkõf, müşterilerin kötü yemek alõşkanlõklarõnõ da kõyasõya eleştiren, siv- ri dilli, aksi ama girdiği muftfakta harikalar ya- ratan, yeni sihirbaz aşçõnõn (adeta kamera için doğmuş izlenimi veren büyük aktör Birol Ünel her zamanki gibi ‘döktürdüğü’ bu rolde hay- ranlarõnõ mest ediyor yine) leziz yemekleri ve müzisyen garsonun (Lucas Gregorowicz) canlõ rock müzikleri sayesinde dolup taşmaya başlayan “Soul Kitchen”, giderek kentin göz- de bir toplanma, kutlama, dans etme ve eğ- lenme yuvasõna dönüşüyor lokantalõğõn dõşõnda. Fanatik müdavim müşteri kitlesiyle daya- nõşma içindeki büyük bir aile havasõna bürü- nüyor ve gelsin Avro’lar. Para tomarlarõnõ bir patron şehvetiyle sayan Zinos ancak görüntülü telefondaki suretini görebildiği Nadine’in pe- şinden Şanghay’a uçmak istiyor her şeyi kar- deşi İllias’a devrederek. SEYİR ZEVKİ YÜKSEK Soul’un yanõ sõra R&B, rock, hip hop, rem- betiko ve elektronik müzikten, afrodizyak iç- kilerin orji gibi bir sefahat âlemine çevirdiği, bol şamatalõ, süper parti sahnelerinden ge- çilmeyen filmde finale doğru, kõrõkçõ çõkõk- çõ Kemik Kõran Kemal rolünde boy gösteren, yaman bir Uğur Yücel sürprizi de var. 1980’lerin Amerikan filmlerinden etkiler de barõndõran filmdeki baskõn müzik faktö- rü, “Soul Kitchen”õn Fatih Akõn’õn “Blues Brothers”õ olduğunu da akla getiriyor. Dramla çekişerek ilerleyen komedi öğele- rinin ağõr bastõğõ, samimiyetini, sõcaklõğõnõ baş- tan sona seyirciye geçiren, her karakterin ufak dokunuşlarla çekici kõlõndõğõ, çok iyi oynan- mõş ve çekilmiş, temposu tõkõrõnda, seyir zevki yüksek, 1,5 saatliğine damardan aşk çal- kantõlarõ, müzik ve eğlence anlarõ zerkeden bu hafif ve civelek stil alõştõrmasõndan ‘Eğleni- yorum, öyleyse varım!’ diyerek hoşnut, mutlu mesut çõkõyor meraklõsõ sonuçta. Alõşõlmõş deyişle seyirciye kendini iyi his- settiren bu “Soul Kitchen” gerçekten sey- re değer, sinemaseverlere de bu filmi gör- mek düşer! ‘Soul Kitchen’ aşka, yemeğe, müziğe ve Hamburg’a bir güzelleme niteliğinde ‘Soul Kitchen’la Venedik Şenliği’nde ödül alan Fatih Akõn, yeni filminin galasõ için İstanbul’daydõ O n yõlõ aşan kariyerine şimdiden “Kı- sa ve Acısız” (1998), “Temmuzda” (2000), “Solino” (2002), “Duvara Karşı” (2004), “İstanbul Hatırası” (2005) ve “Yaşamın Kıyısında” (2007) gibi ödül ve ses getiren, önemli filmler sõğdõrõp Alman sine- masõnõn dünya çapõnda tanõnan parlak yö- netmeni olarak ünlenen, Hamburg 1973 do- ğumlu Fatih Akın’õn yolu yine İstanbul’a düş- tü. Venedik’ten jüri özel ödülüyle dönen son filmi “Soul Kitchen”õn yeni yõlõn ilk günü, Al- manya ve Yunanistan’dan sonra bizde de bu- gün gösterime girmesi nedeniyle geldiği İs- tanbul’da, çok sayõda sinema yazarõnõn to- plaştõğõ bir sohbet kahvaltõsõnda yakaladõk, ba- şõndan beri gözdemiz ve uluslararasõ yüz akõmõz olagelen Akõn’õ, Tünel’deki Urban Public kafede. Önce, Almanya’da õrkçõlõğõn Nazi dönemini çağrõştõrõrcasõna had safhaya çõktõğõndan, so- kaktaki kõytõrõk Alman vatandaşõnõn yanõ sõ- ra entelektüellerin de dazlaklar gibi, basbayağõ õrkçõlõk yaptõğõndan dem vuran yönetmen, sorularõ her zamanki içtenliği ve cana ya- kõnlõğõyla yanõtladõ. Yu- nanistan’õn ardõndan 24 Aralõk’ta gösterime gir- diği Almanya’da, Hollywood rüya fabri- kasõnõn fantastiğin da- lağõnõ yaran, sõra dõşõ son bombasõ, üç bo- yutlu “Avatar”õyla gi- şede rekabete giriştiği ve çok olumlu bir viz- yon başlangõcõ yaptõğõ bildirilen “Soul Kitc- hen”õn, çekiminden montajõna, miksajõndan kamera-õşõk kullanõmõ- na, şimdiye dek onu en çok yorup uğraştõran ve zorlayan filmi ol- duğunu baştan belirtti. Almanya-Türkiye arasõnda çekiştirilip duran Fatih Akõn kendini hem Türk hem de Alman sayõyor, iki farklõ kaynaktan beslenen, hep öz- gürlükten yana (olmuş-olacak) ‘multi kulti’ (çok kültürlü) bir dünya vatandaşõ o. Alman- ya’daki ‘Çok kültürlülüğün bir parçasını ifa- de ediyorum ben de’ diyerek açõklõk getiriyor bu konuya. Hollywood sistemine dahil olma- yõ pek düşünmediğini de ekliyor laf arasõnda. Taşkõn bir Akdenizli duyarlõğõ ve coşkusu- nun sel olup aktõğõ, yenilikçi, hõzlõ bir anlatõ- ma sahip, canlõ, dinamik ve samimi filmleriy- le son dönem Alman sinemasõna damgasõnõ vu- ran, henüz 36 yaşõndaki Akõn, yolun yarõsõnõ geçtiğinden ve evlenip barklanõp artõk babalõk sorumluluğunu da yüklenmesinden olsa gerek, gençliğe özgü sabõrsõz, yerinde duramayan, kõ- põr kõpõr, atak ve delifişek hallerini artõk arka- da bõrakmõş, esprisinden, sempatikliğinden de yitirmeden daha bir durmuş, durulmuş, ol- gunlaşmõş ve kemale ermiş izlenimi bõraktõ biz- de. Zaten “Soul Kitchen”õn, Hamburg’daki sõ- radan bir kenar mahalle lokantasõnõ borç harç içinde işleten, belini incitmiş, körkütük âşõk, üçüncü kuşak Yunan göçmeni başkahramanõ Zinos Kazancakis de, sevdalandõğõ zengin kõ- zõ Nadine’le evlenerek çoluk çocuğa karõşma- yõ, kök salmayõ amaçlõyor bir an önce. Belki de Cannes Festivali’nde jüri üyeliği yaparken tanõştõğõ ünlü Meksikalõ senaryo yazarõ Guil- lermo Arriaga’dan (Bir şekilde yollarõ ve ka- derleri kesişen çok sayõda- ki kahramanõn şaşõrtmaca- lõ hikayelerini aktaran “Amores Perros”, “21 Gram”, “Üç Defin” gibi il- ginç filmlerin yaman senaristi Arriaga, malum) etkilenerek ilk kez bu kadar çok kahra- manlõ, kalabalõk bir hikaye anlatmaya girişmiş Akõn “So- ul Kitchen”da. AŞK, MÜZİK, YEMEK Zinos’un yakõn çevresini oluşturan ondan fazla karakte- rin ilişkileri, ça- tõşmalarõ ve yan öyküleriyle zenginleştirilmiş filmdeki son derece başarõlõ parti sahnele- ri, Hamburg’da parti düzen- leme konusunda zaten adõ çõktõğõnõ itiraf eden yönet- menin (kankasõ Adam’la bir- likte) bu konudaki becerisin- den kaynaklanõyormuş. Şim- diye dek çektiği, siyasal top- lumsal içerikli, ciddi ve öfkeli dramlardan sonra bu kez tür değiştirerek doğup büyüdüğü ‘memleket’i Hamburg’da ge- çen, ‘aşka, müziğe, yemeğe’ ve dayanõşmaya dair doku- naklõ bir bağrõş-çağrõş kome- diye soyunmuş üstad. Bile isteye komedi türüne el atmõş bu kez. “The Doors-Jim Morri- son”õn filmle aynõ adõ taşõyan ünlü şarkõsõnõn niye kullanõl- madõğõ sorusunu istenen yüklü telif ücreti (100 bin dolar!) ödeyemedikleri için yanõtõnõ veren Akõn, “Soul Kitchen”õn sound track’inin de Topkapõ Müzik’ten yakõnda çõkacağõnõ müjdeledi meraklõsõna. Hiç hazzetmemesine karşõn, müzik danõşmanõ Klaus Maeck’le bir- likte yapõmcõlõğõnõ da üstlendiği, yaklaşõk 5 mil- yon Avro’luk bütçeli “Soul Kitchen”a ilişkin daldan dala atladõğõmõz, toplu soru-cevap fas- lõndan sonra rolleri değiştirip mikrofonu eline alan Akõn, AB ile ilişkiler ne durumda ya da AKP’nin (bu ne perhiz bu ne lahana turşusu du- rumunu akla getiren) Kürt açõlõmõyla DTP’nin kapatõlmasõ ne iş, gibi sorular yöneltti bize. İfade özgürlüğü kutsaldõr diye, Almancõ genç Kürt yönetmen Miraz Bezar’õn son An- talya Festivali’nde ilgi çeken “Min Dit-Gör- düm” adlõ filmin tamamlanmasõna maddi des- tek veren, Hamburg’un fakir fukara semti Wilhelmsberg’de yoksul çocuklara yardõm konseri ayarlayan da o. Fatih Akõn, bir kez da- ha herkesin kalbini kazanarak ayrõldõ, geçtiği- miz pazar sabahõmõzõ sõra dõşõ kõlan bu yönet- men-eleştirmen buluşmasõndan. Y õllar yõlõ Beyazlar’õn iyi, Yerliler’in ise kötü adamõ oynadõğõ Amerikan ya- põmlarõ, kurşunlarõn havada ciyuv ciyuv diye uçuştuğu, Sergio Leone tarzõ, bol sal- çalõ, kavgalõ kovboy filmleri ve daha çok ye- niyetmelere hitap eden Pekos Bill, Tom Miks,Teksas, Red Kit, vb. gibi po- püler çizgi roman dergileriyle haya- tõmõza girmiş ve sinemanõn gün- deminden hiç düşmemiş bir tür olan western malzemesine el at- mõş senarist Cem Yılmaz-yönet- men Ömer Faruk Sorak ikilisi, ye- ni filmleri “Yahşi Batı”da. 19. yüzyõlõn sonunda Osmanlõ padişahõnõn ABD başkanõna hediye ettiği elmaslõ bir kol- yeyi Amerika’ya götürmekle görevlendirilen, Teşkilatõ Mahsusa’nõn gözbebeği Aziz Vefa’yla (Cem Yõlmaz) ma- liye nazõrlõğõnõn 4 dil konuşan acar memuru Lemi Galip (Ozan Güven) ikilisinin ma- ceralõ yeni dünya yolculuğu gibi ilginç bir çõkõş noktasõn- dan yola koyulan, iki saate ya- yõlmõş film, genellikle belden aşağõ vuran, argolu, sövgülü, abuk sabuk hatta kaba saba bir güldürü tarzõnõ yeğliyor. Günümüzün Beykozu’nda, denize nazõr bir ev- de içki ve nargile içerek kendilerini oynayan C.Yõlmaz, O.Güven, Zafer Algöz ve Özkan Uğur’un, Aziz Efendi’yle Lemi Bey’in 130 yõl önce, son demlerindeki Osmanlõ devletinin ba- rõşçõ temsilcileri olarak Amerika’nõn uçsuz bu- caksõz topraklarõnda yaşayacaklarõ, önce çaldõ- rõp nice badireyi atlattõktan sonra bulacaklarõ el- mas kolyeyi nihayetinde Beyaz Saray’daki gõ- cõk başkan Garfield’e sunmalarõyla ve Ameri- kan rüyasõndan uyanmalarõyla sonuçlanacak bildik aşk, heyecan ve macera dolu seyahatle- rini tasarlayõp birbirlerine anlatarak kurgulamalarõ şeklinde kotarõlmõş “Yahşi Batı”nõn, western tü- rünün bütün beylik öğelerini, tiplerini, durum- larõnõ, motiflerini ve kalõplarõnõ içerdiği ve bü- tünüyle gişeye yönelik tezgâhlandõğõ söylenebilir. Çizgi roman tadõnda seyreden filmde wes- tern’in tüm alõşõlmõş öğeleri yer alõyor, posta ara- basõna saldõrõdan katran ve tüye bulan- maya, Buffalo Bill Show’unda çalõşmõş, Jane Calamity benzeri bir kadõn silahşörden (Demet Evgar), İç Anadolu lehçesiyle her ko- nuya maydanoz olan, menfaatperest, zorba şe- rife (Zafer Algöz), Ughh’lu, ulu Manitu’lu ve bir nefeste deviren barõş çubuklu (ve de Türk asõllõ) mert Yerliler ile on- larõn büyücüsü ve ulu reisi (Öz- kan Uğur’a doğrusu pek yakõş- mõş bu şef rolü) muhabbetinden poker masasõ çekişmesine, taş ocağõnda çalõşõrken firar eden mahkûmlardan kov- boy kasabalarõna ya da Yerli köylerine kadar. At penisine kelebek kondurmak, anüse çek, tespih, mõzõka saklamak ya da ‘Totem-Je t’aime’ (jö tem) ile ör- neklenebilecek bir espri düzeyine sahip ve süresi gereksizce uzatõlmõş filmde güldürü, görselden çok sözele dayanõ- yor. Kovboylara yağlõ güreşi tanõtõp kanto da ya- pan, Mormonlara Karagöz bile oynatan Cem Yõl- maz’õn bilinen Stand-up’çõ becerisinden kay- naklanarak espri salvolarõ halinde perdeden üstümüze yağan gõrgõr diyaloglar bombardõ- manõna karşõ koymak ne mümkün. Biraz didaktik kaçmõş tõraşlarla yer yer tekdüzeleşip irtifa kaybeden “Yahşi Batı”nõn sinema sanatõ açõ- sõndan fazla bir kõymeti harbiyesi yoksa da sa- lonlara yediden yetmişe çok seyirci çekeceği de uzak bir ihtimal değil doğrusu. Fatih Akın’dan Hamburg Blues Westerne Cem Yõlmaz salçasõ ‘Multikulti’dünyavatandaşõ
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle