Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
CMYB
C M Y B
SAYFA CUMHURİYET 1 OCAK 2010 CUMA
18 KÜLTÜR
K A M İ L M A S A R A C I
K Ü L T Ü R Ç İ Z İ K
[email protected]
Mimarlar Odası yeni binasında
Kültür Servisi - Mimarlar Odasõ, Karaköy
Kemankeş Caddesi’ndeki yeni mekânõna
taşõndõ. Odanõn bu yeni adresi, önceki gün
yapõlan açõlõş töreni ve yeni yõl partisi ile
mimarlara tanõtõldõ. Her kesimden mimarõn
yoğun bir katõlõm gösterdiği gözlemlenen
törenin sürprizi ise, odanõn yaşayan en eski
üyelerinden Aydõn Boysan, Maruf Önal ve
Hande Süer’in yaptõğõ konuşmalar oldu.
Babylon’dan yeni albüm
Kültür Servisi - Babylon’un geçen haziran
ayõnda başlattõğõ ‘Babylon is Music’ adlõ
derleme albümlerinden dördüncüsü çõktõ.
Elektronik, dub, r&b, reggae ve soul
çizgisinde ilerleyen şarkõlardan oluşan
‘Music is Passion’ adlõ albüm İlhan
Erşahin’in projesi ‘Wax Poetic’ ile açõlõyor.
Akbank’tan sanat antolojisi
Kültür Servisi - Akbank, 2003 - Ağustos
2009 tarihlerinde Akbank Sanat’ta
gerçekleşen sergilerin bir araya getirildiği
“Çağdaş Sanat Bir Akbank Sanat
Antolojisi” kitabõnõ sanatseverlerle
buluşturdu. Ali Akay’õn danõşmanlõğõnda
hazõrlanan kitap, 1990’lõ yõllardan 2000’li
yõllara doğru giderken, Türkiye’deki
sanatõn değişim süreci içinde geçirdiği
değişimi gözler önüne seren bir rehber
olma özelliği taşõyor.
Tiyatro şenliği başvuruları başladı
Kültür Servisi - 2010 Avrupa Kültür
Başkenti Türkiye’nin ve Avrupa’nõn dört
bir yanõndan genç tiyatrocularõ buluşturma
amacõnõ taşõyan Avrupa Üniversiteleri
Tiyatro Şenliği için başvurular başladõ.
İstanbul 2010 AKB Ajansõ Sahne ve
Gösteri Sanatlarõ Yönetmeliği’nin
koordinasyonunda düzenlenen şenlik, 2-16
Mayõs tarihleri arasõnda yapõlacak.
Başvurular tüm üniversite tiyatro
topluluklarõ, tiyatro bölümleri ve
konservatuvarlara açõk. Son başvuru tarihi
22 Ocak. Şenlikle eşzamanlõ olarak, tiyatro
eğitimini uluslararasõ anlamda tartõşmaya
açacak iki günlük uluslararasõ bir tiyatro
eğitimi sempozyumu da düzenlenecek.
( www.istanbul2010.org)
Fotoğrafın anlattıkları...
Kültür Servisi -
Galata
Fotoğrafhanesi
Fotoğraf
Akademisi
tarafõndan
hazõrlanan
“fotoğraf notlarõ”
adlõ foto-röportaj
dergisi yayõmlandõ.
“Anlamak ve
Anlatabilmek İçin
Foto-Röportaj”
sloganõyla başlangõçta üç ayda bir
yayõmlanacak olan derginin ilk sayõsõnda
haber ve belge niteliği taşõyan altõ foto-
röportaj yer alõyor. Derginin ilk sayõsõ
Reuters foto muhabirlerinden Murad
Sezer’in geçen eylül ayõnda İstanbul’u
derinden etkileyen “sel”le ilgili çektiği
fotoğraflarla başlõyor.
Metin Altıok Şiir Ödülü
Kültür Servisi - 2010 Metin Altõok Şiir
Ödülü katõlõm koşullarõ açõklandõ. Kõrmõzõ
Yayõnlarõ tarafõndan verilen ödüle, 2009
yõlõnda yayõmlanmõş şiir kitaplarõ 15
Şubat’a dek başvurabilir. Kõrmõzõ Yayõnlarõ
her yõl olduğu gibi bu yõl da, 5.000 TL’lik
ödül tutarõnõ ve ödülü simgeleyen
heykelciği, Metin Altõok’un doğum günü
olan 14 Mart’õ takip eden günlerde
düzenlenecek bir törenle sahibine verecek.
Ödülün seçici kurulunda Gülten Akõn,
Füsun Akatlõ, Doğan Hõzlan, Talât Sait
Halman, Ülkü Tamer, Eray Canberk ve
Enver Ercan yer alõyor.
21.
yüzyõlõn ilk on yõlõnda Berlin,
Cannes, Venedik gibi büyük
festivallerden ödül toplayan
filmleriyle sinemadaki uluslararasõ medarõ if-
tiharõmõz olagelen, hatta Almanlarla payla-
şamayacak kadar sahiplendiğimiz, Trabzon
kökenli, doğma büyüme Hamburglu ve İs-
tanbul tutkunu, başarõlõ yönetmen Fatih
Akın’õn son iki yõlõnõ vermiş olduğu, aşka, mü-
ziğe, yemeğe (ve tabii ki Hamburg’a) güzel-
leme niteliğindeki yeni eseri “Soul Kitchen”
bugün gösterime giriyor.
Akõn’õn Hamburg’da bir dönem çok sõk ta-
kõldõğõ, birlikte büyüdüğü, Yunanlõ arkadaşõ
Adam Bousdoukos’un işlettiği Taverna So-
tiris adlõ mekân ve Adam’õn roman gibi yaşamõ,
“Soul Kitchen” filmine esin kaynağõ olmuş.
“Kısa ve Acısız” ve “Duvara Karşı”da oy-
namõş tavernacõ Bousdoukos’la senaryosunu
birlikte yazdõğõ “Soul Kitchen”da başrolü bu
kez Bousdoukos’a vermiş Akõn.
AŞK KIRGINI
Döküntü bir depodan bozma, yüksek volüm
‘funky sound’ çalõnan, müzikli lokantasõnõ es-
ki okul arkadaşõ, hinoğlu hin emlakçõ Thomas
Neumann’a (Wotan Wilke Möhring) kap-
tõrmamak için mücadele ederken aklõ Şang-
hay’daki seksi muhabir sevgilisi Nadine’de
(Pheline Roggan) takõlõ kalan, işiyle aşkõ ara-
sõnda tercih yapmak durumundaki (bu arada sü-
rekli fõtõk ağrõsõndan da mustdarip)
iki büklüm Zinos rolünde çok iyi bulduk ha-
fif tombulca bir Jim Morrison’u andõran
Adam Bousdoukos’u. Zinos’un fritözde ale-
lacele pişirdiği dandik yemekleri kakaladõğõ lo-
kantasõnõ satõn alõp yerine beton cam çelik yõ-
ğõnõ, modern bir yapõ dikmeye kilitlenmiş, fil-
min alçak-kötü adamõ Neumann’õn ihbarõyla
lokantayõ basan, Gestapo havalõ, vergici kadõn
müfettiş ve fayans meraklõsõ sağlõk görevlisiyle
başõ derde giriyor aşk kõrgõnõ kahramanõmõzõn.
Bu arada şartlõ tahliye edilerek hapishane-
den çõkmõş, kumarcõ kardeşi İllias (Moritz
Bleibtreu), her fõrsatta St. Pauli’deki ünlü ge-
nelevi ziyaret eden iki sabõkalõ arkadaşõyla (ön
jenerikte filmin adandõğõ, yönetmenin kardeşi
Cem Akın ve Marc Hosemann) birlikte çõ-
kageliyor ve ressam olmak derdindeki güzel
garson Lucia’ya (Anna Bederke) tutuluyor.
Derken Zinos’un işe aldõğõ, yemek yapma-
nõn tüm inceliklerine vâkõf, müşterilerin kötü
yemek alõşkanlõklarõnõ da kõyasõya eleştiren, siv-
ri dilli, aksi ama girdiği muftfakta harikalar ya-
ratan, yeni sihirbaz aşçõnõn (adeta kamera için
doğmuş izlenimi veren büyük aktör Birol Ünel
her zamanki gibi ‘döktürdüğü’ bu rolde hay-
ranlarõnõ mest ediyor yine) leziz yemekleri ve
müzisyen garsonun (Lucas Gregorowicz)
canlõ rock müzikleri sayesinde dolup taşmaya
başlayan “Soul Kitchen”, giderek kentin göz-
de bir toplanma, kutlama, dans etme ve eğ-
lenme yuvasõna dönüşüyor lokantalõğõn dõşõnda.
Fanatik müdavim müşteri kitlesiyle daya-
nõşma içindeki büyük bir aile havasõna bürü-
nüyor ve gelsin Avro’lar. Para tomarlarõnõ bir
patron şehvetiyle sayan Zinos ancak görüntülü
telefondaki suretini görebildiği Nadine’in pe-
şinden Şanghay’a uçmak istiyor her şeyi kar-
deşi İllias’a devrederek.
SEYİR ZEVKİ YÜKSEK
Soul’un yanõ sõra R&B, rock, hip hop, rem-
betiko ve elektronik müzikten, afrodizyak iç-
kilerin orji gibi bir sefahat âlemine çevirdiği,
bol şamatalõ, süper parti sahnelerinden ge-
çilmeyen filmde finale doğru, kõrõkçõ çõkõk-
çõ Kemik Kõran Kemal rolünde boy gösteren,
yaman bir Uğur Yücel sürprizi de var.
1980’lerin Amerikan filmlerinden etkiler
de barõndõran filmdeki baskõn müzik faktö-
rü, “Soul Kitchen”õn Fatih Akõn’õn “Blues
Brothers”õ olduğunu da akla getiriyor.
Dramla çekişerek ilerleyen komedi öğele-
rinin ağõr bastõğõ, samimiyetini, sõcaklõğõnõ baş-
tan sona seyirciye geçiren, her karakterin ufak
dokunuşlarla çekici kõlõndõğõ, çok iyi oynan-
mõş ve çekilmiş, temposu tõkõrõnda, seyir
zevki yüksek, 1,5 saatliğine damardan aşk çal-
kantõlarõ, müzik ve eğlence anlarõ zerkeden bu
hafif ve civelek stil alõştõrmasõndan ‘Eğleni-
yorum, öyleyse varım!’ diyerek hoşnut,
mutlu mesut çõkõyor meraklõsõ sonuçta.
Alõşõlmõş deyişle seyirciye kendini iyi his-
settiren bu “Soul Kitchen” gerçekten sey-
re değer, sinemaseverlere de bu filmi gör-
mek düşer!
‘Soul Kitchen’ aşka,
yemeğe, müziğe ve
Hamburg’a bir
güzelleme niteliğinde
‘Soul Kitchen’la Venedik Şenliği’nde ödül alan Fatih Akõn, yeni filminin galasõ için İstanbul’daydõ
O
n yõlõ aşan kariyerine şimdiden “Kı-
sa ve Acısız” (1998), “Temmuzda”
(2000), “Solino” (2002), “Duvara
Karşı” (2004), “İstanbul Hatırası” (2005) ve
“Yaşamın Kıyısında” (2007) gibi ödül ve ses
getiren, önemli filmler sõğdõrõp Alman sine-
masõnõn dünya çapõnda tanõnan parlak yö-
netmeni olarak ünlenen, Hamburg 1973 do-
ğumlu Fatih Akın’õn yolu yine İstanbul’a düş-
tü. Venedik’ten jüri özel ödülüyle dönen son
filmi “Soul Kitchen”õn yeni yõlõn ilk günü, Al-
manya ve Yunanistan’dan sonra bizde de bu-
gün gösterime girmesi nedeniyle geldiği İs-
tanbul’da, çok sayõda sinema yazarõnõn to-
plaştõğõ bir sohbet kahvaltõsõnda yakaladõk, ba-
şõndan beri gözdemiz ve uluslararasõ yüz
akõmõz olagelen Akõn’õ, Tünel’deki Urban
Public kafede.
Önce, Almanya’da õrkçõlõğõn Nazi dönemini
çağrõştõrõrcasõna had safhaya çõktõğõndan, so-
kaktaki kõytõrõk Alman vatandaşõnõn yanõ sõ-
ra entelektüellerin de dazlaklar gibi, basbayağõ
õrkçõlõk yaptõğõndan
dem vuran yönetmen,
sorularõ her zamanki
içtenliği ve cana ya-
kõnlõğõyla yanõtladõ. Yu-
nanistan’õn ardõndan 24
Aralõk’ta gösterime gir-
diği Almanya’da,
Hollywood rüya fabri-
kasõnõn fantastiğin da-
lağõnõ yaran, sõra dõşõ
son bombasõ, üç bo-
yutlu “Avatar”õyla gi-
şede rekabete giriştiği
ve çok olumlu bir viz-
yon başlangõcõ yaptõğõ
bildirilen “Soul Kitc-
hen”õn, çekiminden
montajõna, miksajõndan
kamera-õşõk kullanõmõ-
na, şimdiye dek onu en
çok yorup uğraştõran
ve zorlayan filmi ol-
duğunu baştan belirtti.
Almanya-Türkiye arasõnda çekiştirilip duran
Fatih Akõn kendini hem Türk hem de Alman
sayõyor, iki farklõ kaynaktan beslenen, hep öz-
gürlükten yana (olmuş-olacak) ‘multi kulti’
(çok kültürlü) bir dünya vatandaşõ o. Alman-
ya’daki ‘Çok kültürlülüğün bir parçasını ifa-
de ediyorum ben de’ diyerek açõklõk getiriyor
bu konuya. Hollywood sistemine dahil olma-
yõ pek düşünmediğini de ekliyor laf arasõnda.
Taşkõn bir Akdenizli duyarlõğõ ve coşkusu-
nun sel olup aktõğõ, yenilikçi, hõzlõ bir anlatõ-
ma sahip, canlõ, dinamik ve samimi filmleriy-
le son dönem Alman sinemasõna damgasõnõ vu-
ran, henüz 36 yaşõndaki Akõn, yolun yarõsõnõ
geçtiğinden ve evlenip barklanõp artõk babalõk
sorumluluğunu da yüklenmesinden olsa gerek,
gençliğe özgü sabõrsõz, yerinde duramayan, kõ-
põr kõpõr, atak ve delifişek hallerini artõk arka-
da bõrakmõş, esprisinden, sempatikliğinden
de yitirmeden daha bir durmuş, durulmuş, ol-
gunlaşmõş ve kemale ermiş izlenimi bõraktõ biz-
de. Zaten “Soul Kitchen”õn, Hamburg’daki sõ-
radan bir kenar mahalle lokantasõnõ borç harç
içinde işleten, belini incitmiş, körkütük âşõk,
üçüncü kuşak Yunan göçmeni başkahramanõ
Zinos Kazancakis de, sevdalandõğõ zengin kõ-
zõ Nadine’le evlenerek çoluk çocuğa karõşma-
yõ, kök salmayõ amaçlõyor bir an önce. Belki de
Cannes Festivali’nde jüri üyeliği yaparken
tanõştõğõ ünlü Meksikalõ senaryo yazarõ Guil-
lermo Arriaga’dan (Bir şekilde yollarõ ve ka-
derleri kesişen çok sayõda-
ki kahramanõn şaşõrtmaca-
lõ hikayelerini aktaran
“Amores Perros”, “21
Gram”, “Üç Defin” gibi il-
ginç filmlerin yaman senaristi
Arriaga, malum) etkilenerek
ilk kez bu kadar çok kahra-
manlõ, kalabalõk bir hikaye
anlatmaya girişmiş Akõn “So-
ul Kitchen”da.
AŞK, MÜZİK, YEMEK
Zinos’un yakõn çevresini
oluşturan ondan fazla karakte-
rin ilişkileri, ça-
tõşmalarõ ve yan öyküleriyle
zenginleştirilmiş filmdeki son
derece başarõlõ parti sahnele-
ri, Hamburg’da parti düzen-
leme konusunda zaten adõ
çõktõğõnõ itiraf eden yönet-
menin (kankasõ Adam’la bir-
likte) bu konudaki becerisin-
den kaynaklanõyormuş. Şim-
diye dek çektiği, siyasal top-
lumsal içerikli, ciddi ve öfkeli
dramlardan sonra bu kez tür
değiştirerek doğup büyüdüğü
‘memleket’i Hamburg’da ge-
çen, ‘aşka, müziğe, yemeğe’
ve dayanõşmaya dair doku-
naklõ bir bağrõş-çağrõş kome-
diye soyunmuş üstad. Bile
isteye komedi türüne el atmõş
bu kez.
“The Doors-Jim Morri-
son”õn filmle aynõ adõ taşõyan
ünlü şarkõsõnõn niye kullanõl-
madõğõ sorusunu istenen yüklü telif ücreti
(100 bin dolar!) ödeyemedikleri için yanõtõnõ
veren Akõn, “Soul Kitchen”õn sound track’inin
de Topkapõ Müzik’ten yakõnda çõkacağõnõ
müjdeledi meraklõsõna. Hiç hazzetmemesine
karşõn, müzik danõşmanõ Klaus Maeck’le bir-
likte yapõmcõlõğõnõ da üstlendiği, yaklaşõk 5 mil-
yon Avro’luk bütçeli “Soul Kitchen”a ilişkin
daldan dala atladõğõmõz, toplu soru-cevap fas-
lõndan sonra rolleri değiştirip mikrofonu eline
alan Akõn, AB ile ilişkiler ne durumda ya da
AKP’nin (bu ne perhiz bu ne lahana turşusu du-
rumunu akla getiren) Kürt açõlõmõyla DTP’nin
kapatõlmasõ ne iş, gibi sorular yöneltti bize.
İfade özgürlüğü kutsaldõr diye, Almancõ
genç Kürt yönetmen Miraz Bezar’õn son An-
talya Festivali’nde ilgi çeken “Min Dit-Gör-
düm” adlõ filmin tamamlanmasõna maddi des-
tek veren, Hamburg’un fakir fukara semti
Wilhelmsberg’de yoksul çocuklara yardõm
konseri ayarlayan da o. Fatih Akõn, bir kez da-
ha herkesin kalbini kazanarak ayrõldõ, geçtiği-
miz pazar sabahõmõzõ sõra dõşõ kõlan bu yönet-
men-eleştirmen buluşmasõndan.
Y
õllar yõlõ Beyazlar’õn iyi, Yerliler’in ise
kötü adamõ oynadõğõ Amerikan ya-
põmlarõ, kurşunlarõn havada ciyuv
ciyuv diye uçuştuğu, Sergio Leone tarzõ, bol sal-
çalõ, kavgalõ kovboy filmleri ve daha çok ye-
niyetmelere hitap eden Pekos Bill, Tom
Miks,Teksas, Red Kit, vb. gibi po-
püler çizgi roman dergileriyle haya-
tõmõza girmiş ve sinemanõn gün-
deminden hiç düşmemiş bir tür
olan western malzemesine el at-
mõş senarist Cem Yılmaz-yönet-
men Ömer Faruk Sorak ikilisi, ye-
ni filmleri “Yahşi Batı”da.
19. yüzyõlõn sonunda Osmanlõ
padişahõnõn ABD başkanõna
hediye ettiği elmaslõ bir kol-
yeyi Amerika’ya götürmekle
görevlendirilen, Teşkilatõ
Mahsusa’nõn gözbebeği Aziz
Vefa’yla (Cem Yõlmaz) ma-
liye nazõrlõğõnõn 4 dil konuşan
acar memuru Lemi Galip
(Ozan Güven) ikilisinin ma-
ceralõ yeni dünya yolculuğu
gibi ilginç bir çõkõş noktasõn-
dan yola koyulan, iki saate ya-
yõlmõş film, genellikle belden
aşağõ vuran, argolu, sövgülü,
abuk sabuk hatta kaba saba bir
güldürü tarzõnõ yeğliyor.
Günümüzün Beykozu’nda, denize nazõr bir ev-
de içki ve nargile içerek kendilerini oynayan
C.Yõlmaz, O.Güven, Zafer Algöz ve Özkan
Uğur’un, Aziz Efendi’yle Lemi Bey’in 130 yõl
önce, son demlerindeki Osmanlõ devletinin ba-
rõşçõ temsilcileri olarak Amerika’nõn uçsuz bu-
caksõz topraklarõnda yaşayacaklarõ, önce çaldõ-
rõp nice badireyi atlattõktan sonra bulacaklarõ el-
mas kolyeyi nihayetinde Beyaz Saray’daki gõ-
cõk başkan Garfield’e sunmalarõyla ve Ameri-
kan rüyasõndan uyanmalarõyla sonuçlanacak
bildik aşk, heyecan ve macera dolu seyahatle-
rini tasarlayõp birbirlerine anlatarak kurgulamalarõ
şeklinde kotarõlmõş “Yahşi Batı”nõn, western tü-
rünün bütün beylik öğelerini, tiplerini, durum-
larõnõ, motiflerini ve kalõplarõnõ içerdiği ve bü-
tünüyle gişeye yönelik tezgâhlandõğõ söylenebilir.
Çizgi roman tadõnda seyreden filmde wes-
tern’in tüm alõşõlmõş öğeleri yer alõyor, posta ara-
basõna saldõrõdan katran ve tüye bulan-
maya, Buffalo Bill Show’unda çalõşmõş,
Jane Calamity benzeri bir kadõn silahşörden
(Demet Evgar), İç Anadolu lehçesiyle her ko-
nuya maydanoz olan, menfaatperest, zorba şe-
rife (Zafer Algöz), Ughh’lu,
ulu Manitu’lu ve bir nefeste
deviren barõş çubuklu (ve de
Türk asõllõ) mert Yerliler ile on-
larõn büyücüsü ve ulu reisi (Öz-
kan Uğur’a doğrusu pek yakõş-
mõş bu şef rolü) muhabbetinden
poker masasõ çekişmesine, taş
ocağõnda çalõşõrken firar
eden mahkûmlardan kov-
boy kasabalarõna ya da
Yerli köylerine kadar.
At penisine kelebek kondurmak,
anüse çek, tespih, mõzõka saklamak ya
da ‘Totem-Je t’aime’ (jö tem) ile ör-
neklenebilecek bir espri düzeyine sahip
ve süresi gereksizce uzatõlmõş filmde
güldürü, görselden çok sözele dayanõ-
yor. Kovboylara yağlõ güreşi tanõtõp kanto da ya-
pan, Mormonlara Karagöz bile oynatan Cem Yõl-
maz’õn bilinen Stand-up’çõ becerisinden kay-
naklanarak espri salvolarõ halinde perdeden
üstümüze yağan gõrgõr diyaloglar bombardõ-
manõna karşõ koymak ne mümkün. Biraz didaktik
kaçmõş tõraşlarla yer yer tekdüzeleşip irtifa
kaybeden “Yahşi Batı”nõn sinema sanatõ açõ-
sõndan fazla bir kõymeti harbiyesi yoksa da sa-
lonlara yediden yetmişe çok seyirci çekeceği de
uzak bir ihtimal değil doğrusu.
Fatih Akın’dan Hamburg Blues
Westerne Cem Yõlmaz salçasõ
‘Multikulti’dünyavatandaşõ