17 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
CMYB C M Y B SAYFA CUMHURİYET 27 ARALIK 2009 PAZAR 4 HABERLER DÜNYADA BUGÜN ALİ SİRMEN Heykel Sevgili, Dün oturduğu son semt olan Arnavutköy’de Türkan Saylan’ın heykelinin açılış töreni yapıldı. Törene katılamadım, heykeli bugün ya da yarın gidip göreceğim. Ama Arnavutköy sakinlerinin Türkan Hanım’ı bağırlarına bastıklarını, daha o yaşarken de gördük. Kabuk değiştirirken, eski değerlerini yitiren İstanbul’un, hâlâ kimliğini tümden yitirmeden kalmış, az köşesinden biri Arnavutköy’de, ömrünün meşakkatli son yıllarını orada geçiren Türkan Hanım’ın bir heykeli olması çok anlamlı. Biliyorsun, bir hafta önce de Antalya Belediye Başkanı Mustafa Akaydın’ın girişimiyle Türkan Hoca’nın o güzel kentimize de bir heykeli dikilmişti, ama sanırım en anlamlısı, oturduğu semt olan Arnavutköy’deki olacak. Bizde yaygın bir sanat dalı değildir heykel. Bunda resim ve heykelin dinen yasaklanmış olmasının rolü mutlaka önemli. Ama unutmayalım ki, 19. yüzyılın ikinci yarısından itibaren Osmanlı’da resim sanatı icra edilmeye başlanmış, hatta imparatorluğun son yıllarında, Sanayi-i Nefise Mektebi’nin yanı sıra resmi devlet resim heykel sergileri açılmıştır. Üstelik son Osmanlı halifesi Abdülmecit Efendi, uzun yıllar resimle uğraşmış, 1896’da resimleri İstanbul’da bir galeride sergilenmiş, dahası 1899’da yaptığı ‘Avluda Kadınlar’ tablosunda nü kadın figürü kullanmış, 1909’da Osmanlı Ressamlar Cemiyeti’ni kurmuş ve başkanlığını deruhte etmiş bir kişidir. Halife Abdülmecid Efendi’nin Paris’teki sürgün yıllarında bir resmi sergilenmek üzere salona da kabul edilmiş, son sergisi ise 2004 sonbaharında, kendi köşkünde Yapı Kredi tarafından düzenlenmişti. Görülüyor ki, dini yasak, resim sanatının Osmanlı’da gelişmesini de, hatta son halifenin ressam olmasını da engellememiştir. Buna karşılık, heykel resim kadar talihli olamamıştır. Bunda heykellerin sokaklarda meydanlarda sergilenmesi, yani resimlere oranla daha alt tabakanın gözü önünde bulunması dolayısıyla, daha saldırıya açık olmasının da etkisi büyük olsa gerekir. Oysa Avrupa kentleri, Rönesans’tan başlayarak heykellerle donatılmıştır. Heykelin ilgimi çekmesi, öğrenciyken, 1964 yılında Rönesans kenti Floransa’ya yaptığım bir gezi sırasında oldu. Mediciler’in mezarlarını ziyaret ederken, orada bitmemiş heykellerle karşılaştım. Betonun içinde belirmeye başlamış şekiller, bitmemiş olan biçimler, hele hele büyük mermer kitleden fırlamaya çalışan bir erkek figürü benim için çok öğretici oldu. Avrupa’da geçirdiğim yıllarda, heykel yalnız meydanlardaki yontuları değil, sergileri ve özellikle heykeltıraşların özel müzelerini, Rodin’in evi, Maillol Müzesi ve Antoine Bourdel’in artık bir müze olan yapıtlarının sergilendiği atölyesini birçok kez gezdim. Zaman zaman da çok sevdiğim çağdaş sanatçı Giacometti’nin retrospektiflerini görmek olanağını buldum, yine Pompidou Merkezi’nin hemen yanındaki yerinde çağdaş Rumen sanatçı Brancusi’nin yapıtlarını seyrettim. 20. yüzyılın sanatçıları Brancusi ile Giacometti’ye çağdaş demem, belki de benim çağdaşlığın neresinde [email protected] kaldığımı göstermesi bakımından da ilginç olabilir. Kısacası heykeli, Batı’nın kentlerinin sokaklarında, alanlarında, müzelerinde sevdim. Türkiye bu konuda o kadar yoksuldu ki. Bizde heykel Atatürk ile başlamıştır diyebiliriz. Onun bu sanatın gelişmesini bu kadar teşvik etmesinin ödülü, doğrusu ya, çoğu kentimize dikilen, estetik anlayışı ve yakışıklılığıyla hiç bağdaşmayan heykeller olmamalıydı. Atatürk heykel ve büstlerinin çokluğuna hep karşı oldum. Bunda estetik kaygıların yanı sıra, bir ülkenin kültür derinliğinin heykeli dikilmiş kişilerinin çokluğuyla düz orantılı olduğunu düşünmemin de rolü var. Örneğin, Atatürk’ün 100. doğum yıldönümünde, bir sürü yeni Ata yontusu yerine, örneğin Muhsin Ertuğrul’un ve benzeri, sanatımızda ya da düşün yaşamımızda çığır açmış kişileri betimleyen yapıtların dikilmesini yeğlerdim. Neyse ki son zamanlarda, bu konuda adımlar atıldı; şairlerimizin, ediplerimizin heykelleri dikilmeye başlandı. Toplumların, evlatlarına minnetlerini heykelle ifade etmeleri kuşkusuz bir gelişmişlik işareti, ama bu yetmiyor; sokaktan geçenlerin, alanı dolananların da ona hiç değilse tahammül göstermeleri şart. Bakalım o aşamaya gelmiş miyiz? Bunu da önümüzdeki günlerde göreceğiz. Erdoğan, Mayet’i kayõrmõşKurban yolsuzluğu operasyonunun odağõndaki Mayet şirketi için Başbakan Erdoğan ve 4 bakanõn imzasõyla kõyak özelleştirme kararõ olduğu ortaya çõktõ. İLHAN TAŞCI ANKARA - Kurban kesimi yolsuzluğunun odağõnda yer alan ve sa- hibi Mahmut Ay’õn da aralarõnda bulunduğu yö- neticileri tutuklanan Ma- yet şirketine, Başbakan Tayyip Erdoğan ve 4 bakan imzasõyla özel- leştirme “kıyağı” geçil- diği belgelendi. Cumhuriyet, kurban kesiminde ortaya çõkan vurgunda öne çõkan Ma- yet şirketi çalõşanlarõyla birlikte tutuklanan firma sahibi Ay’a sağlanan “kı- yak” niteliğindeki bir özelleştirmenin belgesi- ne ulaştõ. Mayet ile hü- kümet arasõndaki ilişki şöyle gelişti: Et ve Balõk Kurumu’nun son kurduğu Manisa Et Kombinasõ’nõn özelleştirilmesi kararlaş- tõrõldõ. Kombinanõn satõş sözleşmesinde, alõcõ tara- fõndan kombinaya 3 yõl içinde en az 2 milyon do- lar yatõrõm yapõlacağõ, bu süre içerisinde en az 50 personelin istihdam edi- leceği koşulu konuldu. Bu koşullar yerine getiri- linceye kadar da kombi- nanõn üçüncü şahõslara satõlmamasõ ya da devre- dilmemesi hükme bağ- landõ. Özelleştirme Yük- sek Kurulu’nun 12 Mayõs 2004 tarihli kararõ ile kombina Mayet’e satõldõ. Satõş sözleşmesinde, satõş bedeli 1 milyon 260 dolar olarak belirlendi. Bunun 504 bin dolarõ peşin, kalan kõsmõ ise 2005, 2006, 2007 aylarõnda üç eşit taksitle ödenecekti. Kom- binayõ devralan Mayet, fabrikanõn sanayi bölge- sinde olduğu gerekçesiy- le satmak için Özelleştir- me İdaresi’ne başvurdu. Mayet’in istemi doğ- rultusunda Başbakan Tayyip Erdoğan, döne- min Devlet Bakanõ Ali Babacan, eski Maliye Bakanõ Kemal Unakı- tan, Ulaştõrma Bakanõ Binali Yıldırım ile eski Sanayi ve Ticaret Bakanõ Ali Coşkun’un kararõyla sözleşme koşullarõ değiş- tirilerek, şerhler kaldõrõl- dõ. Mayet, bu kararla bir- likte 3 yõl içinde satõla- mayacak tesisi 1 yõl son- ra başka bir şirkete sattõ. BARIŞ İÇİN KADIN GİRİŞİMİ ‘Ayrımcılığa hayır’ İstanbul Haber Ser- visi - Barõş İçin Kadõn Girişimi üyeleri, kadõn- lara yönelik uygulanan ayrõmcõ politikalarõ ve son dönemde yaşanan şiddet olaylarõnõ protesto ederek, “Bizler toplu- mun her alanında barış dilinin hâkim olmasını istiyoruz” dedi. Taksim Meydanõ’nda toplanan girişim üyeleri, “Yaşasın kadın daya- nışması”, “Savaşa hayır barış hemen şimdi”, “Siyaset hakkımız en- gellenemez” sloganlarõ attõ. Grup adõna yapõlan açõklamada, şunlar kay- dedildi: “Bütçe görüş- meleri sonlanırken ka- dınlara harcanması ge- reken paylar bizler için değil, cinsiyetçi, mili- tarist kurumlarda, ka- dın düşmanlığının ve savaşın sürdürülmesi için ayrıldı. Bütçeden yine savaş çıktı.”
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle