Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 4HA2İRAN 1996SALI
12 DIZI YAZI
CUMARTEŞt
A N N E I/Ifc
BERAT *&r*
GÜNÇIKAN
FOTOĞRAFLAR: EW
• Bugün bile biri camı tıklatsa,
telefon çalsa yüreği eziliyor
Fatma Morsümbül'ün. Ya
gelen Hüseyin'se? Askerlerin
on altı yıl önce ifade vermek
için beş dakikalığına
götürdüğü, bir daha haber
alamadığı oğlu Hüseyin. Hâlâ
kapıya ekmek bırakıyor oğlu
yGr d i y e dÖŞek Söhyor kapinin 0° a l t l
yıldır bekliyor oğullannın yolunu Hanifi ve Fatma Morsümbül. Şimdi Hüseyin gözaltına alındığı sırada tugayda as-
. . . . .• kerlik yapmış olanlardan hiç olmazsa birinin bu yazıyı okumasını umut ediyorlar. "Yaz" diyoriar, "Ne olur yaz. Eğer gör-
OnUne yaiar Ulye... müşlerseHüseyin'imi bana haberversinler. Öldürüpbiryereatmışlarsa onudasöylesinler. Bizdebeklemekten vazgeçelim..."
Kınanıyakamadım
O
>onbahar. İstan-
bul'dan kilometre-
lerce uzakıa. Bin-
göi'de. bir başka ka-
dııı daha bütün bir
geceyi. a\ luda ge-
çırdi. 12 Eylül'den bir hatta sonray-
dı. Oğlu Hüseyin .MorsiimbüTün eli-
ne sigaray ı tutuşturdu Fatma. Bir
gömlek verdı üzerıne kareli. bir ka-
zak bir de ceket. Istedi kı üşümesin
Hüseyin. Komutan deüiydi ya beş da-
kika sonra bırakacağız. bekledi. Beş
dakıka beş saat oldu. beş saat beş
gün... Başını duvarlara \urdu Fat-
ma. gelmedi Hüseyin. On altı yıl
geçtı aradan. Istunbul'a göçtü Fatma.
Her sokak başında ıımdu ki. Hüse-
yin çıkacak karşısına. Çıkmadı. Dış
kapıya ekmekler bıraktı oğlu yesin
diye. Döşek serdi kapının önüne.
oğluyatsmdiye. Neyedi Hüseyin ne
de yattı...
Ö Hüse> in kı. öy le kolay büyüme-
diydi. llk göz ağrısıydı Fatma'nın.
Daha kendi bedemni tanımadan al-
mıştı kueağıııa Onunla öğrenmişti
sevmeyi. onunla büyümüştü... Gö-
zeler köyü hep Hüseyin kokmuştu..
Kiri'ye bağlıydı Gözeler. Topla-
san kırk hane etmez. kendi halinde.
yoksul bir köy. Rıza'yla Hatiee'nin
on çocuğuııdan birı Fatma. İki keçi-
leri \ardı bildıği. tahsildar geldi mi
köye. karda saklardı babası. Yoksul-
luk biryana. SıtkıAğvarolmasa Fat-
ma hıç bilmeyecekti okul nedir. oku-
mak nedir.' Elazığ Kız Meslek Ens-
titüsü'niın müdürüydü Agvar. Her
yaz sonu. at sırtında uzak. yoksul
köyleri dolaşır. babaların itirazlan-
nıdtnlemez. kızlan önüne kataroku-
la götürürdü. Fatma da gıtti.
Once üstüııü başını temizlediler.
Yeni giysiler. ayakkabı verdiler Fat-
ma'ya. Okumayı öğrendi. matema-
tiği. dikış dikmeyi. eğlenmeyi. yıl-
başiarında armağan almayı... Folk-
lorekibinin başındaydı. yanşmalar-
da kupa aldı. Başanlıydı. zekiydi. da-
ha fazla okumak düştü aklına. \e var
ki Sıtkı Ağ\ar yaşlanmıstı artık. At
sırtında öğrenci toplayacak hali yok-
tu. Beşinci yılının güzünde bekledi
Fatma. gelsin beni alsın diye ama
gelmedi. Babası da yollamadı. Okul.
devletin dedi Fatma. parasız üste-
lik. Dinlemedı Rıza. neyine gerekti
kızlann okumak1
Karlar altında bir gelin
Kadın oimak nedir. bilmiyordu
Fatma. Hanifi'ye günü kesildiğin-
de. Okulda. doktora götürmüşlerdi
bir keresinde. doktor muayene et-
miş. "Bu daha çocuk" demişti. "Bez
vermenlze gerek yok..." Hanifi'yle
aynı yaştaydılar. Yüzünü ilk kez yay-
lada görd'ü. Annesiyle babası. "O
senin kocan olacak" dediler. inana-
madı. Hâla okumaktaydı aklı. Ağa-
beyi okula ginıkçe. hele de yükse-
ğine yazıldığında içi gitti.
Darelı köyüne gelin oldu Fatma.
At sınında yol aldı saatlerce. Koca
e\ ıııe vardığında gördü ki. ölüm bi-
le geliraklınaınsanın burada. İyi in-
sanlard\ kayınvalidesiyle kayınpe-
den ama cahildiler. Türkçe bilmiyor-
lardı. dikış uikmeyi de. Yabancıydı-
lar. bir o kadar da kapalı. Sekiz ay
kalkmıyordu kar.
Çığ altında kalanları gördükçe
korku basıyordu içini. Oysa sertti
Fatma. gözü de açıktı. Ne yaptı etti
ikna etti Hanifi'yi. Gözeler'e dön-
diiler. Hüseyin kucağmdaydı. Fadi-
medekamında.
kayınpederinin yanında çoban-
lık yaptı Hanifi. Bir göz oda yaptı-
larkendılerine. Daha peneereİerini.
kapısını takmamışlardı ki kâğıt gel-
di şubeden. Kocasını askere çağırı-
yorlardı. "Ay" dedi Hanifi. "Belinı
yıkıldı. Bu çocuklan ne yapacağım
ben?" Bir oğulları daha vardı şim-
di. Cengiz. Fatma bir ay sonra da
dördüncüyü doğııracaktı.
Hanifi askerlik bitince Veteriner-
liğe şofor yazıldı. Bir yıl Genç'te
oturdular,
BingöTe taşındıklannda Fatma
altı çocıık anne>iy di \e lıenüz yirmi-
altısındaydı. İkı göz bir e\ yaptılar
Hüseyin'im
S a ç l a r ı b i l e a ğ ı r g e l d i a c ı d a n
Hüseyin gitti gidelı. dört yıldır
uyumuyordu Fatma. Saçları
bile ağır geliyor. tutup
kesiyordu. Doktora götürdüler.
ııyku ilaçlan içti faydaetmedi.
Üç kez İstanbul'a getirdiler.
yine uyuyamadı. Gecelen bile
girmedi eve. Karda. fırtınada
bağırdı durdu "Hüseyin.
Hüseyin gel yat. Ben nasıl
yatarım sensiz. Kör olayım. ben
nasıl yıkarım saçımı, nasıl
yerim. nasıl gezerim..."
Dördüncü yılın sonuydu. bir
kadın. bir haber getirdi
"Hüseyin. Almanya'da
görülmüş." Hemen babasına
gidip onun tek ineğini aldı.
Şimdi kurban kesme zamanıydı
ama et kimlere dağıtılacak?
Komşulara versen. asker haber
alacak. bir daha gelecek.
Oruç tuttu. dağıttı Hüseyin'in
giysilerini. Sonra yattı. yarını
saat uyudu uyumadı. kalktı.
"Ya haber doğru değilse?"
Zamanla uyumayı yeniden
öğrendi Fatma. Ama Hüseyin
alınmadan bir gece önce
doldurduklan kaseti kimse
alamadı elinden. Dinledikçe
ağladı. dinledikçe haykırdı.
Sesini. fotoğraflarını. lise
diplomasını. öğrenci kimliğini
ayırmadı yanından. Spmyasına
kimseleri yatırmadı. kendisi de
el sürmedi. Hüseyin gelecekti.
o yatacaktı somyada. Hanifi
sessizdi. korkuyordu. "Sen
erkeksin ya" diye bağırıyordu
Fatma. "Bir kere ağzın dönsün.
bir kere söylesin, benim oğlumu
verin. Ne olur bir kere söyle."
Söylemedi Hanifi ama Fatma
vazgeçmedi...
Hüseyin'in gözbebeğini yitirmesine neden olan bir çöp parçasıydı. 18'ine
geldiğinde kayboldu. Fatma, aklını yitirmenin eşiklerine geldi...
kendilerine. Tek istekleri vardı. ço-
cuklannı okutmak. Ilkokuldaydı Hü-
seyin. çöp toplamaya gitti. Yanla-
nnda komşularının küçük oğlu var-
dı. Elindeki sopa Hüseyin'in gözü-
ne çarptı. gözbebeği gitti. Yine de
"Okuyacağım anne" dedi "Görii-
>orum >a. ne engeller beni?"
Tek maaşla altı çocuğu okutmak'
1
Hüse\in. e\lerıyle a\nı sokaktaki
inşaatta çalışmaya başîadı. Gücü yet-
miyor. bir çuval çimentovTJ sırtlaya-
cağım derken dört kez düşüyordu.
Camdan onu ızliyordu Fatma. düş-
tüğünü gördükçe içi eriyordu.
Yine de engelleyemiyordu yok-
sullukgülmeyi. Neredebirdüğünol-
sa. Fatma oradaydı.
Oynuyor. türkü söylüyor. kahka-
halar atıyor. eve ancak sabah dönü-
yordu. Dikiş dikmeyi de biliyorya.
renk renk giyiniyordu. Liseye gide-
ne kadar bütün çocuklannın sorula-
nnı yanıtlayan oydu. u
Anne. Cum-
huriyet ne zaman ilan edilmişti?",
"Kırk iki>le, sckizi çarparsan kaç
eder anne?"
Çocuklar büyüdükçe daha bir
gençleşiyordu Fatma. Kahkalan da-
ha bir artıyor. Hüseyin'in sazınada-
ha gür bir sesle eşlik ediyordu. Bir
başkaydı Hüseyin.
Nasıl se\ilen bir çocuktu. nasıl
insanlara hünnetkârdı. nasıl temiz ço-
cuktu. Hiç utanmaz. e\ in camlarını
o silerdi Fatma daha fazla vorulma-
sın diye.
E\e su taşıyan da oydu. Canları sı-
kıldı mı. ta\ la oynardı annesiyle...
Fatma nın yüreğinde
darbe...
Gözeler'e dönmüşlerdi yine. Hü-
seyin. liseyi Bingöl'debitinniş. üni-
versite sına\larına girmiş. kazan-
mıştı. Puanın nereyi tuttuğuna bir-
likte baktılar annesiyle. Bir tek yer
vardı. bugün Fatma'nın anımsayama-
dığı. Bir şart koşmu^tu okul. keke-
me olmayacaktı öğrenci adayları.
başkaca bir özürleri de bulunmaya-
caktı. "Gözüm" dedi Hüseyin. "Be-
ni bu okula almazlar." Askerlik düs-
tüaklına. Bu gözle nasıl olsa altı ay-
da tezkeresini verirlerdi eline. O da
bir kez daha sına\ lara girer. şansını
denerdi.
Fatma. geç \e ikı yaş bü>ük yaz-
dırmıştı çocuklarını nüfusa. Bu yüz-
den askerlik için yaşı tutuyordu Hü-
seyin'in. Diyarbakır'agitti. işlemle-
rini yaptırdı. fotoğraf çektirdi. Tam
heyete girecekti kı. darbe oldtı. hü-
kümetdevrildi. Elli lirası kalmıştı ya-
nında. mecbur döndü kö>e. Birkaç
gün bekleyecek. ondan sonra tekrar
Diyarbakır'a gidecekti.
Ö akşam Fatma. altı çocuğu. ko-
cası. kızkardeşi birlikte\diler. Hüse-
yin saz çaldı. birlikte türkülersö\ le-
diler. Teyzesini konuşturdu Hüse\ in.
ona sorular sordu. kızdırdı. güldür-
dü. Ertesi gün geceniıı neşesi üzer-
lerindeşdi hâlâ, Tarlayagıdildi. e\ te-
mizlendi. \emek > apıldı. Akşam ajan-
sı birliktedinlendi radyodan. Fatma.
.bir ko^u kızkardeşinin e\ine gitti.
Döndüğünde Ekin \ e Şahin'den son-
ra doğurduğu Sabalıattin kueağın-
day dı. E\ ini askerlerin sardığını gö-
rünce şaşırdı. Bir asker *Girenıez.sin"
dedi. "Neden" diye sordu. "Burası
benim evim." İçerde de askerler var-
dı. bütün odaları arıyor. eşyalannı
karıştınyoflardı. Ne olduğunu anla-
yamadı. Czeriııde pijamaları \ardı
Hüseyin'in. annesinden giysilerini is-
tedi. \erdi. Komutan. "Öğlunu gö-
türeceğiz" dedi. "Birifadesi \ar.beş
dakika sonra bırakınz." Rengı sol-
du Fatma'nın. Bir haftadır başka
köylerden birilcrinin alındığını. on-
lara işkence yapıldığıııı duşmuştu.
Ya Hüseyın'e de?
O gece betonda oturup bekledi
Fatma. Gelmedi Hüseyin. Koeası da
hastaydı. Ertesi sabalı onu hastane-
ye götürdü. Kocasını hastanede bı-
rakıp karakola gitti. "Buradayok"
dediler. "Tugay 'a baL" Tugaydaki lis-
telerde de yoktu Hüseyin'in ismi.
Öğleden sonra tekrar gitti tugaya.
Sorduğu bir asker. "Hüseyin >lor-
sümhül yok" dedi. bir bas'ka asker-
se. "Burada" İkinci askere inandı.
içi ralıatladı. e\ ıııe döndü. O gece ka-
pı\ la camlar aynı aııda çalındı. Ka-
pıyı açtı. baktı askerler. E\ i aradılar
\ ine. bütün odalan. yataklann altı-
nı. "Ne oluyor" diye sordu Fatma.
"Senin oğlun kaçtı" dediler. "Onu an-
yoruz." Arama bitince Hanifi'ye.
"Seni götüreceğiz" dediler. Giyin-
mek ıstedi Hanifi. izin vermediler:
"Biz senigh'diririzTGiydirdiler.yan-
lanna alıp gıttıler.
Hanifînin ellerine
zincir...
İki gün a\luda sandalyenin üze-
nnde oturdu Fatma. Beklediği koca-
sı değil. Hüseyin'di. Nasıl olsa yaş-
lıydı koeası. itibarlı bir memurdu.
de\ let malına bir damla zarar \erme-
mişti. llk gün yemekleryapıpgötür-
dü Tugay'a. Asker paketleri götü-
rüp geri döndüğünde. "Oğlunla ko-
can burada" dedi. "Fazla yemekge-
rimıemeniistiyorlar" Rahatladı. Ak-
şam \ine da>anamadı yüreği. Cen-
giz'ın kolunun altına bir karpuz sı-
kıştınp", "Bunu Hüseyin'egötür" de-
di. "Ana ciğeri nasıldır. bilsin." On da-
kıka geçmedı. döndü Cengiz. Tuga-
yın kapısında bir askerin çenesini
tutup. Hüseyin'in kaçtığını söyledi-
ğini anlattı Fatma'ya. Nasıl olurdu?
Daha iki gün önce birileri biraske-
ri araçla Genç'e götürülürken gör-
müştü Hüseyin'i.
Ikiııci gün aksama doğru e\e dön-
dü Hanifi iki büklüm. Bileklerinde-
ki zincir kesikleri kanıyordu. Tugay-
da gözlerini bağlamışlar. bırtu\alet-
tebileklerindenta\anazincirlemiş-
lerdi. Çişini tutamamış. pantolonu ıs-
landıkçautanmıştı. Kapıda iki aske-
rin konusmasmı duymuştu. "Birisi
kaçmış"demişti askerlerden biri. öte-
ki "Saçmalama"di\ekızmıştı. "Kuş
uçmaz buradan, kimbilir yine nere-
ye attılar?" Bu yüzden Fatma
u
Ne-
rede Hüseyin" diye sorunca başını
önüne eğdi Hanifi. "Yok. Hüseyin'i
kaybeftik" İnanamadı Fatma.
Akrabalarının Hanifi'nin ellerini
suya koyuşuna. yaralarını sarışına
bakmadı. O Hüsevin'i istiyordu. Ela-
zığa gitti. Diyarbakır'a. Ankara'ya.
Dilekçeler yazdı. savcılara ağladı.
Askeri sa\cı, "Senin oğlunun suçu
yoktur.biliyoruz'dedı, "Gerçeksuç-
İularyukalandı." Daha bir ağladı Fat-
ma. "Sen ne biliyorsun" diye bağır-
dı. "İşkenceciler benim oğlumu öldür-
müşler. C.enç suyuna atmışlar. Niye
atıyoıiar. ni\e bana vermiyoıiar?"
Bir gün imzasız. mühürsüz bir
mektup geldi Hanifi'nin işyerine.
"Oğlunun arkadaşı>ım" yazıyordu.
"O yaşıyor." O gün ve ondan sonra-
ki günlerde yine basıldı evlen. Ka-
pının her çalınışında biraz daha çıl-
dırdığını düşünüyordu. Hastaydı. acı-
lıydı. ona baksın diye e\ lendirdiler
Cengız'i on yedisinde. Damatlığı
içinde karşısına çıkan Cengiz'i öp-
medi Fatma. Evlilik büyük oğulun.
Hüseyin'in hakkıydı. Diğer çocuk-
lan da büyüyiince. korktu. Buralar-
da durulmazdı artık. "Orada akra-
balanmız Nar" dedi Fatma. "İstan-
bul'a gidelim." Hanifi tayinini yap-
tırdı İstanbul'a.
Esyalannı topladılar. Bütün du-
\arlan dövdü Fatma. kapıyı çekme-
den önce "Aha Hüseyin'in eli bura-
yadeğdLaha Hüseyin bu du\ an yap-
tı. ustaya çamur \enli. ustaya su ge-
tirdi, ben nasıl bu evi bırakınm?"
Diğer çocuklan için bırakmak zo-
rundaydı. Bıraktı. Zeytinburnu'nda
bir gecekondu yaptılar kendilerine.
İkinci gün polis geldi. "Takipedili-
yoruz"diye düşündü. Evi satıpyine
Zeytinburnu'nda birev kiraladılar. bir
de bakkal dükkânı açtılar. Yıl.
1987'ydi. Arkadaşlan."Sensürgün
müsün" diye sordular Hanifi'ye.
"Buraya tayin istemek akıl kân nıı-
dır?" Baktı geçinemiyorlar. Fatma
da bir işe girdi. Malatyalı Hasan'ın
konfeksiyon atölyesini temizledi. ye-
mek yaptı dört yıl. Bir gün. köylüsü
bir polis geldi atölyeye. Hüseyin'in
arkadaşıydı. Fatma'yı yerleri silerken
görünce ağladı. "Sen nasıl bu halle-
redüşersin?" Utanmadı Fatma. işi gu-
ruruydu. Ama bedeni taşımadı acı-
yı \e yorgunluğu. hastalandı. Y'ük-
sektansiyontanısıkonuldu. işi bırak-
tı. Yundısınailtieaedenler. PKK'ya
katılanlar birer birer "Biz burada-
\TZ" diye haber yollayınca umudunu
tümüyle yitirdi Fatma. Yaşıyor ol-
saydı bir telefon ederdi Hüseyin. iki
satırbirşey yazardı. Lmutsuzluk gö-
zünü kararttı. Kezlerce gitti karako-
Iun önüne. hem kendini hem karako-
lu yakacaktı. Polislerin annelerini
düşündü. bir de kendisinin yıllarca
yaşadığı acılan. vazgeçti. Kızı, diğer
oğulian da evlendi. Acısına ortak et-
memek için birer birer ayırdı gelin-
len. Kendi evlerinde otursunlardı.
gülsünlerdi. Ama gelinlerinin her
doğuruşunda birşeyler koptu içinde.
"DoğurmayuTdedı. "Buzulümbit-
meden doğurmayın..."
Hiç sevmedi Istanbul'u. Bu şehir
parça parça ediyordu insanı ama ne-
reye sığınabilirdi ki Fatma. Üstelik
şimdi. ^abahanin askerken. bakkal
dükkânı batmaya yüztutmuşken. Bir
zamanlar çocuklanna matematik öğ-
reten Fatma şimdi bir sigara parası-
nı hesaplayamıyordu.
Kına görmeye dayanamıyordu.
değil mi ki o oğlunun ellerine kına
yakamamıştı. Şimdi başka anneler kı-
na yakmadan gömmeselerdi oğulla-
rını. Birmendil olsun vermemişler-
di eline. "ÖlmüştürHüseyin,ondan
kalan budur" diye. Oysa yılan bile
derdi ki. "BeniöÜdüryolun üzerinde
bırakma..." Bir fanilası kalmıştı ge-
ride. artık Hüseyin değil küf kokan.
Yarın: Hanım Tosun,
Fehmisini arıyor
ANKARA NOTLARI
MUSTAFA EKMEKÇİ
Canip Yıldırım'ın
Anlattıklam... o) \Canip Yıldınm'a sordum:
- Bir arkadaşı olarak Ahmed Arif'i anlatır mısınız?
Ne zaman tanıştınız siz?
- Ahmed Arif'le, "Asiye Nasıl Kurtulur" oyununun bir
galası vardı...
- Evetanımsıyorum, Kavaklıdere'deydi, "Hürriyet"\n
karşısındaki tiyatroda, Vasrf Öngören'in oyunuydu.
1971'de. biz de izledik eşimle...
- Büyük bir kalabalık vardı; ben Ahmed Arif'i daha
önceden tanırdım, ama gıyaben tanırdık birbirimizi. Ah-
med Arif. biliyorsun sert, dobra dobra bir adam. Ba-
şından geçen olaylar dolayısıyla da biraz kuşkucudur,
biliyorsun; arkadaşlar da bana: "Ahmed Arif'le arka-
daşlık yapmayasın" uyarısınıyapıyorlardı. Işte, böyle,
"kırıcıdır, sağı solu belli olmaz..." falan. Ama Arif be-
ni, ben de Arif'i başka arkadaşlar aracılığıyla tanıyor-
duk. Benim "49'lar davasfndan sonra Ahmed Arif'in
bana biryaklaşımı oldu. Ve o galada Ahmed Arif gel-'.
di bana; "Ben Ahmed Arif" deyince, tabii boynuna sa-,
nldım, öpüştük. Arkadaşlığımız böyle oldu önce; ama<
tabii Ahmed Arif'in şiirlerini biz ilk olarak Pazar Pos-'
tası 'nda okuduk, orada bir şiiri çıkmıştı... ',
- 1950'lerde çıkan Pazar Postası, Cemil Sait Bar-;
las'ın Pazar Postası değil mi? ;
- Evet, o zaman muttali olduk (bilgilendik); Ahmed''
Arif'in şiirleri var da yasaklanmış, tabu şiirler. Ama ka-!
çakçılar olsun, Diyarbakır'ın kabadayıları, şoförleri, J
Ahmed Arif'in "Otuz Üç Kurşun"unu ezbere biliherdi.;
Bazıları da getirirlerdi, böyle daktilo ileyazılmış şiir, onu '•
zulalanndan çıkanrlardı: "Abi, derterdi, bak işte, Ah-;
med Arif'in böyle böyle bir şiiri var..." Ahmed Arif, son\
derece mahviyyetkâr (alçakgönüllü), kendi kendisini-
hiç ileriye atmayan, birdenbire parlayan... Zaman za-i
man böyle birdurgunluğu vardı, biliyorsunuz, Ahmed',
Arif'in böyle birdönemi vardır, psikolojik bakımdan dur-;
gunluk dönemidlr. O dönemde Ahmed Arif, dünya ile <
ilişkisini keser, hiç sokağa çıkmaz. Hatta, benim kıy- \
metli yengem Aynur Hanım (Önal)öy/e derdi: "AmanJ
Canip, qel bunu birazdışarı çıkar!"Çıkmazdı. Hiçunut-\
mam, flhan Erdost'un öldürülmesinden sonra Ah->
med Arif cenazeye katılmamıştı. Bir gün. ikimiz Mu- '
zaffer'in ((Muzaffer llhan Erdost); oradan geçerken.
dedim: "Bir Muzaffer'e uğrayalım"; "Yok Canip, yok;
dedi, benim bu boynumu arkasından testere ile kes-'
sinler!", "Niye" diye sordum, "Cenazesine katılama-î
dım" yanıtını verdi. Yani, Ahmed Arif'i anlamak lazım.',
Ahmed Arif'in dönemleri vardır; o dönemlerde de çok'
kırıo olur. Ûrneğin, Ahmed Arif'in hemşerileri var, ozan
arkadaşları var, Ahmed Arif'in o dönemlerini bilmek
gerek. Tabii, Ahmed Arif'in bu dünyasını ben biliyor-
dum, çünkü ben de bunlan yaşadım. j
- Anladım...
- Yani, Ahmed Arif'te... Biliyorsun, hücrede intiha-
ra kalkması vardır...
- Bilmiyordum, hücrede? J
- Tabii, şahdamarını keser.
- Yayımlanmadı bunlar hiç!
- Yayımlanmadı, zaten ilginçtir, bunu herkese anlat-
mazdı. Çok ilginçtir. Orada (hücrede) derki: "Başımı:
yastığa koyduğum zaman ses duyuyordum ve bu ses:
'Hâlâ kanayan kalbimi aşk ateşi dağlar' şarkısı. (Ken-
di kendime) dedim ki: Vlan Ahmed, sen gidiyorsun.
Bunalıma girmişsin. Burada bir şey olursa, delirirsen
filan halk diyecek ki: 'Korkusundan delirdü' Ve kalklDü-
şünüyor intihar etmeyi, canına kıymayı...
(Bu ilhan Selçuk'un Ziverbey'e girmek için aepıba-.
dan inerken kendi kendine "Dik dur ulan!'' deyişini
anımsatıyor. Aynı duygu...)
-1951'de yattı, çıktı cezaevinden değil mi?
- Cezaevinden çıktıktan sonra Ahmed Arif hakkın-
daki raporşudur: "Artık bu, yürüyen, yaşayan bir ölü-
dür". Bitmiştir Ahmed Arif!
- Kim veriyor raporu?
- Bu rapor, polisin raporudur! Şimdi, Ahmed Arif,
bu cezayı çektikten sonra...
- Ne kadar yatmıştı cezaevinde? Yatmadı pek faz-
la...
- Yattı, bir süre yattı ondan sonra çıktı. Ama o, kor-
kunç işkenceleri yasadı. Ondan sonra Diyarbakır'a
gitti. Diyarbakır'da onun kirvesi var, "Halil Abi" derdi
ona, o Halil amca, Ahmed'e çok ilgi gösterir, bir de
üveyannesidir Arife Hanım ve üvey kardeşleri Ahmed
Arif'e, öyle ilgi gösterirler ki... Zaten o anlatır: "Yoksa
ben bitmiştim" der, "Beni yaşatan, kirvem -sonra kir-
vesi olmuştur, Halil Abi dediği kişi- ve kardeşim ve üvey
annem. O eli öpülecek, beni büyüten, yetiştiren, süt
veren, beni eğiten, beni adam eden anam Arife ve
O'nun kardeşleri, bir beni severlerdi, severierdi, sever-
lerdi.." derve insanı ağlatıryani. Büyük ozanlann, ya-
zarlann bir özelliği vardır, Yaşar Kemal de deliler gi-
bi Çukurova'da dolaşmıştır. Köy köy kasaba kasaba;
1951 'den 1959'a değin bir tek satır yazamaz. Buna-
lımlı dönemidir o.
- Evet...
- Yani, anlatabiliyor muyum Ahmed Arif olsun, bü-
tün büyük ozanlar, bütün büyük yazarlar olsun, Mak-
sim Gorki'y/ biliyorsunuz, intihar girişiminde bulunur,
kalbine kurşun sıkar, ölmez! Ondan sonra yaşamı sev-
meye, anlamaya başlarlar. Ahmed Arif'te bu çok, çok
belirgindir. Yani, Ahmed Arif, son derece ilginç birin-
san. Biliyorsunuz, bir ara, "Ahmed Arif niye şiir yaz-
mıyor?"" 'Hasretinden Prangalar Eskittim' kitabından
başka şiir yazamadı" falan diyoriardı. Esasında yazı-
yordu, ama oğlu Filinta ile eşi nedeniyle... Ahmed Arif
diyordu ki: "Ben acı çekebilirim. kahırları çekebilirim,
ama Filinta'ya ve kanma o acıyı çektirmek istemiyorurn.
Onları niye güç duruma sokayım?.."
B U L M A C A SEDATYAŞ.AYA\
SOLDAN SAĞA:
1/ Fethıye yakınla-
rında. Türkiye'nin
en ünlü turizm yö-
relerinden bıri olan
lagün. 2/ ""Çıplak 3
bir gecesi gibi
yanan etimsin Sen
memleketimsin"
(Nâzım Hikmetı...
Kükürtledemirbi-
leşimlerindenbıri.
3/Dinişlennidev-
let işlenne kanştır- 8
mayan... Bir nota. q
4/ Deniz ticaretin-
de. masraf çıktıktan sonra
kazancın sermaye ve tayfa
arasında bölüştürülmesi. 5/
Espri... Istenilen nitelikle-
n taşıyan. 6/ Manganez ele- 3
mentinınsimgesi...Güney 4
Amerika'da bir ırmak. II
Kışininözbenliği... Aruzöl-
çüsünde. kısa okunması ge- "
reken bir heceyi kalıba uy-
durmak için uzun okuma. 8/ g
Madenci ocağı... Gözüka- g
palı inanılan düşünce: dog-
ma. 9/ Aptal. sersem.
YL'KARIDAN AŞAĞIYA:
1/Taklit etmek. 2/ Bir nota... Diyarbakır'm bir ılçesi. 3/Top-
raktan yapılmış küçük ve kulpsuz çömlek... "O yer" anla-
mında kullanılan sözcük. 4/ Yunanistan'da bir kent... Konut.
5/Salgın hastahk. 6/ Türkçe'de olmayan bir harfın okunu-
şu... Faktör. II Belirti... Cç ya da daha çok direğı bulunan
yelkenli gemilerde arka direk. 8/ Bir şeyin ederini arttırma...
Patika. keçiyolu. 9/Kestane vefindıkçubuklanyla örülen kulp-
lu sepet.