Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
20 HAZİRAN 1996 PERŞEMBE CUMHURİYET SAYFA
KULTUR 15
UYGARLIKLARIN İZİNDE OKTAY EKİNCİ
Tarihsel kentlerimizdeki farklı kültürleri birlikte koruma çabası da 'ilkesiz' bırakıldı
Konıma ldfltüründe lcarşıde\Tİın\..
Emre Kongar'ın müsteşarlık anılannı
okuyan kımı dostlarımız. "Bilge
Bürokrat'ın" Kültür \e Tabıat
Yarliklannı Koruma Yüksek Kurulu
Başkanlığı'na ayırdığı bölümle ılgili
olarak benı de soru yağmuruna tuttular.
Hoca, sağolsun, "Ben nıüsteşarken"
demesine karşın. "bizi" de \e üstelık
isim vererek anılanna ortak ertiğinden,
koruma konusuna duyarlı dostlar
telefona sanlıp ~ek bilgf* ıstiyorlar.
Merak ettikleri şey ıse yine Emre
Kongar'ın kıtabında özel olarak
genişçe bır şekilde yer verdiğı.
"kentsel arkeolojik SİT" kavramına
dayalı. 1993 yılında alınan Yüksek
Kurul İlke Karan'nın "şimdi ne
durumda" olduğu.
Kültür Bakanlığında Agâh Oktav
Cüner dönemı başlar başlamaz öncekı
dönemın korumacı kadrolanna \e ılke
kararlanna "tasfiye operasyonu"
uygulayan Genel Müdür Altan Akat'ın.
acaba o değerli çalışmayı da kendı
düşüncesine uydurup uydurmadığı...
Aslında bunu merak eden okurlar
haklılar.
Çünkü, "yeni" Koruma Yüksek
Kurulu'nun 19Nisan 1996günü tam 26
adet **eski" ilke karannı nasıl ve hangı
yönde değiştırdığıne değindı|ım 23
Mayıs 1996 tarihli yazımda. Kentsel
Arkeolojik SİT karannın "akıbeti"
hakkında bir bılgi yoktu.
Bunun nedeni ıse yıne Altan Akat'ın
hazırlattığı taslaklan "olduğu gibi"
onaylamaktan başka hıçbırçahşma
yapmayan Koruma Yüksek
Kurulu'nun aynı toplantıda "tümüyle
iptal ettiği" dıger iike kararlan arasında
yer almasıydı. Yanı Altan Akat \e
Yüksek Kurul. "elbirliğiyle" kentsel-
arkeolojik SİT ka\ramıni \e buna
dayalı ılke karannı da "yok
etmişlerdi". Yıne o yazımda yok
edilenlere değil. sadece değiştirilen
iike kararlanna değindığımden,
okuyanlar ıçın bu konu belırsız
kalmıştı...
Neyse ki Emre Kongar kitabına aldı da
dikkatli \e duyarlı okurlanmızın
uyansıyla şimdi bu önemli eksıkliği
gidermış oluyorum Geçen hafta
Taşkışla'dakı' HABITAT Paneli'nde de
yıne bu konu gündeme geldiğınde
gördüm kı Emre Hoca'nın bile.
kentsel-arkeolojik SİT tanımının yeni
İ/mir"in anrik Agorası bugünkü kentle de iç içe.
Hem arkeolojiyi hem de tarihi kent dokusunu
bugünkü yasamı da gözetecek şekilde nasıl
korınacagınııza dair kurallar arök ",vok"(.%.
Kı
ültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Yüksek Kurulu'nca 19.4.1996 günü 'iptal
edilen' düzenlemeler arasında. Türkiye'nin yeryüzündeki çok özel kimliğini
oluşturan kentsel-arkeolojik yerleştnelerimizi 'uygarlık ve dönem aynmı
yapmadarf korumaya özen gösteren 1993 yılına ait 338 sayılı ilke karan da var...
Yüksek Kurul'ca iptal edıldığınden
pek haberı yok. Öğrendiginde de önce
inanası gelmedi ve hayret ertı.
Salondakı sessızlığı bozan ise bır
mimar ızleyicinın ağzından dökülen şu
sözler oldu:
"fşte bu bir karşıde* rimdir..."
E\et. 1993-1995 döneminde Kültür \e
Tabiat Varlıklarını Koruma Yüksek
Kurulu'nda alınan kımı ilke kararlan.
Türki>e'nın kültür \e doğa
değerlerinin yağmaya karşı korunması
çabalarında belkı de gerçekten
"devrinT nıtelığındeydı. 1980
sonrasındakı "imar rantına duyarlı"
sözde koruma ılkelerınin "terk
edilmesi" anlamına selen bu kararlar
arasında. 30.11.1993 tarih \e 338 sayılı
düzenlemenin. yanı "kentsel arkeolojik
SİT" karannın çok değerlı \e
"stratejik" birönemi vardı
Çûnkü "Türkiye" demek. "binlerce
yıllık uygariıklar heşiği" dcmcktı Bu
uygarlıkların doyasıya yaşandığı
"tarihsel kentlerimiz" ise y ıne
Türkıye'nın yeryüzündekı çok ozel bır
ayncalığı olarak a>nı aııda "arkeolojik
zengjnliklerinıi/le*" üst üste \e ıç
içeydi. İstanbul(Tarihi Yamnada).
Foça, Sidc, Bodrum, Milas. İzmir
(Bayraklı). Antaha(Kaleıçı). Kayseri.
Edirne, Adana (Yepebag). Ören,
Trabzon \e daha sa>makla
bıtiremeyeceğiniz uygarlık
nıerkezlerımız hem "anrik kent" hem
de "tarihsel kent" kimliklenni birlikte
taşımıvorlar mıydr.'..
0>sa "farklı kiiltürlerin" aynı kentte
yarattıkları bu "müthiş beraberliğin"
korunması için gereklı bılımsel
kurallar. 1993'e kadar yıne bu çok özel
bırliktelıği esas alacak şekilde hâlâ
belırlenememıştı.
Antık değerlerle daha geç çağlara ait
değerleri ve hatta yakın dönemin
tarihsel kent dokusunu. bugün yaşayan
kent ortamını da gözeterek "birlikte"
koruyabilmek. bunun için de tüm bu
uygarlık katmanlarına "eş saygınlıkta"
vaklaşacak bir kentsel koruma
anlayışını yasal kurallara bağlamak.
A R Ş İ V İ N İ Z İ Ç İ N / " K e n t s e l A r k e o l o j i k S İ T ' l e r " k a r a r ı
Yiiksek Kund'ım 19.4.1996 tahhindeki "iptalinden"
sonıv yasalgiicünü' yitirmiş olan. aııcak ülkenın
tarihsel kimlıgi ve çugdaş kültür anlciyışı acısmdan
"bilimsel geçeriiliği " <le\ am eclen 30.11.1993 giin e
388 sayılı ılke kaıvnmn "kentsel-arkeolojik SİT"
tammıykı birlikte öngördüğü koruma kunıllarma
ilişkın bölüm şöyle.
İLKE KARARI
Arkeolojik SlT'lere ilişkın me\cut ilke kararlarının
yeniden gözden geçirilmesi kapsamında yapılan
çalışmalar sonucunda: farklı kültürlerin birlikte
korunmasına olanak sağlayacak kentsel arkeolojik
SİT tanımı yapılmış ve koruma koşullan
belirlenmıştır.
Kentsel arkeolojik SİT:
Kentsel arkeolojik SlT'lerin arkeolojik SlT'lerle,
2863 sayılı yasanın 6. maddesinde tanımlanan
korunması gerekli taşınmaz kültür varlıklannı
içeren ve aynı yasa maddesi gereğı korunması
gerekli kentsel dokuların birlikte bulunduğu alanlar
olduğuna.
a) Bu alanlarda. arkeolojik değerlerin bilimsel
yöntemlerle açığa çıkarılmasi. onanlması ve
sergılenmesı işlemlerınin esas alınarak saglıklı ve
kapsamlı arkeolojik envanter temeline dayalı
gerekli bütün ölçeklerdeki planlama çalışmalannın
ıvedilikle yapılmasına. bu planlar onanmadan.
parsel ölçeğınde uygulamaya geçilmemesıne.
Planlama çalışmalan sırasında;
- Alana gelecek işlevlerin uyumuna.
- Günümüz koşullannın gerektırdigi altvapı
hızmetlennin proje aşamasından ıtibaren "kültür
katmanına zarar vermeyecek \e toprak kullanınıını
minimumda tutacak" bıçimde ele alınmasına.
- Önen yapı gabarılerı ıle yapı teknıgı ve
malzemesının geleneksel doku ıle uyumuna,
özen gösterilmesine.
b) Bu alanlardakı mevcut yıkıntı temeller üzerıne.
o temellerin ait olduğu eski yapı. korunması
gerekli kültür varlığı nıteliği taşıyorsa, ayrıca
içinde bulunduğu SlT'ın tanhsel kimligının
yeniden canlandınlmasında önemli bir boşluk
varatıyorsa. vapıya ait eski bılgı. resim. gravür,
fotoğraf. anı bclgelerı vb. dokümanlarla restıtüe
edılebıleceğı ılgili Koruma Kurulu'nca kabul
edıldıkten sonra restıtüsyon projesı düzenlenerek
ve kurulca onavlanarak eski yapının yeniden ihya
edılebıleceğine.
cl Tek vapı ölçeğındekı korunması gerekli kültür
varlığı nıteliği ta^ıyan yapı ve yapı kalıntılannın
rölöve ve restoras>on projelerınin koruma
kurulunca onanması koşulu ıle onarılıp
kullanılabileceğine. vasal kapsamı dışında kalan
ta-îinmazlann ise Müze Müdürlüğü denetiminde
basıt onanmlannın yapılabileceğine,
(...)
Arkeolojik SlT'leH.; yeni yapılanma amacıyla SİT
alanlarınııı derecelerinin değiştirilmesı ve SİT
alanlanndan çıkpnlmasına olanak sağlayan
15 5.1989 gün ve 83 sayılı ılke karannın ıptaline.
karar verildi.
Türkiye için artık kaçınılmaz bir
evrensel sorumluluktu.
Nitekim bu sorumlulugun geregi
yerine getırilmediği için de ülkedeki
"kent arkeoJojisi" hızla tahrip oluyor,
Türkiye tanhten gelen onurunu ve
kımlığını yıtırıyordu.
Çünkü yağmacılar. yıllardır gerıciliğın
ideolojik saplantısı olan "antik kültür
düşmanlıgından" da yararlanarak,
tarihsel kentlerdeki arkeolojik mirası
gözden çıkanp sözümona "mimari
dokuyu koruma" adına binlerce yıllık
zenginliklerin üzerinde inşaat yapma
olanagını elde ediyorlardı. Yine
tstanbul'un Tarihi Yanmadası'nda,
Foça'da, Side'de ve daha birçok
"uvgariıklar mozaiği" kentimizde
olduğu gibi...
lşte bu yıkım sürecine ve "yağma
işgaline" dur denebilecek yeni bir
uygulama dönemini başlatmak
umuduyla geliştirilen kentsel-
arkeolojik StT kavramının ilke
kararına bağlanarak "yasal güvenceye"
alındığı "devrimci toplantı",
30.11.1993 günü Ulus'taki tarihi
TBMM binasında yapıldı. Bu anlamlı
yer seçiminin gerekçesini ise dönemin
Yüksek Kurul Başkanı ve "eski
müsteşar" Emre Kongar, toplantıyı
açarken şöyle vurgulamıştı:
"Yakın tarihünizde bu bina ve bu salon,
ülkeyi işgalden kurtarmanın coşkusunu
vaşayan insanlann Türkiye'vi korumak
için en önemli kararlan almalanna
tanık oldu. Şimdi de durumumuz pek
farklı değil. SİT alanlanmız. tarihsel ve
dogal zenginliklerimiz, bugün açık bir
işgal tehdidi altinda. Yağmaya karşı
alacağımız önlemler. ülkenin
korunması anlamını taşı>acak_"
Bu toplantının ardından tarihi bınada
alınan kararlan bildırdiği 10.12.1993
tarih ve 5336 sayılı yazısında ise şunu
hatırlatmıştı:
"^'eni ilke kararlannda farklı
kültürierin birlikte korunmasına
olanak sağlayacak düzenleme koşullan
saptanmtşftr. Aynca arkeolojik
SİTTerde yeni yapılanma amacıyla StT
dereceierinin değiştirilmesine ve SİT
alanlanndan çıkanlmasına olanak
sağlayan (1989 tarihli) ilke karan da
vürürlükten kalkmaktadır..."
Istanbul'a aynı anda "B\
r
zantion",
Foça'ya aynı anda "Phokai", Ören'e
aynı anda "Ceramos", Ankara'ya aynı
anda "Ankyra" ve tüm tarihsel
kentlenmize aynı anda "tüm
kültürteriyle'" sahip çıkmanın anlamlı
bırbelges'i olan 30.11.1993 gün ve 338
sayılı ilke karannı (artık yürürlükte
olmasa bile) bu sayfamızda "arşKiniz
için" yeniden yayımlıyoruz.
Şu pek "miöiyetçi" Kültür Bakanı
Agâh Oktay Güner'in "himayesindeki"
kadrolar ve Yüksek Kurul tarafından
alternatifini üretmek zahmetine bile
girilmeksızin, bır kalemde yok edilen
bu karar. hiç kuşkusuz "Troya
savaşlanndan Çanakkale Destanı'na"
dek uzanan binlerce yıllık "Anadolu
yurtseverliğin'' gelenegini de
yansıtıyordu. Umanz Bölge Koruma
Kurullan, bakanlığm ve Yüksek
Kurul 'un Türkiye kentlerine
yakışmayan bu tutumuna kendilerini
kaptırmazlar. Ortada bir ilke karan
olmasa bile bu topraklardaki farklı
kültürlere "eş sayguılıkta" yaklaşan
çağdaş korumacılık anlayışından ödün
vermezler...
Uyumsuz tiyatronun etkileri hâlâ sürüyor...
DtKMEN GÜRÜN UÇARER
Zehra İpşiroğlu'nun'L> umsuz Tiyat-
roda Gerçekçilik' adlı kitabı uzun bir
aradan sonra geçen günlerde ikinci bas-
kısını vaptı.
- Uyumsuz riyatro k;n ramını açabiiir
misiniz, neden absürd değil de u\ umsuz?
ZEHRA İPŞİROĞLl-Martin Ess-
lin'in "Das Theater des Absurden" kita-
bında getırdiğı tanıma uyarak absürd ti-
yatro da denilebilirdoğal olarak. Ancak
hem absürd yabancı bir sözcük olduğu
için. hem de uyumsuz teriminin bu tiyat-
royu daha iyi açıkladığını düşündüğüm
için bu kavramı kullandım. Çünkü bu ri-
yatro, yaşamımızdaki uyumsuzluklara.
dengesizlıklere. çelişkilere, saçmalıklara
parmak basıyor. Nasıl dış güçlerce yön-
lendirildiğimizi. dogmalann. ideolojile-
rin, geleneklerin. tüketim ve reklam dün-
yasının. kitle iletişiminin. politik ve sos-
yal baskılann bizleri nasıl güdümlediği-
ni, kendi kişiliğimizi. kendi benliğimizi
bulmamızı nasıl engelledığıni gösteriyor.
Kitapta uyumsuzluk kavramından yola
çıkarak bireyle toplum, birevie > akın çev -
resi ve kendi özbenliği üzerindeki uyum-
suzluklar üzennde duruluyor. İletişim-
sizlik. yalnızlık. bunalım. kısırdöngü, ki-
şilik yitimi. bu tiyatronun yazarlarının
üzennde durduklan ortak izlekler.
- Bu Utabın ilk kez \a\ ımlanmasından
bu yana aradan çok uzun bir süre geçti
Neden daha önce ikinci baskıya geçmedi,
neden şimdi?
İPŞİROĞLU- Bir kitabm okuyucusu-
nu bulabilmesi, v ani yaşayabilmesi doğ-
ru zamanlamajı koşulluyor. Şımdı bir-
çok açıdan kitabın veniden güncellik ka-
zandığını düşünüyorum.
- Neden? Umuflann tükendiği bir dö-
nemde yaşadığımız için mi?
İPŞİROĞLU-Belki. Uyumsuz tiyat-
royla koşutluk gösteren postmodern çiz-
gideki oyunlar. -bizde sürdürülen kimi
deneysel çalışmalan da buna katabiliriz-
tiyatro dilini yenilemenin. geleneksel ola-
nabaşkaldırmanınötesindebirumutsuz-
Z
ehra İpşiroğlu,
ikinci basımı
yapılan 'Uyumsuz
Tiyatroda Gerçekçilik'
adlı kitabında
uyumsuzluk kavramından
yola çıkarak bireyle
toplum, bireyle yakın
çevresi ve kendi özbenliği
üzerindeki uyumsuzluklar
üzerinde duruyor.
İpşiroğlu, uyumsuzluğun
en yalın, en somut
biçimde sergilenebileceği
biçimi bulması, dili
yaratması gerektiğini
belirterek "Bu dil ise
yapıtla alımlayan arasında
yepyeni bir iletişime yol
açıyor. Gösterilen,
düşünsel bir yaratım
süreci" diyor.
Iuğu. bir sıkıntıvı dadıle getınvorlar. Ya-
nı özıinzorlamasıvlabıçımdedeğışiklik-
ler oluyor. Istanbul'da Bilsak'ın. Kum-
panya'nın kimi çalışmalannı buna örnek
verebiliriz. Benzer gelişmelen diğer sa-
nat alanlarında da. ömeğın romanda da
görebilıvoruz. Sözgelimi Bilge Kara-
su'nun "Gece"romanı ıle bu yıl Bonn'da-
ki bıenale katılmasını önerdiğimız "Ka>-
bolma Üzerine Bir Piyano ve Dört Oyun-
cu ile Fantezi" adlı oyun arasındaki şaşır-
tıcı benzerlikleri düşünüyorum. Korku.
bunalım. baskı. terör, şiddet, kişilik bö-
lünmesı, kimlık parçalaması gibi izlekler
geleneksel roman ya da tiyatro anlayışı-
nın dışına çıkılarak sergileniyor. Başı. dü-
ğüm noktası ve sonu olan bir olay akışı
yok. kendi içinde bütünlüğü olan karak-
terleryok.dilbıranlaşmaveıletiş.ımara-
cı olmaktan çıkmış. zaman ve mekân ım-
gelem dünyasının karmaşalığı içinde ala-
bıldiğine özgürce kullanılıvor. Övle kı
ezen ezilen. ızleyen ızlenilen. i<>kence-
cikurban gibi rollerin sürekli değiıjime
uğradığı.düşvegerçeğin ıç ıçegirdiğibir
karabasan dünyasının içinde bulu>oruz
kendımızı. Bulabırentın içinde bütüniiv-
le yıtmemek ıçın seçebıldiğımız ipuçla-
nnı. -belki bunlara mozaık parçacıklan
demek doğaı olur- bır arava getirerek
mantıksal bağlantılan kurmaya çalışma-
mız gerçı yardımcı oluyor. ama yeterlı
değil. Çünkü bu bır puzzleoyunu gıbı de
değil. yanı parçacıkları bıraraya getirdi-
ğinızde tam bir bütünlüğü gene de bir tür-
lü kuramıvor^unuz. Bütünlük kıırulabıl-
se yazarla alımlayan arasında belli kural-
lan olan bir oyun oynanmış olurdu. oysa
burada altı çızilen. hiçbirkuralın, hiçbir
bütünlüğün olmadığı bır uyumsuzluk. !ş-
te bu noktada alımlayandan daha da faz-
lası beklenıyor. Kendi imgelem gücünü
zorlay arak. kendi deneyimini v e birikimi-
ni de katarak y apıtı kafasında bütünleme-
sı.
- Yani alımlayanı da içine katan, başka
deyişle, okuyucu ya da izleyici boyutunu
da göz önünde tutan bir öz/biçim bütün-
lüğünden söz ediyorsunuz?
IPŞİROĞLU-'Evet Uyumsuzluklarla
dolu olan bır dünyanın. uyumsuzluğun en
yalın en somut bıçimde sergilenebilece-
ği biçımı bulması. dili yaratması gereki-
yor; kendineözgü olan dili. Budil ise ya-
pıtla alımlayan arasında yepyeni bir ile-
tişime yol açıyor. Kendimizi kolayca kap-
tırabileceğimiz, özdeşleşebilecegimiz bir
yanılsamadünyası sunulmuyorbize: gös-
terilen, düşünsel bir yaratım süreci. Bu
sürece etkin katılımımız bekleniyor. Ti-
yatrodaki bugünkü gelişmelere baktığı-
mızda, uyumsuz tiyatro yazarlannın
'50'li yıllarda tiyatroya getirdikleri yeni-
liklerin, bugün bir yenilik olmaktan çok-
tan çıktığını görüyoruz. ancak etkılerini
değişık biçimlerde de olsa sürdürüyor.
Özellikle genç kuşakta bu konuya bır il-
gi var. Örneğin bir-iki yıldır I.Ü. Edebı-
yat Fakültesi Dramaturgi ve Tiyatro Eleş-
tirmenliği Bölümü'nde yapılan yüksek
lisans çalışmalannda bu konu hep gün-
deme geliyor. Melih Cevdet Anday'ın,
Sabahattin Kudret Aksalın, MemetBay-
dur'un: yabancı yazarlardan da V'aciav
Havel, Samuel Beckett üzerine yapılan
çalışmalan düşünüyorum. Kuşkusuz ti-
yatro yayınlarındaki artış da özendirici
oluyor. Bu oyunlar bizde de okuyucusu-
nu bulabiliyor artık. Aynca bualanda ya-
pılan çalışmalar, örneğin Ayşegül Yük-
sel'in Beckett ve Melih Cevdet Anday ki-
tapları da genç araştırmacılara ışık tutu-
yor. Kendi çalışmamın da bu açıdan ya-
rarlı olabileceğini düşündüm.
- Khabın yeni baskısında değişiklikler
yaptinız mı?
İPŞİROĞLU- Özüne pek dokunma-
dım, çünkü bu akımı kendi içinde bütün-
lüğü olan birçizgide aydınlattığını düşü-
nüyorum. Ancak kitabın bu baskısı için
hazırladığım giriş yazısında güncelliğini
belirlemeye çalıştım. Kitabın bugünkü
okuyucusunun, kendi deneyiminden ve
birikiminden yola çıkarak uyumsuz ti-
yatronun doğduğu 50'li yıllarla doruğu-
na ulaştığı 6O'lı-70'li yıllar ve bugün ara-
sında bir bağlantı kurması gerekiyor. Bu
bakımdan metinler, dönemler ve kültür-
lerarası bir hesaplaşmaya girmek yaratı-
cı okuyucuya düşüyor. Özellikle uyum-
suz tiyatronun bizdekiaçılımlannıneleş-
tirel açıdan sorgulanması tiyatromuzda
yeni arayışlara yol açabiiir.
ODAK NOKTASI
AHMET CEU4L
Anlatmayan Sanat, Nasıl
Anlaşılın?
Sanatlar, aslında birer dıldir.
Resim, heykel, grafik, baskı, sinema, müzik.. evet,
bunların hepsi birer dildir. Zaten bu olgu, günlük ko-
nuşma dilimizden de yansır. "Resmın dılinden",
"heykelindilinden", "müzığindilinden", "sinemanın
dilinden" söz ederiz.
Peki bunlar, yalnızca birer dil oldukian için mi birer
sanattırlarl
Elbet hayır.
Çünkü ister sanatın dili, ister başkaca diller olsun,
dünyada hiçbir dil, yalnızca kendisi için yalnızca dil
olarak kalmak uğruna var olmakla yetinemez.
Anlatılması gerekeni anlatmayan bır konuşma di-
linin herhangi bir işlev yerine getırdığıni söyleyebilir
miyiz?
Dillerle yalnızca dil oldukian için ılgılenmek, dilbi-
limcilerin uğraşıdır. Dillerı kullananlara düşen ise, kul-
landıkları dil aracılığıyla anlatmaktır. Anlatmadıkları
takdirde, kullandıkları dilin anlaşılabilmesı de söz ko-
nusu değildir.
Herhangi bir dili kullanabılme becerisı ne kadar
yetkin bir düzeye vardırılırsa vardırılsın. tek başına bu
beceriyi sanat diye nitelendirmeye olanak yoktur.
Çünkü sanat eseri, en yetkin düzeydekı bır dilın an-
latılanla birleşmesinden doğan bir üründür. Beceri,
beceri olarak kaldığı sürece ancak "ışçilık" kavramı-
nın içeriğini oluşturabilir.
Örneğin kamera aracılığıyla birbırınden usta çekım-
ler gerçekleştirmek, yetkin bir sinema ışçiliğinin gös-
tergesı olabilir; ve en yetkin düzeydeki ışçilık, hiç
kuşkusuz her sanat eserinin onsuz olunamaz iki ko-
şulundan biridir. Gelgelelim ikinci koşul da gerçek-
leşmeden, yani yetkin düzeydekı dil bir anlatım için
kullanılmadan, bir sanat ya da edebıyat eserinin var-
lığından da söz edilemez.
Buna karşılık neyi nasıl anlatacağı, hiç kuşkusuz
sanatçının özgürlügüne kalmış bırşeydir. Sanatçı bu
bağlamda o denli özgürdür ki, kendi ortamının bü-
tün temel sorunlannı, toplumsal çalkantılarını, bu or-
tamdan kaynaklanma bireysel çıkmazları görmezlik-
ten gelip ya da ilgilenmeye değer bulmayıp "başka
şeyler" anlattığı zaman bile -anlatması koşuluyla-
sanatçılığı tartışılamaz.
Böyle bir sanatçıya tanınamayacak tek hak, orta-
mındakilerin kendisıni anlamadıklarından yakınma
hakkıdır!
Çünkü birbirlennin sorunlannı paylaşmayı hiç dü-
şünmeyen insanlar arasında ne kadar iletişım kuru-
labilirse, ortamlannın sorunlarını sanatlarının difıyle
anlatmayı düşünmeyen sanatçılarla ortamlan ara-
sında kurulabilecek ilişki de o kadardır.
Türk edebiyatı şiirıyîe, romanıyla, öyküsüyle öte-
den beri ortamını da -üstelik genellıkle çok yoğun dü-
zeyde- anlatan bir dil olma özelliğını korumuştur. Ör-
neğin Türk insanının Tanzimat'tan günümuze uzanan
var olma savaşını Türk romanından da ızleyebılmek,
rahatlıkla olasıdır. Sanatsal bağlamdakı tüm aksak-
lıklarına ve henüz edebiyatla boy ölçüşebilecek ko-
numda olmamasına karşın. aynı durum Türk sınema-
sı ıçın de söz konusudur.
Ama ülkemizde güzel sanatlar için aynı şeyi söy-
leyebilmek, genelde ne yazık ki mümkün değildir.
Örneğin resim ya da heykel dilini yalnızca dil uğ-
runa kullanmak. uzunca bir zamandan bu yana sa-
natımızda artık egemen bir eğilimdir; renklerin, çiz-
gilerin, gölgelerin ve yontuların diliyle yola çıkılıp ne-
ler anlatıldığını sorduğumuz takdirde karşımıza yanıt
diye çıkacak olan, çoğunlukla bir boşluktur.
Evet, sanat ıradesiyle yönlendırıldiğınde. boşluk
da bir anlatımdır. Ama ben burada böylesınden de-
ğil, gerçek boşluklardan söz ediyorum.
Türk resim ve heykel sanatı. anlatım biçimleri bağ-
lamında Batı'nın gelişme evrelerını ve sanat akımla-
nnı ızlemeyı hemen hiçbir zaman ihmal etmemıştir.
Buna karşılık o bıçimler aracılığıyla anlatmayı -bırkaç
değerli sanatçının dışında- nedense önemsememiş-
tir.
Güzel sanatlarımızda dün ve bugün, bütün olup bi-
tenler karşısında kaç başkaldırıya, kaç protestoya,
kaç "sarsıcı" sergiye tanık olabildik?
Biliyorum, şimdi kimileri hemen, "Sanatçı sıyaset-
le uğraşmak zorunda mıdır?" diye karşı çıkacaklar.
Elbet hayır. Sanatçı, "siyasetle" uğraşmak zorun-
da değildir. Ama eğer "muhalif" olrmayı. sanatçıda
bulunması gereken farklı bakış açısının özü sayıyor-
sak o zaman sanatçının "politik" olması gereğinı de
benimsememezlık edemeyiz...
Belki de ad yanıltıcı ve "güzel sanatlar"dar\ sade-
ce "dünyayı güzelleştirmek" anlaşılmakta. Fakat
böyle olsa bile unutulmamalıdır ki, "dünyayı güzel
gösterme" ile "güzelleştirmeye çalışma" arasında
dağlar kadar fark vardır. Ve "dünyayı güzelleştirme-
yi" hedefleyen sanatçı, bu işi ancak sanatının diliyle
yaratacağı bir eleştirel bakışla, "politik" bir bakışla ya-
pabileceğinın de bilincinde olmak durumundadır.
Tıpkı ömrü boyunca barışı istemış olan Picas-
so'nun, bu amaç uğruna savaşı görmezlikten gel-
meyle, üslup denemeleriyle yetinmeyip "Guernıca "yı
da yapmış olması gibi...
BIGIN
24. L luslararası İstanbul Müzik Festhali
kapsamında bugün saat 19.00'da Aya Innı'de Mıseha
Maıschi ve Dario Havaro vıyolon^el ve piyanoda
Beethoven. Schubert. Rahmaninof ve Şostakovıç'ın
eserlerinden oluşan bir konser sunuyor. Saat 21.30'da
ıse Topkapı Sarayı Müzesi'nde Aidan Lang'ın sahneye
koyduğu "Saraydan Kız Kaçırma" ızlenebılır.
Aksanat Kültür Etkinlikleri kapsamında bugün saat
12.30'da \Vhitney Houston'ın laser-dısc'ten pop
konsen. saat 18.30'da ise Sabahattin Türkoğlu'nun
"Tanh Boyunca Anadolu'da Kadın Kıvafetleri" adlı
dialı söyleşisi yer alıyor.
Evrensel Kültür Merkezi etkinlikleri kapsamında
bugün saat 19.00'da Federico Fellini'nin yönettıği
'Sekizbuçuk' adlı film yer alıyor. Feneryolu Vakıfbank
Sanat Galerisi'nde "Beş Yorumcu'nun karma resim
sergısi gezilebilir.
Asaf Koçak Karikatür Yarışması
Kültür Servisi - Kankatürcüler Derneğı "nın 2 Temmuz
1993 Sıvas olaylannda yitirilen karikatürıst Asaf
Koçak'ın anısına düzenlediği 'Asaf Koçak Kankatür
Yanşması'nın bu yıl ikincisi yapılıyor. Tüm amatör \e
profesyonel kankatüristlere açık olan yarışmada konu
kısıtlaması yapılmıyor. Her sanatçının sıyah-beyaz
tekniğiyle oluşturduğu 4 yapıtla katılabıleceği
yanşmaya gönderilecek kankatürlerin daha önce
yayımlanmamış ve ödül almamış olması gerekiyor.
Yanşmaya katılmak isteyen kankatürcülenn son
katılım tarihi olan 28 hazirana dek yapıtlannı.
"Karikatür Dergisı. Konur Sokak 31 10 Kızılay.
Ankara" adresıne göndermeleri gerekiyor