Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
13 HAZİRAM 1996 PERŞEMBE CUMHURİYET SAYFA
KULTUR 15
CRAMOFON İCNESİ SELtM İLERİ
Kitaplar arasmda yazRoman sanatının önemine inanmış en-
der kışılerden, dosrum Ahmet CemaL,
geçenlerde bir yazı yayımJadı Cumhuri-
yet'te. Roman okumanın kuşaktan ku-
şağa nasil bilgi. diinya görüşü, hayata
bakış aktardıfTnı dile getiriyordu.
Balzac okunduğu içindır ki. diyordu,
geçen yüzyıldan bu yüzyıla Fransa'nın
toplumsal havatında çok şey değişmiş-
tir...
Ahmet Cemal şöyle diyordu:
"Sanat ve edebiyat ürünlerinin yalnız-
ca varolmalan. toplumlann düşünceya-
şamına katkılan bağlamında ancak yo-
lun yansıdır. Yolun kalan vansı ise bu
ürünlerin yeterince \e olması gerektiği
gibi degeriendirilip özümsenmesiyle ta-
mamianabiiir."
Bızdeki tutumu kavramaya çalıştım.
Galiba tam tersı yaklaşım söz konusu.
Yolun kalan yansı toplumu, bireyi sankı
hiç ilgılendırmıyor. Uzmanlann temen-
nileri, hatırlatıslan, önerileri hemen hiç
dikkate alınmamış
Örnekse Ahmed Mithat Efendi'nin
başınagelenler.. Ahmed Mithat Efendi.
elbette Balzac çapında bir romancı de-
ğil. Ama Osmanlı-Türk toplumuna tlış-
kin. Osmanlılığa ilişkin gözlemleri, sap-
tayımlan bir çirpıda unutuluşa terk edi-
lebilirmı?
Mustafa Nihat Özön, 1936da Türk-
çe'de Roman'da yakınıyordu:
"Ahmed Mithat'ın -zamaıunda- 'adı'
diye nfteienen dili bugiin bi/inı en ileri ya-
zarianmızın kullanmak îstediği dildir;
Ahmed Mithat'ın Ey kari. ey kane...'
kesinfilerivk- açıktan sözünü etmek iste-
diği şeyler "hikâyenın yalnız bir kuru ma-
salcıiık olmayıp bir şey de öğretmek' ka-
nısından doğmuştur ki, yaşadıgı zaman
toplumunun insanlanyla oniann bir sü-
rii dertlerinj eie abnış ve canb bir şekilde
anlatmışOr.
"Özellikle kitie egitimi bakunından,
Ahmed Mithat eığınnın incelenmesi ge-
reklidir. Kendini geniş bir tabakava, ilgi
duyarak okutma olgusu n kre incelenme-
ye değer. Bu işi valnız konu, macera... di-
ye aJamayız. Bu fiir birçokeser,ondan da-
ha ustalıîdı ve iistün olduklan halde, ay-
nı ilgiyi ve okuyucu grubunu bulabilmiş
değikfir." ı Alpay Rabacalı saddeştırme-
sL)
1979'da bir yakınma
Şimdı 1979 basımı Yeni Türk Edebf-
yatı AntoJojisi'nın Mehmet kaplan ım-
zalı önsözünü okuyalım Prof. Kaplan,
Mustafa Nihat özön'ün eserinden
1979'a Ahmed Mithat Efendi'nin büs-
bütûn unutulduğundan yakınıyor ve ro-
mancının değerinı şöyle saptıyor:
*(_.) eserlerinde devrinin aile,cemiyet,
eskilik. venilik. medeniyet. hürriyet, ite-
rilik. doğu. bafı. ilim \e din gibi mesekie-
rini kendinden öncekiyararlara nazaran
daha canlı bir şekilde ortaya koyar."
Romanlannın pek çoğu yeni yazıya
aktanlmamış Ahmed Mithat Efendi, dö-
neminin kitap sevgisi nedirbilmeyen ka-
labalıgina okuma alışkanlığı edindiriyor,
bir okur topluluğu yetiştiriyordu. Meh-
met Kaplan bu başarının gızinı. "sohbet
üsiubuna vakın bir ncsirvücuda getirmiş
oünası'"nda buluyor.
Sonra Ahmed Mithat Efendi gündem
dışı bırakılıyor. Eseri. Ahmet Cemal'in
vurgulamasıyla, "yatınma yönehüme-
miş atıl birikimler kadar işlevsiz kalma-
ya"yargılı kılınıyor.
Bir bakıma, benzeş bir yazgı, Bal-
zac'la Zola'yla gönül rahatlığıyla kıyas-
layacagımız Hüseyin Rahmi'nin de ba-
D,aha beş on
yıl öncesine kadar
haftalık, aylık
dergiler, yaz
mevsimine
ulaşıldığında 'yaz
kitaplan' için
sayfalar ayınrlar,
yazarlann görüşlerini
sorarlar, 'yazın hangi
kitaplar okunur'
tarzında incelemeler
sunarlardı. Şimdi
bunlara rağbet yok.
Şimdi belki de
okuma edimine
rağbet yok.
-Z az
Nermi Uygur Patricia Highsmith
az kıtaplannın
sık sık gündeme
getirildiği beş on yıl
öncesinde, deneme
kitaplanna ayn bir
Önem verilirdi. Salâh
Birsel birbirinden
güzel denemelerini
art arda yayımlıyor,
denemeye yeni bir
giysi biçiyordu.
Denemenin, yaz
aylaklığına özgü,
daldan dala atlayan
bir tutumu var. Dış
görünümde böyle bu.
Füsun Akatiı
Ruth Renddl
şma gelmiştir. Imparatorluğun başkenti
Istanbul'uanlatırgörünürken, bütün bir
töre tarihini sorgularruş görkemli Hüse-
yin Rahmı. adeta 'yann'ı yazıyorolma-
sına karşın, sözgelimi hıçbtr toplumbi-
lımcının doğrudan doğruya öznesi ol-
mamıştır.
Örnekleri çoğaltmak olası. Öte yan-
dan, günümüzün okuma alışkanlığı, Ah-
med Mithat döneminden de geriye düş-
müş durumda. Pek çok kitap yayımlanı-
yor, ama kımin neyi niye okuduğunu
kavramak hayli zor.
Kitap tanıtma yazılanna bakıyorum,
dünün o soy yazılanndan öylesine baş-
kalar ki, şaşıp kalıyor ınsan. Kitap tanıt-
ma yazısı dün, bir kitabı gerçekten tanıt-
mayı, değerini ıfade etmeyı amaçlıyor-
du. Bugünse arka kapakta ne yazmışsa
o yineleniyor. En cıddı dergilerde bıle
böylesı arka kapak yazısı yinelemelen-
ne rastlıyoruz.
Ya da nesnellikten uzak, öznelliğın ta-
dını asla taşımayan, sulandınlmış övgü-
ler okuyoruz. kitap tanılma yazısı krm-
lığı altında. Bakıyorsunuz, eser, ılle bir
ba^yapıt, yazarillebirdevıryaratıcı. Ki-
tabı edindıkten sonra hayal kınklığı ge-
lip çatıyor.
Basın hayatımızda başka şeylerdede-
ğişti. Daha beş on yıl öncesine kadar haf-
talık. aylık dergiler. yaz mevsimine ula-
şıldığında 'yaz kitaplan' ıçin sayfalar
ayınrlar, yazarlann görüşlerini sorarlar,
'yazın hangi kitaplar okunur' tarzında
incelemeler sunarlardı Şimdi bunlara
rağbet yok. Şimdi belkı de okuma edi-
mine rağbet yok.
Yaz kitaplan var mı?
Italyan ressamı Arcimboldo, XVI.
yüzyılda mevsimleri meyvelerden, seb-
zelerden. çiçeklerden oluşmuş insan fı-
gürlerı gibi betımlemiştir. llkbahar çı-
çeklerle bezenmiş güzel ve güleç birçeh-
redir. Yaz da güleçtır; ne var ki ilkbaha-
nn duru tenı yazda yaz meyvelerinın şef-
tali renklerine bürünmüştür. Yaz sereser-
peliğin, sıcaklığın. aylaklığın mevsimi-
dir.
Yaz kitaplan var mı? Bence yok, ama
Arcimboldo'nun yaz çehresinden yola
çıkarsak. belki de \ardır. Dünün dergı-
lerinde, gazete magazin eklerinde yaz
kitaplan ıletişimı çabuk kuran kitaplar
arasından seçilirdi.
Sözgelimi aşk romanlanndan söz açı-
lırdı. Bu listede Halide Cdib'ın Han-
dan'ı. Tolsto>'un Anna Karenina'sı. Co-
lette'ınCicinı'ıbıraradaboy gösterir, ro-
manlann her üçü de sadece aşk romanı
olmamakla birlikte, büsbütün ters bir
kimya oluşmazdı.
Salt aşk romanı duyumlanyla kaleme
alınmış verimler bizde hemcn hep ede-
biyat dışı sayılmıştır. Bu yüzden de Ke-
rime Nadir, Viuazzez Tahsin Berkand gi-
bi yazarlanmıza pek yüz verilmemiştir
İlkinden Gelinlik Kız, ikıncisınden Sar-
maşık Gülleri uzun yaz günlerinin öğle-
den sonralannda hâlâ tatlar alınarak oku-
nabılır.
Aşkla 'espryonaj', Esat Mahmut'un
romanlannda bırleşmiştır. Yeniden Al-
lahaHmariadık'ı okuyorum. Mütareke
yıllarının çökkün İstanbul'unda geçen
bu eser, bu kez bana duygusal, serüven-
cil yönleriyle seslenmedi. Tersine, irkil-
tici buldum Allahaısmarladık'ı. Esat
Mahmut, mütareke (stanbul'undan tik-
sintı venci sahneler betimlemiş. Işbir-
likçılerin, işgal ordulanndan kışisel çıkar
umanlann göriJntüleri, bugünün görün-
tulenni meğerse ne çok andınyormuş:
"Istanbul işgal kuvvetleri kumandan-
lanndan general Thomson'un kıa, bu
akşam bize çaya geliyor. Ailemiz için ne
büyük şeref bu! Hayatımızda hu hadise
belki bir dönüm noktası teşkil edecek!
Eni»*"n için akla sığmayacak bir şeref!
Zah fahane, işgal kuvvetleri kumandanı-
nm bu büyük ihifatını duyunca. kimbilir
ne kadar memnun oJacaktır. Bu vüzdtn
eniştenin mühim bir mevkie geçmesi ih-
timalidoar."
Allahaısmarladık, Ahmet Cemal'ı
haklı çıkanyor. Sıradan, popüler bir ro-
man olarak nitelendirilmiş. Ama. toplu-
ma anlatmak istedikleri özümsenmemiş,
hatta hiç irdelenmemiş...
Denemenin yeri başka
Aşk romanlannı biryana bırakıyorum.
Yaz kıtaplannın sık sık gündeme ge-
tırildıği beş on yıl öncesinde, deneme ki-
taplanna ayn bir önem verilirdi. Salâh
Birsel birbirinden güzel denemelerini art
arda yayımlıyor, denemeye yeni bir giy-
sı biçiyordu. Salâh Birsel'in bütün dene-
me kitaplan günümüz okurunu da bes-
leyecektir.
Denemenin. yaz aylaklığına özgü, dal-
dan dala atlayan bir tutumu var. Dış gö-
rünümde böyle bu. MemetFuatyeni ki-
tabı Dağtarda V ürçgim'de şöyle tanım-
lıyor:
"Deneme daha alçakgönüIliL
" Deneme'de açıkiama. tanıtiama, sös,
söylev yok... Kesin bir sonuca varma ça-
bası da yok—
"AkJından geçenleri, içindengeldiğigi-
bi yazıyorsun...
"SözcükJer sözcükJeri,düşünceier dü-
şüncekri getiriyor. onu ona vunırken ya-
zı çıkıyor ortaya™"
Nermi Uygur'un denemeleri, Füsun
Akatlfnın, Doğan Hızlan'ın eleştinye
hem açılmış hem gögüsgermiş deneme-
leri, Oktay Akbal'ın öyküsel birhava so-
luyan denemeleri.. Hepsi yaz günlerine
anlam katabilir
Aşk romanlanndan cavmıştım ama,
Oktay Akbal'ın SuçumuzİnsanOlmak'ı
çok güzel, içli bir aşk romanıdır. Herşe-
yin çıniçıplak bayağılaştığı günümüze
kınk bıraşkı söyler.
Polisiye romanlar da yaz kitaplan ara-
sında sayılmıştır. Gerçi o dönemlerde
Agarha Chrfetie'ninkiler dışında Türk-
çe'de pek polisiye roman yayımlanmı-
yordu. Sonra önemli başka yazarlann ve-
rimieri okura sunuldu.
Geçen yaz. kısacık tatilde ftrtricia
Highsmith'in El Sürçmesi'y'e Becerik-
siz'ini soluk soluğa okumuştum. Patricia
Highsmith polisiye romana psikolojinin
keskin zehrinı katıyor. Ruth RendeD da
öyle. Onun kitaplan da dilimize çevnl-
dı. Toz duman içinde ayırt edilıyor mu?
Bir keder khabı
Yaz günleri acı dolu kitaplar okunur
mu? Bu acı bıze yaşamayı anlatıyorsa,
neden okunmasın ..
Şu ara Çelik Gülersoy'un Aynbş'ını
okuyorum. Bir şiir kjtabı mı? "Tram-
vvylar geçerdi, tahinî, kırmızı / Dar ve
tenhasokaklanndan
1
' dizelcny le simge-
leştinlmiş Istanbul bölümü belkı Ama
Gülersoy, Aynlış'ın son bölümünü bir
anne sevgisi üzerine kurmuş. Sonra an-
nesinin fotoğraflan küçük albüm oluştu-
ruyor.
Aynlış, edebiyatımızda bir geleneği
sürdürüyor. Ölen oğlu için Nijad Ek-
rem'i yazan Recaizade'nin. ölen yeğeni
için o İcadar zarif İclâl'i yazan Sezai'nin.
canına kıyan oğlu için Bir Acı Hikâye'yi
yazan Halid Ziya'nın sonrasında bir ke-
der kitabı. Ölen anneyi anlatıyor, ölen
anneye sesleniyor...
Geçen hafta berbat bir nezleye yaka-
landım. Günlerim hep kitaplar arasında,
evde geçtı. Yaz günü, kış günü, bütün
mevsimlerde büyük dostun kitap oldu-
ğunu yine hissettim. Ah. bir okunsa şu
kitaplarî..
9 . U L U S L A R A R A S I Y A P I K R E D İ G E N Ç L İ K F E S T İ V A L İ
6
Genç opera aslanı' IstanbulMa
AYŞE ÜNEL
Henüz 30 yaşında olan
bas-bariton Bryn Terfel,
dünya opera sahnelerinde
kükrüyor.
Bryn Terfel, Kuzey Gal-
ler'de Pantglas isimli ufak
bır kasabada dünyaya gelir:
karabasanın koyun ve sığır
çiftliğınde, çocukluğunda
ve gençlığinde çobanlık ya-
par Hayali futbolcu olmak-
tır. Galler'de gelenek haline
gelen ve her cumartesi yapı-
lan "Eisteddfodau"" isimli
şarkı yanşmalannda çocuk-
luğundan ben her katıhşın-
da kazanan Terfel, kazandı-
ğı paralar ıle futbol ayakka-
bısı ve top alır.
Terfel, çocukluk günle-
rinde sesi ile kazandığı bu
başanyı ileride de sürdüre-
ceğini hiçbir zaman düşün-
mez, oysa on sene sonra,
Bryn Terfel Nevv York Met-
ropolitan Operasfndaki ilk
temsilinde Pavarotti'nin
gördüğü ilgiyi görüyor ve
Pavarotti 'den sonra New
York Times'ın ilk sayfasın-
da yer alan ikinci opera sa-
natçısı oluyordu.
Bryn Terfel, Guıdhal Mü-
zik Okulu'nun sınavlarını
kazanır, aynca burs ile ödül-
lendinlir. Bu okuldaki beş
senesi yoğun geçer. Opera
ve opera sanatçılannın sesi
ile tanışır. kütüphanede sü-
rekli olarak Dietrich Fischer,
Dieskau.Jose Van Dame,Sa-
muel Ramey, Carlo Bergozi,
Guiseppe Di Stefano ve Lu-
ciano Pavarotti'nin kayıtla-
nnı dinler. Genç sanatçı,
1989'da okuldaki son yılın-
da. okulun ünlü ödülü Kath-
leen Ferner Bursu'nu kaza-
nır
Aynı sene Terfel'in haya-
tında bir dönüm noktası
olur. Sanatçı ünlü Cardiff
Şan Yanşması'nakatılır. Bu
yanşmada Büyük Lied
Ödülü'nü kazanır. Yanşma-
yı tele\ izyondan naklen iz-
leyen ünlü şef Giuseppe Si-
nopoG Terfel 'dan etkılenir ve
onu kendisine bir dinleti için
çağırır. Şef Solti de Car-
dıff'de Terfel 'dan etkilenmış
ve onu dınletıye çağırmıştır.
Terfel iki sene içinde her ikı
şefle de çalışma fırsatını el-
de eder.
Terfel'ın ilk uluslararası
başansı 1992 yılında Salz-
burg Festivali'nde Stra-
uss'un "Salome" operasın-
daki Jochanaan rolü ıle olur.
Eserin şefi Sinopoli. bu rol
için Terfel'ı rolü söyleyecek
şarkıcmın hastalanması üze-
T ü r k i y e ' d e i l k d e f a
MÜJDAT GEZEN SANAT MERKEZİ
KİLYOS MSM YAZ KAMPI00-11*,)
Tiyatro Bölümü: Müjdat Gezen yönetiminde
Futbol Bölümü: Rıdvan Dilmen yönetiminde
Müzik Bölümü: Melih Kibar yönetiminde
Tiyatro-Futbol-K.Gitar-Voleybo!-Org-Solfej-Basket±)ol-Satranç-Tenis
Resim-Masa Tenisi-Dart ve Hobiler (Her bölüme sadece 20 öğrenci alınacakür)
Cumartesi Pazar dışında hergün 09.00-18.00 arası kapıdan kapıya tes/im.
Yemek. kahvaltı. spor çantası ve malzemeler.
Adımız Güvencemizdir.
Çocuğunuz kisilik kazanıyor. Bizî arayın. Broşür isteyin.
Temmuz ve Ağustos kayıttarımız basladı. Kontenjanımız sınırlıdır.
Kayışdağı Cad. Ziverbey Durağı No:48 Kadıköy Tel: 348 80 72/73 - 346 51 09 Faks: 348 80 74
rine çağınr. Bu tesadüf Ter-
fel'ın en önemli rollennden
birisını yaratmasına neden
olur. Salzburg Festivali tem-
sillennden sonra, bütün
eleştirmenler Terfel için.
"Satome'ninşimdiJochana-
an'a niye aşık olduğunu da-
ha i>i anlryoruz. Bryn Ter-
fel'ın gürül-
deyen, insa-
nın içine işte-
yen sıcacık
sesini du-
yunca âşık
olm am a k
imkânsız"
diye yazar-
lar.
Te r f e I
1990 yılın-
dan bugüne
kadar La
Scala, Vıya-
na, Metro-
politan, Co-
vent Garden
opera ları
başta olmak
üzere dünya-
nın bütün
büyük ope-
ralannda sahneye çıktı. So-
ti, Muti, Giulini, Sinopoli,
Levine, Dohnanyi, Barenbo-
im ve Macceras gibi büyük
şeflerle çalıştı.
Metropolitan Opera-
sı'nda 1994 yılındakı Figa-
ro temsilleri olay oldu. Sa-
natçı Nevv York Times ga-
zetesinin baş sayfasında Pa-
varottı'den sonra yer alan
ikinci operacı unvanını ka-
zandı.
Bryn Terfel'ın kısa süre-
deki bu başansı nerede ya-
tıyor? Tabii ki herşeyden ön-
ce kocaman, koyu, sıcacık
sesinde, duygusunda. şarkı
söylemesinin doğallığında
ve psikolojik olarak karak-
terin bütün aynntılannı his-
setmesinde. Lied söylemek
Bryn Terfel için başka bir
ayncalık. Se-
yirci ile baş-
başa kalıyor
ve bütün kal-
bini. duygula-
nnı açıyor.
Hiçbir kısıtla-
ma olmaksı-
zın.
Terfel lied
s ö y I e r k e n
ze\kalıyorve
karşısındaki-
ne de bu duy-
guyu vermek
istiyor. Hiçbir
abartı yapma-
dan sadece
müziği ve ver-
mek istenilen
duygulan his-
seden ender
şarkıcılardan
biri o Şarkı söyleyişı o ka-
dar gerçek ki oun söylediği
her şeye yürekten bağlanı-
yorsunuz.
İki metre boyundaki bu
genç opera aslanı 15 hazi-
ran cumartesi günü İstanbul
Atatürk Kültür Merkezi'nde
9.Uluslararası Yapı Kredi
Gençlik Festivali bünyesin-
de bir resıtal verecek. Kari-
yerinin en üst noktasında
olan bu sıcacık sesi ve kalbi
kaçırmayın.
ODAK NOKTASI
AHMET CEMAL
Taribin Hesabı Farklıdır...
ingilizlerin Trafalgar Savaşı'nda şehit düşen amiral-
leri Lord Nelson ile sevgilisı Leydi Hamilton'ın öy-
külenni konu alan film, Leydı Hamılton rolundeki ün-
lü sinema sanatçısı Glenda Jackson'ın Leydı Nel-
son'a, yani ölen amiralin resmı kansına yonelttiği şu
soruyla biter: "Merak ediyorum, bundan yuz yıl son-
ra, tarih acaba hangimizı yazacak?"
Bugun, bu sorunun ne kadar anlamlı olduğunu bi-
liyoruz. Çıinkü Leydı Nelson'ın, yanı bir kocanın "res-
mi" kansı olmaktan başka hiçbir özelliğı bulunmayan
kadının asıl adını merak edenler, epey kaynak kanş-
tırmak zorunda kalacaklardır. Leydi Hamilton ise gör-
kemli bir aşkın, o dönemın tutucu ingılteresınde be-
delini sonuna kadar odemekten kaçmmadığı bır aş-
kın kahramanlanndan bırı olarak tarihin ilk bakışta go-
ze çarpan satırianndakı yenni çoktan almıştır.
Tarihin hesabı farklıdır. Tanh kımı yazacağına, kirni
yazmayacağına karar verırken sınıfsal konumlara, ni-
kâh kayıtlarına, inanç bez/rgânlık/arına, kendılerını da-
ha yaşarken "tarihı Ar/ş/"saymaya kalkanların sözlerı-
ne bakmaz. Evet, tarihin ölçutlerı, hep kendılerını kan-
dırma peşındeki insancıklann alışılagelmış olçütlerın-
den her zaman farklıdır.
Kimılen bunun hep bılıncindedır ve sırf bu yanlany-
la bile hayran olunmayı hak ederler. Bu, özellikle sıya-
sı tarihin arenasında boyledır.
Atatürk'ün ve İnönü'nün söylemlerinin çok önem-
li bir ortak yanı vardır: Ikisinin söylediklerinde de tari-
he geçmeye meraklı olduklannı ele verecek tek bir
sozcüğe, bir işarete rastlayamazsınız. Yaptıklarını an-
latırlarken tarihe yer vermek zorunda kaldıklarında da
tarihten hep ülkeleri ve toplumları bağlamında söz et-
mişlerdir; buna karşıhk o tanhte kendilenne de bir yer
aramış olduklarına ılişkin tek bir kanrt yoktur. Yaşadık-
lan yüzyılda ülkelennin tarihini yeni baştan yazmış ol-
malanna karşın, tarihle kendileri arasında bır bağlan-
tı kurup bunu şu ya da bu bıçimde dıle getırmeyi hiç
düşünmemişlerdır.
Oysa aynı dönemlerde dunya sahnesıne adım atan
Hitler ile Mussolini'nın gerek resmı soylevlen, gerek-
se özei konuşmaları tıka basa kendi kışiliklerıne yö-
nelik yüceltme çabalarıyla, ölumsuzluk kehanetleriy-
le doludur. Bu tutkulanndan kaynaklanan sapıklıklan
yüzünden her ikisı detanh sahnesınde kalacağım der-
ken, sonunda kendılerinı kulis kapılannın önündekı
çöp tenekelennde bulmuşlardır.
Şimdi yine kendı ulkeme bakıyorum da, eğer ben
tarihin yerinde olsaydım, son 30-40 yılda Turkıye'de
epey canım sıkılır ve kafam karışjrdı diye düşünuyo-
rum!
Canım s/kılırdı, çünkü otuz yıldır hep aynı oyuncu-
larla dolu bir siyaset sahnesınden bıkkınlık getirirdim.
Canım sıkılırdı, çünku yine yaklaşık 30-40 yıldır ay-
nı sıyasetçilerin ağzından hep aynı vaatlerın çıktığına
ve sonunda bunların hemen hıçbınnın gerçekleşme-
dığine tanık olurdum.
Öte yandan kafam karışırdı, çünkü ancak ölümün-
den bırkaç yıl önce evinın son taksıtını odeyebilen bır
Adenauer ya da başbakanlığmm sekizincı yılında evi-
ne taksrtle mutfak yaptırtan bır Thatcher omeğının ya-
nında, kendi ülkemde halkın gittıkçe daha bır yoksul
düşmesine karşın, en "halkçı" kılıklı siyaset adamının
bile üç evinin bulunmasının sımna akıl erdıremezdım!
Kafam kanşırdı, çünkü kendisi dolar ve mark mil-
yarderi olan "iman" sahibi ve "müreffeh" bir partı li-
derinin, türbe desenli kravatlanyla karşısma çıktığı
halktan nasıl olup da hep Batı'yı yererek. ınsanlara
dünya malına karşı gözu tok olmayı telkin eden Islam
dinıne atıfta bulunup "adil düzen"den söz ederek oy
toplayabildiğine şaşınp kalırdım!
Kafam kanşırdı, çünkü iktidan boyunca hep "ozel-
leştirme"der\ söz etmiş, ama bu alandakı başarısmı
yalnızca kendi özel servetinı birbirinden değerlı taşın-
mazlann engin denizlerine dönüştürerek kanıtlamış
bir başbakan eskisinin nasıl olup da üstlen başlan dö-
külen "bacılannın" yüzlerine bakabildiğinı asla anla-
yamazdım!
Biliyorum, daha pek çok şeye canım sıkılır, pek çok
şey yüzünden kafam kanşırdı.
Ama öte yandan yine biliyorum ki, tarih bağlamın-
da karamsarlığa düşmeye hiç gerek yok.
Çünkü Türkiye'nin gelecekteki sıyasi tarihı, bu ül-
kede son 30-40 yıldır genellikle ancak suratlannı es-
kitmeyı başarmış politikacılardan çoğunu sayfalarına
hiç almayacak.
Almaya karar verdiklerinin de çoğunu ya bırer dıp-
notuna dönüştürecek ya da onların yaşarkenki bek-
lentilerine ve "kehanetlerine" çok ters düşen sayfala-
ra yerleştırecek.
Başta da dediğim gibi, tarihin hesabı çok farklıdır;
yeter ki onu okumasını bilelim!
Tîyatro sanatçısı
Tolga Aşkıner öldü
Kültür Servisi- Tıyatro
sanatçısı Tolga Aşkıner.
tedavi edilmekte olduğu
Şişli Etfal Hastanesi'nde
dün sabaha karşı yaşamını
yitirdi. Bir haftadan bu ya-
na yoğun bakım ünitesinde
tedavi görmekte olan Aşkı-
ner 54 yaşındaydı. Aşkıner,
bir süre önce yakalandıği
hastalık nedeniyle Ingilte-
re'ye tedavi olmaya gıtmiş
ancak tedavi yanıt verme-
yınce Türkıye'ye geri dön-
müştü.
Aşkıner ıçin 14 haziran
cuma günü Hadi Çaman
Yeditepe Oyunculan Tıyat-
rosu Salonu'nda
saat 10.30'da bir
tören düzenlene-
cek. Aşkıner, İs-
tanbul Teşvıkıye
Camii'nde kılı-
nacak öğle na-
mazının ardın-
dan Zincirlikuyu
Mezarhgı'nda
toprağa verile-
cek. İ942 yılında Dıvrı-
ği'de doğan Aşkıner. Istan-
bul Üniversitesi Devlet
Konservatuvarı Tiyatro
Bölümü'nden mezun oldu.
Melih Cevdet Anday, Ah-
met Kudsi Tecer, Olga Ol-
ca> ve Ihsan Balkır'dan tı-
yatro, şan ve bale derslen
alan sanatçı Yeşil Sahne
Konservatuvar Tatbikat
Sahnesı 'nde oyuncu ve yö-
netmen olarak amatör ça-
lışmalaryapmıştı.
1960yılında İstanbul Şe-
hir Tiyatrolan'na girerek
profesyonel tiyatroculuğa
başlayan, Arena ve Dor-
men tiyatrolannda oyuncu
olarak çalısan sanatçı 1967
yılında Ayfer Feray ve Ni-
sa Seredi ile 'Alkazar Ti-
yatrosu'nu, 1968 yılında
ise Nisa Serezli-Tolga Aş-
kıner Tiyatrosu'nu kurdu.
Tiyatro oyunculuğunun ya-
nısıra yönetmen olarak da
çalışan Aşkıner'ın sahnele-
diğı oyunlar arasında
Anasının kuzusu'
(1980). 'Çifte Kumrular'
(1979). 'Pazartesi Şenlik
Var' (1977). Paşaların
Paşası' (19^4), •Cennetlik
Kavnana' (19721 alıyordu.
Sanatçı. aralann-
da 'Nalınların
Türküsü". 'Ah
Kadınlar Vah
Kadınlar'.'Baş-
bakan Oluvo-
rum', 'Maç',
'Tatlı Kaçık',
'Çark' N e
'Hamlef olmak
üzere 60'ın iızc-
nnde o\unda rol almıştı.
Çeşitli dızılerde dc rol
alan sanatçı 'Töre' ovu-
nuyla 'Avni Dilligil Ödü-
lü'nü almıştı Nısa Serezlı-
Tolga Aşkıner Tıvatrosu,
*Ah Şu Gençler' vc 'Töre'
adlı oyunlanyla Kültür Ba-
kanlığı'nın en ıjı tiyatro
toplululuğu ödülünc değer
bulunmuştu.
Sanatçı son olarak 1994
yılında Hadi Çaman Yedi
Tepe Oyunculan tarafından
sahnelenen 'Çiçekli Saksı
Sokağı' adlı oyunu yönet-
mişti.