Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 13 HAZİRAN 1996 PERŞEMBE
12 DIZIYAZI
Prof. Dr. Yılmaz Büyükerşen / Bir Üniversite, Bir Yaşam
Olanaksız,biraz zaman ahrAHMETCEMAL
- 2 -
- Birttkte yola çıktığınız Idmi arkadaş-
lannızın bugiin de açık yürekHlikle söyle-
dikleri gibL, rektöriiiğünüzün ilk zaman-
larmda geleceğe dönük projelerinizden
sözettiğiniale, bunlar biraz "iitopık " kar-
şılanırmış. Siz, biitiin bunlann gerçekle-
şebileceğine daha ilk başta da biitünüyle
inanıyormu>dunuz? İnanıyorküvseniz, bu
inancınız nereden kaynaklamvordu?
- Evet, Arkadaşlanrran büyük birçoğun-
luğu Anadolu Üniversitesi olarak gerçek-
leştırmek istedığim herprojeyi "Yümaz'ın
sabun köpiiğü h.ayalleri" olarak nıtelc-
mişlerdir. Haksız da değillerdi. Türki-
ye'deen ücra köşelerdeki evlere. hatta Av-
rupa'nın dört bir yanına dağılmış yurttaş-
lanmızın ayağına kadar eğitim ve öğreti-
mi götürecek, eğitimde imkân ve firsat eşit-
liğini sağlayacak, kjt kaynak sorununa
çözüm bulacak ve bir çeşit halkevleri ile
köy enstitüleri kanşırrunın çağdaş mode-
li olabılecek Açıköğretim'den tutun da
içinde anaokulundan ilk. orta, lise ve fa-
kültelere kadar her kademede çağdaş eği-
tim. spor, sanat ve kültür müesseseleri, öğ-
renci hastanelen, otelleri. uydu algılama
merkezleri.tümdünyayabağlı bılgı işlem
merkezlen, orkestralan. tıyatrolan, sıne-
ma \ e TV okullanna vanncaya kadar ile-
ri teknolojiyle donanımlı birirnleri olan ör-
nek kampuslar kurmak. onlar ıçin ola-
naksızlıklarıçındeki Türkiye'de imkânsız
şeylerdı Hele, elde kâğıttan bir uçurtma
bile olmadan, uçak filolannı, havaalanla-
nnı. kısacası en ileri teknolpjileri gerek-
tiren bir Sivil Havacilık Okulu'nu kur-
mak, Uluslararası Uzay Üniversitesi'11111
şube kampusu olarak kabul edilebıiecek
düzeye ulaşmak ve nıhayet Avrupa Top-
lulugu ülkelerine öğretımini taşıyıp, dün-
yanın on mega üniversitesi arasına girmek
onlann rüvalannı bile aşacak işlerdi.
ImKânsızı başarmak
Zaman zaman aklımdan şüphe ettikle-
rini bile hissetmişımdir. Ama şimdi üni-
versitedeki genç kuşaklann, firsat bul-
dukça. benım "Güçolanı başannz. İmkân-
sız biraz zamanımızı alır" sloganımı tek-
rarladıklannı görüyor ve memnun oluyo-
rum. Gıriştiğim her işe ınançla başlanm.
Eğer projenin büyüklügü gözünüzü kor-
kutursahiçbırişyapamazsınız. BirJapon
atasözü; "Bin kiİometrelik yola ilk adım-
la başlanır" der. Önünüze engeller çıkar-
sa geri dönmez onu nasıl aşacağınızı dü-
şünür ve mutlaka bir yolunu bulursunuz.
Benim bir de fobim vardır. "Türkiye'de
bu işolmaz" sözüne çok sınirleninm. Bu
şekılde nitelendirilen işlerbeni tahrik eder.
Pek bilinmeyen ve kullanılmayan birata-
sözümüz var "Oünaz deme. Olmaz ol-
maz!". Bu sözü çok begenınm.
-GeJcceğin Anadolu l'nhersitesi'ni ka-
fanızda şekillendirirken Türkhe'nin ihti-
yaçlan bağlamında ne gibi unsurlara ağır-
İık tanınııştınız? Bu konuda Eskişehir'in
konumu rol oynadı mı?
- Gerek Akademi Baskanlığım, gerek
Üniversite rektörlüğüm süresınce. yöne-
tim polıtikası olarak daima ülkemizdeki
diğer öğretim kurumlannda bulunmayan,
dünya üniversıtelerinin de yeni yeni ilgi
alanı olan konularla uğraşacak birimleri
kurmaya; benzeri olan fakülte ve yükse-
kokullann kuruluşunda da diğerlerinde
olma>an bölümleri oluşturmaya ağırlık
verdim. Çünkü eskı ve büyük üniversite-
lerin geçmişi çok eskiye dayanıyordu. On-
lann tecrübe ve bu gün ulaştığı bilgi se-
viyesine ulaşmak. en az onlar kadar yıl-
lan gerektirirdi. Bu da boşa geçen zaman
ve onlann sevıyesıne hiçbir vakit gele-
memek demektı. Oysa onlann hiç başla-
madiğı, ya da cesaret edemediği, hatta
haberleri bile olmadığı yeni konulara baş-
lamamız üniversitenin zaman kaybetmek-
sizin çağı yakalamasını ve hiç değilse o
konularda bir numara olmasım sağlaya-
caktı.
Uygarlıklar besiği kent
Eskişehir'in konumu. benim için iki
yönden önemliydı. Bırkere, Eskişehirta-
rih boyunca çeşitli uygarlıklann kurul-
masına, çeşitli düşüncelerin ve hareketle-
rin oluşup yayılmasma, devletlerin kuru-
luş, ve çöküşlerine şahit olmuş bir bölge-
dir. Firig uygarlığından Bizans'a; Ipek Yo-
lu'nun kavşak noktası olmaktan, demir ve
karayollanmızın kavşak noktası olmaya;
Haçlı Savaşlanndan Kurtuluş Savaşlan-
na; Taptuk Emre'den Yunus Emre'ye; Bat-
tal Gaziden Nasreddin Hoca'ya; Osman-
h Beyliği'nin kuruluşundan Cumhuri-
yet'e; DP'nin kuruluş dilekçesinin kale-
me alınışından 27 Mayıs'ta iktidar men-
suplannın tevkif edilişine; Şeyh Edeba-
li'nin Ahi Teşkilatı'nı kuruşundan Toplu-
ma Dönük Sanayici Bildirisi'nın yayın-
lanmasına kadar daha pek çok başlangıç
• Akademi başkanlığım ve üniversite
rektörlüğüm süresince, ülkemizdeki
öğretim kurumlannda bulunmayan,
dünya üniversitelerinin de yeni ilgi
alanı olan konularla uğraşacak
birimleri kurmaya; benzeri olan fakülte
ve yüksekokulların kuruluşunda da
diğerlerinde olmayan bölümleri
oluşturmaya ağırlık verdim. Çünkü
eski ve büyük üniversitelerin tecrübe
ve bilgi seviyesine ulaşmak, yıllar
gerektirirdi. Oysa onların hiç
başlamadığı, ya da cesaret edemediği,
hatta haberleri bile olmadığı yeni
konulara başlamamız, üniversitenin
zaman kaybetmeksizin çağı
yakalamasını ve o konularda bir
numara olmasını sağlayacaktı.
ve özellikJer hep bu toprakJarda kendini
göstermiştir. Ikincisi, Osmanlı Impara-
torluğu küçüldükçe kaybettiği topraklar-
dan göçen çeşitli topluluklar hep buraya
yerleştırilmiş. kozmopolit ama Cumhuri-
yet'in ilk yıllannda kurularak, aynı za-
mandabirerokul görevi yapan kamuyaait
fabrikalarda çalışacak bilgi ve becerisini
yükselten insanlann oluşturduğu bir kent-
tir Eskişehır. Burada nıyetlendığiniz her
işi gerçekleştirebilırsiniz, yeter ki karar \ e-
riniz ve teşebbüs ediniz.
- Anadolu Ünrversitesi'nde bir tletişim
Bilimleri Fakültesi'nin mutlaka bulunma-
sı gerektiğine daha baştan inandığınız ve
bu fakültenin kuruluşuna çok ünem ver-
diğiniz biliniyor. Bu fakülte.sizce neden bu
denli önemliydi?
- Iletişim olgusu bizde. çok yakın yıl-
lara kadar, kavTam olarak dahı bilinmiyor-
du.. Biz 1970'lerde ilctişim kavramını or-
taya attığımızda gördük ki, Türkiye ileti-
şim sözcüğünü ulaştırma ve haberleşme-
nin darçerçevesine napsedecek kadar kav-
ram fakirliği ve bilgisizliği içinde idi.
İletişimin boyutları
O> sa ıletişim, insanlann bırbiriyle doğ-
ru şekılde anlaşabılmesinden tutunuz da,
akJınıza gelebılecek her aJana yayılmış, her
türlü bilgi ve mesaj akımlannı inceleyen
ğu konusunda bla biraz aydınlatır mısn
nız? Çünkü böyle bir öğretimin özellikle
nitcliğinc ilişkin olarak, bugün bazı çe> rc-
lerde hâlâ soru işaretleri var.
- Açıköğretim ya da son zamanlarda
yaygınlaşan tarifıyle "uzaktan öğretim"
benim aklıma 1966'larda tngiltere'de iken
düştü. O tarihlerde üniversıtelerimiz önün-
de birikmeye başlayan öğrenciler bana, ai-
lemin mali imkânsızlığı nedenıyle. Anka-
ra Hukuk Fakültesi'ne kaydolarak, Eski-
şehir'de derslerime çalışıp Ankara'da im-
tihanlara girebilmemdeki imkân ve kolay-
lığı hatırlatn.
1971 "lerde Akademi 'de televizyon ve ba-
sılı malzemelerle en uzak yurt köşeleri-
ne kadar üniversite eğitımini nasıl götü-
rebileceğimiz konusunda bir proje geliş-
tirmeye başladık. 1973'deCumhuriyet'in
50. Yıl kutlamalannda, kalıcı bireserbı-
rakmak amacıyla, "TV ile Eğitim Ensti-
tüsü"nü kurduk.
Açıköğretim serüveni
1974 yılında devletten yûksek öğretim
talep eden gençler için. uzun vadede. Tür-
kiye'nin önünde "'Açıköğretim'' imkânın-
dan başka çıkar yol olmadığını ve yasal
bir düzenleme ile bu sistemin hayata ge-
çırilmesine ilışkın bir raporu hazırlayıp dev-
letin çeşitli makamlanna yolladım. Bu ra-
lunduğumuzu ancak, yasal düzenleme-
ningerekli vekaçırulmazolduğunubelirt-
tik. Yine büyük üniversitelerimizin "böy-
le eğitiın olmaz" fetvası ile karşılaştık.
Nihayet, 1982 yılında, Açıköğretim yasa
ile düzenlenebildi ve görev bize verildı.
Bugün 550 bin sürekli ilgili. yaklaşık 700
bın kayıtlı öğrencısi olan üç fakültemiz,
birisi K.KTC, birisi Almanya ve 52'si ül-
ke düzeyinde 54 buromuzla, Kıbns, Avus-
turya, lsviçre, Fransa, Almanya, Hollan-
da ve Belçika'da açıköğretim sistemiyle,
çeşitli dallarda. dört yıllık lisans ve iki
yıllık ön lisans programlan uyguluyorlar.
Bizim modelimiz, TV dersleri, eğitim
teknolojısıne göre yazılmış kitaplar ve
çeşitli illerdeki bilgisayardestekli eğitim
laboratuvarlan ile destekJenen bir çeşıt
gece öğretimidir. Öğrencilerimiz akşam-
lan ve hafta sonlan, yaşadıklan illerdeki
üniversite ve yüksekokullara giderek, öğ-
retim üyeleri ile yüz yüze öğretim de yap-
makta, aynca TRT'den çeşitli profesörle-
rin derslerinı ızlemekte, bulunduklan il-
lerdeki -Bilgisayar Destekli Eğitim Labo-
ratuvarlan"nda hoca görevini üstlenmış
akıllı bügısayarlarla. birebir ve karşılıklı
etkileşim suretiyle, dersleryapabilmekte-
dirler. Bu imkânlaraynı konularda örgün
öğretim yapan dığer ünıversitelenn öğren-
cilen ıçın mevcut değıldir.
Bazı çevrelerdeki Açıköğretim ile ilgi-
Tüm gereksinimlerini kendi olanaklarıyla karşılayan Anadolu Üniversitesi'nin bir matbaası da var.
ve çağı şekıllendirmekte olan son derece
önemli bir bilim alanı olarak hızla geniş-
lemekte ve gelişmekteydi. Türk insanı
ise, iletişimin içinde bilinçsiz olarak ya-
şıyor fakat onun ne olduğunu ve boyutla-
nnı henüz bilemiyordu.
Bence iletişimin önemi, ağzımızdan
düşürmediğımiz, "çağı > akalamak" veya
"çağdaş uygarlık düzeyine çıkmak" için
onun ne olduğunu öğrenmemizin ve onu
kullanabilmemizin şart olmasında yat-
maktadır.
-Önceki sonınun devamı nitettğmdeol-
mak üzere bir soru sormak istiyorum.
Türkiye'de iletişimin bugünkü düzeyi ko-
nusunda neler düşünüyorsunuz?
- Türkiye'de bugün iletişimin bütün araç
ve gereçlerini, günlük ihtiyaçlanmıza sağ-
ladığı kolaylıkJar ölçüsünde kullanıyo-
ruz. Fakat, mevcut sorunlanrruzın çözü-
münde iletişim felsefesini ve yöntemle-
rini kullanmaktan henüz uzak bulunuyo-
ruz.
- Saym Büyükerşen, Açıköğretim, bu-
gün Anadolu Ünfversitesi'nin en önemli iş-
tevterinden birinioluşturuyor. Bu kurumun
nasıl doğduğu \e gerçek işlevinin ne oldu-
por 1975 yılında Ecevit tarafindan ilgi ile
karşılandı. Ancak, geleneksel büyük üni-
versitelerimizin o tarihte böyle bir sıste-
me inanmayışlan ve karşı duımalan ne-
deniyle. önerilerim Milli Eğitim Bakanı
Mustafa Üstündağ'ın bütün gayretlerine
rağmen yasalaşamadı ve hükümet Mek-
tupla Öğretim Sistemi ile soruna çözüm
bulmaya çalıştı.
1976'da Akademi Başkani seçildiğim-
de Alman Teknik Yardımrndan yararla-
narak Türkiye'nin ilk renkli TV stüdyo-
lannı, 1977'de ise ilkmatbaamızı kurarak
eğitim teknolojisini kullanacak insan gü-
cü yetiştirme projesine ağırlık verdim.
Ecevit Hükümeti'nin istifasından son-
ra iş başına gelen AP iktidan. evvelce
eleştirdiği Mektupla Öğretim Sistemmi kal-
dınp, "Yay-Kur" adıyla, MEB bürokrat-
lannın yönettıği bir başka uzaktan öğre-
tim sistemini kurdu. Ancak bunun da öm-
rüuzunolmadı. Kapatılmayabilevakitbu-
lunamadan eriyip kayboldu.
Biz ise, bu arada, bakanlığa bağlı örgüt-
lerle uzaktan yüksek öğretim sistemi ola-
mayacağını söyleyıp, ılk önerimizde ısrar
ettik. Akademi olarak bu göreve talip bu-
li olumsuz kanaatlere gelince. bu çevre-
lergenellikle hiçbir konuyu incelemeden
ahkâm kesen birtakım enteller grubudur.
Bizim Açıköğretimin ne olduğunu bil-
mediklen gibi, dünyada ıleri ülkelerin bu
sistemi kıtalararası kullandığını ve hatta
bırakınız lisans öğretimiru. master ve dok-
tora programlan uyguladıklanndan bile ha-
bersiz kimselerdir. Biranlamda gelenek-
sel örgün öğretimden diploma almış ama
bilgisizlıkten kurtulamamış. dünyadan
pek fazla haberi olmayan kimselerdir. Ne
yazık kı, bunlann arasında, sayılan az da
olsa öğretim üyeleri. siyasetçilerbile bu-
lunabilmektedir.
Hatta, yükseköğretim sorunlannı çöz-
mede. uzun dönemde. bu sistemden baş-
ka çareleri olmayan politikacılanmıza bi-
le sorsanız, ülkemizde 14 \ıllık geçmişi
olan bu sistemin ne olduğunu size detayı
ile anlatamayacaklardır. Bu polıtıkacılar
ki. iktidara gelince açıköğretime cankur-
taran simidi olarak sanlmakta, muhaJefe-
te düşünce, sırf bu sistem sorunlara çö-
züm olup. iktidardaki hükümeti başanya
ulaştırmasm diye karşı çıkmakta, sistemi
haksız ve gerçek dışı suçlamalarla yıprat-
mayı politika sanmaktadırlar. Bunlann
ıbret verici örneklerini çok yakın geçmiş-
te yaşadık. Eskisı kadar olmasa bile, yi-
ne de örneklenne, zaman zaman, rastlı-
yoruz. Bunlara aldırmıyorum. Çünkü Türk
halkı bu sisteme, örgün sistemden daha
çok güvenmekte ve sahiplenmektedir.
- Sizce bugün Açıköğretim'in hedefle-
rine erişmiş olduğu söyienebilir mi? Yok-
sa daha vapılması gerekenler \ar mı?
- Bence hedefler 1993 yılında benim rek-
törlükten alınmadan önce çıkartmaya mu-
vaffak olduğum Kanun Hükmündeki Ka-
rarname'de tespit edilmiştir. Örneğin il-
lerde kamuyaait spor tesislerinin, Halk Eği-
tim Merkezlerinin, MEB Ders Araç-Ge-
reçleri Merkezlen "nin haftada bırer gün
AÖF öğrencilerine tahsis edılmesi.
TRT'nın 4. Kanalı'nın tüm gün açıköğ-
retim yayınlan yapması öngörülmekte-
dir. Bunlara ılaveten, Türk-Sat uydusun-
dan transponder tahsısi, telekonferans
ımkânlan ile açıköğretim daha da des-
teklenebilır.
Bugün bunlar yapılamıyor. Sebebini
ise gelmiş. geçmiş ve bugünkü hükümet-
lere sormanız gerektiğini düşünüyorum.
Ne cevap vereceklerini de merak ediyo-
rum doğrusu.
- İsterseniz çok fazla irdelendiğine rast-
lamadığımız. ama sizin çok önemsediğini-
n bildiğimiz bir konuva geçelim. Anado-
lu ( ni\ersitesi'nin kainpus duzenine da-
ha en baştan çok özel bir ilgi gösterdiğini-
n biliyoru/. Sizce ideal bir kampus düze-
ni nasıl olmalı? Bir kampus, özellikle üni-
versitenin öğrencilerine neleri verebilme-
B?
Kampusların önemi
- Bir atasözümüz vardır: "Aslan yata-
ğından belli olur" diye. Üniversitelerin
her konuda en mükemmelin, en doğrunun,
en güzelin bilindığı ve uygulandığı yer-
ler ohnası gerekir. Bundan dolayı da üni-
versitelerin toplumu ileri uygarlığa götü-
ren lokomotifler olduğu söylenir. Üniver-
site kampuslan, binalanyla, sergiledikJe-
ri ortamlanyla, gençleri oralarda aldıkla-
n bilgi ve becerinin yanı sıraeğitir, onla-
ra davranış biçimleri kazandınrlar. Bu
yüzden kampuslar çok önemlidir. Tuva-
lctlen. binalan pislik v e bakımsızlık için-
deki yapılarda, vannlan kuracak ve ülke-
yi yönetecek, üstün vasıflı gençler yeri-
ne, düşük standart ölçülerine sahip, mü-
kemmelı aramak ihtıyacı duymayan insan-
lar yetıştirirsiniz. Hele onlara kuru bilgi-
lerden başka, kültürel ve sanatsal dona-
nım kazandıracak imkânlan da sağlamı-
yorsanız çağdaşlık yanşında olduğunuzu
hiç ağzınıza almamalısınız.
-Yukardaki soruyla ilintili bir başka so-
ru: Günümüzde Türki>e genelinde, varo-
lan üniversitelerin sizce ideal olan kampus
duzenine sahip bulunmalan bağlamında,
bir \üzdc verebilir misiniz?
-Bana göre üikemizde ideal kampusdü-
zeni yüzde 10'u geçmez.
- Günümüze gelmişkea, isterseniz yine
günümüzde çoksözü edilen bir başka üni-
versite sorununa değinelim. Bugünlerde,
özellikle medyada, öğretim üyelerinin ka-
litelerine ve >etişme koşullanna ilişkin cid-
di kaygılar dile getirilmekte. Siz, bu konu-
da ne düşünüyorsunuz?
- Üzülerek ıfade edeyım ki, bu kaygı-
larakatılıyorum. Bununlaberaber, olum-
suz koşullara rağmen, yetişenler arasın-
da ümit verenler de var. Bence, bu kaygı-
lanmıza yol açan durumun doğmasında
asistan ve öğretim üyesı maaşlannm çok
düşük olmasının yanı sıra. YÖK düzeni-
nın eski "kürsü sistemi"nı kaldırmasının
da önemli rolü var.
- Söz öğretim elemanlanndan açılmış-
ken.deneyimlerinizden yararlanmak iste-
diğim bir başka nokta var. Siz, görev yap-
tığınız sürece üniversitenize uzmanları
çekmek için çok çaba harcanuş olan bir
yöneticisiniz. Sizce ülkemizde üniversite-
ler, değişik alanlann akademisyen olma-
yan uzmanlanndan öğretim elemanı ola-
rak yeterince yararlanabiliyoriar mı? Ya-
rarlanıyorlar derseniz, sorun yok. Ama
yararlanamıvoıiarsa, bu durum hangi ne-
denlerden ka> naklaımor vedurumun de-
ğişmesi için neler yapılabilir?
-Üniversitelerimizin. değişik alanlann
akademisyen olmayan uzmanlanndan,
yeterince yararlandıklannı maalesef söy-
leyemiyorum. Bunun bazı sebepleri var.
Birisi, öğretim üyelerinin. geçım sıkinh-
sı nedeniyle. ders saat ücretlenni arttırmak
için uzmanı olmadıklan dersleri de üst-
lenmek istemeleridir. İkincisi ise, dokto-
rasını yapan asistanlann hemen yardım-
cı doçent unvanı alıp. aynı şekilde, gelire
katkı amacıyla. derhal derslere sokulma-
landır. Bir başka sebep, üniversitelere ye-
terince öğrermen ve uzman kadrosu ve-
rilmemesi, verilenlerin de çok düşük ma-
aşlı kadrolar olmasıdır.
SÜRECEK
ÇALIŞANLARIN SORULARI / SORUNLARI YILMAZ ŞİPAL
Askerlik borçlanması ve emeklilik ikramiyesi
SORU: Arahk 1982'de 657 sayıh Deviet Memurları Yasası'na tabi
olarak göre^e başladım. Halen çahşmaktayım. Yüzde 55 (elli beş) ora-
nında sakat olduğuma dair hem Maliye'den hem de İşçi Bulma Ku-
rumu'ndan onaylı heyet raporlanm >ar. 15 yıl Uzerinden emekli ol-
mayı düşünüyorum. 20 aylık askerlik süremi de borçlandım. Sorula-
nnı:
1) Askerde geçen ve borçlandığım 20 aylık süre emeklilik süreme
savılırnu?
2) Askerlik borçlanma süresi emeklilik ikramiyesi hesabmda göz
önüne alınır mı?
3) Üniversite mezunuyum ve 4. derece 3. kademeden görev aylığı
almaktayım. Emekli aylığım aynı derece ve kademeden mi bağlana-
cak?
4) Emeklilik için sürem yeterli mi? (A^V.)
YAMT: 1)5434 sayılı TC Emekli Sandığı Yasası Ek Madde 8 uya-
nnca iştirakçilerin muvazzaf ve ihtiyat askerlikte geçen süreleri borç-
lanma kapsamındadır. Ek 8. maddeye göre askerlikte geçen süreler.
borçlanma ıçın başv uru yapıldığı tarihtekı "emeklilikkeseneğineesas
derece tutarlan tabi olduğu kesenek ve karşüık tutan uzerinden borç-
landınlmak suretiyle fiili hizmet süreleri ne eklenir." Borçlanılan as-
kerlik süresinin fiıli hizmetten sayılması yasa gereğidir.
2) Borçlanılan askerlik süresinin fiili hizmetten sayılması tartış-
masızdır. Ancak askerlik süresi emeklilik ikramiyesi yönünden göz
önüne alınacak mıdır?
(*) "(„.) fiili hizmet süresinden sayılan fiili hizmet müddeti zamla-
n ile borçlanılan sürelerin de ikramiye hesabmda dikkate alınması
gerekli olmaktadır. Ancak bazı borçlanmalar ö/ellik ar/ ettiğinden
bunlar için ikramiye verilmesi mümkün değildir. Örneğin serbest
avukatlıkta ve noterlikte geçen ve Emekli Sandığı'na borçlanılan sü-
reler için ikramiye verilmeyecektir. Ay nı şekilde 2012 say ılı kanun uya-
nnca parlamenterlerin serbest meslekte geçmiş >e değerlendirUme-
miş sürelerinin borçlandırılnıası halinde bu süreler için emekli ikra-
miyesinin verilmemesi gerekmektedir. 2147 sayıh yasa gereğince borç-
lanılan yurtdışı hizmetleri için de ikramiye ödenmeyeceğine karar ve-
rihniştir.
(Danıştay 10. Dairesi 30.11.1981 tarih, 1980/1357 esas ve 1981/1596
karar.) Danıştay karannda borçlanılan askerlik süreleri için ikrami
ye ödenmeyeceğine ilişkin bir uygulama öngörüunemiştir.'' Konu ile
ilgili bir başka Danıştay karan da özet olarak (**) "Emekli ikrami-
yesinin hesabmda fiili avukatlık süresi ile biıükte borçlanılan sürenin
de dikkate alınması gerekeceği'' hakkındadır.
3)Emeklı olduğunuzda. emekli aylığınızgörevaylığınızgibi 4. de-
rece 3. kademeden bağlanacaktır.
4) TC Emekli Sandığı Yasası'nın 39. maddesi ile: "j) Sakatiıklan
sebebiyle il gili mevzuat uyannca göreve alınanlardan en az 15 yıl fi-
ili hizmeti bulunanlaruı istekleri üzerine" emekli çlabılmeleri sağ-
lanmıştır.
20 aylık askerlik borçlan ması ile bırlıkte Mayıs 1996'da 15 fiili
hizmet yılınız dolmuş olacaktır. "Sakatlann İstihdamı Hakkında
Tüzük" hükümlerine göre göreve atandıysanız. görüşümüze göre Ma-
yıs 1996'da emekli olmaya hak kazanmış durumdasınız.
Kaynak: (*) İsmail \kcomak, Emekli Sandığı Kanunu 1989, say-
fa 485
(**) Fmrullah Damar, Emekli Sandığı Mevzuatı 1987, sayfa 245
ANKARA NOTLARI
MUSTAFA EKMEKÇİ
Sabahattin Ali'nin İdnde...
Kültür Bakanı Agâh Oktay Güner'e telefonda:
- Ben Kırklareli'ne "Sabahattin AN GünlerTne gi-
diyorum, dedim.
- Allah senden razı olsun! dedi, Sabahattin Ali'ye
çok yazık olmuştur, diye ekledi.
Agâh Oktay Güner'in bende, geçmişteolan birolay
nedeniyle, olumlu bir ızlenimi vardır. Once, onu anla-
tayım: 12 Eylül'ün başlan, civcivli günleriydi; Mamak'ta
duruşmalar sürüyordu. Arada sırada duruşmalara da
gidiyor, izliyordum. Birinde, Teoman Erel'le birlikte gıt-
miştik; TÖB-DER'in, daha başkalarının duruşmaları-
nı izledik. O gün, MHP'lilerin de duruşması varmtş. "Hay-
di, birde ona gidelim!" dedık. Gittik. Basına koca sa-
lonun en arkasında bir yer aynlmıştı, daha doğrusu
yazarlara. Fotoğraf çekenler öne gidebiliyorlardı yal-
nız. Arkada bir süre oturduk, ben hiçbir şey anlama-
dım. Sanıkların yüzlerini görmek istiyordum, ı-ıh gö-
remiyordum. Teoman'a:
- Ben, en öne gitmek, sanıklan yakından görmek
istiyorum! deyince Teoman:
- Sen git, ben gitmem! yanıtını verdı.
Boynumda fotoğraf makinesınin oluşu, öne gitme
işimi kolaylaştırıyordu. En öne, sanıkların karşısına
vardım. Bütün yüzlertanıdık. Yıllarca aleyhlerinde ya-
zıp çızdiğimiz kişiler bunlar mı? Ölüm cezası ile yar-
gılanıyorlardı. Agâh Oktay Güner, Alparslan Türkeş
yan yana oturuyorlardı. Emekli öğretmen Albay Tah-
sin Unal, Güner'in solundaydı. Türkeş'le Ünal'ın ara-
sında.
Bir ara, Agâh Oktay Güner'le göz göze geldik. Kar-
şılıklı gülümsedik. Güner, Türkeş'in koluna dokundu:
- Ekmekçi gelmiş! diye fısıldadı. Türkeş baktı, onun-
la da gözle selamlaştık. Bir ara, Tahsin Ünal, Agâh Ok-
tay Güner'in kulağına bir şeyler fısıldadı. Sonra, bana
bakıp gülüştüler. Orada, daha çok kalmadırn, ayrıldım.
Aradan yıllar geçti; MHP'lilersalıverildiler. Herkesdı-
şarı çıkmıştı artık. Milliyet'in bir yaşdönümü kokteyli-
ne gitmiştim. Tüm politikacılar orada. Bir ara, karşı-
dan Agâh Oktay Güner gözüktü. Çok kimse heyecan-
lı bir biçimde, Agâh Oktay Güner'i öpmek ıçin onayö-
nelmışti. Güner:
- Birdakika, dedi, şu karşıda biradam var, önce onu
öpeceğım. Yanıma geldi, kucakladı. Ben de özgürlü-
ğünü kutladım. Bu arada sordum:
- Duruşma sırasında, ben karşınızdayken, Albay
Tahsin Ünal'la bir şey konuşup gülüştünüz. Ne dedi-
niz?
- Ha, Tahsin Ünal bana dediki: "Bak, Ekmekçi gel-
di, ne varsa Konyalılarda var!"
Tahsin Ünal'ın ayağında o gün ayakkabısı yoktu. Aya-
ğını sargı beziyle sararak tokyonun üzenne bağlamış-
tı. Onu görünce çok acıdım. Tahsin Ünal, ilkokul bi-
rinci sınrftan arkadaşım Kevser'in eşiydi. Kevser'in sa-
lıncakta sallanışı usumda kalmış. Birkaç yıl geçti, Tah-
sin Ünal'ın öldüğünü duydum. Yakınlan ona "Tahsin
Abi" derierdi.
Agâh Oktay Güner, Kültür Bakanı oldu, ilk onu An-
kara Film Şenliği'nde gördüm. Yanımdan geçerken,
yine kucakladı. Sayn olduğumu duyduğunu, çok üzül-
düğünü söyledi. Kuşku yok ki, aynı görüşlerde değil-
dik, odabunu biliyordu. Ben kendi kendime, Prof. Fa-
ruk Erem'in "Bir Ceza Avukatının Anılan"r\da geçen
bir tümcesini mınldanıyordum:
- Suçluyu kazırsan, altından insan çıkar!
Salı akşamı, Metropol'de oynayan "İstanbul Ka-
natlanmın Altında" filmini gönmüştük. Taşlama usta-
sı Hasan Çelebi, Aysel Bayramoğlu. yeğeni Aylin
Lecoutre (Talu) da vardı. Fılm öyle, bir bardak suda
fırttna koparacak türden bir film değıldi. Ama, biz ya-
sakçı bir toplumduk, bizde her şey yasaktı. Yasak de-
ğilse bile bir şey, biz onu yasaklatmasını biliyorduk ali-
mallah! Örneğin, domuz etinin satışına resmen bir ya-
sak yok. Haydi, bulabilirsenız bulun da yıyin! Aysel Bay-
ramoğlu'nu, yeğeniyle birlikte Konur Sokak'ta, kadın-
doğum sağınlarından Mehmet Apikoğlu nun mu-
ayene yerinde bulmuş, Metropol'e oradan gitmiştik.
Görenlerin çoğu, "En güzel Türk filmı" diyordu. Met-
ropol'de, domuz fıimı "Bebe" de oynuyordu. Metro-
pol'ün yönetıcilerinden Abdullah Tüze ile çalışanlar-
danElif Aydoğan'la bir süre oturup konuştuk. Domuz
filmını çocuklardançok, büyükler izlıyorlarmış, Bif Ay-
doğan, "Domuzuna Yazılar" kitabını "Seöe " filminin
vitrinine koymuş, keyiflendim!
Filmi gördükten sonra, Kültür Bakanı Güner'e:
- Sen filmi gördüm, bu fılmde bir şey yok ki, deyin-
ce, bakan şunları söyledi:
- Yav kardeşim, zaten biz bir şey demedik ki. Bizim
dediğimiz şu: "Bakanlığa verilen senaryo ile film fark-
lı" dedi, sinema genel müdürü. Dedim ki, "Farklıysa,
o zaman bakanlığın adını kaldırtınz." Söylediğimiz bu.
Haksız mıyım? "Filmi gösterimden yasaklayacak mı-
sınız?" diye sordular, "Hayır, dedim, ben yasakçılığa
karşıyım." Ama, bunlarda akıl almayacak şekilde bir
taassup var. Yani, olay sosyalistlik filan değil... Ama-
aan Ekmekçi, ne yazaharsa yazsınlar!
Kırklareli'nde, yıllardır sürdürülen "Sabahattin Ali
Kültür Şenlikleri'ne gitmeye hazırianıyorum. Guma
(yann), cumartesi günleri, ismail Gükjeç'le bırlıkte, Kırk-
lareli'nde toplantılara katılacağız. "Domuzuna Yazslar"\a,
ÜmitYayıncılık'tasonçıkan "Çanklılar"\ birde "Tılkiy-
le Kuyruğu" yapıtlarını imzalayacağım. Köy-Koop
Başkanı Erdoğan Kantürer söyledi, "Sabahattin Ali
Doğa Yürüyüşü" çok güzel geçmiş, yaşlılar torun-
larıyla katılmışlar. Görülecek şeymiş, ne güzel!
BULMACA SEDAT YAŞAYAIS;
1 2 3 4 5 6SOLDANSAĞA:
1/Anadolu'nun bır-
çok yöresınde dü-
ğün \e sünnet tö-
renı yemeklennın
geleneksel tatlısı 3
olan bırtürpelte...
Dâhı. 2/ Kaz Da-
ğı'nınmitolojikdö-
nemlerdekı adı...
Bir yapıtın ıçinde-
kilen belırten abe-
cesel lıste. 3/ Ana-
dolu'nunbazıyöre- 8
lenndeki ayçiçeğı- g
ne verilen ad. 4/
Metal saplama... Temeli tak-
lıde dayanan sözsüz oyun.
5/Halkşaın... Kısakepenek.
6/Bırbağlaç...lntanelibe-
2
zelye. 7/Sevgidealdatma... 3
Uzaklık işareti. 8/ Bir pey- 4
gamber... Iffetlı, namuslu. 9/ ,-
Sancağı, yelkeni ya da se-
renı direkten aşağı alma
YLKARIDAN AŞAĞIY\:
l/179rdeırrtzalananveOs- 3
manlı-AvusturyaSavaşrna q
son veren banş antlaşması.
2/Büyük erkek kardeş... Ağı. 3/Yolun vokuş bölümü... Ha-
tay ilınde bir ırmak. 4/ tdare lambası 5/ Üzen kırmızı para-
fınle kaplanan bir tür peynır... Bir nota. 6/Parola... Judo \e
karatede hareketlen çabuklaştırmak ıçın yapılan bir dızı eg-
zersıze verilen ad. 7/Yoğurt, pekmez gibi koyu şeylen suy-
la inceltmek... Bir nota. 8/Pasıfık Okyanusu'nda bir devlet.
9/Hayvanlara vurulan damga... Kuzu sesı... Ağızmukozasın-
da oluşan yüzeysel yara.