28 Mart 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
3EKİM 1996 PERSEMBE CUMHURİYET SAYFA KULTUR 15 CRAMOFON JCNESİ Feride Çiçekoğlıı SELİ.HLERİ ODAKNOKTASI 'Sahici' şeyleri özlüyoruz...-Önce şunu soracağım size: Edebiyat sevgjsi nasıl başladı: hatta niçin başladı demek istijorum. Edebhatın giinden gü- ne vaşam dışı bırakıldığı bir ortamın eşi- ğindevdiniz sanırım vetişme \iUarinda. Edebivattan ne umdunuz? FERİDE ÇİÇEKOCLU-Türkiye nin telev iz>on a tanışması. benim üseyi bi- tırdığım vıla rastlıyor. 1968'e. Yani ve- •işme yıllanmda. insanların o<umanın dışında fazlabireğleicesivoktu. Bende fıep canı sıkılan bir çocuktum; oyun oy- _mamaktan.arkadaştan.gürültüdenbuna- îırdım. llkokuldan itıbaren. okumaktan Ibaşka ne yapabilirdiırT1 1960"lı yıllann. ^gerek dünvada, gerek Türkive'deki hare- Iketlıtiğini cüşünürsek yetışme vlları ola- ırak pek de kötü değıllerdı gibime geli- yor. (Benı. olduğumdan genç mi sanı- ">orsunuz dive bir kjşkuva kapıldım!) H â l â çok canım sıkılır. gündelık hayatı ç-ekılmezbulurum... Ak^am saatlerinde. perdeleri çekilmemiş pencerelerden gö- züme ilişer sofralarabiran özeni- ,rimbazen;sonraosofranınev sa- hibı \eya konuğu ol^am sıkılabi- leceğim, sıkılınca kaçamayaca- ğım gelır akhma. yainızlığımdan mutlu olurum. Edebiyat. başka ..yaşamlara karışmamn bencıl ve Jcolay bir yolu. İstediğınız an girıp çıkabilirsiniz. Benim ıçin hep öv- le oldu. Ilkokulda 'Rüzgâr Gibi GeçtTnin Scarlett O'Hara'sı içın gözyaşı döktüm; onaokulda Ca- 'mus'nıın 'Yabancfsında kendimi buldum... Hâlâ kendi vaşamımdan Tvaçabileceğim diledığım. sürece -konuk olabıleceğim başka yaşam- -lar arıyorum. En son Paul Aus- ter'ın 'Moon Palace'ını okudum: -ikigünlükbirgripsürecinde. Has- Ja vatağındayken Nevv York so- Jvaklarında dolaşmak. çok özledi- ğim. gözümde tüten bir kente gi- divermek. bütün sorumlulukla- rımdan. boğazımın ağnsından uzak... Bövle bırgezıyi edebiyat- tan başka ne sağlayabilir? mi böyle edindim. Zaten •Uçurtmayı Vurmasınlar "bu dönemın doğrudan bir de\amı. - Sonra sizi hikâveci olarak tanıdık. Birden bir Feride Çiçekoğlu doğdu. Hi- kâjeleriniz se>ildi. Bu \eni kimlik sizde neleru\andırdı?Yazmaktan\eyayımla- maktan mutlu oldunuz mu? •Lçurtma>ı Vurmasuılar" film olarak da çekilmeseydi. 2000 yılında hâlâ ilk baskısını tüketmeye çalışıvorolabilirdi. Belki de benim te'k kitabım olarak kala- bilirdi. Ben vazmavı ~mektuplaşmak" gibi gördüğüm için. uzun süre yanıt al- mayınca vazamıyorum. Filmin u>andır- dığı yankı. Can Yayınları'nda kitabın art arda yeni baskılar yapmasi. - Sizin Hiç, Babanız Öldü mü?"nün. bir övkü kitabı ıçin azımsanmayacak ilgi görmesi beni tabii ki çok mutlu etti. Ve yazmayı sür- dürmelivim. anlamında birde sorumlu- luk yükledi. Yaşadıklanmı pavlaşabıli- yor olmaktan hoşnudum \e bu kimliği yıncılann romanctları yeğlediğinden ya- kınılıyor. Bu konunun uluslararasi top- lantılarda gündemegetirilivoroluşu. hi- kâye yazılannı yüreklendirecck ödüller- den \e yavın organlarının gerekliliğin- den söz edılmeve başlanmaM. şikâ>etle- nmizde yalnız olmadığımızı gösteriyor. Türkive'deveni vavımlanmavabaşlanan övkü dergilerinin. ülkemizdeki öykü karşitı eğilimi veneceğini ummak ivım- serlik mi olur. bilemiyorum. I Asıl bağım hikayeyle - Hikâvelerinizde, dar vakitlerde yaşa- maya zorunlu, koşullar altında ezilmiş, sorunlarta yüklii insanlar can kazanıyor. Sizi, Türk hikâvesinde Orhan Kemal'e yakın bir çugide gördüm kimilevin. Ben Orhan Kemal'i çok ö/lüvorum. Diinün birçok hikâvecisini çok ö/lüvorum. Za- man /anıan siz de ö\ le hisseder misiniz? Galiba"sahici" şevleriözlüvoruz. Yal- de > azılmış şiirler. hikâ>eler ve romanlar- lakarşılaşırgibiolu\orum. Budu\gumu bir de TV ekranında Türkçe sözlü, Tür- ki\e"dt bestelenmiş şarkılar için hazııia- nan kliplerde duymakta>ım. Sanki Tür- ki\e değil. Ne dersiniz? Bana katılıyorsa- nız bunun sebepleri ne? Hangi gereksin- menin sonucu? Sanki Türkive değil, sanki hiçbir yer değil... Yabancı bir ülke deseniz o da de- ğil... Burak Kut'un şu Ne\v \'ork'ta çe- kılen klibi... Bence üzerinde araştırma yapılmaya. \azılar\azılnıa\adeğer. Bel- ki de New \'ork benim için her halıyle güzel olduğu için. sark.iv ı du\ ar du\ maz koşup bakmaktan kendimi alamıyorum. Ama fonda New York'a benzer bir şe\- ler görünmekle birlikte. orada iletilme- ye çahîfilan duygu her ne ise -ya da ö\ le bir ka\gı \arsa- bunun ne New York'la. ne tstanbul'la. hiçbir kent \a da mekân- la ilgisi \ok. Ta^ralı birtakım maçolar. New >brk'u da kasaba irisi bir za\allılı- IYaşadıklarımı paylaşmaktan hoşnutum - Bir siyasal kavganın içinde >er aldınız. Ha>atını/ın ha/ı zor gün- leri oldu. Bunlar ortasında\ken «debiyatla bağınız süriip gitti mi? .Geneİde sanat. tikelde edebi>at ö> - lesi zamanlarda bire\e nasıl sesle- niyor? 12 E>lül darbesinin hemen ar- dından tutuklandım \e ılk ikı yılı [Uamak Askeri Ceza ve Tütuke- vi'nde. sonrası Ankara Merkez K.apah Cezaevi'nde olmak üzere yaklaşık dört \ıllık bir "zorunlu ikâmet" dönemim oldu. Geneİde sanat. özelde edebiyat alanında. tüketimden üretime, zorunluluk- lar sonucu \e hiç fark etmeden bu dönemde geçi\erdiğimi sonradan ka\ ra- dım. Nasıl oldu, diyeceksıniz... Örneğin Mamak Cezae\i'nde. sayım adı altında günde iki kez sistematik işkenceye tabi tutuluvoruz. En çileli blok olan A blok- ta 1. koğuşu kadın koğuş.u \ aptılar; bize özel olarak ezıyet etmeve çalışıyorlar. Önümüzden geçip bütün blokuıı sa\ ımı- nı alıyorlar. en son bize geliyorlar. Çün- kü en etkili işkence. ışkencenın beklen- tisidir. Kitap. gazete. hiçbir şey verilmi- yor. Binnin e^yalannın arasında her na- sılsagözdenkaçmış İngilizcebirroman- "dankimi sa\falar\arvalnızca. pembedi- zi benzeri b'ırşev. Onu okumak. genişle- tip süslemek v e "arkasısavım*" dizisi ha- line getirip koğuşa anlatarak say ım bek- lentisinin gerilimini unutturmak göre\ i- ni üstlenince fark ettım kı ise yarıyorum. Sayımı tamamen unuttuğumuz gibi. ka- pı açılacağı sırada koridordan gelen kö- pek ha\ lamalarının \ e mazgala inen cop seslerinin arasında biz hâlâ "Nerede kal- mıştık" filan diye. o tuhaf romanı konu- şuyoruz. Sayfalar azaldıkça benim düş- gücüme olan ihtiyaç arttı ve giderek ken- dimi "masalcı nine" konumunda bulu- verdim. Aynı dönemde vaptığımıztivat- ro çahşmalannın. yasaklanmadığı dö- nemde vazabıldiğimiz mektupların da önemli katkılan oldu. Mektuplan alan- lar çok se\ ındıklerını. güldüklennı. ağ- ladıklannı anlatıvorlardı. Duygulanmı paylaşabileceğime dair ilk ızlenımleri- özelliklelstanburadairbirdergiyibana sunulmuş bir armağan gibi görihorum. Şımdı\e kadar çok çeşitli ışlerle uğras- tım. Nlımarlık, ^ehircilik. akademisyen- lık. sinema. belgesel. edebıvat. çe\ır- menlik... Kent dediğiniz. bunlann hep- sinı barındırıyor. Ben de. hepsinden üs- tünkörübirşeylerbiliphiçbırindederin- lemesine birikimim olmayan bu bir sü- rü alanda,u kim neyi büir"i bildiğim için. Istanbul Dergisi için çok zorlanmı\o- rum. Bu süreçteki rastlaşmaların. >azı- lan güzel yazılardan aldığım hazzm. ba^- ka dergilerde yayımlanan hevecan \eri- ci yazıları bahane ederek kurdugum \e- ni dostluklann uzun \adede vazdıkları- ma da katkısı olur di>e umuvorunı. Ör- neğin. P Dergisi'nin 2. sayısında. Samih Rifat'ın Bizanslı şairlerden yaptığı şiir çevirileri, bin be^yüz yıl ara\ la aynı ken- ti pavlaştığımız o hemşehrılerimizle il- gili duyguları \e o şiirlenn muhtemel dınley icılerine ait fotoğrafları beni çok etkilemıştı. lstanbul Dergisi"ne katkıda bulunabilır mı umuduv - la gıdıp kendisıni buldum. ~Sah- te"hğe dairbırduyguyu pa\lası- vormuşuzızlenimı edindik Bel- kı "Sahteİstanburdi\ebırdos- yayapacağız. Bövlebirçabanın, ahîjap taklidi \apan betonarme binalaraduyduğumuzöfkeyi ifa- de etme fırsatı vermesinin >anı sıra. yenı öykü pencerelerı de açacağını sanınm. y başka yaşamlara karışmanın bencil ve kolay bir yolu. Istediğiniz an girip çıkabilirsiniz. Benim için hep öyle oldu. İlkokulda 'RüzgârGibi Geçti'nin Scariett O'Hara sı için gözyaşı döktüm: ortaokulda Camus'nun 'Yabancfsında kendimi buldum... Hâlâ kendi yaşamımdan kaçabileceğim dilediğim, sürece konuk olabileceğim başka yaşamlar anyorum. G aliba "sahici" şeyleri özlüyoruz. Yalnız edebiyatta değil. mimarlıkta. sinemada. müzikte de aynı sorunlar yaşanıyor... Belki de ahşap taklidi yapan betonarme binaların hakh olduğu bir dönemde yaşıyjaruz! Bizim modamız geçti belki de... Ama benim de, hiç değilse şunu söylemeye hakkım olmalı: Yeni gerçeklik sahtelikten ve yanılsamalardan ibaretse modası geçmiş olmayı tercih ederim. I İstanbul'a ve her korumak istivorsam yazmalıyım. Bazen tedirgınedici bırdu\gu. Fazlacacıddıve aldığım için olsa gerek. bütün sorumlu- luklardan nefret ediyorum. Bu yüzden \eni çıkacak kitabım 'Yüzlük t'lkeden Mektuplar'la ilgıli kaygılarım var. Ala- cağı tepkilerden daha kötüsü hiç tepki al- mamasından korkuvorum. - Hikâyede ısrar ettiniz. Gerçi senano da \azdiniz. ama si/in asıl bağınız, \ anıl- mıvorsam hikâye ile süriip gidiyor. Oy sa bugün hikâ\e sanatı Türk edetmatuıda o daracık okurlar topluluğunda, bir >er- Jere firlatılıp atılmış gibi. N oksa v anlış mı düşünü>orum?Siznedüşünüyorsunuz? Gerçektendeasıl bağım hikâve ılesü- rüp gidıyor. Yalnız yazar olarak değil. okur olarak da öyle. Örneğin Jack Lon- don'ın Ateş Yakmak övküsü bence bir bas.yapıUır; Demir Okçe'den çok daha güçlü bir yapıt. Bir süre önce Marqu- ez'in bir öyküsünü okudum. ı Rita L'r- gan"ın çevirisiyle ve 'Boğulmuşların En Yakışıklısı' başlığıv la Adam Öv kü'de de yayımlandı.) Marquez'ın hiçbir roma- nmdanetkılenmedığimdenlietkılendim bu övküden. Bir "an"ı. birden açılan bir pencereşi. bir vaşam kesitini ölümsüz- leştiren hikâve sanatını büvüleyici bulu- yorum. Ancak. valnızTürkedebnatının o daracık okurlartopluluğunda değil. ge- nelde ö\ künun pek rağbet gormedığı de bir gerçek. K.ısa öykünün "vatanı" sav ı- labilecek Amerika'da bile şimdılerde y a- nız edebivatta değil. mimarlıkta. Miıe- mada. müzikte de aynı sorunlar va^aııı- vor... Gerçek insanlardan. gerçek dııv- gulardan sözetmeyen biredebivatın ya- nı sıra. malzemeyi "sahte" biçınılerde kullanan binalar. \ideoklip mantığıyla çekılmis. filmler, insan bcdenınin hiçbir ritmıne uymadığı için kulak tırmalavan bir müzik... En somut görüntüsünü mi- marlıkta bulan bu "sahte'lığe. "post-mo- dernizm" de diyorlar \ e eleştırdığınizde. günümüzün gerçeklığının anık deği^tı- ğinı. venı gerçeklığin ancak bö\le yan- sitılabıleceğını söylüyorlar Hiçbir vük taşımayan kırışler. binbır değı^ık üslup- tan de\>irilmiş pencereler. ah^ap taklidi yapan betonarme binalar... I Bizim modamız geçti belki de Bizim \etı>me dönemimizde. az öz- dür. yalan kötüdür filan dive öğrenır \e bunu hayatımızın her alanında ııvgula- ma\a çalı^ırdık. Belki de ahşap taklidi >apan betonarmc binaların luklı olduğu bir dönemde vasıyoruz! Bizim modamız geçti belki de... Ama benim de. hiç de- ğilse şunu söylemeve hakkıın olmalı: Ye- ni gerçeklik sahtelı'kteme yanılsamalar- dan ibaretse modası geçmii; olma>ı ter- cıh edenm. - Ben bugünkü edebiyatımızın genel çizgisine bakınca. adeta vabancı bir ülke- ğa ve kimliksizliğe mahkûm eden... Bir de Ara Güler'in lstanbul fotoğraflarını düşünün: Her karesınden taşan gerçek- liğı. sigaradan çekılmis bir nefesin par- laklığını. > ağ iskelesinde iş sırası bekle- yen i^çilerin ayakta durandan oturana oluşturduğu o unutulmaz üçgeni. mezar- taşları arasında ov nayan çocuklann geç- mişle gelecek arasında kurduğu köprü- \ü... Gerçeklik değıştı. doğru. O şenı ger- çeklığin estetığını bırıleri bulup anlata- cak belki. Belki de gerçeklik venıden de- ğiştiğınde. bizim anladığımız anlamda »anatsal bir ıfadeye ka\uşabılecek. Az önce de sö> lediğim gibi. ben son derece nıodasi geçmiş kalıyorum zamanımız- da. Hâlâ enıpresvonist tablolardan. Ro- din'in hevkellerinden. Herman Hes- se'nin romanlarından tat alıyorum. Ne- lerden hoşlanmadığımı savmama bil- mem gerek \ar mı? Övle çoklar ki! -Birazda lstanbul DergisPnden konu- şalını. Bilirim, dergi vöneticiliği çok za- nıarı alır. Hikâvelerinize, vazınıza-çizini- ze zararı dokunmuyor mu? Dergı vöneticiliğınin çok vakitaldığı doğru. ama \ alnızca "yazı-çizi'* ile geçin- me şansımolmadığı için. vapabileceğim çeşıtli işler arasında hikâyelerime en az zararı dokıınacak. hatta onları besleve- cek bir ka\nak olarak "İstanbul"u çok sevivorum. Herhangi bir dergi olsa fark- lı olabilirdi. ancak bir kent dermsıni. -lstanbul Dergisi'ndebu kent- le ilintili olarak ne> i amaçlıvorsu- nuz? Kentin sorunlanna, >azıla- rın bir çözüm getireceğine inanı- yor musunuz? İstanbul'la ilgili sayısız vazı vazılmış geçmişte. o birikim \e sonuçsuzluk sizce dü- şündürücü değil mi? Sonuçsuzluğu kıstas olarak alırsak ınsanlığa. ütopvalara. sı- nıfsız bir topluma dair y azılıp çi- zilen kuşkusuz daha yüklü bir bi- rikimin ardından yırminci yüzv ı- lın sonunda vanlabilen noktava bakıp"v r azılan**tümden lanetle- memiz gerekir. Afganıstan'da son günlerde olup bitenlerı izle- dikçe. yeni bir vüzvıla. din kıs- vesi altında erkeklerın kadınlara karşı açtığı bir "cihat" ile girivor olmanın dehşeti bütün duvgu ve düşüncelerımı bastırıvor. lfk alı- nan karann, kadınların işe git- mesini ve peçeaİEsokağa çıknıa- sinı yasaklama olması. insanlık adına ne kadar kaygı verici bir durum! İstanbul'la ilgili yazıla- rın sonuçsuzluğundaki trajediy i de önemsizleştirivor bir anlam- da. Bütün bunlara rağnıen. çö- züm getireceğine ınandığımız- dan bile değil. ba^ka türlüsü elimizden gelmediği için yazıp çizmeş ı sürdürece- ğiz; İstanbul'a dair. her şe\e dair... Baş- ka ne \ apabilinz kı? Gıtgide daha küçük bir azınlık haline gelsek de doğru bildi- ğimizi söylenıek zorundav ız. Ozanın de- dıöi cibi: "Ya benöleyim misöylemeyin- ce?^ - İskenderiye'deydiniz, "İskenderiye Dörtlüsü?" "Kavafis?"" Oraları \e İstan- buj 1 İskenderiveDörtlüsü'nüöncedenoku- nnamıştım. 'Justine'ı okuyupöyle gittim İskendenye've. Düşkınklığım ve hatta kızgınlığım belki o \ üzden çok voğun ol- du. E\et. kızgınlık... Genç bir arkada- şım. İskenderiveizlenimlenmıdinlerken beni Batılı gözüyle bakmakla eleştirdi \ e sordu: "Neden bu kadar kızgınsınız?" İnsan ne zaman kızar. 1 Gocunacak bir şeyleri olduğu zaman. "Zülfiyare'" do- kunmuşsa. O zaman fark ettim kı. kız- gınlığım. İskenderiye'nin katlinde İstan- bul'u görmemdendir. Kozmopolit bir kültürbaşkentinin.ortaçağındini taassu- bunda bir kasaba irısıne dönüştürülme- sindendir. İstanbul nevse ki henüz İsken- derive kadar vahim bir noktada değil... Ama. olmayacağının bir garantisi var mı? Bilinmez. LanrenceDurrellve Ka- \afis olmasalardı. İskenderıve'nin adı bugunartıkanılmıyorolacaktı. \a İstan- bul davalnızca YahvaKemaPin şiirlenn- de kalırsa 1 Evde yaratılan cam sanab OZGEN ACAR *Ne Armut" - Ginnv Ruffner • Metropolitan Sanat Müzesi, koleksivonunda bulunan 36 sanatçıdan 39 cam eseri 6 ekime dek "Stüdyo Camlan" başlığıyla sergiliyor. Vlüzenin 2O.\'üzyıl Sanatı bölümünün düzenlediği sergi'de işlev sel camların yanısıra özgün sanat eserleri yer alıvor. Bu arada. Chihulv'nin dört, Lirtleton \e Labino'nun da birer eseri bulunuyor. Sergivi gezenler 21.vüzvıla doğru sanat dünyasının geleceğinin pırıltılannı cam eserlerde görüyorlar. fırında uvguladıkları yeni teknoloji ile cama düşükerıme sıcaklığında ı^tedikleri biçimi verdiler. Bu gelişme. 1960 \e 70'lerın olağanüstü özgür sanat anlayışı ile bırleşince ortaya "Stiid>o Cam Devinimi" adlı bir sanatsal örgütlenme çıktı. Pratikteki bu gelişme. teorîş ı de etkılemede gecikmedi. Üni\ersitelere cam dersleri \enlir. master ve doktora tezleri hazırlanır oldu. Bu arada. Dale Chihuly adlı bir cam ustası da Pasifık kıvısındakı Seattle kentı vakınındakı Pilchuck Cam Okulu'nu açtı. Teorıdekı gelışmeler de yenı düşüncelere vol açtı. Yeni düşüncelerin gerektirdiğı. \cnı malzenıeler \e bunlann vapımı için \enı teknikler üretildi. Taş. bronz. toprak. ağaç hevkellerin dışında cam sanatında önemli sıçramalar dıkkatı çektı. Müzenin 20. \'üzyıl Sanatı Bölümü'nün düzenlediği sergıde işle\ sel camların yanı sıra özgün sanat eserleri >er alıvor. Bu arada. Chihulv'nin dört. Lıttleton \e Labıno'nun da bırer eseri bulunuvor. Sergiv ı gezenler 21. yüzv ıla doğru sanat dünyasının geleceğinin pırıltılannı cam eserlerde üörüvorîar. NEVY YORK - Metropolitan Sanat Müzesi (MET). koleksivonunda bulunan 36 sanatçıdan 39 parça cam eseri 6 ekime kadar "Stüdyo Camlan" başlığı ile sergiliyor. Yakın tarihe kadar. camdan hevkeller. figürler. eserler yaratmak içim cam tabrikalarının olanaklarından vararlanmak gerekivordu. Oysa. günümüzde sanatçılar. anık iabrikalann kapılannı çalmıvor: kendi ev-stüdvolannda eserlerini varatıyorlar. Camın erıtilerek. biçimlendirilmesi için çok sıcak ve büvük fırınlara gereksınim duvulması, cam hevkel yapımmı geciktirmişti. Wisconsin Üniversitesı'nin güzel sanatlar profesörlerinden ve ayrıca Corning Cam Çalışmalan Müzesi'nin araştırma yönetmeni de olan Haney K. Littleton; Dominic Labino'nun yardımıyla 1961-62'de cam vapma teknığinde önemli bir teknolojik gelişme gerçekleştırdı. Ikili. bir ressam ya da heykelcınin kullandıkları bovutta bir stüdvoda küçük bir AHMET CE3IAL "Amberin Domğunda*' - Hane> L. Littleton Kitap Kapaklarındaki Dünya: Tımuçin Unan Çok bilinen bir ad mıdır Timuçin Unan? Sanmıyorum. Çünkü her toplumda olduğu gibi, bizim toplumu- muzda da ''gizli" sanatçılar vardır. Becerilerinin salt zanaatın sınırlarını çoktan geride bırakıp, sanatın büyülü dünyasına gırmiş olmasına karşın onlar, ya- ni yollarına gürültüsüz patırtısız devam etmeyi sür- düren "gizli" sanatçılar, yaratıcılıklarını kendilerine özgü kuytuluklarda harekete geçirmeyi yeğlerler. Timuçin Unan da o sanatçılardan. O, bir grafik sanatçısı. lyi Şeyler'öen bugüne ka- dar çıkan hemen bütün kitapların grafik tasarımı onun imzasını taşıyor. Doiayısıyla bu adı, sanınm an- cak kitap tutkunluklarını, ellerine aldıkları her kıta- ba aynı zamanda estetık bir obje gözüyle bakma beklentısi içinde olacak kadar ileriye götürmüş olan- lar bilebilirler. Kitap denılen nesneyi elbet, "bellibirdüzene gö- re bir araya getirilmış yazılı ya da resimli sayfalar" diye de tanımlayıp. böyle bir tanımlamayia yetine- bilirsiniz. Ama kitabın tarihı, bize insanlığın genel- de böyle bir tanımlamayı yeterli bulmadığını. yalnız- ca "okunabilirliğin"ötesınde, kitabınyeterınce "bü- tünleşmesı" için bazı estetık öğelen de gereklı say- dığını gösteriyor. Buyönelimi, 'yaz/'nınyeterinceet- kin kılınabilmesi için başvurulan yollardan birı say- mak herhalde yanlış olmaz. Kitap kapaklarının grafik tasarımına ve resımlen- mesıne gelınce, bu çabalar okur ile kitap arasında, görsel bağlamda olmak üzere. ilk ilişkilerin ve köp- rülerın kurulmasını sağlar. Başarılı bir grafik tasarım- la karşılaşan. beğenılerınde biraz olsun incelmış bir okur. karşısında 'yazı'ya salt satış amacının sınırla- rı içerisınde düşünülemeyecek bir değer veren bi- rilerinin bulunduğunu algılar. Okurda böyle bir algıya yol açmak. onun kitap üzerinde mülkıyet kurma güdüsünü körüklemekle eşanlamlıdır. Gerçek anlamdaki bütün sanatsal ürünler gibi. sanat eseri düzeyine varabilmiş kapak tasarımları- nın çağnştırdıkları ve aşıladıkları da, sıradanlığın dü- zeyini aşmayan ürünlerinkinden çok farklıdır. Bu tür tasarımlar, yine her sanat eserinde olduğu gibi. va- rolan gerçeği, yani kitabın nesne varlığını, yaratı ürünü bir başka gerçekle, doğrudan grafik tasarım- cısının elinden çıkma. yaratılmış bir görsellikle ta- mamlarlar. Nasıl çevreyle uyum sağlamayı başar- mış gerçek mımarlık ürünlenni bir an yok varsaydı- ğımızda. içinde yer aldıkları doğa ya da kent doku- sunun sanki yarım kalacağı gibi bir duyguya kapı- lırsak, sanatsal yaratı düzeyindekı bir kapağı yok varsaydığımızda da, kitabın bütünlüğü o kapak ol- madan düşünülemezmiş izlenimine kapılınz. Bu ızlenim. varolan dünya ile sanatçının onun kar- şısına koyduğu dünya arasındakı gerılım alanında yaşamanın sağladığı estetik hazzın bir sonucudur. Timuçin Unan'ın kapak tasanmlan, böyle bir ge- rilim alanını her defasında -ve üstelik kitapların ıçe- rikleriyle hep genel bir örtüşme düzeyinde- sağla- yan ürünler. Bu sanatçının elinden çıkma kapakla- rın taşıyıcısı olan kıtapları karşısına yan yana dizen kışi, aynı nesne aracılığıyla ikıli bir dünyayı, belki de daha doğru deyişle iki ayn dünyayı. kitabın kitap ol- ma nitelıği ile sanatsal bir görselliği eşzamanlı ya- şıyor; sözünü ettığimiz eşzamanlılık içerisınde bu ayn dünyalann -bağımsızlıklarını koruyarak- kitap bütününde yine de birleşebilmesi ise. zanaat ile sa- nat arasındaki ayrımın ya da ilişkinin göstergesi olu- yor. Sanatta atılganlık ve yüreklilik, sanatçının zaman içerisınde kendi üslubunu gelıştirmesınin önkoşu- ludur. Gelgelelim bu önkoşulu yenne getırme zorun- luluğunun bilinci. kimi zaman kendinı bu uğraşa adamak isteyenleri çok sakıncalı yollara da götüre- bilir. Biçimlerin ve renklerın dilinı olabıldiğince zen- gin kullanma kaygusunun çekiciliğıne aşırı kapılıp anlatımın 'uzağına düşmek, bu sakıncalı yollardan biridir. Ama Timuçin Unan, yüreklilığine karşın böy- le yolların tuzağına düşmüyor. Örneğin Kavram Ya- yınları'nın "Yeryüzü Şairleh" dizisinin kapak tasa- rımlarını gerçekleştiren Sadık Karamustafa'nın bi- çim ve renk cümbüşlerınden her defasında kendi- ne özgü bir şıirsellik yaratması gibi, Timuçin Unan da. gözünü budaktan sakınmamasına karşın. kul- landığı tasarım öğelerini hep kendine özgü bir an- latımın estetik bütünlüğü içerisınde birleştirebiliyor. Tüketim çılgınlığının, maddenın egemenliğinde. çoğunlukla günü yaşamaktan ve -zaten istenmese de ölmeye yargılı!- zamanı öldürmekten başka bir yönelimi pek kalmamış bir dünyanın çoraklığında, Timuçin Unan gibi alçakgönüllüğün kuytulukların- da yaratmayı sürdüren "gizli" sanatçıların varlığı, hiç kuşkusuz ender umut kaynaklarından biri... Sirkeli Höyüğü'nde tarlhin yüzü ADA.NA(CumlıurijetGüne> İlleri Bürosu)- ^ıdana'nın Ceyhan ılçesine bağlı Sirkeli K.övii yakınında bulunan Sirkeli Höyüğü'nde kazı çalışmalan sürüvor. 1992 yılında Münıh Ünıversitesı ve Adana Bölge Müze Müdürlüğü'nün işbirliğivle başlavan kazılarbu vıl Bavaria Bıll Akademısi üvesi ve Türk Tarih Kurumu Onursal üvesi Prof. Dr. Barthel Hrouda başkanlığında birkurulca sürdürülüvor. Hövükten çıkarılan "kutsal boğa başı' buluntusuna Türkive'de ılk kez rastlandığını belirten Hrouda. Boğazköv kazılannda bulunan bir vazıta göre Sirkelı'de kutsal bir yapı olabileceğmi sövledi. BUGUN AKBANK. CAZ FESTİ\ALİ 'nın açılış konseri. bugün saat 20.30"da Sabancı Center Hacı Ömer Salonu'nda gerçekleşecek. Yokalde Vanessa Rubin. basda Richie Goods. piyanoda George Colligan \e davulda Dvvayne Broadnax'ın oluşturduğu 'Vanessa Rubın Trio" Nevv York'tan gelivor. 264 20 45 AKSANAT'ta Festival kapsamında. saat 13.00'te caz tanhıne kendine özgü yorumları ve fırtınalı kişiliğıyle aeçen Charlıe Mmaus üzerine bir belaesel film. Charlie Mingus '1968' yer alıvor J52 35 1)0 TAR\NTA BABU Kültür ve Sanat Merkezinde saat 18.00'de Sunay Akm'ın katılacağı şiir sövleşisi ver a!ı>or. 235 2H59 İFSAK'ta bugün avın savdam vanşması gerçekleşıvor Cemal Aüacıkoülu'nun seçıcı olduğu yanşmada kon'i serbest. 243 14 1)1 EVRENSEL KÜLTLR MERKEZİ nde saat 15.00'te Sergei Eisenstein'ın "Grev' adlı filmi gösterilıvor. Saat 19.00'da Çernobil filminin gösterileceği Evrensel Kültür Merkezi'nde aynca 'Atoma Giden Yol Başına Dikilen Altı Hevkele Ait Dia Gösterisi" yer alıvor. 243 0H 03 ENKL\RÖNESANASGALERİ BAR'da saat 19,00'da Hüseyin İlbev'in 'Ruhı Su'nun Ardından Bir Demet Türkü' adlı programı gerçekleşecek. 2'4 25 40
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle