Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
3EKİM 1996 PERSEMBE CUMHURİYET SAYFA
KULTUR 15
CRAMOFON JCNESİ Feride Çiçekoğlıı SELİ.HLERİ ODAKNOKTASI
'Sahici' şeyleri özlüyoruz...-Önce şunu soracağım size: Edebiyat
sevgjsi nasıl başladı: hatta niçin başladı
demek istijorum. Edebhatın giinden gü-
ne vaşam dışı bırakıldığı bir ortamın eşi-
ğindevdiniz sanırım vetişme \iUarinda.
Edebivattan ne umdunuz?
FERİDE ÇİÇEKOCLU-Türkiye nin
telev iz>on a tanışması. benim üseyi bi-
tırdığım vıla rastlıyor. 1968'e. Yani ve-
•işme yıllanmda. insanların o<umanın
dışında fazlabireğleicesivoktu. Bende
fıep canı sıkılan bir çocuktum; oyun oy-
_mamaktan.arkadaştan.gürültüdenbuna-
îırdım. llkokuldan itıbaren. okumaktan
Ibaşka ne yapabilirdiırT1
1960"lı yıllann.
^gerek dünvada, gerek Türkive'deki hare-
Iketlıtiğini cüşünürsek yetışme vlları ola-
ırak pek de kötü değıllerdı gibime geli-
yor. (Benı. olduğumdan genç mi sanı-
">orsunuz dive bir kjşkuva kapıldım!)
H â l â çok canım sıkılır. gündelık hayatı
ç-ekılmezbulurum... Ak^am saatlerinde.
perdeleri çekilmemiş pencerelerden gö-
züme ilişer sofralarabiran özeni-
,rimbazen;sonraosofranınev sa-
hibı \eya konuğu ol^am sıkılabi-
leceğim, sıkılınca kaçamayaca-
ğım gelır akhma. yainızlığımdan
mutlu olurum. Edebiyat. başka
..yaşamlara karışmamn bencıl ve
Jcolay bir yolu. İstediğınız an girıp
çıkabilirsiniz. Benim ıçin hep öv-
le oldu. Ilkokulda 'Rüzgâr Gibi
GeçtTnin Scarlett O'Hara'sı içın
gözyaşı döktüm; onaokulda Ca-
'mus'nıın 'Yabancfsında kendimi
buldum... Hâlâ kendi vaşamımdan
Tvaçabileceğim diledığım. sürece
-konuk olabıleceğim başka yaşam-
-lar arıyorum. En son Paul Aus-
ter'ın 'Moon Palace'ını okudum:
-ikigünlükbirgripsürecinde. Has-
Ja vatağındayken Nevv York so-
Jvaklarında dolaşmak. çok özledi-
ğim. gözümde tüten bir kente gi-
divermek. bütün sorumlulukla-
rımdan. boğazımın ağnsından
uzak... Bövle bırgezıyi edebiyat-
tan başka ne sağlayabilir?
mi böyle edindim. Zaten •Uçurtmayı
Vurmasınlar "bu dönemın doğrudan bir
de\amı.
- Sonra sizi hikâveci olarak tanıdık.
Birden bir Feride Çiçekoğlu doğdu. Hi-
kâjeleriniz se>ildi. Bu \eni kimlik sizde
neleru\andırdı?Yazmaktan\eyayımla-
maktan mutlu oldunuz mu?
•Lçurtma>ı Vurmasuılar" film olarak
da çekilmeseydi. 2000 yılında hâlâ ilk
baskısını tüketmeye çalışıvorolabilirdi.
Belki de benim te'k kitabım olarak kala-
bilirdi. Ben vazmavı ~mektuplaşmak"
gibi gördüğüm için. uzun süre yanıt al-
mayınca vazamıyorum. Filmin u>andır-
dığı yankı. Can Yayınları'nda kitabın art
arda yeni baskılar yapmasi. -
Sizin Hiç,
Babanız Öldü mü?"nün. bir övkü kitabı
ıçin azımsanmayacak ilgi görmesi beni
tabii ki çok mutlu etti. Ve yazmayı sür-
dürmelivim. anlamında birde sorumlu-
luk yükledi. Yaşadıklanmı pavlaşabıli-
yor olmaktan hoşnudum \e bu kimliği
yıncılann romanctları yeğlediğinden ya-
kınılıyor. Bu konunun uluslararasi top-
lantılarda gündemegetirilivoroluşu. hi-
kâye yazılannı yüreklendirecck ödüller-
den \e yavın organlarının gerekliliğin-
den söz edılmeve başlanmaM. şikâ>etle-
nmizde yalnız olmadığımızı gösteriyor.
Türkive'deveni vavımlanmavabaşlanan
övkü dergilerinin. ülkemizdeki öykü
karşitı eğilimi veneceğini ummak ivım-
serlik mi olur. bilemiyorum.
I Asıl bağım hikayeyle
- Hikâvelerinizde, dar vakitlerde yaşa-
maya zorunlu, koşullar altında ezilmiş,
sorunlarta yüklii insanlar can kazanıyor.
Sizi, Türk hikâvesinde Orhan Kemal'e
yakın bir çugide gördüm kimilevin. Ben
Orhan Kemal'i çok ö/lüvorum. Diinün
birçok hikâvecisini çok ö/lüvorum. Za-
man /anıan siz de ö\ le hisseder misiniz?
Galiba"sahici" şevleriözlüvoruz. Yal-
de > azılmış şiirler. hikâ>eler ve romanlar-
lakarşılaşırgibiolu\orum. Budu\gumu
bir de TV ekranında Türkçe sözlü, Tür-
ki\e"dt bestelenmiş şarkılar için hazııia-
nan kliplerde duymakta>ım. Sanki Tür-
ki\e değil. Ne dersiniz? Bana katılıyorsa-
nız bunun sebepleri ne? Hangi gereksin-
menin sonucu?
Sanki Türkive değil, sanki hiçbir yer
değil... Yabancı bir ülke deseniz o da de-
ğil... Burak Kut'un şu Ne\v \'ork'ta çe-
kılen klibi... Bence üzerinde araştırma
yapılmaya. \azılar\azılnıa\adeğer. Bel-
ki de New \'ork benim için her halıyle
güzel olduğu için. sark.iv ı du\ ar du\ maz
koşup bakmaktan kendimi alamıyorum.
Ama fonda New York'a benzer bir şe\-
ler görünmekle birlikte. orada iletilme-
ye çahîfilan duygu her ne ise -ya da ö\ le
bir ka\gı \arsa- bunun ne New York'la.
ne tstanbul'la. hiçbir kent \a da mekân-
la ilgisi \ok. Ta^ralı birtakım maçolar.
New >brk'u da kasaba irisi bir za\allılı-
IYaşadıklarımı
paylaşmaktan hoşnutum
- Bir siyasal kavganın içinde >er
aldınız. Ha>atını/ın ha/ı zor gün-
leri oldu. Bunlar ortasında\ken
«debiyatla bağınız süriip gitti mi?
.Geneİde sanat. tikelde edebi>at ö> -
lesi zamanlarda bire\e nasıl sesle-
niyor?
12 E>lül darbesinin hemen ar-
dından tutuklandım \e ılk ikı yılı
[Uamak Askeri Ceza ve Tütuke-
vi'nde. sonrası Ankara Merkez
K.apah Cezaevi'nde olmak üzere
yaklaşık dört \ıllık bir "zorunlu
ikâmet" dönemim oldu. Geneİde
sanat. özelde edebiyat alanında.
tüketimden üretime, zorunluluk-
lar sonucu \e hiç fark etmeden bu
dönemde geçi\erdiğimi sonradan ka\ ra-
dım. Nasıl oldu, diyeceksıniz... Örneğin
Mamak Cezae\i'nde. sayım adı altında
günde iki kez sistematik işkenceye tabi
tutuluvoruz. En çileli blok olan A blok-
ta 1. koğuşu kadın koğuş.u \ aptılar; bize
özel olarak ezıyet etmeve çalışıyorlar.
Önümüzden geçip bütün blokuıı sa\ ımı-
nı alıyorlar. en son bize geliyorlar. Çün-
kü en etkili işkence. ışkencenın beklen-
tisidir. Kitap. gazete. hiçbir şey verilmi-
yor. Binnin e^yalannın arasında her na-
sılsagözdenkaçmış İngilizcebirroman-
"dankimi sa\falar\arvalnızca. pembedi-
zi benzeri b'ırşev. Onu okumak. genişle-
tip süslemek v e "arkasısavım*" dizisi ha-
line getirip koğuşa anlatarak say ım bek-
lentisinin gerilimini unutturmak göre\ i-
ni üstlenince fark ettım kı ise yarıyorum.
Sayımı tamamen unuttuğumuz gibi. ka-
pı açılacağı sırada koridordan gelen kö-
pek ha\ lamalarının \ e mazgala inen cop
seslerinin arasında biz hâlâ "Nerede kal-
mıştık" filan diye. o tuhaf romanı konu-
şuyoruz. Sayfalar azaldıkça benim düş-
gücüme olan ihtiyaç arttı ve giderek ken-
dimi "masalcı nine" konumunda bulu-
verdim. Aynı dönemde vaptığımıztivat-
ro çahşmalannın. yasaklanmadığı dö-
nemde vazabıldiğimiz mektupların da
önemli katkılan oldu. Mektuplan alan-
lar çok se\ ındıklerını. güldüklennı. ağ-
ladıklannı anlatıvorlardı. Duygulanmı
paylaşabileceğime dair ilk ızlenımleri-
özelliklelstanburadairbirdergiyibana
sunulmuş bir armağan gibi görihorum.
Şımdı\e kadar çok çeşitli ışlerle uğras-
tım. Nlımarlık, ^ehircilik. akademisyen-
lık. sinema. belgesel. edebıvat. çe\ır-
menlik... Kent dediğiniz. bunlann hep-
sinı barındırıyor. Ben de. hepsinden üs-
tünkörübirşeylerbiliphiçbırindederin-
lemesine birikimim olmayan bu bir sü-
rü alanda,u
kim neyi büir"i bildiğim için.
Istanbul Dergisi için çok zorlanmı\o-
rum. Bu süreçteki rastlaşmaların. >azı-
lan güzel yazılardan aldığım hazzm. ba^-
ka dergilerde yayımlanan hevecan \eri-
ci yazıları bahane ederek kurdugum \e-
ni dostluklann uzun \adede vazdıkları-
ma da katkısı olur di>e umuvorunı. Ör-
neğin. P Dergisi'nin 2. sayısında. Samih
Rifat'ın Bizanslı şairlerden yaptığı şiir
çevirileri, bin be^yüz yıl ara\ la aynı ken-
ti pavlaştığımız o hemşehrılerimizle il-
gili duyguları \e o şiirlenn muhtemel
dınley icılerine ait fotoğrafları beni çok
etkilemıştı. lstanbul Dergisi"ne
katkıda bulunabilır mı umuduv -
la gıdıp kendisıni buldum. ~Sah-
te"hğe dairbırduyguyu pa\lası-
vormuşuzızlenimı edindik Bel-
kı "Sahteİstanburdi\ebırdos-
yayapacağız. Bövlebirçabanın,
ahîjap taklidi \apan betonarme
binalaraduyduğumuzöfkeyi ifa-
de etme fırsatı vermesinin >anı
sıra. yenı öykü pencerelerı de
açacağını sanınm.
y başka yaşamlara karışmanın
bencil ve kolay bir yolu. Istediğiniz an
girip çıkabilirsiniz. Benim için hep öyle
oldu. İlkokulda 'RüzgârGibi Geçti'nin Scariett
O'Hara sı için gözyaşı döktüm: ortaokulda
Camus'nun 'Yabancfsında kendimi buldum...
Hâlâ kendi yaşamımdan kaçabileceğim
dilediğim, sürece konuk olabileceğim başka
yaşamlar anyorum.
G
aliba "sahici" şeyleri özlüyoruz. Yalnız
edebiyatta değil. mimarlıkta. sinemada.
müzikte de aynı sorunlar yaşanıyor...
Belki de ahşap taklidi yapan betonarme
binaların hakh olduğu bir dönemde yaşıyjaruz!
Bizim modamız geçti belki de... Ama benim
de, hiç değilse şunu söylemeye hakkım olmalı:
Yeni gerçeklik sahtelikten ve yanılsamalardan
ibaretse modası geçmiş olmayı tercih ederim.
I İstanbul'a ve her
korumak istivorsam yazmalıyım. Bazen
tedirgınedici bırdu\gu. Fazlacacıddıve
aldığım için olsa gerek. bütün sorumlu-
luklardan nefret ediyorum. Bu yüzden
\eni çıkacak kitabım 'Yüzlük t'lkeden
Mektuplar'la ilgıli kaygılarım var. Ala-
cağı tepkilerden daha kötüsü hiç tepki al-
mamasından korkuvorum.
- Hikâyede ısrar ettiniz. Gerçi senano
da \azdiniz. ama si/in asıl bağınız, \ anıl-
mıvorsam hikâye ile süriip gidiyor. Oy sa
bugün hikâ\e sanatı Türk edetmatuıda
o daracık okurlar topluluğunda, bir >er-
Jere firlatılıp atılmış gibi. N oksa v anlış mı
düşünü>orum?Siznedüşünüyorsunuz?
Gerçektendeasıl bağım hikâve ılesü-
rüp gidıyor. Yalnız yazar olarak değil.
okur olarak da öyle. Örneğin Jack Lon-
don'ın Ateş Yakmak övküsü bence bir
bas.yapıUır; Demir Okçe'den çok daha
güçlü bir yapıt. Bir süre önce Marqu-
ez'in bir öyküsünü okudum. ı Rita L'r-
gan"ın çevirisiyle ve 'Boğulmuşların En
Yakışıklısı' başlığıv la Adam Öv kü'de de
yayımlandı.) Marquez'ın hiçbir roma-
nmdanetkılenmedığimdenlietkılendim
bu övküden. Bir "an"ı. birden açılan bir
pencereşi. bir vaşam kesitini ölümsüz-
leştiren hikâve sanatını büvüleyici bulu-
yorum. Ancak. valnızTürkedebnatının
o daracık okurlartopluluğunda değil. ge-
nelde ö\ künun pek rağbet gormedığı de
bir gerçek. K.ısa öykünün "vatanı" sav ı-
labilecek Amerika'da bile şimdılerde y a-
nız edebivatta değil. mimarlıkta. Miıe-
mada. müzikte de aynı sorunlar va^aııı-
vor... Gerçek insanlardan. gerçek dııv-
gulardan sözetmeyen biredebivatın ya-
nı sıra. malzemeyi "sahte" biçınılerde
kullanan binalar. \ideoklip mantığıyla
çekılmis. filmler, insan bcdenınin hiçbir
ritmıne uymadığı için kulak tırmalavan
bir müzik... En somut görüntüsünü mi-
marlıkta bulan bu "sahte'lığe. "post-mo-
dernizm" de diyorlar \ e eleştırdığınizde.
günümüzün gerçeklığının anık deği^tı-
ğinı. venı gerçeklığin ancak bö\le yan-
sitılabıleceğını söylüyorlar Hiçbir vük
taşımayan kırışler. binbır değı^ık üslup-
tan de\>irilmiş pencereler. ah^ap taklidi
yapan betonarme binalar...
I Bizim modamız
geçti belki de
Bizim \etı>me dönemimizde. az öz-
dür. yalan kötüdür filan dive öğrenır \e
bunu hayatımızın her alanında ııvgula-
ma\a çalı^ırdık. Belki de ahşap taklidi
>apan betonarmc binaların luklı olduğu
bir dönemde vasıyoruz! Bizim modamız
geçti belki de... Ama benim de. hiç de-
ğilse şunu söylemeve hakkıın olmalı: Ye-
ni gerçeklik sahtelı'kteme yanılsamalar-
dan ibaretse modası geçmii; olma>ı ter-
cıh edenm.
- Ben bugünkü edebiyatımızın genel
çizgisine bakınca. adeta vabancı bir ülke-
ğa ve kimliksizliğe mahkûm eden... Bir
de Ara Güler'in lstanbul fotoğraflarını
düşünün: Her karesınden taşan gerçek-
liğı. sigaradan çekılmis bir nefesin par-
laklığını. > ağ iskelesinde iş sırası bekle-
yen i^çilerin ayakta durandan oturana
oluşturduğu o unutulmaz üçgeni. mezar-
taşları arasında ov nayan çocuklann geç-
mişle gelecek arasında kurduğu köprü-
\ü...
Gerçeklik değıştı. doğru. O şenı ger-
çeklığin estetığını bırıleri bulup anlata-
cak belki. Belki de gerçeklik venıden de-
ğiştiğınde. bizim anladığımız anlamda
»anatsal bir ıfadeye ka\uşabılecek. Az
önce de sö> lediğim gibi. ben son derece
nıodasi geçmiş kalıyorum zamanımız-
da. Hâlâ enıpresvonist tablolardan. Ro-
din'in hevkellerinden. Herman Hes-
se'nin romanlarından tat alıyorum. Ne-
lerden hoşlanmadığımı savmama bil-
mem gerek \ar mı? Övle çoklar ki!
-Birazda lstanbul DergisPnden konu-
şalını. Bilirim, dergi vöneticiliği çok za-
nıarı alır. Hikâvelerinize, vazınıza-çizini-
ze zararı dokunmuyor mu?
Dergı vöneticiliğınin çok vakitaldığı
doğru. ama \ alnızca "yazı-çizi'* ile geçin-
me şansımolmadığı için. vapabileceğim
çeşıtli işler arasında hikâyelerime en az
zararı dokıınacak. hatta onları besleve-
cek bir ka\nak olarak "İstanbul"u çok
sevivorum. Herhangi bir dergi olsa fark-
lı olabilirdi. ancak bir kent dermsıni.
-lstanbul Dergisi'ndebu kent-
le ilintili olarak ne> i amaçlıvorsu-
nuz? Kentin sorunlanna, >azıla-
rın bir çözüm getireceğine inanı-
yor musunuz? İstanbul'la ilgili
sayısız vazı vazılmış geçmişte. o
birikim \e sonuçsuzluk sizce dü-
şündürücü değil mi?
Sonuçsuzluğu kıstas olarak
alırsak ınsanlığa. ütopvalara. sı-
nıfsız bir topluma dair y azılıp çi-
zilen kuşkusuz daha yüklü bir bi-
rikimin ardından yırminci yüzv ı-
lın sonunda vanlabilen noktava
bakıp"v
r
azılan**tümden lanetle-
memiz gerekir. Afganıstan'da
son günlerde olup bitenlerı izle-
dikçe. yeni bir vüzvıla. din kıs-
vesi altında erkeklerın kadınlara
karşı açtığı bir "cihat" ile girivor
olmanın dehşeti bütün duvgu ve
düşüncelerımı bastırıvor. lfk alı-
nan karann, kadınların işe git-
mesini ve peçeaİEsokağa çıknıa-
sinı yasaklama olması. insanlık
adına ne kadar kaygı verici bir
durum! İstanbul'la ilgili yazıla-
rın sonuçsuzluğundaki trajediy i
de önemsizleştirivor bir anlam-
da. Bütün bunlara rağnıen. çö-
züm getireceğine ınandığımız-
dan bile değil. ba^ka türlüsü elimizden
gelmediği için yazıp çizmeş ı sürdürece-
ğiz; İstanbul'a dair. her şe\e dair... Baş-
ka ne \ apabilinz kı? Gıtgide daha küçük
bir azınlık haline gelsek de doğru bildi-
ğimizi söylenıek zorundav ız. Ozanın de-
dıöi cibi: "Ya benöleyim misöylemeyin-
ce?^
- İskenderiye'deydiniz, "İskenderiye
Dörtlüsü?" "Kavafis?"" Oraları \e İstan-
buj
1
İskenderiveDörtlüsü'nüöncedenoku-
nnamıştım. 'Justine'ı okuyupöyle gittim
İskendenye've. Düşkınklığım ve hatta
kızgınlığım belki o \ üzden çok voğun ol-
du. E\et. kızgınlık... Genç bir arkada-
şım. İskenderiveizlenimlenmıdinlerken
beni Batılı gözüyle bakmakla eleştirdi
\ e sordu: "Neden bu kadar kızgınsınız?"
İnsan ne zaman kızar.
1
Gocunacak bir
şeyleri olduğu zaman. "Zülfiyare'" do-
kunmuşsa. O zaman fark ettim kı. kız-
gınlığım. İskenderiye'nin katlinde İstan-
bul'u görmemdendir. Kozmopolit bir
kültürbaşkentinin.ortaçağındini taassu-
bunda bir kasaba irısıne dönüştürülme-
sindendir. İstanbul nevse ki henüz İsken-
derive kadar vahim bir noktada değil...
Ama. olmayacağının bir garantisi var
mı? Bilinmez. LanrenceDurrellve Ka-
\afis olmasalardı. İskenderıve'nin adı
bugunartıkanılmıyorolacaktı. \a İstan-
bul davalnızca YahvaKemaPin şiirlenn-
de kalırsa
1
Evde yaratılan cam sanab
OZGEN ACAR
*Ne Armut" - Ginnv Ruffner
• Metropolitan Sanat Müzesi, koleksivonunda bulunan 36 sanatçıdan 39 cam eseri 6
ekime dek "Stüdyo Camlan" başlığıyla sergiliyor. Vlüzenin 2O.\'üzyıl Sanatı bölümünün
düzenlediği sergi'de işlev sel camların yanısıra özgün sanat eserleri yer alıvor. Bu arada.
Chihulv'nin dört, Lirtleton \e Labino'nun da birer eseri bulunuyor. Sergivi gezenler
21.vüzvıla doğru sanat dünyasının geleceğinin pırıltılannı cam eserlerde görüyorlar.
fırında uvguladıkları yeni teknoloji ile cama
düşükerıme sıcaklığında ı^tedikleri biçimi
verdiler. Bu gelişme. 1960 \e 70'lerın
olağanüstü özgür sanat anlayışı ile bırleşince
ortaya "Stiid>o Cam Devinimi" adlı bir
sanatsal örgütlenme çıktı. Pratikteki bu
gelişme. teorîş ı de etkılemede gecikmedi.
Üni\ersitelere cam dersleri \enlir. master ve
doktora tezleri hazırlanır oldu. Bu arada. Dale
Chihuly adlı bir cam ustası da Pasifık
kıvısındakı Seattle kentı vakınındakı Pilchuck
Cam Okulu'nu açtı. Teorıdekı gelışmeler de
yenı düşüncelere vol açtı. Yeni düşüncelerin
gerektirdiğı. \cnı malzenıeler \e bunlann
vapımı için \enı teknikler üretildi. Taş. bronz.
toprak. ağaç hevkellerin dışında cam sanatında
önemli sıçramalar dıkkatı çektı. Müzenin 20.
\'üzyıl Sanatı Bölümü'nün düzenlediği
sergıde işle\ sel camların yanı sıra özgün sanat
eserleri >er alıvor. Bu arada. Chihulv'nin dört.
Lıttleton \e Labıno'nun da bırer eseri
bulunuvor. Sergiv ı gezenler 21. yüzv ıla doğru
sanat dünyasının geleceğinin pırıltılannı cam
eserlerde üörüvorîar.
NEVY YORK - Metropolitan Sanat Müzesi
(MET). koleksivonunda bulunan 36
sanatçıdan 39 parça cam eseri 6 ekime kadar
"Stüdyo Camlan" başlığı ile sergiliyor.
Yakın tarihe kadar. camdan hevkeller. figürler.
eserler yaratmak içim cam tabrikalarının
olanaklarından vararlanmak gerekivordu.
Oysa. günümüzde sanatçılar. anık iabrikalann
kapılannı çalmıvor: kendi ev-stüdvolannda
eserlerini varatıyorlar.
Camın erıtilerek. biçimlendirilmesi için çok
sıcak ve büvük fırınlara gereksınim
duvulması, cam hevkel yapımmı geciktirmişti.
Wisconsin Üniversitesı'nin güzel sanatlar
profesörlerinden ve ayrıca Corning Cam
Çalışmalan Müzesi'nin araştırma yönetmeni
de olan Haney K. Littleton; Dominic
Labino'nun yardımıyla 1961-62'de cam
vapma teknığinde önemli bir teknolojik
gelişme gerçekleştırdı.
Ikili. bir ressam ya da heykelcınin
kullandıkları bovutta bir stüdvoda küçük bir
AHMET CE3IAL
"Amberin Domğunda*' - Hane> L. Littleton
Kitap Kapaklarındaki
Dünya: Tımuçin Unan
Çok bilinen bir ad mıdır Timuçin Unan?
Sanmıyorum.
Çünkü her toplumda olduğu gibi, bizim toplumu-
muzda da ''gizli" sanatçılar vardır. Becerilerinin salt
zanaatın sınırlarını çoktan geride bırakıp, sanatın
büyülü dünyasına gırmiş olmasına karşın onlar, ya-
ni yollarına gürültüsüz patırtısız devam etmeyi sür-
düren "gizli" sanatçılar, yaratıcılıklarını kendilerine
özgü kuytuluklarda harekete geçirmeyi yeğlerler.
Timuçin Unan da o sanatçılardan.
O, bir grafik sanatçısı. lyi Şeyler'öen bugüne ka-
dar çıkan hemen bütün kitapların grafik tasarımı
onun imzasını taşıyor. Doiayısıyla bu adı, sanınm an-
cak kitap tutkunluklarını, ellerine aldıkları her kıta-
ba aynı zamanda estetık bir obje gözüyle bakma
beklentısi içinde olacak kadar ileriye götürmüş olan-
lar bilebilirler.
Kitap denılen nesneyi elbet, "bellibirdüzene gö-
re bir araya getirilmış yazılı ya da resimli sayfalar"
diye de tanımlayıp. böyle bir tanımlamayia yetine-
bilirsiniz. Ama kitabın tarihı, bize insanlığın genel-
de böyle bir tanımlamayı yeterli bulmadığını. yalnız-
ca "okunabilirliğin"ötesınde, kitabınyeterınce "bü-
tünleşmesı" için bazı estetık öğelen de gereklı say-
dığını gösteriyor. Buyönelimi, 'yaz/'nınyeterinceet-
kin kılınabilmesi için başvurulan yollardan birı say-
mak herhalde yanlış olmaz.
Kitap kapaklarının grafik tasarımına ve resımlen-
mesıne gelınce, bu çabalar okur ile kitap arasında,
görsel bağlamda olmak üzere. ilk ilişkilerin ve köp-
rülerın kurulmasını sağlar. Başarılı bir grafik tasarım-
la karşılaşan. beğenılerınde biraz olsun incelmış bir
okur. karşısında 'yazı'ya salt satış amacının sınırla-
rı içerisınde düşünülemeyecek bir değer veren bi-
rilerinin bulunduğunu algılar.
Okurda böyle bir algıya yol açmak. onun kitap
üzerinde mülkıyet kurma güdüsünü körüklemekle
eşanlamlıdır.
Gerçek anlamdaki bütün sanatsal ürünler gibi.
sanat eseri düzeyine varabilmiş kapak tasarımları-
nın çağnştırdıkları ve aşıladıkları da, sıradanlığın dü-
zeyini aşmayan ürünlerinkinden çok farklıdır. Bu tür
tasarımlar, yine her sanat eserinde olduğu gibi. va-
rolan gerçeği, yani kitabın nesne varlığını, yaratı
ürünü bir başka gerçekle, doğrudan grafik tasarım-
cısının elinden çıkma. yaratılmış bir görsellikle ta-
mamlarlar. Nasıl çevreyle uyum sağlamayı başar-
mış gerçek mımarlık ürünlenni bir an yok varsaydı-
ğımızda. içinde yer aldıkları doğa ya da kent doku-
sunun sanki yarım kalacağı gibi bir duyguya kapı-
lırsak, sanatsal yaratı düzeyindekı bir kapağı yok
varsaydığımızda da, kitabın bütünlüğü o kapak ol-
madan düşünülemezmiş izlenimine kapılınz.
Bu ızlenim. varolan dünya ile sanatçının onun kar-
şısına koyduğu dünya arasındakı gerılım alanında
yaşamanın sağladığı estetik hazzın bir sonucudur.
Timuçin Unan'ın kapak tasanmlan, böyle bir ge-
rilim alanını her defasında -ve üstelik kitapların ıçe-
rikleriyle hep genel bir örtüşme düzeyinde- sağla-
yan ürünler. Bu sanatçının elinden çıkma kapakla-
rın taşıyıcısı olan kıtapları karşısına yan yana dizen
kışi, aynı nesne aracılığıyla ikıli bir dünyayı, belki de
daha doğru deyişle iki ayn dünyayı. kitabın kitap ol-
ma nitelıği ile sanatsal bir görselliği eşzamanlı ya-
şıyor; sözünü ettığimiz eşzamanlılık içerisınde bu
ayn dünyalann -bağımsızlıklarını koruyarak- kitap
bütününde yine de birleşebilmesi ise. zanaat ile sa-
nat arasındaki ayrımın ya da ilişkinin göstergesi olu-
yor.
Sanatta atılganlık ve yüreklilik, sanatçının zaman
içerisınde kendi üslubunu gelıştirmesınin önkoşu-
ludur. Gelgelelim bu önkoşulu yenne getırme zorun-
luluğunun bilinci. kimi zaman kendinı bu uğraşa
adamak isteyenleri çok sakıncalı yollara da götüre-
bilir. Biçimlerin ve renklerın dilinı olabıldiğince zen-
gin kullanma kaygusunun çekiciliğıne aşırı kapılıp
anlatımın 'uzağına düşmek, bu sakıncalı yollardan
biridir. Ama Timuçin Unan, yüreklilığine karşın böy-
le yolların tuzağına düşmüyor. Örneğin Kavram Ya-
yınları'nın "Yeryüzü Şairleh" dizisinin kapak tasa-
rımlarını gerçekleştiren Sadık Karamustafa'nın bi-
çim ve renk cümbüşlerınden her defasında kendi-
ne özgü bir şıirsellik yaratması gibi, Timuçin Unan
da. gözünü budaktan sakınmamasına karşın. kul-
landığı tasarım öğelerini hep kendine özgü bir an-
latımın estetik bütünlüğü içerisınde birleştirebiliyor.
Tüketim çılgınlığının, maddenın egemenliğinde.
çoğunlukla günü yaşamaktan ve -zaten istenmese
de ölmeye yargılı!- zamanı öldürmekten başka bir
yönelimi pek kalmamış bir dünyanın çoraklığında,
Timuçin Unan gibi alçakgönüllüğün kuytulukların-
da yaratmayı sürdüren "gizli" sanatçıların varlığı,
hiç kuşkusuz ender umut kaynaklarından biri...
Sirkeli Höyüğü'nde tarlhin yüzü
ADA.NA(CumlıurijetGüne> İlleri Bürosu)- ^ıdana'nın
Ceyhan ılçesine bağlı Sirkeli K.övii yakınında bulunan
Sirkeli Höyüğü'nde kazı çalışmalan sürüvor. 1992
yılında Münıh Ünıversitesı ve Adana Bölge Müze
Müdürlüğü'nün işbirliğivle başlavan kazılarbu vıl
Bavaria Bıll Akademısi üvesi ve Türk Tarih Kurumu
Onursal üvesi Prof. Dr. Barthel Hrouda başkanlığında
birkurulca sürdürülüvor. Hövükten çıkarılan "kutsal
boğa başı' buluntusuna Türkive'de ılk kez rastlandığını
belirten Hrouda. Boğazköv kazılannda bulunan bir
vazıta göre Sirkelı'de kutsal bir yapı olabileceğmi
sövledi.
BUGUN
AKBANK. CAZ FESTİ\ALİ 'nın açılış konseri. bugün
saat 20.30"da Sabancı Center Hacı Ömer Salonu'nda
gerçekleşecek. Yokalde Vanessa Rubin. basda Richie
Goods. piyanoda George Colligan \e davulda Dvvayne
Broadnax'ın oluşturduğu 'Vanessa Rubın Trio" Nevv
York'tan gelivor. 264 20 45
AKSANAT'ta Festival kapsamında. saat 13.00'te caz
tanhıne kendine özgü yorumları ve fırtınalı kişiliğıyle
aeçen Charlıe Mmaus üzerine bir belaesel film.
Charlie Mingus '1968' yer alıvor J52 35 1)0
TAR\NTA BABU Kültür ve Sanat Merkezinde saat
18.00'de Sunay Akm'ın katılacağı şiir sövleşisi ver
a!ı>or. 235 2H59
İFSAK'ta bugün avın savdam vanşması gerçekleşıvor
Cemal Aüacıkoülu'nun seçıcı olduğu yanşmada kon'i
serbest. 243 14 1)1
EVRENSEL KÜLTLR MERKEZİ nde saat 15.00'te
Sergei Eisenstein'ın "Grev' adlı filmi gösterilıvor. Saat
19.00'da Çernobil filminin gösterileceği Evrensel
Kültür Merkezi'nde aynca 'Atoma Giden Yol Başına
Dikilen Altı Hevkele Ait Dia Gösterisi" yer alıvor.
243 0H 03
ENKL\RÖNESANASGALERİ BAR'da saat 19,00'da
Hüseyin İlbev'in 'Ruhı Su'nun Ardından Bir Demet
Türkü' adlı programı gerçekleşecek. 2'4 25 40