Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 22EKİM1996SALI
14 KULTUR
SAHNEDEN AYŞEGÜL YÜKSEL
Finlandiya'da yapılan Uluslararası Tiyatro Eleştirmenleri Birliği'nin 14.Dünya Kongresi ve Fin tiyatrosu
Tiyatrofutboldan dahapopülerTürkiye ile aynı boylamı paylaşan.
anıa alabıldığine kuzeyde. "uygar" ola-
rak bilınen dünyanın elverişli iklım ko-
şullanııın uzanamadığı bır başka uygar-
lıkta> ım. Uluslararası çıkarpazarlıkları-
nm dışmda kalmış. ulusal bağımsizlığı-
nı bızimle hemen hemen aynı zamanda.
bizıın gıbı vaman bır bedel ödeyerek el-
deetmiş. orınaıılarlagöllerin sarmaşdo-
laş ülduğıı. güz renklennin tüm tonları-
nın kilometreler bovunca sereserpe uza-
nıverdiğı. kocaman bir ülkedeyim. Yü-
zölçümü bizinıkinden daha küçük olsa
da nütusu bızimkintn onda birine bıle
ulaşmayan. aynı düzeydeki teknoloji sa-
vıea çok dalıa az kişiye hizmet verdığı
içın bızdon kat kat uygarolabilen Finlan-
di>a
Ze>nep Oral'la L'luslararası Tiyatro
Eleştirmenleri Bırlığı'nm (AICT) 14.
Diinya kongresi'ne katılmak için uçuyo-
ruz Helsinkı'ye. Fınlandıya "dageçıreee-
ğinıız bir hattalık süre içinde lıer şeyin
zamanlanıası kusursuzolacak. hiçbirşey
aksamayacak. hiçbir terslık olmayacak.
hiçbır tatsızlık çıkmayaeak. Bu ülkede
her türlü "dü/enleme'" kusursuz. Artık
biz de kentııı bir parçasıy ız.
Herkes Ingilizce konuştuğu için. Fın
yaşamının ıçinde. sanki onlardan biriy-
mişçesineyoğrulmaolanağımızvar. On-
lanıı dingin \e valın yaşama bıçimini
gözlenılemede zorluk çekmiyoruz.
Bu yılki seminerin konusu
tiyatro gazeteciliği
Türkıye 1985 yılından bu yana
AICTninyönetim kurulundayeralıvor.
(Geçen v ıl y itirdığinıiz sevgili Lütfi Av,
Türkıye'vı \ ıllar önce bu kuruluşun ilk
üvelennden bin y apmış. Kongrede onun
anısına savgı duruşu vapılıyor.) Bugüne
dekgırdığinıiz seçinılerın hiçbirindeyü-
zünıüz kara çıkmadı. (Sonuç olarak bu
kez de oy \ erme yetkisi olan 24 ülkeden
20 siniıı o\ ıınıı alarak y ine gırıyoruz yö-
netim kurulıına.) Bu yılki semınentı ko-
nu>u tıyatro gazeteciliği. Kore'den Bre-
zilva'ya. 60 dolayındaki delegenin ezici
bir çoğunluğu. görüntülü "medya"njn
sıradan tivatro yapımlarının çığırtkanlı-
ğını vaparak tiyatro sanatını sıradanlaş-
tırdığındaıı yakınıyor. Bizinı bildirımiz-
de de görüntülü ınedya \e renkli basının
tiyatro ile olan ılişkisı irdeleniyor. Çoğu
Batılı \e Doğulueleştirmen -tiyatroeleş-
tirisrnıngeçerliliğıniyitirmekteolduğu-
ııu ileri sürüyor.
Ancak. geçerliliğini yitiriyor gibi gö-
rün.'-e de bir tiyatro eleştiri yazısına. Şi-
li "de bıle Türkiye'de ödendiğınin en az on
katı ödeniyor Bu işı "•amatörruh"la ya-
pan bır tek bız kalmışız da dünyada. ha-
berimızyok!
Ftnlilergöstenşten hoşlanmayan. içten
pazarlıklı olnıayan. sağduyuyu duygu-
sallığa egemen kılmış. özü sözü doğru,
doğal bır nezaketi ineelikle taşıyan, gü-
zel insanlar. Teknolojinin sağladığı ola-
tıakları sayıca çok daha az kişi paylaştı-
gından. "uygariık" göstergeleri bıçim-
sel görüntülerle sıııırlı değil; yaşam bı-
çiminin doğal bir parçası olabilmış. Ge-
nel telefonların önünde kuyruk. treıı \e
otobüslerhıncahıııç dolu. bizimkılerdü-
zey ındekı yollar kalabalık olnıadığı için
itiş kakış. gürültü ve trafık kazası yaşan-
mıjorbu ülkede İş bulamavan herkes iş-
sizlik sigortasından yararlandığından.
sokaklarda dilenci de görülmüyor. O ül-
kede lıerkes "gülümsemeyi" biliyor...
Gösteri sanatlarına gelince. sanatçı ye-
tiştiren dört üniversiteden. i> i eğitim gör-
müş bir dolu sanatçı çıkıp. özel ya da
tam ödenekli bir dolu sanat kurumunda
göre\ alabiliyor. Nütusu otıız bıni bulan
heryerleşim merkezınde birkaç sahnesi
olan en az bir profesyonel. birkaç da
amatörtiyatrobulunuyor. Yerel yönetim-
ler tivatro yapıları kurma bağlamında
birbıriyle yanş içindeymiş. Bıroyuncu-
nun aylık ücreti 2400 Amerikan Doları.
(İşsız oyuncu sayısı çok az.l Yabaneı
oyunlar yanında her yıl 70-80 >eni Fin
oyunu sahneleyen tıyatrolann seyırcisi
de örnek düzey de. Ortalamaya \urulun-
ca. toplam nüfusun sansından çoğu ka-
dar tiyatro bileti satıîıyorhervıl. Finlan-
di\a. sıösteri sanatlan bafilamında bir
Virüs
Tiyatrosu 'nda
Strindberg'in
'Baba'sı
Onuncu yılını \e 30 yapımı geride
bırakan Viruus Tiyatrosu'nda
("»iriis": "Anlaıtı bulaştıran")
yine Isveççe olarak Strindberg'in
gerçekçi oyunlannın en
ünlülerinden olan "Baba"yı
izliyoruz. Oyun ezberimizde. bu
nedenle, aradakı yabaneı dil engeli
daha kolayca ajılabiliyor.
Karşımızda genç bir topluluk var.
Bu yılı "Erkek Yüı" ilan etmişler.
Oyunlan da "erkek" cinsinin
duvarlıklarını ^ergileyen yapıtlar
arasından seçilivor. (Sakın
şaşırmayın. Finlandiya'da kadın-
egemen bir topltım yapısı var. Bu
nedenle. erkeklerin haklarını
korumak sanatın işlevlerinden biri
olabiliyor.) Çeşitli rollere. olması
gerekenden daha genç oyuncular
çıktığı \e olay oldukça derrne
çatma bir sahne tasanmı içınde
gerçekleştirildiği için.
natüralizmin gerektirdiği
inandıncılık bütünüyle
oluşamıyor. Binbaşı'da Mats
Langbacka, karısı Laura'da Birthe
VVingnen etkili birçift
oluşturuyorlar. Iki karşı einsin
kıyasıva bır varoluş savaşı verdiği
oyunda "ezen"le "ezüen" yer
değiştirirken. aralarına hep en az
üç metrelik uzaklık koyuyorlar.
Dans edercesine... Kadının, alt
etmeye kararlı olduğu erkeğe
dokunduğu ender anlarda ise on
be> yıllık e\ lilikte yaşanmış
eziklik. sevecenliğin ilişkiye
egemen olmasını engellıyor; Laura
ateşe dokunmuşçasına
uzaklaştırıveriyor ellerini..
"şenlikler ülkesi"; her \ ıl çeşitli alanlar-
da onlarea t'estıval düzenlenişor.
Ne vazık ki kongre bu festi\allerden
binne rastlamamıstı. Bu nedenle seçimi-
mizi Helsinki'de sergilenen o\unlarara-
sından \aptiL_ • •
Tampere İşçi Tiyatrosu'yla ağır
top Jouko Turkka'nın oyunu
Otobüse doluşup Fınlandiya'nın
Manchester'i olarak tanıınlanan Tampe-
re kentine (180 km. uzaklıkta) gidiyoruz.
Çünkü Hefsinki'de Finlandiya'ııın ya^a-
yan en bü\ük tı\atro adamı olarak nite-
İeneıı Jouko Turkka'nın bir yapıtı sah-
neleniyor o sırada. Sandalvelerle çe\re-
kavrayamışoruz. (Bizım ortao\ununa
benzeyen bir biçemle kar^ı karşiya\ız.)
Perde arasında yerel se\ ıreılcr yanmııza
vaklaşarak. "Niye geldiniz. Fince bilme-
den bu oyunu anlayanıazsınız" diycrck
yüreği/nizesu şerpiyorjat»»-. ,. -
Döniişte yof bo\uncâ rRTcleştinnen
arkadaijlarımızı öldürurcesine sorıı yağ-
muruna tutsak da. ızlediğınıız olavııı
"olay" olduğunu anlamamız için eıte.M
güıı Jouko Turkka'nın kendı.-.i\le tanış.-
mamız gerekli.
Alkolizmden yeni kurtulnıuş. kaf'ası
kazınmış. çarpıcı bır kışilık \ar karşı-
mızda. •'O\unumun \enı' olduğunu si-
ze kanıtlanıa\a çalışmakla kendimi aşa-
reci ıçinde gencın hem scvtjilısı hem de
aııa babası olarak rolden role geçiyorlar.
Biryaııdan "Hamlet"sı ılişkilerdilege-
lirken. öteyandan rınlandıya'daki asker-
lik düzenının belgeselı sıınuluyor. Ayn-
ca yaşlı kadının ovuncıı ki^i JdmJiğL-
Turkka'y a bır yönctmen olarak duyduğu
nefret. a.slında oyundakı kımliğinin dı-
şinda bin olduğu. dahası biitün bunların
gördüğü bırdıi') olma olasılığı oyun sü-
reci içınde hep gündemde. Turkka ay n-
ea oy unlarını kendısiy le ilgili çok
u
özer
gerçeklerı seyırcisine "itiraf ettiği bir
aracı olarak da değerlendiriyor. Dahası.
oy utı Tampere kentıy le doğrudan doğru-
ya ilgili. (ienç fılozof oyun başında as-
 ürkiye 1985 yılından bu yana AICT'nin yönetim kurulunda yer alıyor. Bugüne dek
girdiğimiz seçimlerin hiçbirinde yüzümüz kara çıkmadı. Yine giriyoruz yönetim kuruluna.
Bu yılki seminerin konusu tiyatro gazeteciliği. Gösteri sanatlarına gelince. yabaneı oyunlar
yanında her yıl 70-80 yeni Fin oyunu sahneleyen tiyatroların seyircisi de örnek düzeyde.
Ortalamaya vurulunca. toplam nüfusun yarısından çoğu kadar tiyatro bileti satılıyor her yıl.
Ne yazık ki kongre. festivallerden birine rastlamamıstı. Bu nedenle seçimimizi Helsinki'de
sergilenen oyunlar arasından yaptık.
lenmiş mınıcik bir sahnede "Aşkın Kut-
sanmış Düşkırıklıklan" adlı oyunu izli-
yoruz. Göstermeci ve benzetmeci bı-
çemlerin. "«jun içinde oyun", "anlam
jçindeanlani" labirentlerinde sık sık ver
değıştırerek dolaştığı bu gösterinin hak-
kını \erebilmek için elimizdeki özetin
yeterli olmayacağını kısasüredekavnvo-
ruz. çünkü tüm çekıcıliğine karşın dene-
v inıli başov uncu Eüa Roine'nin (NisaSe-
rezli'nın kolavca başedebileeeği) ülke-
nin en genç telsefe doktoruna âşık vaşlı
kadın rolünde. jest ve mimiklerini dur-
madan vineleverek çırpışinın oneminı
ğılamış olujorum" dıve başlıvor söze.
Tiyatroda bıçemın durmadan değiştiği-
ni. kendisinin de üç yılda bir hem metin
hem de sahneleme bağlamında veııı bı-
çemlere geçtiğirıı söylihor. "Son on >ıl-
dır görsellik modası \ardı" dıvor; "şim-
di ise görsel olan dilin ta kendisi. Özellik-
leyineleme." Yaşlı kadınla. askerdekı ça-
vuşunun aynı zamanda â^ık olduğu 20
vaşındaki felsefe doktorunun sahnede
vaşadığı serüvenin onlarea anlam kat-
manından oluştuğunu dile getirıvor. Te-
mel konu birgenein "erkek" kılmma.sı
Ça\uş ve ya$h kadın oyunungelışinı sü-
kerden Tampere've dönüvor ve bu işçi
kentinin bırburjııva kenti olduğunu sö>-
lüvor. Ovuının sonunda ıseburjuva sını-
tınagömmetöreni vapılıyor. (Kutlanma-
sı âdet olmıış Fraıısiz Burjuva Devri-
mi'ne iroııık bır tepkı!) Bıreleştırnıenın
~Artaud"nun kıyıcı tivatrosuna benzer
bır vaklaşmıla. tivatroyıı "gerçek ve iç-
tenlikli bir dene> im alam"na dönüştüren.
Fin tivatrosuna eoşku. şiddet. biranlam-
da Latin kanı taşıvan biryazarve vönet-
men olarak nıteledığı Turkka'vı tanımış
olmaktan mutlııvum.
Çalişmalarını bir gün aıılavabıldığım
bırdilde izleyebileceğimi umuyorum yi-
ne de...
1993'te tamamlanan Ulusal Opera
Helsinki'nin ıncisi. (ünlü mimar-tasa-
rımcı Alvar Aalto'nun küçük çaptaki ta-
, ^umjarını yakında«,,.ba$yapıtlanndan
"tTıri olan Fınlandiya Konser ve Kongre
Salonu kompleksini uzaktan görebildik
ancak.) "VVestside Storj" müzikalinden
vazgeçip iiçlü bale gösterisini izlemek
için Ulusal Opera'ya gidiyoruz.
Fin sanatının tipik öğelerinden olan,
çeşitli taşlann soyut bir tasarım anlay ışı
içinde biçimlendirilmesiy le oluşan hey-
kellerle bezenmiş. genişlik duygusunu
uç boyutlarda yansıtan bu görkemli ya-
pının büyük salonunda dansın üç büyük
ustasının, Danimarkalı Harald Lan-
der'in. Hollandalı JiriKyliaıTın veAme-
rikalı VVilliam Fors>1he''ın üç ünlü yapı-
tını izliyoruz. Her üç koreografın da
"klasik baledeki hareket dili"nı bireysel
yaklaşımlandoğrulrusundadeğerlendir-
dikleri gösteride önce Lander'in "Etüt-
ler"ini. sonra Kylianın "Unutulmuş
Toprak"ını. en sonra da Forsythe'ın
"İkinci Aynntı"sını izliyoruz. Aralann-
da bir de Türk dansçının (Özen Erdinç)
bulunduğu Fin bale topluluğu. gitgide
daha kusursuzlaşan bir beceri gösterısi
ve yorumla. üç gösteriden geçerek hızla
doruğa tırmanıyor. Finlandiya'da izledi-
ğim en coşku verici sanat olayı...
Cam. porselen. seramik ve tekstil ta-
sanmları tahta ve kâğıt işçiliği. takı sa-
natı bağlamında Avrupa'nın en özgün
ürünlerini sunan. sanatsever Finlerin hu-
zurlu ve sessiz ülkesinden. gerçekten
"canlı" bir anıyla dönüyorum: Kışa
dayanıklı olduğunu sandığım bir saksı
kırmızılı beyaz çiçekli "kanerva"
(çalımsı bir ot) ile. Haftada bir suluyo-
rum. şimdilik yaşıyor...
Sesini yitirmiş
Maria Callas'tan
4
UstalıkDersi'
Amerikalı vazar Terence McNally'nin. şu anda
dünyanın birçok tivatro metropolünde sergilen-
mek'teolan •lstalıkDersi"(MasterClass)adlıoyu-
nu. Finli nüfıiMin İsveççe konuşan kesimi için oyun
sunan Svenska Tiyatrosu'nda izledik. Gerçek bir
olaya dayanan oyun. büyük soprano Maria Cal-
las'ın. 70'li y ıllann başında. opera şarkıcılığını bı-
raktıktan sonra Nevv York'un ünlü Julliard Müzik
Okulu'nda. mezun olma aşamasına gelmiş genç
klasik-opera şarkıcılarına verdiği ustalık dersleri-
ni dile getiriyor.
Bir deneyimli kadın oyuneu. ikisi kadın üç ope-
ra sanatçısı \e bıreşlıkçi için yazılmış olan oyun.
hiç şarkı söylemeyen Maria Callasın. oturduğu
yerden. karşısııuia ayakta dııran üç genç şarkıcıya
verdiği "sahnekişiliği"derslenndenoluşuyor. C'al-
las hiç durmadan konuşuyor ve başka hiç kimseyi
konuşturmuyor. Callasın kişiliğıne biraz gülmece
duygusLiyla daha çok da sevgi ve saygıyla yakla-
şanbu nostaljik metni sahneve getirme'k için yö-
netmene ve sahne tasarımcısına pek gerek yok. Ba-
şoyuncu Christina Indrenius-Zale»ski. Jest. mi-
mik. ses kullanınıındaki u>tahğını sergilcyecek
oyunu tek başına götürüvor. (GülrizSururi'nın hiç
zora gelmeden süriikleyebileceği bır rol.) "Hare-
ket*" olgusunun hemen hiç y er almadığı >alıne ola-
yını tekduzelıktv-'iı Bellini, Puccini \e \erdi opera-
İarından kusıırsıızca yorumlanmış ary alar sunan üç
genç opera sanatçısı I Annika Sjötund, Martina Ro-
os. Anders Blom) kurtanvor.
Bir Fin mafya müzikali
'Vera Veroşka'
Helsinki Kaupungin Tiyatrosu'nda Finceolarak sunu-
lan "\era Veroşka"nın kadın yazarı Pirkko Saisio, maf-
ya müzikali olarak nitelidiği bu yapıtında Helsinki'de iş-
çı kesımının vaşadığı Kallio mahallesinden birkaç yıllık
bır kesıt sunuyor. "Nera" adlı lokantayı işleterek zar zor
geçınmeye çalışan orta yaşlı Aune. askerden yeni dönen
oğlu Rodney. polis olan kızı Tina \e y akın çev reden ge-
len yoksul müşterilerle "Keşanlı Ali Destanr havasında
başlıvor oyun. Kısasüre içinde ise yine Haldun Taner'in
"Fazilet Eczanesi**ni anımsatan bır "değişen çevre oyn-
nu"na dönüşüyor. Sovyetler Birliği'nin çözülmesınden
sonra. başka ülkelerde ziy areti ticarete dönüştürme yo-
liıvla oluştıırulan Rus mafyalarından birinin bu yoksul
çe\rede iş tutmasıyla yaşanan yozlaşmayı dile getiren
oy unda. "Vera" Iokantası önce
14
Veroşka*'adını alıp Rus-
laşiyor. Aune \e ailesi dağılıp tükendıkten sonra ise ye-
ni sahıplerince Fransız lokantasına dönüştürülerek "Ve-
n>nique"adını alıyor. Düzenbazlıketmeyibeceremeyen.
buyalın. saf veyoksul Finleri kandıran. Rusmafyasının.
zorbalığı y alancı ipekten bir örtü gibi gizleyen incelik ve
soyluluk görüntüsü... Sömürgen yabancıîar. hele Rus-
ya'dan gelenlcr. dürüst ve saf Fin vatandaşlannın düze-
ıııııı bozaeak sevimsizetkenler olarak değerlendiriliyor.
Fın-Rus ilişkilerinin son yüzyıl boyunca hepduyarh bir
dengede tutulmuş olması da bu yaklaşımda etkili.
Pirkko Saisio'nun oyunu biraz dağınık: iki "geriyedö-
nüş" sahnesi \e dans gösterileriyle daha da gevşek kıhn-
miş. Bunda sahne düzeninın yeterince hızlı bir tartıma
oturtulmamasının payı var. Oyuncular boşlukta kalıyor
çoğunlııkla. (Rodney de Oskari Katajisto, Rus fahişe
Lyuba'da Tiina \\eekstrom etkili bır oyun çıkanyorlar.
Oy ııncuların çoğu bedenlerıni çok iyı kullanıyorlar.) Ge-
nellıkle fonda kalan müzik bemol tonlardadolaşıyor. Fin
duvarlıöına vatkın...
YAZIODASI
SELtM tLERİ
Söylem Diizeyi
Sözlükler, 'söylem' sözcüğünün değişik, zengin
anlamlarını yaklaşık Şöyle devşiriyor:
Söyleyiş, söyleniş. telâffuz... ,,
Dilin sözlü ya dayazılı gerçekleşmesi...
Düşünce alışvenşi, tartışma, anlatış tarzı...
Dil-anlatım yetisi.. ;
Çoğumuzun üzernde durmadığı, onsuz yaşanai
bilir sandığı bu sözcük, işin aslı aranırsa, nasıl koj
nuştuğumuza, neyı nasıl anlattığımıza işaret eder^
Açılımı zöriarsak, ooğrudan doğruya, nasıl yaşa*
dığımıza, hayata işaret ettiği de düşünülebilir.
Bir on yıl var ki, söylemin niteliği, geleneği büs-
bütün değişti Türkiye'de. Gerçi on yıldan da çokr
Insan ister istem'ez 12 Eylül sonrasının anlatış,
ifade ediş tarzını düşünüyor. Bir emir-komuta zin-
ciri altında konuşmaya çarçabuk alışmadık mı? O
'arz ederim'ler, o 'sayın başkanım', 'sayın müdü-
rüm'ler usul usul hayatımıza sindi.
Karşımızdakini yersiz yere büyümseyip kendimi-
zi alçalttığımızı galiba algılayamadık. Söylemdeki
değişim, yeni bir 'saygı' belirtisi bile sayıldı. Öyle
bir saygı ki, 'birey'i yine 'kul' kılmaktaydı.
Sonra Özal dönemi çıkageldi. Rahmetli Özal ve
ailesi, dış görünümde, rahat, hatta demokrat, eşit-
likçi görünürlerdi. Ne var ki bu, besbelli bir dış gö~
rünümdü; arz da yalan dolan sayın da varlığjnı ko-
rudu. Birde 'hanımefendi' ektendv, Semra Özal'a
başka türlü seslenilemiyordu.
Bununla birlikte söylem yine -sözüm ona- değf-
şimden değişime uğruyor, askerî dönemin buyur*
gan dil-anlat/m yetisi. pek karşıt dünya görüşleri|
nin köşeyi dönmede birleşiverdiği bir siyasal ori
tamda köşe dönücü. köşe döndürücü dil-anlatınâ
yetisine evriliyordu.
Burada 'yeti' sözcüğünün gereksizliği düşünü-
lebilir ama, buyurmak da. köşeyi dönmek de -biz-
ler başaralım başaramayalım- elbette birer yetidir.
Söylem hep aynı kalmakla birlikte değişir görün-
meyi sürdürdü. Bugünse, bayağılığının doruk nok-
tasında.
Bayağıhğa karınca kararınca değinmeden önce,
biraz da dünden söz açmak istiyorum.
Yakup Kadri'nin Atatürk monografisinı ya da
Politikada Kırk Beş Yıl anı kitabını okuyanlar, ora-
da her iki kitapta, ne kadar 'kişilikli', kendini ezdir-
meye yanaşmayan, gerçek bir bireyle çoktan kar-
şılaşmış olmalılar.
Yakup Kadri, Atatürk'e büyük sevgi duyduğunu
dile getirmekle yetinmemiş, olumsuz eleştirilerini
de saygı çerçevesinde açık açık söylemiş, yazmış
:
tır. Hele, ismet Inönü söz konusu olduğunda, say
:
gı korunmuş, olumsuz eleştirinin düzemi arttırıl-
mıştır. Yakup Kadri, Menderes'in siyasetine artık
merhamet duyduğunu söylemekle yetinmiştir. Fa-
kat hep bir düzeyi kollayarak.
Cumhuriyet'in ilanından sonra Türkiye'den ayrıj
lan, Atatürk'e kırgın Halide Edib, taa 1955'lerde
gençlik anılarını Ingilizce'den Türkçe'ye çevirirken
söyleminde düzeye özellikle ihtiyaç duymuş, şöy>
le yazmıştır:
"Istiklâl savaşmın imtihanında en başta telakki
edilen ve sembol olan Mustafa Kemal Paşa var-
dı. Işte bundan dolayı onun devrinde eziyet çek-
mişlehn bile, kalplehnde daima biryeri vardır."
Bugüne dönelim:
Bir yandan siyaset adamlarının söylemi, bir yan-
dan basının bazı ünlü kalemlerinin söylemi, herhal-
de demokrasi ve konuşma hürriyeti adına olacak,
akıllara durgunluk verici bayağılıkta bir 'söyleyiş',
'telâffuz ediş' yaratmış bulunmaktadır bugün.
Suda halkalar gibi büyüyen gündeş söylem, ik7
tidardakilerden en alttakilere yayılmakta, gitgide
artık herkesin genel söylemi olmaktadır. Televizyon
kanallarındaki ifade ediş tarzı ne demek istediği-
min en seçik kanıtıdır.
Eskiyken yeni görünen bu söylem, yalanm, çir-
kinin, tiksinti verenin ardını kovalarken, bir yandan
da bencilliği, ben-benciliği, kendini pofpoflayıcılı-
ğı, küçük dağlar yarattım'cılığı sergiliyor.
"Teşekkürederim", dediğinizde "o/du/" yanıtını
alıyorsunuz. Sanırım çok yalın bir örnek.
Söylemde düzeyi aramaya kalkışanlar, eski yön-
tem alçakgönüllülüğü yeğleyenler 'alık' yerine ko-
nuyor.
Ne yazık ki edebiyat adamının da aynı yolda yit
rüdüğünü, günrJeş söyleme yenik düştüğünü za,-
man zaman saptayabiliyoruz. Öylesine yukardah
bir bakış ki, biz aşağıdaki lağım sıçanları kaçacak
delik aramalıyız...
Zaten aramıyor muyuz?
Vecihe Hatiboğlu'nu yitirdik
• Kültür Servisi - Dılbilim alanındaki araştırmalanyla
Türk tanhinin MO 3 binli y ıllara uzandığını kanıtlay'an ,
profösör Vecihe Hatıboğlu Kılıçcıoğlu'nu yitirdik. Dil
Tarih Coğrafya Fakültesi eski öğretim üyes'i ve Türk Dil
Kurumu Dilbügisi Bölümü eski Başkanı olan Hatiboğlu,'
Türkçe'nın bilimsel temellere kavuşması konusunda
yaptığı çahşmalanyla tanınıvordu. Sümerce ve Kasça'nın
Türkçe olduğunu kanıtlayan'. Hititçe'nin de Türk Kus
(kuş) kavminin konuştuğu dil olduğunu savunan Profösör
Hatiboğlu'nun yapıtlan arasında Atatürk'ün dil ve tarih '
kuramlarıyla ilgili görüşlerinin ele alındıeı •Ölümsüz -
Atatürk ve Di! Devnrnf (1981). 'Türkçe^nin Ekleri'
(1974). 'Pekiştirme \e Kurallan' (1973). -Türkçe'nin
Sözdizimi" (1972). 'Dilbügisi Terimleri Sözlüğü'(1969)
yer alıyor. Hatiboğlu'nun yaşamı ve Türkçeye sahip |
çıkışına ilişkin çalışmalan TRT 2'de yayınla'nan 4
'Cumhuriyete Kanat Gerenler' belgesefine konu oldu. «
Eskişehir Festivali sona erdi
• Kültür Servisi - 2 Uluslararası Eskişehir Festivali, b:
dünya prömiyeriyie sona erdi. Festivalin kapanış
konserinde orkestra >efi ve besteci Betin Güneş'in
'Klarinet Konçertosu' dünyada ilk kez Ensemble
Mondiale Yaylı Çalgüar Orkestrası tarafından
seslendirildi. Şet Betm Güneş yönetimındeki orkestra.
Güneş'in eserlerinin yanısıra Bela Bartok'tan Rumen
Halk Dansları. Feritfüzün'ün 'Esintiler'inı seslendirdi
Anadolu L'niversitesı Atatürk Kültür \ferkezi salonunda.'
gerçekleştirilen kapanış konserine ilgi büyük oldu.
Konserı Eskişehir Vaiisi Ali Fuat Giiven de izledi.
Dede Efendi'ye 8 milyarlık belgesel
• ANKARA(AA)-Kültür Bakanlığı. ölümünün 150."
yıldönümü için yaptırdığı belgesel-drama ve tiyatro
oyunu ile besteci Dede Efendi'yi anıyor. Dede
Efendi'nin yaşamını konu edin'en befgesel nitelikli bir ;
drama çekilmesi içın proje hazırlayanbakanlık. yazar ~
Turan Oflazoğlu'na da oyun siparışi verdi. Özdemir ;
Birsel tarafından çekilecek belgese! dramada ünlü
bestecinin 22 yaşından ölümüne dek yaşadığı çeşitli
olay lar konu edilecek. Çekimlerine önümüzdeki
günlerde başlanacakfilmin 8 milyarliraya mal olması
bekleniyor. Dev let Tıyatrolan Genel Müdürlüğüde.
Turan Oflazoğlu'na Dede Efendi'nin yaşamını konu •
alan bır oyun siparı,; verdi. 'Yıne Bır'Gülnihal" adını ;
taşıyacak olan oy unbır ay içinde tamamlanacak.