Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
: 17EKİM1996 PERŞEMBE CUMHURİYET SAYFA
KULTUR 15
CRAMOFON ICNESI SELİM İLERİ
Hulki Aktunç'la Oyküler, Yıllar...- Sevgili Hulki dörthikâye
kJtabın. Gıde.iler Dönme-
yenler. kjrtanlmış Haziran,
Ten ve Gölge. Bir Yer Göste-
ricinın Hayatı.ildcilthalinde
yeniden >a>ımlandı (t>i Şey-
İer Yavıncılık). Ben, huyum
ve su> um gereği, biraz geçmi-
şe dönmek istivorum şimdi.
1965 sonrasına. Kadıkö-
yü'ndeki odanı hatırlnorum,
gençlikevinde. kitaplarla do-
lu odanı. Kitap se\gisi nasıl
başladı? Hikâ>e >azma se\-
dası nerede \akana yapıştı?
- Benım olan ilk kıtap han-
gisiydi, çok ıyı anımsayamı-
yorum. Ama benim olan ilk
öykü. ilk söylence nedır?
Öniarıaçıkça şimdi biledin-
leyebilıvorum. — — ^ — —
Babam uzun
kışgecelerinde
eski halk öy-
külennı. >al-
. vaçların kıssa-
,- lannı okurdu.
Annem \e bız
üç erkek kar-
deş çavlanmı-
zı içer dinler-
- dik. Uykumuz
gelse de dıre-
nirdik. Tahır
ile Zühre. ço-
cuk kafama
"aynhk ve ka-
Mişma" ızleğı-
ni övlekazımış
ki. uzun vıllar
sonra Zeki
Coşkun. "Siz-
de.heryazdığı-
" nızda ağır ba-
san izlek Ka-
vuşma\eAyn-
lık" deyince
şaşırmıştım.
:Bir de, Nuh
' Yahacın Öy- ^ ~ ~ ^ ~ "
küvdü: o da bende üretıcı \e
yaratıcı yalnızlığın kaynağı-
dır belki. Benzer bıçımde. al-
dığım ilk kitaplardan biri
Maymunlar Adası adlı bır
ökyüydü. bır çocuk Robın-
son öyküsü. Ilkokulun beşin-
ci sınıfındaydım; artık dört
raflı bir etajerim vardı. Ders
• kitaplannın vavaş yavaş el
etekçekmeve başladığı rafla-
n romanlar. oyküler doldu-
-ruyordu. Reşat Nuri'nin
"Damga" romanını bir rast-
lantıvla edinmiş olmalıvım.
Okudum. Şaşırdîm. Değışik-
ti. Özellikle son cümle. "Ha-
yatımı bir vehme kurban et-
miştim". beni çarpmıştı.
Neydı orada değişık olan'
1
Bilemiyordum. sezıyordum.
Onun ardına düştüm. De\ ım
yerindeyse. "onun diğerle-
ri"ni aradım. Orıaokulday-
ken. Üsküdar'ın arka sokak-
larından birınde bir kesekâ-
gıtçı keşfettim. Adam. küçük
boylu kitapları (kesekâğıtlık
olmayanlan I bir köşeye ayır-
mıştı. çok ucuza satıyordu.
Ikinci okuma şokunu yaşa-
dım: Kafka'nın "Ceza Sö-
mürgesi*" ıle Orhan Ke-
nıal'ın "Baba Evi"ni. "Ava-
re Yıliar"ı alıp okudum. Şiir
\e övkü karalamava başla-
dım. Sonunda, 1963'te ço-
cuksu notlarla başladığım
Günceler beni \ azmava i\ ice
bağladı. Lise 2"de bir duvar
gazetesi çıkanyordum artık.
Orada şıırlerimi deöyküleri-
mıdeyayımltyordum. "Gök-
çe Böcek" adlı bır uzun-şiır
vazmıştım. "Tenekeci Ah-
met'in Elleri*4
. aldatılan bır
kocanın öyküsü\ dü. Hâlâ
sakianm. 1965 sonrasında. ta
1976"\ a kadar. öyküye. öykü
üzerine yazı ve denemelere
ağırlık verdim. Işte. bugüne
gelmede vola çıktığım bir iki
nokta.
- Gidenler Dönmeyen-
ler'den bu yana tam yirmi \ıl
geçmiş. Ama senin Gidenler
Dönmeyenler'e haarlık dö-
neminin yakın tamğıyım. Ya-
zardın-yazardın. vayımla-
^ — maktan uzak
d u r u r d u n .
Bir sözcük
üzerinde gün-
lerce kararsız
kaldığını bili-
rim. Edebiyat
elbette bir sa-
bır, çıdam işi.
Yinedebö\le-
si bir sabır için
neler gönlü
eğithor?
Sevgıh
Selim. ger-
çekten, kulağı
çınlasın bizim
Taylan Al-
tuğ'un yan
:>aka yarı cid-
di beni ııkala-
lıkla suçladı-
ğını bugün gi-
bı anımsıyo-
rum: "Ya, >a-
yımlasana be
adam!' 'Iyı
de. beni çok
^ _ _ ^ ^ _ _ ^ korkutan bir
~ ^ ~ " ^ ~ ~ " şey vardı:
Yazmava. e\et. tutkundum
da. bunun öyküye ne getıre-
ceği üzerine sorularım var-
dı... Tomris l'yar. bır "düel-
lo**dan söz eder. ben de hem
o yıllarda hem bugün. her-
hangi bir sanat yapıtının bır
meydan okuma olduğunu
düşünüpdurmuşumdur. Kor-
kunç olduğu gibi kışiyi ken-
disinegetirici soruda şu\du:
Kaikıştığın işın öncesınde.
öyküde, şıırde ya da başka
herhangi bir alanda ne eksık
gördün ki onu tamamlamaya
çalışıyorsun'
1
Beni yasımla-
makta ikileme düşüren so-
ru... Sonra. bir işin ya\ ımlan-
dığında senden kopup gidi-
yordu: artık el süremeyecek-
tın ona. Bu gerilime katlana-
mayacağımı sanıyordum.
sonra katlandım.
- İvi ki katlanmışsın.
- Sağol. K.ısacası. gönlümü
kendim eâitmiş gibi görün-
sem de. bizden öncekı ustala-
ra duyduğum hayranlık eğit-
mişiir. Türkçenin ulaşıldıkça
uzaklaşan. tarihsel derinliği
baş döndüren büyüsü eğıt-
mişür beni. Dede Korkut.
eğittı. \unus Emreeğıttı,
Âşıkpaşazade eğitti. Evliya
Çelebi eğitti. Fuzuli eğitti.
Halid Ziya. Reşat Nuri. sonra
Nâzım Hikmet Sait Faik, Sa-
bahattin AIL Tanpınar, Kemal
Tahir eğitti... Behçet Necati-
JD ir kent
öykücüsüyüm;
kent insanlannın
da, şu ya da bu
biçimde (kendi
'cemaat'leri içinde
bile) kıyıda
köşede kalanlan
beni hep
ilgilendirmiştir.
Bu açıdan
bakarsak. dört
kitabımda da hep
'özeF hattahayli
kendisine özgü
insanları
anlatmaya
çalıştım.
7
azdım: yazmaktayım: böylece bendeki başkalarını,
başkalanndaki beni bulmayı bulabilmeyi umuyorum.
Yazıyorum, çünkü yan yana gelmemiş sözcükler var
daha. İyi, güdüler \ e dürtüler böyle ya da bunlara benzer
olunca. edebiyat gündemin birinci maddesi nasıl olsun!
Politik kültürü giidük ve habis olduğu için kültür politikası da
olmayan. olamayan bir ülkedeyiz.
gil'ınçılesı eğitti. Saymakçok
güç. saygısızlık hatta. «-*«*
- Hemen günümüze srçra-
yacağun: Giinümüzün \azısı-
na-vizisint' baktıgında aynı ti-
tizlik-de\iş} erindeyse-man-
\aklığını saptnor musun?
Özellikle diL anlatım konu-
sunda?
- Bunu her yazar kendisi
yanıtlasın istenm. Dil tek ge-
reç, aniatım ile biçem de ol-
mazsa - olmaz çalışma araç-
ları Yaşamı yazmaktan "yaz-
mayı yaşamak"a. oradan da
> ine yaşamı yazma\ a gitme-
yen. bu süreci sürekli yaşa-
mayan. ne yaşamı yazabilir
ne de yazmaşı yaşayabilir.
Bu açıdan bakıyorum: bek-
ientilerim var: ne iyımserım
ne de kötümser. İşte. ilgiyle
bakıyorum.
- Özellikle Gidenler dön-
meyenler ve Kurtanlmış Ha-
ziran. çalışan insanın hayatı-
na açılır. Çalışan insan der-
- ken. zanaatkâr-küçitk esnaf
dümasını sö>lemek isti>o-
rum. Sözgeiimi, "Göz Bağı".
bılirsın. çok sevdığım "V'ıl
YJdan Uzun" ö\ külerı. Ken-
di ö> küeülük dünyanı o züm-
reyle mi sınırlandınyordun*
Ya sonralan? Sözgeiimi
•*^bsmafincanı"na dogru
açılı^'.'
- Bıryerde, Sabahattin Ali
çizgisi, Sait Faik çizgisi ve
diğeröncü çızgilerin bir bile-
şimıni aradığımı. hatta cüret-
le "aradığımızı'ı sövlemış.
dilımizın bugüne taşınama-
mış. en eski kavnaklarda bir
gizilgüç olarak kalmış zen-
ginliklerinı de bir dayanak
olarak gördüğümü belirtmiş-
tim. İlk iki kitabımda. diğer
ıkisinın çekirdeklerı. ipuçla-
n \ardir. Bir kent övkücüsü-
\ üm: kent insanlannın da. şu
yadabu biçimde (kendi "*ce-
maat'lerı ıçınde bıle) kıyıda
köşede kalanları beni hep il-
gilendirmiştİRBu açıdan ba-
karsak. dört kitabımda da
hep "özel" hatta hayli kendi-
sine özgü insanlan anlatma-
ya çalıştım. 1. kitabın Saatli
MaarifTakvimi yapraklann-
daki söylencelere sığınmış
"yazılamamış bir günlük"çü-
sü ile "yosmafincanı" tarih-
çı arasında bü\ük fark \ok-
tur. 15-16 Haziran olaylarını
"dışandan" anlattığım ıleri
sürüldü. Oysa, Kadıköy ıske-
le alanının anısı olan piyade
tütegi mermi kovanını (evet
MKE68.\aşıyordukıçlann-
dal hâlâ saklıyorum. Hah.
şimdi o "Kurtanlnuş Hazi-
ran" ki'abındada \osmafin-
canları \ardır: Örneğin "Şey-
tan Sütü"nün kişileri. "Vedi
Askı"nın kişileri. Toplum de-
ğil de topluluk(cemaat)k;in-
deki birey-oluş çabaları bu
öykü dramatiği başlangıçtan
beri benimleydi.
- Bir tek tema, koca bir ya-
zar yaşamını alır görüriir,
doğru. Sen topluluk derken,
kuşak kavramını düşündüm.
Birdönemlerde bizim kuşak-
tan-si/in kuşaktan çekişme-
leri gündemde> di. Seninle ya-
şıtızve}aşıtımızsa> ılabilecek
başka yazar dostlar \ar. Biz
bir kuşak oluşturduk mu sen-
ce? Bence oluşturmadık. her
birimiz ayn yolda yiirüdü.
Bö> lesi mi doğruydu diye dü-
şüniiyorum bugün...
- Degişik değişik kuşak ta-
nımlan. anlayışlan var. Akım
tanımlan da öyle... Öte yan-
dan. U
Bİ2 bir kuşağu" deni-
lerek kuşak ^ — ^ — ı
olunmadığı
gibi.değildik
demekle de
temeldekı ki-
mi benzerlik-
ler ortadan
kalkmıyor...
- Var mı
böyle temel
benzeriikJer?
- Var. Sen
de yaşadın.
biliyorsun:
Gerek öykü-
nün geçmiş-
teki adları
(bak, ustalan
demiyorum)
gerek öykü-
nün güncel
taşıyıcılarına
bizim çıkış
dönemımız
öykücüleri
olumlu an-
lamda aşırı
bir ilgı gös-
terdiler. Bir ^ ^ _ ^ ^ _ _
Kenan Hulu-
si kitabını bulamazsak hasta
olurduk. Öykü yazmakla kal-
madık. övkünün dününü in-
ce ince araştırmak da istedik,
doğrusu yanlışıyla inceleme-
ler. eleştirıler yazdık. Bile-
şim peşindeydik; sait Batı'ya
bakmak \a da sait kendi ge-
leneklenmize gömülmek gi-
bi sert ve ters ikilemlerimiz
olmadı. Öykülerimizin özle-
rini doğrudan aktanp işi bi-
tirmek kolay iıgına sapma-
dık; yeni şeyler anlatacaksak
yeni biçimlerin. biçemlerin
ardında uğraşıp didinmek de.
yine önemlı bir ortak çizgi.
Hem deyok tabiı "kuşaküre-
tici benzerlik"ler; öykümü-
zün 1965 sonrasındaki par-
lak çıkışı Yeni Hikâye. Yeni-
lik Hikâyesi diye adlandınl-
mak istendi. Bu da bir kuşa-
ğı belirlemekten çok. öykü-
nün yükselişini belirlemiş ol-
du. Özellikle Papirüs ve Ye-
ni Dergi bu yükselişin tanık-
lanyladolu; ama
u
kuşakder-
gfleri" o 2 dergi zenginliğin-
de tanık getirmiyor.
- Peki, hikâyeyle birlikte şi-
ir, roman, sözlük. değini...
Hangisiyle en çok mutJu ol-
dun? Yann için neler tasarh-
yorsun?
- "*Tamam, oldu galiba"
dediğim her sonuç beni mut-
lu kıldı. Birkaç yıldır şiirin
vanı sıra veni övkü kitabımı
debiyatın
gerçekten
tutkunlan, okurlar,
yazarlar, bir
misyon edinmiş
yayınevleri.
yıllardır
çete savaşı
veriyorlar. 65
milyonluk
ülkemizde yüz bin
baskısı yapılan
edebiyat yapıtı
büyük başan
kazanmış oluyor;
yazan, yaymcısı
da bu rakamlarla
böbürleniyor.
' 13 - 18. Yüzyıl Türk Halılan' sergisi 12 kasıma dek Türk İslam Eserleri Müzesi'nde
Türk hah smıatuıııı 600 yıl
SEZA SİNANLAR
Türk İslam Eserleri Mü-
zebi.Tekstilbankın 10. ku-
ruluş yılı nedeniyle düzen-
lediği önemli sergıye ev sa-
hıpliği yapıyor. 13-18. Yiiz-
)il Türk Halıları adını taşı-
\ an sergıde. o yüzyıllara ta-
rihlenen Türk halılarırun
\anı sıra. Türk halılanndan
etkilenmış başka kültürlere
ait eserler de yer alıyor.
Şimdive kadar düzenlenen
bırçok sergiden farklı ola-
rak. vurtdışındakı müzele-
rınkoleksivonlanndabulu-
nan çeşitii yüzy ıliara an ör-
neklerin de sergi kapsamı-
na alınması büyük önem taşıyor.
12 kasım tarıhıne kadar açık kala-
cak sergi. daha önce Türk tslam
Eserieri Müzesi deposunda olduğu
için teşhir edilemeven eserleri de
görmek açısından. değerlendıril-
mesı gereken bır fırsat olarak nite-
lendirilebilir.
Tekstilbank'ın girişimleriyle ve
Türk İslam Eserleri Nİüzesi Müdi-
resi Nazan Ölçer'in çabalanyla
açılan sergsye katılan yabanci mü-
zeler şövle:Berlin Devlet Müzeleri
-İslam Sanatı Müzesi veBerlin Mil-
11 Tablo Galerisi, Budapeşte Tatbi-
ki Güzel Sanatlar Müzesi. Varşova
MilliMüzesi. Konya Mev lana Mü-
zesi. Istanbul V'akıflar Müzesi ve
Türk İslam Eserleri \füzesi. Sergi-
_ve katılan tek koleksiyoner ıse 'Ti-
betGnıbu* adıvla bilinen halıları-
rın sahibı E. Heinnch K.ırchheım.
12 ve 13. yüzvıla tarihlenen ve al-
t yıl önce Tibet'te bir mabette bu-
lunan dokumalar. o vıllarda çok pa-
halı olduklan ıçın Türk müzelerın-
ce ahnamamıştı.
"Türk halılannın çok eski çağ-
lardan beri. önce Akdeniz ülkele-
rinden başlay arak.giderek tüm Av-
nıpa'ya ihraç edildiği bilinmekte-
dir. Bu ihracahn sadece Batı'v a de-
ğjl, Doğu'ya da yapılmış olduğu. çe-
şitli kazı buluntularından ve yakın
tarihte Tibet'te ortaya çıkan san-
sasyonel halılardandaha iv i anlaşıl-
nıaktadır" diyen Türk İslam Eser-
leri Müzesi Müdürü. Nazan Ölçer.
dünyada "ilk kez' düzenlenen ser-
gide: en eski Türk halılarına örnek
oluşturması açısından önem tası-
yan Tibet grubunun yanı sıra. Is-
pama. Kahire (Fustat)ve Transil-
vanya'dan da örneklerin yer alma-
sının. Türk halılannın varlık'gös-
terdiğı coğrafyanın gözler önüne
serilmesi açısından önemli oldu-
ğunu söylüvor.
Erken dönemlenn hayvan fi-
gürlü halılarının zamanla bitkısel
ve geometrik kompozisyonlarla
yerdeğıştirmesini. bölge bölge ve
yüzyıl yüzvıl gösteren serginin.
bir diğer özelliği. eserlerin cam
ya da benzer bir muhafaza içinde
değil de duvarlarda asılı olarak
sergilenmesi. "Halıcılığımızın en
paıiak döneminde başta Berga-
ma olmak üzere olan Demirci, Se-
lendi. Kula. Gördes. Ladik gibi
yeıier önemlerini korumuşlardır.
Ancak 16. yü/yıldan itibaren en
büyük dokuma merkezi olarak
l şak'ın belirdiğini görmektejiz"
diven Nazan Ölçer, madalyonlu.
yıldızlı ve kuşlu tipleri ile Uşak
halılarının serginin en çok ilgı
uyandıran dokumalan olduğu gö-
rüşünde.
\'aklaşık altı a> lık sıkı bır çalış-
madan sonra oluşturulan serginin
en dikkat çeken eserleri arasında.
u sergi çerçevesinde
dünyada ilk kez Türk
halılannın bilinen en eski
örneklerinden başlayarak
en parlak dönemin sona
erdiği 18.yüzyıladek
tarihlenen çeşitii
boyutlardaki 170 hah.
çeşitii müzelerden
toplanarak biraraya
getiriliyor vebütün
gelişim çizgisi içinde
sunuluvor.
Türk halı sanatmın, belirlenen yüz-
yıllar arasındakı gelişmelerini \e
başka kültürlere ait örneklerle kar-
şılıklı etkileşimini de görteren, 15.
\ üz\ ıla tarihlenen "Ejder ve Züm-
rüt- ü Anka Kuşu" desenli bir Ba-
tı Anadolu hajısı. Osmanlı sara>
halılarına bü\ük etki eden Mem-
luk halıian ile Cri\elli. Hans Hol-
bein. Lotto ve Memlinggibi Avru-
palı ressamların 16. yüzyıl ve 17.
yüzyıldaki vapıtlannda yer aldığı
için v ine bu isimlerle anılan Ana-
dolu \e Uşak halılan.
Başta konuvla ilgili Türk ve ya-
bancı akademisvenler olmak üze-
re çok sayıda merakltnın beğenisi-
ni kazanan sergıde çeşitii boyutlar-
da toplam 1 "'O halı bulunuvor.
Bövlesıne kapsamlı serginin
oluşunıu hakkında görüştüğümüz
Tekstılbank pıar vetkılisı Engin
Akın ise serginin getırdıği en bü-
yük kazancın depolarda kötü ko-
şullar altında bulunan ve
ödenek yetersizliğiyle ona-
rılamayan 94 halının ona-
nlması oiduğunu belirtti.
"Sergıde gezerken farkedil-
diği gibi bizim müzemizde
bulunan bir 17. yüzyıl halı-
SL başka ülke koİeksr»onun-
daki bir 15. yüzyıl balısın-
dan daha yıpranmış görü-
nüyor. Bu üzücü bir şey,
ama bunun tek sorumlusu
da müzeler değiL Gelenek
olarak bizde halı yere seri-
lir. Avrupa'da ise daha 15.
yüzyıldan itibaren halılar
özel günlerde pencereler-
den sarkıtılan ya da önem-
li toplanhJarda masa örtü-
sü olarak kulianılan domestik eşy a
niteliğindedir. Biraz da bu nedenle
onların elindeküerdaha iyidurum-
da" dıyen Akın, Türkiye'de kolek-
siyonerliğin henüz gelişmemış ol-
masının da bir eksiklik olduğunu
belirtiyor: "Koleksiyonerlerin kişi-
sel çabalan da işin içine girince mü-
zeler rahatlıyor. Ancak günümüz-
deki koleksiyonerler daha çok kü-
çük objelere yöneliyorlar. Halı alıp
evinin duvanna asan koleksiyoner
yok ne yazık ki"
Halı sanatımızın tanıtılmasında
müzelerde sergilenen eserlerden
çok depolardaki sayısız eserin or-
taya çıkarılmasının daha yararlı
olacağını bildiren Akın, bu konu-
da öncelikle tekstil alanında çalı-
şan firmalann başı çekerek, özel
kurumlarhatta belli maddi güce sa-
hip kişilerin de ferdi olarak bir iki
halının onanmım karşılayabilecek-
lerini sövledi.
(Güz Her Şeyi Bilir) bitirme-
ye uğraşıyordum. İlk 115
sayfası garip bir biçimde
kayboldu. Kopyası da yoktu.
Şimdi o kitabı elimdeki kar-
makarışık notlara. müsved-
delere dayanarak yeniden ya-
zıyorum. O 115 sayfa beni
korkutmuştu. Mutlu etmişti
demek istiyorum.
Bir yerde, "Mutlu yazar
vokfur, mutlu okur olabi-
ür"anlamında bir şeyler söy-
lemiştim. Büyük harfle Mut-
lu Yazar demeliymişim, kü-
çük harfle söylenince anla-
şılmadı. Demek istediğim.
bize anlık mutluluklar vere-
bilen işlerimiz. kökeninde
acılanmızdan doğuyor, bizi
— — • de okuru da, bir
an mutlu kılıp
yine acıya van-
yor. Örneğin,
Büyük Argo
Sözlüğü'nüya-
zarken de, yeni
baskısını yeni-
den yazarcası-
na hazırlarken
de, tek tek
maddelere gül-
düğüm. kahka-
halar attığım
çok olmuştur.
Yeni baskıdan
bir örnek: Is-
lamcı argosun-
daArtemadiye
bır sözeük var;
kendi cemaati
içinde örtün-
meye uyup da
Bağdat Cadde-
si'ne, Beyoğ-
lu'na çıkınca
açılıp saçılan
kızlara, kadın-
^ _ ^ ^ ^ _ lara söyleniyor:
yani "aç-kapa.
aç-kapa. artema!"...Buna
önce ha} li gülmüştüm. Son-
ra da üzüldüm. Aslında söz-
lüğün satırlan güldürücü,
ama bütünü büyük bir tra-
gedva. Başka... "ŞürNasd»"
ana başlıklı şiirlerimi, bır de
Ortadoğu-oluş'u anlamaya,
anlatmaya, o duyarlığı, este-
tik algılayışı v e yansıtışı kav-
rayıp dışlaştırmava yönelik
şiirlerimi (Bir Şeyın Varolu-
şu) hale yola koymaya çalışı-
yorum. "Bir Türkiye (Os-
manh? Ortadoğn?) Erotolog-
yası Var mı" sorusunu ilk kez
yanıtlamaya kalkışan dene-
melerimi toparlıyorum. Bize
özgü erotizm dünvası varda,
üzerine çalışma yok denile-
cek kadar az. Erotolojimiz
yok.
- Şurava bağlavacagım
Hulki: Edebiyattan ne um-
muştun? Edebiyat belki hiç-
bir zaman gündemin birinci
maddesi olmadı ülkemizde.
Ama bugün büsbütün silini-
yor. Sebepleri? Yann için so-
nuçlan?
- Niçin yazıyorsun? Edebi-
yattan ne ummuştun? Nede-
nini hıçbir zaman bütünüyle
açıklayamayacağım yazma
güdüsü, yazma dürtüsü, yıl-
lar geçtiİcçe bende birtakım
tanımlar da yarattı. Yazdım;
yazmaktavım; böylece ben-
deki başkâlannı, başkalann-
daki beni bulmayı bulabilme-
yi umuyorum. Yazıyorum,
çünkü yan yana gelmemiş
sözcükler var daha.l\ı, güdü-
ler ve dürtüler böyle ya da
bunlara benzer olunca, edebi-
yat gündemin birinci madde-
si nasıl olsun! Politik kültürü
güdük ve habis olduğu için
kültür politikası da olmayan,
olamayan bir ülkedeyiz. Hır-
sızhklann politik ortaklık pa-
zarhklanna teme! olduğu,
onursuzluğun. onursuzluğun
getirdiği aşın yüzsüzlüğün
istisna değil de kaide olmaya
başladığı bir ülkede has ede-
biyat nasıl olur da değil birin-
ci ikinci, herhangi bir gün-
dem maddesi olabilir? Ol-
maz. Olamaz. Olmasın. Bu-
gün, budur; gündem madde-
si olan düşünmeli.
- Nasıl dolmuşsun. Bir de
bu dummun "yann için so-
nuçlan" demiştim...
- Tırtıl. dış dünyaya dönüp
bakar ara sıra; hiçbir şey an-
lamamış gibidir. döner dut
yaprağına. ipek yapmaya ça-
balar. Zavallım, dut yapağı-
nın olmadığı yerde bir tek
yaprakla ipek üretebilir; o da
bizim "osuruk ağacı" diye
saçmasapan adlandırdığımız
aylandız. ailanthos, iyi Türk-
çesıyle gökağaçtır. Istan-
bul'a, ülkenin kültür başken-
tine bakıyorum da, bu kenti
yeşülendirmeye kendiliğin-
den çabalayan iki ağaçtan bi-
risi gökağaçtır, ikincisi vira-
nelerdeki incir. İkisi de diren-
gendir; taşta biter, betonda bi-
ter. Yann için sonuçları. Sev-
gili Selim. her türlü erozyo-
nun her yönden yok etmeye
çalıştığı ülke toprağında gö-
kağaçlar, virane incirleri hep
var olacak. Onlann alçakgö-
nüllü gölgelerinde oturanlar
da. Umutsuzum, bu umutsuz-
luk güç ve umut v erıyor bana.
ODAK NOKTASI
AHMET CEMAL
'Tek Adam'ı
Yeniden Okurken
Son günlerde hazırladığım bir yazıyla ilgili olarak
ŞevketSüreyya Aydemir'in 'TekAdam'mın ciltle-
rini bir kez daha karıştırıyorum. Bu ülkenin milli eği-
tim politikasındayetki kullanabilecek biri olsaydım,
'TekAdam'\ bütün liseler için zorunlu ders kitabı di-
ye öngörürdüm. Bugünkü tarih dersi kitaplarında
yer alan ve daha ilk sınavın ardından hemen unu-
tulmaya yargılı bir sürü Orta Asya hanlığının adları-
nı ezberletmek yerine 'Tek Adam 'ı kaynak göster-
mek, yeni yetişmekte olan kuşaklarımıza ulus ve
Türklük bilincini kazandırma bağlamında hiç kuşku-
suz çok daha etkili olurdu.
Kimi zaman bazı yazılarımı 'fazla Atatürkçü' ya da
'Kemalist' bulanlar var. Öylelerine yanıt olarak Ata-
türkçülüğü ya da Kemalizmi 'fazla' kaçırmayalım
derken nerelere gelmiş olduğumuzu anımsatmak,
sanırım yeterli olacaktır...
Yolumuz, Atatürk döneminın bütün dünyaya say-
gınlık aşılayan gencecik cumhuriyetinden. düzme-
ce çöl fatihlerinden neredeyse azar işitenlerin yö-
netimindeki bir ülkeye uzanmışsa eğer, bu ancak
Atatürk'ten ve Kemalizm'den çok fazla değil, tam
aksine, artık çok az söz eder olduğumuz anlamına
gelir.
Şevket Süreyya Aydemir'in 'Tek Adam 'ıdüşünü-
lebilecek en zavallı, en haysiyersiz bir biçimde çö-
ken bir imparatorluğun, mütareke döneminde na-
zırları bile düşman subaylarının ayağına çağrılıp
azarlanabilecek kadar onurunu yitirmiş bır sözde
devletin yıkıntılarından dört beş yıl gibi inanılmaz kı-
sa bir sürede yepyeni ve güçlü bir cumhuriyetın ha-
murunu yoğurabilmiş bir yalnız dâhinin yine inanıl-
maz gelen, fakat her satırı gerçekten yaşanmış des-
tanıdır.
Milli Mücadele öncesinin Mustafa Kemal'i. tam
anlamıyla yalnız bir dâhidir. bir tek adamdır; çünkü
ülkenin o günkü koşullarında gerçekten bır şeyler
yapılabileceğine, ulusun onurunun kurtarılabilece-
ğine inanan tek insan odur. Öyle ki o günlerde ya-
kın çevresinde bulunan, sonradan Cumhuriyet Tür-
kiyesi'nin ilk kadrolarında çok değerli hizmetleri gö-
rülecek, yurtsever ve iyi niyetli arkadaşlarının ara-
sında bile karamsar olmayanı, Mustafa Kemal'in
düşüncelerinin başarı şansını kuşkuyla karşılama-
yanı yok gibidir.
Son günlerini yaşayan Ittihat ve Terakki iktidarı,
Enver'i, Talat'ı ve Cemal'iyle, yalnız kısır görüşlü-
lüğün temeline dayanmış. serüvencilerin egemen-
liğinde birgaflet yönetiminden başka bir şey değil-
dir.
Ittihat ve Terakki'den sonra ise devir, artık "Ordu
tamamen terhis edilse geride yalnızca jandarma
gücü kalsa, çok rahat ederiz" diyebilecek kadar
benliğini yitirmiş harbiye nazırlannın devridir.
Devir artık "Londra'ya gidip tanıdıklanma söyler
ve mütareke şartlarını yumuşatınm" diyebilecek
kadar siyasal gerçeklerin uzağına düşmüş Damat
Ferit'lerin devridir.
Ve böyle bir devirde, koca bir imparatorluk yıkın-
tısının orta yerinde, gerçekleri görebilen. düşünen
ve sonunda fçine hiçbir serüven kokusunun karış-
madığı gerçekçi düşünceleri doğrultusunda eyleme
geçen tek adam Mustafa Kemal'dir.
Ona göre yapılması gereken, daha baştan belli-
dir: Anadolu'da bir milli hareketi başlatmak; savaş-
lardan ve savaşlarla birlikte gelen yıkımlardan artık
ölesiye bezmiş bir ulusu, onurunu kurtarabilecek tek
gücün yine kendi içinde yattığına inandırıp şahlan-
dırmak.
Yaman bir girişimdir bu. Ve Mustafa Kemal, da-
ha kısmen Ingilizlerin, kısmen de Pontus çeteleri-
nin egemenliğindeki Samsun'a ayak bastığı anda
ne çetin bir sınavla karşı karşıya olduğunun bilinci-
ne varır. Samsun-Havza yolunda çift süren bir köy-
lüden aldığı yanıt, hiç iç açıcı değildir: "Şimdi be-
nim vatanım da yurdum da aha şu tarlanın ucu.
Düşman ora gelinceye dek benden hayır bekie-
me..."
Mustafa Kemal, bu ulusu şahlandınr, bu ulustan
çıkardığı ordularla Istiklal Harbi'ne girer ve inanılma-
zı başararak yeni bir devletin, daha ilk baştan say-
gınlığına herkesin parmak ısıracağı bir devletin ku-
rucusu olur. Şevket Süreyya Aydemir'in 'TekAdam'\
işte bu inanılmaz iradenin yol öyküsüdür ve o öy-
kü, aynı zamanda Türkiye Cumhuriyeti'nin sınırları
içerisinde bugünü yaşamakta olan herkesin de ya-
kın geçmişidir.
Tarih bize, yüzyılların akışı boyunca ancak kendi
geçmişlerine layık olabilmiş, o geçmişi hakkını ve-
rerek değerlendirebilmiş toplumların bir geleceği
olabildiğini gösteriyor.
Enver Paşa'nın cenazesi devlet törenleriyle Tür-
kiye'ye getirilip toprağa verildiğinde bu olay, en yük-
sek ağızlardan bile: "Tarihimizlebanşmak"öiye yo-
rumlanmıştı.
Bundan böyle tarihimizi önce yeterince anlayıp,
ondan sonra barışmayı denesek nasıl olur?
Alaettin Türkben resim sergisi
Kültür Servisi- Alaettin Türkben'in 16.
yağlıboya resim sergisi dün Özden Sanat
Galerisi'nde (Maçka Sporcad. no:130 3) açıldı.
Sanatseverler Türkben'in yapıtlannı 31 ekime dek
izleyebilirler.
Çarşı mağazalarında sengilen
Kültür Servisi- Çarşı Mağazalan ekim ayı boyunca
Ankara Çankaya, İstanbul Maslak ve Capitol ile
Bursa Kumluk mağazalannda resim sergileri
düzenliyor. Tasanmcı Gül Bolulu'nun doğal
malzemeler kullanarak hazırladığı gergef ve kanaviçe
çalışmalanndan oluşan duvar işlemeleri Çarşı
Capitol'de. Perihan Balcı'nın Tarihi Türk Evleri'
fotoğraf sergisi Çarşı Çankaya"da. "Eski Türk
Filmleri Afışleri' sergisi ise Çarşı Kumluk'ta yer
alıyor.
Arkeoloji ve Sanat Dergisi gezileri
Kültür Senisi-Arkeoloji ve Sanat dergisi ile Delos
Turizm işbirliğince hazırlanan, ""Kültürler
Mozaiğinde Sertifikalı Geziler"in üçüncüsü
25-29 Ekim 1996 tarihlerinde gerçekleştirilecek.
llki Van Gölü ve çevresinde. ikincisi Nemrut
Dağı Kommagene-GAP bölgesinde yapılan
gezilerin üçüncüsü, "Batı Anadolu'da Tarih ve
Arkeoloji" başlığı altında toplanıyor. Rehberligini
Nezih Başgelen'in yaptığı gezinin bilimsel
danışmanlığını Veli Sevin yapıyor. Batı Anadolu'da
tarihi-arkeolojik birçok bölge ve merkeze
gidilecek olan gezinin sonunda Uşak'taki Karun
Hazineleri görülecek. Gezi programında olan
merkezlerden bazıları şöyle: Efes. Selçuk,
Meryemana. Alabanda, Eskihisar, Labranda, Milet,
Priene. Sardes ve Kula.