Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 17 EKİM 1996 PERŞEMBE
14 KULTUR
Yıllardır ;eşltli eleştirilere hedef olan ressam Neşet Günal, yolundan hiç sapmadı, hep bildiğini okudu
Ay^ldam toprağa saglam basıyor
• "Bana kar^ :>azı îavırlar
var...Oysa b^T3Ütüxı
arkadaşlann. ricacLelelerini,
resimleriyle ysmaları
gerektiğine inii:.ıyorum.
Zaman hepiıraun yaptıklannı
olumluyada cımsuzdiye
değerlendirecretir zaten. Niye
bu kavga? Be*ım bir kavgam
yok. Ben tavmn samatçı olarak
başından bcri s.ptamışım."
A H I A . N T M E V
Neşet Günal de}ice. alkla toprak in-
sanlangelır. Topr-.a±a bütûnleşmiş insa-
nın dünyası üzerirttemellenmiştir res-
mi. "Toprak Adamarı**nan ressamıdır.
Koyu pastel. pusl'U^simlerinde, birga-
leri ortamına girern nsanlara hiç benze-
meyen. kaba saba_ :ık sunatlı. dünyanm
- doğanın - tasasar sırtın<da taşıyan in-
sanlan görürüz.
Gözlerini diknui: bizlere bakıyor gi-
bidirler. Oysa. ürkk bakışlarla onlara
bakan bizlerizdir. Oılar, fc»iröykü anlat-
mak iddiasinda «deçildirl^r. gözlerine.
alınlarına. agızlaara. saçlanna. elleri-
ne. ay aklarına. üsalrine başlarına baka-
rak bizler hemen c küler yazanz onlar
üzerıne. Yaşar K*«aJ"den alıntılar ya-
panz.
Sanatta 50 yılınıı^ride bırakan Neşet
Günalın Teşv ikiye^eki MilliReasürans
Sanat Galerisi"ndtej;tığı s^ergi. öğrenci-
Iik dönemi deseri:rinden başlayarak
doksanlı yıllarda irettigi resimleri bir
arava getiriyor. Bıgibi s«:rgilerde, bir
sanatçının geçırdiğ~:\ reler aydınlığa ka-
vuşur. sanatçının "lürüyüşü** bir film
uibi izlenebilir. M « t Günal'ın. ilk dö-
NeşetGünal "Amacım, Anadolu insanının \aşam gerçekleri içindebirözümleme\evarabilmek" divor.(DE VRlM BARAN)
nem resımlerinde açıkça göriilen Fer-
nand Legeretkisi - "Leger'ninetkisinita-
şıyan resimlerimde, bu ressamın tarzını
kendi birikimlerimledeğerlendirmek ve
bir Doğu-Batı sentezi oluşturma kaygısı
\ardir"- sonrakı > ıilarda o denli hisse-
dilmez. Gerek renk, gerek biçim. gerek-
se de içenk açısından katı bir kararlılık
ve tutarlılık içindeki sonraki dönemde
ise, evreler değil. bugüne dek uzanan bir
evre söz konusudur: Batı resminin o il-
ginç ömeği. yaşamı boyunca hiçbir akı-
ma. okula dahil olmamış. rüzgârlara ka-
pılmamış, modalan reddetmiş. kendine
yöneltilen eleştirilere karşın tavnnda ve
tarzında hiçbir değişıklik olmamış.
Çocuklugunu değil belki. ama çocuk-
luğunun geçtiği Anadolu'nun etkisini
her zaman taşımış: bunu. resimlerınin
itici gücü haline getirmiş, Ne\şehır'de
dogan. ilkokulu okiımak ıçın Şereflikoç-
hısar'a gönderilen Neşet Günal. çocuk-
lugunda fotoğraftan portreler yaparak
harçlıgını çıkarmiş. Belediye bursu alıp
Akademi'vegıden ilk ressam adavı dao
galiba. Resnıine kaynaklık eden Anado-
lu'nun insanlan konusunda. "Amacım,
Anadolu insanının yaşam gerçekleri için-
de bir öziimlemeu* varabilmek. Voksa
benim resimlerimdeki insanlara bakıp,
şu yörenin insanlandır diye bir aynm > a-
pamazsınız. Bu aynmı ne tipleme olarak
yapabilirsiniz. ne göriintü olarak.. giysi-
İerine bakın. Aslında yöresel değildir" di-
vor.
Sefalet edebiyatı yapmıyorum
Kim bu ınsanlar? "Dışlanmış insanlar,
itilmiş insanlar. sanki bizim insanlannıız
değilmiş gibi muamele gören. bir ölüm-
kalım mücadelesi \eren. bu mücadelevi
omuzlavan insanlar. Teslinı olmus insan-
lar değûier. Biz vanz, diyorlar. Ben sefa-
let edebiyatı yapmıvorum...**
Neşet Günal'a. "Bensefaletedebiyatı
yapmıyorum** dedirten. yıllardır karşı
karşıya kaldığı eleştirıler kuşkusuz. Tür-
kive'de fieüratif resmın önde nelen va-
şayan temsilcisi sayabileceğimiz sanat-
çı. aksini iddia etse de kır'gınlığını sez-
diriyor: "Bana karşı bazı ta\ırlar \ar_
O\sa ben, bütün arkadaşlann. mücade-
lelerini resimleriyle yapmalan gerektiği-
ne inanıvorum. Zaman hepimizin \ aptık-
lannı olumlu ya da olumsuz diye değer-
lendirecektir zaten. Niye bu kavga? Be-
nim bir kavgam \ok. Ben tavmmı sanat-
çı olarak başından beri saptamışım. Bel-
ki bu fazlasıyla entelektüel bir sorumlu-
luk. Olayı coskuva, geçici yargılara bağ-
lamamışım. Tabii ki ben de bir özeleştiri
süreci geçirdim. Ama 1958'den sonra ar-
tık bir karara vardım, çizgimi ortaya koy-
dunı. Ve sanatımı hep o doğrultuda geliş-
tirmeve çalışhm." Kısacası. kendine öz-
gü bir dil oluşturmuş ve yıllardır o dili
konuşuyor Neşet Günal. Değişime kar-
şı duruvor. Bu karşı duruşun da bir sa-
natsal ta\ ır olduğu ise galiba unutuluyor
çoğu kez. Kendisine yöneltilen eleştin-
lerde "çağdışr ya da "yerel** kaldığı söy-
lenen Neşet Günal. bu eleştirilere yıllar-
dır vanıt vermektenyorgun. "Benimres-
mimin >erel va da evrensel olup olnıadı-
ğı. dümanın öteki ucunda başka bir sa-
natçıya, başka bir insana hitap edip etme-
diğiyle anlaşılır. l luslararası diyebilece-
ğimiz insancıl sorunlan içine alıp alma-
dığı önemüdir.**
Bu açıdan bakıldığında, Neşet Gü-
nalın "Toprak Adamlan" aslında yal-
nızca Anadolu insanına değil. emeği.
alınteri toprağa bağlı ınsanların aynası-
dır. Sanatçının değindiği gibi, yöresel
giysiler yoktur üzerlerinde. hangi \öre-
den oldukları kolay kolay tahmın edile-
mez. Hiçbiri. o an işini gücünü bırak-
mış. ressamı se>Tedalmış gibi durmazlar.
Bir kurgu >aşamlan \ ardır. ressamın ver-
diği rollen üstlenirler. Onlann yen. yöre-
si Neşet GünaFın belleğidir.
tsveççede üç kitabı yayımlanan Orhan Pamuk, İsveçli okurlannın büyük ilgisini topladı
6
Her şey siyah-beyaz değildir ara renkler de vardır'
GÜRHAN UÇK-AV
STOCKHOLM -Nitelîklieğ-
lence artık suç sa>*namaJıdır"
dedı Orhan Pamuk.->lülün son-
lannda Stockhohn'ce. Kültür ve
öğrenim kurumu .AfcF'nin l.ka-
tındaki restoran. yaziimızı dınle-
mek içın gelen ÎOOcen fazla kı-
tapseverle dolmuştugiriş ücretli
olduğu halde.
Pamuk'a. Dageriî-Nyheter ga-
zetesiııın kültür redasiyonu şefi
Ame Ruth ve Ve«i Havat'ı baş»"
rılı bir çe\ ıriyle ls>. evçeye kazan-
dıran Dilek Giir eşi.k ediy ordu.
Bunca vıldır buradayaşarırn, bu
nıtelikte. buram bur^Ti kitap se\-
gisı. edebiyat meraıi kokan bir
toplantıva daha öncc tanık olma-
mıştım. Telaşsız. >ipmacıksız,
böbürlenmeden yaiızca kitap
dostluğunda bulu^ırjştu sanatçı
ve seslendiğı kışıler
Yazanmıznefıs İr^ilizcesi.so-
rulara doğrudan dcğruya yanıt
vermesi. dinleyenleri soruyu
unutturacak NÖnİeregötürmeden
yürekten konuşmasısanırım val-
nızca benim değil. hcrkesin beğe-
nisini kazandı.
Bir yolculuk filmi
Gerçekten de Tüıi ve -çoğun-
luğuoluşturan- İsveçlı okurlardan
gelen sorular. > azanmızın son ya-
pıtını. ya da ondan oncekilerini
okuduklannı belli eder ıçeriktev-
di. Böyle olmasa. dü^üncesini çe-
kinmeden sö\lemeycalışkınolan
Pamuk. \erdiği vannla bu gerçe-
ği ortaya çıkamıaktan çekinmez-
di.
Orhan Pamuk. >
-^eni Hayafın
Isveç'teki yayıne\ i Raben-Pns-
ma'nın çağnlısı olarak burava
gelmişti. Daha önce de Danimar-
ka'daydı. Bizlerin ve İsveçli tiyat-
roseverlenn tiyatro yönetmenı
olarak tanıdıgı Dilek öür. çevir-
men olarak da hepimize tatlı bir
sürpriz yaptı.
Arne Ruth. toplantıyı. "•Veni
Hayafı "Edebivat dalındaki bir
'road mo\ie' -\olculuk filmi-"
olarak tanımladı. Pamuk'un her-
hangi birkategon romancılarara-
sına sokulmasının güç olduğunu
belirten Ruth'un şu tümcesi aklı-
ma takıldı:
- Avrupa'mn dış eteklerinden
seslenerek A\rupa edebiyatını. bi-
zim hesabımıza özgürleştıriyor.
Orhan Pamuk. konuşmasma bir
Türkıve gerçeğini dıle getırerek
başladı. Kitabın (ünlü) ikı tümce-
si olan "Birgûn bir kitap okudunı
ve bütün hayatım degişti** \ üzün-
den artık ~illallah" dediğini. çün-
kümedvadaderhal budeyişinçe-
şitli şekillerdekullanılmaya baş-
ladığını belıntı: "Birgün birzey-
timağı tattım-". "Birgün bir ban-
ka>a girdim_" şeklindekı reklam
metinlerinde \e hatta diğer ko-
numlarda. Salondaki kahkaha fır-
tınası görûlmeye değerdi.
>azarırnız.daha sonra kitabın-
dan bir böliımü Türkçe olarak
okudu. Metın. Dilek Gür tarafin-
dan Isveççe olarak da okundu.
Orhan Pamuk. edebivat tutku-
sunun kitapun, okumaktan ka\-
naklandığıru. 18 yaşına dek oda-
sına kapanıp okuduğunu belirte-
rek kendani tanıtmava başladı.
Konuşmasınınanatemasını. "ka-
tı kuralcılığa ' bağnazlığa" karşı
tavır alması oluşturdu. Hiçbir şe-
yinillede yaıümüylebeyazyada
tümüyle sriya'n olması gerekmedi-
ğıni. "ara renklerindeolduğunu"
savundu. Istanbul'un göbegınde
türbanlı bir kadının cep telefonuv -
la konuşmasında aykırı bir yan
yokru onun içın:"Doguyla batıbu
hanımda birleşivor işte. Ne var
bunda garip olan?" V'erdığı bir
başka örnekdeşuvdu: "Kemalist-
ler, bir gecedeişçi halkın Bach mü-
ziğini sever hale gelmesini, ara-
beskten uzaklaşmasını istivorlar.
Bir kere. bütün halk işçi değil ve
herkes de Baeh'ı sevmek zoru nda
değfl." .
Sorunlar degişir
Arne Ruth daha sonra toplantı-
nınsoru-yanıtbölümünüaçtı. Pa-
muk'un romanlarında cinselliğın
">asak savmak için çok az yeri ol-
duğunu ve bunun nedenini** sor-
du. Pamuk. cinsellığin fazla abar-
tılmaması gereken bir yaşam öğe-
si olduğunu \e belki de bu konu-
yu derinlemesıne yazabilecek
halde olmadığını söyleyerek yanıt
verdi.
Ölüm oruçları. Kürt sorunu ve
köktendıncilik. önceden tahmin
edildiğı gibi vazanmıza \6nelti-
lensorulararasındaydı. ^azar ola-
rak etken tavır alma gereğini ne-
den duvdusunu şu sözlerle açık-
ladı:
- Sevgili dostum Vaşar Kemal'e
sorulsa bu soru. oturup uzun uzun
Orhan Pamuk Danimarka \e İsveç]te okurlanyla söyleşi vaptı \e bu dillere çevrilen kitaplannı imzaladı.
olayın tarihçesini filan anlatır.
Ben ise bir aşamadan sonra "Ar-
tık böylesi de olamaz" di\e akıl
mantık gereği karşı çıkıyorum. ta-
\ ır koyuyorum. Belırli bir ideolo-
jiyı savunduğum ıçın değil.
Bırdinleyıcı. Orhan Pamuk'un
kesın çözümler getırmediğıne
parmak basınca ona şu yanıtı ver-
di:
- Çözüm yoktur. Sorunlar deği-
şir.
Halen. "Veni Hayat**tan önce
tasarlamaya başladığı ve 15901ı
yıllarda kitap resimleri yapan Os-
manlı ressamlanvla ilsıili bir ro-
man üzerinde çalıştığını da açık-
ladı. Orhan Pamuk. ls\eç'ten ay-
rıldı. ama bizlere kalıcı olmasını
dilediğımiz bir armağan bıraktı:
Arne Ruth'un gazetesinde. önce
Çek yazar Milan Kundera, sonra
Frankfurt Kitap Fuan'nın bihük
ödülünü alan Perulu vazar Mario
Vargas Llosa üzerine uzun birer
yazı vayımladı. Daganes Nyhe-
ter'ın okurları vazarımızı. geçen
\ıl konukolarak geldiğı Göteborg
Kitap Fuan'nda Salman Rüşdü
\e başka yazarlarla birlikte katıi-
dıûı panelden sonra çıkan uzun
vazıdan da anımsıvorlar.
6
Yoksa biz, biz bu dünyadan değil miydik?'
FERİDUN AKSLN
MübinOrhonTürkıve'desergilenıvorni-
ha\et. 1948 yılında doktora yapmak üzere
gittığı Parıs'teekonomı-politiğıbiryanabı-
rakarak kendini resme adayan. 1981 'de ölü-
müne kadar otuz yılı aşkın bir süre yalnız-
ca resim için yaşa\an Kübin'in eserleri. ül-
kemizde çok az tanınıvor. 1960'ların orta-
larındaaskerlik hizmetinı yapmak üzere ts-
tanbul "a geldiği kısa bir süre dışında hep Pa-
ris'te yaşadı. Gerçi birtakım sergıleri açıldı
Türkiye'de. Amagenışarahklarlaaçılan ve
da kapsamlı nitelikteki bu sergiler, onun
kendini hemen ele \ermeven resmini de-
rinden kavrayabilmek için yeterli değildi.
Yapı Kredı Kazım Taşkent Galerisi'nde
gerçekleştırılen Mübin Orhon Sergısi. onun
çeşitli dönemlennden ömekler sunan birtür
retrospektif sergi olarak oldukça önemli bir
işle\i yerine getiriyor. Üstelik bu sergi\i
oluşturanresimlenn İngiltere'den. "Robe'rt
ve Lisa Sainsbun Koleksiyonu"ndan getı-
rilmiş olması da a> rı bir önem de taşıyor. Bi-
lebildiğim kadarıyla eserleri dünyaca ünlü
bir koleksiyonda böylesine geniş bir yer
kaplayan başka bir sanatçımız yok.
Sergi açılalı üç hafta oluvor. Sanat çe\-
relerindeolsun. medyadaolsun hak ettiği il-
ginın gösterilmediğıni düşünü\-orum. Ser-
gi henüz sürüyor. L'manm gecıkilmez.
Askertiği çok pahahya maloldu
Mübm Orhon için "özgün**sanatçı dedim
yukanda. Sıkışıldığı zaman yerli yersiz kul-
lanılan kola\ bir sıfat olan bu kelıme ona öy-
lesine uygundüşüyor ki. Birazy akından ta-
nıyanlar. se\erler ya da se\mezler. resmını
beğenırler \a da beğenmezler. ama yaptığı
işin de kişliğinin de pek benzeri bulunma-
yan \e gerçekten "özgün" niteliği konusun-
da birleşirler sanıvorum. \'e sanıyorum ko-
lay kolay da unutamazlar onu.
Yaşamının büyük güçlükler içinde geçen
son on Mİında çok yakındık Mübin'le. Sı-
kıntılı bir dönemimde e\inde barındığım
bile oldu. O yıllarda yaptığı resimlerin ço-
ğunun gerçekleştirilme süreçlenne yakın-
dan tanık oldum. Böylesine yakından tanı-
mak. doğrusu ya. kolaylaştırmıyor. tersine
güçleştırıyoı ;.az:r.ayı. Askerhk için Istan-
bul'a gelişinde tanışmıştık. Ama adını çok
önceden bilivordum. Edebiyat \e sanatla
1950'li yıllarda ilgılenmeyebaşlayan bizim
kuşak içın Paris'm sanat \e bohem yaşamı
çevresinde oluşturulan mitosun bir parça-
sı\dı Mübin. Kuşkusuzbugündehâlâetki-
sini sürdürüyor. ama o günlerın Paris'inin
başka bir imajı \ardı. Her şe\ın oraya göre
ölçüldüğü. dünvanın tek sanat merkeziydı.
Bohem yaşamın duvgusal. romantik serü-
venlerinin yaşandığı bir efsaneler şehri. \e
Paris'e yerieşmiş bazı Türk ressamları \ar-
dı. Resimlerinı bilmezdik. ama adlarını bi-
lırdik: Abidin Dino, Avni Arbaş, Selim Tu-
ran. Hakkı Anlı. Nejat Devrim...Onların en
gençlerinden. aynı zamanda en başanlıla-
rından birıydi Mübin. O y ıilarda sanat dün-
yasına egemen olan "Parisekolü" dıye anı-
lan ve içinde çeşitli eğılımleri barındıran
soyut ressamlar topluluğu arasında özgün
bir yen olduğu söy leni\ ordu. Iris Clert Lu-
cien Durand gibi seçkin galerılerde sergi-
leriaçılıyordu. Resimlen koleksnonculann
ilgisini çekiyordu. Diğer yandan. biraz da
ölçüsüz sıradışı. taşkın bir bohem yaşamı
sürdürüyordu. Paris'e gıdıp gelme şansına
ulaşan bazı dostların. örneöın Demir Öz-
• Hep bü>ük zıtlıkları yaşayan
bir "kırgın'dı Mübin. Gelip giden
dostlan vardı çevresinde ama her
zaman yalnızdı. Az rastlanır bir
coşku, derin bir hüzünle iç içeydi
onda. KLabuğuna çekilmiş gibi
\aşardı. ama dünyada olup
bitenleri yakından izlerdi yine
de. O olağanüstü nezaketi,
eskilerin deyimiyle hatırşinaslığı
yer yer son derece kırıcı olmasını
engellemiyordu. En küçük bir
içtenliksizlik kuşkusu yetiyordu
bunun için. Dostlan için de
böyleydi bu, son günlerine kadar
çevresinden eksik olma\an
kadınlar için de.
lü'nün. Onat Kutlar'ın. Hiisevin Baş'ın
onunla ilgili anılarını coşkuyla anlatışlan-
nı hâlâ anımsıyorum.
Türk vatand'aşlığını yitirmemek ıçın as-
kerliğini vapma kararı \ermesi %e Paris'te-
ki düzenini bozarak Türkiye'vegelmesi ona
çok pahahya mal oldu. Sanat piyasası za-
lımdir. Abidin Dino"nun da söylediği gibi
"Paris galerileri. uzaklaşan ressamlardan
hiç hoşlanmazlar. Paris'e döndiiğünde bü-
tün kapılar \ iizüne kapanmışh. her şe\e sil
baştan başlamak gerekivordu." Dönüşün-
den sonra bir süre sefil bir ta\anarasında.
ayrıntılannı uluorta herkese anlatmaktan
sakındığı, çok güç günler geçırmıştı, "Re-
sim bileyapamadım" dıvordu.
1971'de Paris'e gittiğimde bir dereceye
kadar kendini toplamıştı. Yan mahalleler-
den birinde. biri genişçe iki odah bir yerde
oturuyordu. Fransız kız arkadaşı Nlarie-
France'la birlikte yaşıyordu. Marie-France
bir büroda çalışıyordu. Mübin se öylesine
kapanmış, resimlerıne gömülmüştü. Zı\a-
retıne gelen Fransız. Türk dostlan vardı.
ama kendısi pek bir \ere gıtmıyordu. Daha
çok göçmen Arapların oturduğu komşu
kah\e\e çıktığı oluyordu bazen. Coşkulu
bohem yıllarının Montparnasse'ına ise an-
cak resim malzemesi almak için uğruvor-
du. Bir süre sonra da Montparnasse'daki
atölyesine geçtığınde. artık Marie- Fran-
ce'laaynlmışlardı. Mübin'in ardından. sa-
nınm yıne onun aracıhğıyla başka dostlar
da geldıler bu binaya. Mehmet Nâzım, an-
nesi MünevverHanım (Andaç). Komet. Si-
nan Bıçakçı. Burada da zaman zaman çık-
tığı tek yer hemen aşağıdaki Gymnase kah-
\ esıydı. Çoğunlukla gençler gelırdı bu kah-
\e>e. O da zaman zaman iner. bira içer. sat-
ranç oynar. sohbet ederdi. Çağnsına koşup
gelen Mehmet Nâzım'ın onu ağzından bo-
şanan kanlara gömülü bulduğu güne kadar
burada yaşadı. Çok az yemek yiyerek de-
\amli bira içerek ve hep resim yaparak.
'İbadet eder gibi resim yapardı'
İlk dönüş yıllarının dehşetini atlatmış ol-
sa bile bu \illar da yine güç vıllardı onun
için. Eski günlerden kalma bir müşterisi \e
bazı dostlan dışında pek resim satamıvor-
du. Galerilere giderek resmini pazarlamayı
onuruna yediremiyor. giderse de pazarla-
mak için değil. azarlamak içın gidiyordu
sanki. Tek dayanagı Sainsbury "lerdi. Yılda
bir ikı kez gelır en güzel tuvallerınden ge-
çip götürürlerdi.
Sainsburv 'lerin geldiği ya da para gön-
derdiği ilk işi hesababira içtiği kahveye. bo-
ya. tuvalaldığımağazavaborçlannıödemek
olurdu. Bir ara beraber y aşadığı bir Fransız
hanımdan olan ve haftada birgün buluştuğu
kızına bir çek postalardı. Daha da önemlisi.
içinin derinliklerinde taşıdığı cömertliği,
bonkörlüğü yaşama olanağı bulurdu.
Resim ıle ilişkisı ise anlatılması güç gi-
zemlı bir ilışkıydi. Sanat dünyasında olup
bitenleri elden geldiğınce izlerdi. ama ken-
di dünyasının tekliğinde rahat ederdi. Son
zamanlarda Mevlana'ya merak salmıştı.
Resmı ile arasında bağîar kurmayı severdi.
Kuşağında tek yakm dostu sevgili SelimTu-
ran'ın bir konuşmasında "ibadet eder gibi
resim yapardı" diyordu onun için. Ve ger-
çekten de bir de bu gözle bakın resimleri-
ne. O coşkulu ve hırçın ruhun, giderek bir
tür mistık bir dıngınlıge gömüldüğünü his-
sedeceksinız.
DEFNE GOLGESI
TURGAY FÎŞEKÇİ
Denizli
Denizli, son yıllarda ekonomik alandaki hızla ge-
lişmeleriyle gazete safyalarında sıkça sözü edilen
bir ilimiz. Bu kente yıllardır gider gelirim. Bu yaz yo-
lum daha da sık düştü.
Denizli iki yüz bin nüfusuna karşın sahip olduğu
beş yüz fabrika ile bir sanayi kenti. Ancak kentte
bir sanayi kenti havası yok. Fabrikaların büyük bö-
lümü kente yirmi kilometre uzaklıktaki Organize
Sanayi Bölgesi'nde kurulu. Bu yıl kuruluş çalışma-
ları başlatılan ikinci Organize Sanayi Bölgesi de
kente altmış kilometre uzakta. Kent merkezinde
canlı bir alışveriş ortamı hemen göze çarpıyor. Ül-
kemizdeki en küçük bankaların bile burada göste-
rişli şubeleraçmış olmaları da kentteki varsıllığın bir
başka göstergesi.
Bu yaz Pamukkale Festivali sırasında da Deniz-
li'deydim. Birgece AçıkhavaTiyatrosu'ndaki kon-
seri izledim. Az-çok tanınmış yerli yabancı kimi şar-
kıcılar çıktp ikişer şarkı söylediler; araya da "Pa-
mukkale kararmasın, onu sulayalım" gibi sözler
katarak. Bir kente ve onun halkına bir şey kazan-
dırmayacak bir etkinlik gibi göründü gözüme. Hal-
kın her gün sabahtan akşama kadar televizyonlar-
da gördüğü şarkıcıları bir de kendi karşısında "play-
back" şarkıları söylerken görmesinde ne yarar var?
Gazetelerin magazın sayfalarında şarkıcıların Pa-
mukkale otellerinin havuz başlarında güneşlenirken
çekilmiş fotoğraflarının altında kentin adının geç-
mesiyse önemli olan, bu da ekonomi sayfalarında
sıkça gerçekleşiyor. Oysa Pamukkale Üniversi-
te'nin de hazırlanmasında katkısı olduğu belirtilen
festival programı, kentin ve çevresinin tartışıldığı
daha kültür ağırlıklı bir yapıya kavuşturulabilir. An-
ladığım kadarıyla festivalin amacı Pamukkale'nin
tanıtımıyla sınırlı. Oysa Denizli'nin tanıtılmaya de-
ğer o denli çok şeyi var ki?..
Dido Sotiriu'nun o eşsiz anı-romanı Benden Se-
lam Söy/e Anadolu 'ya 'da ceviz kırmak için bir taş
arasanızkılometrelerce bulamazsınız diyerek top-
rağını övdüğü Büyük Menderes Ovası, Denızli'den
başlıyor. Pamuğu. inciri. zeytiniyle, "Dağlanndan
yağ, ovalanndan balakar" denilen coğrafya... Bin-
yıllardır ayakta kalabilmiş pek çok antik kent...Ge-
leneksel dokumacılığm sürdüğü kasabalar, köyler..
Onlarca bilinmedik bitkilerin zenginleştirdiği mut-
fağı...
Varsıllık ve kültür ne yazık her zaman koşut ge-
lişmiyor.
Pamukkale Festivali sıradan bir popüler müzik
gösterisi olmaktan öteye geçemezken Denizli'de
varhğıyla bütün Türkiye'nin övünç duyabileceği bir
kitabevi var.
Yaprak Kitabevi, Istanbul ve Ankara'nın görkem-
li kitabevlerini kıskandıracak güzellikte. Tasarımıy-
la. donanımıyla, sunduğu hizmetlerle, Denizli'nin en
az fabrikaları kadar övünç duyacağı bir kuruluş.
Kitapseverlerden gördüğü büyük ılgi de bunun ka-
nıtı.
Yaprak Kitabevi örneği bir kitabevinin bir kentte-
ki okur gizilgücünü nasıl ortaya çıkartabileceğini
göstermesiyle de ilgi çekici. Okur sayısının giderek
azaldığı yolundaki savları da yeniden düşündürten
bir örnek. Okurun gidip aradığı kitabı bulabileceği
ya da getirtebileceği kitabevleri var mı ki. okurun
olup olmadığını tartışalım.
•
Anadolu'dakırkildeüniversiteaçıldı. Buillerin ka-
çında doğru dürüst bir kitabevi var? Kitapçısız üni-
versite kentleri oluşturmak da bize özgü bir yapı-
lanmaolmalı.
Bu illerin ekonomik-kültürel yapıları bir kitabevi
açmaya elvermiyorsa. hiç değilse yerel ve merke-
zi yöneticilerin girişim ve özendirmeleriyle yayım-
da olan bütün kitapların bulunabildiği birer kitabevi
açjjmalı.
Üniversiteler yapılarla değil, kitaplarla oluşur.
Basın Müzesi'nde seminerler
Kültür Servisi - Türkiye Gazeteciler Cemiyeti Basın
Müzesi'nde kış dönemi etkinlikleri başlıyor. Bu
dönem ilk olarak. 8-12 >aş grubundaki çocuklar için
resim çalışmaları düzenlendi.Yetişkinler için resim
seminerleri Nesnn Sağlam ve Meral Hızal tarafından
verilecek. Nergis Akçura tarafından minyatür.
Gülten Savar tarafından el sanatlan. Bengi Türkoğlu
tarafından cam süsleme-ebru. heykel \e takı. Gamze
Yapar tarafından ise Güzel Türkçe konuşma
seminerleri yapılacak. Haftada 4 saat. 4 hafta süre ile
düzenlenecek Türkçe seminerlerin ücreti 20 milyon.
diğer seminerlerin aylık ücreti ise ikişer milyon
olarak belirlendi. 2 kasımda başlayacak olan
seminerlerin kayıtlan Basın müzesinde (513 84 58)
başladı
Yeni bir sinema dergisi; Klaket
Kültür Servisi - Sinema sektörüne yönelık \enı bir
dergı "Klaket"adıyla aramızda. Ekim ayındân ;
itibaren her ay yayımlanacak olan dergı. sinema
severlenn eline ücretsiz olarak geçecek. Sinemayı I
ilgilendiren va da ilgilendiği her konuda bilgi
verecek olan dergi, sinema ıle profesyonel anlamda
ilgilenen insanlar ve kurumlar arası iletişim
sağlamayı amaçlan arasında görüyor. Klaket'e bu ay
Aydın Bulut (V'aroşlann kanunu). Zekeriya Tekin
Kurtuluş (Teknoloji ve biz kullananlar). Sinan
Toğrul (\ideo kamera nedir?). Deniz Kurtuluş !
(Sinemanın perde arkası) başlıklı yazıları ile '
katılıyorlar. Klaket dergisinin adreslerine ulaşmasını
isteyenler. 245 60 74 numaralı telefondan \e 245 60
75 numaralı fax tan Serdar Dikmen ile bağlantı
kurabilirler.
BUGÜN
AKSANAT'ta saat 12.30da Elton John'un "Breaking
Hearts Tour' konseri 'Laser-disc**ten sunulacakJ.î-"
1
35 00
İFSAK'ta saat 19.00'da Sunay Akın'la söyleşi;
'V'eşaire \f
eşaire' yer ah\or.243 14 01
SAHAFCAFE KÜLTLR MERKEZİ saat 18.00 de
şiir sevdalılan kendi şiirlerini okuyacak.^/4 42 06
MARTI SANAT EVİ'nde felsefe söyleşileri başlıvor.
Prof. Dr Ahmet İnal'ın konuşmacı olarak katılacağı
ilk söyleşi bugün saat 19.00'da Nietzsche'nin yaran
ve zaran üzerine.25/ W ^8
EVRENSEL KÜLTÜR MERKEZİ saat 15 00 te
Eisenstein'ın •Ekim* adlı filmi. saat 18.00-20.15
arasındaysa İstanbul Saydam Günleri kapsamında
Hüsevin Alsancak \e Sinan Turan'ın saydam
2Österilenni ızleyebilirsiniz..?•/;? 08 03
TARANTA BAJBl KÜLTÜR MERKEZİ nde saat
18.30'da Hitler'in öliimü üzerine bir belgesel
•Hitler*in Mahvoluşu' yer alıyor. 235 2<H~59
ENKA'da saat 19.00'da Füsun ,\katlı ile • Dünyada vç
Türkiye'deeleştiri* üzerine bir söyleşi yer alışor.2~"4
09 67
BEKSAV "da saat 19.00'da Micho Manchevsky'nın
'V'ağmurdan Önce" adlı filmi eösfenliyor.349 91 55
GÜNOLA KL1.Tİ R \ E SANAT MERKEZİ nde
saat 19.00'da Bondanehuc'un 'Dünya>i Sarsan On
Gün'adlı filınını ızle\ebilırsıniz.