27 Nisan 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 17 EKİM 1996 PERŞEMBE 14 KULTUR Yıllardır ;eşltli eleştirilere hedef olan ressam Neşet Günal, yolundan hiç sapmadı, hep bildiğini okudu Ay^ldam toprağa saglam basıyor • "Bana kar^ :>azı îavırlar var...Oysa b^T3Ütüxı arkadaşlann. ricacLelelerini, resimleriyle ysmaları gerektiğine inii:.ıyorum. Zaman hepiıraun yaptıklannı olumluyada cımsuzdiye değerlendirecretir zaten. Niye bu kavga? Be*ım bir kavgam yok. Ben tavmn samatçı olarak başından bcri s.ptamışım." A H I A . N T M E V Neşet Günal de}ice. alkla toprak in- sanlangelır. Topr-.a±a bütûnleşmiş insa- nın dünyası üzerirttemellenmiştir res- mi. "Toprak Adamarı**nan ressamıdır. Koyu pastel. pusl'U^simlerinde, birga- leri ortamına girern nsanlara hiç benze- meyen. kaba saba_ :ık sunatlı. dünyanm - doğanın - tasasar sırtın<da taşıyan in- sanlan görürüz. Gözlerini diknui: bizlere bakıyor gi- bidirler. Oysa. ürkk bakışlarla onlara bakan bizlerizdir. Oılar, fc»iröykü anlat- mak iddiasinda «deçildirl^r. gözlerine. alınlarına. agızlaara. saçlanna. elleri- ne. ay aklarına. üsalrine başlarına baka- rak bizler hemen c küler yazanz onlar üzerıne. Yaşar K*«aJ"den alıntılar ya- panz. Sanatta 50 yılınıı^ride bırakan Neşet Günalın Teşv ikiye^eki MilliReasürans Sanat Galerisi"ndtej;tığı s^ergi. öğrenci- Iik dönemi deseri:rinden başlayarak doksanlı yıllarda irettigi resimleri bir arava getiriyor. Bıgibi s«:rgilerde, bir sanatçının geçırdiğ~:\ reler aydınlığa ka- vuşur. sanatçının "lürüyüşü** bir film uibi izlenebilir. M « t Günal'ın. ilk dö- NeşetGünal "Amacım, Anadolu insanının \aşam gerçekleri içindebirözümleme\evarabilmek" divor.(DE VRlM BARAN) nem resımlerinde açıkça göriilen Fer- nand Legeretkisi - "Leger'ninetkisinita- şıyan resimlerimde, bu ressamın tarzını kendi birikimlerimledeğerlendirmek ve bir Doğu-Batı sentezi oluşturma kaygısı \ardir"- sonrakı > ıilarda o denli hisse- dilmez. Gerek renk, gerek biçim. gerek- se de içenk açısından katı bir kararlılık ve tutarlılık içindeki sonraki dönemde ise, evreler değil. bugüne dek uzanan bir evre söz konusudur: Batı resminin o il- ginç ömeği. yaşamı boyunca hiçbir akı- ma. okula dahil olmamış. rüzgârlara ka- pılmamış, modalan reddetmiş. kendine yöneltilen eleştirilere karşın tavnnda ve tarzında hiçbir değişıklik olmamış. Çocuklugunu değil belki. ama çocuk- luğunun geçtiği Anadolu'nun etkisini her zaman taşımış: bunu. resimlerınin itici gücü haline getirmiş, Ne\şehır'de dogan. ilkokulu okiımak ıçın Şereflikoç- hısar'a gönderilen Neşet Günal. çocuk- lugunda fotoğraftan portreler yaparak harçlıgını çıkarmiş. Belediye bursu alıp Akademi'vegıden ilk ressam adavı dao galiba. Resnıine kaynaklık eden Anado- lu'nun insanlan konusunda. "Amacım, Anadolu insanının yaşam gerçekleri için- de bir öziimlemeu* varabilmek. Voksa benim resimlerimdeki insanlara bakıp, şu yörenin insanlandır diye bir aynm > a- pamazsınız. Bu aynmı ne tipleme olarak yapabilirsiniz. ne göriintü olarak.. giysi- İerine bakın. Aslında yöresel değildir" di- vor. Sefalet edebiyatı yapmıyorum Kim bu ınsanlar? "Dışlanmış insanlar, itilmiş insanlar. sanki bizim insanlannıız değilmiş gibi muamele gören. bir ölüm- kalım mücadelesi \eren. bu mücadelevi omuzlavan insanlar. Teslinı olmus insan- lar değûier. Biz vanz, diyorlar. Ben sefa- let edebiyatı yapmıvorum...** Neşet Günal'a. "Bensefaletedebiyatı yapmıyorum** dedirten. yıllardır karşı karşıya kaldığı eleştirıler kuşkusuz. Tür- kive'de fieüratif resmın önde nelen va- şayan temsilcisi sayabileceğimiz sanat- çı. aksini iddia etse de kır'gınlığını sez- diriyor: "Bana karşı bazı ta\ırlar \ar_ O\sa ben, bütün arkadaşlann. mücade- lelerini resimleriyle yapmalan gerektiği- ne inanıvorum. Zaman hepimizin \ aptık- lannı olumlu ya da olumsuz diye değer- lendirecektir zaten. Niye bu kavga? Be- nim bir kavgam \ok. Ben tavmmı sanat- çı olarak başından beri saptamışım. Bel- ki bu fazlasıyla entelektüel bir sorumlu- luk. Olayı coskuva, geçici yargılara bağ- lamamışım. Tabii ki ben de bir özeleştiri süreci geçirdim. Ama 1958'den sonra ar- tık bir karara vardım, çizgimi ortaya koy- dunı. Ve sanatımı hep o doğrultuda geliş- tirmeve çalışhm." Kısacası. kendine öz- gü bir dil oluşturmuş ve yıllardır o dili konuşuyor Neşet Günal. Değişime kar- şı duruvor. Bu karşı duruşun da bir sa- natsal ta\ ır olduğu ise galiba unutuluyor çoğu kez. Kendisine yöneltilen eleştin- lerde "çağdışr ya da "yerel** kaldığı söy- lenen Neşet Günal. bu eleştirilere yıllar- dır vanıt vermektenyorgun. "Benimres- mimin >erel va da evrensel olup olnıadı- ğı. dümanın öteki ucunda başka bir sa- natçıya, başka bir insana hitap edip etme- diğiyle anlaşılır. l luslararası diyebilece- ğimiz insancıl sorunlan içine alıp alma- dığı önemüdir.** Bu açıdan bakıldığında, Neşet Gü- nalın "Toprak Adamlan" aslında yal- nızca Anadolu insanına değil. emeği. alınteri toprağa bağlı ınsanların aynası- dır. Sanatçının değindiği gibi, yöresel giysiler yoktur üzerlerinde. hangi \öre- den oldukları kolay kolay tahmın edile- mez. Hiçbiri. o an işini gücünü bırak- mış. ressamı se>Tedalmış gibi durmazlar. Bir kurgu >aşamlan \ ardır. ressamın ver- diği rollen üstlenirler. Onlann yen. yöre- si Neşet GünaFın belleğidir. tsveççede üç kitabı yayımlanan Orhan Pamuk, İsveçli okurlannın büyük ilgisini topladı 6 Her şey siyah-beyaz değildir ara renkler de vardır' GÜRHAN UÇK-AV STOCKHOLM -Nitelîklieğ- lence artık suç sa>*namaJıdır" dedı Orhan Pamuk.->lülün son- lannda Stockhohn'ce. Kültür ve öğrenim kurumu .AfcF'nin l.ka- tındaki restoran. yaziimızı dınle- mek içın gelen ÎOOcen fazla kı- tapseverle dolmuştugiriş ücretli olduğu halde. Pamuk'a. Dageriî-Nyheter ga- zetesiııın kültür redasiyonu şefi Ame Ruth ve Ve«i Havat'ı baş»" rılı bir çe\ ıriyle ls>. evçeye kazan- dıran Dilek Giir eşi.k ediy ordu. Bunca vıldır buradayaşarırn, bu nıtelikte. buram bur^Ti kitap se\- gisı. edebiyat meraıi kokan bir toplantıva daha öncc tanık olma- mıştım. Telaşsız. >ipmacıksız, böbürlenmeden yaiızca kitap dostluğunda bulu^ırjştu sanatçı ve seslendiğı kışıler Yazanmıznefıs İr^ilizcesi.so- rulara doğrudan dcğruya yanıt vermesi. dinleyenleri soruyu unutturacak NÖnİeregötürmeden yürekten konuşmasısanırım val- nızca benim değil. hcrkesin beğe- nisini kazandı. Bir yolculuk filmi Gerçekten de Tüıi ve -çoğun- luğuoluşturan- İsveçlı okurlardan gelen sorular. > azanmızın son ya- pıtını. ya da ondan oncekilerini okuduklannı belli eder ıçeriktev- di. Böyle olmasa. dü^üncesini çe- kinmeden sö\lemeycalışkınolan Pamuk. \erdiği vannla bu gerçe- ği ortaya çıkamıaktan çekinmez- di. Orhan Pamuk. > -^eni Hayafın Isveç'teki yayıne\ i Raben-Pns- ma'nın çağnlısı olarak burava gelmişti. Daha önce de Danimar- ka'daydı. Bizlerin ve İsveçli tiyat- roseverlenn tiyatro yönetmenı olarak tanıdıgı Dilek öür. çevir- men olarak da hepimize tatlı bir sürpriz yaptı. Arne Ruth. toplantıyı. "•Veni Hayafı "Edebivat dalındaki bir 'road mo\ie' -\olculuk filmi-" olarak tanımladı. Pamuk'un her- hangi birkategon romancılarara- sına sokulmasının güç olduğunu belirten Ruth'un şu tümcesi aklı- ma takıldı: - Avrupa'mn dış eteklerinden seslenerek A\rupa edebiyatını. bi- zim hesabımıza özgürleştıriyor. Orhan Pamuk. konuşmasma bir Türkıve gerçeğini dıle getırerek başladı. Kitabın (ünlü) ikı tümce- si olan "Birgûn bir kitap okudunı ve bütün hayatım degişti** \ üzün- den artık ~illallah" dediğini. çün- kümedvadaderhal budeyişinçe- şitli şekillerdekullanılmaya baş- ladığını belıntı: "Birgün birzey- timağı tattım-". "Birgün bir ban- ka>a girdim_" şeklindekı reklam metinlerinde \e hatta diğer ko- numlarda. Salondaki kahkaha fır- tınası görûlmeye değerdi. >azarırnız.daha sonra kitabın- dan bir böliımü Türkçe olarak okudu. Metın. Dilek Gür tarafin- dan Isveççe olarak da okundu. Orhan Pamuk. edebivat tutku- sunun kitapun, okumaktan ka\- naklandığıru. 18 yaşına dek oda- sına kapanıp okuduğunu belirte- rek kendani tanıtmava başladı. Konuşmasınınanatemasını. "ka- tı kuralcılığa ' bağnazlığa" karşı tavır alması oluşturdu. Hiçbir şe- yinillede yaıümüylebeyazyada tümüyle sriya'n olması gerekmedi- ğıni. "ara renklerindeolduğunu" savundu. Istanbul'un göbegınde türbanlı bir kadının cep telefonuv - la konuşmasında aykırı bir yan yokru onun içın:"Doguyla batıbu hanımda birleşivor işte. Ne var bunda garip olan?" V'erdığı bir başka örnekdeşuvdu: "Kemalist- ler, bir gecedeişçi halkın Bach mü- ziğini sever hale gelmesini, ara- beskten uzaklaşmasını istivorlar. Bir kere. bütün halk işçi değil ve herkes de Baeh'ı sevmek zoru nda değfl." . Sorunlar degişir Arne Ruth daha sonra toplantı- nınsoru-yanıtbölümünüaçtı. Pa- muk'un romanlarında cinselliğın ">asak savmak için çok az yeri ol- duğunu ve bunun nedenini** sor- du. Pamuk. cinsellığin fazla abar- tılmaması gereken bir yaşam öğe- si olduğunu \e belki de bu konu- yu derinlemesıne yazabilecek halde olmadığını söyleyerek yanıt verdi. Ölüm oruçları. Kürt sorunu ve köktendıncilik. önceden tahmin edildiğı gibi vazanmıza \6nelti- lensorulararasındaydı. ^azar ola- rak etken tavır alma gereğini ne- den duvdusunu şu sözlerle açık- ladı: - Sevgili dostum Vaşar Kemal'e sorulsa bu soru. oturup uzun uzun Orhan Pamuk Danimarka \e İsveç]te okurlanyla söyleşi vaptı \e bu dillere çevrilen kitaplannı imzaladı. olayın tarihçesini filan anlatır. Ben ise bir aşamadan sonra "Ar- tık böylesi de olamaz" di\e akıl mantık gereği karşı çıkıyorum. ta- \ ır koyuyorum. Belırli bir ideolo- jiyı savunduğum ıçın değil. Bırdinleyıcı. Orhan Pamuk'un kesın çözümler getırmediğıne parmak basınca ona şu yanıtı ver- di: - Çözüm yoktur. Sorunlar deği- şir. Halen. "Veni Hayat**tan önce tasarlamaya başladığı ve 15901ı yıllarda kitap resimleri yapan Os- manlı ressamlanvla ilsıili bir ro- man üzerinde çalıştığını da açık- ladı. Orhan Pamuk. ls\eç'ten ay- rıldı. ama bizlere kalıcı olmasını dilediğımiz bir armağan bıraktı: Arne Ruth'un gazetesinde. önce Çek yazar Milan Kundera, sonra Frankfurt Kitap Fuan'nın bihük ödülünü alan Perulu vazar Mario Vargas Llosa üzerine uzun birer yazı vayımladı. Daganes Nyhe- ter'ın okurları vazarımızı. geçen \ıl konukolarak geldiğı Göteborg Kitap Fuan'nda Salman Rüşdü \e başka yazarlarla birlikte katıi- dıûı panelden sonra çıkan uzun vazıdan da anımsıvorlar. 6 Yoksa biz, biz bu dünyadan değil miydik?' FERİDUN AKSLN MübinOrhonTürkıve'desergilenıvorni- ha\et. 1948 yılında doktora yapmak üzere gittığı Parıs'teekonomı-politiğıbiryanabı- rakarak kendini resme adayan. 1981 'de ölü- müne kadar otuz yılı aşkın bir süre yalnız- ca resim için yaşa\an Kübin'in eserleri. ül- kemizde çok az tanınıvor. 1960'ların orta- larındaaskerlik hizmetinı yapmak üzere ts- tanbul "a geldiği kısa bir süre dışında hep Pa- ris'te yaşadı. Gerçi birtakım sergıleri açıldı Türkiye'de. Amagenışarahklarlaaçılan ve da kapsamlı nitelikteki bu sergiler, onun kendini hemen ele \ermeven resmini de- rinden kavrayabilmek için yeterli değildi. Yapı Kredı Kazım Taşkent Galerisi'nde gerçekleştırılen Mübin Orhon Sergısi. onun çeşitli dönemlennden ömekler sunan birtür retrospektif sergi olarak oldukça önemli bir işle\i yerine getiriyor. Üstelik bu sergi\i oluşturanresimlenn İngiltere'den. "Robe'rt ve Lisa Sainsbun Koleksiyonu"ndan getı- rilmiş olması da a> rı bir önem de taşıyor. Bi- lebildiğim kadarıyla eserleri dünyaca ünlü bir koleksiyonda böylesine geniş bir yer kaplayan başka bir sanatçımız yok. Sergi açılalı üç hafta oluvor. Sanat çe\- relerindeolsun. medyadaolsun hak ettiği il- ginın gösterilmediğıni düşünü\-orum. Ser- gi henüz sürüyor. L'manm gecıkilmez. Askertiği çok pahahya maloldu Mübm Orhon için "özgün**sanatçı dedim yukanda. Sıkışıldığı zaman yerli yersiz kul- lanılan kola\ bir sıfat olan bu kelıme ona öy- lesine uygundüşüyor ki. Birazy akından ta- nıyanlar. se\erler ya da se\mezler. resmını beğenırler \a da beğenmezler. ama yaptığı işin de kişliğinin de pek benzeri bulunma- yan \e gerçekten "özgün" niteliği konusun- da birleşirler sanıvorum. \'e sanıyorum ko- lay kolay da unutamazlar onu. Yaşamının büyük güçlükler içinde geçen son on Mİında çok yakındık Mübin'le. Sı- kıntılı bir dönemimde e\inde barındığım bile oldu. O yıllarda yaptığı resimlerin ço- ğunun gerçekleştirilme süreçlenne yakın- dan tanık oldum. Böylesine yakından tanı- mak. doğrusu ya. kolaylaştırmıyor. tersine güçleştırıyoı ;.az:r.ayı. Askerhk için Istan- bul'a gelişinde tanışmıştık. Ama adını çok önceden bilivordum. Edebiyat \e sanatla 1950'li yıllarda ilgılenmeyebaşlayan bizim kuşak içın Paris'm sanat \e bohem yaşamı çevresinde oluşturulan mitosun bir parça- sı\dı Mübin. Kuşkusuzbugündehâlâetki- sini sürdürüyor. ama o günlerın Paris'inin başka bir imajı \ardı. Her şe\ın oraya göre ölçüldüğü. dünvanın tek sanat merkeziydı. Bohem yaşamın duvgusal. romantik serü- venlerinin yaşandığı bir efsaneler şehri. \e Paris'e yerieşmiş bazı Türk ressamları \ar- dı. Resimlerinı bilmezdik. ama adlarını bi- lırdik: Abidin Dino, Avni Arbaş, Selim Tu- ran. Hakkı Anlı. Nejat Devrim...Onların en gençlerinden. aynı zamanda en başanlıla- rından birıydi Mübin. O y ıilarda sanat dün- yasına egemen olan "Parisekolü" dıye anı- lan ve içinde çeşitli eğılımleri barındıran soyut ressamlar topluluğu arasında özgün bir yen olduğu söy leni\ ordu. Iris Clert Lu- cien Durand gibi seçkin galerılerde sergi- leriaçılıyordu. Resimlen koleksnonculann ilgisini çekiyordu. Diğer yandan. biraz da ölçüsüz sıradışı. taşkın bir bohem yaşamı sürdürüyordu. Paris'e gıdıp gelme şansına ulaşan bazı dostların. örneöın Demir Öz- • Hep bü>ük zıtlıkları yaşayan bir "kırgın'dı Mübin. Gelip giden dostlan vardı çevresinde ama her zaman yalnızdı. Az rastlanır bir coşku, derin bir hüzünle iç içeydi onda. KLabuğuna çekilmiş gibi \aşardı. ama dünyada olup bitenleri yakından izlerdi yine de. O olağanüstü nezaketi, eskilerin deyimiyle hatırşinaslığı yer yer son derece kırıcı olmasını engellemiyordu. En küçük bir içtenliksizlik kuşkusu yetiyordu bunun için. Dostlan için de böyleydi bu, son günlerine kadar çevresinden eksik olma\an kadınlar için de. lü'nün. Onat Kutlar'ın. Hiisevin Baş'ın onunla ilgili anılarını coşkuyla anlatışlan- nı hâlâ anımsıyorum. Türk vatand'aşlığını yitirmemek ıçın as- kerliğini vapma kararı \ermesi %e Paris'te- ki düzenini bozarak Türkiye'vegelmesi ona çok pahahya mal oldu. Sanat piyasası za- lımdir. Abidin Dino"nun da söylediği gibi "Paris galerileri. uzaklaşan ressamlardan hiç hoşlanmazlar. Paris'e döndiiğünde bü- tün kapılar \ iizüne kapanmışh. her şe\e sil baştan başlamak gerekivordu." Dönüşün- den sonra bir süre sefil bir ta\anarasında. ayrıntılannı uluorta herkese anlatmaktan sakındığı, çok güç günler geçırmıştı, "Re- sim bileyapamadım" dıvordu. 1971'de Paris'e gittiğimde bir dereceye kadar kendini toplamıştı. Yan mahalleler- den birinde. biri genişçe iki odah bir yerde oturuyordu. Fransız kız arkadaşı Nlarie- France'la birlikte yaşıyordu. Marie-France bir büroda çalışıyordu. Mübin se öylesine kapanmış, resimlerıne gömülmüştü. Zı\a- retıne gelen Fransız. Türk dostlan vardı. ama kendısi pek bir \ere gıtmıyordu. Daha çok göçmen Arapların oturduğu komşu kah\e\e çıktığı oluyordu bazen. Coşkulu bohem yıllarının Montparnasse'ına ise an- cak resim malzemesi almak için uğruvor- du. Bir süre sonra da Montparnasse'daki atölyesine geçtığınde. artık Marie- Fran- ce'laaynlmışlardı. Mübin'in ardından. sa- nınm yıne onun aracıhğıyla başka dostlar da geldıler bu binaya. Mehmet Nâzım, an- nesi MünevverHanım (Andaç). Komet. Si- nan Bıçakçı. Burada da zaman zaman çık- tığı tek yer hemen aşağıdaki Gymnase kah- \ esıydı. Çoğunlukla gençler gelırdı bu kah- \e>e. O da zaman zaman iner. bira içer. sat- ranç oynar. sohbet ederdi. Çağnsına koşup gelen Mehmet Nâzım'ın onu ağzından bo- şanan kanlara gömülü bulduğu güne kadar burada yaşadı. Çok az yemek yiyerek de- \amli bira içerek ve hep resim yaparak. 'İbadet eder gibi resim yapardı' İlk dönüş yıllarının dehşetini atlatmış ol- sa bile bu \illar da yine güç vıllardı onun için. Eski günlerden kalma bir müşterisi \e bazı dostlan dışında pek resim satamıvor- du. Galerilere giderek resmini pazarlamayı onuruna yediremiyor. giderse de pazarla- mak için değil. azarlamak içın gidiyordu sanki. Tek dayanagı Sainsbury "lerdi. Yılda bir ikı kez gelır en güzel tuvallerınden ge- çip götürürlerdi. Sainsburv 'lerin geldiği ya da para gön- derdiği ilk işi hesababira içtiği kahveye. bo- ya. tuvalaldığımağazavaborçlannıödemek olurdu. Bir ara beraber y aşadığı bir Fransız hanımdan olan ve haftada birgün buluştuğu kızına bir çek postalardı. Daha da önemlisi. içinin derinliklerinde taşıdığı cömertliği, bonkörlüğü yaşama olanağı bulurdu. Resim ıle ilişkisı ise anlatılması güç gi- zemlı bir ilışkıydi. Sanat dünyasında olup bitenleri elden geldiğınce izlerdi. ama ken- di dünyasının tekliğinde rahat ederdi. Son zamanlarda Mevlana'ya merak salmıştı. Resmı ile arasında bağîar kurmayı severdi. Kuşağında tek yakm dostu sevgili SelimTu- ran'ın bir konuşmasında "ibadet eder gibi resim yapardı" diyordu onun için. Ve ger- çekten de bir de bu gözle bakın resimleri- ne. O coşkulu ve hırçın ruhun, giderek bir tür mistık bir dıngınlıge gömüldüğünü his- sedeceksinız. DEFNE GOLGESI TURGAY FÎŞEKÇİ Denizli Denizli, son yıllarda ekonomik alandaki hızla ge- lişmeleriyle gazete safyalarında sıkça sözü edilen bir ilimiz. Bu kente yıllardır gider gelirim. Bu yaz yo- lum daha da sık düştü. Denizli iki yüz bin nüfusuna karşın sahip olduğu beş yüz fabrika ile bir sanayi kenti. Ancak kentte bir sanayi kenti havası yok. Fabrikaların büyük bö- lümü kente yirmi kilometre uzaklıktaki Organize Sanayi Bölgesi'nde kurulu. Bu yıl kuruluş çalışma- ları başlatılan ikinci Organize Sanayi Bölgesi de kente altmış kilometre uzakta. Kent merkezinde canlı bir alışveriş ortamı hemen göze çarpıyor. Ül- kemizdeki en küçük bankaların bile burada göste- rişli şubeleraçmış olmaları da kentteki varsıllığın bir başka göstergesi. Bu yaz Pamukkale Festivali sırasında da Deniz- li'deydim. Birgece AçıkhavaTiyatrosu'ndaki kon- seri izledim. Az-çok tanınmış yerli yabancı kimi şar- kıcılar çıktp ikişer şarkı söylediler; araya da "Pa- mukkale kararmasın, onu sulayalım" gibi sözler katarak. Bir kente ve onun halkına bir şey kazan- dırmayacak bir etkinlik gibi göründü gözüme. Hal- kın her gün sabahtan akşama kadar televizyonlar- da gördüğü şarkıcıları bir de kendi karşısında "play- back" şarkıları söylerken görmesinde ne yarar var? Gazetelerin magazın sayfalarında şarkıcıların Pa- mukkale otellerinin havuz başlarında güneşlenirken çekilmiş fotoğraflarının altında kentin adının geç- mesiyse önemli olan, bu da ekonomi sayfalarında sıkça gerçekleşiyor. Oysa Pamukkale Üniversi- te'nin de hazırlanmasında katkısı olduğu belirtilen festival programı, kentin ve çevresinin tartışıldığı daha kültür ağırlıklı bir yapıya kavuşturulabilir. An- ladığım kadarıyla festivalin amacı Pamukkale'nin tanıtımıyla sınırlı. Oysa Denizli'nin tanıtılmaya de- ğer o denli çok şeyi var ki?.. Dido Sotiriu'nun o eşsiz anı-romanı Benden Se- lam Söy/e Anadolu 'ya 'da ceviz kırmak için bir taş arasanızkılometrelerce bulamazsınız diyerek top- rağını övdüğü Büyük Menderes Ovası, Denızli'den başlıyor. Pamuğu. inciri. zeytiniyle, "Dağlanndan yağ, ovalanndan balakar" denilen coğrafya... Bin- yıllardır ayakta kalabilmiş pek çok antik kent...Ge- leneksel dokumacılığm sürdüğü kasabalar, köyler.. Onlarca bilinmedik bitkilerin zenginleştirdiği mut- fağı... Varsıllık ve kültür ne yazık her zaman koşut ge- lişmiyor. Pamukkale Festivali sıradan bir popüler müzik gösterisi olmaktan öteye geçemezken Denizli'de varhğıyla bütün Türkiye'nin övünç duyabileceği bir kitabevi var. Yaprak Kitabevi, Istanbul ve Ankara'nın görkem- li kitabevlerini kıskandıracak güzellikte. Tasarımıy- la. donanımıyla, sunduğu hizmetlerle, Denizli'nin en az fabrikaları kadar övünç duyacağı bir kuruluş. Kitapseverlerden gördüğü büyük ılgi de bunun ka- nıtı. Yaprak Kitabevi örneği bir kitabevinin bir kentte- ki okur gizilgücünü nasıl ortaya çıkartabileceğini göstermesiyle de ilgi çekici. Okur sayısının giderek azaldığı yolundaki savları da yeniden düşündürten bir örnek. Okurun gidip aradığı kitabı bulabileceği ya da getirtebileceği kitabevleri var mı ki. okurun olup olmadığını tartışalım. • Anadolu'dakırkildeüniversiteaçıldı. Buillerin ka- çında doğru dürüst bir kitabevi var? Kitapçısız üni- versite kentleri oluşturmak da bize özgü bir yapı- lanmaolmalı. Bu illerin ekonomik-kültürel yapıları bir kitabevi açmaya elvermiyorsa. hiç değilse yerel ve merke- zi yöneticilerin girişim ve özendirmeleriyle yayım- da olan bütün kitapların bulunabildiği birer kitabevi açjjmalı. Üniversiteler yapılarla değil, kitaplarla oluşur. Basın Müzesi'nde seminerler Kültür Servisi - Türkiye Gazeteciler Cemiyeti Basın Müzesi'nde kış dönemi etkinlikleri başlıyor. Bu dönem ilk olarak. 8-12 >aş grubundaki çocuklar için resim çalışmaları düzenlendi.Yetişkinler için resim seminerleri Nesnn Sağlam ve Meral Hızal tarafından verilecek. Nergis Akçura tarafından minyatür. Gülten Savar tarafından el sanatlan. Bengi Türkoğlu tarafından cam süsleme-ebru. heykel \e takı. Gamze Yapar tarafından ise Güzel Türkçe konuşma seminerleri yapılacak. Haftada 4 saat. 4 hafta süre ile düzenlenecek Türkçe seminerlerin ücreti 20 milyon. diğer seminerlerin aylık ücreti ise ikişer milyon olarak belirlendi. 2 kasımda başlayacak olan seminerlerin kayıtlan Basın müzesinde (513 84 58) başladı Yeni bir sinema dergisi; Klaket Kültür Servisi - Sinema sektörüne yönelık \enı bir dergı "Klaket"adıyla aramızda. Ekim ayındân ; itibaren her ay yayımlanacak olan dergı. sinema severlenn eline ücretsiz olarak geçecek. Sinemayı I ilgilendiren va da ilgilendiği her konuda bilgi verecek olan dergi, sinema ıle profesyonel anlamda ilgilenen insanlar ve kurumlar arası iletişim sağlamayı amaçlan arasında görüyor. Klaket'e bu ay Aydın Bulut (V'aroşlann kanunu). Zekeriya Tekin Kurtuluş (Teknoloji ve biz kullananlar). Sinan Toğrul (\ideo kamera nedir?). Deniz Kurtuluş ! (Sinemanın perde arkası) başlıklı yazıları ile ' katılıyorlar. Klaket dergisinin adreslerine ulaşmasını isteyenler. 245 60 74 numaralı telefondan \e 245 60 75 numaralı fax tan Serdar Dikmen ile bağlantı kurabilirler. BUGÜN AKSANAT'ta saat 12.30da Elton John'un "Breaking Hearts Tour' konseri 'Laser-disc**ten sunulacakJ.î-" 1 35 00 İFSAK'ta saat 19.00'da Sunay Akın'la söyleşi; 'V'eşaire \f eşaire' yer ah\or.243 14 01 SAHAFCAFE KÜLTLR MERKEZİ saat 18.00 de şiir sevdalılan kendi şiirlerini okuyacak.^/4 42 06 MARTI SANAT EVİ'nde felsefe söyleşileri başlıvor. Prof. Dr Ahmet İnal'ın konuşmacı olarak katılacağı ilk söyleşi bugün saat 19.00'da Nietzsche'nin yaran ve zaran üzerine.25/ W ^8 EVRENSEL KÜLTÜR MERKEZİ saat 15 00 te Eisenstein'ın •Ekim* adlı filmi. saat 18.00-20.15 arasındaysa İstanbul Saydam Günleri kapsamında Hüsevin Alsancak \e Sinan Turan'ın saydam 2Österilenni ızleyebilirsiniz..?•/;? 08 03 TARANTA BAJBl KÜLTÜR MERKEZİ nde saat 18.30'da Hitler'in öliimü üzerine bir belgesel •Hitler*in Mahvoluşu' yer alıyor. 235 2<H~59 ENKA'da saat 19.00'da Füsun ,\katlı ile • Dünyada vç Türkiye'deeleştiri* üzerine bir söyleşi yer alışor.2~"4 09 67 BEKSAV "da saat 19.00'da Micho Manchevsky'nın 'V'ağmurdan Önce" adlı filmi eösfenliyor.349 91 55 GÜNOLA KL1.Tİ R \ E SANAT MERKEZİ nde saat 19.00'da Bondanehuc'un 'Dünya>i Sarsan On Gün'adlı filınını ızle\ebilırsıniz.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle