Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
13EKİM1996PAZAR
• f
DEGIŞEN DUNYADAN
HUSEYIN BAŞ
REFAHYOL mecbııriyet koatesyonuÜlkenin içte ve dışta giderek katlanan sorunla-
nnın kolay kolay üstesinden gelinemeyeceği boy'ut-
lara ulaştığı bugünkü karmaşanın tek sorumlusu
olarak. şeriatın yapılanma sürecinde adım adım y-
ol almasına göz yuman "mecburiyet koalisvonu-
nun" mimarı DYP liderini görenler haksız sayıl-
maz. Her türlü ciddi içerikten yoksun. ağzına ge-
lenin söylendiği bir anlayış. ülkenin dış siyasetine
egemen. Palavra. ham hayal \e Nasrettin Hoca öy-
küleriyle idare edilen ekonominin durumu da fark-
Iı değil.
Kötü gıdişe son \ermek için birleşerek hamle
yapma>a karar vermiş. göriinen muhalefet ise da-
ha başında kendi içinde "muhalefetle" karşı karşı-
ya. Ortak girışimi rafa kaldırmaya yönelik oyun-
bozanlık. birkez daha sahnede.
Kısaca, üç aylık icraatıyla ülkeyi içte ve dışta
inanılmaz bir karnıaşanın içine atan REFAHYOL
koalisyonunu bir "üfîiriikte"' alaşağı etmek kolay
olmayacak.
Ama gerek ortalığı kırıp dökerek hükiimet etme-
yi sürdüren REFAHYOL "mecburnet" koalisyo-
nu. gerekse de ülkenin bu koalisyondan \akit ge-
çirmeden kurtulması gerektiğini öne süren muha-
lefet arasında. çelişkifi görünse de temel bazı or-
tak yanlann varlığı kimsenin sakJısı değil. Devlet
başkanından koaTisyon ortaklanna. giderek RE-
FAHYOL'u devirmeye yeminli muhalefete kadar
hemen herkes. neoliberal ideolojısıyle. dünyayı
hiçbir engelle karşılaşmadan kasıp kavuran küre-
selleşmenin gereklerinin bir an önce yerine getiril-
mesi için birbirlerıyle yarış halinde. Küreselleş-
menin uyum kriterlen arasında önemli biryere sa-
hipolan "devlefinküçültiilmesi". zaten acınası du-
rumda olan sosyal kazanımların birer ikişer yok
edılmesi. kamu mallarının finans gruplarına yok
pahasina haraç mezat satılması konusıında iktidar
\e muhalefet neredeyse bütünüyle anlaşmış du-
rumda.
Başbakan yardımcısının yeni dış kredi kaynak-
ları bulunması düşlerı fırsatiyla gündeme gelen
Meksika. aslında küreselleşmenin \e ultraliberal
ideolojiye bütünüyle katılmanın iilke ekonomile-
rinı nasıl perişan ettiğini gösteren en çarpıcı örnek-
ler arasında yer ahy or.
"Liberal doktrin adına Meksika siyasetçi sınıfi.
gerçekte de\ asa boyutlarda bir talan \e sahtekâriık
suçu işlemiştir. \\vuka çıkan yolsuzluklara bulaş-
mış bu sınıf, ulusun tüm mirasını. son derecede teh-
likeli sosyal eşitsizlikler yaratılması pahasına bir
a\uç aileve pa/arlanmıştır. 100 milyonluk nüfusun
yüzde 10'u, ulusal gelirin yüzde 70'ini sahiplenmek-
tedir. Kalanını. nüfusun \ üzde 9O'ı pa> laşmaktadır.
Çalışan nüfusu oluşturan 37 milyon insanın 21.5
milvonu siirekli işten >oksundur. Çalışan 15.2 mil-
\on niifus. günde 3 dolardan (270 bin) daha az ka-
zanmaktadır. Buna karşılık, Amerikan dergisi For-
bes, 1996Temnıuzsa\ısında hemen tümii hileliöztl-
leştirmelerden cebini dolduran on beş Meksikalı
dolarmiljardeıininlistesiniyayımlamıştır. Biıieşik
Amerika"da depolanan Meksika ka> naklı sermaye,
1995yılı sonunda 26.6 mihardolara ulaşmıştır. Bu,
1994 \ ılındaki toplamın iki katıdır." (I)
Küreselleşmenin dayatıldığı hemen her ülkede
ozelleştirmenın mantığı. giderek bahanesi aynıdır.
Örneğinyine Meksika'da De la ıVtadrid hükümeti,
kamuva ait kuruluşların satışlarını haklı göstermek
için bunların \erimsiz ve sürekli ziyan eden kuru-
luşlar olduğunu. bu yüzden de hükümetin dış borç
almak zorunda kaldığını, bununsa ulusal ekonomi-
yı çıkmaza soktugu bahanesini ileri sürmüştür.
De la Madrid. ayrıca kamu kuruluşlannı yok pa-
hasına satarken. "enkâriıdurumdaolanlannrya-
kın "dostlanna" ayırmayı da ihmal etmemiştir.
Meksika örneği. dünyadaki çok sayıda örnek gi-
bı küreselleşme yönünde yapılanların. Türkiye'de
yapılmakta olanlardan pek farklı olmadığını gös-
teriyor. Aslında çoğu A\ rupa ülkesinde olduğu gi-
bi. kımse ulusal ekonomilerin dünyaya açılmasına
karşı değil. Ancak vahşi ultraliberal ödeolojinin
"de\letin küçültülmesini"dayatarak. ekonomik sı-
kıntılar içinde yaşam savaşı veren büyük kitleJerin
sosyal kazanımlannı. uyum kriterleri adına birer
ikişersilindirgibiezipgeçmesine. kamumirasının
yok pahasına ulusal ve uluslarüstü finans devleri-
ne pazarlamasına izin verüemez. Ulusal ekonomi-
lerin fren ve denetim mekanizmalanndan bütünüy-
le arındırılarak ultraliberal ideolojiye teslim edil-
mesi. demokratik rejimi tehdit eden en büyük teh-
likedir.
(1) Jaime Avıle's
Le Monde Diplomatique
Filistin'le Israil arasındaki banş sürecinin önde gelen mimarlanndan Şimon Peres
6
Banş yara aldı ama ölmedi'Israil'le Filistin arasındaki banş süreci. sağeı mil-
liyetçi Likud'un aşın dincilerin de desteğiyle iktida-
ra gelmesınden bu yana Kudüs'te patlak \eren ve sek-
seni aşkın insanın canından olmasına. yüzlercesinin
yaralanmasına yol açan "kutsaltünerolay ından son-
ra ciddi bir biçimde tehlikeye giren banş süreei. ta-
rafların Ointon'ın çağnsıvla Hashıngton'da bir ara-
ya gelınelerı: ardından. görüşmelere Erez'de de\am
etmeye karar \ermeleri. banş umutlannı \eniden gün-
deme getırmıştır.
Erez görüşmelerinde. bir iki olumlu adım atılmış.
önemli sayıda Fılistınliye kapalı tutulan iş alanlan ye-
niden açılmıştır. Ama barış sürecinin en önemli aşa-
malanndan biriolan EI Halil'in Filistinlilere iadeedil-
mesi henüz gerçekleşmedığı gibi. Lıkud liderinın ba-
nş sürecıne devam etmeye gerçekten kararlı olup ol-
madığı da tam olarak ortaya çıkmamıştır. Ciddi Fran-
sız haftalık dergisi Le N'ouvel Obsenateurdergısinın
son sa\ isinda. dergınin baş>azan Jean Daniel'in. Ra-
bin'le bırlikte banş sürecinin önde gelen mimarlann-
dan biri olan Işçi Partısi lideri, eski Dışişlerı Bakam
ve Başbakan Şimon Peres'le >aptığı söyleşı konm.ı
ışık tutuyor. Önemli bölümlerıyle aktarıyoruz.
JEAN DA.NIEL - Son ola>larla on \ıl öncesine
mi dönülmüş olunu>or?
ŞIMON PERES-farih asla genlemez.
J. D. - Belki. Ama trajik olduğu kesin.
Ş. PERES-Sarsıntılan. gerçekten de ö\ le olabilır.
Bunu İsraillilere anlatmaşa gerek >ok. Ama tarih bir
yönde ilerlıyor. Hıçbir şey onu yolundan döndüre-
mez.
J. D. - Benyamin Netanyahu bile mi?
Ş. PERES - E\et o bıle. Gerçeklerden kaçınmak
mümkün değildir şu \a da bu biçimde kendisıni da-
yatacaktır.
J. D. - Hangi gerçekler?
Ş. PERES- Şimdiden otonom \ e herkes tarafından
tanınmış bir Filistin örgütü \ ardır. Bu örgütün sorum-
lulan bızinı muhatabımızdır. Anlaşmış olalım ya da
olma\dlım bizimortaklarımızdır. NeGazze'nin nede
Nablus'un yeniden işgali söz konusu değildir. İsrail
ekonomisi barışa bağlıdır. Filistinlilerle banş da eko-
nomiye bağlıdır.
J. D. - Yaser Arafat ve Benyamin Netanyahu.
Clinton'ın misafiri olmayı kabul ettiler. Her ikisi
de bazı ödünler \ermc\i kabul etmemiş olsalardı
bu ziyaret gerçekleşebilir miydi?
Ş. PERES - Sanıyorum bir ön anlaşma me\ cut de-
ğildi. Amerika'nın \o!unu tutmadan önce hıçbir gö-
rüşme vapmadılar. Kafalarındaki çözüm, Camp Da-
vıd sırasmda olduğu gibi. görüşmelerin biçimiyle il-
gilijdi. Bu şö\le oluvordu: İsrailli \e Fılistinli dele-
gasyonlar önceden saptanan bir \erde bir arava geli-
yorlar. özellıkle İsrail kuvvetlerinin El Halıl kentın-
den (Hebron) çekilmesı ve Filistinlilere kapalı tutu-
lan bölgelerle ilgilı düzenlemelerde anlaşmava varı-
lıncayadek görüşmeleri sürdürüyorlardı.
J. D. - Eğer bu tiir kararlar almırsa Netanva-
hu'yu destekler misiniz? Çünkii koalisvon hükü-
metinin bazı üyeferinin onu bırakması olasılığı
mevcut.
Ş. PERES- E\et. Ovumuzu ona verebilirız. Banş
yönündeki her karan desteklerız. Begin dönemınde
de bunu yaptık. Beni ilgılendiren iktidar değil. banş
sürecidir.
J. D. - Pazartesi gördüğünüz şu Benyamin Ne-
tanyahu nasıl bir adam? Ona gihenilebilir mi?
.Şiıtıoıı l'c'R's veni başbakan Netanyahu'nun aldığı cesur kararlan "milliyetçi nıaçoluk' olarak adlandınyor.
Leah Rabin. kocasının katledilmesinden sonra onu
en sert biçimde suçlamadı mı? Bu adam rehlikeii
biri değil mi?
Ş. PERES - Daha önce de açıkladım. Bugün daha
temkinlı. daha nazik olma karanndayım.
J. D. - Peki, ama tam olarak kim bu adam? Onu
tanımla.tabilir misiniz? Sizinle ilişkileri nedir?
Ş. PERES-Ilişkilerimız sa>gılı: babası ve kendisi
bunu her fırsatta dile getırmişlerdir. Sa\ unma bakan-
lıâım sırasinda Ben>amin'ın Entebbe olayında ölen
kardeşının eenazesinde yaptığım dokunaklı konuş-
ınanın bunda paşının olduğunu sanıvorum. Politika-
cı olarak ış bütünüy le farklı. Bazı saptamalaryapmak
zorundayım. O politikayı sadece CNN vayınlarının
devamı sanıyor. Laf. laf. laf. Nutuk atmayı ıvi bilı-
yor. Öyle ki. sadece bunu bildiği bile söylenebilir.
\*üz günlük sürede tek bir karar aldı. o da facıava v-
ol açtı: Kutsa! yerlerin altındaki tünele \enı bir giri-
şin kazılmasına ızin \erdi. Ovsa bunda. ne arkeolo-
jik ne dinsel ne de stratejik hıçbir çıkar >oktu.
J. D. - Düşiint'si/lik mi. kışkırtma mı?
Ş. PERES - \e bin ne de öbürü. Söz konusu olan
otoriresinı göstermeve vönelik basit bir ıstek kı, bu-
nu. "milliyetçi maçoluk"dıve adlandırabılinm. Aldı-
ğı karardan çok gururlu. Faturasının çok pahalı oldu-
ğu kanısmda da değil. Kudüs'ün Israil'e ait olduğu-
nu dünyava gösterdığıne inanıvor.
J. D. - Gerçekçi bir insandan çok. tutkularıyla
hareket eden bir jnsan tanımlıvorsunuz.
Ş. PERES - Gerçekten de onun "reviz\onist" (1)
olarak adlandırdığımız bir ideolojik tutkusu vardır.
Babası onu bu ıdeolojı doğrultusunda yetiştirmiştir.
Bu ıdeolojıve göre. \ahudiler valnızdır. Tüm dünya
onîara kar^ıdır. Bu viizden de Yahudiler dünvadan
kendilerini a\ırmalı ve dünvava mevdan okumalıdır.
Ama neolursaolsun. gelı^melereavakuvdurmak zo-
runda kalacaktır. Gelişmekte olan ola\lar onun \e
benzerlerinın kişıliklerinı aşacaktır. Çevremizdeki
dün\a başdöndürücü bir hızla değişmektedir. Birle-
şık Amerika ve So\\etler Bırlıği arasında oluşan iki
kutuplu birdünyavı vaşadık. Komünizmin çöküşün-
den sonra Amerikah müttefikinıizin tek kutuplu dün-
yası geldı ki burada Amerikah müttefîkimizin Güven-
lik Konseyinde ilk kez İsraiTe karşı oy kullandığını
unutmamak gerekir. Bundan sonra Amerika. Çin. Av -
rupa. Rusya. Hindistan ve çok sayıda başka ülkeden
oluşan çok kutuplu birdünyanın ortaya çıktığını gö-
receğiz. Bütün bu güçler. Islamcılığa karşı ya da onun-
la birlikte. Yakındoğu ile ittifak arayışı içinde olacak-
lardır. Eğero zamana kadar belli bir bölgesel barış hâ-
kim kılmmazsa ortaya çıkacak kanşıklıklan şimdiden
kestirmek mümkün değildir. Filistinlilerle ve komşu-
larımızla ilişkılerimizi bu perspektifte yönlendirme-
miz gerekir. Tünel açma hikâyeleriyle değil.
J. D. - Sizce komşularınız barış istiyor mu?
Ş. PERES - Hiç kuşku _vok. Bizim gibi onlann da
barışa ıhtıvaçlan var. Ayrıca dünyadaki gelışmeler.
kimseye bağlı değil. Her Arap ülkesı. tıpkı israil gi-
bi. bu yeni gezegensel teknolojik konjonktürün için-
de yer alacaktır.
(I) Menahem Begin 'in deyer aldığı V laditnır Ja-
botinsky tarafından kurulan aşın milliyetçi reviz-
yonist parti.
Demokrasiy devletsektörününparçalanmasıdır
usulayı şaşırmış
toplumlarımızda çok sayıda
işaret kaygı \erici soruları
yeniden gündeme getiriyor:
Demokrasiler. bir küçük grubun
egemenliği altına mı girmiş
bulunmaktadır?
Çünkü onlara göre cumhuriyet bir
'sosyal sözleşme" üzerine kurulu
olmalıydı. Aynı saplantı. bir yüzyıldan
daha fazla sürede sosyalist de\rimciler
(Marks'tan Troçki"\e. Blanki'den
Bakunin ve Lenin'el özgürlük adına
'burjuva demokrasisine" karşı
savaşmışlardır. Aşın sağ ise. aynı
dönemde •parlamentarizmi" ortadan
kaldırmanın peşindevdi.
Faşizmin 1945'teki yenilgisınden.
komünist rejimlerin de 1989 yılında
çöküşünden sonra bu >orun çözüme
ulaşmış görünüyordu. Francis
Fukuvama'nm •tarihin bittiği' tezleri
artık başarıya ulaşabilirdi: Demokrasi.
tüm politik rejimlerin aşılması
olanaksız ufku\du ve herkes VMntson
Churchill'in şu ünlü sözlerini
anımsamak durumuııda\dı:
"Demokrasi sistemlerin en körüsüdür...
Diğerlerinin tümii dışında!"
Bu olumlu havanın da etkisivle.
demokrasi Doğu Avrupa'ya ve
Sovyetler Birliği'nin dağılmasından
sonra orta\a çıkan devletlere yayıldı.
Bu. Arap dün\ası. Afnka ve Asya
dışında. Latın Amerika için de böyle
oldu. O kadar ki. 2. Dün\a Savaşı
öncesinde pek raslanmayan demokrasi"
baskın bir rejım haline gelmişti.
Bununla birlikte. demokrasiyi bir
aldatmaca olarak suçlavanların savılan
da giderek artıvordu. Oncelikle de
A\ rupa'da. Demokrasi orada 20 milvon
işsizle 50 milvon voksulun orta\a
çıkmasına izın \ermişti. Bazı ülkeler.
toplumlan için birrür Üçüncü
Dün>alaşmayı kabullenmişlerdi.
Birleşmiş Milletler ve Dünya
Bankasfnın verılerınegöre.
Ingiltere'de zengınlerle yoksullar
arasındaki eşıtsizlıkler. Batı dünvası
içinde Nijerya ıle kıyaslanabilecek
ölçüde. örneğin Jamaika. Sri Lanka ve
Etivopya'dakine göre daha derin bir
biçimde. öndevdi. Sos>al bağ. şö\le
parçalanmiştı: zinedeki lıali vakti
giderek daha da i) ıleşen bir sınıf
güçlenivordu. Fransızların vüzde 10'u.
ulusaf zenginliğin yüzde 55'inı elinde
tutuvor. buna karşılık. yokstıllann
sa> ıları. aşağılara doğru artıvordu.
O>sa toplum dışına itilen vurttaşlann
biçimsel özgürlüklerden ve haklarını
kabul ettirme olanaklanndan
yararlanamadıkları kimsenin saklısı
değildir.
Bütün bunlar. salt finansin kazanç
sağladığı bir ekonomik çerçeve içinde
ortaya çıkmaktadır. Finansal değışimin
toplamı. somut mal ve hizmet
değişiminin 50 katı düzev indedir.
Finans piya.salan ıstedıklerini politik
vöneticilere dayatmaktadır. Bir
zamanlar Fransa"nın alın yazısını 'iki
vüzaile" elinde tutuyordu. Bugün ise
tüm gezegenin alın yazısının "ikiyüz
şirket>öneticisinin' elinde
bulunduğunu söylemek mümkündür.
Küreselleşmevi İıızlandırmak için
devletler. merkez bankalarını
"bağımsızlaştırarak* para değişimi
iizerindeki denetımi kaldırmışlar.
sermayenin .serbest dolaşımının önüııü
açmışlardır. O kadar kı. para pivasasını
hükümetlenn etki alanı dışına
çıkarmışlardır. Dahasi. otonom bütçe
konusıında her türlü ısrarı terk etlerek
vurttaşlann çıkarlan yerine yabancı
mantıklara ıtaat edilmesinı
sağlamışlardır. \ önetenler.
demokrasinin. herhatıai bireımelle
karşılaşmadan tüm gezegene yayılması
için para pivasalarınm diktasına nza
gösterdikleri iddiasındadırlar. Eskiden.
sermayey ı elinde tutanlar tüm
demokratik ta>anlara karşı vahşice
savaşırlardı. Ispanya iç savaşından
(I936-IS>39). Şili'nin başkanı Salvador
Allende'nin 1973"te devrilmesine.
zenginliklerin daha adil dağıtılması
için eşitsiziikleri ortadan kaldırmaya
çalışan demokratik rejimlerin trajik bir
biçimde yere serilmesinin örnekleri
eksik değildir. Çünkü onlar. ulusun
hizmetine vermek için stratejik
sektörlerı mıllileştirmek istiyorlardı.
Bugün demokrasi. dev let sektörünün
parçalanması. özelleştirme. küçük bir
ayrıcalıklar kastının zenginleşmesi
anlaınına gelnıektedir. En başta sosyal
kazanımlar olmak üzere. her şey
finansal ekonominin gereklerine
kurbaıı edılmektedir. Avrupada.
Maastricht Anlaşması tarafından
dayatılan uyum kriterlen, neredeyse.
anayasal mutlaklıklar haline gelmiştir.
> önetıcılerın. seçilir seçilmez, seçim
vaatlerını çabucak unutmalarının
sinizminine -Peru'da Fujimori. ABD'de
Clinton, Yenezüela'da ( aldera.
(ransa'da Chirac-baskı gruplannın
ölçüsüz ayncalıklan, politik
sınıflardaki yolsuzluklann artışı da
eklenirse. demokratik rejimlerin
gözden düşmekte oluşunun nedenlerini
anlamamak mümkün değildir.
Yozlaşan demokrasinin. her şeyden
önce. aşın sağın işine yarayacağı nasıl
gözden kaçınlmaktadır?
Hergeçen gün, seçilmişlerin. özellıkle
de hükümetlerin y urttaşlarına hitap
etmek için. parlamentoyerine. büyük
medyayı yeğlediklerini göstermektedir.
Bununla 'Yönetmek iletişündir' demek
istemektedir ve kuşkusuz. onlann
düşüncesinde. 'iletişim* y urrtaşlara
yalan söylemektir.
Avrupa Birliği'nin tümünde. yoğun
haksızlıklarla karşı karşıya kalan
insanların öt\esini anlamamak
mümkün müdür? Sosyal olana karşı
tannnın hergünü savaşan iktidar
sorumlulan. hangi hakla 'sıcak
sonbahardan', 'sosyal barışın
gereklilîğinden' söz etmektedirler. Bu
ancak. demokrasinin yeniden, yeni bir
sosyal sözleşmenin kaidesı haline
gelmesiyle güvence altına alınabilir.
Ignacio Ramonet/ 'Le Monde
Diplomatique'
ANKARA NOTLARI
MUSTAFA EKMEKÇİ
Yüksek Yargıçların
Gözüne...
Yargıç-Savcılar Yüksek Kurulu'nun, yargıç ve
savcıları, Ş.K.'nin istegi doğrultusunda hallaç pa-
muğu gibi atması, üstüne üstlük laikliğe aykırı ola-
rak, yine Ş.K.'nin isteği dogrultusunda, "türban"
takmış yargıç adaylarının atamalarını ipta) etme-
mesi, canlılığını koruyor. Oysa, bu konuda Danış-
tay karan olduğu gibi, kapı gibi Anayasa Mahke-
mesi karan da var. Anayasa Mahkemesi'nin
7.3.1989 günlü kararını, okurların, bu arada yüksek
yargıçların dikkatlerine sunmak istedim. Bakalım,
bundan ders çıkaracaklar olacak mı?
• • •
Hacı TÖ (Turgut Özal), 1988'de başbakanken,
Meclis'i uyutup, 3511 sayılı yasanın ek 16. madde-
sine -her zaman yaptığı gibL- bir tümce sıkıştırır. Bu
ek 16. madde şöyledir:
"Yükseköğretim kurumlannda, dersane, labora-
tuvar, klinik, poliklinik ve koridorlarında çağdaş kı-
yafet ve görünümde bulunmak zorunludur. Dini i-
nanç sebebiyle boyun ve saçlann örtü veya tür-
banla kapatılması serbesttir."
Ek maddeye sokuşturulan son tümce, yasayla
birlikte, Meclis'ten geçer. Cumhurbaşkanı Kenan
Bey'in aydın danışmanları vardır. Onlann, bir de
basının gözünden kaçmamıştır sokuşturma. Ke-
nan Bey, yasayı bir daha görüşülmesi için geri çe-
virir. Meclis'ten olduğu gibi yeniden çıkar. Bu kez
Kenan Bey, yasanın o tümcesinin iptaii için Anaya-
sa Mahkemesi'ne başvurur. Anayasa Mahkemesi,
üye Mehmet Çınarlı nın karşıoyu ile maddeyi ip-
tal eder. Maddenın iptaii için oy veren üyeler ise şöy-
ledir:
Mehmet C. Çuhruk (Başkan), Yekta Güngör
Özden (Başkanvekili). Necdet Darıcıoğlu, Mu-
ammer Turan, Servet Tüziin, Mustafa Şahin, Ih-
san Pekel, Selçuk Tüzün, Ahmet N. Sezer, Erol
Cansel.
Anayasa Mahkemesi kararı, laiklik açısından bir
anıtsal belge rriteliğindedir. Karar, şu bölümle sona
ermektedir:
"Çağdaş bir görünüm taşımayan başörtüsü ve
onunla birlikte kullanılan belli biçimdeki giysi, bir ay-
rıcalıktan ötede birayrım aracı niteliğindedir. Şim-
diye kadar başörtüsü kullanmadan yükseköğretim
kurumlarını bitirmiş bayanlarla şimdi yükseköğre-
tim kurumlannda bulunan bayanları dine karşı ya
da dinsiz göstermek için kullanılma olasılığı da ka-
çınılmazdır. Çağdışı bir görünüm veren bu duru-
mun giderek yaygınlaşması cumhuriyet, devrim ve
laiklik ilkesi yönünden sakıncalara da açıktır. De-
mokrasiden yararlanarak laikliğe karşı çıkışlar din
özgürlüğünün kötüye kullanılmasıdır. Dinin birleş-
tiriciliğine, hoşgörüsüne inandırarak benimsetme
özenine aykırı yanlış yorum ve değerlendirmelere
dayalı bölücülükler, dinden soğutmaya neden ola-
cak tutumlar din saygısıyla da bağdaşmaz. Türk
devrimi temelıne oturan ve bu yapıda laiklik ilkesi-
ne özel bir önem ve üstünlük tanıyan anayasa, öz-
gürlüklere karşın laiklik ilkesini özenle korumayı
amaçlamış ve bu ilkenin özgürlüklere kaydırılma-
sına olanak tanımamıştır. 174. maddede korunan
laiklik ilkesiyle bu madde kapsamındaki devrim ya-
salarının amaç, erek ve içeriklerinin öngördüğüni-
telikleri gözardı ederek dinsel inanç gereğ/ne da-
yalı bir düzenleme getiren dava konusu kural, ana-
yasanın 174. maddesine de aykındır."
Anayasa Mahkemesi, kararının çeşitli bölümlerin-
de şu düşünceleri de ortaya koyuyor:
"Giysi durumu, salt bir biçimsel görünüm konu-
su değildir. Laiklik, düşünsel yapının değiştirilme-
sidir. Çağdaş, sağlıklı toplum oluşturmanın koşu-
ludur. Kişi, iç ve dış dünyasıyla, duygu ve düşün-
celeriyle, beden ve ruh yapısıyla bir bütündür. Giy-
si, kişiliği yansıtan bir araçtır. Dinsel olsun olmasın,
çağdaşlığa aykırı, devrim yasalarının öngördüğü
düzenlemeyle çelişen giysileruygun karşılanamaz.
Dinsel nitelikteki giysiler ayrıca laiklik ilkesine ters
düştüğünden daha yoğun bir aykırılık oluşturur."
"... Kadın-erkek eşitliğinibenimseyen Türkdev-
riminin, kadın giysilehnin çağdaşlığını savsakladı-
ğı kabul edilemez. Kamu yaşamında ve özel ya-
şamda kadın-erkekgiyimleri, dinselgerekler göze-
tilerek yasayla düzenlenemeyeceği gibi özellıkle
kamu kesiminde giyinmeyi düzenleyen kurallaran-
cak hukuksal gereklere göre düzenlenir.
"... Belli biçimde giyinmek özgürlüğü, dinsel
inancı aynı, ayrı olanlar ve olmayanlar arasında
farklılık yaratmaktadır. Vicdan özgürlüğü, istediği-
ne inanma hakkıdır. Laiklikle vicdan özgürlüğü ka- l
rıştırılarak dinsel giyinme özgürlüğü savunulamaz. l
... Anayasa yönünden din, kimihaklara sahip ol- .
manın koşulu değildir. Değişik dinlere inananlarla -,
hiçbirdine inanmayanlariçin, din ve vicdan özgür- *
lüğü sınırlan içinde inancını açıklamak serbesttir." [
B U L M A C A SEDAT YAŞ.AYA\
1 2 3 4 5 6 7SOLDAN SAĞA:
1/Sardalyeye ben-
zer bir balık... A>-
nak da denılen.
uzun bacaklı ve
kıvrık gagalı bir 3
kış. 2/Yabanılincır
ağacına ve bu
ağaçlarda döllen-
meyi sağlayan si-
neğe verilen ad...
Rusya parlamen-
tosuna verilen ad.
3/ Gerçekleşen bir 8
alacağı parayla g
ödeme... Bir za-
man birımi. 4/Osmanlılar-
da saray ile sadrazam ara-
sındaki yazılı haberleşjne-
yı yürüten kalem... Ustü
kapalı olarak anlatma. 5/ 3
Eskiden büyük makamda- 4
ki kişilen hoş sözlerle. fık- c
ra ve öykülerle eğlendiren
kimse. 6/ Nine... Aruz öl-
çüsüne kısa okunması ge-
rekenbirheceyı. kalıbauy-
durmak için uzatma. 7/ Po-
lonyum elementinm sim-
gesi... Belirti. 8/Cerahat... Antık dönemlerde lahıt olarak
kullanılan meımer sandık. 9/Odunkülünden özütlenenpo-
tasyum karbonat... Yemışlerın yenen böiümü.
Yl KARIDAN AŞAĞIYA:
I/Dünyanın en hızlı koşan canlısı olan yırtıcı hayvan... Sa-
nat, hüner. 2/ Eğlence... Genellıkle arkasından yagmur ge-
tiren sert ve geçıci yel. 3/ Kendir tohumu... IsraıTın plaka
işaretı.4/Bırtürşeker... Kayınbırader. 5/Yahudıler'in üç te-
mel yazı dilınden bin olan ve Yahudi Almancası da denılen
dıl.6/Düşünce... "Öldünne. yoketme" anlamındaeskısöz-
cük. 7/Birgöstermesıfatı... Yoksullara yıvecek dağıtan ha-
yır kurumu. 8/Müslümanlıkta mezhep kuran kımse... Kir-
liliğı gösteren ız. 9/ Koyunlann kuzulama dönemıne yakın
sürü sahıplerını dolaşarak yıyecek ve bahşış toplayan ço-
ban... Yanıcı bir gaz.