25 Kasım 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 22EYLUL1995CUMA OLAYLAR VE GORUŞLER MELİH CEYDET ANftW irlik ve beraberiik içinde.-' sozüpolitika- cılanmızın dilinden flamda kullandıklannı kavramakta güçlük çekiyorum ben. Biraz kurcalayalım ba- kalım. belki ışin içinden çıkanz. Bu sözün ilk sözcüğü Türkçe, demek onu biliyoruz, sözlüğe bakmamıza gerek yok, ondan sonra gelen "beraberfik'' söz- cüğü ise Farsça, sözlüğe baktığımızda "beraber"in "birlikte'" anlamına geldiğı- nı görüyoruz. Oyleyse baştaki sözü Türkçe yazarsak. "Biriik ve biıiiktelik içinde-." dememiz gerekecektir. lşte. güç bir durumla karşı karşıya ol- duğumuz ortaya çıktı; hem birlik. hem bırliktelik içinde olacakmışız... Ne de- mektır bu? Ya usumuzu aşan bir derinlik içeriyor, ya da düpedüz anlamsız. Usumuzu aşan derinlikteki bir sözle halka seslenmek yanlış olacağına göre... Demek anlamsız. Çıkabildik mi işin içinden? Hayır. Açık seçik anlamıyonız ama sezer gi- bi oluyoruz bizden ne istendiğini. Yöne- ticilerimiz bir bunalım (ekonomik ya da siyasal) içine düştüklerinde bize hep bu sözle seslendiklerine göre. demek biz- den yardım bekliyorlar. Bunun sürgünü de doğrudur: tşler tı- kınnda ise bizi unutuyorîar. Biraz güçlük çekerek de olsa anlama- ya başladık: Yöneticilerimiz bizden öz- ven istediklerinde bu söze başvuruyorlar ve nezaketlerinden Türkçe sözcüğü Fars- ça bır sözcükle örtüyorlar, birden kavra- yıp korkuya kapılmayalı m diye de bir de- rinlik katıyorlar. Özveri, eski sözcükle fedakârlık ne de- mek? Bir başkasınm, başkalannın, ya da ka- munun iyiliği için gereksemelerimizin bir bölümünden vazgeçmek demek. Demek yöneticilerimiz bir bunalımla (ekonomik ya da siyasal) karşılaştıklann- da bizden az sarfetmemizi ve kendileri gibi düşünmemizi istiyorlar. Konumuz çapraşıyor gittikçe, daha da çapraşacak. Diyelım, ekonomik bir sıkıntı mı baş- ladı (bizım ekonomik sıkıntı içinde olma- dığımız bir dönemi ben bilmiyorum). yö- neticiler bizden az yeyip içmemizi, az ısınmamızı. az okumamızı, az gezmemi- zi. özveri adma rica ediyorlar. Bu durumda halk. örneğin ayda üç kez et yiyor idi ise bunu bire ındiriyor, soba- yı eiektrigi erken söndürüyor, bir gazete alıyor ise bunu kaldınyor, ayda bir sine- maya gidiyor ise gitmeyiveriyor. Ne özverili halkmış bizim halkımız! Yok canım, hiç de öyle değil. halk pa- rası yetmez duruma düştüğü için bu gibi kısıntılara zorunlu kalıyor. Başka birde- yişle. hükümet onun parasını kestigi, ya da paranin değeri düştüğü için (ikisi bir anlama gelir. Çünkü para başına buyruk değildir, gerekli önlemler alınmadığı için. ya da yönelimdekiler öyle istediği için değer yitirir) harcayamıyor artık. Peki halkın özveride bulunmasmı iste- yen, özveride bulunmanın zamanı geldi- ğini bilen, bunun bilincinde olan yöneti- ci özveride bulunuyor mu? Şöyle diyelim; yemeğini, evinin ısısı- nı, içkisini azaltıyor mu? Yok canım! Gerçekte ondan böyle bir şey beklemek yanlış olurdu. Böyle sıkın- tılara düşen, kısıntılara zorunlu kılınmış bir yönetici bızi nasıl yönetebilir? Bıra- kalım. istediği gibi yesin içsin de halkı bir güzel yönetsin ve sırası geldiğinde halk- tan özveri istesin. Anlaşılıyor ki, özveri diye bir şey yok ortada, çünkü kimse buna gönüllü değii. Unutmayalım ki, özverinin ırasında gö- nüllü olmak vardır. Ortada özveri diye bir şey yoksa, ne- den bunun sözü ediliyor? Nezaket yenni bulsun diye. Şimdi bunalımın biraz da öteki örneği üzerinde siyasal bunalım üzerinde dura- lım. Kabaca bırbölümleme yaparak. iki tür devlet örneğıni elealalım. Bunlardan bi- ri dıktatörlük olsun. öteki demokrasi. Diktatörlükte halktan özven isteme- nin hiç gereği yoktur; çünkü baştakinin dediği dediktır. Diktatör. tüm halkın di- leği ile başa geçtiğine inanmaktadır. Onun isteği. halkın da isteğidir. Ve ne- dense, halkın bu isteğe seve seve katıldı- ğı varsayılır. Ama konu demokrasilerde epey deği- şik bir durum alır: çünkü orada değişik düşünceler, türlü görüşler ortaya çıkmış- tır ve bunlara saygı gösterilmek gerekir. Çok partili düzenin yapısı budur. Bir siyasal bunalıma mı girildi, orada çeşitli amaçlar ortaya atılır, iktidar ken- di görüşünü ulusa mal etmeğe kalkmaz. Böylece de tek umara bel bağlamak ge- rekmez. Görüldüğü gibi. "Biriik. beraberiik içinde...7 ' sözünün anlamı olmadığı gibi, uygulamada da yeri yoktur. Özveri iste- meden yönetmeği öğrenmek gerekiyor. DilKöşesi 30 ağustos şenliklerini anlatan TV ko- nuşmacısı. "Şimdi resmi geçit başlıyor" dedi. böylece "resmi" sözcüğünün son hecesini uzatarak yanlışa düştü. Madetn eski deyişle söyleyecek, "resro-i geçlt" demesi gerekirdi. Sonra efendim, bunun Türkçesi durur- ken başımızaiş açmak neden? "Geçittö- reni başhyor" dese olmaz mı? ARADABIR KEMALOCAK Emekli M. Eğitim Bakanlığı Başmüfettişi Orman: Oy Kurbanı! Büyük gezgın Evliya Çelebi XVII. yüzyılda yazdığı "SEYAHATNAME"sinde şoyle der: "Şarkikara- ağaç 'tan yola çıktık, uzun bıryolculuktan sonra Kon- ya'ya yaklaştık. Ancak Konya'nın etrafı o kadar sıkı ormanlaria ve ağaçlarla çevrilmişti ki şehre inmek için bir gün aşın ormanın çevresini dolaştık ve şehre in- dik. Bugün bu ormanlann yerinde yeller esiyor. Yine Frigiler'in başkentı Gordiyon'a gittiğimde orada üç- bin yıllık kütükleri ve ağaç kalıntılarını görünce şaş- kınlığımı gizleyemedim. Bu orman vartıklanyla ve ko- rumasıyla ilgili Sultan Mehmet'in bir emirnamede: "Ormanlanmdan bir ağacı kesenin başını keserim" der." Ünlü ozan Pir Sultan da ağaçlarla ilgili duyguları- nı şu dizelerle dile getirir: "öf benim sarı tamburam I Senin aslın ağaçtan- dır I Ağaç dersem gönüllenme I Kırmızı gül ağaç- tandır." Eski Türkler'de ise ağaç kutsal kabul edilir ve ço- cuklara ad olarak konurdu. Gelin görün ki bugün orman varlıklan üzerinde bü- yük vurgunlar, ihanetler ve oyunlar oynanmaktadır. 27 Temmuz 1995 tarihli Cumhunyet Gazefes/'nde de Kastamonu'nun Inebolu ilçesinde ve yaklaşık dokuz köyde kaçak olaraka 60 milyarlık orman kesildiği sa- vıyla dava açıldığı haber olarak veriliyor. Ayrıca Sa- karya'da da dikkatsizlik ve tedbirsizlik nedeniyle ilk duyumlara göre büyük bir orman yangınının çıktığını televizyondan izledik... Bu nedenle bugün ülkemizde orman alanlarımızın yok olması ve buna koşut olarak da erozyon ve çöl- leşme ile karşı karşıya olduğumuz ortaya çıkıyor. Ger- çek şu ki orman varlıklarımızdaki hızlı azalma her yıl artarak devam ediyor. Birleşmiş MilletlerTarım ve Gı- da Örgütü (FAO) araştırmalarına göre dünya orman varlıkları yılda 1.2 azalma gösterirken ülkemizde bu oranın 4.8 yükseldiği gözleniyor. Hem var olan or- manlarımızın verimliliği de azalıyor. Istatistiksel veri- lere göre ülkemizin yüzde 35'i orman olmakla bera- ber bunun ancak yüzde 10-11'i verimli orman olma özelliğini taşıyor. Yapılan araştırmalarda yanlış ve bil- gisiz arazi kullanımı nedeniyle 6-7 milyon hektar ara- zinin erozyona uğradığı ilgili uzmanlarca açıklanıyor. 2010 yılına kadar da bu alanların verimli duruma ge- tirilmesi için her yıl 1 milyon hektar alanda erozyon ve ağaçlandırma çalışmasının yapılması uzmanlarca öngörülüyor. Yapılan açıklama ve irjcelemelerde ise her yıl ülkemizde 250 bin hektarlık alanda ağaç ke- simi yapılmakta, yangınlar, tarla açmalar gibi neden- lerle de yılda 50 bin hektarlık alanın yok olduğu be- lirtiliyor. Ucuz politikacı, oy uğruna ormanlarımızın yok edilmesine göz yumuyor, yasalan yozlaştınyor. Bütün bunların sonucu olarak ülkemizin orman ürünleri açığı 2010 yılına doğru 22 ve 23 milyon met- reküp olarak yine aynı uzmanlarca varsayılıyor. Bir- leşmiş Milletler Tanm ve Gıda Örgütü'nün (FAO), 1991 yılında yaptırdığı araştırma verilerine göre Türkiye'mi- zin orman ürünleri açığının 2000'lı yıllarda 15 milyon metreküp olacağı ve bunun da ederinin 2.5 milyar do- lara eşdeğer düşeceği hesaplanıyor. Şu öneriler yararlı olabilir mi? Devlet ormancılığı ya- nında özel ormanlarda kurulmalı. Bunlara kredi, tek- nik eleman, eğitim yardımı yapılmalı, ormancılık ya- tırımlan arttırılmalı, ağaçlandırmaya ve doğal orman- lar yaratmaya özen gösterilmelidir. Bu sektörde ça- lışanlar işten çıkanlmadan uzmanlaştırılmalıdır. Or- man yangınlarının önüne süratle geçilmelidir, bu su- çu işleyenlere ağır ve cezai yaptınmlar getirilmelidir. (Burada yerı gelmişken belirteyim ki bu konuyla ilgi- li kenttaşım Sayın Orman Bakanı'nın ve parlamento- nun çaba ve duyarlılığıyla Hazıran - Temmuz 1995'te çıkarılan, orman yaygınlanyla ilgili yasa ve alınan et- kin önlemler sevindiricidir ve umarız caydıncı da olur.) Bir de orman bölgelerindeki okullara seçmeli ders olarak "Ormancılık ve ağaç sevgisi" dersleri konul- malı, radyo ve televizyon programlarında da bu ko- nuya yer verilmelidir. Evlenenlere, çocuğu olanlara, yeni mesleğe girenlere, hatta milletvekili seçilenlere de devletin göstereceği alanlarda ve belli oranlarda zorunlu ağaç dikme yükümlülüğü getirilmelidir. Hepsinden önemlisi orman bölgesinde yaşayan halk ile orman ilişkileri sıcak ve barışık tutulmalıdır. ACI KAYBEVflZ Tüm vucudu felçlı oldugu halde agzında tuttuğu çubukla bilgisayar kullanan. bıhmsel kongrelerde ülkemızı başanyla temsıl eden. özürlülerin neler başarabileceklerinin temsilcisi, Ege Üniversitesi Bilgisayar Bölümü öğretim görevlisi kardeşimiz ATİLLA ÖZERDİM bir kongre için bulundugu Rusya'da vefat etmıştır. Cenazesı. 22 Eylül 1995 Cuma günü (bugün) Izmir Aslancak Camii'nde kılınacak öğle namazından sonra toprağa verilecektır. Kendisine Allah'tan rahmet, ailesine, meslektaşlanna ve tüm özürlüler camiasına başsağlığı dilerız. TÜRKt\'E SAKATLAR KONFEDER4SYONU adma A. FARliK ÖZTtMUR GENEL BAŞKAN Türkiye'de Çocuk Mahkemesi Var mı?.. UMRAN SOLEZ TAN tstanbul Çocuk Mahkemeleri Yargıcı N asıl suç işlenirin yanıtı. genel ve Amerika'da bu kapsamda ilk çocuk mahkemesi özel nedenlerin varlığı biçimin- de olacaktır. Ortada ussal. yapı- sal, sosyal, ekonomik, aktörel so- runlann çözümsüzlüğü söz ko- nusu iken, başlangıcından bu ya- na toplumun korunması için suçlunun cezalandı- nlması yoluna gidilmiştir. Cezada suçluya acı (ıstırap) verilmesi amaçla- nır. Burada öncelikle ışlediği suçakarşılıkbirödet- me (kefaret) düşüncesi egemendir. Ardından suç- lunun ve toplumun bu ödetmeden ders alması bek- lenir. Suçlunun yeni suç işleme olasılığını hukuka "tehMketi hal" kavramı olarak kazandırmış olan positivistler, ilk kez yalnızca cezalandırmanın suç- luluğu ve suçlu sayısını azaltmadığına dikkati çe- kerken, cezanın sosyal önlemlerle (tedbirlerle) desteklenmesi düşüncesini de ileri sürmede gecik- memışlerdir. Bu da ceza hukukunda bır düzeltinin (refor- mun) başlangıcı olmuştur. Cezalar ile sosyal ön- lemlerin beraberce yer aldığı ilk düzenleme, 1893 tarihli isviçreCeza Kanunu öntasansıdır. 1. Dün- ya Savaşı'nın ardından ülkeler, yasalannda birer birer sosyal önlemlere yer vermeye başlamışlar- dır. Sosyal güvenlik önlemleri nedir? Güvenlik ön- lemlen de pek doğal ceza gibi bir toplumsal sa- vunma aracıdır, ama bunlann cezada olduğu gibi suçluya acı (ıstırap) verme amaçlan yoktur. "Teh- liketi hal"ın kaldınlması, bır kez daha suç işlen- mesinin önlemesi gibi toplumun korunması nıte- liğindedirler. Kışinin eğitilmesi, iyileştirilmesi ve topluma kazandırılması amacını taşırlar. Bunlann cezada olduğu gibi geçmişle ışkiliendirilmeleri olanaksızdır. Yalnızca geleceğe yönelik içkinlik- tedirler. lşte öteden beri temyiz erki (kudreti) olmayan- lara verilecek cezanın hiçbir anlam içermeyeceği- nin anlaşılmış olması kadar, eylemin agırlığına göre verilen ceza süresinin de yetişkinın eylemi- ni yinelemesini önleme gibi bir işlevi çoğu kez en- geller nitelikte kalabildiğinin ayırdedilmesi, kimi yerde kimi olanaksızlıklarla infazda suçlu için ge- rekli eğitsel (pedagojik), sosyal ve sağlıksal iyi- leştirmelerin yerine getirilemeyişı, ülkelerin ceza yasalannda cezalar kadar önlemlerin de bulunma- sı zorunluluğunu doğuran etmenler olmuştur (1). Tüm bunlar, özellikle <;ocuklar için özel yasa- lara, özel mahkemelere, özel kurumlara olan ge- reksinimi beraberinde getirdı. 1 Temmuz 1899'da kuruldu. O gün artık, değil temyiz erkine sahıp olmayan- lar, yetişkinler için de yalnızca ışlediği suça yöne- lik bir ödetmeden söz edilmesinin yanlışlığı ayırt edilmiş olunuyordu. Kaldı ki çocuk 15 yaşından önce temel gelişimini tamamlayamamış bir varlık- tı. Çok görünümlü sapıklık devresi de 11-13 yaş arasında seyretmekteydi (2). Bundan bir bütün in- san olmadığı sonucu çıkanlacak olan çocuğun. büyüklere özgü mahkemelerde büyüklere özgü yasa hukümlenyle cezalandınlmalannın yanlışlı- ğı hemen anlaşılır açıklıktaydı. Haklannda uygu- lanacak yaptınmlann ödetme amacını taşıması. onların bütünüyle kaybedilmesi demekti. Bu da geri dönüşü olmayan bir yoldu. Oysa yalnızca geleceğe yönelik içkinlikte be- lirlenmiş güvenlik önlemleri, birtam insana van- şm özdeksel (maddi) ve tinsel (manevi) acılannın yoğunca yaşandığı çocukluk aşamasına oldukça denk düşüyordu. Çocuk için cezada ısraretmenin hiçbir anlamı yoktu. O nedenle de I987'de Anka- ra, tstanbul, Trabzon ve Izmir gibi illerde kurul- muş olan çocuk mahkemeleri, Türkiye'de bu an- lamda bir çocuk mahkemesinin varlığından söz et- meye yeterlı olamıyordu. Bu mahkemelerde asal olan ödetme (kefaret) yöntemiydi. Türkıye'de farik ve mümeyyiz (ışlediği suçun anlam ve sonuçlannın ayırdında) olan çocuk, suç işlemişse cezalandınlmaktadır. Kimi suçta para- ya çevrilmesi olası özgürlüğü bağlayıcı cezalar. ki- mi suçta paraya çevrilemeyen özgürlüğü bağlayı- cı cezalar yürürlüktedır. Bunlar da bırakın bir da- ha suç işlenmemesini. çok kez aynı suçun yinelen- mesinin birincil nedeni olmaktadır. Genelde ko- mik ölçülerde para cezasına çevrilebilen bu özgür- lüğü bağlayıcı cezalar. çoğu kez mağdurun tepki- sini, yargıcın umarsızlığını. küçüğün de istemini arttıncı nıteliktedirler. Yöntem, küçüğün davranış- lannı olumlu yönde değıştirmekten, sosyalleşme- sini saglamaktan. uğraşsal bir oluşuma hazırla- maktan ve düşkülerini yönlendırmekten çok uzak, çocuk mahkemelerine bütünüyle yabancı bir bi- çımde seyretmektedir. Başlangıçta amacın anlaşılamamış olması, bu- günkü yasada farik ve mümeyyiz olan çocuklar ve olmayan çocuklar ayrımınt getirmiştir. Çocuğun farik ve mümeyyiz kabul edilmesi durumunda bir yetişkinden aynmsız yargılanması söz konusudur. Yaşı nedeniyle cezasından yanya yakın bır indi- rim yapılması, çocuk mahkemelerinin varlığına yeterli bir önemli öğeymiş gibi algılanmıştır. Bu da farik ve mümeyyizlik konusunun çok kez tar- tışılmasına neden olmaktadır. Konuya eğilen uz- manlann farik ve mümeyyizlik tartışmalarma, ki- min karar vereceği aşamasında üst mahkeme ve Yargıtay Çeza Genel Kurulu karışmakta, konu bır de mümeyyiz olunabileceğı, farik olunamayaca- ğı (3) tartışmalan ile giderek açmazlaşmaktadır. Oysa Isviçre ve Almanya gibi ülkelerde farik ve mümeyyizlik konusu, bu çerçevede hiç mı hiç tar- tışılmamaktadır. Çünkü çocuklar için uygulan- makta olan yasada özne çocuktur. Suçlannın kar- şılığı da pek doğal yetişkinlerde olduğu gibi bir ce- za değil önlemdir. Orada 7-8 yaşında her çocuk fa- rik ve mümeyyiz kabul edilmektedir (4). Bunun böyle kabulü, onun bir yetişkin gibi cezalandınl- masına yeterli olmamaktadır. O nedenle bu gibi ül- kelerde küçüğün farik ve mümeyyiz olup olmadı- ğı, mümeyyiz olup da farik olmadığı tartışma zo- runluluğu duyulmamaktadır. lsviçre Genç Ceza Hukuku, tekçi yöntemi ger- çekleştirmiştır. Küçükler ve gençler için ya ceza- ya(!) ya da önleme karar verilmektedir. tkisine bırden hükmedilememektedir. Bunun aynntısı başka bir yazı konusudur. Sonuç Bugün Türkıye'de çocuk mahkemelerinde uy- gulanmakta olan 2253 sayılı ÇM Yasası'nda ve TBMM'ye sunulduğu bildirilen ÇMY Tasan- sı'nda, yukanda açıkladığımız amaç ve örnekler doğrultusunda bir düzenlemeye gidilmedikçe fa- nk ve mümeyyizlik tartışmaları sürdürülecektir. Çünkü küçüklerin ve gençlerin yetişkinler gibi cezlandtnlması, konuya eğilenleri çokça ilgilen- dirmektedir. Özeti, yukanda niteliği vurgulanmaya çalışılan yasa ve tasansı, bu içkinliği ile bırakın çocuk hak- larına olan aykınlığı, öncelikle insan haklanna olan aykınlığı ile bilisizliğimizin ve bilinçsizligi- mizin tanıtı olmayı sürdürecektir. Dahası bu dü- zeyı ile çocuk mahkemelerinin altyapısını oluştur- maya yönelik iyileştirme yurtlan, yatılı okullar, çı- raklık yurtlan, ortak konutlar. geçici kapalı yurt- lar gibi kurumlann kurulmasını geciktirecek, tüm bunlann dokuncasını da bugün çocuklanmız, ya- nnsa toplumumuz yaşayacaktır. (I) M. Emin Artuk. (Argumentum 23. sayı). (2-3) Kriton Dinçmen. 2 Ulusal Adlı TıpGünleri- Bursa. (4) Umran Sölez Tan. tstanbul Baro Dergisı Cilt: 68. Sayı: 1.2.3. (5) Umran Sölez Tan. tstanbul Baro Dergisı Cilt: 68. Savı: 4. 5. 6. PENCERE Koalisyon Hükümetinln Miadı Dolmuştu. Dedikoduya bayılıyoruz. Paparazzi, top secret, anahtar deliği, kulis, fis- kos, vb. gibi televizyon yayınlannda içimiz geçi- yor; Tansu Hanım'ın saçı, boyası, giyimi, kuşamı, hele erkeklerin elini avuçlannın arasına alıp karşı- sındakine sokulması Başbakanlığından daha çok ilgi çekiyor. Deniz Baykal'a soruldu: - El sıkışırken sizi etkilemedi mi?.. Gerçekte bu yaklaşım Sayın Çiller'e saygısızlık; ama Başbakanımız havaya kendini kaptırmış, ayakları yerden kesilmiş, uçuyor... Peki, koalisyon hükümeti dağıldıktan sonra ayaklan suya erecek mi?.. • Tansu Hanım, koalisyon ortaklığına nokta kon- duktan sonra bir açıklama yaptı; ipi koparan geri- limin Menzir olayı olduğunu vurguladı... - Ne demek o?.. - Istanbul Emniyet Müdürü Menzir'in görevden alınmasını Baykal şart koşmuş... - YapmaL - Tansu Hanım "Ben teröre karşı canı pahasına mücadele eden polisimi harcamam" demiş... - DemeL - Yaman kadın!.. - Peki, Deniz Baykal ne diyor?.. - "Tansu, oyuncak olmuş, ipler başkasının elin- de, Başbakan yakasını kaptırmış" diyor... - Yani?.. - Çiller, saldınya geçip Baykal'ı suçladığı için Baykal da gereğini yerine getirmiş... - Peki, şimdi ne olacak?.. Dedikoduya bayılıyoruz, medya koatisyonun da- ğılmasını özellikle 'Menzir Olayı' üzerine oturtmak için özel bir çaba harcıyor; ama, Çiller'e hava bas- mak isterken Başbakanı batınyor; çünkü "Koalis- yon Menzir Olayı nedeniyle noktalandı" diyeiim, bu durumda Çiller'in "ülkeyi yöneten gizli koalis- yonun elinde oyuncak ya da kukla olduğu" savı gerçeklik kazanmıyor mu?.. Dedıkodu tatlı şeydir; ama kimi zaman üretici- lerine zarar verebilir. • Konuyu medyatik dedikodusundan sıyınp ola- yın özüne inersek, miadı çoktan dolmuş bir koalis- yonun dağılmasını doğal karşılamak gerekir. Ortaklık üç ayak üzerine kurulmuştu: 1) Demokratikleşmeyi gerçekleştirmek. 2) Enflasyonu indirmek. 3) Terörü önlemek. Dört yıldan beri bu konularda bir arpa boyu yol alındı. Koalisyonun büyük ortağı demokratikJeş- meyi engelledi; ekonomik dengeleri patlatıp IMF'nin kucağına oturdu; terörü önlemek yerine özgüriükleri engelledi; bütün bunlann faturası kü- çük ortağa kesildi; medya "başansız hükümetin", "başanlı başbakan"\ Çiller'e çalışıyor. • Hükümetten çekilmesini bilmek bir erdemdir. Sırası geldiği zaman seçime gitmek ise ülkeyi saran boğucu havanın dağılmasını sağlayacak de- mokratik bir yöntemdir. Baykal diyor ki: "- Çiller,.. yakasını birtakım güçlere kaptırmış..." Doğrudur. Ancak CHP de yakasını Çiller'e kaptırdığından partinin iki yakası bir araya gelmiyordu. Şimdi her kafadan bir ses çıkacak; ortalık ço- mak sokulmuş an kovanına dönecektir; ama, Tür- kiye yapısal bir sorunun bunalımını yaşıyon bir ge- çiŞ sürecindeyiz; bir hükümetle, bir seçimle bu süreci aşmak koiay değil... HBB'nin yerli filmleri bir başka güzeldir. İlyas Salman yine hem hem Aşlc, para, aile ve çılcar ilişkileri hiç bir filmde bu kadar gûzel iglenmemişti. Münir Ozkul, Erdal Ozyağcılar ve Deniz Akbulut'un rol aldığı filmde futbol tutkusuyla yanıp tutuşan genç bir adamın trajikomik öyküsünü izleyeceksiniz. Her programı bir olay.. işte izlenecek kanal! İyi TV
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle