24 Kasım 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
23 MART 1995 PERŞEMBE CUMHURİYET SAYFA KULTUR 15 llilll UYCARLIKLARIN IZINDE... OKTAYEKİNCİ : Kültür varlığı niteliğindeki yapılann koruma ilkeleri yeniden belirlendi: Kültür mirasımıza duyarlı çevreler, Istanbul'un Kalamış semtindekı vaktiy- le "Üdzkonak" adıyla anılan ünlü Tev- fik Paşa Köşkü'nün başına gelenleri anunsayacaktır. Şimdi, bulunduğu yerde 13 katlı dev bir apartmanın yükseldiğı ve kendisi de bu apartmanın caddeye doğru uzanan ilk iki katında sözde "yeniden inşa edi- len" bu görkemli ahşap konak, aslında artık sadece eskı fotoğraflannda kaldı. Çünkü Ikızkonak ıçin düzenlenen "res- torasyon" (!) projesi, tarihi binanın ger- çekten ve aslına uygun olarak yenilen- mesini değıl, bahçesine dikilen apart- mana bitişik bir "magaza" şeklinde in- şa edilmesini öngörüyordu. Dönemin Koruma Kurulu da binanın koruma derecesini 1. gruptan 3. gruba düşürünce, tanhi eseri tümüyle yıkıp, yerine "eskiyi andıran" yenı bır bina yapmayı ve dahası üzerine 10 katlı bir blok oturtmayı "restorasyon"kabul eden projeye de onay vermenın önü açılmış oldu. Koruma Yüksek Kurulu'nun "il- ke karanna" göre 3. grup eski eser ya- pılarda güncel gereksinmeler ve bölge- nin imar koşullan dikkate alınarak "ba- zı değişiklikler''yapılabilirdi.. İşte bu "yasal dayanak", Istanbul'dakı ahşap ağırlıklı sıvıl mimarlık kültürünün en değerli örneklerinden birini "tüm özel- Kkleriyte yok eden" bir yağma projesıne yeşil ışık olarak kullanılmıştı. Gerçı, bu duyarsız uygulamaya karşı Mimarlar Odası'nca açılan davada lda- re Mahkemesı önce yürütmeyı durdu- nıp. ardından yıkım projesini ve binayı 3. grup sayan karan da iptal etmıştı. Da- hası Jstanbul 2 Nolu Koruma Kurulu da bu yargı hükmüne dayanarak tarihi bi- nanın yennde yükselen yeni yapının "derhal" yıkılıp, yenne yeniden "tldz- konak'm aynısnıinşaasını''öngörenbir karan 1994'te almıştı. Ama ne yargının gücü, ne de kurulun bu son karan, tari- he karşı işlenen kent suçunu ortadan kaldıracak bir "yetkilinin"çıkmasına yeterli olamadı. Bugün hâlâ Tevfık Pa- şa Köşkü'nün yennde "roodern" (!) bir Mercedes galerisı ve üzerinde de 10 kat- lı apartman duruyor. Üstelik tüm ruhsat- lan ve projeleri iptal edilmiş bır konum- da, yani hukuk açısından "vasadışT ola- rak... Kültürü değil, ranü korumakL Aslında Ikizkonak'ın başına gelen- ler, çarpıcı bir örnek olmaİda birlikte hem lstanbul'da hem de Türkiye'de tek değil. Son yıllarda ülkemızdeki birçok restorasyon uygulamasında, kültür mi- rası niteliğindeki eski yapılar hep "yı- kılarak''yenılendiler. Yenileme aşama- smda ise yıne birçok tarihsel binanın özgün şeklı bozularak "eskiye benze- yen" ama mimari kimliği bambaşkj olan yeni yapılar yaratıldı. Hatta bu da yeüniyormuş gibi eğer bi- nanın bulunduğu bölgede imar haklan apartmana elvenyorsa, yıne eskı eser binalann üzerine bu kez "ilave katlar" çıkılmaya başlandı. Bu katlan tarihi bı- na taşıyamayacağına göre kültür mıra- sı niteliğindeki binalan tümüyle yerle bir ederek aynı arsada imar durumuna göre inşa edilen apartmanlann alt kat- lanndaki ön cephelerinde birer "dekor" gibi yer verildıler. Böylece sözümona restorasyon adı verilen uygulamalarla, tanhi yaşatmak bir yana, kültürel zengınliği yansıtan estetiği ve mimari karakteri de yok edıp. yozlaştıran bır koruma anlayışı, Tûrki- ye'ye egemen oldu. Aynı anlayışın "yagmaya ve ranta hizmeteden" sonuç- lan ise bu tür uygulamalann hızla ya> - gınlaşmasma ve dahası ilgıli çevrele- rece de "benimsenınesiııe" yol açtı. Gelın görün ki bütün bu "sahte" rev torasyonlar ve kültürel mirasın temelde yitirilmesineyolaçan "imarrantmaen- tegreohnuş" göstermelik konıma uygu- lamalan, yine çoğu kez "yasal oJarak" gerçekJeştirildiler. Çünkü, bu tür "yıkuan. değiştirilen ve giderek apartmana dönüştürülen" sivil mimarlık örneği tescilli yapılar. genel- likle "2. ya da 3. grup" olarak koruma altına alınan eserlerdi. 2863 sayılı Ko- ruma Kanunu'na göre "yasa gücünde" olan Koruma Yüksek Kurulu'nun ilgi- lı ilke karan ise 2. ve 3. grup eserlere böylesi müdahalelerin yapılabilmesine olanak sağhyor. hatta "4.grubaaJuıan" binalann ise tümüyle ortadan kaldınla- rak sadece rölövelerinin saklanmasını yeterli sayıvordu. Tarihi gözden çıkartmak Taşınmaz Kültür ve Tabiat Varhklan Yüksek Kurulu'nun, bugüne dek sayı- sız tarihi binanın "varnğmıbileyitirme- sroe" ortam hazırlayan 14 nolu ilke ka- ran. eski eserlerin sınıflandınlmasında korumaya dönük değil, sanki "gözden çıkarmaya" yönelik bir anlayışı temel almıştı. Yıkmak insanlarn yapmak gibi kıymet mi verir? Onu en çulpa herifler de emin ol becerir. Sade sen gösteriver "işte budur kubbe" diye tki ırgatla iner şimdi Süleymaniye Ama gel, kaldırahm dendi mi heyhat o zaman BirSüleyman daha lazım yeniden, birde Sinan MEHMETAKtF BÖYLE IDI... BOYLE RESTORE' EDİLDI... Vaktiyle bu karan alan Yüksek Ku- rul üyelerinin kişisel görüşleri ve öz- lemleri belki böyle olmasa bile, uygu- lamada çıkan genel sonuç, "bir eski ese- ri yok etmek için koruma derecesini dü- şürmek" şeklinde yaşandı. O kadar ki yine ficizkonak ömeğinde olduğu gibi taşıdığı kültürel değeriyle birlikte korunması gereken binalann tescil derecelerini "yıkımagöreayarla- mak*\ koruma ahJakında da ciddi tah- ribata yol açtı. Toplumda geniş bir kesim, eski eser- ler üzerindeki ''imar hakkı iJe tescfl de- recesi arasuda" doğrudan bır ilışkı ku- rarak başlangıçta sadece "restorasyoo fl- keteri" 1 amacını taşıyan bu sakıncalı sı- ruflama uygulamasını bir tür "yağma- ya açılan kapt"olarak görmeye başladı- lar. Böv lece bir yandan taşuımaz kültür varlıklannın korunmasındakı temel amaçlardan giderek uzaklaşılırken öbür yandan - dış yüzleri tahtayla kaplan- mış"betonarme binalann yarattığı ve çoğu yerde de "arabeske dönüşen" ga- rip bır yenı yapılaşma kültürü, tarihsel kentlerimizdeki kimlik kaybını daha da hızlandırmış oldu... Tûrkiye'ye yakışan karar Bütün bu olumsuz gelişmeler ve yi- ne bütüD bu "göstermeük restorasyon" uygulamalanna olanak sağlayan eski eserlerdeki sınıflandırma mantığı, Ta- şmmaz Kültür ve Tabiat VarlıkJannı Koruma Yüksek Kurulu'nun 28 Şu- • Taşınmaz Kültür ve Tabiat Varlıklannı Koruma Yüksek Kurulu, tarihi binalan "gözden çıkaraıa derecelerine göre" sınıflandırarak yok edilmelerine yol açan restorasyon ilkelerini iptal etti; bundan sonra kültür mirasının "yıkılmadan" konınmasını esas alan yeni onanm kurallanna göre uygulama yapılacak... Kalamışta'ki Ikizkonak, tescil derecesi düşürülerek apartmana çevrilmişti. Kültür yerine rantı gözeten butür göstermelik restorasyonlar artık dayanak bulamayacaklar. bat 1995 günü Ankara'da yaptığı top- lantısında kabul edilerek yürürlüğe so- kulan 378 nolu yeni ilke karan ile artık son buluyor. YaJdaşık 1.5 yıl süren hazırhk ve tar- tışma sürecinin ardından son şekli veri- lerek onaylanan "Taşmmaz Kültür Vâr- bklannın Koruma, Bakım ve Onanm- lanna İlişkin tlke Karan", 2863 Sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklanm Koruma Yasası uyannca, yurt düzeyindeki tüm restorasyon uygulamalannda izlenecek yeni kurallan belirlerken aynı anda "ya- sa gücünde" bir hukuksal nitelik de ta- şıyor. Yüksek Kurul'da onaylandıktan son- ra bir değerlendirme yapan Kültür Ba- kanlığı Müsteşan ve Yüksek Kurul Baş- Yavuz Ozkan yenifîlmininçekimlerîne başhyor Kültür Servisi- Ya\-uz Özkan. "Bir kadınuı AnatomisT adlı fılmın çekım- hrine başhyor. Görüntü yönetmenliği- n Pkrre Novion'un gerçekleştıreceği fılmde; Hülya Avşar, Mehmet Adan- tığ, HüroejTa, UğurPolat, Berna Lacin, Okta> Kajnarca, Codet Analar, Ya- nan Aksu ve iştarGökseven rol alıyor. Filmin çekımlenne Sapanca'da baş- Unacak. sırası ile lstanbul, Şıle, Kaş, Lalkan, Fransa ve Norveç'te devam «dilecek. Filmin çekim süresi en az se- liz, en çok da on hafta olarak planlan- nış. Bu filmi Efes Püsen'in sponsorlu- jundan \e Kanal D'nin gösterim hak- knna sahip olma karşıhğında ödediği paralarla gerçekleştirecek olan Z Film; "Devtetin, siyasal iktidann, siyaset adamlannın. kültür sanat konusunda hic bir programı oimadığı. devletin kül- tür sanata destek verme zorunluluğu- nun bir iane ilişkisine dönüştüğü, kül- tür- sanaan, entellektiiel birikimlerin asağüandığı bir anlayışın yavgınlaşma- sından dolaji", devletin verdiği 1 mil- yar 500 mılyon lirayı reddetti. "Bir Kadının Anatomisi"nde, birka- dının yaşadığı ilişkiler anlatılıyor: Si- bel ve Metin görkemli bır törenle ev- lenirler. Birlikte çalıştıklan iş yennde Sibel, genel koordinatör, Metin ise en- düstri tasanmcısıdır. Evliliklerinin ilk günJen çok güzelg eçer, ancak giderek tekdüzeliğin, hayatı doğru algılama, yorumlama yetersizliğinin tuzaklann- da teklemeye başlarlar. Işten aynlan Metin çok para kazanma hırsına kapı- lır. Ancak yeni kurduğu ışte başanlı ola- mayınca komplekse kapılır, eşinın da- yanışma çabalannı yanlış yorumlar ve ciddi çatışmalarçıkar. Birgün telefon- da çok şiddetli bir tartışma yaşarlar. Si- bel kriz geçirir, herşeyi kınp dökmeye başlar. Metin panik içinde gıderken ara- bası takla atar ve ölür. Sibel bu olay- dan hep kendini sorumlu tutar. Iki yıl boyunca kendi ıssızlığında tükenıp gi- den Sibel, yalnız yaşamanın yükünü ta- şıyamayacağını farkeder ve bir kom- pozitörle evlenir. Ancak ilk gecelerden itibaren acele verilmiş bu karan sorgu- lamaya başlar. Ve bir gün sessizce ay- nlırlar. Artık kendi kendine yetmeyi he- defleyen Sibel, zengni bir ailenin kır evinin ıç dekorasyonunu yaparken, o yörede otoban inşaatında çalışan erkek kardeşiyle daha sık buluşmaya başlar. Bu sırada Sibel'in yaşamına yeni bir erkek girer. Sibel, bu mühendıse aşık olur, şantiyenin yakınındaki barakalar- da nikahsız yaşamaya başlarlar. Ancak yaşadıldan tutkulu ilişki onlan korkunç bir sona doğru sürükler. kanı Prof. Eh". Emre Kongar,bu yeni il- ke karannın aslında sadece restorasyon ve koruma uygulamalannda "biümsd birdevrim'' anlamına gelmediğini. bu- nunla birlikte "ülkenin kimliginin ve onurunun, yağmanın hizmetine giren yozlasmış bir sahte korumacı anlayışın tahribatından kurtanlması" yönünde de tanhsel bır dönuşümü başlatacağım vurguluyor. Çünkü, yine bu yeni kararia artık "ya- pılann yıkılmadan korunmalan esas- tır" ilkesinın benimsendığıne dikkat çe- ken Prof. Dr. Kongar, böylece "ranta entegre olmuş bir restorasyon'' yerine, kültürel zenginliğimize duyarlı ve onu gerçekten yaşatmayı amaçlayan uygu- lamalarla "Türldye'ye yakışan "bir süre- ce gırilebıleceğinı müjdeliyor. Yeni ilkeler, yeni kurallar Taşınmaz Kültür Variıldanmn Koru- ma, Bakım ve Onanmlanna îlişkin 28 Şubat 1995 gün ve 378 nolu ilke kara- n, mimarlık mırasımızı gruplandınrken artık "önem derecesi" gibi temelde onur kıncı çağnşımlar da yapan birsınıflan- dırmayı değil, bu eserlenn korunmasıy- la "Kühür kjmliğnnizin korunmasına yapacaklan katkmın" kapsamını temel alıyor. "Yapılar kendi başlanna bir ta- rihi ve estetik değer taşımalan ya da kentlerin tarihi kimHgini oluşturan kent- sei Sf Tler, sokaklar ve silüederin ögete- ri olarak Od gruba ayrümıştır" denilen ilke karannda, bu saptamaya bağlı ola- rak belirlenen grup tanımlan da şöyle yapıhyor: 1.Grup yapılar: Toplumun maddi ta- rihini oluşturan kültür verileri içinde ta- rihi, estetik, anıtsal nitelıklenyle korun- ması zorunlu yapılar. 2. grup yapdar: Kent ve çevre kimli- ğine katkıda bulunan geleneksel ve yö- resel yaşam biçimini yansıtan yapılar. Bu gnıplama, örneğin mimarlık tari- hi açısından bir sanatdeğeri taşımasa bı- le, '^arih bifincinin yitirilmemesi" yö- nünden önem taşıyan topluma aıt anı- lara tanıklık etmiş binalan da kültür mi- rası kapsamına alırken yine belli bir sa- nat düzeyini yansıtmasına bakılmaksı- zın "bulundûğu çevreye kimlik kazan- dıran" geleneksel mimarlık ürünlennı de yaşatmayı hedefliyor. fike karannın "restorasyon anlayışı" açısından başlattığı yeni süreçte ise ar- tık bir yapının yıkılarak mı yoksa yıkıl- madan ya da belli yıpranmış bölümleri yenilenerek mi onanlacağı konusunda verilecek karara, yine o yapının grubu değil, "fiziksel durumu" ışık tutacak. "Korunacak yapdara müdahaleier, her yapının kendine özgü koşullanna göre saptanacaktır" denilen ilke karannda, böylece söz gelimi üzenne kat ılave et- mek için "sağlam binalann yıkıhnası- na"da artık göz vıunulamayacak. Sorumluluk mimariarda Böylesine hassas ve hem özen hem de "beceriveduyarblıkgerektiren" bir res- torasyon sürecinde "uygulamalann de- neüemesine" de özel bir önem veren ye- ni ilke karan, bu konudaki öncelüdi so- rumluluğu da artık doğrudan mimarla- ra yüklüyor. "MüelHf mimarm" sadece projeden değil, o projenin doğru olarak uygulan- masından da sorumlu olmasının "yasal vemeslekigörevi''olduğu vurgulanan il- ke karannda, restorasyonu tamamlanan yapıya ıskân izni verilebılmesı için ıl- gıli mimann da "projeye uygun yapıkiı- ğmadair" bir rapor sunması koşulu ge- tiriliyor. Kamu yaranna bir işbirüği Bu kural, aynı anda yine ilgili mima- nn "mesieki sorumluhiğu üsttenebilece- ği^bir statüde olmasını zorunlu kıldı- ğından, Mimarlar Odasf ndan gerekli yetki tescili olmayan mimarlann resto- rasyon projesinde ve uygulamanın de- netlenmesinde sorumluluk üstlenemi- yecekleri de ilke karannda belirlenmiş durumda. Aynca yine Mimarlar Odası, bir yan- dan mimann yetki sı konusunda devre- ye girerken öbür yandan üretılen proje- lerin "mesleki yeterlilige sahip olup ot- madıguıı" da önceden denetleyecek. Böylece, restorasyon sürecinin belli bir düzeyi taşıyan mimarlık hizmetiyle baş- laması ve koruma kurullannın da bu ni- teliktekı projeler üzerinden karar üret- meleri, ilke karannın bir başka önemli koşulunu oluşturuyor. Bu koşul ise Kültür Bakanlığı ile Mi- marlar Odası arasında, yani yetkili bir devlet kurumu ile uzman bir demokra- tik meslek kuruluşu arasında yıllardu" özlemi duyulan "kamu yaranna bir iş- birliği" ortamıyla yaşama geçinliyor. Tıpkı, son zamanlarda "aynı aileden"ol- ma coşkusunu yaşadığımız Avrupa ül- kelerindeki benzer uygulamalar gibi... Geçiş döneminde duyarfahk Evet. Koruma Yüksek Kurulu'nun 378 sayılı yeni ilke karan, restorasyon konusundaülkemizde gözlenen yozlaş- ma ve bilim dışı tutumlara artık "dur" denilmesini öngörüyor. Süregelen duyarsız uygulamalar ve bunlarla edinilen yıllara dayalı alışkan- lıklar elbette ki bir "geçiş dönemi sar- sınösj" yaşayacaklar. Bu sarsıntının yıkıcı bir "gerflime" dönüşmemesi ve ülkemizin kültür zen- gınliğine yakışır bir sorumluluğun ilke karanna da güç verebilmesi için en büyük görev ise "Türkiye'nin mimar- lanna"düsüyor. Galiba, Mehmet Akifin ünlü dizelerini anımsamamn işte şimdi tam zamanı; " Yıkmak insanlara yapmak gibi kıy- met mi verir? Onu en çulpa herifler de emin ol becerir..." ODAK NOKTASI AHMETCEMAL Anayasa Kulturu Ne Demektir? Bilindiği gibi -ya da bizde pek bilinmediği/ yanlış bilin- diği gibi- anayasalar, devlet ıçin bir çatı-kavram nrteliğin- dedir. Devletlerde yasal düzenleme adına ne varsa, hep- sinin temel yönelimleri anayasalarda belirginleşen yörün- geler doğrultusunda biçımlenir. Hukuk devletlerinde ana- yasalann yapımına -kural olarak- gösterilen titizlik, ana- yasa değişiklikleri için özel yöntemterin öngörülmesi, ana- yasalarla sık "oynanmasına" pek hoş gözle bakılmama- sı, anayasalara "dışandan" el uzatılması olasılığına kar- şı çok ağır yaptınmlann öngörülmesi, bütün bunlar, tıpkı bir yapının temelinde değişikliklere gidilmesi gibi anaya- salardaki degişikliklerin ve çalkalanmaların sonuçta top- lumsal yapıyı bütünüyle etkiledığı düşüncesinden yola çı- kılarak vanlmış noktalardır. Bu "temel" nitelik, tarihsel süreçte anayasalann, bir maddeler toplamı olmanın ötesinde, birer "bilinç" kuru- mu ya da toplumda hukuk bilincini güçlü kılma amacına hizmet eden kurumlar olarak anlaşılmalanna yol açmış- tır. Başka deyişle, anayasanın topluma bir bilinç niteliğiy- le yansıması ve toplumca böyle bir nitelik bağlamında özümsenmesi, en az anayasanın somut varlığı kadar önemlidir. Bu özümseme bir geleneğe dönüştüğünde, anayasa- nın -Ingiltere örneğinde görüldüğü gibi- kâğıda dökülme- miş oluşu, anayasının kurumsal varlığını engellemez. Öte yandan yukanda sözü edilen türden bir bilincin yerleşme- mişliği durumunda, en ideal diye nitelendinlebilecek ya- zılı anayasalar bile toplumlannda bir süs olmaktan ileriy- le gidemez. Anayasa kültürü denen uygulamanın özü, budur. Ülkemizde pek sık yaşanan "anayasa bunalımlan'1 da gerçekte anayasa kuaımundan değil, fakat bu anlamda kurumlaşmaya hep yabancı kalmaktan, anayasa anlayı- şının, Resmi Gazete'de yayımlanan maddelerin ötesine bir türlü geçemeyışinden kaynaklanmaktadır. Eğer bir ülkenin siyası partileri, halk oyuyla iş başına gelen milletvekillerinin oluşturduklan bir Meclis çatısının aftında oylanmamış anyasalarla birlikte yaşamayı alış- kanlığa dönüştürmüşlerse, o ülkede anayasa kültürü he- nüz yoktur. Eğer bir ülkede, silah zoruyla anayasalan yürürlükten kaldıranlar, siyasi parti ve Meclis kapatanlarseç//med/7f- leri koltuklara oturup anayasa yazanlar, sonradan, yani yeniden "demokratik" yönetıme dönüldüğünde, yalnız- ca ödüllendiriliyorsa, bir kısım medyanın baş tacı edili- yorlarsa, torunlarının tosunlannın düğünlerinde o ülkenin çeşitli alanlanndan en çarpıcı kimi adlan, bu arada sü- tunlannda özgürlük ve demokrasi tutkusundan geçilme- yen kalem sahiplerini pastanın başına toplayabiliyorlar- sa, o ülkeye anayasa anlayışı, daha görülmemiş bir düş kadar uzaktır. Eğer bir ülkenin Meclis'e seçtiği vekilleri, doğrudan kendi oylanyla yürürlüge girecek bir anayasa oluşturma- yı bir onur sorunu ya da birincil görev saymıyorlarsa, o vekillerden insanı insan kılan özgüıiüklere içtenlikle sa- hip çıkmalannı beklemek, boşunadır. Eğer bir ülkede, "demokratikleşmeyi Batılılar istediği için değil, ama biz gerçekten istediğimiz için gerçekleş- tireceğiz" sözünün ardından aylarca, yıllarca sürünceme- de bırakılan demokratikleşme paketleri, bır imzanın ar- dından ansızın, özgüriükler adına değil, fakat bir mal do- laşımının önündeki engelleri kaldırma amacıyla birkaç aya sığdınlmaya çalışılıyorsa, o ülke özgürlük bilincinden yana epey özüriüdür. Acaba genel anlayışımız çerçevesinde anayasa kuru- mu, varlığını çok doğal ve olmazsa olmaz saydığımız bir yaşam biçimi midir, yoksa ancak turistik eşya satan dük- kânlann vitrinleri için düşündüğümüz bır süs müdür tar- tışmasının odak noktası, ülkemız açısından sanırım artık bu sorunun yanıtında yatmaktadır... 'Demokpasi ve Yerel Yönethnler" konuhı karikatüp yarışması sonuçlandı B ANKARA (AA) - Çankaya Belediyesı tarafından düzenlenen "Demokrasi ve Yerel Yönetımler" konulu kankatür yanşması sonuçlandı. Yanşmada birincilik ödülünû Ali Şur kazandı. Jüri üyeliğini Turhan Selçuk, Ali Ulvi Ersoy, Metin Peker, Ferruh Doğan, Ismail Gülgeç, Bülent Okutan ve Emre Becer'in yaptığı yanşmada Raif Göktaş ikincilik, Hikmet Cerrah ise üçüncülük ödülüne değer görüldü. 370 sanatçının 1120 karikatürle katıldığı yanşma sonucunda, Yiğit Özgür, Hakan Bovay ve Hakan Sümer'e mansiyon verilırken, Oğuz Gürel'e Cumhuriyet gazetesi, Hakan Şengün'e TMMOB Mimarlar Odası Ankara Şubesi, Hüseyin Çakmak'a TRT, Mehmet Kulaç'a Mülkiyeliler, Kayıhan Fırat'a Karikatürcüler Derneği Trabzon Şubesi, Oğuz Demir'e Kankatür Dergisi, Orhan Çoğuplugil'e Karikatürcüler Derneği Ankara Temsilciliği, Sait Gürmüz'e Karikatürcüler Derneği Antalya Temsilciliği, Altan Özkesici'ye îmge Kitabevi özel ödülleri verildi. GALERI • ATÖLYE ^ H 293 89 78 (3HAT) ÇOPERA) S A N A T G A L E R İ S I KRİSTİN SALERİResım Sergısı 20 Mart-8 Nisan '95 Hancıye Korogı Sok S»s« AptJto-1 TıksmTel K12-249 92 02 ALİ HAYDAR PEKTAŞ Resım Sergısı 22 Mart-7 Nisan '95 Maltepe Betedr/esi Dr. Fösun Kahveci Sanat Gaterisi Pazat d.ştrja he'gur 09CO-^S0C T e' O2'€ 37 1 51 X< GULŞEN ÇALIK "Kavramsal Manzaralar" 21 Mart-22 Nisan 1995 Açiış Saa(:17 00 3 0C \o X nu açmtır H İ —1 EvtimGd 3''AMaçıe"söntui j j l [ T;i 240S0 23F» 234*0 51 £ j MACKA SANAT GAURİSİ RIFAT KOÇAK Resım Sergısı 23 Mart- 17Nîsan 95 Maltepe Sanat Galerisi FeyzuU, Cö Yücelen Sk No 23 MaıieçeTe1 M-,95AQ SENIYE FENMEN Resim ve Seramik Sergisi 23 Mart-15 Nisan 1995 DEVLET GÜZEL SANATLAR GALERİSİ İsüklal Cd Atlas Han ho-20 209 49 Bemçlu Te! 243 30 53 SERVER DEMIRTAŞ Sergi Sergı 10 Nısan'a kadar yzatılmıştır GALERI B HûsrevGefKİeCad FınnSok No 2 ITeş^fcye'Islatul Tel 0(212)2270363 Pazar-Pazartesi hariç hergün 1 i.00-19.00 arası açıktor
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle