Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2025
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 25 TEMMUZ1992 CUMARTESİ
12 DİZİYAZI
Ateşkes sağlandıktan sonra üç garantör devlet; Türkiye, İngiltere ve Yunanistan Cenevre'de bir araya geldi
Meydan savaşı bitti
ıııasa savaşıbaşladı
K
H
V
•
I B
A
E
R
R
S
I S B A R I Ş
E K A T I
O N R A S I
1ECMEL BARUTÇU
CENEVRE YOLCULARI- Tarih 1974, aylardan temmuz. 1. Kıbns Harekâü'ıun ardından İngütere'nin banş için konferans isteği kabul edilmiş. Saat 11.00, birazdan 21 kişüik Tûrk heyeti Yeşil-
köy HavalimanTndan Cenevre'ye zoriu bir görev için uçacak. Dıştşleri Bakanı Turan Güneşie birlikte heyette Anayasa Profesörü Orhan Aldıkaçti, Eski Dışişkri Bakanı Haluk Bayülken, Prof.
Suat BUge, Büyükelçi Ercüment Yavuzalp, CHP'den Haluk Ülnîan, MSFden tsmail Mfiftüoğlu, Tûmgeneral Süreyya Yûksel ve Tuğgeneral Hasan Sağlam vardL(Fotoğraf:Cumhuriyet)
Dr. Kissinger'ın ısrarlan devam edi-
yordu. Ateşkesi sağlamak için Tûr-
kiye'yi sıkışünyordu. Sonunda bir çı-
kış yapü. Türkiye ateşkose riayet et-
mediği takdirde Amerika harekete
geçmek zonında kalacakü.
Üçüncü günü akşamı Türkiye ateş-
kese riayet edeceğini bildirdi. Bunun
şartı karşı tarafın da bunariayetetme-
siydi. Böylece askeri harekat durdu.
Kemal Yamak'a söylediğim doğru
çıkmıştı.
Yunanistan'a mercek
Üç gün süren askeri harekât sırasın-
da Yunanistan'daki gelişmeleri de
yakından takip ediyorduk. Her gün
hududumuza Yunanistan'ın asker
sevk ettiğine dair haberler alıyorduk.
Bununla beraber, Yunanistan'da te-
reddütlü bir havanın mevcut olduğu-
nu, baa generallerin Türkiye'yle silah-
b çatışmaya girmenin doğru olmaya-
cağı görüşünde olduğunu anlıyorduk.
Trakya'daki Yunan kuvvetlerine ku-
manda eden General Davos'un bu
görüşte olduğunu haber ahyorduk.
Ionnides'e karşı bunlar ağır basülar.
Yunanistan'ın Türkiye'ye harp ilan et-
mesi için o günlerde birkaç generalin
ağırlığınj bir taraftan diğer tarafa kay-
dırması kafı gelecekti. Sonunda Ionni-
des taraftarlan kaybettiler.
Gizikis, eski politikacılan cağınp
onlann tekliflerini almak istediği za-
man Mavros, Makarios'un Yunan
hükümetinin başına geçirilmesini tek-
lif etti. Gizikis, eski politikaalan atla-
tarak, Averof un diğerlerinden haber-
siz kendisine yaptığı telkine uydu ve
Karamanlis'i Atina'ya çağırdı.
tngiltere'nin teklifi
Kıbns'ta ateşkesten sonra banşı
sağlama çabalan başladı. Bunun ön-
cülüğünü İngiltere yapıyordu. Güven-
lik Konseyi'nin karan gereğince üç
garantör devleti bir masa etrafında
toplamak için İngiliz hükümeü inisi-
yatifı ele aldı. Türk hükümetine Ce-
nevre'de bir konferans aktedilmesini
teklif etti. Bu teklif tarafımızdan kabul
edildi.
Cenevre için hazırlıklara başladım.
Cenevre'de ne isteyecektik ve kimlen
oraya götürecektik? Bununla meşgul
oluyordum. Bence Kıbns'ta iki ce-
maatin bir arada yasamaa arük dü-
şünülemezdi. Bunca yıllık olaylardan
sonra bunu dünyaya kabul ettirmek
kadar kolay bir şey olamazdı.
Turan Güneş'in yanındaydım. Ma-
sanın üzerine Kıbns haritasıru açmışü.
Kendisine düşüncelerimi söyledim.
- Kıbns'ta dedim, şimdiye kadar vu-
. ku bulan olaylar ve gecirilen buhran-
larla banşın nasıl tehlikeye düştüğünü
herkes gördü ve yaşadı. Bu durumda
arük iki cemaatin birbirinden tama-
men aynlması gerektiğini dünyaya
kabul ettirrnekıe güçlük çekmeyiz.
Harita üzerinde elimle göstererek;
- Türk cemaati kuzeyde, Rum ce-
maati güneyde toplanmah dedim.
İki bölgeli federasyon tezi böyle
doğdu.
MSP'nintezi
Yanımızda Korkut Özal vardı, pek
hoşnut olmadı. O zaman MSP taksim
taraftanydı.
- 'Taksim'i dedim, kabul ettireme-
yiz. Bunun karşısına bir kere Sovyetler
Birliği çıkacakür. Benim dediğim
farkh bir durum yaratmayacakür. İki
bölgeye aynldıktan sonra bunun aynl-
dığı yerden kopabileceği düşüncesi
zihinlerde hep canlı kalacağı için, bu
hal, iki bölgeli federasyon şeklindeki
çözümün devamlılığının da bir nevi
güvencesi olacaktır.
Bunu söyleyerek Korkut Özal'a iki
bölgeli federasyon formülünü benim-
setmeye çabşıyordum. Sonunda da
öyle oldu. Türk hükümetinin resmi te-
zi iki bölgeli federasyon olarak tespit
edildi.
Cenevre'ye gidecek delegasyonu ha-
zırlarken Kıbns meselesi üzerinde
uzmanlaşmış kimseleri bir araya getir-
meyi düşündüm. Eski Dışişleri Bakanı
Haluk Bayülken'i, Kıbns'taki Cema-
atlerarası Genişleülrniş Görüşmeler'-
de Türkiye'yi temsil eden Anayasa
Profesörii Orhan Aldıkaçü'yı, 1960
Anayasası'nı hazırlayanlardan Prof.
Suat Bilge'yi ve Kıbns'ta maslahatgü-
zarhk yaprnış olan Büyükelçi Ercü-
ment Yavuzalp'i listeye koydum.
Bunlar bence bizim kuvvetimiz ola-
caktı. Listeyi yapıp Turan Güneş'e
götürdüm.
Derhal kabul edip tasdik etti.
Heyete CHP'den Prof. Haluk Ül-
man ve MSP'den İsmail Müftüoğlu
kauldı.
Benim daireden Bedrettin Tuna-
baş'ı ve evvelce dairemde çalışan
NATO temsilciliğimizdeki Tuncer
Topur'u da heyete dahil ettim.
Cenevre'deki dairru temsilcimiz Bü-
yükelçi Coşkun Kırca ile yardıması
Reşat Anm da Cenevre'de heyete da-
hil oldular.
Genelkurmay'dan Tûmgeneral Sü-
reyya Yüksel ve Tuğgeneral Hasan
Sağlam heyete alındı.
Konferans başlıyor
Palais des Nations'da konferansın
açılışına tam heyet halinde kaüldık.
Birleşmiş Milletler'in Cenevre'deki
sekretaryası konferansın emrine veril-
di. Biz, buna mani olduk. Böylece
Cenevre Konferansı, zaptı olmayan
bir konferans olarak kaldı. Sadece
şahsi notlar tutulmuştur.
Konferansı takip etmek üzere gelen
Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri'nin
madılar. İngilizler bir nevi hakem du-
rumuna geçmek istiyorlardı.
Umumi heyet toplanusından sonra
gizli toplanülar başladı. İngilizler kon-
feransın süratle neticelenmesine bü-
yük önem veriyorlardı. Bunun için
Callaghan, delegasyonlardan ertesi
günü ele alınıp görüşülmek üzere birer
çalışma kâğıdı hazırlamalannı teklif
etti. Konferansın ikinci günü kâğıtla-
nn hazırlanmasına tahsis edildi. Dele-
gasyon başkanlan da bu arada gizli
istişarelerini devam etürdiler.
3'er kişüik 3 heyet
İkinci günün akşamı üç ülke dele-
gasyonunun bir araya gelerek üç ayn
çalışma kâğıdı üzerinde yapacaklan
çalışmalarla müşterek bir anlaşma tas-
lağı hazırlamalan istendi. Bu çahşma-
lara üçer kişilik heyetler halinde kaül-
dık. Bizden Coşkun Kırca, Ercüment
Yavuzalp ve ben kaüldık. Yunan dele-
gasyonunda Bitsios ve eski Ankara
Büyükelçisi Cunis vardı. tngiliz dele-
gasyonunda İspanya'ya büyükelçi
olacağı söylenen Witting ile kendisini
Kuveyt'ten tanıdığım ve ingiliz harici-
yesinde görevi benimkine tekabül
eden Allon Goodison vardı.
Çahşmalanmızda İngiliz kâğıdı te-
olduğum zaman bir panik havasının
doğmasına sebep olmaması için Tun-
cer Topur'u kenara çekerek uyardım
ve benden habersiz konuşmasını me-
netüm. Onun söylediği aslında doğ-
ruydu. Ama henüz işin başında idik.
Türk askeri adaya çıkmışü. Bu duru-
mun yaratüğı ağırlık üe Cenevre'ye
gelmiştik ve ne istediğimizi ve ne yapa-
cağımızı biliyorduk.
Uçlü heyet halindeki toplanümıza
"French Saloon"da gece saat 20.00'de
başladık. Gece yansına kadar çalışıp
işi bitiremezsek ertesi günü toplanaca-
ğımızı sanıyordum. Meğer Callaghan
kendi delegasyonuna talimat vererek
ertesi sabaha metnin behemehal hazır
hale getirilmesmi istemiş. Bunu daha
sonra anladık. Vakit bir hayli ilerlemiş
fakat işi biürememiştik. tngilizlerde
bir kıpırdama bile yoktu. Ertelemeyi
akla getirmiyorlardı. Gece yansından
sonra İngiliz heyeti başkaru ceketini çı-
kardı, kravaünı söktü ve önüne de bir
viski şişesi koydu. Sabahadoğru ilerle-
yen saatlerde bizim heyetin başkaru
Coşkun Kırca da işi uzatükça uzaü-
yordu.
Bitsios, onun müdahale ve uzun
izahlannı bunalrruş bir durumda dinli-
yordu. Ercüment Yavuzalp ara sıra
günü gözlerini bana dikmekle göste-
rirdi. İkinci Cenevre toplantısında bizi
tehdit için "Yunanistan askeri hareke-
te geçecektir. İngiltere de harekete ge-
çer" derken de gözleri yine beni arayıp
bulmuştu.
1975 yazı Helsinki'deki Avrupa İş-
birliği ve Güvenliği konusundaki kon-
feransta, Türk ve Ingüiz başbakanlan
arasındaki görüşme sırasında da Baş-
bakan Demirel'in tanışıyor musunuz
diye sorması üzerine Callaghan,
-Nasıl tanımam. yüzümde açüğı ya-
ra izini Cenevre'den beri taşıyorum,
demişti.
Yeşil kuşak önerisi
Türk kuvvetlerinin ileri hareketini
durdurmak için Yunanhlar antlaşma-
ya kesin hükümler koymak istiyorlar-
dı. Bu nedenle ateşkes hattı etrafında
askerden annmış bir kuşak meydana
geürmeyi öngörüyorlardı. Türk kuv-
vetlerinin kontrolü alündaki bölgenin
tecavüzden masun hale geürilmesine
bizim Genelkurmay Başkanhğı da ta-
raftardı, ancak bunun için meydana
getirilecek kuşağın derinliğinin on ki-
lomeü'e olmasım ve bu miktar topra-
ğın tamamırun Rum tarafından ahn-
masını istiyordu. Mavros, bunu
duyunca, adeta havaya sıçradı. "He-
sapladık, tarafsız ve kimsenin girme-
mesi istenen bu bölge içinde 40 Rum
köyü var, bunlan nereye toplayaca-
ğız" diyordu. Yunanhlar tarafsız ku-
şağın bir buçuk kilometre olmasını ve
bu derinliğin Türk ve Rum topraklan
arasında yan yanya paylaşılmasını ile-
ri sürüyorlardı. İngilizler de bu görüşe
kaülıyorlardı. Isranmız karşısında bu
konu üzerinde bir anlaşma sağlana-
madı. Bunun üzerine işin prensibi üze-
rinde mutabık kalınarak, kuşağın de-
rinliğinin uzmanlarca toprak üzerinde
yapılacak tetkik ve müzakerelerle tes-
piü kabul edildi.
Buna mukabil, Yunan-Rum tarafı,
işgal etmiş olduklan bütün Türk ank-
lavlan ile köylerinden çıkmayı ve bu
yerlerin güvenliğinin Banş Gücü as-
kerlerince sağlanmasını: aynca muha-
sara altına aldıklan ve fakat henüz
işgal edemedikleri Türk anklav ve
köylerinin etrafındaki çemberi kaldı-
rarak, bu yerlerin güvenliğinin eskiden
olduğu gibi, Kıbnslı Türk polis ve mü-
cahitlerce sağlanmasını kabul ediyor-
lardı.
Kıbns'a çıkan orduya sevgi gösterikri.
temsİlcisi Mr. Güyer'den başka Ame-
rika Birleşik Devleüeri ve Sovyetler
Birliği Cenevre'ye birer özel temsilci
gönderdiler.
Umumi heyet halinde yapılan ilk
açüış toplanüsında Yunan Dışişleri
Bakanı Mavros oldukça hırçın bir tu-
tum içindeydi. Adaya çıkan Türk kuv-
vetlerinin Güvenlik Konseyi'nin ateş-
kes karanna riayet etmediğini, Türk
askerlerinin konü-olleri alündaki böl-
geyi her gün genişletmekte olduğunu,
Türkiye'nin ateşkesi belki yüz defa ih-
lal ettiğini, bu durumda görüşme yapı-
lamayacağmı, konferansın bir komedi
olduğunu söyleyerek, Türk kuvvetle-
rinin Güvenlik Konseyi'nin ateşkes
karannı Türkiye'nin, kabul etüğini
ilan ettiği günkü huduüara çekilmesini
istiyordu.
Mavros'un taktiği
Bu Mavros'un bir taktiği idi. Kon-
feransa katılmayı kabul ettikten son-
ra, onu komedi olarak tavsifetmesinin
başka anlamı olamazdı. Nitekim bu
konuda bütün gayretine rağmen inan-
dıncı olamadı. Yunanistan'ın konfe-
ranstan beklediği, Türk kuvvetlerinin
ilerlemesinin durdurulmasını sağla-
mak olduğu, böylece ilk andan itiba-
ren belli oluyordu.
İngiliz Dışişleri Bakanı Callaghan,
Mavros'un bu çıkışı karşısında çok
dikkatli bir tutum takındı. İngilizler,
konferansı toplayan ülke olarak. kon-
feransın başansını kendileri için bir
prestij meselesi olarak görüyorlardı.
Mavros'un çıkışını onlar da ciddiye al-
mel alındı. Yunanlılar için Türk kuv-
vetlerinin durdurulması, bizim için ise
mahsur vaziyette kalmış Türk anklav-
lannda yaşayan Kıbnsh Türklerin
güvenliğinin sağlanması başhca ga-
yeydi. Türk toplumunun büyük kısmı
Yunan ve Rumlann kontrolü alünda-
ki bölgede kalmışü ve her an tehlike
içinde yaşıyorlardı. Türk askerlerinin
kontrol alüna aldığı bölge ada toprak-
lannın yüzde 5'ine tekabül ediyordu.
Geri kalan topraklar bütünüyle Yu-
nanblann eline geçmiş oluyordu. Ama
Türk kuvvetlerinin başanb askeri ha-
rekâü karşısında Türkiye'de kimse bu
gerçeğe parmak basmayı akbna getir-
miyordu. Türk basırunın büyük kısmı,
Rumlann ve Yunanlılann ellerine
düşmüş olan müdafaası yetersiz böl-
geleri Rumlardan ele geçirmişiz gibi
yanlış haberlerle doluydu.
Oysa Cenevre'ye gittiğimiz zaman
biz sadece askeri bakımdan başan ka-
zanmış bir ülke durumundaydık.
Adanın yüzde 95'i Yunanistan'ın işga-
li altına düşmüştü. Bu durumu Brük-
sel'deki NATO delegasyonumuzdan
heyete katılmak üzere Cenevre'ye ge-
len Tuncer Topur, daha önce Kıbns
dairesinde çabşmış olması nedeniyle.
derhal fark etti ve heyetimizden arta
kalanlann bir arada bulunduğu sırada
bu feci durumu harita üzerinde ihti-
yatsızca dile getirdi. Kırka yakın Türk
anklavı ortadan kalkmıştı.
O zamana kadar durumun farkında
olmayan MSP milletvekıh' İsmail
Müftüoğlu'nun üzerinde bu sözler
adeta şok tesiri yapü. Duruma muttali
Kırca'ya müdahale ederek kısa kes-
mesini söylüyordu.
Viski partisi
İngiüzlerin taktiği açıkü. Müzakere
normal ölçüler içinde cereyan etmi-
yordu. Uykusuzluk ve yorgunluk dik-
katin dağılması için kullanılan bir si-
lahü. Üstelik bunun mücadelesi eşit
şartlar içinde yapılmıyordu... Wit-
ting'in önündeki viski şişesini kapüm
ve bizim bardaklan da doldurdum.
Yunanlılar da buna kaüldı.
Böylece çahşmalanmızı sabah saat
sekizde biürdik. Fasılasız 12 saatlik bir
mesai ile 30 Temmuz 1974 tarihinde
imzalanmış olan anlaşmanın ilk metni
ortaya çıkmıştı. Bu metin dışişleri ba-
kanlan arasındaki toplantılarda sık
sık değişikhklere uğradı. Bu toplantı-
larda bizim heyette Turan Güneş'in
yanında Coşkun Kırca ile ben yer al-
dım. Metin üzerindeki müzakerelerde
ükanmaya sebep olan noktalan çöz-
mek için Callaghan resmi toplanülar
dışında Türk ve Yunan Dışişleri Ba-
kanlan ile sık sık ikili görüşmeler yapı-
yordu. Bunlarda bizim bakanla birlik-
te ben de bulunuyordum. Callaghan'-
ın İngilizce konuşmalannı Birleşmiş
Milletler tercümanlan Fransızcaya
tercüme ediyor ve Turan Güneş de
Fransızca cevap veriyordu.
Turan Güneş'i herhangi bir könuda
uyarmak istediğim zaman Callaghan'-
ın İngilizce konuşması sırasında geçen
vakitten istifade ederdim. Bu yüzden
Callaghan, bizim bakanın >aptığı iti-
razlann müsebbibi olarak beni gördü-
Adadan çekilme
Anlaşma metni üzerinde en ziyade
müşkülat çekilen nokta Türk kuvvetle-
nnin adadan çekilmesiyle ilgib madde
oldu. Bu maddenin ilk mutabık kah-
nan metni; siyası çözüm üzenne Türk
askerlerinin geri çeküeceğini söylüyor-
du. Bu madde Ankara'da büyük hid-
det yaratü. Cenevre ile Ankara arasın-
da kiralanan direkt telefon hatünda
sert görüşmeler cereyan etti. Siyasi çö-
züm şekli bulunduktan sonra Türk
askerlerinin geri çekilmesi kadar tabii
bir şey olamazdı. ama bu çekilme keb-
mesini o gün için telaffuz etmek müm-
kün degildi.
Turan Güneş isüfa etmeye karar
verdi. Haluk Ülman ve İsmail Müftü-
oğlu devreye gjrdiler ve hükümetteki
kendi kanatlannı ikna etme yollannı
aradılar. Ama Ankara kabul etmiyor-
du. Ece\it, heyet Ankara'ya Kıbns'-
üın askerlerin geri çekilmesini öngö-
ren bir maddeyle döndüğü takdirde
Esenboğa Havaalanı'nda halk tara-
fından linç edileceğini söylüyordu.
Halbuki metin üzerinde mutabık ka-
bnmış ve diğer maddelere geçilmişti.
Turan Güneş bu \oizden çok sıkıntı
duyuyordu. Son madde de görüşül-
dükten sonra İngiliz ve Yunan dele-
gasyonlan arük işin bıttığını sandıkia-
n bir sırada Turan Güneş tekrar söz
alarak işi uzatmava başladı.
İş bitti diye düşünen Yunanlılar Tu-
ran Güneş son maddeler üzerinde
lehımızde değışiklik yapmak için ne
teklif ediyorsa kabul ediyorlardı. Belli
ki Turan Güneş konferansı şaşırtmak
için vesile anyordu, ama Yunanlılar
bunu ona vermiyor ve ilave ne isterse
kabul ediyorlardı. Turan Güneş'in dü-
şüncesi ise başkaydı. Madem ki Anka-
ra askerlerin geri çekilmesi konusunu
işleyen dördüncü maddeden memnun
değıldı, heyet olarak kabul edilen
maddeden geri dönmeklense konfe-
ransı dağılmaya sürüklemeyı tercih
edıvordu
SİRECEK
POLITIKA VE OTESI
MEHMED KEMAL
Durmadan Açan Çiçek.
Tanıyanlar Baudelaire için cin zekâlı derler. Cin gibi ze-
kâsınt belli etmek için durmadan sorular sorar, şaşırtma-
ca verirmiş. Söyleşi sırasında durup dururken,
"Siz hiç çocuk beyni yediniz mi" diye sorarmış.
"Yemedim."
"Bütün içtenliğimle öneririm, çok güzel olur, yiyin! Yer-
ken ceviz içine benzer, öylesine tattıdır"
Çocuk beyni yemediği bellidir, ama yemiş gibi anlatr.
Dinleyenler de hayran kalırlar. Bir başka gün çevresini
alanlara öyküler anlatr. Herkes dinler.
"Zavallı babamı öldürdükten sonra..." diye başlar. Oysa
ne babası zavallıdır ne de ölmüştür. Doğal ölümle gider-
ken şaire yüklüce bir para bırakmıştır: Dört yüz doksan
beş bin frank... Şair, bu paranın altndan girmiş, üstünden
çıkmıştır, 18aydatüketmiştir.
Baudelaire, dilimize epeyce geç girmiştir. Şiirlerini dili-
mizde okumak için Ahmet Haşim ve Yahya Kemal'i bekle-
mek gerekmiştir. Tevfik Fikret ve Cenap Şahabettin, belli
etmezler. Bize yenilik Fransız şiirinden geldiği halde, ge-
ne de geç kalmıştır. Geler. şiir çağdaş değil.
Nâzım Hikmet'in Baudeiaire'i, 19 yaşındatantdığını, Vâ-
Nû'nun anılarından öğreniyoruz. Nâzım, Kurtuluş Savaşı
sırasında Bolu'da öğretmenken bazı aydın kişilerle tanı-
şır. Bunlardan biri Nâzım'a Baudelaire'den söz eder. Şair
annesine yazar, kitaplannı ister.
Nâzım'ın Baudelaire'e hayran olduğunu Suavi Koçer
anlaftr. Nâzım, Cerrahpaşa Hastanesi'ndeyken Suavi Ko-
çer sık sık ziyaretine gider. Bir gidişinde Asaf Halet Çe-
lebi'ye rastlar. Çelebi sorar,
"Nereye üstat?"
"Cerrahpaşa'ya, hastaneye, Nâzım'ı görmeye gidiyo-
rum."
"Ben de geleyim."
"Gel!.."
Suavi' nin koltuğunda kitaplar vardır. Nâzım'a götürüyor.
"Bu kitaplar ne?"
"Baudelairein kitapları, Nâzım istedi de, götürüyorum."
Birlikte hastaneye giderler, Suavi kitapları verir. Nâzım
kitaplar üstüne şöyle der:
"Baudelaire'i okumak gerekir, büyük şairlerdendir."
Bir dilin şiirini bir başka dile şairler taşır. Şairler zama-
nında keşfetmişlerse, şiir de zamanında o dile girer. Bau-
delaire, Rimbaud, Verlaine ve benzerleri dilimize bohem
şairlerce girmiştir. Cahit Sıtkı'nın, Ahmet Muhip'in, Orhan
Veli'nin çevirilerindeki tadı nerede bulabilirsiniz?
Fransız diline Amerikalı Edgar Allen Poe'nun şiirlerini
Baudelaire sokmuştur. Sadece şiirleri degil, şaşkmlık
uyandıran öyküleri de... Lanetli Amerikan şairi için şöyle
der: "Bunca yılı çeviriye harcamak niye? Çünkü bana ben-
ziyordu. Onun bir kitabını açtığımda, korku ve coşku içinde
gördüm ki düşlediğim konulart, düşündüğüm cümleleri
benden yirmi yıl önce söylemiş."
Ünlü Fransız şairinin 125'inci ölüm yıldönümüymüş.
Cumhuriyet Kitap'ta Ayşe Kurşunlu'nun derlemesini okur-
ken bunlan düşündüm, bir de gençliğimi... Baudelaire
günlerinin üstünden nice yıllar geçmiş, daha da geçecek..
'Şer Çiçekleri'ni okurken çiçekler hâlâ açmıyor mu? Ali-
şan Bey çevirirken bu adı koymuştu. Bir süre öyle gitti,
şimdi KötülükÇiçekleri' deniliyor. Şiirdeğil mi, ilkçıkışın-
da çok şey söylenir. Sonra alışılır. Şiir sevgisi bir şairi ya-
Oaş yavaş alıştırır.
BULMACA
SOLDAN SAGA:
1/ Banliyö. 2/ Yo-
gurt, pekmez gibi
koyu şeyleri suyla in-
celtmek... Eski Mı-
sır'da güneş tanrısı.
3/ İnme ya da sakat-
Uk gibi bir nedenle
yataktan kalkama-
yan kimse. 4/ Bir şe-
yin doğru olduğunu
belirtmek için yapı-
lan işaret... Rütbesiz
asker... Matematikte
kullanılan sabit bir
sayı. 5/ Bir yanşın
belirli uzaklığı kap-
sayan böhimlerinden her biri... Bir
cetvel türü. 6/ Kaldıraç. 7/ İlac, de-
va... "Hayır" anlamında kullanılan
söz... Bir işi yerine getirme. 8/ Çe-
şitli neden ve gerekçelere dayanarak
her tür siyasal bağlanmayı reddeden.
9/ Yaratıcısının adı bilinmeyen ya-
pıt... Bir nota.
YUKARIDAN AŞAĞIYA:
1/ BeUi bir sonuca doğru yönelir gi-
bi olmakla birlikte etkinliğe geçme-
miş bulunan istek. 2/ Sulak yer... Kazak başkanlanna verilen
ad. 3/ Fesleğen de denilen, yapraklan güzel kokulu süs bitki-
si... İtalya'da bir ova. 4/ Bağırsaklar... Satrançta bir taş. 5/ Bir
çeşit çörek... "Vurgun, kazanç" anlamında argo sözcük. 6/ İki
kişiyle oynanan bir kâğıt oyunu... Parola. 7/ Seçkin. 8/ Hava-
ya fırlatılan bir plakanın vurulmasına dayab atıcıhk dalı... İf-
fetli, namuslu. 9/ Yan saydam bir süs taşı... Bazı Türk lehçele-
rinde "ağa" yerine kullanılan sözcük.
MİLLİ EĞÎTİM BAKANLIĞI YAYIMLAR
DAİRESİ BAŞKANLIĞI, 1 EYLÜL 1993 TA-
RİHİNDE SONUÇLANACAK OLAN MİLLİ
EĞİTİM BAKANLIĞl'NA BAĞLI GÖREVİ
BAŞINDA VE EMEKLİ OLMUŞ ÖĞRET-
MENLER ARASINDA HİKÂYE, ROMAN,
ŞİİR, TİYATRO VE MİZAH DALLARINDA
BİR YARIŞMA AÇMIŞTIR
YARIŞMA ŞARTNAMESİ
1 Yanşma, hıkâye, roman, şur. Iıyatro ve nuzah dallannda yapıla-
caktır.
2. Yanşmaya gonderilecek eserlerin kilap olarak yayunlanmamış ol-
ması şarttır.
3. Eserler telif eser obnahdır.
4 Yanşmaya iştirak edecek olan;
Roman en az 150 (yüz elli) sayfa.
Hikâyelerden oluşan eser en az 100 (yüz) sayfa,
Tıyatro en az 60 (altmış) sayfa.
Şiirlerden oluşan eser en az 60 (altmış) sayfa,
Mizah yazılanndan oluşan eser en az 100 (yüz) sayfa olacaktır.
5. Yanşmaja gonderilecek olan eserler A4 ebadındaki kâğıtlara dak-
tilo ile 2 aralık venlerek yazılmış olmalıdır.
6. Yanşmada her grubun Bınncı-lkıncı-Üçüncüleri ile her dalda man-
siyon alan 3 (üç) esere odül ve plaket venlecektir.
7. Dereceve giren eserler ıle komisjonca uygun görülenler Bakanlığı-
mız Yayınlan arasında yayımlanacakür.
5 IComi>>onüyeleri yanşmaya katılamazlar.
9. Baş\ urular bızzat veya posta yolu ile yapılacaktır.
10. Her eser 2 nüsha olarak teshm edilecektir.
11. Eser üzerinde yazann kımliğını belirleyici herhangi bir ıbare bulun-
ınayacak. runıuz kullanılacakıır. Yazar. ısım. adres ve özgeçmişinı kapalı
bir zarf içinde gönderecektır. Zarf üzerinde sadece rumuz bulunacaktır.
12 Yanşrnada her dalda,
BtRİNCİLERE. 40.000.000.-TL
İKİNClLERE: 30.000.000.-TL
tÇÜNCÜLERE 20.000.000.-TL
MANSİYONLARA: 5.000.000.-TL
ödül verilecekür.
13. Yanşma Takvımı;
a) Yanıjnıayu iştırak edecek eıerler Bakankğımıza en son 31 Mayıs
199^ lanhınde teslim edılmış olacaktır.
blSonuçlar I Eyiiıl 1993 tanhindeduvurulacakür.
c)Ödul rörcnı İ1 Ekım 1993 tanhındeşapılacaktır.
Basm: 33102