15 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 13 TEMMUZ199? PAZARTESİ 12 DIZIYAZI Stalin'in kurduğu baskı aparatı, Kruşçev ve Brejnev dönemindede hükümranlığını sürdürdü Yoldaşlarçıkıııazyolagirdi DAHA ÖZGÜR BİR DÜNYA İÇİN EDÜARDŞEVARONADZE'NİN ANILARI — 2 — Stalin 1953 yilında öldü. Aynı yıl Beria idam edildi. 1956 yılmda SBKP 20'nci Kongresi yapıldı Nikita Kruşçev, Stahnizmin işlediği suçlara ilişkin gizli bir raporu Kongre'ye sundu. Raporda yer alan olgular kuşku götürecek cinsten değil- di: Yakından tanıdığım çok sayıda in- sanın yaşam ve ölümleri, rapordaki kldialann kanıtıydı. Bununla birlikte, tcrör politikasıyla Stalin'in baskılan arasındaki nedensel baglantı, derin bir sarsınü yarattı. Inançlanma ağır bir darbe indirümişti. İnsanın yanlış bir tannya tapmdığını, aldatıldığını öğ- renmesi korkunçtu. Stalin kültüne yönelik eleştiri milli- yetçi duygulanmı yaraladı, ancak ke- sinlikle salt Stalin Gürcü olduğu için değil. Kruşçev, bilinçü ya da bilinçsiz olarak, Gûrcülerin gururunu incitecek görûşler ileri sûrüyordu. İşlenen suçlar yetmemişti, uzun zaman zulme uğra- yan insanlardan iştahla söz ederek duygularla oynadı, ölmüş eski "pat- ronu"nun zaaflanru alaya aldı. Salt Stalin'in zorbalığını vurgulamakla kalmıyor, ki Stalin gerçekten bir zor- baydı, iflah olmaz bir cahil ve manka- fa diye tanıüyordu. Ancak birçok insan, madem Stalin bu denli eblehti, nasıl oldu da devletı böylesine güçlen- direbildi, milyonlarca insanı peşinden sürükleyebildi, diye soruyordu kendi kendine. Zamanının en önde gelen devlet adamlanndan biri olarak sivril- meyı nasıl başarabilmıştı? Sadece hile, K XVruşçev, kendini bir aziz gibi tanıüyordu, ancak aziz değildi ve asla olamazdı da. Birçoklan, Kruşçev'in kitlesel baskı dönemlerinde ne gibi roller üstlendiği sorusunuyöneltiyordu. Ne de olsa, 30'lu yıllarda oldukça üst düzey yetkilerle donatılmıştı. Çeşitli kaynaklardan gelen bilgiler, Kruşçev'in yeteneklerini büyük terörün hizmetine sunduğunu gösteriyor. desise, sertlik ve zorbabkla mı? Bu ka- dan da mümkün değildi. Bugün düşünüyorum da 1956 yıh- nın mart ayuıda, Gürcü gençliğinin başkaldınsına yol açan nedenler, ulu- sal gururun incinmesınden çok daha ciddıydi. Hastalığı yenmek için insan - onurunun çiğnenmesini ve haksızhğı gidermek için yeni bir haksızhğa ba$- vurulmasını içeren mücadele yöntem- terine karşı bilinçsiz bir protestoydu. Kruşçev, kendini bir aziz gibi tanıtı- yordu, ancak aziz değildi ve asla ola- mazdı da. Birçoklan, Kruşçev'in kitlesel baskı dönemlennde ne gibi roller üstlendiği sorusunu yöneltiyordu. Ne de olsa, 30"lu yıllarda oldukça üst düzey yetki- lerle donatılmıştı. Bu sorunun yanıtı, bugün bile henüz aydınlaulabilrniş de- ğil, ancak çeşitli kaynaklardan gelen bilgiler, Kruşçev'in yeteneklerini bü- yük terörün hizmetine sunduğunu gösteriyor. Tiflisgösterileri 9 Mart 1956'da Tiflis'te başlayan ve binlerce kişinin kauldığı gösteriler, özellikle Rustaveli semtinde geniş bo- yutlara ulaşıyordu. Ellerinde protesto telgraflanyla Rustaveli'deki postane- nin önünde toplanan göstericiler, ta- leplerine karşıhk son derece ölümcül bir yanıt alacak, otomatik silahlann ateşiyle karşılaşacaklardı. Kura nehri boyunca tanklar üerliyordu. Resmi verilere gore o gün 22 kişi öl- dû, çok sayıda insan yaralandı. Tanklann sivil halka karşı ilk kez 1956 ekiminde Budapeşte'de kullanıl- dığı doğru değil. Farkİı düşünenlere karşı kullanılan tanklann paletleri, 1956 yılının mart ayında Tiflis cadde- krinde dönmeye başlamıştı. 1950'li ve 60'b yıllarda Doğu Av- rupa'yı derinden sarsan olaylar, bana hep mart 1956'nın tekran gibi geldi. O günden bu yana, benım kuşağım tüm yaşamını "1956 Kompleksi"yle geçir- di.. Şiddetin, siyasi bir yöntem ve ilke olarak reddedilmesi kompleksiyle. Tank ve makıneli silahlar, ancak bir ideolojinin yaldızı alünda araç olarak kullanılabiliyor. ölümcül silahlann, savunmasız insanlann üzerine sabve- rilmesi, ancak bu kişilerin halk ve top- lum açısmdan tehlikeli fıkirler taşıdığı açıklamasıyla, mazur gösterilebilıyor. Ve hatta öyle tehlikeli fıkirler ki, tank ve makineb silahlar bile zaman zaman halkı bunlara karşı korumaktan yok- sun kalabiliyor. Asbnda her zaman, engizisyoncu, cellattan önce gelir, bal- ta ve idam sehpası inanç dogmalan adına kutsanır. Bu anlamda, Orta- çağ'daki cadı avıyla, 30'lu yülann da- valan arasında pek fazla fark yoktur. 1956'da Tiflis'te patlak veren olay- lar da bu şemaya göre değerlendirüdi. Alelacele Moskova'dan getirtilen Marksizmin teorisyenleri, gösteri ve toplantılan, emperyalist kinciliğin meyveleri, geçmiş dönemlerin insan büıncındeki kalıntılan olarak yorum- ladılar. Daha somut bir ifadeyle... Burjuva _ milliyetciliğinin patlaması olarak. Özetle: Ölen ve yaralananlar, asıl suçlulardı. Ya kendileri düşmandı ya da karşıt propagandanın tuzağına düşmüş, maşa olarak kullanılmışlardı. Verilecek cezanın da bu suçlamaya denk düşmesi gerekirdi. Ama öyle ol- madı. Artık farkh bir döneme girilmiş- ti, insan davranışını belirleyen farklı düşünceler mevcuttu. Birçoklan yu- kandan dikte edilen düşünce biçimini reddediyor, acık ve cesurca karşı tavır ahyordu. Ve bu insanlar arasında, ar- kadaşlanm da vardı. O dönemde Kutaysi kenti Komso- mol örgütünde çahşıyordum. Gorbaçov'la tamşma Yeni tanıdığım kişiler arasında, Stavropol Komsomolu Bölge Komi- tesi Birinci Sekreteri Mihail Gorbaçov da vardı. Birçok yönüyle beni etkili- yordu ve onu daha yakından tanıma isteği uyandınyordu içimde. İkimiz de köy kökenliydık, o da çocukluğundan beri tarlada çabşmıştı ve halkın yaşan- tısını yakından tanıyordu. Kültürü ve bilgi birikimiyle sivriliyordu. Bunun yanı sıra coğrafi yakınhğımız ve diğer nesnel yakınlığırnızı bebrleyen ortak dertlerimiz vardı. Kafkasya üzerinden otoyoluyla Tif- lis'le Stavropol arası sadece birkaç saat çekiyordu. Gürcü çofianlan bu yol üzerindeki çayırlarda ve dağlarda aday üyesiydi. Ben ise Gürcistan Ko- münist Partisi Merkez Komite Birinci Sekreteri ve onun gibi Politbüro aday üyesiydim. Ve gerçek göriişlerimiz ko- nusunda birbirimizden gizlimiz saklı- mız yoktu. Arabk 1979'da, Sovyet birliklerinin Afganistan'a girdiğini basından ögre- nince, konuyu görüşmek üzere derhal biraraya geldik. Aynı fikirdeydik: Ül- keye çok pahalıya mal olacak vahim bir hataydı. O dönemlerde, dış politikayla Sov- yeüer Birliği'ndeki iç siyasidurum ara- sında henüz doğrudan bağlantı kur- muyorduk. Ancak ikimiz de şunun bilincindeydik: Dış politikanm çehre- sini değiştirmediğimiz ve bize miras kalan kuvvet politikası ve ideolojik dogmalar gibi güvensizliğin ana öğele- rinden kurtulmadığımız takdirde, dış politikada güven atmosferi oluştur- mamız mümkün değildi. Gorbaçov, o günlerde bu fıkirleri henüz formüle etmemişti. Gelecek, de- nizin soğuk sulan üzerindeki gökyüzü gibi kara bulutlarla kaphydı. Pitsunda Burnu'ndaki konuşmala- nmızın içeriği, bir çeşit bilanço niteli- ğindeydi. Kişinin bu aşamaya gelebil- mesi için geride çok uzun bir yol bırak- ması gerekiyordu. Dışandan bakanla- ra göre biz, Komsomol ve Parti'nin başanb etkin üyeleri sıfanyla, dik kari- yer yokuşlannı tırmanmıştık. Ancak diğer kıstaslara bakarsak, yolumuz Sovyetler'in siyasi gerçeklerinin ta içi- rail'e göç etmeleri engellenen, ancak benim izin verdiğim Güücistanlı Ya- hudilerin. Kısa süre önce bunlardan biri, benim o dönemlerde söyledigim bir sözü hatırlatü bana: "GÖçmenleri düşman gibi görmeye son vermenin zamanıdır artık." Eğer bu sözleri ger- çekten söylediysem, demek ki o za- manlar da düşüncelerün doğru yön- deydi. Sanınm, Moskova'daki merkezi or- ganlann dikte ettiği talimatlann etkisi- ni, yani cumhuriyetin bağımsızbğını gaspeden bürokratik sistemin üstün- lüğünü azaltmak için fırsatlar ararken de doğru hareket ediyordum. Bizde inisiyatif sahibi olmak cezaya tabidir. Her şeyden kutsal olan siste- min, kimin ne yapacağına karar veren ımtıyazlı konumuna dokundugu an, her inisiyatif cezalandınhr. Çünkü sistem, bireyin yapıp ettikle- n üzerinde takdir hakkına sahiptir. Doğru araçlar kullanılmadan en yüce hedeflere bile vanhnası mümkün ol- mayan politika alanında ise bireyler, reel duruma uygun araçlar seçmek zo- rundadır. Egemen ilişkilere doğrudan ve açıkça hamle yapacak her girişim ise daha en baştan başansızhğa mah- kumdur. Daha önce de belirttiğim gibi yeniliklerin, deney maskesi altında uy- gulamaya konulması gerekir. Bu de- neylenn dar ölçütleri, egemen olan sistemin hoşgörüsünü kazanır ve elde edilecek sonuçlar da başlatılan işi da- ha geniş bir çerçeveye oturtma şansını Bir anaokul öğretmeni, plastik çiçek ve bayraklaria süslü Stalin resmi altında Sovyet çocuklanna masal anlatıyor. 1956 Kruşçev için en önemli yıldı. SBKP'nin 1956'daki meşhur 2ü'nci kongrcsinde Stalin'i diktatör flan eden Knış- çev, Kızd Ordu'nun avnı y ü Macaristan'a müdahale etmesinde de başrolü oy nadı (solda). Kruşçev 'den sonra işbaşına gelen Brejnev'in suç dosyasmda 1968 Çekoslovakya ve 1979 Afganistan işgalleri bulunuyor (sağda). koyun sürülennı otlatırdı. Bu çoban- lann korunması ve banndınlması da benim görev alanıma giriyordu ve böl- gedeki önde gelen parti yetkilileriyle olan ıyi ilişkilerim, hiç de basit olma- yan sorunlann üstesinden gelmeme yardıma oluyordu. Mihail Gorba- çov'un şahsında, yardım ve desteğini esirgemeyen bir dost bulmuştum. Ancak benim gözümde onu diğerle- rinden farklı kılan bir yönü vardı: Komsomol üyelerinin beni her zaman şaşırtan, yapay teslimiyetçiliği yoktu onda. Ancak asıl önemli olan, düşü- nüş tarzının, normlarla buyurulan sı- nırlan aşmasıydı. Sık sık görüşüyorduk. Moskova'da, Tiflis'te, onun memleketinde, telefon- laşıyor, tamamen resmiyetten uzak bir atmosferde buluşuyor ve hiç farkında olmaksızm en gizli düşüncelerimizi birbirimize acıyorduk. Eğer 20 yıUık tanışıklığımızı gözden geçirir ve 80'li yıllann başına döner- sek, şöyle bir tablo çıkıyor ortaya: Karadeniz'in Pitsunda Burnu'nda ıs- sız bir kıyıdaki ıssız bir park, ikimiz birlikte ağır adımlarla ağaçlıklı yol bo- yunca ilerliyoruz. İleriye dönük so- nuçlann çıktığı bir orman gezintisi. O dönemde Mihail Gorbaçov, SBKP Merkez Komite Sekreteri ve Politbüro ne uzanmıştı. Güncel durumda suçlu- luk payı bulunan nedenleri ancak böyle teşhis edebilirdik. Bütün gücü- müzle bir çıkış yolu anyorduk. İnsanlann gerçek yüzü hakkmda sık sık yanıldığım olmuştur. Ancak biri- nin onur ve dürüstlükle bağdaşmayan davranışlanyla ilgili bilgiler söz konu- su olduğunda, doğrudan emin olma- dan, kımsenin tek bir sözüne bile inan- mazdım. Hepimizin ortak talihsizh'ği, insanlann kolayca karalanabildiği. hukuk devleti ilkelerine göre düzen- lenmemiş bir toplum icinde yaşama- mız. Kendini yalanlara karşı savunma şansına da herkes sahip olamıyor. Ço- gu insan bunun acısını çekmiştir, ben de onlardan biriyim. Ancak şımdi bundan söz etmek istemiyorum. Bu kitap, özel yaşamımdaki küçük aynn- tılann gözetlenebileceği bir anahtar deliği değil; daha büyük boyutlu olay- lann anlaşılmasını sağlayacak bir anahtar. En aandan benim amacım bu; anlaülanlann hangi çerçeveye oturtulacağı ise başka mesele. Gerçek şu: Gürcistan Içişleri Bakanı ve Gürcistan Komünist Partisi Mer- kez Komite Birinci Sekreteri olarak pek hoşa gitmeyen kararlar almak zo- runda kaldım. Ancak kimlerin hoşuna gitmiyordu? Belki, daha önceleri İs- doğurur. "Deney" - bu kavram, hâkim ilişki- lerde mevcut çehşkileri değiştinnek is- teyenlerin anahtar sözcüğü olmuştu. Bu kişiler, olanaksızın olası olduğuna inanmak için bizim "deneysel arazimi- ze" geliyordu sık sık. Ulaşım araçlannı kiralıyorduk. Bu arada ağır vasıta sürücülerine şart koşmuştuk: Etkin biçimde çalışacak, araçlara iyi bakacak ve müşterilere gü- ler yüzlü ve nazik hizmet vereceklerdi. Vergilerinizi ödediğiniz sürece, ne ka- dar kazandığınız bizi ilgüendirmez. diyorduk. Sovyetler Birliği'nde ilk işletmecilik yüksek okulunun Tiflis'te kurulduğu- nu kabul edebiliriz. Bu okulda, cum- huriyette yapüacak reformlar için yönetici personel yetiştirildi. Böylece Gürcistan'da kendi perest- roykamızı başlatmış olduk. Daha doğrusunu söyîemek gerekirse: Akılcı davranıldığı takdirde mümkün olabi- leceğjnden en ufak kuşku duymaksı- zın, perestroykayı ilk başlatan biz olduk. Içimizdeki durgunluk duvarla- nnı yıktık ve bütün eski kurumlann yerine daha iyi ve yenilerinin yerleşti- rilmesiyle mükemme! sonuçlar elde edebileceğimize inandık. Birçok şey insanlara ve onlann me- deni cesaretlerine bağb elbette. Eğer onlara bir işaret verirseniz. akın akın katıhyorlar sıze. Ben bunu bizzatyaşa- dım. Cengiz Abuladze -yine deneysel amaçlı olarak- ünlü fılmi "Pişmanlık"ı çektiğinde ve haberi Moskova'ya ulaş- üğında, üst düzey bir parti yetkilisi şöyle dedi bana: "Neredeyse, anti-sov- yetik bir fılm yaptığınıza inanasım ge- liyor." Bu bir kuşku değil, belirli bir tehdidi de içeren, bir saptamaydı. "Neden, anti-sovyetik?" diye sor- dum. "Pişmanlık, başma buyrukluk ve kanunsuzluğun doğurduğu sonuç- larla ilgili bir film. Bunlar bizim en güncel sorunlanmız değil miT Çığır açan, sivri ve cesur bir siyasi üslupla sahneye koyduğu Gürcü ve uluslararası klasiklerle kımılennı coş- kuya, kimilerini de öfkeye sürükleyen yönetmen Robert Sturua, Moskovalı meslektaşlanna şöyle demişti: "Sizin zorunuz nedir, bilemem. Ama ben Gürcistan'da neyi istersem ve neyin yararb olduğuna inanırsam, onu sah- neye koyanm." O dönemde, ülkenin diğer kentle- rindeki sanatçılar sadece oyunlannın sahneden kaldınlması ve kitaplannın yasaklanmasıyla cezalandınbnıyordu. Önde gelen fibn yönetmenlerinden Sergey Paradşanov, siyasi görüşleri ve vatandaşbk duygulanyla hiçbir ilişiği olmayan suçlamalarla Ukrayna'da kamp cezasına çarptınlmıştı. Rejim aleyhtarbğı iddiasıyla mahkûm edil- mişti. Çabşma kampından sabveril- dikten sonra memlekeü Tiflis'e dön- müştü. Burada da hakkmda soruştur- ma açılmıştı, ancak bu kez başka bahanelerle. Gürcü fibn yapıması dostlanm, onu hapisten çîkarmak ve sanaünı kurtarmak için ne kadar çaba harcan- Aralıhk 1979'da, Sovyet birliklerinin Afganistan'a girdiğini basından öğrenince, derhal Gorbaçov'la biraraya geldik. Aynı fikirdeydik: Ulkeye çok pahalıya mal olacak vahim bir hataydı... Bizemiras kalan kuvvet politikasından kurtulmadığımız takdirde, dış politikada güven atmosferi oluşturmamız mümkün değildi. dıgınj dogrulayacaklardır. Yukandan birileri, onun çabşmalannın da deney- sel amaçb olduğunu söylemişti; aynı diğer yenilikçiler gibi: Yani temelleri sarsmak isteyen yenilikçiler. Gorki'de sürgünde bulunan Akade- mi üyesi Andrey Saharov'a dönüş izni çıktıktan sonra da benzer sözler işit- tim: "Peki, Saharov bir Sovyet düşmanı değil mi?" Tannm, Saharov, bir Sovyet düş- manı? Hâkim ideolojinin ölçülerine göre, yaptığımız her şey rahatlıkla Sovyet karşıü sınıflandırmasına girebibrdi ve bunu yapmaya can atanlann sayısı da az değildi. Bu nedenle deney nitebğin- deki gjrişimlerimizi ve haklanmızı güvence altına alacak bir koruyucu ge- rekiyordu. Hedeflediğimiz reformlar, üstlerinin iltifatlannı kazanmak ama- cıyla, yapmacık işlerle göz boyamaya çabşanlann geleneksel afur-tafuru de- ğildi. Bizim reformlanmızın somut hedefleri bulunuyordu ve bu hedefle- rin de, el atmaya niyetlendiğimiz araç- lara gereksinmesi vardı. 'Feodal' hiye- rarşi koşullan altında, sistemin kural- lanna göre oynamaktan başka seçene- ğim kalmamıştı. Yani 'efendı'nin desteğini garanti altına abnaya çahşa- caktım. Ve ben bu desteğj kazandım. An- cak, karşı tarafta oynayanlann yaptığı gibi, salt Brejnev'e yaltaklanarak ba- şardığımı iddia etmek de haksızbk olur. Ben olmasam da dalkavukluğun büyük ustalanna yeterince sahipti Brejnev. Ara sıra bir araya geür ve söyleşir- dik. Brejnev'e planlanmı anlatırdûn. Hoşuna giderdi. Aynca bazı akrabala- nnm aç gözlü davranışlan da kendi- sinden gizlenirdi. Bunlardan biri Gürcistan içindeki faaliyetlerini gide- rek genişletmekteydi. Brejnev'e olanı biteni anlatüm. Çok öfkelendi ve doğ- ru bildiğimi yapmamı söyledi. tstifamı açıkladığım 20 Arahk 1990 günü, Halk Temsilcileri Meclisi üyele- ri arasında, benim Brejnev'le ilgili gö- rüşlerimi içeren notlar elden ele dolaş- tı. Eski dönemlerde kimse yeltenmedi- gi halde, onunla ilgili olumsuz görüşle- rimi yansıtüğırn diğer konuşmalanmı da teksir edebilirlerdi. Neyse... 28'inci Parti Kongresi'nde, geçmişte Brejnev'e düzdüğüm "methiyelerin", nasıl olup da bugünkü tutumumla bağdaşüğı sorusuyîa karşılaştım. Ben de Genel Sekreter'in sadece tasanlan- mıza engel olmamakla kabnayıp, üs- tüne üstlük desteklediğj yanıtını ver- dim. Bu anlamda benim için durgun- luk dönemi diye bır zaman dilırru obnamıştı. Günümüzde var olan de- ğer yargılan ve düzen uğruna adil ve erdemli davranışlan, güzel anılan feda mı edecektim? Eğer böyle yaparsam, kendi dürüstıüğümü nasıl kanıtlayabi- lirdim? SCHECEK POLTTIKAVEOTESI MEHMED KEMAL Rotatîtten Bu Yana...' Şimdi almış başını giden bilgisayarlı teknolojiden önce rotatif vardı. Rotatif yoksa, gazete de yok demekti. Habip Edip Törehanın mavi başlıklı Yeni Istanbulu, Şişhane'ye bir Italyan gazetesinin rotatifini getirdi. Bu rotatifi getirten- ler bilmem kaç sortiti diye övünürlerdi. Mussolini döne- minde bu rotatif özel yapılmıştı. Savaştan sonra Mihver'- den yana olmakla kabaran Törehan, getirmişti. Şişhane'- de Havayolları Terminali'nin yanındaki bir apartmamn alt katına monte edilmişti. Makine gelene gidene gösterilirdi. Habip Edip'in ölümünden sonra rotatif epeyce el değiş- tirdi. Falih Rıfkı Atay'ın Dünya'sı, CHP'den kaima bir rotatifte basılırdı. Bu rotatif yüzünden CHP ile DP arasında 'senio di, benimdi' diye az mı gürültü çıkmıştı. Sonunda Falih Rıf- kı, muhalefet yazarlığından iktidar yazarlığına yönelmişti de kavga bitmişti. Hürriyet'in rotatif öyküsü daha başkaydı. Sedat Simavi bir gazete çıkarma hazırlığına girdiğinde önce bir rotatifi düşünmüştü. Hıfzı Oğuz Bekata anlatır: Amerika gezisin- de bir rotatif fabrıkasını gezdirmişler Hıfzı Oğuz da oldum olası rotatif gözleyenlerdendir. Şu kadar renkli, şu kadar sortili diye açıklamalar yaparken, "Burada bir Türk teknisyen var" demişler. Sedat Bey, Hürriyet için makine ısmarladığı zaman Haldun Simavi'yi Amerika'ya göndermiş. Haldun Simavi için makineden çok iyi anlar' derler, bu gidişinden ötürü. Daha sonra ofseti getirdiğinde de ilkin kendi öğrenmiş. Işin mutfağından ge- liyor. Günaydın'da çalıştığımız yıllarda Haldun Bey'in sabah toplantılarına katılırdık. Onun için sert, kırıcı derler. Değil- dir. Bir lafı olanı sonuna değin sabırla dinler, kendine göre değerlendirir. Bir gün gazetenin eksiğinden söz ediliyor- du, "Spor yok" dediler. Gerçekten de Günaydın, güncel spor vermiyordu. Teknik bakımdan güçlük vardı. Haldun Bey. 'spor yok' diyeni sonuna değin dinledi, sonra şöyle yanıtladı: "Biz Hürriyet'i çıkarırken spor sayfası yapalım dedik. Güvendiğimiz yeniliklerden biri de spordu, birden vere- cektik. O yıllarda gazetelerde spor sayfası da yoktu spor sayfası yapacak eleman da... Bir tek Vatan gazetesir.de bir Con Kemal var, o da kendi merakı için bir sayfa değil, bir- kaç sütunluk bir şey yapıyordu. Berduş, gazetede yatıyor, içkiye düşkün biriydi. Spor sayfasını da, onu yapacak ele- manı da kendimiz yetiştirdik." Otuz yıla yakın gazeteciliğim vardı. Kendime göre bir şeyler biliyordum. Düşüncelerimiz ayrı olsa da Haldun Bey'den çok şey öğrendim diyebilirim. Haldun Bey'in elt- ne bir malzeme geçmesin, posasını çıkarana değin yarar- lanır. Birkaç gazete, dergi çıkarması bundandır. Malzeme boşa gitmesin. insan kullanması öyledir. Basındafoto mu- habiri ile muhabiri birleştiren de odur. Bizim kuşak işe giderken yanında bir de foto götürür. Otomobil masrafı ol- masın diye muhabirleri oto sahibi eder. Bir gazetenin ya- nında bir gazete daha vermek onun bulgusudur. 100-150 bin tirajlı gazeteleri elinin tersiyle iter, kapatır. Birkaç bin- lik tiraja can atanlar buna şaşarlar. Hürriyet'le arası açılın- ca ofset baskı Günaydın'ı çıkaran, ofseti getiren de odur. Bora Paran'ın yazdığı "Bir Imparatorluğun Içyüzü-Asil Nadir" adlı kitabı okurken (Milliyet Yayınları) bunları dü- şündüm. Rotatifteh bugünkü teknığe ulaşan gazeteciliği- mizin geleceği ne olacak? Para pul da gazete çıkarmaya yetmiyor. İnsanı da büyük paralarla tepede kulianıyorlar, tabanda harcıyorlar. Haldun Bey bugünkü duruma kimbilir neler söyler? Doğrusu meraka değer... BU1MACA SOLDAN SAĞA: 1/ "Akarsu krosu" da denilen bir spor dalı. 2/ Oyunda ce- zalı çocuk... Maden ve inşaat işnlenmn giydiği koruyucu başbk. 3/ Senegal'in başkenti... Yazı. 4/ Yemek... Ince yufka biçiminde kurutul- muş meyve ezmesi. 5/ Saz, kamış... ABD'de boşanma- nın kolay oluşuyla ünlü kent. 6/ "— derdiyle hosem el çek ilâcımdan tabib/Kılma derman kim helâkim zehr-i dermanındadır" (Fuzuli). 7/ Üzerinde maden dövü- len araç... Kahveci tepsisi. 8/ XVIII. yuzyılda Fransa'da moda olan bir be- zeme biçemi... Bir nota. 9/ Donuk renkli... tletişimde üstünlüğü ve ön- celiği olan önemli haber. YUKARIDAN AŞAGlYA: 1/ Bir metni kaleme alan kimse. 2/ Denizcilikte "alt, aşağı" anlamında kullanılan sözcük... Çingeneler'i oluşturan üç gruptan birinin üyelerine verilen ad. 3/ Ayırma, kaldırma... Kundak çocukları- nm beline sarılan geniş sargı. 4/ Büyük kent serserisi... Argoda esrar. 5/ Çam, ardıç, sedir gibi ağaçların yaprağı... Yagmur su- yunun biriktiği çukur yer. 6/ Olumsuzuk belirten bir önek... Stronsiyum elementinin simgesi... Ham ipekten yapılmış astar- bk kumaş. 7/ Soytanlığa, tuhafbğa, karikatüre verdiği öncelikle ayırt edilen edebiyat ve sanat türü. 8/ Bir şeyin içindeki öz... Karakter. 9/ Ağırbk ve uzunluk ölçüleri için kabul edilmiş ya- sal ölcü modeli... Birbirine çok benzeyen iki şeyden her biri. BAROMETRE Bu halta Dolar mı Mark mı kazandıracak ALO BAROMFTRE'ye domşmodon dövize yatınm yapmoym. »«900 900 574 «.900 900 575Bu numarolan çevirin, herkesten 1 a y âne gedtı! TûAiye'ı*ı(terytrindtn Mdbs 5*33TL A.Ü. TÖMER tSTANBUL ŞUBESİ FİLOLOJt VE TÜRKOLOJÎ MEZUNU EK DERS ÜCRETLt OKUTMAN ARIYOR. Adres: tnönü Cad. Prof. Dr. Tarık Zafer Tunaya Sok. No: 18 Gümuşsuyu-Taksim Tel: 252 51 54 Basın: 32311
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle