Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 13 TEMMUZ199? PAZARTESİ
12 DIZIYAZI
Stalin'in kurduğu baskı aparatı, Kruşçev ve Brejnev dönemindede hükümranlığını sürdürdü
Yoldaşlarçıkıııazyolagirdi
DAHA ÖZGÜR BİR
DÜNYA İÇİN
EDÜARDŞEVARONADZE'NİN
ANILARI
— 2 —
Stalin 1953 yilında öldü. Aynı yıl
Beria idam edildi.
1956 yılmda SBKP 20'nci Kongresi
yapıldı Nikita Kruşçev, Stahnizmin
işlediği suçlara ilişkin gizli bir raporu
Kongre'ye sundu. Raporda yer alan
olgular kuşku götürecek cinsten değil-
di: Yakından tanıdığım çok sayıda in-
sanın yaşam ve ölümleri, rapordaki
kldialann kanıtıydı. Bununla birlikte,
tcrör politikasıyla Stalin'in baskılan
arasındaki nedensel baglantı, derin bir
sarsınü yarattı. Inançlanma ağır bir
darbe indirümişti. İnsanın yanlış bir
tannya tapmdığını, aldatıldığını öğ-
renmesi korkunçtu.
Stalin kültüne yönelik eleştiri milli-
yetçi duygulanmı yaraladı, ancak ke-
sinlikle salt Stalin Gürcü olduğu için
değil. Kruşçev, bilinçü ya da bilinçsiz
olarak, Gûrcülerin gururunu incitecek
görûşler ileri sûrüyordu. İşlenen suçlar
yetmemişti, uzun zaman zulme uğra-
yan insanlardan iştahla söz ederek
duygularla oynadı, ölmüş eski "pat-
ronu"nun zaaflanru alaya aldı. Salt
Stalin'in zorbalığını vurgulamakla
kalmıyor, ki Stalin gerçekten bir zor-
baydı, iflah olmaz bir cahil ve manka-
fa diye tanıüyordu. Ancak birçok
insan, madem Stalin bu denli eblehti,
nasıl oldu da devletı böylesine güçlen-
direbildi, milyonlarca insanı peşinden
sürükleyebildi, diye soruyordu kendi
kendine. Zamanının en önde gelen
devlet adamlanndan biri olarak sivril-
meyı nasıl başarabilmıştı? Sadece hile,
K
XVruşçev, kendini bir aziz
gibi tanıüyordu, ancak aziz
değildi ve asla olamazdı da.
Birçoklan, Kruşçev'in
kitlesel baskı dönemlerinde
ne gibi roller üstlendiği
sorusunuyöneltiyordu. Ne
de olsa, 30'lu yıllarda
oldukça üst düzey yetkilerle
donatılmıştı. Çeşitli
kaynaklardan gelen bilgiler,
Kruşçev'in yeteneklerini
büyük terörün hizmetine
sunduğunu gösteriyor.
desise, sertlik ve zorbabkla mı? Bu ka-
dan da mümkün değildi.
Bugün düşünüyorum da 1956 yıh-
nın mart ayuıda, Gürcü gençliğinin
başkaldınsına yol açan nedenler, ulu-
sal gururun incinmesınden çok daha
ciddıydi. Hastalığı yenmek için insan -
onurunun çiğnenmesini ve haksızhğı
gidermek için yeni bir haksızhğa ba$-
vurulmasını içeren mücadele yöntem-
terine karşı bilinçsiz bir protestoydu.
Kruşçev, kendini bir aziz gibi tanıtı-
yordu, ancak aziz değildi ve asla ola-
mazdı da.
Birçoklan, Kruşçev'in kitlesel baskı
dönemlennde ne gibi roller üstlendiği
sorusunu yöneltiyordu. Ne de olsa,
30"lu yıllarda oldukça üst düzey yetki-
lerle donatılmıştı. Bu sorunun yanıtı,
bugün bile henüz aydınlaulabilrniş de-
ğil, ancak çeşitli kaynaklardan gelen
bilgiler, Kruşçev'in yeteneklerini bü-
yük terörün hizmetine sunduğunu
gösteriyor.
Tiflisgösterileri
9 Mart 1956'da Tiflis'te başlayan ve
binlerce kişinin kauldığı gösteriler,
özellikle Rustaveli semtinde geniş bo-
yutlara ulaşıyordu. Ellerinde protesto
telgraflanyla Rustaveli'deki postane-
nin önünde toplanan göstericiler, ta-
leplerine karşıhk son derece ölümcül
bir yanıt alacak, otomatik silahlann
ateşiyle karşılaşacaklardı. Kura nehri
boyunca tanklar üerliyordu.
Resmi verilere gore o gün 22 kişi öl-
dû, çok sayıda insan yaralandı.
Tanklann sivil halka karşı ilk kez
1956 ekiminde Budapeşte'de kullanıl-
dığı doğru değil. Farkİı düşünenlere
karşı kullanılan tanklann paletleri,
1956 yılının mart ayında Tiflis cadde-
krinde dönmeye başlamıştı.
1950'li ve 60'b yıllarda Doğu Av-
rupa'yı derinden sarsan olaylar, bana
hep mart 1956'nın tekran gibi geldi. O
günden bu yana, benım kuşağım tüm
yaşamını "1956 Kompleksi"yle geçir-
di.. Şiddetin, siyasi bir yöntem ve ilke
olarak reddedilmesi kompleksiyle.
Tank ve makıneli silahlar, ancak bir
ideolojinin yaldızı alünda araç olarak
kullanılabiliyor. ölümcül silahlann,
savunmasız insanlann üzerine sabve-
rilmesi, ancak bu kişilerin halk ve top-
lum açısmdan tehlikeli fıkirler taşıdığı
açıklamasıyla, mazur gösterilebilıyor.
Ve hatta öyle tehlikeli fıkirler ki, tank
ve makineb silahlar bile zaman zaman
halkı bunlara karşı korumaktan yok-
sun kalabiliyor. Asbnda her zaman,
engizisyoncu, cellattan önce gelir, bal-
ta ve idam sehpası inanç dogmalan
adına kutsanır. Bu anlamda, Orta-
çağ'daki cadı avıyla, 30'lu yülann da-
valan arasında pek fazla fark yoktur.
1956'da Tiflis'te patlak veren olay-
lar da bu şemaya göre değerlendirüdi.
Alelacele Moskova'dan getirtilen
Marksizmin teorisyenleri, gösteri ve
toplantılan, emperyalist kinciliğin
meyveleri, geçmiş dönemlerin insan
büıncındeki kalıntılan olarak yorum-
ladılar. Daha somut bir ifadeyle...
Burjuva _ milliyetciliğinin patlaması
olarak. Özetle: Ölen ve yaralananlar,
asıl suçlulardı. Ya kendileri düşmandı
ya da karşıt propagandanın tuzağına
düşmüş, maşa olarak kullanılmışlardı.
Verilecek cezanın da bu suçlamaya
denk düşmesi gerekirdi. Ama öyle ol-
madı. Artık farkh bir döneme girilmiş-
ti, insan davranışını belirleyen farklı
düşünceler mevcuttu. Birçoklan yu-
kandan dikte edilen düşünce biçimini
reddediyor, acık ve cesurca karşı tavır
ahyordu. Ve bu insanlar arasında, ar-
kadaşlanm da vardı.
O dönemde Kutaysi kenti Komso-
mol örgütünde çahşıyordum.
Gorbaçov'la tamşma
Yeni tanıdığım kişiler arasında,
Stavropol Komsomolu Bölge Komi-
tesi Birinci Sekreteri Mihail Gorbaçov
da vardı. Birçok yönüyle beni etkili-
yordu ve onu daha yakından tanıma
isteği uyandınyordu içimde. İkimiz de
köy kökenliydık, o da çocukluğundan
beri tarlada çabşmıştı ve halkın yaşan-
tısını yakından tanıyordu. Kültürü ve
bilgi birikimiyle sivriliyordu. Bunun
yanı sıra coğrafi yakınhğımız ve diğer
nesnel yakınlığırnızı bebrleyen ortak
dertlerimiz vardı.
Kafkasya üzerinden otoyoluyla Tif-
lis'le Stavropol arası sadece birkaç
saat çekiyordu. Gürcü çofianlan bu
yol üzerindeki çayırlarda ve dağlarda
aday üyesiydi. Ben ise Gürcistan Ko-
münist Partisi Merkez Komite Birinci
Sekreteri ve onun gibi Politbüro aday
üyesiydim. Ve gerçek göriişlerimiz ko-
nusunda birbirimizden gizlimiz saklı-
mız yoktu.
Arabk 1979'da, Sovyet birliklerinin
Afganistan'a girdiğini basından ögre-
nince, konuyu görüşmek üzere derhal
biraraya geldik. Aynı fikirdeydik: Ül-
keye çok pahalıya mal olacak vahim
bir hataydı.
O dönemlerde, dış politikayla Sov-
yeüer Birliği'ndeki iç siyasidurum ara-
sında henüz doğrudan bağlantı kur-
muyorduk. Ancak ikimiz de şunun
bilincindeydik: Dış politikanm çehre-
sini değiştirmediğimiz ve bize miras
kalan kuvvet politikası ve ideolojik
dogmalar gibi güvensizliğin ana öğele-
rinden kurtulmadığımız takdirde, dış
politikada güven atmosferi oluştur-
mamız mümkün değildi.
Gorbaçov, o günlerde bu fıkirleri
henüz formüle etmemişti. Gelecek, de-
nizin soğuk sulan üzerindeki gökyüzü
gibi kara bulutlarla kaphydı.
Pitsunda Burnu'ndaki konuşmala-
nmızın içeriği, bir çeşit bilanço niteli-
ğindeydi. Kişinin bu aşamaya gelebil-
mesi için geride çok uzun bir yol bırak-
ması gerekiyordu. Dışandan bakanla-
ra göre biz, Komsomol ve Parti'nin
başanb etkin üyeleri sıfanyla, dik kari-
yer yokuşlannı tırmanmıştık. Ancak
diğer kıstaslara bakarsak, yolumuz
Sovyetler'in siyasi gerçeklerinin ta içi-
rail'e göç etmeleri engellenen, ancak
benim izin verdiğim Güücistanlı Ya-
hudilerin. Kısa süre önce bunlardan
biri, benim o dönemlerde söyledigim
bir sözü hatırlatü bana: "GÖçmenleri
düşman gibi görmeye son vermenin
zamanıdır artık." Eğer bu sözleri ger-
çekten söylediysem, demek ki o za-
manlar da düşüncelerün doğru yön-
deydi.
Sanınm, Moskova'daki merkezi or-
ganlann dikte ettiği talimatlann etkisi-
ni, yani cumhuriyetin bağımsızbğını
gaspeden bürokratik sistemin üstün-
lüğünü azaltmak için fırsatlar ararken
de doğru hareket ediyordum.
Bizde inisiyatif sahibi olmak cezaya
tabidir. Her şeyden kutsal olan siste-
min, kimin ne yapacağına karar veren
ımtıyazlı konumuna dokundugu an,
her inisiyatif cezalandınhr.
Çünkü sistem, bireyin yapıp ettikle-
n üzerinde takdir hakkına sahiptir.
Doğru araçlar kullanılmadan en yüce
hedeflere bile vanhnası mümkün ol-
mayan politika alanında ise bireyler,
reel duruma uygun araçlar seçmek zo-
rundadır. Egemen ilişkilere doğrudan
ve açıkça hamle yapacak her girişim
ise daha en baştan başansızhğa mah-
kumdur. Daha önce de belirttiğim gibi
yeniliklerin, deney maskesi altında uy-
gulamaya konulması gerekir. Bu de-
neylenn dar ölçütleri, egemen olan
sistemin hoşgörüsünü kazanır ve elde
edilecek sonuçlar da başlatılan işi da-
ha geniş bir çerçeveye oturtma şansını
Bir anaokul öğretmeni, plastik çiçek ve bayraklaria süslü Stalin resmi altında Sovyet çocuklanna masal anlatıyor.
1956 Kruşçev için en önemli yıldı. SBKP'nin 1956'daki meşhur 2ü'nci kongrcsinde Stalin'i diktatör flan eden Knış-
çev, Kızd Ordu'nun avnı y ü Macaristan'a müdahale etmesinde de başrolü oy nadı (solda). Kruşçev 'den sonra işbaşına
gelen Brejnev'in suç dosyasmda 1968 Çekoslovakya ve 1979 Afganistan işgalleri bulunuyor (sağda).
koyun sürülennı otlatırdı. Bu çoban-
lann korunması ve banndınlması da
benim görev alanıma giriyordu ve böl-
gedeki önde gelen parti yetkilileriyle
olan ıyi ilişkilerim, hiç de basit olma-
yan sorunlann üstesinden gelmeme
yardıma oluyordu. Mihail Gorba-
çov'un şahsında, yardım ve desteğini
esirgemeyen bir dost bulmuştum.
Ancak benim gözümde onu diğerle-
rinden farklı kılan bir yönü vardı:
Komsomol üyelerinin beni her zaman
şaşırtan, yapay teslimiyetçiliği yoktu
onda. Ancak asıl önemli olan, düşü-
nüş tarzının, normlarla buyurulan sı-
nırlan aşmasıydı.
Sık sık görüşüyorduk. Moskova'da,
Tiflis'te, onun memleketinde, telefon-
laşıyor, tamamen resmiyetten uzak bir
atmosferde buluşuyor ve hiç farkında
olmaksızm en gizli düşüncelerimizi
birbirimize acıyorduk.
Eğer 20 yıUık tanışıklığımızı gözden
geçirir ve 80'li yıllann başına döner-
sek, şöyle bir tablo çıkıyor ortaya:
Karadeniz'in Pitsunda Burnu'nda ıs-
sız bir kıyıdaki ıssız bir park, ikimiz
birlikte ağır adımlarla ağaçlıklı yol bo-
yunca ilerliyoruz. İleriye dönük so-
nuçlann çıktığı bir orman gezintisi. O
dönemde Mihail Gorbaçov, SBKP
Merkez Komite Sekreteri ve Politbüro
ne uzanmıştı. Güncel durumda suçlu-
luk payı bulunan nedenleri ancak
böyle teşhis edebilirdik. Bütün gücü-
müzle bir çıkış yolu anyorduk.
İnsanlann gerçek yüzü hakkmda sık
sık yanıldığım olmuştur. Ancak biri-
nin onur ve dürüstlükle bağdaşmayan
davranışlanyla ilgili bilgiler söz konu-
su olduğunda, doğrudan emin olma-
dan, kımsenin tek bir sözüne bile inan-
mazdım. Hepimizin ortak talihsizh'ği,
insanlann kolayca karalanabildiği.
hukuk devleti ilkelerine göre düzen-
lenmemiş bir toplum icinde yaşama-
mız. Kendini yalanlara karşı savunma
şansına da herkes sahip olamıyor. Ço-
gu insan bunun acısını çekmiştir, ben
de onlardan biriyim. Ancak şımdi
bundan söz etmek istemiyorum. Bu
kitap, özel yaşamımdaki küçük aynn-
tılann gözetlenebileceği bir anahtar
deliği değil; daha büyük boyutlu olay-
lann anlaşılmasını sağlayacak bir
anahtar. En aandan benim amacım
bu; anlaülanlann hangi çerçeveye
oturtulacağı ise başka mesele.
Gerçek şu: Gürcistan Içişleri Bakanı
ve Gürcistan Komünist Partisi Mer-
kez Komite Birinci Sekreteri olarak
pek hoşa gitmeyen kararlar almak zo-
runda kaldım. Ancak kimlerin hoşuna
gitmiyordu? Belki, daha önceleri İs-
doğurur.
"Deney" - bu kavram, hâkim ilişki-
lerde mevcut çehşkileri değiştinnek is-
teyenlerin anahtar sözcüğü olmuştu.
Bu kişiler, olanaksızın olası olduğuna
inanmak için bizim "deneysel arazimi-
ze" geliyordu sık sık.
Ulaşım araçlannı kiralıyorduk. Bu
arada ağır vasıta sürücülerine şart
koşmuştuk: Etkin biçimde çalışacak,
araçlara iyi bakacak ve müşterilere gü-
ler yüzlü ve nazik hizmet vereceklerdi.
Vergilerinizi ödediğiniz sürece, ne ka-
dar kazandığınız bizi ilgüendirmez.
diyorduk.
Sovyetler Birliği'nde ilk işletmecilik
yüksek okulunun Tiflis'te kurulduğu-
nu kabul edebiliriz. Bu okulda, cum-
huriyette yapüacak reformlar için
yönetici personel yetiştirildi.
Böylece Gürcistan'da kendi perest-
roykamızı başlatmış olduk. Daha
doğrusunu söyîemek gerekirse: Akılcı
davranıldığı takdirde mümkün olabi-
leceğjnden en ufak kuşku duymaksı-
zın, perestroykayı ilk başlatan biz
olduk. Içimizdeki durgunluk duvarla-
nnı yıktık ve bütün eski kurumlann
yerine daha iyi ve yenilerinin yerleşti-
rilmesiyle mükemme! sonuçlar elde
edebileceğimize inandık.
Birçok şey insanlara ve onlann me-
deni cesaretlerine bağb elbette. Eğer
onlara bir işaret verirseniz. akın akın
katıhyorlar sıze. Ben bunu bizzatyaşa-
dım.
Cengiz Abuladze -yine deneysel
amaçlı olarak- ünlü fılmi "Pişmanlık"ı
çektiğinde ve haberi Moskova'ya ulaş-
üğında, üst düzey bir parti yetkilisi
şöyle dedi bana: "Neredeyse, anti-sov-
yetik bir fılm yaptığınıza inanasım ge-
liyor."
Bu bir kuşku değil, belirli bir tehdidi
de içeren, bir saptamaydı.
"Neden, anti-sovyetik?" diye sor-
dum. "Pişmanlık, başma buyrukluk
ve kanunsuzluğun doğurduğu sonuç-
larla ilgili bir film. Bunlar bizim en
güncel sorunlanmız değil miT
Çığır açan, sivri ve cesur bir siyasi
üslupla sahneye koyduğu Gürcü ve
uluslararası klasiklerle kımılennı coş-
kuya, kimilerini de öfkeye sürükleyen
yönetmen Robert Sturua, Moskovalı
meslektaşlanna şöyle demişti: "Sizin
zorunuz nedir, bilemem. Ama ben
Gürcistan'da neyi istersem ve neyin
yararb olduğuna inanırsam, onu sah-
neye koyanm."
O dönemde, ülkenin diğer kentle-
rindeki sanatçılar sadece oyunlannın
sahneden kaldınlması ve kitaplannın
yasaklanmasıyla cezalandınbnıyordu.
Önde gelen fibn yönetmenlerinden
Sergey Paradşanov, siyasi görüşleri ve
vatandaşbk duygulanyla hiçbir ilişiği
olmayan suçlamalarla Ukrayna'da
kamp cezasına çarptınlmıştı. Rejim
aleyhtarbğı iddiasıyla mahkûm edil-
mişti. Çabşma kampından sabveril-
dikten sonra memlekeü Tiflis'e dön-
müştü. Burada da hakkmda soruştur-
ma açılmıştı, ancak bu kez başka
bahanelerle.
Gürcü fibn yapıması dostlanm,
onu hapisten çîkarmak ve sanaünı
kurtarmak için ne kadar çaba harcan-
Aralıhk 1979'da, Sovyet
birliklerinin Afganistan'a
girdiğini basından
öğrenince, derhal
Gorbaçov'la biraraya
geldik. Aynı fikirdeydik:
Ulkeye çok pahalıya mal
olacak vahim bir hataydı...
Bizemiras kalan kuvvet
politikasından
kurtulmadığımız takdirde,
dış politikada güven
atmosferi oluşturmamız
mümkün değildi.
dıgınj dogrulayacaklardır. Yukandan
birileri, onun çabşmalannın da deney-
sel amaçb olduğunu söylemişti; aynı
diğer yenilikçiler gibi: Yani temelleri
sarsmak isteyen yenilikçiler.
Gorki'de sürgünde bulunan Akade-
mi üyesi Andrey Saharov'a dönüş izni
çıktıktan sonra da benzer sözler işit-
tim:
"Peki, Saharov bir Sovyet düşmanı
değil mi?"
Tannm, Saharov, bir Sovyet düş-
manı?
Hâkim ideolojinin ölçülerine göre,
yaptığımız her şey rahatlıkla Sovyet
karşıü sınıflandırmasına girebibrdi ve
bunu yapmaya can atanlann sayısı da
az değildi. Bu nedenle deney nitebğin-
deki gjrişimlerimizi ve haklanmızı
güvence altına alacak bir koruyucu ge-
rekiyordu. Hedeflediğimiz reformlar,
üstlerinin iltifatlannı kazanmak ama-
cıyla, yapmacık işlerle göz boyamaya
çabşanlann geleneksel afur-tafuru de-
ğildi. Bizim reformlanmızın somut
hedefleri bulunuyordu ve bu hedefle-
rin de, el atmaya niyetlendiğimiz araç-
lara gereksinmesi vardı. 'Feodal' hiye-
rarşi koşullan altında, sistemin kural-
lanna göre oynamaktan başka seçene-
ğim kalmamıştı. Yani 'efendı'nin
desteğini garanti altına abnaya çahşa-
caktım.
Ve ben bu desteğj kazandım. An-
cak, karşı tarafta oynayanlann yaptığı
gibi, salt Brejnev'e yaltaklanarak ba-
şardığımı iddia etmek de haksızbk
olur. Ben olmasam da dalkavukluğun
büyük ustalanna yeterince sahipti
Brejnev.
Ara sıra bir araya geür ve söyleşir-
dik. Brejnev'e planlanmı anlatırdûn.
Hoşuna giderdi. Aynca bazı akrabala-
nnm aç gözlü davranışlan da kendi-
sinden gizlenirdi. Bunlardan biri
Gürcistan içindeki faaliyetlerini gide-
rek genişletmekteydi. Brejnev'e olanı
biteni anlatüm. Çok öfkelendi ve doğ-
ru bildiğimi yapmamı söyledi.
tstifamı açıkladığım 20 Arahk 1990
günü, Halk Temsilcileri Meclisi üyele-
ri arasında, benim Brejnev'le ilgili gö-
rüşlerimi içeren notlar elden ele dolaş-
tı. Eski dönemlerde kimse yeltenmedi-
gi halde, onunla ilgili olumsuz görüşle-
rimi yansıtüğırn diğer konuşmalanmı
da teksir edebilirlerdi. Neyse...
28'inci Parti Kongresi'nde, geçmişte
Brejnev'e düzdüğüm "methiyelerin",
nasıl olup da bugünkü tutumumla
bağdaşüğı sorusuyîa karşılaştım. Ben
de Genel Sekreter'in sadece tasanlan-
mıza engel olmamakla kabnayıp, üs-
tüne üstlük desteklediğj yanıtını ver-
dim. Bu anlamda benim için durgun-
luk dönemi diye bır zaman dilırru
obnamıştı. Günümüzde var olan de-
ğer yargılan ve düzen uğruna adil ve
erdemli davranışlan, güzel anılan feda
mı edecektim? Eğer böyle yaparsam,
kendi dürüstıüğümü nasıl kanıtlayabi-
lirdim?
SCHECEK
POLTTIKAVEOTESI
MEHMED KEMAL
Rotatîtten Bu Yana...' Şimdi almış başını giden bilgisayarlı teknolojiden önce
rotatif vardı. Rotatif yoksa, gazete de yok demekti. Habip
Edip Törehanın mavi başlıklı Yeni Istanbulu, Şişhane'ye
bir Italyan gazetesinin rotatifini getirdi. Bu rotatifi getirten-
ler bilmem kaç sortiti diye övünürlerdi. Mussolini döne-
minde bu rotatif özel yapılmıştı. Savaştan sonra Mihver'-
den yana olmakla kabaran Törehan, getirmişti. Şişhane'-
de Havayolları Terminali'nin yanındaki bir apartmamn alt
katına monte edilmişti. Makine gelene gidene gösterilirdi.
Habip Edip'in ölümünden sonra rotatif epeyce el değiş-
tirdi.
Falih Rıfkı Atay'ın Dünya'sı, CHP'den kaima bir rotatifte
basılırdı. Bu rotatif yüzünden CHP ile DP arasında 'senio
di, benimdi' diye az mı gürültü çıkmıştı. Sonunda Falih Rıf-
kı, muhalefet yazarlığından iktidar yazarlığına yönelmişti
de kavga bitmişti.
Hürriyet'in rotatif öyküsü daha başkaydı. Sedat Simavi
bir gazete çıkarma hazırlığına girdiğinde önce bir rotatifi
düşünmüştü. Hıfzı Oğuz Bekata anlatır: Amerika gezisin-
de bir rotatif fabrıkasını gezdirmişler Hıfzı Oğuz da oldum
olası rotatif gözleyenlerdendir. Şu kadar renkli, şu kadar
sortili diye açıklamalar yaparken,
"Burada bir Türk teknisyen var" demişler. Sedat Bey,
Hürriyet için makine ısmarladığı zaman Haldun Simavi'yi
Amerika'ya göndermiş. Haldun Simavi için makineden
çok iyi anlar' derler, bu gidişinden ötürü. Daha sonra ofseti
getirdiğinde de ilkin kendi öğrenmiş. Işin mutfağından ge-
liyor.
Günaydın'da çalıştığımız yıllarda Haldun Bey'in sabah
toplantılarına katılırdık. Onun için sert, kırıcı derler. Değil-
dir. Bir lafı olanı sonuna değin sabırla dinler, kendine göre
değerlendirir. Bir gün gazetenin eksiğinden söz ediliyor-
du, "Spor yok" dediler. Gerçekten de Günaydın, güncel
spor vermiyordu. Teknik bakımdan güçlük vardı. Haldun
Bey. 'spor yok' diyeni sonuna değin dinledi, sonra şöyle
yanıtladı:
"Biz Hürriyet'i çıkarırken spor sayfası yapalım dedik.
Güvendiğimiz yeniliklerden biri de spordu, birden vere-
cektik. O yıllarda gazetelerde spor sayfası da yoktu spor
sayfası yapacak eleman da... Bir tek Vatan gazetesir.de bir
Con Kemal var, o da kendi merakı için bir sayfa değil, bir-
kaç sütunluk bir şey yapıyordu. Berduş, gazetede yatıyor,
içkiye düşkün biriydi. Spor sayfasını da, onu yapacak ele-
manı da kendimiz yetiştirdik."
Otuz yıla yakın gazeteciliğim vardı. Kendime göre bir
şeyler biliyordum. Düşüncelerimiz ayrı olsa da Haldun
Bey'den çok şey öğrendim diyebilirim. Haldun Bey'in elt-
ne bir malzeme geçmesin, posasını çıkarana değin yarar-
lanır. Birkaç gazete, dergi çıkarması bundandır. Malzeme
boşa gitmesin. insan kullanması öyledir. Basındafoto mu-
habiri ile muhabiri birleştiren de odur. Bizim kuşak işe
giderken yanında bir de foto götürür. Otomobil masrafı ol-
masın diye muhabirleri oto sahibi eder. Bir gazetenin ya-
nında bir gazete daha vermek onun bulgusudur. 100-150
bin tirajlı gazeteleri elinin tersiyle iter, kapatır. Birkaç bin-
lik tiraja can atanlar buna şaşarlar. Hürriyet'le arası açılın-
ca ofset baskı Günaydın'ı çıkaran, ofseti getiren de odur.
Bora Paran'ın yazdığı "Bir Imparatorluğun Içyüzü-Asil
Nadir" adlı kitabı okurken (Milliyet Yayınları) bunları dü-
şündüm. Rotatifteh bugünkü teknığe ulaşan gazeteciliği-
mizin geleceği ne olacak? Para pul da gazete çıkarmaya
yetmiyor. İnsanı da büyük paralarla tepede kulianıyorlar,
tabanda harcıyorlar. Haldun Bey bugünkü duruma kimbilir
neler söyler? Doğrusu meraka değer...
BU1MACA
SOLDAN SAĞA:
1/ "Akarsu krosu"
da denilen bir spor
dalı. 2/ Oyunda ce-
zalı çocuk... Maden
ve inşaat işnlenmn
giydiği koruyucu
başbk. 3/ Senegal'in
başkenti... Yazı. 4/
Yemek... Ince yufka
biçiminde kurutul-
muş meyve ezmesi.
5/ Saz, kamış...
ABD'de boşanma-
nın kolay oluşuyla
ünlü kent. 6/ "—
derdiyle hosem el
çek ilâcımdan tabib/Kılma derman
kim helâkim zehr-i dermanındadır"
(Fuzuli). 7/ Üzerinde maden dövü-
len araç... Kahveci tepsisi. 8/ XVIII.
yuzyılda Fransa'da moda olan bir be-
zeme biçemi... Bir nota. 9/ Donuk
renkli... tletişimde üstünlüğü ve ön-
celiği olan önemli haber.
YUKARIDAN AŞAGlYA:
1/ Bir metni kaleme alan kimse. 2/
Denizcilikte "alt, aşağı" anlamında
kullanılan sözcük... Çingeneler'i oluşturan üç gruptan birinin
üyelerine verilen ad. 3/ Ayırma, kaldırma... Kundak çocukları-
nm beline sarılan geniş sargı. 4/ Büyük kent serserisi... Argoda
esrar. 5/ Çam, ardıç, sedir gibi ağaçların yaprağı... Yagmur su-
yunun biriktiği çukur yer. 6/ Olumsuzuk belirten bir önek...
Stronsiyum elementinin simgesi... Ham ipekten yapılmış astar-
bk kumaş. 7/ Soytanlığa, tuhafbğa, karikatüre verdiği öncelikle
ayırt edilen edebiyat ve sanat türü. 8/ Bir şeyin içindeki öz...
Karakter. 9/ Ağırbk ve uzunluk ölçüleri için kabul edilmiş ya-
sal ölcü modeli... Birbirine çok benzeyen iki şeyden her biri.
BAROMETRE
Bu halta
Dolar mı
Mark mı
kazandıracak
ALO BAROMFTRE'ye domşmodon dövize yatınm yapmoym.
»«900 900 574
«.900 900 575Bu numarolan çevirin, herkesten 1 a y âne gedtı!
TûAiye'ı*ı(terytrindtn Mdbs 5*33TL
A.Ü. TÖMER tSTANBUL ŞUBESİ
FİLOLOJt VE TÜRKOLOJÎ MEZUNU
EK DERS ÜCRETLt OKUTMAN
ARIYOR.
Adres: tnönü Cad. Prof. Dr. Tarık Zafer Tunaya Sok. No: 18
Gümuşsuyu-Taksim
Tel: 252 51 54 Basın: 32311