Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2025
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
CUMHURİYET/6 DİZİ-RÖPORTAJ 10 OCAK 1990
Malatya'da 1980 sonrasında Ismet Paşa'ya bağlı, onu karşılıksız seven insanlar kuşağını bulmak oldukça güçtü
Paşa sevgisinden özal sevgisineGüçleşen yaşam koşullan
yüzünden Türkiye'nin dört bir
yanında belediyeler yitirilirken
Malatya, ANAP için oy deposu
olma özelliğini koruyor ve
Özal'ın yüreğini ferahlatıyordu.
SHP'lilere göre Özal'ın
başbakanhğı döneminde
Malatya'da üretime dönük, bir
şey yapılmamıştı. ANAP'lı Belediye Başkanı Münir Erkal'a göre
ise çok şey yapılmıştı. Ama bu yatırımlar daha çok ileriye
dönük şeylerdi; dolayısıyla vatandaşlar şimdilik bunları
gündelik yaşamlarında hissedemiyorlardı. Ayukat Feridun
Diyarbakırlı'ya göre de artık Malatyalılar, Özal'la hemşeri
olmanın karın doyurmaya yetmediğini yavaş yavaş anlıyorlardı
3
3
Kent
Başbakan
Röportaj: Necati
Güngör
— 8 —
Aradan yülar geçecek, Malatyalıların tsmet Pasa'-
ya olan sevgileri ve bağlılıklan sürüp gidecekti... Pa-
şa, öyle sık sık MaJatya'ya gelmiyordu elbctte. Ama
Ankara'daki köşkünün kapısı hemşirelerine açıktı sü-
rekli... Tek tek ya da gnıplar halinde Paşa'nın "mün-
tefcip"leri girip çıkıyordu evine... Daha da önemlisi,
DP-CHP çekişmesinin olayiara dönüştüğü günlerde,
tsmet Paşa'nın saldınlara hedef olduğu zamanlarda
hemşerileri hep yanındaydı onun. Topkapı'da, Uşak'-
ta, Kayseri'de...
Paşa'yı en sık ziyaret edenlerden, evine çat kapı gi-
debilenlerden biri de Malatyaü Abdalhadi Çekirdek'-
ti. Çekirdek, o denli Paşa sevgisiyle doluydu ki evinde
halen bir arşiv oluşturacak kadar tsmet Paşa resimleri
biriktirmişti. Abdülhadi Çekirdek, Paşa'nın anısına,
tonınunun adını Mevhibe koyuyor; hatta onun öldü-
ğü gün, aziz ölüsünü yıkama gOrevini başkasına bırak-
mıyordu!
"19S9'da Imct Pasayla Kayseri'deydik" diye an-
latıyordu anüanndan birini. "Oace, Paşa'un bntun-
<ta|a tread Kayseri'ye sokmak brtemedikr. Emir almış-
Ur, Paşa Kayseri'ye sokahaayacak diye! Paşa direndi
tabü. Epeyce bir zaman trcn bckiedldi, sonra istasyo-
na girmesi içu izin pkn... Oradan da CHP'U bir ar-
kadaşa başsafiıgı dUemeye gidecegiz. tncesnlu'da Pa-
şa'eu yolan yeaidea kestfler. Mahşeri bir katabahk
da rar; Paşa'mn arabası zor yol ahyor... Bırakmıyor-
lar! Albay gekM, Paşa'mn yanua, 'Emredin açayım yo-
lu Paşam' dedi. 'Olmaz' dedi, 'Ben size kıyamam...'
Vakit ilerüyor. Akşam olnyor. InsanUr aç susnz. FH
rniara gMiyoruz, ekmek venniyorlar... Halk evlerdcn
ekmek plşirip geüriyor bu armda. Karanlık çöküyor bir
yaadaa, kalabahk dagılmak bUmiyor. Paşa, 'Sabırlı
olun' diyor boyuaa. 'Bu emri veren kaldıracak...' Ya-
nudaU AJbay'ı yaüşünyor. 'Ben hayatta geri adun at-
madım!' diyor... "Yasağı koyanlar geri adım atıncaya
kadar buradayım!' NiteUm dedigi de çıkd Pasa'aın...
Gece karaahgutda yasak kaikü, yoJumuza devam et-
tik..."
tsmet Paşa ile Malatyalıların ilişkisinin duzeyini yi-
ne Avni Gebeş anılan arasında aniatıyor:
"Maiatya'ma Hekimhan Oçesbtöe, seçmemer üzerin-
de etldsi geniş olan bir öğretmea arkadasımtzın bir oglu
olmuşta. Milletvekilleıi araaln>üe Paşa'ya bir haber
gönderdi ki ogluna ad koysn... Paşa, ba istegi geri
cevirdi. 'lsim babası mı olacağun? tstedikleri israi koy-
sunlar çocuğa!' Birkaç yü beldcdi çocutan babası. Ço-
cnk büyadü, hâlâ adı yok... Gcçki bir adla, Dogan'
diye çafnyorlardı... öyle öyle, çocagvn adı Dogaa kad-
dı... NMfusa bu adla yazıkta sonaada... Derken çocuk
snanet yaşna geünişti. Babas bu kez 'Paşa oğluma kir-
ve olsun' diye rutturdu. Yine milletvekiDeri araya giri-
yor, tnöuü'ye haber Uetiliyor... Bu amacla çocuk An-
kara'ya kadar getirtUiyor... Milletvekilleri de agutak-
lannı koyuyoriar bir yandan, çocuğun ailesi kınlma-
»ıı diye...
"tsmet Paşa'yı ikna etraek mümkün olmadı! 'Kir-
velik nedir? Yani çocuğun pipisini mi tutturacaksınız
bana? Ne yapraak istiyorsunuz?' diyerek olayı savuş-
tnrda ber defasında... 'Demokratlar, bu tür olaylan
çok iyi değerlendiriyor' gibUerden bir söz eden bir mi-
letveUkae Paşa öyle bir baloşia bakmıştı ki bir daba
kiç Idmse ba konuyu açma yüreknMgini gösteremedi!"
tsmet Paşa'nın bir çocuga ad koyması, kirve olma-
sı, bir Malatyalı için bulunmaz bir onurdu; gdgeieUm,
tsmet Paşa'nın o taraklarda bezi yoktn... Oysa Tor-
gut Özal, bu turden ilişkilere girmekten kaçınmıyordn
hemşertteriyle!
Özal'ın başbakanlıgının birçok aalamı vardı; bem-
ş«ril«ri içinse bu anlam, Ankara'nın kapılannın ardı-
na dek açılmasını içeriyordu.
Evet, 1980 sonrasında tsmel Paşa'ya bagJı, oıu kar-
şılıksız bir aşkla seven, onun ölüm haberi karştsında
taingür hiingör aglayan insanlar kuşağını bnlmak ol-
dakça gttçoi...
Artık Ismel Paşa sevgisinin yerini özal sevgisi alı-
yordn, Evliya Çelebi'nin "Bagn trem"inde...özaJ, ka-
binesine Malatyalılan özellikle yerleştiriyor, kayısı fes-
tivallerinde özeüikle hemşerüerinin yanında bulunuyor,
kan esasına dayanmayan akrabalık ilişkilerinden de ka-
çınmıyordu... Buna karşıLk Malatya, özal'ın oy de-
posu olma özelliğini konıyordu inatla. Güçleşen yaşam
koşullan yüzünden Türkiye'nin dört bir yanında bele-
diyeleri yitiren özal'ın yüreğini, yaJnızca Malatya fe-
rahlatıyordu!
1980 sonrasında Malatya pitoresk yapısını iyice yi-
tiriyordu. Eski mahalleler, eski evler, eski yapılar hız-
la yıküıyor; kenti çevreleyen yemyeşil meyve bahçeleri
mıştı ve gerçekleştirilecekti... Malatya'ya ilk kez bir
gökdelen yapılacaktı, on altı katlı cam bir kule... Çat
Barajı ile içme suyu sorunu kökünden çözUmlenmiş ola-
caktı. Aynca Sultansuyu ve Polat barajlan gündem-
deydi ve bunlar bittiginde, Malatya'nın yansı yeşil alan
olacaktı. Keza kent içinde yeni bir park yapılacaktı; bu-
nun için işçi evlerinin bulunduğu alan duşünülmttştU...
Devlet hastanesinin yarısı yeni kurulacak tıp fakUlte-
sine ayrüıyordu. Tıp fakultesi dışında, bir de mühen-
dislik bölümü açılacaktı Malatya'da... Fen liseleri, Ana-
dolu liseleri...
Tamam, şimdilik bu kadan yeterdi! Yalnız bir so-
run vardı: Para!
Başkan Erkal iki sözcükle yanıtlıyordu sorumuzu:
"Oto finans!" Yani belediye kendi olanaklanyla bir-
çok tasannın altından kalkacaktı.
Oysa bir onceki Belediye Başkam Saaai Scaerdot-
ID iyimser konuşmuyordu bu konuda. Semercioğlu da
ANAP'hydı. Onun döneminde pek bir şey yapılmamıştı
Malatya'ya. Ve halk arasında şöyle bir soyîenti dola-
şryordu Semercioğlu hakkında: "Özal Malatya için çok
şey yapacak, ama bu başkan, istentesiai blmiyor!"
"Matatyaknm özteolerine cerap vereaMdik " diyordu
eski başkan. "Benim görevde baludagua bcş yıl içta-
de, Malatya'ya verileıı toplam para, bir ariryar iki yiz
mUyondv. Ba para dbette ki isteaflea şcykri yapma-
ya yelmezdi. Boraiktar,özei bir kayirmamn olmadığı-
m gö»terir. ölcU bdediyeler de ba kadar yardım gör-
dnler. Yatınndar yanmdır Malatya'da. Barajlar ya-
nm... AJtyam yahşmalan dogn dftriist Mtirilemiyor.
Ama yine de güçM olan ANAP'ür. özal'a aiye ba ka-
dar egJHm »ar Malatya'da? Milliyetçi ve m«hafaxakâr
oldagn için! Soa yerd »eçimlerde oylann bfraı difartş
ebi ise köskiinhiklerdlr... Çog« ı
Turgut Özal ve Semra Özal geçen ağustos ayında Malatya'da. (Fotograf: Banş Bil)
hızla arsaya dönttşüyor;kooperatiflerinsakalet abidesi
beton binalan yine hıda yüksdiyordu... Kent baştan
aşağı binalarla dolmuştu. Söylenenlere göre Malatya'ya
kooperatif kredisi yağıyordu Ankara'dan...
Oysa SHP çevrelerine sorarsanız, özal'ın başbakan-
bğı döneminde Malatya'da üretime dönük, dişe doku-
nur hiçbir şey yapılmamıştı.... Her şey göz boyama-
dan ibaretti. ANAP'lı belediye, parasızlıktan, ölü yı-
kama ücretine bile zam yaprmştı son günlerde! Vagon
fabrikası, yülardır faaliyete gecemiyordu bir türlü! Hü-
kümet vagon fabrikası projesinden vazgeçmişti para-
sızhktan... Bu arada ANAP'ın il ve ilçe başkanlarmın
aileleri kalkınmıştı... Bir yandan kayısı üreticileri sö-
mürülürken ellerinin emeğini ve ağaçlannın ürününü
yok pahasına satarken kayısı ihracatçılan her yıl mil-
yarlar vuruyordu! özal hukümetlerinin, Malatya'da
halka verdiği bir şey yoktu... tşsizlik had safhadaydı.
Emniyet kadrosuna alınacak beş kişi için üç bin kişi
başvuruda bulunmuştu.
Malatya Belediye Başkam Münir Erkal'la, makam
odasında söyleşideydik...
Soruyorduk Münir Erkal'a: Başında bir Malatyalı
bulunan ANAP hükümetleri, Malatya'ya neler yapmıştı
bugüne dek...
Başkan Erkal'a göre çok şey yapılmıştı, ama bu ya-
tınmlar daha çok ileriye dönük şeylerdi, dolayısıyla va-
tandaşlar şimdilik bunları gündelik yaşamlannda his-
sedemiyorlardı. Kendisi göreve gelinceye dek kenfin bir
imar planı yoktu, ulaşım şebekesi yoktu, altyapısı yok-
tu, kültUr merkezi yoktu... Bütun bu konulara el atıl-
miz sandık başna gitmedi. Oysa biz daha az oy alaca-
gımızı •mayordak. Umdag«mazdan çok pktı...
"özetlereek, Malatya'mn ttya otdogn iıldlalın sa-
dcce söyleatilerdea İbaretttr! Evet, halk yülarca cerre
iOere ödenüe bakmış; yönettme gddiguaizde en olma-
yacak şeyleri bHe ktediler bizden... Ama olacak teyle-
ri yapacak maddi göctunuz yoktu bizün. Gerçek bn-
dnr."
Malatyalı avukatlardan Feridu Diyarbakırh ise
ANAP'ın artık Malatya'da çözüJdüğü görüşündeydi.
Salt özal'ın hemşeriliği aşkına oy aunalan mümkün de-
ğildi bundan sonra... 1983 seçimlerindeki büyük ilgj-
nin nedenlerini de şöyle yorumluyordu Diyarbakırh:
•YıUardır mahakfel kompieksi geUşti Malatya'da.
Mnkakfede kalmaaın acuuu daydn insaaiar. Özalın
varlıguda ba kompieksi yeamcye, gideraıeye çahştı-
lar... 12 Eyltl öncesindeki anarşMca bikmışb uuanı-
mız. 12 Eyül ise Uddcri depoütize etti. Siyasctk Ugi-
lennekten sofadu, Bzaklaştı Malatyah... '83 aeçimle-
rinde kiillennuş duyguan depreşti. ödemleri ortaya
çıkü. lşbinrid bir parti bderiyk nemşerilik cizgfcande
biricşmcktM yarar umnlmaya başfauunışü... Çofıı ba-
kan, çogu gend raidür, birflerinin unıf arkadaşı, ak-
rabas, komşasu, Idrvesiydi bu yeni dönemde... Bkr ter-
dh yapdacaksa dbet ba en yalondaki insanlar terdh
edilecekti. SHP, yazık ki bir altematif otastaramadı
bana karşı... Ha, Mrde 12 Eyml'dea soava Malatya'-
oın blHnçli ansarlan U dısına göçtü... E1B bin dvann-
da insaa göçtü. Bütnn ba eünenler* karşıa yine de sol
4K>tansryeii korayaa mahaHder var Malatya'da: AU-
köy, Başhank, Cemal Gürsel, Samanlı giW.
"MalatyabJar, Özal'la bemşeri olmanm kann doyar-
maya yetmeditini yavaş yavaş anlıyorlar..."
—BtTTl—
Ayasofya'nın imamı Toptaş:
Mozaîkler
örtülebilirAyasofya'nın kadrolu imamı Mahmut Toptaş,
fiilen görev beklediğini söyleyerek "Bir
düğmeye basmak suretiyle tasvirlerin önüne
çekilecek perdeleri açmak ya da kapamak
mümkün" dedi.
CEM HAMULOĞLU
Ayasofya'nın imamı, "fiill gö-
rerini " bekhyor. 1934 yüında
"miue" olmasına karşm Diyanet
tşleri Başkanhğı'nın "Ayasofya
Camisi imamhgı" kadrosu kaldı-
rılmadığı için Ayasofya'nın
imamlan 56 yıldır çeşitli camiler-
de görev yapıyor. Ayasofya Ca-
misi imarnlığını iki yıldır sürdü-
ren Mahmat Toptaş, "Emekli
otaacaya kadar bu görevi sürdür-
mek istiyorura. Gönliim fiilen de
orada imamhit yapmak istiyor"
diyor.
Osmanhlar döneminde Süley-
maniye ve Sultanahmet camileri-
nin imarrüığının ardından ulaşılan
"ea yrnksek mertebe" olan "Aya-
sofya Camisi bnambğı"nı yapan
Mahmut Hoca, hiç namaz kıldır-
mamasına karşm, görevinin "bü-
ynkln|ü"nden kaynaklanan
"onura" yaşadığmı söylüyor.
Müze olduğu için Ayasofya'da
"MI gorevhn" yapamadığını söy-
leyen Mahmut Hoca, Istanbul
Muftülüğü'nün gösterdiği görev
yerlerinde "vaiz" olarak çahşı-
yor. Mahmut Hoca'nm vaaz ver-
diği camiler arasında Çemberli-
taş'taki "Gaâ Atik An Paşa
Camisi" ile Cağaloğlu'ndaki
"Cezeri Kasım Paşa Camisi" de
bulunuyor.
"Ayasofya Camisi imamı"
Mahmut Toptaş ile konuşmaya,
iki yıl öncesine dönerek yeni gö-
revini öğrendiği zaman hissettik-
lerinden başhyoruz.
"Ayasofya'ya tayiaim çıktıgın-
da adının bayükrüfüden dolayı
çok sevinnüştim. Ama gönfil is-
ter U 400 sene bu memlekette ca-
mttik yapmış Ayasofya yine cami
obaa. Aynca Ayasofya gibi dün-
yaca ünri bir camide görev yap-
aıak da beai çok oaurlandınr,
çok sevindirir."
— Siz oldukça garip bir ko-
numdasınız; hem Ayasofya Ca-
misi imamhgı gibi onurlandına
bir gdrevdeainiz, hem de müze ol-
dugn için bir cemaatiniz yok. Bn
dnrumu nasd dcgertendiriyorsu-
nnz?
TOPTAŞ — Cumhuriyet döne-
minde bütün camiler denktir.
Aralannda bir hiyerarşi yoktur.
Ama Osmanlı döneminde imam-
lann en son görev aldıklan yer
Ayasofya imiş. Süleymaniye ve
Sultanahmet"ten sonra son görev
yeri olarak Ayasofya'da çahşırlar-
mış. Pek çok değerli ilim adamı
en üst makam yeri olarak Ayasof-
ya'da görev yapmış. Ayasofya
bütün Türk milleti ile tslam âle-
mine onur vesüesi ohnuştur. Ama
mescit olarak değil. Çünkü "Al-
lah her yeri mescit kıldı" diyor
Peygamber efendimiz.
— Pekl hocam, eger Ayasofya
yeniden camiye dönüşturiilürse
duvarlanndald mozaikler ne ola-
cak?
TOPTAŞ — Teknolojinin im-
kânlanndan yararlanmak müm-
kün. Bir düğmeye basmak sure-
tiyle tasvirlerin önüne yapılacak
olan perdeleri kapamak ya da aç-
mak mümkün. Namaz sırasında
diyelim ki perdelerle bu tasvirler
kapatıldılar. Namaz kılındıktan
sonra da geleu turistlere göster-
mek üzere perdeler açılabUir. Si-
yasette "çare tukenmez" diye bir
söz vardır... Sonra tasvirler gend-
likle yukandalar.
T U R K I N K I L A P T A R İ H İ E N S T I T U S U
Ulkücü kadrolasma
AYASOFYA İMAMI — Osmanlı döneminde imamlann en son gö-
revi Ayasofya'ya verilmekmiş.
AYASOFYA^NIN CAMİ OLMASI İSTEMİNE TEPKİ
'Atatürk'e manen tokatHaber Merkezi — Ayasofya'nın ibadete açılması
çabalarına tepkiler sürüyoı. Türk Hukuk Kuru-
mu ve Atatürkçü Düşünce Derneği Başkam Prof.
Muammer Aksoy, bu tur girişimlerin altında Ata-
rürk'e "Senin adını bu iükeden sileceğiz" diyen-
lerin ve şeriatın bulunduğunu söyledi. Prof. Ak-
soy, "Ayasofya'yı ibadete açmak Atatürk'e manen
tokat atmaktır" dedi. Turizm sektöründeki deği-
şik kesimlerin temsilcileri de "Ayasofya'nın iba-
dete açılması Türk turizmini baltalar" görüşünü
savundular.
Prof. Dr. Muammer Aksoy, ANKA'ya yaptığı
açıklamada, Ayasofya'yı cami haline getirmek is-
teyenlerin kökenlerinin padişahlık dönemlerine da-
yandığını söyledi. Ayasofya'nın, Atatürk'e "Senin
ismini bu üikeden sileceğiz" diyenler tarafından
ibadete acılmaya çalışıldığını kaydeden Prof. Dr.
Aksoy şunlan söyledi:
"Dikkat ederseniz bunun altında 70 bin cami-
nin yanında yeni bir ibadet yeri açma gibi bir ni-
yet yatmamaktadır. Var olan niyet Atatürk'e ma-
nevi bir tokat atabilmek için, 'Bak, senin arkan-
dan yaptıklanru biz böyle bozanz' diyebilmek, he-
def de Ayasof>a'da namaz kıldırmaktır."
Cumhuriyet Ege Burosu'ndan Serdar Kızık'ın
haberine göre, Ayasofya ibadete açılıp açılmaması
tartışmalarına turizmciler de katıldı. Her yıl bin-
lerce turistin gezdiği Ayasofya'nın ibadete açılma-
sının turizmi olumsuz yönde etkileyeceği, sektö-
rün değisik kesimlerinde yer alan temsilcilerin or-
tak gorüşü. Ayasofya'nın ibadete açılması bir ya-
na bu yöndeki tartışmalann bile özellikle Avru-
pa'da olumsuz propagandalara yol açacağı belir-
tiliyor. Türkiye Seyahat Acentalan Birliği (TÜR-
SAB) Başkam Bahaltin Yiicel, öncelikle bir yurt-
taş olarak konuya baktığında şu değerlendirmeyi
yaptığınısöylüyor:
"Ayasofya, Osmanlıdan Türkiye Cumhuriyeti'ne
intikal etmiş, o dönemde farklı dinlere gosterilen
toleransın bir simgesi olarak müze haliyle korun-
malıdır..."
Ege Seyahat Acentalan Birliği Başkam Ergun
Göksan'ın tartışmalarla ilgili vurguladığı konu,
"imaj" sorunu. Göksan, turizm yoluyla "giizel
Türk, uygar Türk" imajını oluşturmak istedikle-
rini vurgularken şunlan söylüyor.
"Bırakın Ayasof>
i
a'nın ibadete açılmasını bu ko-
nudaki tartışmalar bile bizim sağlamak için ça-
baladığımız 'güzelTürk' imajını zedeleyecektir."
TURSAB Yönetim Kurulu üyesi Ferit Epik-
men de "Liitfen bu tarlışmaları bir yana bıraka-
lım, Ayasofya'yı ibadete açma, turizmimiz açısııı-
dan son derecede yanlış. Bunu diişünmek bile
istemiyorum" diyor.
Prof. Dr. NEJAT KAYMAZ
Dıl \e Tarıh Coğmfya Fakultesı, T.C. Ta-
rihi Anabilun Dalı Başkam
— 2 —
Önceki yazımızda bir Atatürk
kurumu olarak doğmuş olan TI-
TE'nin 12 Eylül Atalürkçülüğü re-
vizyonizmi sürecinden geçmek su-
retiyle görkemli bir YÖK İcurumu-
na dönüştüğünü ve boylece temel-
de, Türk devrim tarihi araştırma
ve öğretimiyle ilgili işlevinin söz
konusu sürecin ruhunu oluşturan
Turk-lslam sentezciliği doğrultu-
suna çevrilmiş olduğunu açıkla-
maya çalışmıştık. Geri planda tu-
tulan temel işlevin yerine getiril-
mesi için de kurum bünyesinde
başlatılacak ve oradan dışarı ya-
yılacak olan kapsamlı bir kadro-
laşma operasyonu öngörulmüş
bulunması gerektiğini belirtmiş-
tik.
Bu sözlerin bir varsayımı ya da
önyargıyı mı, yoksa bir gerçeği mi
anlattığı, adı geçen kurumla ilgili
yedi yılhk yönetimin ve uygulama-
ların irdelenmesiyle ortaya kona-
bilir.
Bilindiği gibi 1982 temmuz ayı
sonunda Ankara Üniversitesi Rek-
törlüğü için bu üniversitenin beş
yüzün ustündeki profesöründen
biri değil, ODTÜ'nün ünlü ülku-
cü kimyaa profesörii Tank Somer
uygun görühnüştü. YÖK Başka-
nı Prof. Doğramacı'nın -bir özel
görüşmede- soylediği doğruysa,
bu "katı milliyetçi"nin atanmasm-
da kendi önerisi yerine, yukarının
(?) isteği etken olmuştur. Ne var
ki Prof. Tarık Somer'in rektorlü-
ğe atanması konusuna sahip çık-
masa bile Sayın Doğramacı, bir ay
sonra onun önerdiği Prof. Ahmet
Sonel, Prof. Sevinç Karol ve ben-
zerleri gibi dekan adaylannı onay-
lamayı içine sindirmiştir. Rektör-
lüklerin özerklikleri konusunda
pek duyarlı (!) olduğu için Tarık
Somer, TİTE Mudürlüğü'ne
DTCF Genel Türk Tarihi oğretim
uyesi, "Celâleddin Harzemşah",
"Vezirlik Muessesesi", "Türk Dev-
let Telâkkisi" uzmanı (!) Prof. Ay-
dın Taneri'yi atadığı zaman da ses
çıkarmamıştır. Daha doğrusu Sa-
yın Doğramacı ve YÖK'taşlar, bü-
tün bunlar kendi ongörülerine uy-
gun bulunduğu için sessiz kalmış-
lardır.
1982 ekim ayında göreve başla-
tılan ve de sahneye sürülen Prof.
Aydın Taneri yetkin bir bilgin ve
düşünür (!), usta bir kuramcı (!)
olarak "Atatürk tlkelerinin
Yorumu" konusunda yepyeni ve
benzersiz (!) bir "metot" (!) geliş-
tirmiştir. 1 Kasım 1982'de üniver-
sitenin açılış töreni dolayısıyla ver-
diği ve içinde Atatürk ilkelerinin
onun "jest ve mimiklerini" de
kapsadığının kanıllandığı, Mevla-
na'nın şiirleriyle kimi din kitapla-
rında yer bulmuş olan "Türk Dev-
let Felsefesi"nin Atatürk'ü nasıl
etkilemiş bulunduğunun saptan-
dıgı, Atatürk'le materyalizmin
uzak yakın ilgisinin olmadığımn
ortaya kondugu, "Asya üretim
tarzı" kuramının, Atatürk'ün
doktrin adamı olmadığı görüşü-
nün, Türk devriminin durmayan
bir oluşum, bir çağdaşlaşma sü-
reci olduğu savının çüriitüldüğü,
rektör ile kendinden önceki ens-
titü müdüru, DTCF Dekanı Prof.
Yaşar Yücel ve benzerlerine övgü
düzülüp bilgisiz-kışkırtıcı solcu-
ların yerle bir edildiği ve sonuçta
"Atatürk'ü saptırmanın bir şeref
olduğu "vurgulamasının yapıldı-
rar kılınıncaya dek...
Bu arada Rektör Somer, 2 Ey-
lül 1983 tarih ve 78 sayılı KHK ile
anabilim dallarına dağıtılmak
üzere üniversitelere verilmiş olan
akademik kadroların, kurulu fa-
kültelerden esirgediği 50'ye yakı-
nıru TlTE'ye ayırmıştır. Taneri'nin
müdürlüğünde, 5 profesör kadro-
sundan biri Doğramacı'nın Hacet-
tepeli has adamı yakınçağ tarih-
çisi Bayram Kodaman'a, 4 doçent
kadrosunun biri Azmi Suslü adlı
maruf "beyefendi"ye armağan
edilmiş, 36 araştırma görevlisi
kadrosunun 34'ü ülkücü + tari-
katçı = milliyetçi gençlerle(!)dol-
duruhnuş, 3 öğretim görevlisi kad-
rosunun aynı biçimde kullanılma-
sı öngörülmüştür. Bu yapılırken
bir yandan da -subay, polis, M.E.
Bakanlığı, YÖK, TRT, Diyanet İş-
leri Başkanhğı vb. gibi kamu ku-
1982 temmuz ayı sonunda Ankara
Üniversitesi Rektörlüğü için bu
üniversitenin beş yüzün ustündeki
profesöründen biri değil, ODTÜ'nün
ünlü ülkücü kimyacı profesörü Tank
Somer uygun görülmüştü. YÖK
Başkam Prof. Doğramacı, TİTE (Türk
Inkılap Tarihi Enstitüsü} Müdürlüğü'ne
DTCF Genel Türk Tarihi,öğretim üyesi,
Prof. Taneri atandığında sessiz kalmıştır.
ğı unlü "Ilk Ders", Prof. Dr. Ay-
dın Taneri'nin "kişisel yetenegini
ve bilimsel yelerliğini (!) ortaya
koymasına vesile olmuş, özgül
"jest ve mimikleri"nin de katkı-
sıyla, kendisinin bir anda "tanın-
mış adam"(?) olmasını sağlamış-
tır. Bunun ilk sonucu, çok yüksek
yerlere verilen birtakım yakınma
dilekçeleri, cezalandırma istemle-
ri, yüksek katlarda yapılan soruş-
turma çalışmaları ve istifa ettirme
baskıları olmuşsa da etkin rektö-
rün araya girip ağırlığını koyma-
sı ve "saptırma"cmın bakiki bir
milliyetçi ve Atatürkçü (!) olduğu
güvencesini vermesi, vakitsiz bir
harcanma tehlikesini önlemiştir.
Benzer konuşmaları daha sonra
da yaparak sürekli dikkat çeken
Taneri, sık sık yakınma konusu ve
sorun olmuş, birçok kez de istifa
dilekçesi yazmıştır. Ne var ki ve-
falı ülküdaş rektör her seferinde
yakınmalan karşılamanın da isti-
faları geri aldırmaların yolunu
bulmuş, enstitunun öyle bir değer-
den yoksun kalmamasını sağla-
mıştır. Ta ki ip sap darmadağın
oluncaya ve elyak bir adayda ka-
rumlarında ust duzey görev li olan
ve birçoğu İlahiyat Fakultesi ya da
Yüksek İslam Enstitusu çıkışlılar-
dan oluşan her yaşta ve başta, 100
kadar yandaş vatan evladı dokto-
ra ve yüksek lisans öğrencisi ola-
rak kaydedilmiştir. Bu işlemler
kuşkusuz Müdür Prof. Aydın Ta-
neri başta olmak üzere Prof. Ba-
hattin Ögel, Prof. Hasan Koni,
Doç. Kâzım Yaşar Kopraman,
Doç. Refet Yinanç, Yard. Doç. Re-
fik Turan gibi yönetim kurulu üye-
lerinin imzalanyla gerçekleşmiştir.
Ama hiçbiri rektörlüğün yönelti-
ci, YÖK'ün yüreklendirici ilgi ve
bilgisi dışında gerçekleşmemiştir.
Taneri'nin müdürluğü Rektör
Prof. Somer'in 1985 yazında so-
nuncu istifayı kabul edip Prof.
Mustafa Kafalı'yı atamasıyla so-
na ermiştir. Bu atamada, eskiyle
yeni arasındaki bir rekabetin etkisi
olup olmadığı belli değildir. An-
cak olaydan sonra Taneri,
DTCF'de gene Kafalı'nın vönetici
olduğu Genel Turk Tarihi Ana Bi-
lim Dah'ndaki asli görevine bir
turlü başlamamıştır. Bunun uze-
rine enstitüdeki yönetim kurulu
üyelikleri sürmekte olan ve -o
günlerde, başka ulküdaşlar gibi
gözlerine kestirdikleri profesör
kadrolarına birer birer uçup kon-
mayı bekledikleri için- düşeni bı-
rakıp kalkana yanaşmış bulunan
iki doçent, durumu dekanlığa bil-
dirip Taneri hakkında soruştuıma
açtırmış, soruşturmacılık görevi
yapan Tarih Bölümü Başkam
Prof. Ögel'i de cezalandırmayı
sağlayacak ışlemi hızla yürütme-
si konusunda zorlamışlardır. So-
nuçta DTCF Dekanlığı, Taneri için
70 gün (gerçekte bir yıl) göreve
gelmediği savıyla soruşturma açıl-
ması isteminde bulunmuş, ancak
Rektör Somer, dostluğunu bir kez
daha göstererek onu, altı ay geri-
ye dönük psikiyatri raporu sağla-
mak gibi bir "kjyak"la bu çıkmaz-
dan kurtarmıştır.
Prof. Dr. Mustafa Kafalı'nın
müdürluğü, kişiliği ve kariyeri göz
onunde tutulunca 12 EylüPden
sonra TÎTE'ye yüklenen işlev ba-
kımından denebilir ki tam isabet-
tir.
İstanbul Üniversitesi Edebiyat
Fakultesi, Umumi Türk Tarihi
Kürsüsü'nde Prof. Z. V. Togan ve
Prof. İ. Kafesoğlu'nun "rahle-i
tedrisinde -Altınordu ve Çağatay
hanlıkları üzerindeki
çalışmalarıyla- bir Moğol tarihçisı
olarak yetişmiş, doçentliğe yüksel-
miş, 1977'de MHP Adana millet-
vekili adayı olmuş, YÖK'le birlikte
Konya Selçuk Üniversitesi Fen
Edebiyat Fakültesi'nde bir profe-
sör kadrosuna yerleştirilip dekan
yapılmış, ancak "yıkıcı
faaliyetleri" dolayısıyla 2. Ordu
KomutanlığYnca 5 Ocak 1984'te
"bölge sıkıyönetim sınırları
dışına" çıkarılması kararlaştınl-
mış bir kişi olan Prof. Kafalı, eşi
Sevgi Kafah'yla birlikte ülkücüler
babası Rektör Somer'in vefalı ka-
natlannın altına sokularak ve
YÖK'ün şefkatine sığınarak Prof.
Yaşar Yücel'in dekanlığının son
günlerine rastlayan 1984 ocak ayı
ortalannda DTCF'ye Genel Türk
Tarihi öğretim üyesi olarak görev-
lendirilmiş ve bu anabilim dalının
başkanhğına getirilmişti. Kadro-
larının nerede olduğu belli olma-
yan bu çiftin Ankara'daki varlık-
ları tarih bölumünden rektörlüğe,
YÖK'e ve ötesine değin tüm sen-
lez çevresinde bir canlılığa bir rev-
naka yol açmıştı. Rektör Prof. So-
mer'le unlü yardımcıları Prof.
Fikret Eren (Kurt Karaca) ve Prof.
Erol Cansel, Kafalı ile avenesini
bir yaran ve meşveret meclisi ye-
rine koymuşlardır.
StİRECEK