27 Nisan 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURİYET/6 DİZİ-RÖPORTAJ 10 OCAK 1990 Malatya'da 1980 sonrasında Ismet Paşa'ya bağlı, onu karşılıksız seven insanlar kuşağını bulmak oldukça güçtü Paşa sevgisinden özal sevgisineGüçleşen yaşam koşullan yüzünden Türkiye'nin dört bir yanında belediyeler yitirilirken Malatya, ANAP için oy deposu olma özelliğini koruyor ve Özal'ın yüreğini ferahlatıyordu. SHP'lilere göre Özal'ın başbakanhğı döneminde Malatya'da üretime dönük, bir şey yapılmamıştı. ANAP'lı Belediye Başkanı Münir Erkal'a göre ise çok şey yapılmıştı. Ama bu yatırımlar daha çok ileriye dönük şeylerdi; dolayısıyla vatandaşlar şimdilik bunları gündelik yaşamlarında hissedemiyorlardı. Ayukat Feridun Diyarbakırlı'ya göre de artık Malatyalılar, Özal'la hemşeri olmanın karın doyurmaya yetmediğini yavaş yavaş anlıyorlardı 3 3 Kent Başbakan Röportaj: Necati Güngör — 8 — Aradan yülar geçecek, Malatyalıların tsmet Pasa'- ya olan sevgileri ve bağlılıklan sürüp gidecekti... Pa- şa, öyle sık sık MaJatya'ya gelmiyordu elbctte. Ama Ankara'daki köşkünün kapısı hemşirelerine açıktı sü- rekli... Tek tek ya da gnıplar halinde Paşa'nın "mün- tefcip"leri girip çıkıyordu evine... Daha da önemlisi, DP-CHP çekişmesinin olayiara dönüştüğü günlerde, tsmet Paşa'nın saldınlara hedef olduğu zamanlarda hemşerileri hep yanındaydı onun. Topkapı'da, Uşak'- ta, Kayseri'de... Paşa'yı en sık ziyaret edenlerden, evine çat kapı gi- debilenlerden biri de Malatyaü Abdalhadi Çekirdek'- ti. Çekirdek, o denli Paşa sevgisiyle doluydu ki evinde halen bir arşiv oluşturacak kadar tsmet Paşa resimleri biriktirmişti. Abdülhadi Çekirdek, Paşa'nın anısına, tonınunun adını Mevhibe koyuyor; hatta onun öldü- ğü gün, aziz ölüsünü yıkama gOrevini başkasına bırak- mıyordu! "19S9'da Imct Pasayla Kayseri'deydik" diye an- latıyordu anüanndan birini. "Oace, Paşa'un bntun- <ta|a tread Kayseri'ye sokmak brtemedikr. Emir almış- Ur, Paşa Kayseri'ye sokahaayacak diye! Paşa direndi tabü. Epeyce bir zaman trcn bckiedldi, sonra istasyo- na girmesi içu izin pkn... Oradan da CHP'U bir ar- kadaşa başsafiıgı dUemeye gidecegiz. tncesnlu'da Pa- şa'eu yolan yeaidea kestfler. Mahşeri bir katabahk da rar; Paşa'mn arabası zor yol ahyor... Bırakmıyor- lar! Albay gekM, Paşa'mn yanua, 'Emredin açayım yo- lu Paşam' dedi. 'Olmaz' dedi, 'Ben size kıyamam...' Vakit ilerüyor. Akşam olnyor. InsanUr aç susnz. FH rniara gMiyoruz, ekmek venniyorlar... Halk evlerdcn ekmek plşirip geüriyor bu armda. Karanlık çöküyor bir yaadaa, kalabahk dagılmak bUmiyor. Paşa, 'Sabırlı olun' diyor boyuaa. 'Bu emri veren kaldıracak...' Ya- nudaU AJbay'ı yaüşünyor. 'Ben hayatta geri adun at- madım!' diyor... "Yasağı koyanlar geri adım atıncaya kadar buradayım!' NiteUm dedigi de çıkd Pasa'aın... Gece karaahgutda yasak kaikü, yoJumuza devam et- tik..." tsmet Paşa ile Malatyalıların ilişkisinin duzeyini yi- ne Avni Gebeş anılan arasında aniatıyor: "Maiatya'ma Hekimhan Oçesbtöe, seçmemer üzerin- de etldsi geniş olan bir öğretmea arkadasımtzın bir oglu olmuşta. Milletvekilleıi araaln>üe Paşa'ya bir haber gönderdi ki ogluna ad koysn... Paşa, ba istegi geri cevirdi. 'lsim babası mı olacağun? tstedikleri israi koy- sunlar çocuğa!' Birkaç yü beldcdi çocutan babası. Ço- cnk büyadü, hâlâ adı yok... Gcçki bir adla, Dogan' diye çafnyorlardı... öyle öyle, çocagvn adı Dogaa kad- dı... NMfusa bu adla yazıkta sonaada... Derken çocuk snanet yaşna geünişti. Babas bu kez 'Paşa oğluma kir- ve olsun' diye rutturdu. Yine milletvekiDeri araya giri- yor, tnöuü'ye haber Uetiliyor... Bu amacla çocuk An- kara'ya kadar getirtUiyor... Milletvekilleri de agutak- lannı koyuyoriar bir yandan, çocuğun ailesi kınlma- »ıı diye... "tsmet Paşa'yı ikna etraek mümkün olmadı! 'Kir- velik nedir? Yani çocuğun pipisini mi tutturacaksınız bana? Ne yapraak istiyorsunuz?' diyerek olayı savuş- tnrda ber defasında... 'Demokratlar, bu tür olaylan çok iyi değerlendiriyor' gibUerden bir söz eden bir mi- letveUkae Paşa öyle bir baloşia bakmıştı ki bir daba kiç Idmse ba konuyu açma yüreknMgini gösteremedi!" tsmet Paşa'nın bir çocuga ad koyması, kirve olma- sı, bir Malatyalı için bulunmaz bir onurdu; gdgeieUm, tsmet Paşa'nın o taraklarda bezi yoktn... Oysa Tor- gut Özal, bu turden ilişkilere girmekten kaçınmıyordn hemşertteriyle! Özal'ın başbakanlıgının birçok aalamı vardı; bem- ş«ril«ri içinse bu anlam, Ankara'nın kapılannın ardı- na dek açılmasını içeriyordu. Evet, 1980 sonrasında tsmel Paşa'ya bagJı, oıu kar- şılıksız bir aşkla seven, onun ölüm haberi karştsında taingür hiingör aglayan insanlar kuşağını bnlmak ol- dakça gttçoi... Artık Ismel Paşa sevgisinin yerini özal sevgisi alı- yordn, Evliya Çelebi'nin "Bagn trem"inde...özaJ, ka- binesine Malatyalılan özellikle yerleştiriyor, kayısı fes- tivallerinde özeüikle hemşerüerinin yanında bulunuyor, kan esasına dayanmayan akrabalık ilişkilerinden de ka- çınmıyordu... Buna karşıLk Malatya, özal'ın oy de- posu olma özelliğini konıyordu inatla. Güçleşen yaşam koşullan yüzünden Türkiye'nin dört bir yanında bele- diyeleri yitiren özal'ın yüreğini, yaJnızca Malatya fe- rahlatıyordu! 1980 sonrasında Malatya pitoresk yapısını iyice yi- tiriyordu. Eski mahalleler, eski evler, eski yapılar hız- la yıküıyor; kenti çevreleyen yemyeşil meyve bahçeleri mıştı ve gerçekleştirilecekti... Malatya'ya ilk kez bir gökdelen yapılacaktı, on altı katlı cam bir kule... Çat Barajı ile içme suyu sorunu kökünden çözUmlenmiş ola- caktı. Aynca Sultansuyu ve Polat barajlan gündem- deydi ve bunlar bittiginde, Malatya'nın yansı yeşil alan olacaktı. Keza kent içinde yeni bir park yapılacaktı; bu- nun için işçi evlerinin bulunduğu alan duşünülmttştU... Devlet hastanesinin yarısı yeni kurulacak tıp fakUlte- sine ayrüıyordu. Tıp fakultesi dışında, bir de mühen- dislik bölümü açılacaktı Malatya'da... Fen liseleri, Ana- dolu liseleri... Tamam, şimdilik bu kadan yeterdi! Yalnız bir so- run vardı: Para! Başkan Erkal iki sözcükle yanıtlıyordu sorumuzu: "Oto finans!" Yani belediye kendi olanaklanyla bir- çok tasannın altından kalkacaktı. Oysa bir onceki Belediye Başkam Saaai Scaerdot- ID iyimser konuşmuyordu bu konuda. Semercioğlu da ANAP'hydı. Onun döneminde pek bir şey yapılmamıştı Malatya'ya. Ve halk arasında şöyle bir soyîenti dola- şryordu Semercioğlu hakkında: "Özal Malatya için çok şey yapacak, ama bu başkan, istentesiai blmiyor!" "Matatyaknm özteolerine cerap vereaMdik " diyordu eski başkan. "Benim görevde baludagua bcş yıl içta- de, Malatya'ya verileıı toplam para, bir ariryar iki yiz mUyondv. Ba para dbette ki isteaflea şcykri yapma- ya yelmezdi. Boraiktar,özei bir kayirmamn olmadığı- m gö»terir. ölcU bdediyeler de ba kadar yardım gör- dnler. Yatınndar yanmdır Malatya'da. Barajlar ya- nm... AJtyam yahşmalan dogn dftriist Mtirilemiyor. Ama yine de güçM olan ANAP'ür. özal'a aiye ba ka- dar egJHm »ar Malatya'da? Milliyetçi ve m«hafaxakâr oldagn için! Soa yerd »eçimlerde oylann bfraı difartş ebi ise köskiinhiklerdlr... Çog« ı Turgut Özal ve Semra Özal geçen ağustos ayında Malatya'da. (Fotograf: Banş Bil) hızla arsaya dönttşüyor;kooperatiflerinsakalet abidesi beton binalan yine hıda yüksdiyordu... Kent baştan aşağı binalarla dolmuştu. Söylenenlere göre Malatya'ya kooperatif kredisi yağıyordu Ankara'dan... Oysa SHP çevrelerine sorarsanız, özal'ın başbakan- bğı döneminde Malatya'da üretime dönük, dişe doku- nur hiçbir şey yapılmamıştı.... Her şey göz boyama- dan ibaretti. ANAP'lı belediye, parasızlıktan, ölü yı- kama ücretine bile zam yaprmştı son günlerde! Vagon fabrikası, yülardır faaliyete gecemiyordu bir türlü! Hü- kümet vagon fabrikası projesinden vazgeçmişti para- sızhktan... Bu arada ANAP'ın il ve ilçe başkanlarmın aileleri kalkınmıştı... Bir yandan kayısı üreticileri sö- mürülürken ellerinin emeğini ve ağaçlannın ürününü yok pahasına satarken kayısı ihracatçılan her yıl mil- yarlar vuruyordu! özal hukümetlerinin, Malatya'da halka verdiği bir şey yoktu... tşsizlik had safhadaydı. Emniyet kadrosuna alınacak beş kişi için üç bin kişi başvuruda bulunmuştu. Malatya Belediye Başkam Münir Erkal'la, makam odasında söyleşideydik... Soruyorduk Münir Erkal'a: Başında bir Malatyalı bulunan ANAP hükümetleri, Malatya'ya neler yapmıştı bugüne dek... Başkan Erkal'a göre çok şey yapılmıştı, ama bu ya- tınmlar daha çok ileriye dönük şeylerdi, dolayısıyla va- tandaşlar şimdilik bunları gündelik yaşamlannda his- sedemiyorlardı. Kendisi göreve gelinceye dek kenfin bir imar planı yoktu, ulaşım şebekesi yoktu, altyapısı yok- tu, kültUr merkezi yoktu... Bütun bu konulara el atıl- miz sandık başna gitmedi. Oysa biz daha az oy alaca- gımızı •mayordak. Umdag«mazdan çok pktı... "özetlereek, Malatya'mn ttya otdogn iıldlalın sa- dcce söyleatilerdea İbaretttr! Evet, halk yülarca cerre iOere ödenüe bakmış; yönettme gddiguaizde en olma- yacak şeyleri bHe ktediler bizden... Ama olacak teyle- ri yapacak maddi göctunuz yoktu bizün. Gerçek bn- dnr." Malatyalı avukatlardan Feridu Diyarbakırh ise ANAP'ın artık Malatya'da çözüJdüğü görüşündeydi. Salt özal'ın hemşeriliği aşkına oy aunalan mümkün de- ğildi bundan sonra... 1983 seçimlerindeki büyük ilgj- nin nedenlerini de şöyle yorumluyordu Diyarbakırh: •YıUardır mahakfel kompieksi geUşti Malatya'da. Mnkakfede kalmaaın acuuu daydn insaaiar. Özalın varlıguda ba kompieksi yeamcye, gideraıeye çahştı- lar... 12 Eyltl öncesindeki anarşMca bikmışb uuanı- mız. 12 Eyül ise Uddcri depoütize etti. Siyasctk Ugi- lennekten sofadu, Bzaklaştı Malatyah... '83 aeçimle- rinde kiillennuş duyguan depreşti. ödemleri ortaya çıkü. lşbinrid bir parti bderiyk nemşerilik cizgfcande biricşmcktM yarar umnlmaya başfauunışü... Çofıı ba- kan, çogu gend raidür, birflerinin unıf arkadaşı, ak- rabas, komşasu, Idrvesiydi bu yeni dönemde... Bkr ter- dh yapdacaksa dbet ba en yalondaki insanlar terdh edilecekti. SHP, yazık ki bir altematif otastaramadı bana karşı... Ha, Mrde 12 Eyml'dea soava Malatya'- oın blHnçli ansarlan U dısına göçtü... E1B bin dvann- da insaa göçtü. Bütnn ba eünenler* karşıa yine de sol 4K>tansryeii korayaa mahaHder var Malatya'da: AU- köy, Başhank, Cemal Gürsel, Samanlı giW. "MalatyabJar, Özal'la bemşeri olmanm kann doyar- maya yetmeditini yavaş yavaş anlıyorlar..." —BtTTl— Ayasofya'nın imamı Toptaş: Mozaîkler örtülebilirAyasofya'nın kadrolu imamı Mahmut Toptaş, fiilen görev beklediğini söyleyerek "Bir düğmeye basmak suretiyle tasvirlerin önüne çekilecek perdeleri açmak ya da kapamak mümkün" dedi. CEM HAMULOĞLU Ayasofya'nın imamı, "fiill gö- rerini " bekhyor. 1934 yüında "miue" olmasına karşm Diyanet tşleri Başkanhğı'nın "Ayasofya Camisi imamhgı" kadrosu kaldı- rılmadığı için Ayasofya'nın imamlan 56 yıldır çeşitli camiler- de görev yapıyor. Ayasofya Ca- misi imarnlığını iki yıldır sürdü- ren Mahmat Toptaş, "Emekli otaacaya kadar bu görevi sürdür- mek istiyorura. Gönliim fiilen de orada imamhit yapmak istiyor" diyor. Osmanhlar döneminde Süley- maniye ve Sultanahmet camileri- nin imarrüığının ardından ulaşılan "ea yrnksek mertebe" olan "Aya- sofya Camisi bnambğı"nı yapan Mahmut Hoca, hiç namaz kıldır- mamasına karşm, görevinin "bü- ynkln|ü"nden kaynaklanan "onura" yaşadığmı söylüyor. Müze olduğu için Ayasofya'da "MI gorevhn" yapamadığını söy- leyen Mahmut Hoca, Istanbul Muftülüğü'nün gösterdiği görev yerlerinde "vaiz" olarak çahşı- yor. Mahmut Hoca'nm vaaz ver- diği camiler arasında Çemberli- taş'taki "Gaâ Atik An Paşa Camisi" ile Cağaloğlu'ndaki "Cezeri Kasım Paşa Camisi" de bulunuyor. "Ayasofya Camisi imamı" Mahmut Toptaş ile konuşmaya, iki yıl öncesine dönerek yeni gö- revini öğrendiği zaman hissettik- lerinden başhyoruz. "Ayasofya'ya tayiaim çıktıgın- da adının bayükrüfüden dolayı çok sevinnüştim. Ama gönfil is- ter U 400 sene bu memlekette ca- mttik yapmış Ayasofya yine cami obaa. Aynca Ayasofya gibi dün- yaca ünri bir camide görev yap- aıak da beai çok oaurlandınr, çok sevindirir." — Siz oldukça garip bir ko- numdasınız; hem Ayasofya Ca- misi imamhgı gibi onurlandına bir gdrevdeainiz, hem de müze ol- dugn için bir cemaatiniz yok. Bn dnrumu nasd dcgertendiriyorsu- nnz? TOPTAŞ — Cumhuriyet döne- minde bütün camiler denktir. Aralannda bir hiyerarşi yoktur. Ama Osmanlı döneminde imam- lann en son görev aldıklan yer Ayasofya imiş. Süleymaniye ve Sultanahmet"ten sonra son görev yeri olarak Ayasofya'da çahşırlar- mış. Pek çok değerli ilim adamı en üst makam yeri olarak Ayasof- ya'da görev yapmış. Ayasofya bütün Türk milleti ile tslam âle- mine onur vesüesi ohnuştur. Ama mescit olarak değil. Çünkü "Al- lah her yeri mescit kıldı" diyor Peygamber efendimiz. — Pekl hocam, eger Ayasofya yeniden camiye dönüşturiilürse duvarlanndald mozaikler ne ola- cak? TOPTAŞ — Teknolojinin im- kânlanndan yararlanmak müm- kün. Bir düğmeye basmak sure- tiyle tasvirlerin önüne yapılacak olan perdeleri kapamak ya da aç- mak mümkün. Namaz sırasında diyelim ki perdelerle bu tasvirler kapatıldılar. Namaz kılındıktan sonra da geleu turistlere göster- mek üzere perdeler açılabUir. Si- yasette "çare tukenmez" diye bir söz vardır... Sonra tasvirler gend- likle yukandalar. T U R K I N K I L A P T A R İ H İ E N S T I T U S U Ulkücü kadrolasma AYASOFYA İMAMI — Osmanlı döneminde imamlann en son gö- revi Ayasofya'ya verilmekmiş. AYASOFYA^NIN CAMİ OLMASI İSTEMİNE TEPKİ 'Atatürk'e manen tokatHaber Merkezi — Ayasofya'nın ibadete açılması çabalarına tepkiler sürüyoı. Türk Hukuk Kuru- mu ve Atatürkçü Düşünce Derneği Başkam Prof. Muammer Aksoy, bu tur girişimlerin altında Ata- rürk'e "Senin adını bu iükeden sileceğiz" diyen- lerin ve şeriatın bulunduğunu söyledi. Prof. Ak- soy, "Ayasofya'yı ibadete açmak Atatürk'e manen tokat atmaktır" dedi. Turizm sektöründeki deği- şik kesimlerin temsilcileri de "Ayasofya'nın iba- dete açılması Türk turizmini baltalar" görüşünü savundular. Prof. Dr. Muammer Aksoy, ANKA'ya yaptığı açıklamada, Ayasofya'yı cami haline getirmek is- teyenlerin kökenlerinin padişahlık dönemlerine da- yandığını söyledi. Ayasofya'nın, Atatürk'e "Senin ismini bu üikeden sileceğiz" diyenler tarafından ibadete acılmaya çalışıldığını kaydeden Prof. Dr. Aksoy şunlan söyledi: "Dikkat ederseniz bunun altında 70 bin cami- nin yanında yeni bir ibadet yeri açma gibi bir ni- yet yatmamaktadır. Var olan niyet Atatürk'e ma- nevi bir tokat atabilmek için, 'Bak, senin arkan- dan yaptıklanru biz böyle bozanz' diyebilmek, he- def de Ayasof>a'da namaz kıldırmaktır." Cumhuriyet Ege Burosu'ndan Serdar Kızık'ın haberine göre, Ayasofya ibadete açılıp açılmaması tartışmalarına turizmciler de katıldı. Her yıl bin- lerce turistin gezdiği Ayasofya'nın ibadete açılma- sının turizmi olumsuz yönde etkileyeceği, sektö- rün değisik kesimlerinde yer alan temsilcilerin or- tak gorüşü. Ayasofya'nın ibadete açılması bir ya- na bu yöndeki tartışmalann bile özellikle Avru- pa'da olumsuz propagandalara yol açacağı belir- tiliyor. Türkiye Seyahat Acentalan Birliği (TÜR- SAB) Başkam Bahaltin Yiicel, öncelikle bir yurt- taş olarak konuya baktığında şu değerlendirmeyi yaptığınısöylüyor: "Ayasofya, Osmanlıdan Türkiye Cumhuriyeti'ne intikal etmiş, o dönemde farklı dinlere gosterilen toleransın bir simgesi olarak müze haliyle korun- malıdır..." Ege Seyahat Acentalan Birliği Başkam Ergun Göksan'ın tartışmalarla ilgili vurguladığı konu, "imaj" sorunu. Göksan, turizm yoluyla "giizel Türk, uygar Türk" imajını oluşturmak istedikle- rini vurgularken şunlan söylüyor. "Bırakın Ayasof> i a'nın ibadete açılmasını bu ko- nudaki tartışmalar bile bizim sağlamak için ça- baladığımız 'güzelTürk' imajını zedeleyecektir." TURSAB Yönetim Kurulu üyesi Ferit Epik- men de "Liitfen bu tarlışmaları bir yana bıraka- lım, Ayasofya'yı ibadete açma, turizmimiz açısııı- dan son derecede yanlış. Bunu diişünmek bile istemiyorum" diyor. Prof. Dr. NEJAT KAYMAZ Dıl \e Tarıh Coğmfya Fakultesı, T.C. Ta- rihi Anabilun Dalı Başkam — 2 — Önceki yazımızda bir Atatürk kurumu olarak doğmuş olan TI- TE'nin 12 Eylül Atalürkçülüğü re- vizyonizmi sürecinden geçmek su- retiyle görkemli bir YÖK İcurumu- na dönüştüğünü ve boylece temel- de, Türk devrim tarihi araştırma ve öğretimiyle ilgili işlevinin söz konusu sürecin ruhunu oluşturan Turk-lslam sentezciliği doğrultu- suna çevrilmiş olduğunu açıkla- maya çalışmıştık. Geri planda tu- tulan temel işlevin yerine getiril- mesi için de kurum bünyesinde başlatılacak ve oradan dışarı ya- yılacak olan kapsamlı bir kadro- laşma operasyonu öngörulmüş bulunması gerektiğini belirtmiş- tik. Bu sözlerin bir varsayımı ya da önyargıyı mı, yoksa bir gerçeği mi anlattığı, adı geçen kurumla ilgili yedi yılhk yönetimin ve uygulama- ların irdelenmesiyle ortaya kona- bilir. Bilindiği gibi 1982 temmuz ayı sonunda Ankara Üniversitesi Rek- törlüğü için bu üniversitenin beş yüzün ustündeki profesöründen biri değil, ODTÜ'nün ünlü ülku- cü kimyaa profesörii Tank Somer uygun görühnüştü. YÖK Başka- nı Prof. Doğramacı'nın -bir özel görüşmede- soylediği doğruysa, bu "katı milliyetçi"nin atanmasm- da kendi önerisi yerine, yukarının (?) isteği etken olmuştur. Ne var ki Prof. Tarık Somer'in rektorlü- ğe atanması konusuna sahip çık- masa bile Sayın Doğramacı, bir ay sonra onun önerdiği Prof. Ahmet Sonel, Prof. Sevinç Karol ve ben- zerleri gibi dekan adaylannı onay- lamayı içine sindirmiştir. Rektör- lüklerin özerklikleri konusunda pek duyarlı (!) olduğu için Tarık Somer, TİTE Mudürlüğü'ne DTCF Genel Türk Tarihi oğretim uyesi, "Celâleddin Harzemşah", "Vezirlik Muessesesi", "Türk Dev- let Telâkkisi" uzmanı (!) Prof. Ay- dın Taneri'yi atadığı zaman da ses çıkarmamıştır. Daha doğrusu Sa- yın Doğramacı ve YÖK'taşlar, bü- tün bunlar kendi ongörülerine uy- gun bulunduğu için sessiz kalmış- lardır. 1982 ekim ayında göreve başla- tılan ve de sahneye sürülen Prof. Aydın Taneri yetkin bir bilgin ve düşünür (!), usta bir kuramcı (!) olarak "Atatürk tlkelerinin Yorumu" konusunda yepyeni ve benzersiz (!) bir "metot" (!) geliş- tirmiştir. 1 Kasım 1982'de üniver- sitenin açılış töreni dolayısıyla ver- diği ve içinde Atatürk ilkelerinin onun "jest ve mimiklerini" de kapsadığının kanıllandığı, Mevla- na'nın şiirleriyle kimi din kitapla- rında yer bulmuş olan "Türk Dev- let Felsefesi"nin Atatürk'ü nasıl etkilemiş bulunduğunun saptan- dıgı, Atatürk'le materyalizmin uzak yakın ilgisinin olmadığımn ortaya kondugu, "Asya üretim tarzı" kuramının, Atatürk'ün doktrin adamı olmadığı görüşü- nün, Türk devriminin durmayan bir oluşum, bir çağdaşlaşma sü- reci olduğu savının çüriitüldüğü, rektör ile kendinden önceki ens- titü müdüru, DTCF Dekanı Prof. Yaşar Yücel ve benzerlerine övgü düzülüp bilgisiz-kışkırtıcı solcu- ların yerle bir edildiği ve sonuçta "Atatürk'ü saptırmanın bir şeref olduğu "vurgulamasının yapıldı- rar kılınıncaya dek... Bu arada Rektör Somer, 2 Ey- lül 1983 tarih ve 78 sayılı KHK ile anabilim dallarına dağıtılmak üzere üniversitelere verilmiş olan akademik kadroların, kurulu fa- kültelerden esirgediği 50'ye yakı- nıru TlTE'ye ayırmıştır. Taneri'nin müdürlüğünde, 5 profesör kadro- sundan biri Doğramacı'nın Hacet- tepeli has adamı yakınçağ tarih- çisi Bayram Kodaman'a, 4 doçent kadrosunun biri Azmi Suslü adlı maruf "beyefendi"ye armağan edilmiş, 36 araştırma görevlisi kadrosunun 34'ü ülkücü + tari- katçı = milliyetçi gençlerle(!)dol- duruhnuş, 3 öğretim görevlisi kad- rosunun aynı biçimde kullanılma- sı öngörülmüştür. Bu yapılırken bir yandan da -subay, polis, M.E. Bakanlığı, YÖK, TRT, Diyanet İş- leri Başkanhğı vb. gibi kamu ku- 1982 temmuz ayı sonunda Ankara Üniversitesi Rektörlüğü için bu üniversitenin beş yüzün ustündeki profesöründen biri değil, ODTÜ'nün ünlü ülkücü kimyacı profesörü Tank Somer uygun görülmüştü. YÖK Başkam Prof. Doğramacı, TİTE (Türk Inkılap Tarihi Enstitüsü} Müdürlüğü'ne DTCF Genel Türk Tarihi,öğretim üyesi, Prof. Taneri atandığında sessiz kalmıştır. ğı unlü "Ilk Ders", Prof. Dr. Ay- dın Taneri'nin "kişisel yetenegini ve bilimsel yelerliğini (!) ortaya koymasına vesile olmuş, özgül "jest ve mimikleri"nin de katkı- sıyla, kendisinin bir anda "tanın- mış adam"(?) olmasını sağlamış- tır. Bunun ilk sonucu, çok yüksek yerlere verilen birtakım yakınma dilekçeleri, cezalandırma istemle- ri, yüksek katlarda yapılan soruş- turma çalışmaları ve istifa ettirme baskıları olmuşsa da etkin rektö- rün araya girip ağırlığını koyma- sı ve "saptırma"cmın bakiki bir milliyetçi ve Atatürkçü (!) olduğu güvencesini vermesi, vakitsiz bir harcanma tehlikesini önlemiştir. Benzer konuşmaları daha sonra da yaparak sürekli dikkat çeken Taneri, sık sık yakınma konusu ve sorun olmuş, birçok kez de istifa dilekçesi yazmıştır. Ne var ki ve- falı ülküdaş rektör her seferinde yakınmalan karşılamanın da isti- faları geri aldırmaların yolunu bulmuş, enstitunun öyle bir değer- den yoksun kalmamasını sağla- mıştır. Ta ki ip sap darmadağın oluncaya ve elyak bir adayda ka- rumlarında ust duzey görev li olan ve birçoğu İlahiyat Fakultesi ya da Yüksek İslam Enstitusu çıkışlılar- dan oluşan her yaşta ve başta, 100 kadar yandaş vatan evladı dokto- ra ve yüksek lisans öğrencisi ola- rak kaydedilmiştir. Bu işlemler kuşkusuz Müdür Prof. Aydın Ta- neri başta olmak üzere Prof. Ba- hattin Ögel, Prof. Hasan Koni, Doç. Kâzım Yaşar Kopraman, Doç. Refet Yinanç, Yard. Doç. Re- fik Turan gibi yönetim kurulu üye- lerinin imzalanyla gerçekleşmiştir. Ama hiçbiri rektörlüğün yönelti- ci, YÖK'ün yüreklendirici ilgi ve bilgisi dışında gerçekleşmemiştir. Taneri'nin müdürluğü Rektör Prof. Somer'in 1985 yazında so- nuncu istifayı kabul edip Prof. Mustafa Kafalı'yı atamasıyla so- na ermiştir. Bu atamada, eskiyle yeni arasındaki bir rekabetin etkisi olup olmadığı belli değildir. An- cak olaydan sonra Taneri, DTCF'de gene Kafalı'nın vönetici olduğu Genel Turk Tarihi Ana Bi- lim Dah'ndaki asli görevine bir turlü başlamamıştır. Bunun uze- rine enstitüdeki yönetim kurulu üyelikleri sürmekte olan ve -o günlerde, başka ulküdaşlar gibi gözlerine kestirdikleri profesör kadrolarına birer birer uçup kon- mayı bekledikleri için- düşeni bı- rakıp kalkana yanaşmış bulunan iki doçent, durumu dekanlığa bil- dirip Taneri hakkında soruştuıma açtırmış, soruşturmacılık görevi yapan Tarih Bölümü Başkam Prof. Ögel'i de cezalandırmayı sağlayacak ışlemi hızla yürütme- si konusunda zorlamışlardır. So- nuçta DTCF Dekanlığı, Taneri için 70 gün (gerçekte bir yıl) göreve gelmediği savıyla soruşturma açıl- ması isteminde bulunmuş, ancak Rektör Somer, dostluğunu bir kez daha göstererek onu, altı ay geri- ye dönük psikiyatri raporu sağla- mak gibi bir "kjyak"la bu çıkmaz- dan kurtarmıştır. Prof. Dr. Mustafa Kafalı'nın müdürluğü, kişiliği ve kariyeri göz onunde tutulunca 12 EylüPden sonra TÎTE'ye yüklenen işlev ba- kımından denebilir ki tam isabet- tir. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakultesi, Umumi Türk Tarihi Kürsüsü'nde Prof. Z. V. Togan ve Prof. İ. Kafesoğlu'nun "rahle-i tedrisinde -Altınordu ve Çağatay hanlıkları üzerindeki çalışmalarıyla- bir Moğol tarihçisı olarak yetişmiş, doçentliğe yüksel- miş, 1977'de MHP Adana millet- vekili adayı olmuş, YÖK'le birlikte Konya Selçuk Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi'nde bir profe- sör kadrosuna yerleştirilip dekan yapılmış, ancak "yıkıcı faaliyetleri" dolayısıyla 2. Ordu KomutanlığYnca 5 Ocak 1984'te "bölge sıkıyönetim sınırları dışına" çıkarılması kararlaştınl- mış bir kişi olan Prof. Kafalı, eşi Sevgi Kafah'yla birlikte ülkücüler babası Rektör Somer'in vefalı ka- natlannın altına sokularak ve YÖK'ün şefkatine sığınarak Prof. Yaşar Yücel'in dekanlığının son günlerine rastlayan 1984 ocak ayı ortalannda DTCF'ye Genel Türk Tarihi öğretim üyesi olarak görev- lendirilmiş ve bu anabilim dalının başkanhğına getirilmişti. Kadro- larının nerede olduğu belli olma- yan bu çiftin Ankara'daki varlık- ları tarih bölumünden rektörlüğe, YÖK'e ve ötesine değin tüm sen- lez çevresinde bir canlılığa bir rev- naka yol açmıştı. Rektör Prof. So- mer'le unlü yardımcıları Prof. Fikret Eren (Kurt Karaca) ve Prof. Erol Cansel, Kafalı ile avenesini bir yaran ve meşveret meclisi ye- rine koymuşlardır. StİRECEK
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle