26 Aralık 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

H. Miray VURMAY TUSAM Ortadoğu Araştırmaları Masası mvurmay@tusam.net ABD yanlısı Arap yönetimler halktan uzaklaşıyor… C S TRATEJİ 9 Ortadoğu’da değil tüm dünyada "emperyalizm" ile aş anlamlı hale gelen ABD’nin dünya egemenliği projesine karşı reflektif olarak oluşan "Amerikan karşıtlığı"nın Ortadoğu’daki bayrağının Tahran’da dalgalanması, İran’ı Ortadoğu’daki Amerikan karşıtları için bir cazibe merkezi haline getiriyor. Bu bağlamda, İran Cumhurbaşkanı Mahmud Ahmedinecad’ın ABD ve İsrail düşmanlığı üzerine kurgulanmış metinlere sahip, her birini bir diğerinden daha "coşkulu" bir eda ile yaptığı konuşmalar, verdiği demeçler, içeriği mantıklı olsun ya da olmasın ABD’ye ve İsrail’e bir başkaldırı, bir meydan okuma niteliği taşıdığı için yöneticileri ABD’ye teslim olmuş görüntüsü veren her Arap ülkesinde büyük bir etki yaratıyor. Tesadüf denilemeyecek kadar anlamlı olan rastlantıların da yardımı ile dünyada giderek yükseldiği gözlenen Amerikan karşıtlığının Ortadoğu’daki bayraktarı İran, son dönemde "Filistin" başta olmak üzere Arap dünyasının asli sorunlarını, varoluşsal "davalarını" terk eyleyen Arap yönetimlerinden boşalan "dava önderliği" tahtına oturdu. Daha da önemlisi son dönemde, özellikle Ahmedinecad ile birlikte Ortadoğu’da zaten var olan İsrail düşmanlığı yeni bir boyut kazandı. Öyle ki İsrail’e karşı takındıkları tutum, davranış ve izledikleri politikalar ile hayatları boyunca övünmüş olan Mısır’ın efsanevi lideri Cemal Abdul Nasır ve Suriye’nin "cevval" lideri Hafız Esad’ı bile geride bırakan sertlikteki açıklamaları ile Ortadoğu’da, özellikle de halk tabakasında oluşan psikolojik boşluğu doldurmayı "başaran" Ahmedinecad, Arap olmamasına rağmen, Arap davalarını savunan adam rolünü mükemmele yakın bir oyunculuk yeteneği ile oynuyor. Belki bilinçli, belki bilinçsiz sebebi ne olursa olsun İran’ın omuzlarına "yüklenen" bu "isyan" misyonu Arapların, kaybetmeye başladıklarını düşündüğü toplumsal onurlarını okşuyor. Hizbullah lideri Nasrallah’ı da Che Guevara mertebesine yücelten, devrimci tahtına oturtan da aynı neden değil miydi? BD’nin başına "büyük", "genişletilmiş" ve son olarak da "yeni" sözcüklerini getirerek oluşturduğu sıfat tamlamaları ile yeni bir kader çizmeye çalıştığı Ortadoğu’nun, zaten son derece hassas olan dengeleri, yazgısına yönelik yapılan her müdahalede büyük bir şiddetle sarsılıyor. Ortadoğu’nun kaderine yapılan son büyük müdahalede, yani İsrailHizbullah/Lübnan Savaşı’nda ABD’nin açıkça ortaya koyduğu üzere, Ortadoğu’nun mevcut haritası miadını çoktan doldurmuş olarak kabul ediliyor. Türkçesi, ABD kendi elleri ile büyük, küçük, genişletilmiş ya da daraltılmış hiç fark etmez rahatça kontrol edebileceği topyekun bir Ortadoğu yaratmak istiyor. Başka bir deyişle ABD, arada İran ve Suriye gibi çıkarlarını zedeleyecek "ayrık otlarının" olmadığı, tamamen emrine amade bir Ortadoğu tahayyül ediyor. Karşısında, kendisinden ne istenirse emir telakki edip hiç itiraz etmeden, düşünmeden, sorgulamadan derhal yerine getirecek "hipnotize bir Ortadoğu" görmek isteyen ABD, ‘idealar dünyası’ndaki bu hayali gerçeğe dönüştürebilmek için örtülü ya da açık çok sayıda politika izliyor. ABD’nin zaman zaman birbiri ile çelişen, zaman zaman da birbirini pekiştiren Ortadoğu politikalarının son dönemdeki merkez üssü hiç kuşkusuz İran. Bu bağlamda ABD’nin İran’ı dünyadan izole etmek için görece başarıyla kullandığı araç, Batı’nın "nükleer oyuncaklarla oynayan" yaramaz çocuk İran’a küsmesini sağlamak. Bölgesel anlamda İran’ı izole etmek demek ise en basite indirgenmiş haliyle Irak’ta "istikrarlı" bir istikrarsızlık oluşturarak İran’la eş güdümlü hareket edebilecek, İran’ın kontrolünde olabilecek hatta İran ile bütünleşebilecek Şii egemen bir Irak Devleti’ni engellemek; Suriye’yi İran’ın kapsama alanından "kurtarmak" ya da Suriye’yi Baas Rejimi’nden "kurtararak" söz dinleyen bir Suriye yaratmak, Lübnan’da "İran’ın görüntüsü" olarak nitelendirilen Hizbullah’ın ülke genelindeki etki alanını daraltmak hatta mümkünse tamamen yok etmek anlamlarına geliyor. Daha açık bir ifade ile ilk aşamada İran etkisinin kırıldığı, yok edildiği "kurtarılmış bölgeler" oluşturmak, en nihayetinde ise İran’ın bölgedeki tüm etki ve yetkilerini ortadan kaldırarak "ideal Ortadoğu"ya ulaşmak… A Tahran’ın Ortadoğu’daki yayılması birbirlerine yaklaşmakla kalmıyor etraflarındaki ülkeleri de kırmızı çizginin altına çekmeye çalışıyorlar. İran tehdidinin bir mıknatıs misali bir araya getirdiği ülkelerin halkları ise aynı şekilde düşünmüyorlar. Aksine yönetimlerine duydukları tepki nedeni ile ideolojik olarak İran’a yaklaşıyorlar. Özellikle Mısır, Suudi Arabistan, Ürdün gibi İran’a karşı ABD ve İsrail’in oluşturduğu blokta yer alan Arap ülkelerinin, büyük çoğunluğu Sünni Arap olan halkları, aralarında mezhepsel ya da etnik bir bağ bulunmamasına karşın, yönetimlerinin aksine düşünsel anlamda İran’a yakın duruşlar sergiliyorlar. Bu durum ise kendilerini İran tehdidi altında hisseden Ahmedinejad yönetimlerin endişelerini kat be kat arttırıyor. Tehditlerin dozu arttıkça ABD’ye daha bir sıkı sarılıyorlar. Özellikle Irak işgaliyle yayılan ABD karşıtlığı, Ortadoğu’daki Arap yönetimlerin halktan uzaklaşmasına neden oluyor. Halkın tepkisini kullanan İran, İsrail karşıtlığıyla Arapların gönlünü fethediyor. İDEAL LİDER VE DEVLET (!) Arap yönetimleri ile halklar arasındaki uçurum derinleştikçe yani yönetenler ile yönetilenler her anlamda birbirlerinden uzaklaştıkça, Arap Dünyası’nda onarılmaz yaralar açılıyor. Hal böyle olunca telafi edilmesi çok güç, hatta belli bir noktadan sonra imkânsız hale gelen zihinsel ayrılıklar ortaya çıkıyor. Söz Bush konusu ayrılıklarsa yabancılaşmayı ve son kertede büyük kopuşları beraberinde getiriyor. Bu yabancılaşmanın, kopuşların kaymağını yemek ise kuşkusuz İran gibi üçüncü tekil şahıslara düşüyor. Kısacası İran, Arap yönetimlerinin yapmadığını yaparak Arap halkının nazarında belki de bugüne kadar hiç olmadığı kadar yükseliyor. Bu bağlamda, Arap halkı için gerek ideolojik açıdan, gerekse karizmatik liderlik vasıfları açısından asla ideal bir lider profiline sahip olmayan Ahmedinecad birden bire zihinsel anlamda "ideal lider"e dönüşebiliyor. Aynı şekilde normal şartlar altında Arap halkı için genelde "sevimsiz" kategorisinde yer alan İran da "ideal devlet"e dönüşebiliyor. Bu manzara karşısında Ortadoğu’nun, ünlü Brezilya dizilerini aratmayan entrikalarla örülü "ilişkiler ağı"nı anlamaya çalışmak ise bizler için fantastik bir maceraya dönüşüyor. İRAN NASIL GÜÇLENİYOR? Bu noktada İran’ın neden ve nasıl güçlendiğini tespit etmek analizin gerçeğe yakınlığı için son derece büyük bir önem taşıyor. Söz konusu tespiti yapmak için ise sadece bölgesel dinamikleri incelemek yeterli olmuyor, güçlü bir sosyolojik çözümlemeyi de gerekli kılıyor. Çünkü uluslararası ilişkilerde düz mantık işlemez. Tek ve mutlak doğrulara ulaşılan matematiksel formüller ise hiç işlemez. Buradan yola çıkıldığında İran’ın etki alanını genişletmek için, sanılanın aksine sadece "Fars" ve/veya "Şii" argümanlarını kullanmakla Nasrallah yetinmediği açıkça görülebiliyor. İran’ın dışındaki etkenler ve bölgesel sistemin meydana getirdiği öngörülemeyen sosyolojik yansımalar da bağımsız bir etken olarak İran’ın "korkulan" ideolojik büyümesine katkı sağlıyor. Bugün sadece İRAN TEHDİDİ İsrail başta olmak üzere Ortadoğu’da tarihsel, politik ve ekonomik anlamda dolaylı ya da doğrudan olarak İran’dan tehdit algılayan birçok ülke var. İran’dan gelebilecek "rejim ihracı" tehlikesi ve İran’a karşı tarihsel referanslara sahip mezhepsel husumetleri olan Arap ülkeleri salt "İran endişesi/korkusu" nedeni ile olmasa da büyük oranda İran ve gölgeleri kaynaklı ortak çekinceleri nedeni ile ABD’nin ‘koçluğunda’ birbirlerine yaklaşıyorlar. Söz konusu ülkeler
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear