Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
Fransızların yüzde 22’lik bir kısmının seçimler için olmasa da sözlü desteğini aldığını söylüyor ki bu, partinin 2002’de son seçimlerdeki yüzde 16’lık başarısını bir nevi artırdığını gösteriyor. Hollanda’da, Avusturya’da, Almanya’da, Danimarka’da ve Avrupa’nın diğer kısımlarında da durum pek farklı gözükmemekte. İSLAMOFOBİ YÜKSELİŞTE Göç, milliyetçiliğin yükselmesinin de birinci nedeni olarak görülüyor. Seçmen karşısında zorda kalan partiler de göçü önlemeye yönelik sert önlemler arayışına giriyor. tanımama yetkisi istediği biliniyor. Anlaşılacağı üzere, bu terör ve göç yasaları İslamofobiyi daha da artıracak düzeyde. Her ne kadar hükümetler bu tür uygulamaları "güvenlik" açısından yaptığını söylese de "kimin güvenliği" sorusunun yanıtı belirsiz kalıyor. Bu yasalarla sadece Avrupa dışından gelen "insanlar" değil Avrupa’da yaşayan, zaten ekonomik, sosyal ve siyasi yönden dışlanmış göçmen gruplar da –ki bu grupların içersinde üçüncü kuşaktan, orada doğmuş, orada büyümüş ve orayı tanıyan insanlar da vardaha etkili bir "dışlama" sistemiyle karşı karşıya kalacaklar. Tabii böyle bir durumdan Avrupa’daki göçmenlerin çoğunluğunu oluşturan Müslüman kesimin daha çok etkileneceğini söylemek yanlış olmayacaktır. Bu tür önlemler, Avrupa’nın her fırsatta dile getirdiği insan hakları, birlik ve beraberlik kavramlarıyla ters düşecek şekilde başta Müslümanlar olmak üzere tüm "ötekiler"i tehdit olarak algılıyor ve etkisiz hale getirmek için insanlık dışı eylemleri meşru sayıyor. Endişe uyandıran bu tutumun, AB’nin tek taraflı bir tepkisi olarak kalmayacağını ve bazı sonuçları olacağını düşünmek doğru olacaktır. Ancak, "ötekiler" grubu tarafından gelecek herhangi bir tepkiye ne kadar hazır olduğu ise AB’nin kendi çıkmazı. Müslümanlar başta olmak üzere diğer göçmen grupların böyle yaklaşımları artan bir tepkiyle karşılaması gayet olası… Böyle bir C S TRATEJİ 19 ortamda büyüyecek ve toplum içinde oluşmaya başlamış kutuplaşmaların kaderini belirleyecek olan göçmen ailelerdeki yeni neslin artık kendilerini Avrupalı bir "öteki"ye referans vererek tanımlaması, mevcut olumsuz ortamı daha da kötüleştirecektir. Bu yüzden göçmen kesimin sorunlarına eğilmektense onları "dışlama" eğilimi, pek samimi bir uygulama gibi görünmemekte, bu da göçmenlerin entegre edilmesi isteğinin AB çapında sorgulanmasına neden olmakta. Afrika’dan Avrupa’ya göçmen akını deniz yoluyla gerçekleşiyor... Göçmenlere karşı bu tutumdan elbette en fazla etkilenen, Avrupa’daki göçmenlerin çoğunluğunu oluşturan Müslümanlar… Fakat Müslüman göçmenlerin durumunu daha "özel" yapan unsur, 11 Eylül terör saldırılarıyla hortlayan ve Madrid, ardından da Londra bombalamalarıyla saldığı korkunun dozajını iyice artıran "İslami" terör korkusudur. Bu gelişmelerle göçmen oldukları için zaten "imtiyazlı" olan Müslümanlara karşı hırsız, katil, ilkel gibi damgaların yanında bir de "terörist" damgası vuruldu. Artık literatüre "İslamofobi" olarak geçen, Müslümanlara karşı takınılan bu olumsuz tutum gün geçtikçe şiddetini artırıyor. Danimarka’daki karikatür olaylarında da gördüğümüz gibi, Avrupa basınının da bu tip rencide edici ifade biçimlerini "temel hak ve özgürlükler" ile bağdaştırması toplum içersinde "Müslümanlar ve biz" gibi bir ayrımı körüklüyor ve bu ayrım "biz" grubu içersinde bir nefrete doğru ilerliyor. Böylece tüm göçmenlere karşı gelişen tepki Müslümanlara karşı daha bir "duygusal" hale dönüşüyor. Avrupa Irkçılık ve Yabancı Düşmanlığını İzleme Merkezi’nin (EUMC) 2003 sonbaharında yayımlanan, uzmanların ve AB Komisyonu’ndan görevlilerin katıldığı bir toplantı raporu da bu tavrı gözler önüne koymakta. Rapor yeni türden sayılabilecek bu ayrımcılığı oldukça tehlikeli görüyor. Müslümanlara karşı günlük yaşamda artan ve kendisini bazen şiddete döken bir tepkinin varlığına dikkat çekiyor. Oransal olarak Müslümanların, özellikle İkiz Kulelerin vurulmasından sonra, diğer göçmenlere göre sosyal, politik ve ekonomik eylemlerden daha fazla dışlandığını ima ediyor. Aynı zamanda üye ülkelerdeki ayrımcılığı önleme konusundaki yasaların, İslamofobiyi engelleyecek nitelikte olmadığını da belirtiyor. Aynı kurumun diğer bazı raporlarında olduğu gibi Kasım 2005’te Londra bombalamaları sonucu Müslümanlara karşı takınılan tavır ile ilgili yayımlanan raporunda da İslamofobinin endişe verici düzeyde olduğunu görebiliriz. TERÖR VE GÖÇ YASALARI Halk içersinde başta Müslümanlar olmak üzere diğer göçmenlere karşı artan olumsuz, ayrımcı tavır Avrupa hükümetlerini de gelecek seçimlere yatırım yapma amacı ile çeşitli politikalar geliştirmeye itti. 11 Eylül sonrası başlamış ve sonrasındaki terör saldırılarıyla alevlenmiş bu gerilimi "çözebilmek" için daha katı göçmen ve terör yasaları düzenlenmeye ve kabul edilmeye başlandı. İngiltere’nin mevcut terörle mücadele yasaları buna güzel bir örnek oluşturuyor. Bu yasayla belli alanlarda polisin sokakta gördüğü herhangi bir kişiyi durdurup arama gibi geniş yetkileri var. 7 Temmuzdaki metro bombalaması sonrasında çıkan terörle mücadele yasası ise gayet yoruma açık cümleleriyle durumu iyice içinden çıkılmaz bir hale getirdi. Bu yasalara bir diğer örnekse Fransa’da 2007’de yapılacak başkanlık seçimlerinin şu anki en büyük adayı İçişleri Bakanı Nicolas Sarkozy’nin yasa tasarıları. Göçmenlere karşı olan tavrıyla Fransız halkının desteğini alan bakanın, tasarılarıyla alınacak göçmenleri çeşitli kriterlere göre belirleyip göçmen almayı zorlaştırmanın yanında, çocukları Fransız okullarında eğitim gören birçok göçmeni de geri gönderme ve yabancılarla yapılan evlilikleri