Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
22 Kaan ÖĞÜT Bahçeşehir Üniversitesi Ekonomi Bölümü I MF’nin Eylül 2006 Finansal İstikrar Raporu’na dayanılarak ortaya atılan "ikinci dalga mı geliyor?" sorusu, 22 Eylül’de yaşanan finansal çalkantı ile çakışınca ekonomi gündemine damgasını vurdu. Ancak bu arada rapordaki önemli kimi saptamalar da gözden kaçtı. KÜRESEL SERMAYENİN GÖZDELERİ Raporda Mayıs/Haziran düzeltmesi olarak nitelendirilen finansal dalgalanmanın birinci evresinde, hisse senedi piyasalarında en ciddi düşüşlerin 2005’ten beri en büyük yükselişi gösteren Arjantin, Macaristan, Hindistan, Peru, Polonya, Rusya ve Türkiye gibi ülkelerde yaşandığı vurgulanıyor.(1) Economist de benzer bir yorumla ağır darbeyi 10 Mayıs’ta yiyen gelişmekte olan ülkelerde hisse senetlerinin 2003’e göre yüzde 125 daha yüksek olduğuna dikkat çekiyor.(2) IMF’ye göre hisse senedi piyasalarındaki düşüş özellikle paraları aşırı değerlenmiş ve küresel sermayenin en yüksek getirileri elde ettiği Brezilya, Endonezya ve Türkiye gibi ülkelerde paralarının değer yitirmesi ile birlikte gerçekleşti.(3) Bu üç ülkenin isimlerinin özellikle vurgulanmış olması çok önemli, çünkü dalgalanmanın hemen öncesinde gelişmekte olan ekonomiler içinde Brezilya’nın yüzde 17,95’lik faiz oranından sonra yabancı sermayeye en yüksek faizi Endonezya (yüzde 14,31)(4) ile birlikte Türkiye veriyordu. Türkiye’de hazine faizleri 2001 krizi sonrasındaki düşüş trendi ile ancak yüzde 14 seviyesine gerilemiş,(5) bu arada sermaye girişine bağlı olarak değerlenen YTL ’den kaynaklanan kur etkisi yabancı sermayenin getirisini iyice artırmıştı.(6) İşte bu noktada aklımıza bir soru takılıyor. Acaba yüksek faiz ile paranın aşırı değerlenmesi, cari açık ve düzeltmeden\dalgalanmadan en çok etkilenme olasılığı arasında bir ilişki mi vardı? 2001’de dotcom köpüğünün sönmesinden itibaren, özellikle ABD ve Japonya merkez bankaları piyasalara ucuz para pompalamışlardı. Bu politika, borçlanmayı ve tüketimi teşvik etmiş, emlak piyasasında fiyatların yükselmesini tetiklediği gibi, ucuz para yatırımcılarını gelişmekte olan ekonomilerde daha yüksek risk almaya cesaretlendirmiş dolayısıyla dünya üzerinde pek çok balonun şişmesine neden olmuştu.(7) Bu uygun ortamda Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB) faizleri gerektiği kadar düşürmemiştir. Bu iddiamızın dayanağı şudur. 2005 yılında cari açığımız 23 milyar dolarken yabancı sermaye girişi 44 milyar dolar olarak gerçekleşti. Açığımızın çok üzerinde bir sermaye girişi oldu. Aynı eğilim Temmuz ayı itibari ile 20 milyar dolarlık cari açığa 27,5 milyar dolarlık sermaye girişi ile 2006’da devam ediyor.(8) Cari açığımızın üzerinde döviz girişi YTL ’nin aşırı değerlenmesine ekonominin ısınmasına neden oluyor ve cari açık iyice büyüyor. Mayıs’taki dalgalanmadan en çok etkilenen ülkelerden biri olmamızın temel sebebi küresel finansal sermayeye çok yüksek faiz vermemizdi. IMF’ye göre düzeltmenin Haziran’da gerçekleşen ikinci evresinde ise yatırımcılar daha seçici davranmışlar ve dış şoklara karşı daha kırılgan olduğu düşünülen ülkeler baskı altında kalmaya devam etmiştir. Bu aşamada Macaristan, Güney Afrika ve Türkiye’nin paraları değer kaybetmiştir.(9) Mayıs’taki ilk hareket, spekülatif getirinin daha fazla devam edemeyeceği bu yüzden kârları realize etmek gerektiği düşüncesinden doğmuştur. Japonya’da faizlerin yukarı gideceğinin İkinci dalga kriz beklentisi Türk ekonomisinin yönlendirilmesi, ulusal çıkarlar ve ulusal ekonomi önceliğiyle değil, küresel beklentiler doğrultusunda gerçekleştiriliyor. IMF ise Türkiye yararına uyarı yapmıyor. belli olmasının ardından ABD enflasyon rakamlarının da yüksek gelmesi yatırımcıların ilk satıp piyasadan çıkma güdülerini tetiklemiştir. Yoksa ne faizler hemen yukarı gitmiş ne de küresel likidite hemen azalmıştır. Önemli olan nokta şudur; İkinci evrede yani Haziran’da yaşananların kaynağı ağırlıklı olarak ülkelerin temel göstergeleridir. IMF, Türkiye, Macaristan ve Güney Afrika’nın büyük oranda dışardan gelen sermaye akışı ile finanse edilen yurtiçi tüketimin çekişi ile büyüdüklerine ve dolayısıyla yüksek cari açık verdiklerine de dikkat çekiyor.(10) IMF’ye göre Mayıs ayında, parası aşırı değerli olduğu için dalgalanmadan en çok etkilenen ülkelerden biri olan Türkiye, Haziran’da ise başta cari açık temel göstergeleri en kötü olan ülkeler arasında olduğu için, en büyük yarayı alıyordu. Cari açığın temel kaynağı aşırı değerli YTL olduğuna göre, temel sorun yüksekliği olmalıydı. IMF raporunda IMF uyarmıyor, Merkez Bankası faizlerin buna hiç değinilmiyor. önlem almıyor… KIRILGANLIK VE TÜRKİYE IMF’nin 2005’de yayınlanan başka bir raporuna göre gelişmekte olan ülkeler kategorisinde, Türkiye, Hindistan, Pakistan, Tayland, Uruguay, Meksika, Güney Afrika ve yeni AB üyesi ülkelerin dışında kalanlar genel olarak cari işlemler fazlası veriyorlardı.(11) Bir bütün olarak bakıldığında bu ülkelerin 2005 yılında 230 milyar dolar cari işlemler fazlasına sahip oldukları görülüyordu.(12) Bu anlamda Türkiye, cari işlemler açığı veren yapısı ile gelişmekte olan ülkeler sınıflandırmasının ortalama özelliklerini taşımıyordu. Goldstein, daha 2005’te gelişmekte olan piyasalarda bir sonraki finansal krizin neye benzeyeceğini araştırdığı çalışmasında 5 kategoride topladığı kırılganlık göstergelerinin üçünde Türkiye ilk 5 sırada yer alıyordu. Cari açık ile dış borçların toplamının rezervlere ya da doğrudan yatırımlara oranları ve kısa vadeli dış borçların rezervlere oranı açısından Türkiye en riskli ülkelerden biri olarak görülüyordu. Döviz kuru nedeniyle ortaya çıkan kırılganlık kategorisinde ise Türkiye parası aşırı değerli olan ilk 4 ülke arasındaydı.(13) Türkiye’nin başına gelecekler aslında sır değildi. IMF’nin Türkiye’nin cari açığına iş işten geçtikten sonra ancak 2006 Eylül’ünde dikkat çekmesi IMF’nin pek bir işe yaramadığının göstergesidir. Dahası yine bir IMF raporunda, finansal dalgalanmanın başlangıcı Mart ayında İzlanda ve Yeni Zelanda paralarındaki hızlı değer kaybına kadar geriye götürülüyor ve her iki ülkenin de aynen Macaristan, Güney Afrika ve Türkiye gibi yüksek cari açığa sahip oldukları vurgulanıyor.(14) Roubini daha Mart ayında, İzlanda’nın başına gelenin yakın gelecekte Türkiye, Macaristan, Avustralya, Yeni Zellanda, İspanya, ve ABD’nin de başına gelebileceğini söylerken bu ülkelerde cari açığın sınır ötesi kısa vadeli finansal akımlarla finanse edildiğine dikkat çekmişti.(15) IMF küresel ekonominin istikrarından sorumlu bir kuruluş olarak, Roubini’den çok daha önce bu uyarıları yapmış olmalıydı. Dünya ortalamasının üzerinde faiz vererek, YTL ’nin aşırı değerlenmesine izin verilmesinin cari açığı büyüterek ekonomiyi kırılgan bir hale getirdiği daha Mayıs başında dile getiriliyordu,(16) ancak o dönemde milletçe sloganımız şuydu "finanse edildiği sürece cari açık tehdit değildir." C S TRATEJİ MB Başkanı Durmuş Yılmaz