Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
20 Araz ASLANLI TUSAM Kafkasya Araştırmaları Masası FRANSA ÖRNEĞİ Ermeni iddiaları karşısında konuya ilişkin son yaşananlar ve Türkiye varlığını dahi unutuyor… Fransa’da Türkiye’nin gösterdiği tepkiler, aslında C S TRATEJİ A. Ermenistan yönetiminin ve Ermenilerin önemli bir kısmının ulusal hedefleri doğrultusundaki çabaları; B. Yabancı devletlerin Türkiye’ye yönelik kendi stratejik çıkarları ve bu doğrultuda sözde soykırımı gündeme getirerek Türkiye’yi zayıflatma çabaları; C. Yabancı ülkelerdeki lobilerin kişisel, grup ve ulusal hedeflere yönelik çabaları; D. Yabancı ülkelerin sözde soykırımdan Türkiye ile çeşitli konularda pazarlık yaparak ekonomik, siyasal, askeri ve diğer alanlarda yararlanma çabaları. Bu nedenlere, etnik, dinsel ve kültürel faktörler, bazı devletlerin işledikleri soykırım suçlarına ortak arayışları ve diğerleri de eklenebilir. Kısacası sözde soykırım konusunda Türkiye’ye yapılan suçlama ve baskılar iki ana hedefe yöneliktir: 1. Ne olursa olsun sözde soykırımın Türkiye’ye kabul ettirilmesini sağlamak (bunu başka talepler takip edecektir); 2. Türkiye, sözde soykırımı ister tanısın ister tanımasın bu süreçten Türkiye’nin mutlak surette zayıflatılması ve çeşitli konularda pazarlık unsuru olarak yararlanmak. Tüm bu nedenlerden dolayı Türkiye ve Türk ulusu uzun yıllardır aralıksız suçlamalarla karşı karşıya kalıyor. Aslında basit bir sorunmuş gibi görünen bir konu, zamanzaman Türkiye gündemini tamamen meşgul eder duruma geliyor. Türkiye, bu konu nedeniyle ciddi boyutlarda zaman ve enerjisini gereksiz şekilde tüketmek zorunda bırakılıyor. Çünkü söz konusu olan, insanlık tarihinin en aşağılık suçu olan soykırım suçunun Türk ulusuna yüklenmek istenmesi ve bu sürecin gelecekte Türkiye Cumhuriyeti için doğurabileceği daha vahim sonuçlardır. T ürkiye’ye yönelik sözde soykırım suçlamalarının çok fazla nedeni bulunmakla beraber biz bunları genel olarak aşağıdaki şekilde sıralamıştık: Uzun vadeli, sistematik politika gerekli Fransa’nın Ermeni iddialarını yeniden gündeme getirmesi, Türkiye’deki anlık tepkileri de gündeme getirdi. Türkiye’nin devlet olarak yapması gerekenleri bir pazarlık unsuru olarak gündeme getirmesi anlamsızlık içeriyor. yapan, sadece gerçeği ortaya çıkarma arayışı içerisinde olan kişiler kastedilmiyor.) sanki görev paylaşımı yapmışçasına sözde soykırım iddiasının Türk kamuoyu ve devlet yetkililerince kabul görmesi için ellerinden geleni yapmaktadırlar. Bunların bir kısmı "tamam çok sayıda Ermeni’yi katlettik, ama tam olarak soykırım denemez", bir kısmı "galiba yaptık", bir kısmı da "biz Türkiye olarak soykırım yaptık, bunu itiraf edersek daha onurlu oluruz" demek suretiyle insanlık tarihinin en aşağılık suçu olan soykırım suçunun Türkiye’ye yüklenmesi çalışmalarına ciddi katkıda bulunuyorlar. DİASPORA’NIN ÇALIŞMALARI Sözde Soykırımın kabul ettirilmesine yönelik çalışmalar çok planlı ve bütünlük arz edecek şekilde yürütülüyor. Bir yandan Ermenistan konuyu BM’den bölgesel yapılanmalara kadar tüm uluslararası kuruluşlar düzeyinde resmi olarak dile getiriyor ve sözde soykırımı tanıması için Türkiye’ye baskı uygulanmasını resmen istiyor. Ermenistan’ı ziyaret eden yabancı devlet adamları sözde soykırım anıtına götürülüyor, çeşitli ülkelerin parlamentolarında sözde soykırımı resmen tanıyan karar tasarıları gündeme getiriliyor ve genelde kabul ediliyor, çeşitli kentlerde sözde soykırım anıtları dikiliyor, bazı ülkelerde çeşitli düzeydeki (ilkokul kitaplarından ABD örneğinde olduğu gibi Dışişleri Bakanlığı personeli için hazırlanan eğitim kitaplarına kadar) resmi okul kitaplarına sözde soykırım zorunlu bölüm olarak ekleniyor. Sürecin önemli bir ayağını ise Türkiye’deki bazı bilim adamı, aydın, sanatçı grubu oluşturuyor. Bu grup (burada gerçekten nesnel araştırmalar Chirac ve Koçaryan... konunun durumunun genel olarak anlaşılması açısından iyi bir örnek oluşturuyor. Aslında bu son kararın yakın tarihteki bir örneği de bulunuyor. Fransa’da konuya ilişkin çalışmaların yeni olmadığı genelde bilinen bir gerçekliktir. Fransız milletvekilleri 1980’li yılların başlarından itibaren Avrupa Parlamentosu’nda konuya ilişkin karar aldırmaya çalışmış ve nihayet bunu 1987 yılında, kendi dönem başkanlığı sırasında başarmıştı. 1990’lı yıllarda konuya ilişkin yasa tasarıları birkaç defa Fransa Parlamentosu’nda gündeme getirilmeye çalışıldı, fakat her defasında hükümetteki partilerin aleyhte tutumları nedeniyle bu hedefe ulaşılamadı. 2000 yılında başlatılan çalışmalar sırasında ise dönemin Fransız hükümeti farklı bir tutum sergiledi ve güya tarafsız kalmak suretiyle aslında süreci destekledi. Önce 7 Kasım 2000’de Fransa Senatosu, "Fransa, Ermenilerin 1915 yılında uğradığı soykırımı resmen tanır" ifadesinin yer aldığı bir yasa tasarısını kabul etti. 8 Kasım 2000’de Türk Dışişleri Bakanlığı’nın kınama bildirisi yayınlayarak ilişkilerin ciddi anlamda zarar görebileceği uyarısında bulunmasına ve sivil, siyasal, ekonomik düzeyde girişimlerde bulunmasına rağmen süreç 18 Ocak 2001’de Fransa Parlamentosu’nun yaklaşık 30 milletvekilinin katıldığı toplantısında sözde soykırımın resmen tanınması kararıyla sonuçlandı. Karar sonrasında dönemin tüm Türk yetkilileri, sivil toplum kuruluşları sert açıklamalar yaptı, Türkiye’nin Paris Büyükelçisi Sönmez Köksal Ankara’ya çağrıldı, Fransa’ya askeri ihaleler de dahil olmakla her alanda ambargo uygulanması gündeme geldi, dönemin Dışişleri Bakanı İsmail Cem ise "ne kadar yanlış yaptıklarını bilahare görecekler" sözleriyle, Fransız ve Türk kamuoyunu Türkiye’nin yapacakları konusunda merak içerisinde bıraktı. Bu gelişmeler sürerken Fransız yetkililer Türkiye’den ve Azerbaycan’dan gelen tepkileri, "Bu Fransa’nın resmi tutumu değil" açıklamalarıyla geçiştirmeye çalışmıştı. Parlamento ile İlişkilerden Sorumlu Bakan Jean Jacques Queyranne, 18 Ocak 2001 tarihinde yaptığı açıklamada, parlamentoda kabul edilen sözde soykırımın tanınmasına ilişkin yasanın bir yaptırım özelliği olmadığını söylemişti. Jean Jacques Queyranne yasayı "Sadece sembolik, yaptırım gücü olmayan bir yasa, Türkiye’yi suçlamayı amaçlamıyor" diyerek, adeta diplomatik bir dalga geçme örneği sergilemişti. Daha sonraki süreçte bazı beklentilerin aksine Fransa Cumhurbaşkanı Jacques Chirac kararı, "Fransa demokrasisinin tercihi" diyerek onaylamış ve böylece yasalaşma süreci tamamlanmıştı. Bir de son olaya göz atalım. Fransa Parlamentosu 12 Ekim 2006 tarihinde, Sosyalist Parti’nin sunduğu sözde ‘Ermeni soykırımı’nı reddetmenin suç sayılmasını öngören yasa teklifini 19’a karşı 106 oyla kabul etti. Teklifin tam olarak yasalaşması için Senato’nun da onayı gerekiyor. Yasa teklifinin Senato’ya götürülme kararı ise hükümetin elinde bulunuyor. Yasa teklifi, sözde soykırımı reddedenlere, bir yıla kadar hapis ve 45 bin Avro para cezası verilmesini öngörüyor.