23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
CMYB C M Y B SAYFA CUMHURİYET 10 EYLÜL 2010 CUMA 6 HABERLER TERÖR VE TOPLUM / MEHMET FARAÇ mfarac@cumhuriyet.com.tr www.mehmetfarac.com Kara bir sıcağın keskin ışıkları parlak kayalardan yansımaya başladığında, annemizin “gâvur eskisi” pejmürde kıyafetlerden yaptığı “çaput döşek”lerden büyük bir telaşla kalkardık... Tuhaf bir yorgunluk yaşardık heyecanımıza ortaklık eden... Kim bilir hangi bisikletin ardından koşmuştuk rüyalarımızda?.. Kim bilir, çalınma korkusuyla kaç kez ürpererek uyanmıştık bayramlıklarımızın yanı başından!.. Kimi zaman yılanların yüzdüğü su deposunun bozuk musluğundan yüzümüzü alelacele yıkar, betonarme gecekondumuzun tahta sandığına istiflenmiş kıyafetlerimize koşardık... Babalarımız geçmişe dalardı bizlerin sevinçle boğuşan telaşını görürken!.. Annemiz ise “13 yaşında gelin ettiler” diye isyan ederdi sabahın köründe!.. Çocukluğunu yaşayamayan biçare kadınların geleneksel sitemleriydi bunlar!.. Hep anımsatırım ya cızlave lastikleri?.. Kısa kollu bir gömlek, kısa pantolon, cızlave ve de mendil... İlla ki mendil... Babalarımızın Suriye’den kaçak yollarla getirdiği “gâvur eskisi” kıyafetlerin cebinden çıkan; çoğunun bir köşesinde, “John”, “Robert” ya da “David” yazan mendiller!.. Cakamız yerindeydi, ayağımızda cızlave, yoksul cebimizde artistik mendiller!.. Siz hiç kanalizasyonların açıkta aktığı sokakları lastik ayakkabıyla arşınlayan, terlerini Amerikan malı mendillerle silen garibanlar gördünüz mü?.. Bizlerdik işte onlar!.. Sabretmezdik ki, babamız sabah mahmurluğunu üzerinden atsın!.. Kendine gelsin de, kara bir trenin eskimiş lokomotifleri gibi kuyruğa girelim önünde ve ondan o kocaman bir liralar kopartalım!.. İki buçuk liralık kültür!.. Anamız yapmışsa eğer “üzlemeli pilav”la safran sarısı zerdeyi, değmeyin keyfimize... Limon şekerleriyle tatlandırılmış bayramlarımızda sofralarımızı zenginleştiren mönümüz bu kadardı işte; tırnaklı ekmek, zerde, pirinç pilavı!.. Sonra ver elini büyükbabanın zengin evine... Biz büyükbaba demezdik dedelerimize... “dedey” derdik onlara!.. Dedeyin çardaklı evine gitmenin tek bir gerekçesi vardı; onun tömbeki kokusu sinmiş yastığının altında adeta bir Roma hazinesi gibi bekleyen iki buçuk liralar... Acem halılarına yan gelip yatan dedelerimiz, fokurdayan nargilenin mefruşundan dumanlar yükseldiğinde, daha da bir heybetli görünürlerdi gözlerimize!.. Sanırdık ki, kehribar tespihleri çektiklerinde, geçmişten nağmeler getirirlerdi bize!.. Ceplerimizde bayram harçlıkları ve ikinci el mendillerimizde sakladığımız limon şekerleri... Urfa’nın Kötüler Mahallesi ile kent merkezi arasındaki altı kilometrelik yolu işte o küçük mutlulukların büyük heyecanıyla arşınlardık… Yani çelimsiz bacaklarımız değildi bize o yolları aşırtan!.. Bir an önce ulaşacağımız tek yer Sarayönü Caddesi’ndeki köhne sinemalardı... O zamanlar sinemalara kadınlar da giderdi... Bağnazlık Urfa’ya henüz hâkim olmamıştı... O sinemaların önünde, o yıllarda töre uğruna kızlar kesilmezdi!.. Türkmen, İnci, Atlas ve de Özen... O sinemaları kan ter içinde dolaşmamızın bir tek nedeni vardı; en çok film hangisinde oynatılıyordu acaba?.. Biz en çok film oynatan sinemanın kapısında birikirdik... Öyle bilet almaya yetmezdi paramız... “Fevzi Abi”nin eline bozuklukları yığar, bir bilete sekiz kişi girerdik, rutubetin gazoz; terin ayak kokusuna karıştığı devasa salonlara... Aydınlığı karanlıkta öğrendik!.. Yılmaz Güney’de kendimizi bulurduk, Aliye Rona’da ninelerimizi!.. Hayati Hamzaoğlu dedemizdi, Bilal İnci her gördüğümüzde ürktüğümüz amcalarımız!.. Ömercik’e “sosyetik” derdik, Sezercik’e “zengin dölü!..” Ayhan Işık çok uzaktı bizlere... Siyaset henüz girmemişti kanımıza ama solculukta Yılmaz Güney’i, sağcılıkta Cüneyt Arkın’ı bulurduk!.. Bayram sinemalarında en az sekiz film oynatılırdı... Sabahın köründen akşamın karanlığına kadar, teneke bardakta satılan su ve şekerli kahkeyi katık ederdik bizi bazen kavganın ortasına bazen de hayallere sürükleyen filmlere!.. Bazen “Kızılmaske” olurduk karanlığın içinde, bazen “Battal Gazi...” Kimi anlarda “Karaoğlan” sanırdık kendimizi kimi zaman da “Malkoçoğlu...” “Hudutların Kanunu”nda kaçakçı babalarımızın acısı vardı!.. Fatma Girik’te töre kıskacındaki analarımız... Belimizde tenekeden “pata dabançaları”mız vardı, elimizde tahtadan hançerimiz... “Burusli” olmuşsak eğer uçan tekmeler savururduk “beş dakika ara”larda, Tamer Yiğit’sek taklalar atardık sigara dumanlarında!.. Üç günlük Şeker Bayramlarında iki buçuk liraları denkleştirmişsek eğer gideceğimiz tek yer işte o kırık dökük koltukları, lekeli perdeleri ve biletsiz gişeleriyle virane sinemalardı!.. Her filmin her sahnesi çok şey öğretti bize... Ağalara isyan ettiğinde Yılmaz Güney’in peşine düştük!.. Sendika kavgasındayken Tarık Akan’ı tuttuk!.. Vizyonda bir kara film!.. “Vurun Kahpeye”yi izlediğimizde bağnaz hocalar gördük!.. İrticayı karanlığın ortasındaki sinemalarda tanıdık!.. Vatanseverliği öğrendik “İngiliz Kemal”den... “Düşman Yolları Kesti” oynarken Kuvayı Milliye’yi keşfettik... Haksızlığa isyan etmeyi o sinemalarda öğrendik... Gariban hakkı yiyenlere hep aynı çığlığı patlattık… Yırtık perdelerde ihaneti görünce aynı şekilde isyan ettik... Namussuzluğa, tecavüze, ahlaksızlığa hep aynı cümleyle kustuk öfkemizi!.. Hırsızlığı, yağmayı, soygunu görünce çılgınca dillendirdik o meşhur deyişi... Aldatanları, riyakârları ve kan emicileri görünce, her filmin her sahnesinde aklımıza yine o unutulmaz haykırış geldi... Zenginin sesi de olsa Kartal Tibet… Fakirin nefesi de olsa Behçet Nacar... İsyanın adı gibi gelirdi o cümle bize!.. Köleliğe başkaldırı, dayatmaya isyan, sahtekârlığa öfke gibiydi o iki kelime... Çığlığımız işte o replikle patlardı, kurallar bize ters geldiğinde... Bıkmadan, usanmadan, isyankârca bağırırdık... İçinde bulunduğumuz şu bayramın hemen sonrasında; pazar günü yalanın, ihanetin, takıyyenin, ikiyüzlülüğün, rantiyenin ve de kaosun siyah beyaz bir filmi getirilecek aydınlık Türkiye’nin karartılan perdesine!.. Senaristi ABD, yapımcısı AKP, yönetmeni RTE... Siz siz olun, o filmi sakın ola vizyona sokmayın!.. Ve de nefesiniz kesilene kadar çocukluğunuzun hafızasına kazılan o ünlü repliği haykırın... Bıkmadan… Korkmadan: “NAYIR”rrrrr!... nolamaz!.. diye... Biz Bu Filmi Çok Görmüştük!.. LEYLA TAVŞANOĞLU Eskişehir Büyükşehir Belediye Başkanõ Yılmaz Büyükerşen, 12 Eylül referandumu sonuçlarõ tahmi- nini şöyle dile getiriyor: “Hepimiz biliyoruz ki referandumdan evet çıkarsa millet bir şey kazanmaya- cak. Sadece AKP kazanacak.” Hanefi Avcı’nõn kitabõndan yola çõ- karak Türkiye’de hükümetlerin ve kurumlarõn aymazlõk içinde “cema- at”in faaliyetlerine yõllarca göz yumduklarõna dikkat çeken Büyü- kerşen, bundan sonra bu aymazlõğõn son bulacağõnõ umduğunu söylüyor. Büyükerşen, “Türkiye’nin cemaa- te teslim olduğunu söylemek abartılı olur. Ama birilerinin bü- tün Türkiye’yi teslim almadan ra- hata ermeyeceği görülüyor” diye de önemli bir vurgu yapõyor. - Siz 12 Eylül’de yapılacak ana- yasa değişikliği referandumunda nasıl bir sonuç çıkmasını bekliyor- sunuz? Büyükerşen: Referanduma sunu- lan değişiklik teklifinin Türkiye’nin ihtiyaçlarõnõn hiçbirini karşõlamaya- cağõ son derece açõk. İktidar partisi bu referandum sonuçlarõnõ yõpran- mõş meşruiyetini tamir etmek için kullanmaya çalõşacak. Bütün millet- vekilleri, belediye başkanlarõ, il teş- kilatlarõ kendi bölgelerinde sefer- berlik halinde çalõşõyorlar. Benzer bir seferberliği milletin problemleri- ni çözmek için ilan etseler ne iyi olurdu. Ama hepimiz biliyoruz ki referandumdan “Evet” çõkarsa mil- let bir şey kazanmayacak. Sadece AKP kazanacak. Beklentim elbette ki “Hayır” oy- larõnõn çok çõkmasõdõr. Böyle bir so- nuç, ülkemizin ve ulusumuzun gele- ceği için -onlarõn kullandõğõ ifade ile söyleyeyim- hayõrlara vesile ola- caktõr. - Ağırlıklı “Evet” çıkarsa Türkiye nereye doğru gi- der? Ağõrlõklõ “Evet” çõkmasõ- nõ düşünmek bile istemiyo- rum. Dediğim gibi, AKP Evet oylarõnõn kendisi için bir güvenoyu olduğunu öne sürecek. Dolayõsõyla evet oylarõ ne kadar çok çõkarsa, AKP’nin arkasõndaki destek o kadar büyükmüş gibi gö- rünecek. Bunun ve gerçekle- şecek değişikliklerle bağõm- sõz yargõnõn siyasi denetim altõna girmesinin hoş şeyler olmadõğõ açõk. Eğer öyle olursa, Türkiye’nin tek adam diktatörlüğüne doğru gitmesinden ciddi endişe ederim. Bugüne kadarki bü- tün gelişmeler ve iktidardaki “manzara-i umumiye” bu eğilimi gösteriyor. Dış politika endişe veriyor Ayrõca Türkiye’nin dõş politikada son dönemlerde çizdiği rota da beni endişe- lendiriyor. Batõ camiasõnõn ya da AB’nin üyesi olmak ümidini kaybederek, geç- mişte rejimini bize ihraç et- mesine karşõ teyakkuzda ol- duğumuz İran’a ve Arap ülkelerine yakõnlaşma tavrõnõn, karmaşõk so- runlarla dolu Ortadoğu coğrafyasõn- da kõsa, orta ve uzun vadede bize neler getirip neler götüreceğini, kõ- saca Türkiye’nin nereye doğru sü- rükleneceğini çok iyi ve çok yönlü irdelemek zorundayõz. - Az farkla da olsa “Evet” çıkar- sa nasıl yorumlarsınız? İhtimal vermiyorum ama çok az farkla “Evet” çõkarsa ne olur derse- niz, “Bazen bir musibet bin nasi- hatten iyidir” derler ya, temenni et- mediğim böyle bir sonuç, belki Tür- kiye’nin kendisini toparlamasõ ve bir bölümümüzün uyanmasõ için bir vesile de olabilir. Ama ben bu oyla- mada Türkiye’ye güveniyorum. “Hayır” diyecektir… - Hanefi Avcı’nın yazdığı kitapta dehşet verici iddialar var. Siz gerçekten Türkiye’nin Fethullah Cemaati’ne tes- lim olduğuna inanıyor musunuz? Cemaatin çok sayõ- da mevkiyi ele geçir- diği, gerçek gücünden çok daha büyük bir gücü kontrol edebilecek kadar bü- yüdüğü anlaşõlõyor. Ama Sa- yõn Avcı’nõn kitabõnõn ima ettiği şey bambaşka. Cemaa- te engel görülen, cemaatin hoşuna gitmeyen insanlar, kanunsuz ve hatta ahlaksõz yöntemlerle, cemaatin hedef- leri için gerekenleri yapmaya mecbur bõrakõlõyorlar. Yani, mesela özel hayatõnõza dair birtakõm bilgiler kanun dõşõ yöntemlerle toplanõyor ve si- ze şantaj yapõlõyor. Türki- ye’nin cemaate teslim oldu- ğunu iddia etmek abartõlõ olur. Ama birilerinin bütün Türkiye’yi teslim almadan rahata ermeyeceği görülüyor. - Bu cemaatin bu kadar güçlenmesi sizce nasıl oldu? Başlangõçta Fethullah Ce- maati, yurtdõşõnda geri kal- mõş ya da bağõmsõzlõğõnõ ye- ni elde etmiş ülkelerde ve yurtiçinde okullar, dershane- ler ve öğrenci yurtlarõ kuran, mütedeyyin, hayõr-hasenat sahiple- rini bir araya toplayan bir hareket olarak görülüyordu. İlerleyen za- manda Nurculuğun bir kolu olarak dikkatleri üzerine topladõ. Giderek, kentler ve kasabalardaki eşraf-esnaf sermayesinin dayanõşma ile büyü- mesine, bir kõsõm küçük ve orta sa- nayicilerin de bunlara yaklaşmasõ ile “yeşil sermaye”nin, bu gibi sos- yo-ekonomik gelişmeleri siyasi ran- ta çevirmek isteyen İslamcõ ve libe- ral bazõ parti ve siyasetçilerin de ce- maate desteklerine yol açtõ. Cemaat mensuplarõ Türk halkõnõn çok önem verdiği, fakat devletin bir türlü derde deva olamadõğõ eğitim ve sağlõk sektörlerine de, özel sektör kuruluşlarõ olarak, başarõlõ örnekler- le el attõ. Hareket, basõn, radyo ve TV sistemlerine, yayõnevlerine, ajanslara da sahip olurken RTÜK ve hükümetlerden destek aldõ. Daha sonra her alandaki mevcut meslek örgütleriyle sivil toplum kuruluşla- rõnõn ve hatta sendikalarõn benzer isimli karşõtlarõnõ kurdurdular. Bu bir bakõma toplumsal ayrõşmanõn, bölünmenin kurumlardan başlatõl- masõdõr. Bu gelişmelerin birkaç kö- şe yazarõ dõşõnda, TBMM’de bile yeterince tartõşõldõğõ söylenemez. Vatandaş olarak bir bölümümüz korkak, ilgisiz, bilgisiz, sadece ses- siz izleyiciler olduk. Bir kõsmõmõz ise gerçekten hayõrsever dayanõşma- sõ inancõ ile cemaat ilişkileri içinde gördüğümüz tanõdõklarõmõza baka- rak, cemaat militanlarõnõn devleti ele geçirmeye teşebbüs edebilecek- lerine ihtimal vermedik. Ama şimdi devletin istihbarat sistemi içinde üst düzeyde görevler yapmõş olan Sayõn Hanefi Avcõ’nõn açõklamalarõ, bizim gördüğümüz parçalõ fotoğraflarõ, bilgilerimizi ve gözlemlerimizi bir- leştirdi. Öyle anlaşõlõyor ki devleti oluşturan kurum ve kuruluşlara hâ- kim bir güç olmak yolunda çok me- safe alõnmõş. Ama ben bu ele geçir- menin henüz tamamlandõğõnõ dü- şünmüyorum. Kamuoyu ve devleti oluşturan kurumlarõn içinde bugüne kadar cemaat nüfuzundan uzak ka- lanlarõn Sayõn Avcõ’nõn açõklamala- rõndan sonra uyanmõş olmasõ gereki- yor. Şimdi sorun teslim alõnanlarõn nasõl kurtarõlacağõdõr. Beni engellemeye çalışıyorlar Türkiye’nin cemaate teslim olduğunu söylemek abartılı olur. Ama birilerinin bütün Türkiye’yi teslim almadan rahata ermeyeceği görülüyor ’‘ - AKP ve Fethullah Cemaati’nin sizinle de çok uğraştıklarını biliyoruz. Çalışmalarınızı engellemek için ellerinden geleni yaptıkları duyumları var. Bunları anlatır mısınız? Benim çalõşmalarõmõ engellemek için elinden geleni esirgemeyen pek çok kişi ve kurum var. Bunlarõn hangisinin cemaatle bağlantõlõ olduğunu bilemem. Görüldüğü kadarõyla cemaat sadece bizim gibilerle mücadele etmiyor, diğer İslami cemaatlerle, diğer tarikatlarla da mücadele ediyor. Ama anlaşõldõğõ kadarõyla, yeri geldiğinde AKP’nin en azõndan yerel parti örgütleri, İslami gruplar ve cemaat pekâlâ işbirliği de yapabiliyorlar. ‘Kılıçdaroğlu tıkanmışlığı açma fırsatı’ - Kılıçdaroğlu’nun CHP Genel Başkanlığı’na seçilmesinden sonra partiye geri dönecek eski CHP’liler arasında sizin de adınız geçiyordu? Bu haberler doğru muydu? Benim adõm, zaman zaman, siyaset ya da belli görevler için geçer. Bunlarla ilgili aksi beyanlarõm olduğu durumlarda bile, haberler devam eder. Kılıçdaroğlu’nun CHP Genel Başkanõ seçilmesinin, Türkiye siyasetinde tõkanmõşlõğõn aşõlmasõ için bir fõrsat olabileceğini düşündüm ve hâlâ da öyle düşünüyorum. Sayõn Kõlõçdaroğlu’nun başarõlõ olacağõnõ ümit ettiğimi söylerken, CHP’ye geçmem henüz gündem konusu değil. Şu anda Eskişehir’e özgü bazõ sorunlarõn çözüm yollarõyla meşgulüm. KONUŞAN bir maliye bakanıydı. Yani devletin ekonomik durumunu, hazinesini, borçlarını, ala- caklarını bilen biri. İyimserdi. Bu konulardaki tab- lo fena sayılmazdı. Gelişmiş ülkeler bile krizden ağır yaralar aldıkları halde biz kolay atlatmıştık. Enflas- yon tek rakamlı yüzdelere inmişti. Gelecek parlaktı. İşte tam bu noktada sayın bakanın politikacılığı tuttu ve halkoylaması sonucunun ekonomi üze- rindeki olası etkisinden söz etme gereği duydu. “Ha- yır” çıkarsa hiç hayırlı olmayacaktı. Dengeler bo- zulacak, karışıklık gelecek, ekonomi kötüye gide- cekti. Başbakan da ara sıra buna benzer sözler ediyor. Üstelik daha da abartarak. Bu mantığı anlamak hiç kolay değil. Olsa olsa, an- cak sözcüklerin anlamlarından kalkarak böyle bir şey söyleyebilir: “Evet” olumluluk demektir, “ha- yır” olumsuzluk. Ama, neyin olumluluğu ya da olum- suzluğu? Eğer, bir halkoylamasının sonucuyla ekonominin durumu arasında bir nedensellik bağı kurulacaksa, şöyle düşünmek gerekir: “Hayır”, anayasanın de- ğişmeden kalması ve mevcut hukuk düzeninin sür- mesi demektir. Ekonomi konusunda söylenen bü- tün olumluluklar bu hukuk düzeninde gerçekleşti- ğine göre, hukuk düzeninin değişmeden kalması ni- çin olumsuzluk yaratsın? Böyle bir mantık açısından bakınca, dengelerde bozulma ve ekonomide kötüleşme olasılığı asıl hu- kuk düzenindeki değişiklikle gündeme gelmiş ol- maz mı? Özellikle, halkoylaması hukuken bir ikti- dar yoklaması sayılmadığına göre... Ohalde, ilginç bir durumla karşı karşıyayız de- mektir. Kampanya boyunca, muhalefetin ve medyadaki bazı kalemlerin anayasa değişiklikleri ve getirilen olumluluklar üzerinde yeterince durmadı- ğını ve çoğu zaman iktidara hücum etmekle vakit geçirildiğini söyleyenler, iktidar ve yandaşlarıydı. As- lına bakılırsa, bu yanlış bir saptamaydı. İktidar kar- şıtları, bu halkoylaması girişiminin ciddi bir anaya- sa değişikliğinden daha çok, Anayasa Mahkeme- si ile Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu açısından bir geriye gidişi kamufle ederek kamuoyunu yanıltma amacı güttüğünü ileri sürmüşlerdir. Hayır oylarının büyükçe bölümü iktidara karşı birikmiş tepkilerin so- nucu olsa bile, bu aldatmaca girişimi yüzünden ve- rilen kötü notun etkisi de hiç küçümsenemez. Herhalde Başbakan, iki-üç maddelik bir anayasa değişikliği için Meclis’te uzlaşma yerine halkoy- laması yolunu seçmiş olmanın pişmanlığını ya- şamaktadır. Bu konudaki mantık çarpıtmaları, ik- tidar kaybı belirtilerinin beklenenden daha erken meydana çıkmış olmasından kaynaklanıyor ola- bilir. AÇI MÜMTAZ SOYSAL Mantık Çarpıklığı mumtazsoysal@gmail.com Eskişehir Büyükşehir Belediye Başkanõ Büyükerşen ‘Referandumdan evet çõkarsa sadece AKP kazanõr’ dedi: Cemaat teslim almak istiyor
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear