25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
POLITIK BILIM Aykut Göker http:/www.ınovasyon.org;hagokerSttmai1.com § ...Bu, umudun bittiğinoktadır. Galiba 'zangoçluğa' veda za- manım yaklaşıyor. Nafile Kilisenin Beyhude Zangocu... CBT'deki ilk köşe yazım (06.0S.2O00) şöyle başlıyordu: "TÛBlTAK'ta, bilim ve teknoloji politikası tasarımıyla uğraştığım 9O'lı yılların ikinci yarı- sında, yaptığım işi söylediğim pek çok kişi, bir an düşûnüp, Türkiye'nin gerçekten bir bilim ve teknoloji politikası mı var, diye sormuştur. Böyle bir politikanın olduğunu çok zor anlatabilmişimdir. Çoğunun ikna olmadı- ğını; bu ülkede, bu tür bir işle uğraşan birini de, 'nafile (yararsız/gerek- siz) kilisenin beyhude (boşuna uğraşan) zangocu' olarak gördöklerinibi- liyorum." Aradan 10 yılı aşkın bir süre geçti. Çok farklı bir açıdan da olsa h& bilim ve teknoloji politikalanyla uğraşıyorum; ama başkaları biryana, ben de kendimi artık, 'nafile kilisenin beyhude zangocu' olarak görüyo- rum. Umutsuzluğum, sanayimiziARGE ve yenilikçiliğe teşvik için tarihi- mizin en geniş kapsamlı destek uygulamasının başlatıldığı 1995'ten bu yana o vadide ciddi bir ilerleme kaydedememiş oj§amızdan kaynaklan- mıyor. Aslında, umutsuz olmak için bu bile yeter. Çünkü, istisnaî birkaç alt sektör dışında, hemen hiçbir sanayi sektöründe, kendiözgün tasarı- mını yaratamamış, teknolojide dışa bağımlı olmaktan kurtulamamış bir ülke var karşımızda... Ve bu ülke, dış ticaret hacmindeki payları açısın- dan önde gelen sanayi sektörlerinin çoğunda net ithalatçı konumunda (Mustafa Sönmez, Cumhuriyet 06.08.2010)... Buna rağmen, hiç olmazsa imalatta belli bir yetkinlik dözeyini yaka- layabildik, belli ölçûde ihracat da yapabiliyoruz, diye düşünebilir; bazı sektörlerde tasarım geliştirmede yetenek kazanma imkânlarını zorla- yanlar olduğunu bilmenizden de güç alarak gelecek için bir umut besle- yebilir, hatta, tasanm ve teknoloji geliştirmede hamle yapılmasını sağla- yacak, böylesi bir ulusal motivasyon ve gelecek öngörüsüne sahip bir hökümetin birgün işbaşına gelebileceğine de inanabilirsiniz. Ne varki, gidiş o gidiş değil. Ülkemizde bilim ve teknolojinin ufkunu karartacak bir gidiş var. Bilimin, bilimsel düşüncenin yerine, dogmalar, hem de dinsel dogmalar, dolayısıyla da birinanç sistemi ("Dogmaların en geçerli olduğu alan din alanıdır, burada yalnızca inanılır." [Melih CevdetAndayJ) ikame ediliyor. Böyle bir ülkede doğa bilimlerinin, top- lumsal ve beşeri bilimlerin bir geleceği olabilir mi? Doğa bilimlerine karşı bayrak açanlar, çağımıza damgasını vuran ve eğer üzerinde yaşadığımız gezegenin ve insanlığın geleceğini kurtarabi- leceksek bunu borçlu olacağımız enformatik (bilişim), sentetik biyoloji, yeni biyoteknoloji, nanobilim, nanoteknoloji gibi bilim ve teknoloji alan- larında herhangi bir ilerleme sağlayabilir mi? Bu gibi alanlarda esamisi okunmayan birtoplum varlığını nasıl sürdürebilir? Dinsel dogmanın akla galebe çalması, özgürce düşünmenin, 'neden ve niçin'i sorgulamanın, insanın doğasındaki 'merak'ın önüne setçek- mek değil midir? Böylesi bir ortamda, o sözü çok edilen 'demokrasi', 'öz- gürlük', "kûltürelzenginlik" gibi kavramların altı nasıl doldurulacaktır? Bu gidiş aydınlık bir geleceğe doğru değil; önce bilimsel döşünceyi yok etmeye yönelmiş, faşizan bir gidiştir... Ancak, bu faşizan gidişisim- geleyebilmek için Hitler'in adının kullanılması pek doğru değil. Unutmayalım, Hitler'in faşizmi' gücünüAlmanya'nın sanayi ve teknoloji- dekigücünden almışti. Hitler, kendi hayallerini gerçekleştirmek için bu gücü kullandı. Başaramadı... Ama, bizim olası Hitler adayımızın dayanabileceği böyle bir güç yok. Dayanabileceği tek güç, kendisine bu yolu açan ülke olabilir; ama so- nuç değişmez. Kendi hayâlleriyle kendisini destekleyen ülkenin hayalle- rinin harmanlandığı anaforda bizide bekleyen felakettir, ama Hitler Almanyası'nın başına gelenden daha büyük birfelaket.. Almanlarofe- lâketten sonra toparlanabildiler, çünkü sanayi ve teknolojideki yetkinlik- leri, bilgi birikimleri yok olmamıştı. Bizde o birikim zaten olmadığına ve olamayacağına göre... Bu, umudun bittiği noktadır. Galiba 'zangoçluğa' veda zamanım yak- laşıyor... BUNLARI BİLIYOR MUYUZ? PARA konusunda bilmediklerimiz! Kaçışı yok! Bu ay ödc- meniz gereken vergilerin dökü- tnünü yaparken, vergi ödeme uygulamasının günümüzden yaklaşık 5000 yıl öncesine, ver- ginin ilk kez mal ya da işgücü olarak ödenmeye başlandığı Mısırlılara uzandığını bilmek belki sizi bir neb:e rahatlatabi- lir. * İÖ 2500 yıllannda, Mısır ve Mczopotamya'da para birimi olarak akın ve gümüş külçelerinin kullanılmaya başjanmasından sonra vergi toplamak çok daha kolaylaştı. Ne yazık ki, paranın bulunmasıyla birlikre hirsızltk da kolaylaştı. Sonuçta, sıklıkla ziyaret edi- len ve son derece dayanıklı yapılar olan tapınaklar olası hırsızlann güzünü korkutcuğundan bu yapılar tarihin ilk bankaları konumuna geldi. Peki, bunlar yüksek risk faizli ipotek kredisi sunuyorlar nuydı? İÖ 1750 yılına gclindiğinde Babil tapınak rahiplerinin yöre halkına borç para verme- leri yaygın bir uygulamaya dönüşmüştü. O günlerde bankayı iflastan kurcarma işlem- lerine gerek duyulmuyordu. 1472 yılında rehinci diikkân olarak kurulan Banca Monte dei Paschi di Siena günümüze dek ayakta kalmayı başarabilen dünyanın cn eski bankasıdır. * Kâğıt para ilk kez 910 yılında Çin'de ortaya çıktı ve üç yüz yıl sonra bu ülkeye ayak basan Marko Polo'yu şaşkınlığa uğrattı. Unlü gezgin not- larında Çin hükümdarı Kubilay Han'ın ne denli çok para bastığına da dikkat çekiyordu... * Bu durum sonunda ülke ekonomisinin çök- mesinc neden oldu. Dolaşımdaki aşırı miktarda pa- radan kaynaklanan enflasyon yüzünden Çin'de kâ- ğıt para kullanımına 15. yüzyılda son verildi. * ABD'de içsavaşm yol açtığı harcamalar ne- deniyle hükümet Temmuz 1861 'de "arka yüzü yeşil" kâğıt paraları basarak dolaşıma soktu. * Günümüzde Amerikan kâğıt ve madeni pa- ralarınm toplam dcğeri 829 milyar dolara eşit. * Bu paranın üçte ikisi ülke sınırları dışında bulunuyor. • Kirli para: Bir süre önce farklı ülkelerin pa- raları üzerin- de yapılan bir araştırma en fazla ko- kain kalıntı- sma Amerikan parasının üzerinde rastlandığını or- taya koydu. Paraların üstünde stafi- lokok türii bakterilere ve dışkı ör- nekleıinc dc tanık olundu. Bu durum, 1916 yılında, bir dönem paraların neden yıkanmak, ütülenmek ve yeniden dolaşıma sü- rülmek üzere Washington'a götü- rüldüğünü de açıkhyor olsa gerek. Amerikan banknotlarının yapımında ağaç- tan elde edilen kâğıt yerine, %75'i pamuk, %25'i keten olan bir malzemedcn yararlanıhyor. Sahte para basımının önüne geçilmesi ama- cıyla, en son tasarlanan 5 dolarlık banknota 650,000 minik cam kubbedcn oluşan bir güvenlik teli yerleştirildi. Bu minik tepeciklerin yarattığı op- tik yanılsama sayesinde banknotun sahtesini basma- nın hemen hemen olanaksız olduğuna inanılıyor. 1949 yılında, Frank X. McNamara adlı bir Amerikalı arkadaşlarını Ne\v York'taki bir lokanta- -TW-' • ••;.. L ya akşam yemeğinc götürdü. Ne var ki, yanına para almayı unuttu. O gece utançtan yerin dibine batan McNamara aynı deneyimin bir daha yaşanmaması amacıyla ilk kredi kartı olan Diners Club kartını ya- rattı. * Diners Club kartı ilk başta kartondan yapıl- dı. Kartın arka yüzünde üye olan 14 lokantanın lis- tesi yer almaktaydı. Kartın yıllık ücreti 3 dolardı. * İskoçyalı John Shepherd-Barron dünyanın gerçek anlamda ilk ATM makinesini 1967 yılında Kuzey Londra'daki Barclay's Bank için geliştirdi. * Makinenin tasarımında çikolata makineleri örnek alındı. * O tarihte plastik kartlar henüz var olmadı- ğından, Shepherd-Barron'un ATM'si yalnızca onla- rı tanımlayan radyoaktif karbon-14 ile işaretlenmiş çekleri kabul ediyordu. * Makine bu radyoaktif çeki ranır tanımaz, müşteri dört haneli şifresini giriyordu. Shepherd- Barron radyoaktif çeklerin olumsuz bir etki yarata- bilmesinin ancak kişinin 136.000 çeki yemesi duru- munda söz konusu olabileccğini öne sürüyordu. Rita Urgan Kaynak Discover
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear