Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
25 TEMMUZ 2010/ SAY11270
PAZ ARI
Öfke bulaşıcı bir hastalık
gibi yayılıyor
Öfke her zaman hayatımızın bir yerinde duruyor. Gün geliyor trafikte
çıldırıyor, işyerindeki çalışma arkadaşlarımıza öfke kusuyor ve
çoğunlukla da iletişimde olduğumuz kişileri hırpalıyoruz. Peki öfke temel
bir duygumuz da, onu kontrol altında tutmak gerekmiyor mu? İşte
Türkiye'nin ilk öfke kliniği "Öfkesiz", bu dertten yola çıkarak öfkenin
"bulaşıcı bir hastalık" gibi yayılmaması için çalışmayı amaçlıyor.
ZUHALAYTOLUN
J**L fke deyince, hepimizin aklına bir görüntü düşüyor.
| j Bu kimi zaman tanık olduğumuz olaylar, ama çoğu
\~S zaman yaşadığımız şeylerden bir parça oluyor.
Trafikte cinnet getirenler, ufak sorunların büyümesi
sonucunda çekilen silahlar, kimi zaman intiharlar, aile içi
şiddet, hastanede sonlanan sebepsiz çatışmalar... Sadece
bu kadar mı? Futbolda holiganizm, polisin "orantıh" güç
kullanımı, hatta "Öfke bir hitabet sanatıdır" diyen başbakan.
Bu örneklere bakıp "Ben o kadar da öfkeli değilim"
demeyin. Günümüzde öfke o kadar yaygın bir halde
etrafımızı sarmış durumda ki. Yeni bir aleti aldınız, fişe
taktınız ve çalışmadığını fark ettiniz. Bir yere yetişmek
zorundayken 90 kilometre hızla gidebileceği yerde
önünüzdeki araç ısrarla 30 km. hızla gidiyor. Ya da yolda
giderken bir sakızın üzerine bastınız. Ne kadar da basit ve
hayatın içinden örnekler değil mi? Peki bu durumlarla nasıl
başa çıkıyoruz? Öfkesiz kliniği, tüm bu dertlerden yola
çıkarak kurulan, Türkiye'nin yalnızca öfke üzerine çalışan ilk
birimi. Aydın Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Psikoloji
Bölümü son sınıf öğrencisi Kayhan Gürbüz'ün projesi
olarak Bakırköy'deki Performans Psikiyatri Kliniği'nce
uygulamaya konan bu klinik son yıllarda yaşanan
öfke patlamalarının neticesinde, ihtiyaçtan
doğmuş. Zaten Türkiye istatistik Kurumu'nun
verileri de ihtiyaçları çok net bir şekilde
önümüze koyuyor. Verilere göre
boşanmaların yaklaşık yüzde 97'si
geçimsizlik ve cana-kast, fena muamele
nedeniyle gerçekleşiyor. 2008 yılı verilerine
göre toplam 3 bin 447 kişi öldürme,
7 bin 802 kişi yaralama,
1296 kişi hakaret, 192 kişi
kötü muamele, 3 bin 517
kişi de ateşli silahlar ve
bıçaklarla ilgili suçlardan
cezaevine girmiş.
Gürbüz, bunların çok
büyük bir bölümünün
kontrol edilmeyen öfkenin
etkisiyle yaşandığının
yadsınamayacağını
söylüyor. Tüm bu verileri
önümüze alıp Gürbüz ile
Öfkesiz kliniğinden çocuk
ve ergen psikiyatri Hülya
Bingöl, psikologlar Nuray
Gergerlioğlu, Gizem Pekcan ve
Yetkin Kuşan'ın kapısını çaldık.
Gürbüz, aslında doğal bir duygu olan ve doğru
yaşandığı zaman başkalarına karşı olumsuz
duygularımızın ifadesini kolaylaştıran öfkenin, kontrol
edilemediği durumlarda aile, iş ve sosyal ilişkilerde
ciddi sorunlara yol açtığını söylüyor. Bu da boşanma, iş
kaybı ve adli suçların yanı sıra bireyin sağlığında da hasar
bırakıyor. Tüm bunları anlamlandırabilmek için öncelikle
öfkeyi tanımakta yarar var. Psikolog Gizem Pekcan, öfkeyi
kişilerde engellenme karşısında ortaya çıkan bir duygu
olarak tanımlıyor. Öfke, saf
bir duygu değil. Diğer pek
çok duyguyla etkileşim
halinde. Kin ya da kızgınlık
bunlardan bazıları.
Kızgınlıktan da ince bir çizgiyle
aynlıyor. Zaten önemli olan o
noktayı yakalayabilmek. Gündelik
hayatımıza öfke nasıl mı
yansıyor? Pekcan anlatıyor:
"Haksızlığa uğradığını
düşünen bireyler, bir çeşit
hak arama tepkisi olarak
gösteriyor bunu. Hakların
aranmasında başka bir
yol olmadığı
düşüncesi yaygın.
Toplumdaki oturmuş
kanı da öfke kontrol
altına alındığında
haksızlığın devam edeceği
yönünde. Bu şekilde
insanlar, güç saglamayı ve
öfkeyi bir problem çözme stratejisi olarak
kullanmayı tercih ediyor."
Peki ya tetikleyicileri neler? Sabırsızlık, kaygı,
korku, çaresizlik ve kendini ifade edememe
bunlardan yalnızca birkaçı. Çünkü tetikleyiciler hayata bakış
ve dünyayı anlamlandırma biçimine göre kişiden kişiye
değişebiliyor. Pekcan, aslında tüm bunların temelinde yatan
kilit noktanın kanunlar olduğunu söylüyor. Adalete duyulan
güvensizlik, kendi adaletini sağlama olarak kendini
'•iev
ilişkiler üzerine çalışan Gizem Pekcan,
biriken öfkenin en çok yakınımızdakilere
yansıdığını söylüyor. Direkt olarak ilişkinin
kendisinden kaynaklanan sorunların yanı sıra
öfke nedeniyle de çatışmalara girildigini
özellikle vurguluyor. Karşı cinsin farklı bir
yapıda olduğunu kabul etmek bu anlamda
önemli. Kişinin kendi düşüncelerini karşı tarafa
empoze etmemeye çalışması da. "iletişimsizlik
temel bir sorun. Haksızlığa uğradığınızı
düşünüp karşı tarafa sen dilini kullanarak bir
çıkış yaparsanız, karşı taraf da savunmaya
geçer. Bu kez sorun tartışılmadan öfke
savaşına dönüşür ilişki" diyor Pekcan,
"Problem çözümü bir haklı çıkma savaşına
dönüşmemeli. Bunu fark etmek bile bir
adım." •
Öfke kontrolü aile içinde başlıyor. Çünkü
model öğrenme, bebekler için ilk aşama.
Kimlik oturuncaya kadar da önünde rol model
olarak anne baba ve birinci dereceden
akrabaları görüyor. Hal böyle olunca çocuk ve
ergen psikiyatri Hülya Bingöl, ailede gördüğü
şiddet bazlı yapının çocuğun kişilik yapısının bir
parçası haline geldiğini söylüyor. "Televizyon
programlan, intemet vc bilgisayar oyunları da
çocuğun içinde potansiyel bir öfke yatkınlığı
varsa daha da tetikler hale geliyor. O yüzden
de ailelerin kontrolü dahilinde takip edilmesini
savunuyoruz. Dürtü bebeklikte öğreniliyor.
Öfke hepimizin içinde var. Ama kontrol etmeyi
de öğrenmemiz gerek" diyor Bingöl. Çocuk
ergen terapisinin esası da aileye dayanıyor,
terapiye mutlaka aile de dahil ediliyor. •
* w
m a U V Jf
İşyeıinde hak arama Ite öfkeyle çıkış arasındaki çizgîye dfkkat!
Öfke kontrolünün
gerekliliğinden yola çıkılarak
açılan Öfkesiz kliniğinde
çalışmalar birtakım başlıklar
altında yürütülecek. Bunlardan
biri de kurumsal öfke. Nuray
Gergerlioğlu, iş dünyasında
yaşananların öfke duygusuna,
öfkenin de şirket içi
çatışmalara nasıl
yansıdığından söz ediyor. "Ast
üst ilişkilerinde ya da çalışma
arkadaşlarıyla birtakım
çatışmalar olması muhtemel.
İnsanlar biryandan kendini
göstermeye, kariyerinde
ilerlemeye, ideallerini
gerçekleştirmeye çalışırken
diğer yandan engellenmişlik ve
haksızlık durumu yaşayabiliyor.
Ancak bu noktada hak arama
ve kendini ifade etme ile
öfkeyle çatışma arasında ince
birayrım olduğunu bilmek
gerek." Kliniğin kurumsal öfke
kontrolü başlığı altında
yapacağı çalışmalar hem
kurumsal, hem de sıkıntıdan
rahatsızlık duyanlar için
bireysel olacak. •
\
\
Ya hayattnızı kontrol
eden öfkenizse?
Öfkesiz kliniğinin hedefi 10-15 seansta öfkeyi
kontrol altına alabilmek. Önce görüşmeler
yapılıyor. Bireylerin durumuna göre grup ya da
bireysel terapi yapılıp yapılmayacağına bakılıyor.
Öfke analizi yapıldıktan sonra, pilates ya da yoga
desteği ve beslenme, diyet uzmanlarıyla çalışmalar
geliyor. Kuşan, besinlerle alınan toksitlerin dahi
insanı öfkeli yapabileceğini söylüyor. Keza alkol ya
da sigara da öfkeyi bastırıyor gibi görünse de
tetikleyici özelliğe sahip. Tüm bu bilgilendirmelerin
veterapinin ardından interaktif çalışmalar yapılıyor.
\ Bu süreçte de sosyal ortamda o davranışı
sergileyen insanların kendileriyle yüzleşmesi
x
sağlanıyor. Son analizle de kişinin tedavinin
\ başından sonuna dek nasıl bir süreç izlediğini
\ görmek mümkün hale geliyor. •
gösteriyor. Pekcan, bu noktada özellikle vurguluyor:
"Sorunların çözüm yolu öfke, saldırı ya da şiddet değildir.
Eğitimsizlik ve korkudan kaynaklanan bu durum, aslında
konuşarak da aşılabilecek kadar basit olabilir."
Değişen yaşam şartlarının yarattığı stres de ayrı bir öfke
nedeni. Gergerlioğlu, günümüzde öfke dozunun gittikçe
arttığını vurguluyor: "Öfke, bir anlamda bulaşıcı bir hastalık
gibidir. Domino etkisi gibi insanlar birbirini etkileyebilir.
Medyanın ve televizyonun da bu anlamda etkisi olduğunu
düşünüyorum. Otorite olarak kabul edilen insanların olaylara
Soldan sağa:
Psikologlar
Gizem Pekcan,
Nuray
Gergerlioğlu,
Yetkin Kuşan,
psikiyatr
Hülya Bingöl ile
Gülümser
Şahin.
Fotoğraf:
UĞUR DEMİR
öfkeyle yaklaşması tehlikeli." Toplumdaki öfke modelleri de
bu anlamda kimi zaman siyasiler, kimi zaman güvenlik
birimleri, kimi zaman sanatçılar ya da bir filmin kahramanları
olabiliyor. "Öfke bir hitabet sanatıdır" diyen bir ülkenin
başbakanı ya da "Ben bir sanatçıyım, arabamı buraya park
ederim" diyen bir sanatçı veya tıpkı filmlerindeki gibi bir
şiddet sahnesini yaratan bir oyuncu da bu modellere örnek
olarak verilebilir. Gürbüz, "Ananı da al git" çıkışını hatırlatıyor
bu noktada ve ekliyor: "Sadece başbakan değil, halkı temsil
edenlerin ve belli bir mevkide olan insanların öfkelerini
milletin menfaatine kullanıyor olmaları gerekli. Kendi
insanına cephe aldırmak için değil."
Ayrıca öfke, bir durumun çözümü değil, yeni ve başka bir
büyük sorunun başlangıcı olabilir. Gürbüz, "Öfkeye yönelik
verilen hertepki insanı yine öfkeye yöneltiyor. Maçlara gidip,
bağırıp küfretmekle öfke geçmediği gibi, yapılan
araştırmaların gösterdiği üzere şiddeti daha da pekiştirerek
gündelik hayata taşıyor" diyor. Zaten tek başına da sadece
dışarıya etki etmiyor. Yiğit Kuşan, öfkenin ifade ediliş
biçiminin kişinin dünyayı nasıl algıladığına göre şekil
değiştirdiğini özellikle vurguluyor. "Kendini ifadede g
yetersizlik, dünyanın kendisine karşı haksızlık yaptığı
düşüncesi ile biriken öfkenin, kişinin kendisine dönmesi
kaçınılmaz oluyor. Bu da patolojik durumlan beraberinde
getiriyor. Bu durum da alkol bağımlılığı, depresyon ve
intiharlar olarak kendini gösteriyor. İntihar vakaları,
ülkemizde de dünyada da artış gösteriyor. Bunun
önlenmesi için öncelikle öfkenin doğru şekilde ifade
edilmesi, biriktirilmemesi ve farkındalık kazanılması ile
profesyonel yardım almak gerekir."
Bir reklam sloganı "Kontrolsüz güç, güç değildir" der. Bu
noktada kontrolsüz öfkenin de öfke olmaktan çıkıp şiddete
ve saldırganlığa dönüştüğü bir gerçek. Fark etmek ve
önüne geçmek de toplumsal şiddetin büyümemesi adına
ciddi ve önemli bir adım olarak görünüyor. •