25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
leyla.tavsanoglu@cumhuriyet.com.tr SAYFA CUMHURİYET 9 MAYIS 2010 PAZAR 16 PAZAR KONUĞU CMYB C M Y B Henri Barkey: Erdoğan’õn dõş politikasõnda bir eksen kaymasõ görmüyorum İran politikasõ sorun yaratabilir Carnegie Endowment for International Peace isimli düşünce kuruluşunun önemli isimlerinden, eski başkanlardan Clinton döneminde önemli görevlerde bulunmuş akademisyen Henri Barkey’le kuruluşun Massachusetts Avenue üzerindeki binasõnda konuşuyoruz. Barkey İstanbul doğumlu ve Türkiye’de neler olup bittiğini çok iyi biliyor. AKP hükümeti ve Erdoğan’õ İran ve İsrail politikalarõ nedeniyle ciddi biçimde eleştiriyor. Bakõn neler söylüyor: - Türk dış politikasında eksen kayması olduğu sıklıkla konuşulur oldu. Siz Türkiye’yi çok yakından izleyen bir bilim insanı olarak bu görüşe ne diyorsunuz? H.B. - Eksen kaymasõ ne demek? Türkiye’nin yõllardõr çok kalõplaşmõş bir dõş politikasõ vardõ. Hatta şöyle de diyebilirim. Bir dõş politikasõ yoktu. Yani her zaman tamamõyla içe dönük bir politikaydõ. Özal zamanõnda bir ara açõlmaya başladõ ama o açõlma da çok ticari hesaplar üzerine kuruluydu. Evet, AKP hükümeti de ticarete çok önem veriyor. Onlar için de dõş politika biraz da ticaret için yapõlõyor. Geçenlerde buraya eski bir AKP milletvekili geldi. “Tayyip Bey anti-İsrail söylemiyle Körfez ülkelerinden muazzam para toparladı” dedi. Dünkü katõ ve içe dönük politikanõn aksine bugün AKP hükümeti çok taraflõ bir dõş politika izlemeye çalõşõyor. Bu eksen kaymasõ demek değil. Hatta eski Dõşişleri Bakanõ İsmail Cem’in de benzer bir politika izlemeye çalõştõğõnõ iddia edenler var. Yani niye sadece Avrupa ve ABD? Türkiye niye daha fazla Uzakdoğu’ya, Ortadoğu’ya, Afrika’ya açõlmõyor? Ayrõca Türkiye, iktisadi potansiyeli yükseldikçe kendine yeni pazar arõyor. Tamam, AB Türkiye’nin ihracatõnõn yüzde 50’sini alõyor ama Avrupa pazarõnõn da bir limiti var. Doğal olarak Türkiye’nin başka taraflara da açõlmasõ lazõmdõr. Daha da açõk söyleyeyim. Ekonomiyle dõş politikayõ birbirinden ayõrmak çok hatalõdõr. Onun için ben eksen kaymasõ görmüyorum. Çok daha taraflõ bir dõş politika her zaman Türkiye’nin yararõnadõr. Eninde sonunda Türkiye yine NATO üyesi, hâlâ AB’ye üye olmak istiyor. - Sizce eksen kayması endişeleri AKP hükümetinin İran’la çok yakınlaşması, İsrail’e sert bir tutum takınırken Filistin ve daha çok da Hamas’ı desteklemesinden kaynaklanmıyor mu? - Zaten olay Halit Meşal’in davet edilmesiyle başladõ. Bu davetten sonra İsrail’den, “Biz Abdullah Öcalan’ı davet etmiş olsaydık Türkiye ne derdi?” tepkisi geldi. Çünkü Öcalan Türkiye için neyse Halit Meşal de İsrail için o. Türkiye’de Taha Akyol başta olmak üzere pek çok gazeteci, “Ne hakla siz böyle bir tepki gösterirsiniz?” biçiminde yazõlar yazdõ. Kusura bakmasõnlar ama pizzacõya bomba koyanla Öcalan arasõnda ne fark var? Gelelim İran’a. Türkiye’nin İran’õn avukatlõğõna soyunmasõ... BM Güvenlik Konseyi’nde beş ülkenin nükleer silahlar konusunda anlaşmaya varmasõna karşõn Türkiye’nin, “İranlılar bize söz verdiler. Nükleer silah programları yok” demesi de garip karşõlandõ. İran’õn nükleer silahõ yoksa o zaman niye 18 yõl gizli gizli çalõştõlar? Belki İran sonunda nükleer silah üretmekten vazgeçecek ama şimdi İran’õn avukatlõğõna soyunmak niye? Yine de objektif açõdan baktõğõm zaman Türkiye’de bir eksen kaymasõ görmüyorum. Türkiye’de sõnõfsal ve kültürel yeni bir elit var. Bu elitin önemsediği başka konular olabilir. Dõşardan bakõldõğõnda bu kesim daha inançlõ. Yine de bunun bir eksen kaymasõna sebebiyet verdiğine inanmõyorum. Türkiye eski müttefiklerine karşõ bir oluşumda değil bana göre. Türkiye bir günde değişebilir mi? - Konjonktürel olarak baktığınızda bir gün değişemez mi? - Olabilir tabii. Ama ben şu anda öyle bir belirti görmüyorum. Bir de ben her zaman ekonomiye önem veren bir insanõm. Şu anda baktõğõnõzda Türkiye en büyük 17. ekonomi dünyada. ABD’nin başõnõ çektiği küresel kapitalist sistemin en önemli parçalarõndan birisi olmaya başladõ Türkiye. Üstelik eksen kaymasõ dediğimiz zaman Türkiye nereden nereye gidebilir? Bugün Rusya’yla çok iyi ilişkiler içinde olabilir. Ama Müslüman dünyayla da büyük ticari ilişkileri var. AB Türkiye’nin bir numaralõ ticari ortağõ. Yine eksen kaymasõna gelelim. O zaman soru öbür eksenin ne olduğudur. Müslüman eksen mi? Ama ortada öyle bir eksen de yok. İran’la Suudi Arabistan’a bakõn. Birbirlerinin boğazõnõ sõkõyorlar. İsrail İran’a saldõrõrsa buna en çok sevinecek ülke Suudi Arabistan olur. İran’dan korkuyorlar. Dolayõsõyla ortada bir Müslüman eksen de yok. - Bir de Türkiye’deki AKP hükümetinin ego şişkinliği içinde olduğau eleştirilerine ne diyorsunuz? - Evet. AKP’de kendilerini büyük görme eğilimi var. Kendilerini büyük bir küresel güç olarak algõlamaya başladõlar. Erdoğan, “İleride Türkiye dünyanın onuncu en büyük iktisadi gücü olacak” demiş. Bunu söyleyen için en hafifinden abartõyor diyebilirim. Bu olmayacak tabii ki. Yine de AKP Türkiye’nin stratejik coğrafi önemi ve ekonomik gücünü, bir de Müslüman kimliği birleştirip kendine dünyada bir rol biçmeyi amaçlõyor. Bakõn bugün dünyada tek bir eksen var. Onun da lideri ABD. ABD’nin Çin’le olan ilişkileri iç içe. Hem Çin para birimi Renmin’in revalüasyonu hem de İran meselesinde Çin ABD’yle birlikte çalõşacak. - Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun komşu ülkelerle sıfır sorun politikası sizce gerçekçi mi? - Herkes komşularõyla iyi geçinmeye çalõşõr. Bence millet bir şeyi görmüyor. Osmanlõ İmparatorluğu’ndan Türkiye’ye geçen dünya kadar sorun var. Türkiye yõllarca bu sorunlara gözlerini kapattõ. AKP hükümeti bence bu Osmanlõ mirasõnõ biraz temizleme gereğini duydu. Bu durum sadece Osmanlõ’ya özgü bir durum değil. Bütün imparatorluklar geride çok kötü miraslar bõraktõlar. Bu mirasõ temizlemeye çalõşmak iyi bir şey. Gelelim Ermenistan açõlõmõna... Ermenistan’la açõlõmda Azerbaycan’õ da incitmeyecek bir tutum izlenmelidir. Prensiple icraat arasõnda sorunlar çõkõyor. Orada da çõktõ zaten. Başbakan bazõ şeyleri düşünmeden mi yoksa iç politikada çok sõkõştõğõ için mi söyledi? Azerileri neden daha açõlõm içine entegre etmedi? Tabii bu noktada Türkiye’de şu başlõyor ne yazõk ki: Biz her şeyi herkesten daha iyi biliriz. Bu çok bariz bir şekilde görülüyor. Onun faturasõ da bir gün çõkacak ve çok kötü olacak, diye düşünüyorum. Çünkü herkese gidip, biz bunlarõ sizden daha iyi biliriz, siz anlamõyorsunuz, demenin anlamõ yok. Hele de çok sorunlu bir coğrafyada yaşõyorsanõz ve bu sorunlarõn bir kõsmõ sizin eski imparatorluğun kalõntõlarõ olduğu bir durumda... Türkiye’de şöyle bir inanç var: Sanki Osmanlõ İmparatorluğu çok hoşgörülüymüş, insanlar birlikte kardeş kardeş yaşarlarmõş. Yok öyle bir şey. Osmanlõ askeri Viyana’ya dolmuşa binerek mi gitti? Sonuçta o bir imparatorluktu ve imparatorluğun gereklerini yerine getirdi. Acõmasõz da oldu. İmparatorluklarõn doğuşlarõ ve çözülmeleri çok kanlõ olur. - Zaten son dönemde pek çok tebaa kanlı isyanlarla imparatorluktan ayrılmadı mı? - Ermeni çeteleri de aynõsõnõ yaptõ. Çünkü çökmekte olan bir imparatorluktan ayrõlmak istiyorlardõ. Bu da gayet normal. Ama bunu kalkõp da Türkiye’de neden birileri söyleyemiyor? Bakõn, bütün bu sõkõntõlõ geçmişten sonra Türkiye’ye bakõyoruz. İnsanlarda bir xenofobi (yabancõ korkusu, düşmanlõğõ) var. Kamuoyu yoklamalarõna göre insanlarõn yüzde 70’i Yahudi ya da ateist komşu istemiyor. Bunlarõn değişmesi lazõm. Bir kere Türkiye’de Sevr’le başlayan bir komplo teorileri üretme eğilimi var. Hep yabancõlarõn Türklere karşõ bir şeyler yapmaya çalõştõklarõna inanõlõyor. - Ermenistan açılımına geri dönersek? - Olan ortada. Türkiye, Ermenistan Anayasa Mahkemesi’nin kararõnõ göstererek kendine bir neden aradõ. Nitekim Dõşişleri Bakanõ Davutoğlu, “Ermeniler protokolleri reddettiler” gibisinden bir söz söyledi. Oysa Ermenistan’daki prosedür Türkiye’dekinin tam tersi. Ermenistan Anayasa Mahkemesi protokollerin parlamentoya götürülmesi gerektiğini söyledi. Oysa Türkiye’de önce protokoller TBMM’ye gelecek ondan sonra bir parti Anayasa Mahkemesi’ne götürebilir. Her iki tarafta süreci iki aşamalõ kabul edersek bu durum Ermenistan’õn birinci aşamayõ geçtiğini gösteriyor. Ama Türkiye bunlarõ TBMM’den geçiremediği için iş ortada kaldõ. Protokoller TBMM’den geçse bile CHP büyük ihtimalle bunu Anayasa Mahkemesi’ne götürecekti. Neredeyse bütün dünya Ermenistan Anayasa Mahkemesi’nin kararõnõ olumlu bulurken Türkiye buna acayip muhalefet etti. Ondan sonra da Temsilciler Meclisi Dõşişleri Komitesi’nden soykõrõm kararõ çõktõ. Eninde sonunda bu ABD için diplomatik bir sorun. Pakistan’da da nükleer silah var - O konuda Erdoğan hep İsrail’in de nükleer silahı olduğunu ve bunun üzerine gidilmesi gerektiğini söylemedi mi? - Evet, ama Pakistan’õn da nükleer silahõ var. Siz hiç Erdoğan’õn şimdiye kadar Pakistan’õn nükleer silahlarõndan söz ettiğini duydunuz mu? Hayõr. Niye söylemiyor Pakistan hakkõnda? - Pakistan bir Müslüman ülke olduğu için mi? - İşte, Washington’da herkes bunu söylüyor. İlginç olan durum Pakistan’õn İran’õn komşusu oluşu. Pakistan’la İran’õn ilişkileri her zaman parlak olmamõştõr. Nitekim bundan bir yõl kadar önce Devrim Muhafõzlarõ’na bir saldõrõ yapõldõğõnda İran’õn ilk suçladõğõ ülke Pakistan oldu. Pakistan’õn nükleer bomba patlatmasõnõ bõrakõn şimdi yeni bir nükleer reaktör kuruyor. Ama Erdoğan buna hiçbir şekilde ağzõnõ açmõyor. Hep İsrail’e yükleniyor. Böylece Erdoğan’õn İran üzerine yapõlan çalõşmalarõ sabote etmeye çalõşmasõ gibi bir görünüm ortaya çõkõyor. Bu da ABD için çok ciddi bir olay. Bir de şunu unutmamak lazõm. İsrail, Hindistan ve Pakistan aynõ kategoride. - Yani İran, Nükleer Silahların Üretimi ve Geliştirilmesini Önleme Anlaşması’nı (NPT) imzaladı ve bu üç ülke imzalamadı. Onu mu kastediyorsunuz? - Evet. Hatta İran NPT’yi ilk imzalayan ülkelerden birisi. Dolayõsõyla da bir sorumluluğu var. Ama öbür üçünün hiçbir sorumluluğu yok. Çünkü nükleer silah üretmeyecekleri konusunda kendilerini bağlamadõlar. - O zaman da İsrail’le İran’ı bu bağlamda kıyaslamak elmalarla armutları kıyaslamaya benzemiyor mu? - Aynõ. Ama Erdoğan’õn bunu õsrarla söylemesi de ciddi bir durum. Tabii bunlarõ söylemesi ona Ortadoğu’daki halklar arasõnda prim yapõyor. Erdoğan’la ilgili, “İşte, ABD’ye kafa tutuyor. İsrail’i de cezalandırıyor” görüntüsü veriyor. Erdoğan biraz da Suriye-İsrail görüşmelerinde arabuluculuk rolünün bitmesinin intikamõnõ alõyor. Evet, herkes nükleer silahlardan arõnmõş bir Ortadoğu istiyor. Ama Körfez ülkelerine bakõn. İsrail’in nükleer silahlarõ konusunda pek sesleri çõkmõyor. Çünkü bu silahlarõn ne için kullanõlacağõnõ çok iyi biliyorlar. Ama İran’õn niyeti değişik. Ya da biz öyle olduğunu düşünüyoruz. O zaman da, Erdoğan niye ortalõğõ karõştõrmaya çalõşõyor, sorusu gündeme geliyor. İnsanlar Washington’da, “Türkiye prestij kaybedip duruyor” diyorlarsa işte bu sebepten. Türk tarafõnõn idrak edemediği nokta ABD için İran konusunun ne kadar vahim, ne kadar ciddi olduğudur. Erdoğan ABD’yi anlamõyor - Erdoğan’ın, Türkiye’de kaçak çalışan 100 bin Ermenistanlıyı sınır dışı ederiz sözleri burada nasıl yankılandı? - Bir kere Türkiye’de 100 bin değil 12 bin kadar Ermenistanlõ Ermeni var. Erdoğan’õn çok dikkatsiz konuştuğunu, aklõna geleni söylediğini, bunlarõn da zaman zaman çok büyük sorunlar yarattõğõnõ insanlar biliyor da o sözler aşõrõ uçlarõn ekmeğine yağ sürdü. Bu sözler belli bir zihniyeti yansõtõyor, dendi. - Peki, sizce Obama yönetimi neden bu Ermenistan açılımına bu kadar önem verdi? - Çünkü dõş politikada Obama hemen hemen hiçbir başarõ gösteremedi. Protokollerin İsviçre’de imzalanmasõ küçük de olsa kendisi için bir dõş politika başarõsõydõ. Ortadoğu’da da hiçbir şey yapamamõştõ. İran’da bir şey yapamadõ. Elinde bir tek Ermenistan vardõ. Ama İran bence Obama için Ermenistan’dan daha önemli. İran, ABD için stratejik bir tehdit. Buna da ABD çok ciddi bir biçimde bakõyor. Eğer Erdoğan, Obama’yõ İran konusunda yumuşatõp İsrail’e yüklenme konusunda ikna edeceğine inanõyorsa korkunç bir biçimde yanõlõyor. Çünkü bu hiçbir şekilde Obama’nõn aklõndan geçmiyor. Evet, zaman zaman ABD ve İsrail anlaşmazlõğa düşebilirler. Ama bu iki müttefik aslõnda birbirine çok yakõndõr. Erdoğan, ikisinin arasõna girip bir şeyler yapabileceğini sanõyor. Bunu sandõğõna göre burayõ anlamõyor demektir. İkincisi de, bu açõdan Türkiye ABD’nin ve özellikle de Körfez ülkelerinin duyduğu kaygõyõ anlamõyor demektir. İran’a avukatlõk yaparak aslõnda İran’a nefes aldõrõyor. Sonuçta bir NATO ve Avrupa ülkesinin Avrupa ve ABD’deki konsensüse karşõ çõkmasõ bir şekilde İran’õ rahatlatõyor ve İsrail meselesini açarak da suyu bulandõrõyor. P O R T R E HENRİ BARKEY İstanbullu bir Yahudi ailenin oğlu. Ortaöğrenimini Robert Kolej, yükseköğrenimini uluslararasõ ilişkiler alanõnda İngiltere ve ABD’de yaptõ. Lehigh Üniversitesi’nde Uluslararasõ İlişkiler Bölümü Başkanlõğõ görevini yürüttü. Princeton, Columbia, New York ve Pennsylvania üniversitelerinde dersler verdi. 1998-2000 arasõ ABD Dõşişleri Bakanlõğõ bünyesindeki Siyaset Planlama Merkezi üyelerinden birisi olarak çalõştõ. Carnegie Endowment for International Peace ve International Democracy isimli düşünce kuruluşlarõnõn uzmanlarõ arasõnda yer alõyor. Uzmanlõk alanlarõ Ortadoğu, Türkiye ve enerji. SÖYLEŞİ LEYLA TAVŞANOĞLU - Peki, Erdoğan ve AKP hükümeti İran’la ABD arasında bir köprü oluşturmayı amaçlıyor olamazlar mı? - Olabilir. Ama Bush hükümetiyle Obama hükümetini birbirine karõştõrmamak lazõm. Çünkü Bush hükümetinin birtakõm saplantõlarõ vardõ. Obama işbaşõna geldiğinde, “Ben herkesle konuşacağım” dedi. Obama, Hamaney’e özel mesajlar gönderdi. Böyle bir açõlõm yõllardõr ABD’de yapõlmamõştõ. Clinton döneminde bile böyle açõlõm olmamõştõ. Obama’nõn Kahire’deki konuşmasõna da bakarsanõz pek çok konuda değişik bir politika izlemeye çalõştõğõnõ görürsünüz. Ama İran bütün avanslarõ geri çevirdi. Eğer bugün Rusya’yla Çin, ABD’yle aynõ taraftaysa bu Obama politikasõnõn sonucudur. Yoksa Obama, Bush hükümetinin politikasõnõ izlemiş olsaydõ Çin ve Rusya, İran’a yaptõrõm konusunda fikir değiştirmezdi. Üstelik İran’a karşõ önerilen yaptõrõmlar çok da sert değil; halka yönelik de değil. Daha çok bunlarõn Devrim Muhafõzlarõ ve rejimin ileri gelenleri üzerinde uygulanmalarõ öngörülüyor. Bakõn, ABD’de bütün yetkili makamlar İran konusunda fikir birliği içinde. Bunu çok ciddiye alõyorlar. Türkiye’de ise, “Şimdi İran’ı bırakın, İsrail’le uğraşalım” dendiği zaman Washington’da, “Bunlar ciddi insanlar değil” düşüncesi hâkim oluyordur. - İyi de, Erdoğan’ın İran politikası Türk-ABD ilişkilerini nasıl etkiler? - Türk-ABD ilişkileri çok ciddidir. Onun için bir tek İran yüzünden zedeleneceklerini sanmõyorum. Ama öte yandan, bir faturasõ değil de, bunun sonuçlarõnõn olacağõnõ düşünmemek de bence yanlõş olur. Onun için ben eksen kaymasõ görmüyorum. Çok daha taraflõ bir dõş politika her zaman Türkiye’nin yararõnadõr. Eninde sonunda Türkiye yine NATO üyesi, hâlâ AB’ye üye olmak istiyor. Erdoğan, Obama’yõ İran konusunda yumuşatõp İsrail’e yüklenme konusunda ikna edeceğine inanõyorsa korkunç bir biçimde yanõlõyor. İRAN POLİTİKASININ SONUÇLARI OLUR
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear