22 Kasım 2024 Cuma Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
CMYB C M Y B 7 MAYIS 2010 CUMA CUMHURİYET SAYFA KÜLTÜR 19 K A M İ L M A S A R A C I K Ü L T Ü R Ç İ Z İ K ODAK NOKTASI AHMET CEMAL ‘Dünya Edebiyatı Nasıl Okunmalı?’ Başlık, yakınlarda İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları arasında çıkan ve Columbia Üniversitesi Karşılaştırmalı Edebiyat Bölümü öğretim üyelerinden David Damrosch tarafından yazılan bir kitaba ait. Eseri dilimize Devrim Çetinkasap çevirmiş. ‘Dünya edebiyatı’ dendiğinde, hemen her edebiyat tutkununun kafasında şekillenen görüntü, bir tür uçsuz-bucaksızlıktır, enginlere ve derinlere ne ölçüde uzandığı neredeyse kestirilemeyecek bir sınırsızlıktır. Hem sonsuzluğu karşısında ne yapacağımızı şaşırdığımız, hem de onsuz yaşayamamanın çaresizliğinin bilincine vardığımız bir evrendir. David Damrosch’un andığım kitabı, bu evrende, bu sonsuzluk denizinde hangi limanlarda ‘ikmal’ yaptığımız takdirde yolculuğumuzun daha bir getirilerle dolu olmasını sağlayabilecek en mükemmel rehberlerden biri. Yıllar önce böyle bir rehbere, Viyana’daki kuytu kitapçı dükkânlarından birinde rastlamıştım. Raflardan birinde keşfettiğim ve ünlü Alman yazarı Hermann Hesse’nin kitap eleştirisi ve kitap tanıtma yazılarından oluşturulmuş bir seçki niteliğindeki kitabının 1927 tarihli ilk yazısı “Bir Dünya Edebiyatı Kitaplığı” başlığını taşıyordu. Yazar, bu denemesiyle evlerinde kendilerine bir dünya edebiyatı kitaplığı kurmak isteyenlere bir tür rehberlik hizmeti vermeyi amaçlamıştı. Yazısının giriş bölümünde “gerçek eğitimin hedefinin herhangi bir somut amaca hizmet etmek olmadığını” belirten yazar, yetkinliğe erişmeye yönelik her çaba gibi bu çabanın da “amacını doğrudan kendinde bulduğu”nu vurguluyordu. Hesse’nin bu satırlarda sözünü ettiği eğitim, insanı dünyaya her bakımdan düşünsel bir temelde açılmaya hazırlayabilecek bir eğitimdi ve, yine yazara göre, bizi böyle bir eğitime götürebilecek en önemli yollardan biri, dünya edebiyatıyla, başka deyişle “geçmişin bize çeşitli halkların yazarlarının, şairlerinin ve düşünürlerinin eserleri aracılığıyla miras bıraktığı bir düşünceler, deneyimler, semboller ve vizyonlar” dağarcığıyla tanışmaktan geçiyordu: “Bu yol sonsuzdur, kimse herhangi bir zaman o yolun sonuna varamaz, kimse tek bir büyük kültür çevresinin edebiyatının bile derinliklerine bütünüyle inemez… Buna karşılık tek bir seçkin düşürün veya edebiyatçının dünyasına anlayarak girmek bile canlı bir bilince ve kavramaya değgin eşsiz bir yaşantıdır… Önemsememiz gereken şey, olabildiğince fazla okumak değil, fakat kendi özgür seçimlerimizle edindiğimiz başyapıtlara onlara ayırdığımız zamanlarda kendimizi adamamızdır; ancak bunu yaptığımız takdirde insanoğlunun bugüne kadar düşünmüş ve hedeflemiş olduklarına ilişkin bir fikir edinebilir, insanların nabız atışlarıyla mutluluk verici ve doyurucu bir ilişki kurabiliriz… Sonuçta okumak, kendimizi ‘oyalamaya’ değil, fakat ‘toplamaya’, hayatımıza gittikçe daha yoğun anamlar vermemize hizmet etmelidir…” Hesse, yazısının devamında dünya edebiyatından seçtiği ve böyle bir yönelimi destekleyeceğine inandığı başyapıtlardan söz eder. David Damrosch, “Dünya Edebiyatı Nasıl Okunmalı?” kitabıyla sanki sözü Hesse’nin bıraktığı noktadan alıyor ve bize dünya edebiyatının denizlerine ait somut haritalar çiziyor. Bu denizlere yelken açmanın güçlüklerinden söz ederken, bunları aşmak için ne gibi birikimlere ihtiyaç duyacağımız konusunda bizi bilgilendirmeyi amaçlıyor. Örneğin işe doğrudan ‘edebiyat’ kavramının çeşitli kültür çevrelerindeki anlamıyla başlıyor, daha sonra farklı kültür çevrelerinin edebiyattan ve yazarlardan beklentilerine değiniyor. Temel hedefini: “Bu kitap dünya edebiyatını anlayarak ve zevk alarak okumak için geliştirmemiz gereken bir dizi yetenek etrafında kurulmuştur”, dedikten sonra şöyle devam ediyor: “Edebiyat hakkında farklı kültürlerin sahip oldukları farklı kanaatlerin farkında olmalıyız – bunlara, edebiyatın ne olduğu, ne şekilde yazıldığı ve okunduğu, toplumsal ortamı ve etkileriyle ilgili kanaatler de dahildir.” Dünya edebiyatının meraklıları açısından bu kitap, bence ancak her okurun yanından ayırmaması gereken bir harita diye nitelendirilebilir. acem20@hotmail.com kultur@cumhuriyet.com.tr “Aşkın Son Mevsi- mi”, 19. yüzyõlda Rus eleştirel gerçekçiliğinin doruklarõnõ oluşturan “Sa- vaş ve Barış”, “Anna Karenina”, “Diriliş” gi- bi anõtsal romanlarõ kadar, Rousseau’dan feyz almõş ütopik toplum-ahlak an- layõşõ ve çarlõk düzeninde- ki adaletsizliklere, baskõla- ra karşõ çõkarak köylü sõnõ- fõndan yana tavõr almõş, farklõ yaşam tarzõyla da Ro- main Rolland’dan Bernard Shaw’a, Theo- dor Dreiser’den Thomas Mann’a kadar pek çok ünlü kalem erbabõnõ derinlemesine etki- lemiş, büyük yazar Lev Tolstoy’un (1828- 1910) son yõlõna kamera tutuyor. 1990’lõ yõllarõn “Soapdish”, “Özel Bir Gün” gibi orta karar filmlerinden çok, Robert Downey Jr.’õn işiyle sefahat âlemleri arasõn- da kalmõş genç bir hekimi oynadõğõ, başarõlõ ta- rihsel dönem filmi “Restorasyon”uyla hatõr- ladõğõmõz, genelde İngiliz özeni ve inceliğiy- le çalõşan Amerikalõ yönetmen Michael Hoff- man’õn, senaryosunu Jay Parini’nin dilimize de çevrilmiş, çok satan romanõndan uyarlaya- rak parlak bir oyuncu kadrosuyla (kõsmen Al- manya’da kõsmen Rusya’da) çektiği “Aşkın Son Mevsimi”, Tolstoy’dan çok, büyük yazarõn yakõn çevresindekiler arasõnda süregelen çe- kişmelere yoğunlaşan konusuyla alõşõlagelmiş biyografik filmlerden ayrõlõyor. Aynõ zaman- da evlilik kurumunun trajik çõkõşsõzlõğõna da de- ğiniyor 15 yõllõk evli yönetmen Hoffman. Soylu bir aileden gelen Tolstoy’un (yõllarõn de- ğerinden kaybettirmedi- ği Christopher Plum- mer, kõrõş kõrõş köylü giy- sileri içinde, kâh anarşist kâh pasifist olabilen, us- ta işi yorumuyla filmi sürüklüyor), doğup bü- yüdüğü Yasnaya Polya- na’daki malikânesine ve çalkantõlõ dünyasõna se- yirciyi anõnda dahil ediveren film, yazarõn şimdiye dek bize malcõ-mülkçü, hõrslõ bir hatun olarak belletilmiş, yarõm yüz- yõllõk, çaçaron karõsõ imajõnõ tersine çevirerek çoluk çocuğunun geleceği için kaygõlanan, anaç bir yaşlõ kadõna dönüştürdüğü Sofya (Rus asõllõ, büyük oyuncu Helen Mirren da filmin öteki lokomotifi kuşkusuz) ile Tolstoycu ha- reketi mutlaka sürdürüp tüm Rusya’da yay- gõnlaştõrmayõ görev edinmiş, yazarõn görüşle- rine gönülden bağlõ Vladimir Çerkov’un (Paul Giamatti yine alabildiğine antipatik) ba- şõnõ çektiği müritleri arasõnda sürüp giden çe- kişmelerin ortasõnda kararsõz kalakalmõş gös- teriyor Tolstoy’u. TOLSTOY’UN İDEALİST GENÇ SEKRETERİ İster istemez kendini bu çatõşma-çekişmenin içinde bulan, Tolstoy’un idealist genç sekre- teri Valentin Bulgakov’un (James McA- voy) bakõş açõsõndan izlediğimiz filmde, yaş- lõ yazar sonunda tercihini yapõyor ve malõnõ mülkünü, ailesini, kontluğunu filan reddediyor vasiyetinde. İnançlarõnõ, ideallerini, ütopik öğretisini Yasnaya Polyana’daki aile çevresinde gerçekleştiremeyeceğini fark ederek malikâ- nesini terk edip 1910’da güneye giderken yoldaki Astapovo tren istasyonunda hastalanõp ölüyor 82 yaşõnda. KAÇIRILMAYACAK BİR FİLM Eleştirdiği Ortodoks kilisesi tarafõndan afo- roz da edilmiş, toplumsalla bireysel olanõ iç içe geçirerek yazdõğõ, psikolojik çözümlemelerle bezeli, epik derinlik içeren eserlerinde unu- tulmaz karakterler yaratmõş, toplumu dönüş- türme gücüne erişmiş Tolstoy’un sorunlu ev- liliğinin o dönemin basõnõnca sürekli yakõndan izlendiği, günümüzün paparazzi etkinliklerini çağrõştõran kimi sahnelere de yer veren film, bir Tolstoy’la baş müridi Çerkov’un tarafõnõ, bir gariban Sofya’nõn tarafõnõ tutarken, yazarõn çok hakkõ yenmiş, hayatõnõn aşkõ, çilekeş karõsõn- dan yana çõkõyor son tahlilde. Aşk, evlilik, ütopya, aile, hõrs entrikalarõy- la karõşõk olarak birbirlerinden ölesiye nefret eden Çerkov’la miras kavgasõna tutuşmuş Sofya’nõn çatõşmasõ üstüne kurulu filmin se- yirciyi hemen ele geçiren anlatõmõ birinci sõ- nõf. Çerçevelerinden mekânlarõna, müzikle- rinden oyunculuklarõna kadar başarõlõ bir dö- nem filmi atmosferinde ve yer yer Çehov ta- dõnda seyreden “The Last Station”, özellik- le inançlarõyla karõsõ arasõnda ikilemde kalmõş Tolstoy-C. Plummer’la, Tolstoy’un büyük yazar oluşunda yõllarca saçõnõ süpürge etmiş Sofya-H. Mirren ikilisinin müthiş yorumlarõyla ezberimizi bozacak ve resmen kaçõrõlmayacak bir filme dönüşüyor özetle. Michael Hoffman’ın yönettiği ‘Aşkın Son Mevsimi’, başarılı bir dönem filmi. Christopher Plummer ve Helen Mirren’ın müthiş yorumlarıyla kaçırılmayacak bir yapım. 29. İstanbul Festivali’nin Uluslararasõ Yarõşma filmlerinden ‘Aşkõn Son Mevsimi’, büyük yazarõn son yõlõnõ anlatõyor ŞAİR AHMET NECDET YAŞAMA SESSİZCE VEDA ETTİ, TIPKI YAŞARKENKİ GİBİ... ATAOL BEHRAMOĞLU Şair Ahmet Necdet sessiz sedasõz aramõz- dan ayrõldõ. Bir dost ve şair için “öldü” söz- cüğünü kullanmak çok güç. Yaşama ses- sizce veda etti. Tõpkõ yaşarkenki gibi. “Yusufçuk”taki Salõ buluşmalarõmõ- za kimi kez önceden gelir, yüzünde se- vecen gülümseyişiyle öteki Salõcõ’larõn gelmesini beklerdi. Genellikle de, ina- nõlmaz üretkenliğinin ürünü yeni bir şi- ir kitabõ ya da şiir çevirileri derlemesiy- le bizlere sürpriz yapmaya hazõrlana- rak… Öteki Salõcõ’lar derken, Ahmet Nec- det’in yanõ sõra, değişmez kare asõmõz, Nev- zat Çelik, İbrahim Baştuğ, Hakan Şenocak ve bendik. -di’li geçmişle konuşmamõn nedeni, kimi kez yirmi otuz kişi bir araya geldiğimiz bu Sa- lõ buluşmalarõmõzõn artõk çok gerilerde kalmõş olmasõ. Salõ buluşmalarõmõzõn son ermesinde, sevgili eşi Somay’õn ölümünden sonra kur- duğu yeni yaşamõnda Ahmet Necdet’in ken- dini biraz geriye çekmesi de etken olmuştur. Onunla ilk kez İzmir’de karşõlaşmõş olma- lõyõz. Anõlarõnda ya da güncesinde bu ilk gö- rüşmemizden söz ettiğini anõmsõyorum. Be- nim uzun süren yurtdõşõ sürgünlüğümden dönüşümün ilk günlerinde, Cemal Süreya ve Ahmet Necdet’le arada bir buluşur, şimdi yok edilen eski Galata Köprüsü’nün alt katõnda- ki meyhanelerden birinde rakõlarõmõzõ içerek sohbet ederdik. Cemal Süreya’nõn apansõz ölü- mü bu doyumsuz sohbetleri sona erdirdi. Ahmet Necdet’ten söz ederken Mustafa Yalçın’õ anõmsamamak olmaz. Biri sessiz, sa- kin (A. Nec- det), öteki ele avuca sõğmaz, delişmen, de- vingen (M. Yalçõn) iki hayat çõlgõnõ, yaşama sev- dalõsõ, şiir delisi… Ortak anõlarõmõzõ bir gün belki yazma fõrsatõm olur… Ahmet Necdet, sözcüğün gerçek anlamõyla bir şiir sev- dalõsõ, “sapına kadar” dedikle- ri türden bir şairdir… Şiir akõmla- rõnõn içinde olmaktan çok kõyõsõnda durduğundan, toplu değerlendirmelerde adõ pek geçmez. Oysa “Ne Çok Enkaz”, bir Ahmet Necdet klasiği olduğu kadar, 20. yüz- yõl şiirimizin de unutulmayacak şiirlerinden- dir. Sorumluluk üstlenmekten kaçan, sadece tüketen, konuştuğunda da her şeye ve herkese tepeden ba- karak burnundan kõl aldõr- mayan “aydın” tipi, hiç- bir şiirde böylesine mas- karaya çevrilmemiştir. Ahmet Necdet çağ- daş edebiyatõmõzõn en güzel aşk şiirle- rinden bazõlarõnõn da şairidir. “Zümrüt Lon- ga”daki doyumsuz dil tatlarõnõn tü- münü burada siz- lerle paylaşmak is- terdim. Birkaç be- yit’iyle yetineyim: “Kedinin gözü henüz açıktı / Sa- baha karşı fırtına çıktı // Yazlıkçılar uykudan uyansın diye / Yağmur gü- rültüyle indi siteye // Bozcaada üç beş kulaç ötesi / Taş plakta Hafız Burhan’ın sesi / Sarhoş- tum yağmura doğru koş- tum / İda’dan inmiştim Ege’ye düştüm // Sardalya za- manıydı yaz’ı savurduk / Somayım’la olmadık düşler kurduk // Derken akşam ol- du dindi fırtına / Ay bir yana Bozcaada bir yana // Tenneni teni tenes / Teni tene Te- nedos…” Şairler hep, bir gün hiç ölmeyeceklermiş- çesine, “olmadık düşler” kurarlar… Yaşamõn bana kazandõrdõğõ en duygulu, üret- ken, sevecen dostlarõmdan Ahmet Necdet, ni- ce emek ve sevgi ürünü düşlerini, şiirlerde, şi- ir çevirilerinde bõrakarak yaşamdan ayrõldõ. Onun “olmadık düşler”ine ortak olmak is- terseniz ve henüz okumadõysanõz kitaplarõnõ edinmekte gecikmeyin. Çünkü şairler bu düşleri sadece kendileri için değil, sizler için de kurarlar. Yayõncõlar, dijital yayõncõlõğõ konuşuyor Kültür Servisi - İstanbul Bilgi Üniversitesi ile Türkiye Ya- yõncõlar Birliği’nin iki yõlda bir düzenlediği “Türkiye Yayın- cılık Kurultayı”nõn dördüncü- sü dün başladõ. İstanbul Bilgi Üniversitesi Santralistanbul Kampusu’nda bugün de devam edecek kurultayõn bu yõlki ça- lõşmalarõ Dijital Yayõncõlõk üze- rine yoğunlaşõyor. Türkiye Ya- yõncõlar Birliği Başkanõ Çetin Tüzüner, İstanbul Bilgi Üni- versitesi Rektör Yrd. Prof. Dr. Şule Kut ve Kültür ve Turizm Bakanlõğõ Müsteşarõ İsmet Yıl- maz’õn açõş konuşmalarõyla başlayan etkinlikte, her gün üçer oturumdan toplam altõ otu- rum gerçekleşiyor. Dün olduğu gibi bugün de 10.30’da başlayõp 18.30’da sona erecek oturumlarda, “Dijital Yayıncı- lığın Hukuki ve Mali Çerçe- vesi”, “Dijital Ortamda Ya- yınlama Özgürlüğü”, “Bilgi Veri Tabanları, Dijital Kü- tüphaneler”, “Dijital İçerik Üretimi ve Yönetimi”, “Eği- timde Dijital Yayıncılık”, “Di- jital Yayın, Dağıtım, Satış, İletim-Okuma Araçları” gibi konular ele alõnõyor. (0 212 512 56 02) Şairler, hep, bir gün ölmeyeceklermişçesine, “olmadõk düşler” kurarlar. Ahmet Necdet’in “olmadõk düşler”ine ortak olmak isterseniz ve henüz okumadõysanõz, kitaplarõnõ edinmekte gecikmeyin. Duygulu,üretkenvesevecen Kültür Servisi - Geçirdiği beyin kanamasõnõn ar- dõndan kaldõrõldõ- ğõ yoğun bakõmda, geçen pazartesi gü- nü yaşamõnõ kaybeden şair, çevirmen ve coğrafya Profesörü Ahmet Necdet Sözer’in (77) cenazesi dün Şişli Cami- si’nde kõlõnan öğ- le namazõnõn ar- dõndan Zincirli- kuyu Mezarlõ- ğõ’nda toprağa verildi. Cenazeye, Ah- met Necdet’in ailesinin ve dostlarõnõn yanõ sõra, kültür - sanat dünyasõndan çok sayõda isim katõldõ. AHMET NECDET TOPRAĞA VERİLDİ Kültür Servisi - Cemal Reşit Rey Konser Salonu, mayõs ayõ prog- ramõnda, kendi alanõnda öncü kadõn müzisyenleri sahnesinde konuk edecek. Bugün saat 20.00’de CRR’de mü- zikseverlerle buluşacak isim, yetmişli yõllarda Hindistan’da “Çingeneler Kraliçesi” ilan edilen Esma Redzepova ola- cak. “Çingenelerin zulme uğ- radığı bu dünyada ben de bir çingeneyim” diyen, õrkçõlõğa ve etnik ayrõmcõlõğa karşõ sür- dürdüğü mücadelesiyle pek çok ödüle layõk görülen Redzepova, “Ensemble Teodosievski” ile birlikte sahneye çõkacak. Mayõs ayõnda CRR’de izlenebilecek isimlerden bir diğeri, Porte- kiz’in en tanõnmõş fado sanat- çõlarõndan olan Misia olacak. Misia, yeni albümü “Ruas”õn ta- nõtõm turnesi kapsamõnda 13 Mayõs’ta saat 20.00’de konser verecek. Müziğin ‘kraliçeleri’ Misia
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear