25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
İ.GÜRŞEN KAFKAS 8 Mart Uluslararası Dünya Emekçi Kadınlar Günü’dür. Toplumda kişi hürriyetlerinin sınırı, bu hürriyetlerin topumun gönenciyle ilişkisine bağlıdır. Kadın, toplumun ve ülkenin yaşamında bir bütünün önemli parçasıdır. İnsanlığın yaşamında kadının yeri farklı toplumlarda, farklı konumlarda algılanmıştır. Eğitim düzeyi gelişkin olan ülkelerde kadınların, siyasal, sosyal ve toplumsal değerde ileri konumda oldukları görülmektedir. Kadınların emek sömürüsünün önüne geçmek, ikinci konumda görülmeye, itilmeye tepki amacıyla 1857’de New York tekstil işçileri olarak direnişleri ilk kıvılcımdı. Daha fazla ücret, insani koşullar ve eşit hakları ileri sürerek ağır çalışma saat ve koşullarını, ücret düşüklüğünü protesto içerikli grevleri direnişlerinin nedenleriydi. 153 yıl önce kadınların hak arayışı ve ezilmişliğe başkaldırıları yaşanmıştı. 1917’de Rus kadınlar, savaşlarda kaybettikleri iki milyon asker için yönetim politikasını protesto amacıyla ayaklanmışlardı. Rus çarı, kadınlara “8 Mart’ta seçme hakkını” tanıdı. Bu tarih “Dünya Kadınları Kutlama Günü” adıyla uluslararası bir gün olarak benimsendi. 1918’de Nezihe Muhiddin’in Edebiyat-ı Umumiye dergisinde yayımlanan “Karanlık Yollar” adlı öyküsü, o günkü kadınlarımızın acınası yaşamını irdelemektedir. Nezihe Muhiddin, iyi eğitim almış, iyi bir konuşmacı ve saygın bir kadındı. Dünyada ve ülkemizde nüfusun yarısı kadındır. Genelde en yoksul, eğitimsiz ve hatta okuma / yazma oranının düşüklüğünde kadınlar öndedir. Ülkemizde Doğu ve Güneydoğu bölgelerinde bu oran daha da düşüktür. Kadınlar daha düşük ücretlerle çalıştırılıyor, erkeklerin gerisinde kalıyor, siyasette, yönetim erkinde, taşınmaz mal edinmede ve sosyal güvencede çözümsüz sorunlar yaşıyorlar. Kadınların eğitimleri ve yaşam becerileriyle üretkenlikleri toplumun gelişmesine ve değişmesine çoğulcu bir zenginlik katacaktır. “Dünya yüzünde gördüğümüz güzel olan her şey kadının eseridir” ve “Hiçbir asil, ebedi ve büyük netice yoktur ki, içeriğinde kadın varlığı bulunmamış olsun” özdeyişleriyle Kemal Atatürk, kadının toplumun değişiminde önemini ve yerini anlatmaktadır. 1924’te Tevhid-i Tedrisat’la (eğitimde birlik) eğitimde, 1925’te giyim kuşamla sosyalleşmede, 1926’da da Medeni Kanun’la hukuksal alanda yenileşmelerle kadınlar kafes ardından gün ışığına çıktılar. Kadın haklarının verilmesiyle onlara tanınan toplumsal verilerle konumlarında erkeklerle eşitlenmeye gidildi. 1930–1934 yıllarında seçme, seçilme hakkı tanındı. Kadınlara tanınan haklarla yüzlerindeki peçe gibi, gözlerindeki karanlıklar da açılıyordu. Kadın, düşüncede, duyguda ve sosyal alanda toplumun önemli bir bireyi ve üretken bir parçası olma yolunda ilerliyordu. Dün, “anamız” diye sarıldığımız, bugün “eşimiz” diye sevdiğimiz, yaşamı tüm engelleriyle paylaştığımız kadın; her hakkı, hukuku ve sosyal yapısıyla yerini almalıdır. Yaşamakta olduğumuz bu cennet vatanımızda kadın – erkek ayrımı yerine “önce insan” demeliyiz. Kadın, erkek toplumsal gelişmede bir bütünün tamamlayıcı öğeleridir. Kadın hakları, göreceli değil yerine kalıcı, bağlayıcı ve yasal boyutta olmalıdır. Medeni ve çağdaş bir toplum olmanın gereği budur. Dini ve ideolojik dayatmalarla kadınlar ikinci sınıf bir varlık olarak görülmemelidir. Toplumun temeli kadındır. Bugün ülkemizde dini baskılar ve töre uygulamalarıyla kadın ve kızların eğitimden yoksun bırakıldıkları bir gerçektir. Geri plana itilmeleri, baskı ve şiddetle sindirilmeleriyle ilgili birçok olay basında sıkça görülen ana konulardır. Erkekle konuştu diye diri diri gömülen, mal gibi para karşılığı satılan, intihara zorlanan, töre gereği öldürülen kadın ve kızlar, ülkemizin eğitimde ne kadar geri olduğunun göstergesidir. Hıfzı Veldet Velidedeoğlu’nun “üç H” leri: “Hoca, Hekim, Hâkim’in işlevleri yıpratılırsa o toplumdan hayır gelmez” özlü anlatımına “bir H” daha “Hanım’ı (kadın)” da eklemeyi düşünüyorum. Ülkemizin kalkınması için kadınların, siyasal, toplumsal, kültürel ve sosyal alanda yetiştirilmeleri, görev almaları kaçınılmazdır. Kadınlarımız ülkemizin yönetim beşiği olan Millet Meclisi’nde de sayısal varlıklarını arttırmalı ve her basamaktaki yönetimlerde de yerlerini almalıdırlar. Toplumun kalkınabilmesi, kadın - erkek bütünselliğinin gerçekleştireceği akıl ve bilim önceliği ile olabilecektir. Devletin, siyasi partilerin, sivil toplum örgütlerinin, tüm kurum ve kuruluşların “kadın hakları, toplumdaki yeri ve eğitimi” konularında önemli çalıştaylar yapmalıdır. Kadınlarımızı siyasi, sosyal çıkmazın gerisine itmek yerine onları 21. yüzyılın çağdaş, uygar gururlarımız olarak görmeliyiz. Eli öpülesi Türk kadını analık hakkı ile her zaman yücelerdedir. 8 Mart Dünya Kadınlar Günü, tüm kadınlarımıza kutlu olsun. CMYB C M Y B DÜZ ÇİZGİ ÜMİT ZİLELİ Kavgaya Dair... Kavga güzeldir... Ama, bir karanlık kuytuda, bir hiç uğruna canların yakıldığı, bir meyhane köşesinde neden çıktığı bile bilinmeyen boğazlaşmaların yaşandığı, mahalledeki kızcağızın sevdiği delikanlının mahallenin namusu adına meydan dayağına yatırıldığı ya da üç kuruşluk arazi uğruna birbirine giren aşiretlerin onlarca ölü verdiği kavgalardan söz etmiyorum… Sözünü ettiğim, uğruna en yakıcı acıları, en dayanılmaz hüzünleri, en büyük yalnızlıkları, en kahredici ihanetleri yaşamayı göze aldığın, hatta gerektiğinde gözünü kırpmadan ölümüne yürüyebildiğin kavgadır… Bedelini ağır ödediğin bu kavgada, çok uzun ve ince bir yolun sonuna ulaşana dek en fazla anlık mutluluklar, küçük sevinçler vardır, hiçbir şeye değişmeyeceğin… Böylesine bir kavgada en büyük dayanağın tarihtir. Bilirsin ki, tarihi yaratanlar hep büyük kavgaları verenlerdir. Yine bilirsin ki, o kavgaları verenlerin çok önemli bölümü kavgayı kaybetmiştir… -Ama bir sonraki kavganın da kazanım yolunu açmıştır… Kavga uzun solukludur ve ölümüne acıdır aynı zamanda… Kavganın her anında sınandığını duyumsarsın… Birlikte yola çıktıklarının, saf tuttuklarının birer birer düştüğünü, yok edildiğini görürsün… Daha da acısı; bazıları teslim olmuş, bir bölümü ise karşı saflarda yer almıştır… Bu büyük kavgada sayısını bile unuttuğun irili ufaklı yenilgilere uğrarsın, hiç düşmeyeceğini sandığın kalelerin fethedildiğine tanık olursun.. Hep bir kuşatılmışlık duygusuyla yaşarsın seni tüketen zamanı… Düş kırıklıklarının yüreğine acı bir bıçak gibi saplandığı çok uzun geceler yaşarsın… Öyle ki aynaya bile bakmazsın, bakamazsın uzun zaman, gözlerinin ta derinlerine oturmuş yenilgiyi görmemek için… Sonra, tek başına kaldığın hissine kapılırsın… Dayanılmaz bir yalnızlık duygusudur bu… Ama yüreğinin derinlerinde bir ses hiç de böyle olmadığını fısıldar durmaksızın… Aslında yine o küçük yenilgilerden birini yaşadığını anlarsın… Suskun ama yürekli, bitkin ama ayağa kalkmaya hazır insanların kavgaya ortak olduğunu hissedersin… -Tüm gücünle ayağa kalkarsın… Kavga, işte o zaman çok güzeldir… Teslimiyetler, ihanetler, içten fethedilen kaleler, hepsi bir çırpıda silinmiş, geride kalmıştır. Kavgaya kaldığın yerden devam edersin. Düşenlere, uzlaşanlara, teslim olanlara, saf değiştirenlere dönüp bakmazsın bile… Hiç tanışmadığın, ama çok iyi tanıdığın sıcacık insanların hiçbir karşılık beklemeksizin yolladığı sevgilerden keyif duyarsın, yenilenirsin… Artık önemli olan zaman, mekân, duygular, incinmeler, umutsuzluklar değildir. Önemli olan kavganın kendisidir, bunu yüreğinin derinliklerinde bir kez daha keşfedersin… Bir gün düşme ihtimalin olsa da, yine aynı coşku, aynı hınçla sürdürürsün kavgayı… Kaybetsen de, senden sonra gelecek olanların kazanacağını bilirsin… - Tarih bunu sana öğretmiştir… Gülümsersin… Bir Yurtsevere Mektup (XLIX) Sevgili kardeşim Balbay, korkaklığın, alçaklığın, güce tapmanın, teslim olmanın çok olağan sayıldığı, adeta yüceltildiği haysiyetsiz bir süreçten geçiyoruz… Tarih bize öğretti ki, bu türden “fetret” devirleri geçicidir.. Böylesine karanlık dönemlerden ancak her türden tertibe karşın gerçekleri korkusuzca savunan, gücün karşısında eğilmeyen, dimdik durmayı bilenler şan ve şerefle çıkabilir…Sevgili İlhan Selçuk’un deyişiyle; hamamböceği gibi karanlığa uyum sağlayanların sonu ise tarihin çöplüğüdür... Uzun yıllar önce yazdığım, “Kavgaya Dair” başlıklı yazımı, bu ülkenin başı dik, onurunu satmayan, kavgayı sürdüren tüm yurtseverlerine, aydınlık insanlarına armağan ediyorum. Hepinizi, tüm sürgünleri, bir yurtseverin olanca gücü, sıcaklığı ve kararlılığıyla kucaklıyorum kardeşim. Dünya Emekçi Kadınları ve Kadınlarımız KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak@yahoo.com.tr ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI kamilmasaraci@gmail.com 25 ŞUBAT 2010 PERŞEMBE CUMHURİYET SAYFA 15 Recep’e İspanya’da pabuç atmışlar... Ya önüne boğa atsalardı! Aşı Faruk Yıldız: “AKP’yi ağızlarından köpükler saçarak savunanların toplum sağlığı açısından aşılatılmalarında yarar vardır.” Arif Sağ Ali Cihan: “Recep’in aılım şarkıcısı Arif Sağ’dan müzik dersleri: Sol anahtar nasıl satılır? Bağlama ile yağlama nasıl yapılır? İtiraf Necati Cebe: “Fişleme sırasının kendilerinde olduğunu söyleyen AKP Milletvekili Avni Doğan, parti sırlarını açıklamaktan disiplin kuruluna verildi”. YağmurDeniz Samsun’daki yasakçı rektöre çağrı! ÇANKAYA’DAKİ AKP’li tarafından Samsun’daki On Dokuz Mayıs Üniversitesi’ne rektör yapılan Hüseyin Akan’ın uyguladığı İslamcı yasaklardan ve Atatürkçü öğrencilerin etkinliklerini engellemesinden söz etmiştik. Akan’ın yardımcısı Ferşat Kolbakır “tekzip” metni göndermiş, yapılanları inkâr edip yazdıklarımızın tümüyle hayal ürünü olduğunu söylüyor. Haydi, canım sen de! Üstelik sen aradan çekil, iki kişi tartışırken üçüncüye... YÖK’teki Yusuf-Yusuf’un himayesinde Çankaya’daki AKP’linin rektör yaptığı Hüseyin Akan, çık ortaya, muhatabımız sensin: Adamına imzalattırıp gönderdiğin “tekzip metni” baştan aşağıya gerçekdışı. Yazdıklarımızın her satırının tanığı var, olayların belgesi var. Üstelik tanıklarımız “gizli” değil. Otur bir de sen “tekzip metni” yaz; altına istersen “ıslak” istersen “kuru” imzanı at. Madem yazdıklarımızın tümü hayal ürünü, altına imzanı atmaktan niye çekiniyorsun; çekinme, korkma, cesur ol. İstersen “tekzip metni”ni al mahkemeye git. Şu kadarını söyleyebilirim ki cemaate danışıp doğru adrese gidersen, mahkemeden tekzip kararı çıkarır ve gerçekdışı iddialarını gazetemizde yayımlatabilirsin. Bu da AKP iktidarında bizim alışık olduğumuz bir durumdur. Nazi Almanyası’nda papaz Martin Niemöller’in günlüğünden: “Önce sosyalistleri topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü ben sosyalist değildim. Sonra sendikacıları topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü sendikacı değildim. Sonra Yahudileri topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü Yahudi değildim. Sonra beni almaya geldiler; benim için sesini çıkaracak kimse kalmamıştı.” TÜRK Silahlı Kuvvetleri’ne yönelik “savaş”ın cephe gerisine geçip emekli Tümgeneral Naci Beştepe’den “Silah Bırakma” konusunu dinleyelim: “Terörün önlenmesi çerçevesine sokularak; iyi niyet, barış ve demokrasi adı altında Türkiye’ye dayatılmak istenler arasında sık sık gündeme gelen bir konudur silah bırakma! Başta ABD, AB, Irak, Kuzey Irak Yerel Yönetimi olmak üzere dış cephe; PKK, onun temsilcisi olan partiler, çok aydın liberaller, barış havarisi yazar-çizerle oluşan iç cephe, iki de bir dillendirirler. Silah bırakma derken, devletine karşı gelerek ülkeyi bölme amacıyla dağa çıkmış, devlet güçlerini ve devletin her türlü kurumunu karşısına alan eşkıya çetesi ile devletin yasal silahlı gücünü aynı kefeye koyarak karşılıklı silah bırakmadan dem vururlar. Bu dilek devlet kurumlarınca daima reddedilir. Silah bırakması gerekenin, yasa dışı olarak silah taşıyanlar olduğu vurgulanır. Bu açıklama sıklıkla Türk Silahlı Kuvvetleri’nden gelir. Genellikle, Milli Güvenlik Kurulu toplantı sonuç bildirgelerinde yer alır. Yani, yıllardır söylenmesine karşın karşılıklı silah bırakma kabul görmemiştir. Fakat Ergenekon denen dava başlayalı ve AKP’nin Kürt açılımı ortaya atılalıdan beri bazı değişmeler yaşanmaya başlamıştır. Davanın ve ona paralel olarak giderek artan darbe davalarının iki özel hedefinin olduğu açıktır: Birincisi, Cumhuriyetin kuruluş felsefesi ile dolaysıyla laik cumhuriyetle mücadele. İkincisi ise açıkça görülmemekle beraber terörle mücadele eden Türk Silahlı Kuvvetleri’dir. PKK ile mücadelede ön plana çıkmış ne kadar kahraman, gözünü budaktan esirgemeyen astsubay, subay, general varsa, darbe ve çete sıvamaları ile tutuklanmıştır, gözaltılar ve tutuklamalar devam etmektedir. AKP ve onun hükümeti ile Kürt açılımı destekçileri, Türk Silahlı Kuvvetleri’ne ‘Siz de silah bırakın’ veya diğerlerinin diliyle ‘Karşılıklı silah bırakılsın’ diyemedikleri için dolaylı bir yol bulunmuştur. Türk Silahlı Kuvvetleri’nin terörle mücadele azmi böyle kırılmak istenmektedir. Başarılı olup olmadığını olayların içinde yaşayanlar daha doğru değerlendirebilirler. Dikkat çeken son aylarda Türk Silahlı Kuvvetleri’nin operasyon haberlerin giderek azalmasıdır. Kış mevsiminin etkisi vardır mutlaka ama kış her yıl olmaktadır!” Silah bırakma! SESSİZ SEDASIZ (!) HARBİ SEMİH POROY HAYVANLAR İSMAİL GÜLGEÇ BULMACA SEDAT YAŞAYAN SOLDAN SAĞA: 1/ Yergi amacõyla yazõlmõş, genellikle nükteli bir şekilde sonuçlanan kõsa şi- ir. 2/ Bal koymaya yarayan küçük tek- ne... Bir zekâ oyu- nu... 3/ Bir organõ- mõz... Osmanlõ top- rak düzeninde yõllõk geliri yirmi bin ile yüz bin akçe ara- sõnda olan dirlik. 4/ Tõraş bõçağõ. 5/ Küçük er- kek kardeş... Bolu’nun Ge- rede ilçesinde, kayak mer- kezi olan bir dağ. 6/ Üstü şekerli, renkli ve parlak bir maddeyle kaplanmõş hap... Tavlada “üç” sayõsõ. 7/ Dinsel bayramlardan bir önceki gün... Aşõboyasõ. 8/ “Çok yuva bekledim cücük çõkmadõ/Boş yuva beklemiş --- kuşa döndüm” (Pir Sultan Abdal)... Dörtte bir. 9/ Kamu... Türkiye ile Gürcistan arasõndaki sõnõr kapõsõ. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Genellikle sevecen ve hüzünlü bir konu işleyen küçük lirik şiir... Avuç içi. 2/ “Pay ederek iki kerede yap” ör- neğinde olduğu gibi, tersinden de aynõ şekilde okunan tüm- ce. 3/ Nişan... Kişisel duygularõn esin yoluyla coşkulu ve etkili anlatõmõ. 4/ Kadõnlarõn yüzlerine sürdükleri allõk... Bağõşlama. 5/ Raflarõ olan kapaksõz ve taşõnõr dolap. 6/ Ka- dastro haritalarõnda parseller topluluğu... Bir nota... Akõl. 7/ Ankara kentini oluşturan ilçelerden biri... Bölmeli gö- çebe çadõrõ. 8/ Kuzu sesi... Deniz taşõtlarõnõn pervanesi. 9/ İçine sõvõ vermek amacõyla bir damara sokulan ince boru. 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 Ş A H N İ Ş İ N A B A S U M E N R A M A K A Ş I T R İ T O N E S R A O R A N F Ö İ N Ç E T İ Z A M İ L B A Y L A İ N A L E K İ R M A S T İ 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 e-posta: umitzileli@gmail.com HAYAT EPİK TİYATROSU MUSTAFA BİLGİN hetiyatrosu@mynet.com
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear