22 Kasım 2024 Cuma Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
FEKLAVYE . Ama okvımak da anımsamak- ır", diye ekleyen François Mauriac da öyle. Ama her ikisi de gerçekte yalnız- ca romanı, belki romanın da belirli bir türünü dü§ünür. Gerçekten de, andığımız gözlemle- rin yalnızca anlatıya bağlanması duru- munda bile, yiizde yüz doğru oldukla- nnı, tüm anlatı örneklerini kapsadık- larını kim ileri sürebilir? Örneğin To- urnier gözleminde ne ölçüde haklıdır? "Sıradan bir yazarsa, nesnelere ve kişi- lere özlerine yabancı, üzerlerine ya- rarsız süsler gıbı yapı^an, yakıştırma nitelikler vererek güzelleştirir!" sözü- nün gerçekle yüzde yüz Örrüştüğü söylcnebıiir mı? Yazar ya da romancı- nın konumu gerçekten var olan bir ki- şiyi gıydıren reranın, gerçekten var olan bir odayı döşeyen bir iç mımarın konumu mudur? Hayır. Nesneleri ve varhklan da, onları güzelleşurmekte kullandığj süsleri de yazarın kendisi lasarlayıp söze döktüğüne göre, süc mü kişi ve nesnelere yabancıdır, kişi ve nesneler mı süse, nasıl bılebıliriz? Temel işlem gözlemlenmiş ya da tasar- unmış şeylerin söze aktarılması oldu- ğuna göre, sorun öze yabancı kalıp kalmama sorunu değil, birbirleriyle Lv.ğdaşurılması gereken öğclerin bağ- dâj'înhp bağdaşunîarnamasıdır. Bu dı::umda da başka türlü ele ahnması y«ır.!:ş olur. Kuşkusuz, Michel Tournier, "Oy- sa ivi yazar hiçbir şey eklcmez gerçek- te". derken, belirli bir roman, daha ge- nel olarak da beiirli bir yazın anlayışı- :ıı ortay.ı koyar. Bu anlayışa göre, da- ha roınana ya da şiire dökülmeden ön- ce de varoian bir gerçek vardır, gerçek bir dünya, gerçek nesneler ve gerçek kişiler vardır; iyi yazar, hepsınin de- ıinliklerine inip gizın varmış bir özne olarak, içlerınden, derın ve geçerlı öz- lcriyle aydınlatıp gösterir onlan bize. Iiiç kuşkusuz, bir fotoğrafçı gibi yap- niaz bu işi, sanatının gereklcri uyarın- ca, belli bir oranda dönüştürür; ama, ne olursa olsun, yaptığı şey önceden var olanı görünür ya da anlaşılır kıl- maktır. Başlıca işlevi budur. "İyi yazar hiçbir şey eklemez!" sözünü başka türlü yorumlamak nerdcyse 6h-' naksızdır. Bu tanıma uyan iyi yazarlar çok- tur; Michel Tournier'nin kendisi de bu tür yazarlar arasında sayılabilir. Ama iyi yazan yalnızca bu özellikle unımlamak ne ölçüde sağlıklıdır? Ozel olarak romancının, genel olarak yazarın (bu arada, ozanın), daha da ge- nel olarak sanatçınm (bu arada, res- sam ve bestecinin) hep önceden varo- lan bir gerçekten yola çıktığını kim ileri sürebilir? Yazarın hep gerçekten, gerçek kişüerden ve gerçek nesneler- den yola çıktığını varsayahm, onların gerçekliklerinı bozmak ya da, gerçek- liklerine bağlı kahrken, onları, belirli bir amaç doğrultusunda, özlerine uy- mayan, yakiüiattiMMifiiİklerle donat- mak mek jğteyecep bir amaç olama^mı? , nesnelerin ve kışılerin ın pıjp-ını bu yoldan daha iyi ortaya^ y^ileceğini düşünemez mi? ÖrneJ belais'nin Gargantııa'sı ya da 'nun Notre-Dame de Parı$'s\ bö] r düşüncenin ürünleri olarak gösB- leıruv. mi? Herhalde göstcrilebilir. "Yazmak anımsamaktır" kesinj esi de bir gerçeği dîle getirmekJ auriac'm kesinlemesine gelincc, i bir gerçeği dile getirmesi bir Tournier'nin gözlemini, k u r ^ u , içeriği _ Ama ne genellikle ha kapsamlı bir anlam vermek, f rıjJlin, çelişkin gibi görünecek bile olsa7anımsamanın düş- lemeyi de kj^adığını beninısemek koşuluyla. Ö^f ya, Yıtık zamamn ar- "anımsamak". sö verdiğimizden ço dındamn kınliğini sürebıl lim- :a bir anımsama et- olduğunu kim ileri ıdan, çok iyi bir bi- fnanının oluşumunda ıın da büyük bir işlevi bulu- 'yapıtın yazarı- Tndı öznel gerçeği evrenı, Ikleri iaz- linsanlarını le ncsnele- gouır- rriez. Bu bile yazarlanmızın söyn,v lerine gölge düşürür. Ya okumanın da bir anımsama bi- çiminde lanimlaması ve, Tournier'nin yazdığı gibi, iyi bir yazardan okudu- ğumuz şeylerin bizim için birer "tam- nıa" olması, okurun bunlarda "yeni şeyler" bulgulamaktan çok, "varlıkla- rını öteden ben en azından sezinlediği için inandığı gerçekleri, gerçeklikleri" yeniden bulması? Tournier, "Yazann ustalıkla sürdürdüğü bir yanılsama mı. söz ko'riusu? Belki de. Beiki de en üs- tün sanat ona güven uyandıran ve okurun geçmişinde uzak bir çağrı§ım yaratan bir eskiden görmü§lük havası vererek yeni şeyler yaratmakur", der- ken, bir kuşkuyu dile getirir, ama, dile getirdiği olasılığm benimsenmesi du- rumunda, sanatı bir tür göz boyayıcı- hk olarak algılamak gerekeceğine gö- re, bunu sanatçının anlatım gücünü vurgulayan bir benzetme biçimindc algılamak daha doğru olur. Üstelik, is- cer göz boyayıcılık, ister başka bir us- tshk söz konusu olsun, yaratımın biz- de her zaman bir eskiden görmüşlük izlenimi yaratuğı çok kuşkulu. Örne- ğın ben, yaşamımın değisik dönemle- rindö, Bal/.ac'ın, Flaubert'in, Do?to- yevski'nin, Proust'un ya da Gide'ir. yapıtlarını yeniden okurken, arada bir kendi deneyimlenmle okuduklanm arasında bir koşutluk ya da yakınhk kurduğum olsa bile, bir "eskiden gör- müşlük" ya da eskiden yaşamışhk duygusundan çok.. güçlü bir katılım duvgusuna kapıldım; bir başka devic- le, okuduğumu daha önce kendi m ae yaşamışım, kendim de duymuşum, düşünmüşüm ya da düşlemişim gibi bir duyguya kapılmaktan çok, \'eni bir serüven olarak yaşadım; daha DA§- ka ve daha alçakgönüllü bir deyişle. yaşanana, düşünülene, duyulana ve/va da düşlenene tanıklık erme du\"g;usu ıçınde sürdürdüm okumamı. Daha il- ginçi, Balzac'ın Rastignac'ı, Rubemp- re'si ve daha nıce kişısı, Flaubert'in Fredcric Moreau'su, Charles Bo- vary'si, eczacı Homais'si ve daha nice kişisi, Dosto}"e\-ski : nin Muşkin'i, Xa: tasia Filipovna'sı, Raîkolnikov'n
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear