22 Kasım 2024 Cuma Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
kuduğum Kitaplar IIETtNCELAL E ce Temelkuran'ın ilk romanı Muz Sesleri (Ocak 2010, Everest yay.) Ortadoğu'nun baş- kenti Beyrut'tan aşk hikâ- yeleri anlatıyor. Hiç bit- meyen, biteceği de umul- mayan bir savaş ortamın- da yaşamaya, hayata tu- tunmaya çalışan, ama git- gide umutlarını yitiren in- sanların öykülerini anlatıyor. Muz Sesleri Ece Temelkuran'ın İlk romanı Muz Sesleri hızla, merakla okunan blr roman. Savas kosullan al- tında yaşamava. OrtadoOulu olmaya yansız ve ban$cı blr gözle bakıvor. SAYFA 12 Muz Ses/erfnin ana mekânı "Bey- rut'un doğusundaki Âşraffiya Mahal- lesi'nde bulunan Jetawi Hastane- si'nin yanından inen dik yokuşun ba- şındaki apartman." Bölgenin özelliği insanlann dini görüşlerine, milliyetleri- ne göre mahallelere ayrıldığı bölge- deki tek kozmopolit yer olması. Ora- da yaşayan insanlann küçük hikâyeleri, ha- yatlarından parçalarla başlıyor roman. Yok- sullar rahatça kann doyurabilsin diye bir ekmek ağacı oluşturmuş olan Zeynab Ha- nım. Savaşta ölen oğlunu bulacağı umu- duyla sık sık evden kaçıp Yeşil Hat üzerin- deki Ulusal Müze'ye giden ve dönüşte yo- lunu kaybeden Hadi Bey. Onların Filipin- ler'den yeni gelmiş hizmetçileri Filipina. Külüstür yeşil Mercedes taksisi son demle- rini yaşayan Filistinli Nâsır. Kız kardeşi El Kaide'ye katılmaya hazırlanan Nâsır'ın karı- sı Ayşe. Bir zamanlar Suriye istihbaratına çalıştığına inanılan Suriyeli kapıcı Marwan. Erkekleri düşünmemek için kadınlarla yattı- ğını söyleyen Jan. Palyaçoluk yaparak ço- cuklan biraz savaş ortamından koparmayı uman, Hizbullahçı olmayı düşünen Ermeni Setanik ve Sünni Filistinli sevgilisi VVİssam. Hepsinin kendilerine has acılarla dolu öy- küleri var. Günlük hayatlanndan küçük par- çaları izlerken o öyküleri de kenardan kö- şeden de olsa öğreniyoruz. Zaman zaman içeriklerinde siyasi ve tarihi bilgi ağır bası- yor ama o öyküler birbirine bağlanıp Bey- rut'un yakın geçmişini tam olmasa da, ge- nel olarak anlamamızı sağlıyor. Çünkü Bey- rut küçük bir dünya. Ortadoğu'nun tüm milletlerini banndınyor ve onların sorunlannı yaşıyor. Apartman sakinlerinin öykülerini öğrenir- ken, bir pazar sabahı Şatilla Kampı'na git- me kararı ile taksiye binen Filipina'ya baba- sı Doktor Hamza'nın yazdığı mektuplan okumaya başlıyoruz. Doktor Hamza mek- tuplarında kızına 1981 'de, Beyrut'ta yaşa- nan savaş sırasında büyük bir ailenin ya- nında hizmetçilik yapan annesi ile tanışma- sını, birbirlerine âşık olmalarını anlatıyor. Beyrut'ta bitmek bilmeyen savaşlardan, o savaşlarda insanlann çektiği acılardan, ölümlerden, yaşama tutunma, her şeye rağmen yaşama çabalarından şiirsel bir dil- le söz ediyor. Böylelikle romanın geçtiği 2006'dan geriye bir bakış atmış, Beyrut'un 80'li yıllarını, bugüne nasıl geldiğini öğren- miş oluyoruz. Doktor Hamza'nın kitaba adını veren muz seslerini de içeren bu gü- zel aşk da talihsiz bir ölümle sona ermiş. Filipina'nın annesi iki adımlık bir yere gider- ken serseri bir kurşunla ölmüş. Burada durup, insana ilk duyduğunda pek de iyi bir isim gibi görünmeyen roma- nın adı Muz Ses/erfnin nereden çıktığına değinmek gerek. Beyrut savaşta ya da ba- nşta olsun çok gürültülü bir yermiş. Bu yo- ğun gürültü içinde güzellikleri fark etmek kolay olmuyor. ömeğin Beyrut'un çevre- sinde muz bahçeleri varmış ama çoğu Beyrutlu bunun farkında değilmiş. Doktor Hamza sevgilisine muz bahçelerinden söz ediyor. "Muzlar bir elin birbirine yapışan parmaklan gibidir önce. Sonra o parmaklar büyüyüp birbirinden aynlırken ses çıkanr- lar. Eğer ağustos ayında bir gece bir muz tarlasına girersen, başka gürültü yoksa eğer o sesleri duyarsın." Doktor Hamza, bu mek- tuplan kızını annesinin vata- nı Filipinlere dönmeye ikna etmek için yazmış. Başarılı da olmuş. Filipina, Filipinlere gitmiş ama Beyrut onu kendine çekmiş, tıpkı annesi gi- bi bir ailenin yanında hizmetçilik işi bulup gelmiş. Beyrut bölümlerinin ve Doktor Hamza'nın mektuplarının arasına Ox- ford'da Ortadoğu üzerine tez yazmaya çalı- şan Deniz'in öyküsü giriyor. Bir think- tank'te görevli sevgilisi Tunç'la yürümeyen ilişkilerini, Oxford'daki Deniz'in içini boğan akademik yaşam biçimini, akademisyenle- rin arasındaki ilişkileri okuyoruz. Deniz, Ox- ford'da mutlu değil, sıkılıyor, verimli olamı- yor. Kitabın arka kapağındaki "Yağmalan- dıkça kapattığın kalbini aç şimdi. Çünkü bu senin hikâyen. Sen de Ortadoğulusun!" Sözünün ve tezinin örneklemesi gibi. Muz Ses/erfnin bu çok kanaldan akan anlatısı Beyrut'un çok renkli karmaşık yapı- sını anlatmayı kolaylaştırsa da hemen her kısa bölümde romana katılan yeni kahra- manlar, onların birbiriyle ilişkisi yokmuş gibi görünen hikâyeleri, Doktor Hamza'nın mektuplan, onlardaki kahramanlar ve niha- yetinde Deniz'in Oxford maceralan izleme- yi, kavramayı zorlaştınyor. Yazar tüm bun- ları nasıl derleyip toparlayacak, nereye var- dıracak diye merak etmeye başlıyorsunuz. Deniz'in Islam ve yoksulluk politikalan ko- nulu tezi yürümüyor, yazdığı bölümleri ho- cası bayan Trablousi'ye beğendiremiyor. Trablousi, Deniz'in Batılı gibi davranmaya çalıştığı için başaramadığını, içindeki Orta- doğulu'yu ortaya çıkartması gerektiğini söy- lüyor ve Beyrut'a gitmesini öneriyor. Çünkü Beyrut, Ortadoğu'nun bilinçaltı, Ortado- ğu'da ne olduğunu anlamak için orayı gör- mek gerek. Sevgilisi Tunç'la da sorunlar ya- şayan Deniz, "Biliyor musunuz Bayan Trab- lousi, belki de gitmeliyim. Ben belki de he- men buradan gitmeliyim" diyor (s. 106). Biz de okur olarak, "Deniz Beyrut'a gidecek, o apartmana yerleşecek ve nihayet tüm öy- küler derlenip toplanacak" diye düşünüyo- ruz. Ama Deniz Beyrut'a değil, sevgilisinin önerdiği gibi Paris'e gidiyor ve orada kök- tendincilik konulu bir toplantıya katılıyor. Romanın ikinci aşkı çok hızlı bir şekilde hayata geçiyor. Birinci bölümde, platonik kalacağını düşündüğümüz çirkin, yorgun Marwan'ın genç Filipina'ya ilgisi daha ilk karşılaşmalannda aşka doğru evriliyor. De- niz dışında hiçbir karakterin ruh haline de- rinlemesine inilmediği için Filipina'nın bu aşkta ne aradığını bilemiyoruz. Marvvan'da babasının bir benzerini bulmayı umduğunu, babasıyla annesinin kısa süren birliktelikleri gibi bir ilişki hayai ettiğini satır arasında se- ziyoruz. 277 sayfalık kitabın 159. sayfasında ro- mana yeni bir karakter olarak yazar Ziad giriyor. Meğer, romanın yazan Ziad'mış ve Beyrut'a, birinci ana bölümde tanıdığımız karakterlere böyle içeriden bakması nor- malmiş, çünkü Ziad Beyrut'ta, romanın geçtiği apartmanda yaşıyormuş. Ziad'la Deniz'in tanışıp sevişmeleri bir gecelik ka- çamak gibi gerçekleşiyor. Bu bir gecelik birliktelik sabah sonlanmıyor. Bir sevişme sonrası, otel odasında, yatakta Deniz'e ro- manını anlatıyor Ziad. Romanın Deniz'e kahkaha attıran adının nereden geldiğini izah ediyor. Ziad da romanı iyice dağıtıp, A dallandırıp budaklandırdığının farkında, bir | l şekilde toparlaması gerektiğini biliyor. Ro- mana, Ece Temelkuran'ın Beyrut'u sevgili- ye benzettiği hoş bir denemesini bile koy- muş (bkz. s. 131). Bol bol bilgi boca etmiş. Bir sürü olay ve isim saymış... Ama Bey- rut'un hikâyesinin başka türlü yazılmayaca- ğını da düşünüyor. Biraz dağınık, ucundan tutulup kolayca mantıklı bir dizgeye kona- mayacak bir şehir Beyrut. Romanı toparlamak için kahramanlarını yollara düşürüyor. Böylece biz de Bey- rut'un insanlanndan sonra sokaklarını da tanımaya başlıyoruz. Filipina, Beyrut'taki Filipinli hizmetçilerin hayatına dahil oluyor. Daha sonra Marvvan Filipina'ya yoksul Beyrut'u tanıtıyor. Jan, Beyrut Çağdaş Sa- nat Galerisi'nde Başkan Hariri'nin öldürül- mesinden sonra çekilen fotoğraflardan olu- şan sergiyi geziyor. VVİssam'la Setanik mülteci kampında Filistinli çocuklara palya- ço gösterisi yapıyor. Zeynab Hanım'ın ek- mek ağacını neden oluşturduğunu öğreni- yoruz. Sonunda Marwan'la Filipina'nın, Ay- şe'nin ve Setanik'in yollan farklı gerekçeler- le de olsa Hizbullah'ın bölgesi Dahye'ye düşüyor. Oradaki gündelik yaşama şahit oluyoruz. Deniz hızla Ziad'a bağlanıyor ve Beyrut'a gitmenin artık hayati bir gerekçesi de ol- muş oluyor. Deniz'in uçak bileti bahanesi ile Ziad'dan bir gün önce Beyrut'a yollan- ması pek mantıklı değil. Acelesi yoktu, Zi- ad'dan bir gün sonra Beyrut'a gidebilirdi ve yollan ancak tarifle bulunabilen şehirde kaybolmaz, yabancılık çekmezdi ama o za- man da romanın finali olmazdı. Geçmişler, hayat hikâyeleri nihayet netle- şiyor. Herkesin bir şekilde birbiriyle bağlan- tısı ve borcu var. Herkes bir şekilde Bey- rut'taki bitmeyen savaşta taraf olmuş. Böy- lelikle roman da nihayet derlenip toparlanı- yor, bir sona doğru ulaşıyor. Beyrutlular savaşlann artık sonunun gel- diğini, dingin huzuıiu bir dönemin başladı- ğını düşünüp, "Bu yaz, Beyrut yeniden Or- tadoğu'nun Paris'i olacak" diye umutlanır- ken, Deniz uzun çabalar sonunda apartma- nı bulmuş, tam evin kapısından girerken duvarlar sallanıyor, gümbürtüler duyuluyor. Israil, Beyrut'u bombalıyor. Yıl 2006. Ece Temelkuran'ın ilk romanı Muz Sesle- ri^ hızla, merakla okunan bir roman. Savaş kosullan altında yaşamaya, Ortadoğulu ol- maya yansız ve banşçı bir gözle bakıyor. ' Beyrut özelinde Ortadoğu'da yaşananlan anlamamız için yol gösteriyor. Ve insana Beyrut'a gitme, romanın esas kahramanı bu güzel ve talihsiz şehirie tanışma arzusu veriyor. • C U M H U R İ Y E T K İ T A P SAYI 1 0 4 1
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear