28 Kasım 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
20 ARALIK 2009 / SAYI 1239 RASİH NURİ İLERİ Yaşamak için yazmak gerek... Rasih Nuri tleri, Doğan Apartmanı'ndaki dairesinde karşıhyor bizi, sehpasında elinden yeni bıraktığı, açık bir kitap. Duvarlan dayısı Abidin Düıo ve onun için arkadaş, bizim için adlan ve ünlü resimleriyle tanıdığımız pek çok ressamın tablolanyla dolu. Kapalı kapılann ardındaki odalar, boydan boya kütüphanelerle kaplı. Zaman zaman anlattıklannuı belgesini göstermek için açıyor kapılan. Onun üretme gücünü diri tutan da bu kitaplar, belgeler. "Aslında bir nesil meselesi bu" diyor, "Yazmam gereken birçok şey var. Belgeleri sadece bende olan birçok konu var ve onlan tespit edebilecek sadece ben vanm. Böyle olunca yazmak gerekiyor. Gerçi artık pek kitap okunmuyor". Kurucusu ve mütevelli heyeti üyesi olduğu Sosyal Araştırma Vakfi'ndan (SAV) son iki senede sekiz kitabı çıkmış Ileri'nin. Başka yayın evinden çıkan kitaplan da var, çünkü SAV'dan çıkan kitapları için bir para almıyor, ancak geçinmek için kazanmak da şart. 89 yaşında, ama şu an iki-üç kitap üzerinde çalışıyor. "Birinci Türkiye lşçi Partisi'nin tarihini 2-3 cilt olarak çıkartacağım" diyor. Yanıtlarken, araya anekdotlar, fıkralar serpiştirmeyi seviyor Ileri. Bu kitabı yazmasmı sağlayacak arşiviyle ilgili de bir hikâyesi var... TlP'in genel sekreteri olduğundan belgelerin ikincı nüshasını saklamak, bütün genel kurul zabıtlannı tutmak ona düşüyor. O da bir vasiyet yazarak, bütün arşivini TİP'e hibe ediyor. Ancak 12 Mart'ta TlP'in bütün belgeleri devlet tarafindan yakılıyor. Ikinci bir vasiyet yazıyor, bu sefer talihli DlSK. Derken, Ileri'nin deyimiyle 12 Eylül'le "DlSK'in de canına okunuyor". "Şimdi düşünüyorum" diyor, "acaba bir vasiyet daha yazıp bu sefer de AKP'ye mi hibe etsem arşivimi, belki o da kapanır". tleri'ye göre şimdiye kadarki en iyi eseri, 69'da basılan "Atatürk ve Komünizm". Kitap üç dört sene önce tekrar basılmış, ancak piyasada kalmamış. Geri dönüp bakmca, gördüğü değişim onu ürkütüyor. Çünkü okullarda din dersinin olmadığı, onun yerine sosyoloji dersinde Marksizm'e dair okumalann yapıldığı dönemleri hahrlatıyor. "Şeriatçıhk ve feodal düzen nedeniyle Türkiye'de demokrasi olamıyor" diyor. En çok da eğitim alanında kötüye gittiğimizi düşünüyor. "Hem bilgi yok, hem bildikleri yanlış" diyor, "Torunum bir üniversitede ders vermeye başladı. öğrenciler Danvin'in kim olduğunu bilmiyormuş. Hatta biri fasulye üzerine araştırmalar yapmış, demiş. lnanılacak gibi değil". Bunlara sinirleniyor, üzülüyor. Onu en çok üzenlerden biri de, SSCB'nin son günlerine, bir yok oluşa tanık olması. Yaşadıklanna dair bir pişmanlığı yok tleri'nin, ama "Enayiliğim var" diyerek bir eklenıe yapmadan da duramıyor, "Ben politikacı olamaznıışım". Aman politikacı olmayı, politik olmakla kanştırmayın. Çünkü ona göre Rasih Nuri lleri'yi olduğu kişi yapan, sol. "Bana solla nasıl tanıştın dıye soruyorlar. Bızım Yüzbaşı Abdülkadir yani Vedat Türkali 'bizim nesıl komünist partısinı arıyordu' diye yazar. Benım ıçın öyle bir şey söz konusu değil, çünkü komünist partisinin içindcydim, ailece ıçindcydik". Bunca araştınnaya, kıtaba rağmen kıymetinin bılınmedığını düşünüyor 1leri. Yine de şikâyetı yok, o üretmek dışında yaşama şcklı bilmıyor çünkü, ancak elinde çok belge olduğu bıhııdığınden komik bir hal alan isteklerden bıknıış, "Olmayacak şcyler soruyorlar. Sankı her bilgi, belge bendcymiş gıbi" diyor. • HALET ÇAMBEL Dolu dizgin yuvarlanıyoruz - Hâlâ üretmeye devam ediyorsunuz, üretim gücünüzü ne diri tutuyof? - Çalışmak... - Şu an bir şey üzerinde çalışıyor musunuz? - Yayın, şantiye idarcsi. - Neredeyse bir asra tanıklık yaptınız. Baktğmızda nasıl bir değişim görüyorsunuz? - Dolu dizgin, baş aşağı, ııçuruma doğru, yuvarlanıyoruz. - Bugüne dair sizi en çok ne şaşırnyor? - Artık hiçbir şey şaşırtmıyor. 4»t «77 AYDIN BOYSAN Yeniden doğsam, aynısmı yaşarım - Çocukluğumda bana öğretilenler, durmadan çalışma dersi, hâlâ üretmemi sağlıyor. llkokulda bir öğretmenım vardı, ötekilere ders olsun diye smıfta ilk beni döverdi. Annemdi o öğrctmcn. Çok da iyi etmiş. Tembellik etme korkusu bana bütün ömrümce ölçüsüz çalışma hırsı verdi. Hâlâ da öyle. Mimar olarak planladığım yapılan bir araya getirseniz 200 ftıtbol sahasını doldurur. İlk kitabım çıktığında 63 yaşındaydım, şimdi 88'imdeyim ve 36 kitabım var. Mimar olmak bir hevesti benim için. Hiçbir zaman pişnıan olmadım, çünkü bu bir yaratma mesleğiydi. Yaratnıaya düşkün olduğum için 61 yaşımdan sonra gazetede yazmaya, 63'tcn sonra da kitap yazmaya başladım. Programımda durmak diye bir şey yok, ölene kadar... - Şu an üzerinde çalıştığım birkaç kitap var. - Yazdığım iyi kitaplar var, ama hâlâ yazmaya devam ediyorum, o yüzden en iyisi hangisi olacak henüz bilemiyorum. - Bugün ayakta kalmış ne görüyorsak Çumhuriyet'in ilk 15 yılındaki hızlı ve sürekli devrimler sayesınde. Ancak benı en büyük üzüntüye sokan demokrasinın dolandıncılığa dönüşmüş olması. 38'den sonra hayran olduğum hiçbir iş yok Türkıye'de. - Kıymet bilinme diye bir- amaç peşinde koşmadım ben. tster bılsinler ister bılmesinler. Benim tek peşinde koştuğum şey kendime hesap verebilmekti... Bir daha dünyaya gelmek istemem, ancak bir daha dünyaya gclmeye mahkûm cdilirsem, kendı hayatımda ne yaptıysam hepsini baştan aşağıya, yanlışlanm, kötü ışlerim de dahıl bir dalıa yapanm. Bir tane şeyi bile değiştirmcm. İyi şeyleri isterim de kötülerini istemem beleşçiliği olmaz. Hayatımla ilgili hiç pişmanlık duymuyorum ama düpedüz ınutlu da değilim. Çünkü insanlığm da ülkemın de içinde bulunduğu hal bana keyif vermiyor. • PAZAR SÖYLEŞİLERİ Bakû'dan ATAOL BEHRAMOĞLU Azerbaycan Yazarlar Birliği'nin (onlar Yazıcılar Birliği diyor) 75. kuruluş yılını kutlama törenlerinin konuğu olarak Bakû'dayım. Bakû'ya ilk gelişim değil. Azerbaycan'ın başkentine ilk kez 1970'li yılların başlarında, o sırada üniversitede Rus edebiyatı konusunda bir çalışma yaptığım Moskov'dan gelmiştim. Bu kente 70'lerde en az bir kez daha geldiğimi biliyorum. Yıllar geçtikçe anılar karışıyor, silikleşiyor. Sadece izlenimler kalıyor. İlk ziyaretimin unutulamayacak anılarından biri, uçağımız Bakû havaalanına inmekteyken, yanımdaki koltukta oturan Azeri yolcunun "samolyot düşür...", yani "uçak düşüyor..." demesiydi... Azeriler o sırada uçak için, Rusça'dan aldıkları (kendi ve uçmak sözcüklerinden yapılmış) "samolyot" sözcüğünü kullanıyorlardı. Şimdi bizim gibi uçak diyorlar. "Düşmek" fiilinin Azeri Türkçesinde "inmek" anlamında kullanıldığını ise neyse ki biliyordum... Azerbaycan'a bu ilk yolculuğumda şiir biçiminde tuttuğum notlarımın ilki buna ilişkindir: "Uçak şimdi düşüyor" Dedi yanımdaki... Düşmenin bilmesem İnmek olduğunu Azerice'de; v Her halde o saat Yüreğime inerdi... O ilk yolculuğumda bir de Natevan anıtından etkilenmiştim... Yazarlar Birliği'nin 75. kuruluş yılı anısına hazırladığı "Odlar Yurdu Azerbaycan" adlı tanıtım kitapçığında, ünlü yazar ve Birliğin başkanı Anar, Hurşit Banu Natevan'dan "latif şiirler yazan, ince resimler yapan" bir sanatçı olarak söz ediyor. 1Sfc yüzytlda yaşartWÇ*bu kadın sataçının Bakû'nuH orfalarında bir yerdeki zarif anıtıyla karşılaşmak beni etkilemiş, Bakû izlenimlerinden birinde de buna ilişkin dile getirmiştim: Tam ortasında bir kentin Bir kadın şairin anıtı varsa Ve çocuk elleri Akıllı alnıyla , . . Dünya güzeliyse Bu kadın; Sırf onun şerefine birgün Körkütük sarhoş olmaz da Ne yaparsın... Körkütük sarhoş olup olmadığımı anımsamıyorum ama, Natevan anıtı bana yine de bu birkaç dizeyi yazdırmıştı... Bakû'ya ayak bastığımız ilk günün akşamı, genç ve yetenekli Azeri şair Selim Babullaoglu ve Türkiye'den birlikte geldiğimiz Enver Ercan'la, Bakû'nun ortasındaki (yakınında Natevan anıtının da bulunduğu) Fevvareler (Fıskıyeler) Alanı'ndan geçtik... Burada büyük Azeri klasiği Nizami Gencevi adına kurulmuş görkemli Edebiyat Müzesi, Azerbaycan'ın geçmiş yüzyıllardan ve çağdaş klasik yazar ve şairlerinin ışıklandırılmış portrelerıyle çepeçevre donatılmış. Portrelerden her birinin altında da o yazar ve şaire ait birkaç dize ya da cümle yer alıyor. 19. yy. sonlanyla 20. yy. başlarında yaşamış şair Abbas Sehhat'in iki dizesi özellikle ilgimi çekti: "Vatanını sevmeyen insan olmaz Olsa da o insanda vicdan olmaz" Sözünü ettiğim bu portrelerin tam karşısında, yaklaşık elli metre ötedeki bir alanın ortasında Nizami Gencevi'nin büyük anıtı yükseliyor... Böylece Azerbaycan'ın yazarları, şairleri, Bakû'lu için edebiyat kitaplarının sayfalarında tozlanıp unutulmaya bırakılmış adlar değil, onların günlük yaşamlarının içinde yer alan kişilikler... Bakû'ya her gelişimde bu kentin hızla modernleştiğini görüyorum... Fakat kendilerine ait olanı, ait olduklarını, özetle de "vatan" duygusunu hiçbir zaman yitirmeksizin... Bu beni bu kardeş ülke adına sevindirirken, kendi ülkemizde yitirmiş ve yitirmeye devam ertiklerimizi düşündürerek üzüyor... Bu düşüncelerimi 15 Aralık Salı günü düzenlenen "Sınırsız söz" başlıklı konferansın açılışında yaptığım konuşmamda da dile getirdim».. • ataolb@cumhuriyet.com.tr
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear