24 Kasım 2024 Pazar Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
K itaplar Adası ItSADIKASUNKARA H ulki Ak- tunç, kırk yıl önce yayımla- maya koyuldu öykülerini. Yo- lun başında da- ha diliyle, biçe- miyle dikkati çekti. Bunların öykümüzde "ye- ni" olduğu belir- tildi. Aktunçu, salt bu ifadeye sığıştırmak ne ölçüde doğru? Böyle bir ifadey- le geçiştirilebilir mi o? örneğin dilleri açısından Salâh Birsel'in, Melih Cevdet Andayın, Nermi Uygurun, Me- met Fuat'ın de- nemeleri dikka- te alındığında, köpürtücülüğü- ne bakarak Bir- sel'le Uygur, sorgulayıcılığına bakarak An- day'la Memet Fuat arasında köprüler kur- mak olanaklıdır belki, ama apay- rı değil midîr yi- ne de bu dil- ler?... Bu çerçe- vede Hulki Ak- tunç'un öykiile- rine bakıldığın- da da ona geç kalmış bir 1950 Kuşağı öykücü- sü gözüyle bakı- labilir sanıyo- rum. Yanı sıra o, 1950 Kuşağımn günümüze ulan- masını sağlayan taze bir öykücü olarak da alın- mak zorunda kanımca. i'h Hulki Aktunç; kırk yıllık öykü eşiği... Işte tam bu noktadan başlayarak onun öykü- lerini harmanlamaya girişmek, yazarlığının kır- kıncı yılına, gecikmeyle de olsa bir buket çiçek sunmak, yalnız değerbilirlik gereği değil, aynı zamanda bir gerçekliğin altını çizmek anlamına da gelecek! Nitekim Rıza Kıraç'ın, "Edebiyatta 4O.Yılında Hulki Aktunç" altbaşlığıyla sunduğu Yoldaşım 40 Yıl (Say, 2008) adlı söyleşi kitabı, bu bağlam- da bize kılavuzluk yapmaya aday değerli bir ça- lışma... KIRK YILLIK YAZIN YOLDAŞLIĞL. Kıraç, Hulki Aktunç'u bir bütün olarak tanıma- mızın önünü açıyor söyleşisinde. "Bu çalışma(sı- nın), bir edebiyatçıyı anlayabilme çabası olduğu kadar, 68 kuşağımn üyesi olan bir entelektüeli anlama çabası" (206) olduğunu belirtiyor. Soru- lara geçmeden şu yargısını paylaşıyor bizimle: "Evet, bir 'Hulki Aktunç edebiyatı' var. Bu bir dil arayışının, dünya görüşüyle, edebi anlayışıyla kendini edebiyata dikte etmenin, dik durmanın ve 'buyum ben,' demenin yöntemiydi. (...) Kırk yıllık edebiyat hayatı boyunca hep adından söz ettiren ama hiçbir zaman okurun sevgisini ka- zanmak için cıvık duygusallıklara, günün moda edebiyatına ve ucuz iltifatlara yüz vermemiş ol- ması da bunun bir göstergesi ve yine bunun en önemli kanıtı." (8) Kendisi nasıl bakıyor buna, yazmaya başlamış bir gence yönelik neler düşünüyor? "...Zanaat olmazsa üstüne sanat da koyamı- yorsunuz. (...) O zanaat yüzde yüz sağlam ola- cak ki üzerine sanat denilen şeyi koyalım." (43, 44); "...Çocuklaröykü yazıyor, Memduh Şevket okumamış, Sait Faik'i bilmiyor, Bilge Karasu okumamış... Neyapılmış bilmiyor, dolayısıyla ne yapılacak bilmiyor..." (79); "...Zıtmış gibi gö- züken yazarları aynı zamanda okumak, bakalım bu niye böyle, bu niye böyle diye onları algılama çabası..." (61); "...Sait Faik okuduğunuzda, 'Ben ne yazayım,' dersiniz." "Etkilenmek son derece doğru, iyi ve güzel ama onu aşmak önemli. (...) ...Bir yazar da bir olay beiirleyip, 'Bunu Sait Faik gibi yazsam ne olurdu? Naima yazsa ne olurdu,' diye sorup el-yazı idmanlan yapabilir. Yapmalı da." (188,189); "Erken başla- mışım, büyük bir tehlike aslında erken başla- mak. Çünkü oldum zannedersiniz, ben neymi- şim dersiniz, bu da iyi bir şey değil. (...) ...Par- lak delikanlılar, parlak genç hanımlar, süper ba- şanlarla çıkmış birtakım arkadaşlar sonra bakar- sınız birden sönerler.... Çırak, kalfa, usta süre- cini yazdığı her şeyde uygulamalı." (66, 67) HULKİ AKTUNÇ ÖYKÜLERİNE GİRMEK... Hulki Aktunç'un bugüne dek verimlediği beş öykü kitabı var: Gidenler Dönmeyenler (1976), Kurtarılmış Haziran (1977), Ten ve Gölge (1985), Bir Yer Göstericinin Hayatı (1989), Güz Her Şeyi Bilir (1998). Şimdi bu beş kitap, Yapı Kredi Yayınları tara- fından ilk üçü ile son ikisi ayn ciltlerde buluştu- rulmuş halde yeniden yayımlanmış bulunuyor: Toplu Öyküler l-ll (2003) Görülüyor ki yayımladığı ilk öyküler bir yana, ilk öykü kitabının üzerinden bile tam otuz beş yıl geçmiş Aktunç'un. Demek pek çok genç öykü- cü henüz dünyada yokken, yirmilerini süren bu körpe delikanlı ilk kitabıyla öykücülüğümüzde görücüye çıkıyor. Yayımladığı tüm öykü kitaplan dikkate alındığında bunların 1970'lerle 80'lerde, 90'larda verimlenmiş öykü dilimleri olarak grup- lanabileceği seziliyor. Çok geniş, neredeyse olağanüstü bir birikime, birikim çeşitliliğine dayanarak verimliyor öyküle- rini yazar. Müzikten resme, dilden düşünceye, kültüre, tarihten toplumbilime, siyasaya, bilim- den felsefeye git git bitmeyen, şaşırtıcı bir biri- kim çoğulluğu bu. Kaç ömür yaşamış bu Hulki Aktunç diye sorası geliyor insanın... Onun verimlerindeki bilgiler, ansiklopedik ek- lenti veya kınntı şişkinleştirmiyor öyküyü; yerleş- tikleri evrende yayılımını, dağılımını, anlaşılırlığı- nı, berkitilişini, dip kıyı beslenişini sağlıyor öykü kişilerinin. Sonuçta ondaki entelektüalizm öykü- ye yük olmuyor, öykünün gerekirliğine dönüşü- yor. Hemen her öyküsüne farklı dille, biçemle çık- ma çabasında bir yazar izlenimi bırakıyor Hulki Aktunç. Nitekim Bir Yer Göstericinin Haya- tı'na, "Yazdığının içine bak. Yazılacak ne çok şey vardır onda," sözüyle girerken, Güz Her Şeyi Bilir'de ise şöyle bir öndeyiyle karşılıyor bi- zi: "Her yazı, önce iyi bir okuma olmak zorunda- dır, her okuma da iyi bir yazı." HULKİ AKTUNÇ DİLİ... Şimdi gelin hep üzerinde durulan dil dünya- sından içeri sızalım onun. Rıza Kıraç söyleşisine bırakalım sözü yine: "...Benim temel varlığım bizim dilimizdir ki müthiş bir dil olduğuna daima inandım. Bizim dilimizin daha ileriye götürülebilecek yerleri dai- ma var." (79). Kıraç, yıllar önce dinleyip not ettiği şu sözünü de aktanyor onun: "Bizim eserlerimizin yabancı ülkelerde yeterince yayınlanmaması bizim için değil, onlar için bir kayıptır." (7) Söyleşiyle sür- dürelim: "Eğer bu kadar zengin meddah, halk öyküleri, Dede Korkut, Gazavatnameler geçmi- şi, bu kadar zengin bir nesir (sözlü, yazılı) gele- neği olmasa Ahmet Mithat'ın başaracağı şey midir Türk öykücülüğünü başlatmak!" (87) Sonrasında farklı yazınsal türlerde gezinmeye koyulan Aktunç'un dil konusunda yaptıklarına, başkalarının yaptıklarına yönelik değerlendirme- leri: "Romanlarımda, öykülerimde, şiirlerimde dil benim en önemli malzemem olduğu için, geçmi- şimizdeki dil hazinelerini çocukluğumdan ben yuttuğum, değerlendirmeye çalıştığım için, yaz- dıklarımı, öykülerimi bu çabaların belirlememesi imkânsız. Yazı dilimi de, biçemimi de elbet. Iş ki dil ve anlatım geleneklerini dingin ve edilgin bi- çimde değil devingen ve etkin yaklaşımlarla de- ğerlendirelim... Onlarateslim olmayalım, onları geliştirmeye çabalayalım." (153);" Türkçe-man- yak' bir adam... Şunu tabii ki göz önünde tuta- caktır: Sosyalisttir, yazmaktadır ve kendi formu- nu, dilini, biçemini getirecektir. Hazır söyleme yüz vermeyecek, hatta yıkmaya çalışacaktır ha- zır söylemi... Her derde deva bir dil yoktur. Otu da boku da aynı dille anlatamazsın gibi... Yahut okulla genelevi aynı dille anlatamazsın gibi... Aynı biçemle anlatamazsın. Bu yüzden öyküleri- mi özünün gerektirdiği yeni bir biçimde yazma- ya çalıştım." (163) Hulki Aktunç, öykülerini dille oluştururken, bu- nu farklı damariardan besleyerek gerçekleştiri- yor. llkin, olması gerektiği biçimiyle yazar olarak yer alıyor elbette öykülerde. Dilin bütün dolambaçlarında gezinmeyi, her semtine, sokağına uğramayı, güm güm kapıları- na vurmayı ilke edinmiş bir yazar. insanlan da dillerinden gören biri o. Onlan öyküleştirmede, dillerinden yararlanıyor hep. öyle bir dille ortaya koyuyor ki öykü kişilerini, kahramanlar o zaman belirginleşip kendini gösteriyor, dildeki varlıkla- nyla göz kamaştınyor. Neredeyse hayvanlar, cansız nesneler bile dilleriyle var. Ta baştan bu yana öykülerinde şairliğini de işe koşan bir tutum izliyor zaten Aktunç. Hatta yer yer kimi dizelerle örüntülediği de söylenebilir öykülerini. Hulki Aktunç öyküleri evet, bir dil, söyleyiş şö- leni, ötesinde sözcük tayfı, insanı yerinden oy- natan atlıkannca. Kullandıgı sözcükler, söyleyiş- C U M H U R İ Y E T K İ T A P S A Y I 1 0 3 5 ler için, tadımlık örnek vermekle yetineyim: Tel gün, uyku nemrutu, ditmek, tüktün, koş- kun, koşaıianmak, tutarak-tutaraklı, film düşü- ğü, hışılamak, dağıngan, yıkı, yağmur çürüğü, kurmay akıllı, yorumsamak, kıvırcık ses, yardak durmak, uyursürerlik, kokunç, delimsirek se- vinç, ırımak, açığın saçığı, ölüm ılısı, tekütenha, ıslacık, kalım vb. YAZINDAN YAŞAMA. YAŞAMDAN YAZINA... Peki, bu öykülere bir bütün olarak bakıldığın- da neler söylenebilir? Aktunç, yapı olarak öykü- yü öylesine kendine ait kılıyor ki, okurken bunla- rı, öyküden aldığımız tadın yanında, bunu kale- me alan bir öykücünün bu yöndeki serüvenini de izliyoruz büyük merak duygusuyla... .. Bu çerçevede hançerelerinde öykü yerine en- telektüalizm gevişleyenlere göre çok ayrı bir yerde duruyor Hulki Aktunç'un öyküleri... Bu yaklaşımlarının ardından, belirlenebileceği _|_ üzere yazdıklannı, yaşadıklarından ayırma karar- lılığı sergiliyor Aktunç: "Ben yaşadıklarını yazan bir yazar değilim, ya- ni otobiyografik yazariardan değilimdir, hele he- le yaşadıklarını dedikodu bulamacıyla aktaran yazariardan nefret ederim." (15); "Ama... izle- nimden yola çıkarak yazmışımdır." (29); "Ben yaşadıklarımı yazmaktan hazzetmem, hep kur- macayla girişirim, yaşadıklarım mutlaka vardır ama etrafı tamamen kurmacayla sarmalanmış- tır." (64) Onun, geçmişte kısa oyunlar kaleme almasını da öykücülüğünü olumlu etkileyen nedenler ara- sında saymamız gerekiyor kanımca. Kısa oyun, kısa öykü, kısa film üçlü bir saca- yağı oluşturuyor bence. Bunun üzerinde sürekli durduğum için bu çerçevede Aktunç'un dile ge- tirdiği, "De Yayınları tek perdelik oyunlar yayınlı- yordu, ben de tek perdelik oyunlar yazmaya başladım..." (65) deyişini özellikle gençler için uyarıcı olması dileğiyle vurgulamak gereği duyu- yorum. Ancak o, öyküde yazar yapılandırmasına kar- şı. Istiyor ki öykü, kendi kendini var etsin. O za- man konusu değil, bütünlüğü önem taşıyor öy- künün. Bu yüzden öykü kişilerinin, zamanın, do- ğanın, olaylarla ilişkilenişlerin bakışından sızdırıl- mış düşünüler, yaklaşımlar, imler, sorular, kuş- kular, ünlemler vb. sökün ediyor yazann peşi sı- ; ra... ' Rıza Kıraç'ın bir sorusu üzerine şöyle diyor ör- • neğin: • "Belli parçalardan oluşan bir anlatı ama kimi * parçalar eksiltilmiş. özellikle yapılmış bir eksilt- me o, ille okuyucuya, 'Gel seni burnundan tuta- yım da gezdireyim, sen ancak bundan anlarsın,' mantığıyla giriş, gelişme, sonuç bölümleriyle ya- zan biri olmadım. Bu yüzden beni en çok etkile- yen yabancı yazartar da, daha küçük yaşlarda okumaya başladığım Franz Kafka, Faulkner, Woolf, Joyce gibileri olmuştur. (153,154) Bu nedenle sözdizimlerine yan anlamlar dö- şemede, hemen her sözünü-tümcesini sımsıkı bir art alan temeline yaslandırmada farklı açılım- lar sergiliyor yazar. Haftaya Hulki Aktunç öykülerinin derinliklerin- de gezinmeye çalışalım biraz daha. Yine Rıza Kıraç söyleşisi eşliğinde... • SAYFA 21
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear