24 Kasım 2024 Pazar Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Ayşe Kulln'ln kalemlnden mektuplarla Türkan Saylan ve Cüzam mücadelesl Yeniden mertıaba Türkan hocam!Ayşe Kulin'in şişlideki evine Türkan-Tek ve Tek Başına adlı ki- tabı üzerine söyleşi yapmaya giderken çağdaş Yaşamı Des- tekleme Dernegi Başkanı Prof. Dr. Türkan Saylan ile daha ön- ce yaptığım söyleşileri, paylaştığım unutulmaz anları anımsı- yordum. Söyleşimiz sırasında bir sorum üzerine "özellikle ajanların sivil toplum örgütlerinin peşinde olduğunu" söyle- diği sıradaki kararlı, gözleri hafif bulutlu halini de hiç unuta- mıyorum. "Kızlarımız okuyacak, mutlaka okuyacak. başka yolu yok, okuyacaklar, okutacağız" deyişini de. Kitaplarını bana "Atatürk kızı" diyerek imzalayışını da... Kocaman sarılı- şını da... Yarı tiz, şen kahkahasını da... Daha pek çok anı... Ama onları, bir gün hakkında kaleme alacağım yazıya saklı- yorum. Türkan-Tek ve Tek Başına adlı kitabında, Türkan Saylan'ın iç dünyasını, yakın arkadaşı Gökşin Sanal ile günlük, x günce biçeminde mektuplaşmaları üzerinden anlatıyor Ayşe Kulin. Koşutunda cüzam ile olağanüstü mücadelesi kronolojik sırada yerini alarak çerçeveliyor kitabı... Satır- larda büyüyor Türkan Saylan... Genç kız oluyor, sonra eş, anne. can dost, idea- list. hoca Türkan'a geliyor sıra. Kuşku- suz en çok da insan Türkan'ı okuyo- ruz... Mehtabı seviyor, günbatımını se- viyor, ay ışığına tutkun... Aşkın halleri- "Gitmeden Türkan Hoca ile görüşün" de- diler. Türkan Hoca'yı yaşlı başlı, beyaz saç- lı, tayyörlü böyle daha resmi duruşlıı bir hanımelendi olarak bekliyordum. Odasının dışında beklerken bir ses duyuyordum, nasıl genç bir ses, şen şakrak, cıvıl cıvıl... Sonra be- ni içeri aldılar, girdim aa o ses onunmuş. Kemoterapi ge- çımıişti, saçlan yeni yeni çıkıyordu ve o saçlar kıımızı. Al uııu canınd sok, öyle şirin, se- vimlı bir kadın karşımdaki. Ren- gârenk bir giysi üstünde, gözleri pırıl pırıl. Dk gördüğüm o anda bayıldım Türkan Ho- ca'ya. Uzun uzun konuştuk, bana Doğu hakkında bilgiler verdi. Doğu'ya gitmemiş, hiç bilmiyor değildim ama nelerle karşılaşa- cağım, neler yapmam gerektiği, her eve gi- derken yanımda mutlaka bir il müdürü ya da Milli Eğitim'den birinin bulunması ge- rektiği gibi anahıar bilgilerle aydınlattı beni. Arada gene karşılaştık çünkü çocuklarla gö- rüşmek için Doğu'ya birkaç kez daha git- tim. Bir gidişimde de kendisiyle Erzu- rum'da tesadüf ettik. Burs dağıtıyorlardı, yılda bir kere törenleri oluyordu. çocuklann aileleri de geliyordu. Çocuklarla ve ailelerle kurduğu sıcacık bağı somut olarak ilk orada gördüm. Çırpınıyordu onlar için. Birkaç ta- ne de genç kadın kaymakam vardı, biri de o yöredendi, Vanlıydı. Türkan Hoca çocukla- ra o genç kadın kaymakam kadınları örnek gösteriyordu, üınit veriyordu. Tiirkiye buna müsait yeter ki okuyun diyordu. Bir kere daha hayran oldum. - Bu kitabm yazümasını o istedi, anlaür mısınız o süreci? - Şöyle, yakın arkadaşı Gökşin Hanım (Sanal) o mektuplarla bana dönmeseydi bu kitabı yazamazdım. Türkan Hanım bir bu- Juşmamızda bana böyle bir kitap yazmamı istediğini belli etti yani ifade etti ve bana yardımcı olur düşüncesiyle kitaplarını yolla- dı. Ben yaşayan insanların yaşamlarını yaz- mak istemiyorum ve yazmıyorum. Böyle bir duygum vardır. - Bir de Türkan Saylan ile ilgili yazûacak her şev fazlasıvla yazdmışa gibi bir düşünce- niz olduğunu biliyoruz... - Evet, mescla Güneş Umuttan OnceDo- ğar'd-A her şey var ben daha ne yazabilirdim. At Kız mesela harika bir biyografi. O ne- ~i camze AKDEMİR I p• m y ürkon Saylan ile nasıl ğ lanıştığınızı ve aranız- mm m Jaki yakınhğın Blizle- J*. nişini sornrak başlaya• hm... - 2003 "te, onun hayata geçirdiği ve benim sonradan adını "Kardelenler" olarak değiştirdiğim, "Çağdaş Türki- ye'nin Çağdaş Kızlan" adlı projenin kitabını yazmak için doğu illerine doğru yolculuğa çıkmadan önce tanıştık. Kardelenler'i yazma teklifi bana Turk- cell'den geldi. Hiç böyle para karşılığı iş yapmadığım için kesinlikle reddettim ama tclefondaki hanun inanılmaz bir ısrarla projeyi anlattı. "Hayatta sadece iki saatinızi istiyorum, sizi bu çocuklann burs aldığı okula götürecc- ğim, onlarla konuşturacağım, hâlâ hayır di- yorsamz artık ısrar etmeyeceğim" dedi. Buluşmayı kabul ettim. Karşıda Acar- kent'te bir TED okulıı var, beni orada bu bursu alan çocuklarla görüştürdüler. O gün hakikaten vuruldum, lıiç böyle bir şey bek- lemiyordum. Bu çocuklar Istanbul'a geleli aşağı yukan 15-20 gün olmuştu ve inanıl- maz bir gelişim geçirmişlcrdi. Hayatlannda ilk defa deniz, otobüs. şehir, diş fırçası gö- ren çocuklar vardı düşünün ve nasıl bir ümitle ileri bakıyorlar y«ıni doktor olacaklar, hemşire olacaklar, öğretmen olacaklar... Böyle bir coşku hiçbirinıizin çocugunda yok... Gözlerim yaşardı ve teklifi hemen ka- bul ettim. Bu kapsamda Doğu'ya doğru bir yolculu- ğa çıkılacaktı, ben, fotoğrafçı arkadaşınıız Manuel Çıtak, ve onun asistanı gideceğiz. SAYFA 16 ne âşık bir kadın okuduğumuz... Tüm mücadelesi aşk ile iç- selleşmiş yüreğinde. Sonra iki kez evlenmiş, çocuk sahibi ol- duktan sonra ise ısrarla ev kadını olması istenmiş. Tabii ya, evde ol, çocuk büyüt, pilaki pişir! Kadın basına bunca sürün- meye ne gerek var? Evliliklerinde de epey çekmiş bu neden- le. Gayret etmiş yine de... Ama sonunda tokat yediği de ol- muş, kıskançlıktan bezdiği de. Tek ve tek basınaydı bu ne- denle... öte yandan ise tam bir toplum piriydi... Titri öyle ol- masa da kimliği, kişiliği, çalışmalarıyla sıkı bir sosyologdu... İnsan hayatına ve ruhuna koşulsuz adalı bir yaşamdı onunki. Neler demediler ki hakkında? Misyonermiş, komünistmiş, dinsizmis... Kız çocukları Allahsızlaştırıyormuş? Muş, muş. muş... Bugün din adına mangalda kül bırakmayanlan, kendine o gâ- vur diyenleri cebinden çıkaracak denli bilgili bir Müslüman kızı, inan- çlı bir ailenin ferdiydi. Sayısız hayır duası aldı... Hayatlar kurtardı, ay- dınlık gelecekler kurdu, ümit verdi. Belki de onu en çok Müslümanlar sevdi. Ta bilmem ne zaman bu kez din üzerinden bölündüğümüzü öngördüğünde ne kadar da haklı çıkmıştı... ölümüne yakın Ümrani- ye'de bulunan silahlarla ilgili arama deyip evini basanlar, cenazesine gelmeyen devlet erkânı, hükümetin bir bakanının çirkin sözleri, ka- ralamalar, burs alan çocukları fişlemeler, göz korkutmalar kitlelere işlemedi... Türk halkı Türkan Saylanını aslanlar gibi uğurladı. Hep koştu... Hiç durmadı... Yılmadı... iyi ki vardı... Ayşe Kulin ile Türkan- Tek ve Tek Başına ad\\ kitabını konuştuk. denle Türkan Hanım'a "yazamayacağım çünkü her şey yazılmış hocam, yeni bir şey çıkaramayacağım" dedim. Türkan Hoca da "ama mektuplar var" dedi. Bana gelen okur mektuplan gibi ona gelen hasta mektuplan zannettim. Tabii o mektuplar da çok değer- lidir ama birbirinin benzeri, tekrarı gibi. "MÜSLÜMANLARIN ANASIYDI" - Oysd bu mektuplan ohıvunea anhvnni7 kigüncc gibi ve haylî hntckclli, dolu dvlu,.. - Kesinlikle. Ben başka isteksiz davranın- ca biliyorsunuz son derecede nazik bir in- sandı, sustu, bir şey söylcmedi, ısrarcı olma- dı. Sonra kanserinin tckrar nüksetmesi so- nucu çok hastalandı. Bu beni büyük bir vic- dan azabına sürükledi, istediğini yapamıyo- rum diye. Ziyaretine gittiğimde ikimizde de bir kınklık olduğunu hissettim. Dedim ki "Hocam isterseniz ben cüzamlıları sizin üs- tünüzden anlatayım, Köprii romanımdaki gibi". Sonra "ÜTöprü'yü okudunuz mu?" di- ye sordum. "Okudum" dedi. "Orada nasıl olay Valinın hayatı dcğildir ama Vali hep vardır, işte bir yöre, bir olay anlatılır. O şe- kilde bir roman yapmaya çalışayım" dedim. "Peki" dedi. "Bana birkaç tane cüzamh hi- kâyesi nakledebilir misiniz veya beni yön- lendirebilir misiniz" diye sordum. He- men birkaç tane cüzam hikâyesi anlattı. Sonra öyle hale geldi ki bu durum tele- fon açıyordu, yine anlatıyordu, telefon başında çala kalem notlar alıyordum. Bü arada omzumda bir problem çıktı, üç ay kolumu kaldıramadım, fizik te- davi, ilaç falan... Ocak, şubat böyle geçti, mart ortalann- da biraz düzelir gibi ol- dum ve hemen yazmaya başhadım. Ûk metni Tür- kan Hanım'a yolladım. Bir iki düzeltme yaptı, isim yanlışlannı falan düzeltti. Derken son şeklini verdi- ğim metni oğlunun e-pos- tasına yolladım. Tam o sı- ralarda da evi basıldı. Me- tinden eğer çıkış aldılarsa, tahmin ediyonım baskın sırasında onlan da bulup aldılar. Sonrasmda artık çok hasta ve güçsüzdü, yormamak adına katiyen bir şey sormak istemiyor- dum. Kısa süre sonra ise vefat etti. Bir süre geçtikten sonra bir gün beni Gökşin Hanım (Sanal) aradı. "Elimde mektuplar var" dedi ve şimdi ikimiz de anlıyoruz ki, Türkan Ho- ca o mektuplann bana iletilmesini istiyordu. Ama Gökşin Hanım kcndi açısından çok doğru hareket ederek bana mektuplan tes- lim etnıedi, çünkü mektuplann içinde özel kalmasını istedikleri anılar da var. Gökşin Hanım bana o inci gibi el yazısıyla hiç üşen- meden 150 savfalllc knra Kir rleftı>r Kazırla mış. Alıntılar yapnıış, tarilıler koymuş. On- ları verdi, o zaman yol harıtamı daha doğru ve emin oluşturabildim. - Nasıl bir Türkan çıktı karşınıza mektup- lan ilk okuduğunuzda? - Bilmediğim bir Türkan çıktı. Nasıl ro- mantik, heyecanlı, nasıl genç bir Türkan! Tanıdığımız ya da bildiğımizden çok daha derin yönleriyle bir Türkan'dı bu. Çok mu- hafazakâr yetişürilmiş, dünyaya biraz sağ- dan bakan bir kızdı karşıma çıkan. Sonra ne değişimler geçirmiş. - Sıkı bir dini eğitim abmş, dinin sağlam bir yeri var yeıiştiği evde... -Hemde nasıl. Ko- C U M H U R İ Y E T K İ T A P SAYI 1 0 3 5
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear