26 Aralık 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Fîliz Zabcı'dan 'Dünya Bankası' Hâlâ sömürülecek miyiz? "Yoksulluğu azaltma", "kalkınma" ve "sosyal yar- dım" gibi maskelemelerle sömürgeciliğe yeni bir boyut getiren; siyasal, kültürel ve ideolojik bir kurum olan Dünya Bankası'nın hegemonik yapı- lar içindeki gücü nedir? Filiz Zabcı'nın Dünya Ban- kasıaöU kitabı temelde bu soruya yanıt arıyor. • Ali BULUNMAZ I m ^ ^ ünya Bankası (DB) ve I ^kardeş kuruluşu Uluslar- I M arası Para Fonu (IMF), ı M S nerede bir toplantı dü- zenlese hemen protestolar yükseli- yor. Sömürüye karşı çıkan gruplar sesini gürleştirdikçe gazla, copla vç göyaltına alınarak "ödüllendiri- hyor." Tıpkı vakın zamaııdu Llun bul'daki gösterilerde olduğu gibi. Şehri gazkent haline getıren DB ve IMF ku- şatması, açıktan görüşülenlerin yanında, yakın gelecekte etkisini gösterecek ka- palı kapı ardı buluşmalara da ev sahipli- ği yaptı. "Yoksulluğu azaltma", "ihtiyacı olan- lara sıcak para sağlama" ve "yatırımları destekleme" gibi görevler üstlenen iki kardeş, bugüne kadar aslında gelir dü- zeyi düşük insanların geleceğiyle oyna- maktan başka hiçbir şey yapmadı. Filiz Zabcı Dünya Bankası kitabıyla, parayla H oynayıp destek çıkar gibi yaparak, sö- mürgeciliğe hız ve yön veren bu iki ku- ruluştan DB'ye yoğunlaşıyor. BORÇ SÖMÜRÜLENİN KAMÇISIDIR! DB'nin kullandığı kalkınma-kalkın- dırma kavramlarının arkaplanmda, Ikinci Dünya Savaşı sonrası 1929 krizi- ne benzer bir çalkalanmanın yaşanması- nı engelleyecek ve sömürgeler ile sö- mürgeciler arasında yeniden yapılanma- yı sağlayacak kalkınma bankası kurma projesi yatıyordu. Kurulduğundan bu yana ABD güdümünde çalıştığı göz önüne alınırsa, bankanın ne tür bir kal- kınma programı ızlediği de rahatça an- laşılabilir. DB'nin ilk ydlardan başlayarak geliş- tirdiği "kalkınma" programı, yeni sö- mürgecilik anlayışının bir yansımasıydı. Mesele, kapitalizmle tanışmamış kitlele- ri sisteme göbeğinden bağlamaktı. Zab- cı, bunun üzerinde ısrarla dururken, ay- nı zâmanda DB'nin kuruluş ilkesini de açıklıyor: Gelişmekte olan ülkelerle ilgi- li bilgi-veri toplamak, bu ülkeleri sınıf- landırmak, en sonunda da söz konusu ülkeleri dünya ekonomik sistemine da- hil etmek. lyi de nasıl? Yanıtı çok basit: Krediler, borçlandır- ma taktikleri, borç krizi yaratma, yatı- nm ve yoksulluğu azaltma adı altında kaynakları sömürme. Tüm bunlar DB'nin kurduğu "paradigma"nın yapı taşlanydı. Bu "paradigma" içinde Üçüncü Dünya'nın siyasal yaşamı da şe- killendirildi elbet. Zabcı'nın hatırlatüğı birkaç örnek, DB ile diktatörler arasın- daki girift ilişkiyi göz önüne koyuyor: Şili'de Pinochet, Brezilya'da Goulart'ın devrilmesiyle göreve gelen askeri yöne- tim, Nikaragua'da Somoza, Zaire'de SAYFA 14 Mabutu, Filipinler, Endonezya ve Türkiye. Işbirliğinin doğal sonucu ise yıllar sonra padak verecek kriz- lerdi: Meksika, Güneydoğu Asya, Rusya, Arjantin ve Türkiye. 1980'den itibaren bütçe açıklarmı kapamaya doğru dümen kıran DB (ve ikiz kardeşi IMF), istediği "ya- pısal reformlarm" gerçekleştirilme- mesi durumunda Zabcı'nın işaret ctrığı gibi "borç vermeyı kacıiz" tehdidini savurur. Dolayısıyla "ya- pısal reformlar" ıçin gerekli alt ya- pının kuruluşu da gecikmez; hemen "yönetişim" kavramı geliştirilir. Bu, bir çeşit toplum mühendisliğidir; yani, uluslararası ser- mayenin Ugili ülkeye akışmı güvence altı- na alacak ve yatırım yapmasını sağlaya- cak bir yapı oluştur- mak amacıyla, üze- rinde çahşılan ülkeye biçim verecek bir program oluşturma- dır. "Yönetişimin" sih- ri, Vffaflık", "aşağı- dan katılım" ve "hesap verme" gibi sözcüklerde yatıyor. Alengirli kelimele- rin altındaki tek gerçek ise küresel yö- netişimle küresel pazarı talan etmek. Bunun için hangi ülkede çalışma yürü- tülüyorsa ayağı yere basan muhalefet törpülenir, yapısal uyum programma uydurulur. Bu süreçte DB'nin ilişki kurduğu kesim sivil toplum örgütleri- dir. "Yapısal reformlarm" ve kredilerin olumsuz sonuçlarını belli bir noktaya kadar kabul eden DB, bu açmazları azaltmak adına adım atar ve Sivil Top- lum Örgüderi'yle (STÖ) yakınlaşır. Zabcı'ya göre DB, STÖ'lerin yoksulluk ve gelir adaletsizliği karşısında ekono- mik yaşama katılımını zorunlu görür. Ozellikle eylem yanı güçlü ve kendisine sıcak bakan STÖ'leri kuüanan DB, bu kuruluşlan proje döngüsü içine sokar; en az on yıl sürecek döngünün her aşa- mastnda söz konusu kuruluşlan görmek ister. DB'nin STÖ'lerle kurduğu ilişki ta- mamen araçsal. DB'nin "yoksulluğu azaltma" stratejisindeki "kalkınma programlatında" STÖ'lerin kullanılma- sı esas alınan bir nokta. Daha da ötesi, topluluk temelli ya da taban örgütleri- nin yoksul halka yakın olması, Ban- ka'nın bu kesime ulaşmasını kolaylaştı- rır nitelikte. Bu yüzden STÖ'lerin, DB projelerine kaülimının sağlanmsı hayati önem taşıyor. DB için "sivil kültür", "aşırıya kaça- bilecek kitlesel eylemleri sınırlandırmak ve 'yoksulların gereksinimlerinin sağ- Flllz zabcı. ömekierle DB ile diktatörler ara- sındakl girift lllskiye de dikkat ceklyor. lanması' sürecinde siyasal rejimler üze- rindeki baskıyı azaltmak" demek. DB ile STÖ'ler arasında kurulan pragmatik ilişki de buna işaret ediyor. Banka'nm oluşturduğu ağ, önünde sonunda krizle sonuçlansa da buna ve- rilen tepkiler farklı. Örneğin Arjan- tin'de başgösteren ve sokak gösterileri ile yağmaya kadar varan olaylar çıkartan krizin benzeri, 2001 yılında Türkiye'de de yaşanmıştı. Sosyal padamalarm önü- ne geçmek için Banka, "Sosyal Riski Azaltma Projesi" geliştirdi. Buna uydu- rulan kdıf "eşitsizliği" ve Banka'nın, "önce ayakları kesip sonra pedikür önerdiği" krizin eddlerini "azaltmak"tır. Yoksulların sesini çıkar- maya başlaması, DB için "padama"nın ilk işaretidir. Banka'ya göre bu bir risk- tir ve o nedenle mümkün olan en kısa sürede tepkilerin giderilmesi zorunlu- dur. Kişilerin zaten hakkı olan hizmet- ler, bu projelerle "yardım"a dönüşür. Zabcı, DB'nin bağımlılaşürıcı politi- kalanna ilişkin örneği Türkiye üzerin- den verirken, önce belirli bir kabulün varbğından söz açıyor: "Herhangi bir siyasi iktidar kendi başma karar alabile- cek bir yapıdadır." Ancak DB ve IMF gibi kuruluşlarla içli dışlı olan bir ikti- dar nasıl özerk kalabilir? "YARDIM ELİ" Zabcı'nın burada vurguladığı en önemli nokta, "Ülke Yardım Strateji- si"nin Türkiye üzerinde nasıl uygulan- dığı. "Ülke Yardım Stratejisi" dört aşama- dan oluşan bir plan: ilk aşama kamu varlıklannın özelleştirilmesi, ikinci aşa- ma sermaye piyasasınm serbesdeştirû- mesi, üçüncü aşama DB ile IMF ara- sında gidip gelen iyi polis-kötü polis oyunu (krizler ve "çözüm" üretme) ve dördüncü aşama ise serbest ticaret. 1990'lardan başlayıp bugünlere gele- ne kadar Türkiye için iki tane Ülke Yardım Stratejisi hazırlanır. "Yapısal reform" adı altında dört alana müda- hale edilir: "Kamu açıklarının 'azaltıl- ması' ve kamu kurumlarının özelleşti- rilmesi, emeklilik sisteminin açığını de- nedeme adı altmda memur ve kamu iş- çilerinin kazanılmış haklarmı tırpanla- ma, tanmda fiyat desteklerini kaldırma vc dcvlct bankalıumırı boıç udenif yf- teneklerini sağlama" (s. 132). DB, yukarıda sıralananlardan ilk üçü üzerinde müdahalesini meşrulaştırır- ken kullandığı kavramlar da hiç ya- bancı gelmiyor; popülist politikalann "kamu hesaplarında dengesizliğe ve yüksek enflasyona yol açüğını" iddia ediyor. Zabcı'ya göre 1980'de başlayan ticaretin serbestleştirilmesiyle sağlanan "hızlı büyümenin" önünde bu politi- kalarm engel oluşturduğunu belirtiyor. Bu noktada Türkiye örneğinde, DB ve IMF'nin güçlü ortaklığı göze çarpar. IMF vergilerle, DB de kamu harcama- larıyla ilgilenir. Işte "yapısal reform" denen şey, DB'nin ilgilendiği kamu ala- nına ilişkindir. Makrockonomik istik- rar da "yapısal reformlarm" temel dire- ğidir; bu ise AKP iktidarmda en keskin biçimde görülen devletin yeniden yapı- landırılmasıdır. Devletin yeniden yapı- landırılması, kamu hizmederini ortadan kaldırıcı düzenlemelerle bezenip AKP tarafından "Acil Eylem Planı" adıyla pi- yasaya sürülür. Kim ne derse desin DB ve tek yumur- ta ikizi IMF, "kalkınma", "yoksulluğu azaltma" ve "yönetişim" gibi kavram- larla kriz yaratan ve sömürüyü derinleş- tiren bir yapıya sahip. Üstelik "yapısal reform" ve "kredi yardımı" benzeri açı- lımlarla ülkeleri "şeffaflığa" davet eder- ken, Banka'da kararlar kapalı kapılar ardında alınır. Yine DB'nin tüm atama- ları ABD tarafından gerçekleştirilir ve üretilen "demokrasi" masallan, kurulu- şun işleyişinde asla geçerlilik kazanmaz. DB'nin ürettiği projelere aktarılan pa- ralar, çokuluslu şirkederin kasasma gi- rer. Zaba tüm bunların ardmdan Eduar- do Galeano'nun sorusuyla sonlandırı- yor kitabı: "Yoksul ülkelerin, sayılann söylediklerinden çok daha yoksul oldu- ğu ve DB'nin verdiği serbest pazar mut- luluk hapını yuttuğundan beri daha da yoksullaştığı ayan beyanken, Banka'nm 'kalkınma' hem de 'insani kalkınma' için çalıştığına inanmak hâlâ mümkün mü?" (s. 147). Bunu bir soruyla daha tamlamak ola- nakh: Her şey bu kadar açıkken, hâlâ sömürülmeye devam edecek miyiz?.. • Dünya Bankası/ Filiz Zabcı/ Yordam Kitap/160s. C U M H U R İ Y E T K İ T A P SAYI 1 0 3 5
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear