14 Mayıs 2024 Salı Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFfc CUMHURİYET 4 NİSAN 1997 CUMA OLAYLAR VE GORUŞLER Kurbağa Prens MELIH CEVDET ANDAY # zmir"den yazan okurumuz sayın I Ali Gemicigil. mektubuna şöyle başl:>or: ^Nedendir bttmem, bir İngiîz dergisinde yayımlanan bu >Bzıyı sizinle paylaşmak istedim. Vazmın konusuhaiku ustası Japon şair Matsuo Başo." Melctubu okumaya başlamadan önce •'hailoı'' ve "Matsuo Başo"ya ilişkin şu bilgiere bir gözatalım. ^ Ansiklopedi diyor ki, haiku, hokku olarak dabilinir. 5.7 ve 5 heceli üç dize- der oiuşarı Japon şiir türü. Otuz bir he- cel geleneksel kısa şiir tanka'nın ilk üç dizesinden türeyen haiku. Edo dönemin- de ı 1603-186''), büyük usta Matsuo Ba- şo'nun geliştirip incelikli ve bilinçli bir sanaıhaline getirmesiyle eski şiire rakip olma\abasladı. Günümüze değin de çok ya\ gın bir şiır türü olarak geldi. Gerçekte Başo"nun haiku'lannın çogu birrenga'nm (zincirlemedize) hokku'su (gîriş şıiri) olarak yazılmıştı. Haiku söz- cüğü. haikai'nin (İ 7 heceden olnşan ko- mik şıir) ilk üç \e hokku'nun son iki har- finden oluşur. Yüzyıllarcahaikaive ho,k- ku sözcükleri haiku ile eşanlamda kulla- nıldı Önceki haiku'nun konusu sınırlıydı; nesnel birbetimlemesivle mevsimlerden biri akla getirilir, böylece okuıda, sözû edilmeyen. ama belirli bir duygu uyan- dınhrdı. Daha sotvra konular çoğaldıysa da, haiku olabildiğince az sözcükle çok şey anlatan bir şiir türü olarak kaldı. Şimdi okurumuz saym Ali Gemici- gfl'in mektubuna gelelim. Şöyle sürdürüyor mektubunuGemici- gil: "FuruikeYa Kavvazu Tobi komu mizu no oto. Bu dızeler Japon dilinin en meşhur, en çoktartışılan, üzerinde en çokdüsünülen şiirine ait. Şiirin 17 hecesi mikroskobun altında bakılan değerli bir mücevher gi- bi yüzyıllardır araştınlmış ve kusursuz bulunmuş. Tüm zamanlann en iyi ha- iku'su bu. Şiirin kabaca nasıl yazıldığını biliyo- ruz: 1680'lerde bir bahar günü. Hafifbir rüzgâr var ve yağmur çiseliyoT. Kirazla- nn çiçek açma zamanı. O günlerin ünlü şairi Matsuo Basho Tokyo'da yaşamak- ta. Göl kenannda bir evde oturuyor. Ara sıra göle atlayan kurbağalann sesi duyu- luyor. Birden 'Kawazu tobikomu / mizo nooto' sözcükleri aklmdadolaşmaya baş- lıyor. Derin düşüncelere dalıyor. Arka- daşlannın telkinlerine kulak asmıyor ve şiirin ilkbölümünübuluyor: 'Funkeya'. Sonrası tarih. Bir 20. yüzyıl eleştirmeni- nin sessiz, loş bir köşeyi aydınlatan yıl- dınmın ışığına benzettiği şiir doğuyor. Diğer dillere çevrildiğinde bu büyük haiku, bir dehanın eserinden çokadi, bas- makahp (banal) bir çahşma gibi görüle- bilir. Arılamı: (Türkçeye çevirmeden ln- gilizcesini veriyorum) 'OW-pond / frog Jump-in / water's sound'. Çevirmenler çaresizce Basho'nun sözcüklerindeki gerçek anlamı çıkarmaya çalışmışlar. Çe- viriler bir uçta (ciddi): 'Breaking the si- lence / of an ancient pond / a frog jumped into water - a deepresonance'dan(şen) 'silent old pool /frogjumps / plop'a uza- nıyor. Degışik versiyonlarda son sözcük 'splash', 'splosh!' da olabiliyor. Şiir çevir- menler için büyük problemler taşıyor. Haiku yapısı 5, 7 ve 5 heceli üç üniteden oluşmakta. Çeviride bu kesin kurala uy- mamak kolay bir seçim ama şiirdeki l ya' sözcüğünün çevirisi neredeyse imkânsız. Bu yetmezmiş gibi bir de 'kavvazu' var. Japoncada tekıl ya da çogul olabiliyor. Göle atlayan tekbirkurbağa rru yoksabir sürümü? Haiku'nun bir özelliği de şefFaflığı. Sembolik yorumlara açık olması. Birhü- zünlü teoriye göre kurbağanın havadaki bir anlık yolculuğu insarun kısa yaşamı- nı ve sonunda sonsuzluk denizindeki (splosh!) yok oluşunu temsil etmekte. Diğerlerine göre Basho bir Zen deneyi- mini anlatmakta. Aniden kurbağa olmak- ta ya da düşünceye dönüşen kurbağa ak- ltn havuzlanna (plup!) damlamaktadır. Şiirin okuyanı bu spekülasyonlara ça- ğıran yapısı onu ilginç kılmaktadır. Bel- ki de Basho hiçbir zaman sembolizmi düşünmemiştir. Önemsiz bir olayı (basit bir kurbağanın suya atlamasını) kavra- mak istemiş. Ona önem kazandırmak. ta- rihin bir parçası yapmak istemiştir. Kuş- kusuz bu yeşil amfıbiyen tuhafbir ölüm- süzlük kazanrmştır. Basho süssüz bir anlatımı yeğlemiş, sonsuz gerçeğin doğal cisimlerde bulu- nabileceğine inanmıştır. Konulan hep günlük olaylardır (çiçek yiyen at ceviz ağacına saklanan kurtçuklar gibi). Bazen de gezilerinde. geçirdiği kötübir gecenirı ardından: "Fleas bce / horse pissing / be- side my piUovv" diye yazmıştır. 300 yıl sonra Japonya'da adı Batfda Shakespearein olduğu kadar meşhur ol- muştur. Japonya'da çocuklar okulda Bas- ho okurlar ve haiku'lannı ezberlerler. Basho verimli bir yazar değildi. Bin kadar haiku yazmıştır. Ancak hiçbir çağ- daş Japon şairi onun etkisinden kurtula- mamıştır. Kendi ülkesi dışında Ezra Po- und gibi modern şairlerin ilgisini çek- miştir. 60'larda ABD'de Jack Kerouac gibi romancılarhaikulardan yararlanmış- lardır. Karşı çıkanlar ise haiku'nun kişisel dü- şünceleri anlatmak, öykülü şiir yazmak, sorgulamak, politik eleştiriler getirmek için yetersiz oldugunu söylüyorlar. Dü- şünsenize: 'Am I idiot / can write a sort of haiku / It's easy - peasy' Basho'nun yaşadığı yıllarda 5 iyi ha- iku yazana haiku şairi denmekteydi. 10 tane yazabilen ise usta oluyordu. Son analizdc kurbağa ile bataklığın öy- küsünde yüce olan neydi acaba? Bir yanıtı Basho'nunhaikulannın oku- yanı düşlere yöneltmesi. O. insanlann neye inanmalannı belirtmiyordu, hatta kendisinin neye inandığını bile söylemi- yordu. Daha önce böyle bir benzetme yapıldı mı bilmem ama; her ne kadar haikular katı kurallarla yazılmışsa da gündelik sözleri ve konulan kullanması, kısa ol- ması. duygu, şiirsellik gibi unsurlardan annma, yalınlık gibi özellikleriyle bizim Garip şiirine yaklaşıyor sanki. Tabii ha- iku bunu çelişkili gibi görünen hece ku- rallanylayapıyor. Kurallann getirdiği ya- lınlık bu. Sanmm ikisi de bizlere -biraz hüzünlü, biraz komik. biraz tuhaf- teker- lemeler sunan düz. ahşap bir bankonun ardındaki şekerciyi andınyor. Yavaşça emin ve olacaklan görün. Saygılar." Cinsel Taciz, Ahlak ve 'Reyting' Dr. SELÇUK - FİGEN CANDANSAYAR hekimin sal olarak kanıtlanmış suçu kendisine sa- ğaltım (teda- vi) amacıyla başvuran has- tasına hekim olmaktan kaynaklanan gü- cünü \e rolünü kullanarak cinsel tacizde bulunduğu id- diası, kamuoyunda oldukça karmaşık da olsa önemli bir tartışma ba^lattı. Hekimlik ve gazetecilik ahlakı (etiği) gizli kamera kullanımı; ga- zeteci olmayan kişilerin ha- ber yapmalan; referandum- la haber yayımlama, kışkırt- ma, erkek ve kadın kimliği ile ilgili tartışmalar öylesine içıçe gırdi ki kimileri bu ola- yı "Susurhık" olayının sap- tınlmasına kadar bile götür- dü Birden fazla özel kanal. ana haber bültenlerinin çok geniş bolümlennı taciz ha- berterineayınrken birbırleri- nin "uydurma ya da ahlak dışı dav ranışlaruu" da du- yurdular. Bir gazete ise ta- cizci kişinin kimliğini açık- layıp açıklamama karannı okurlanna bırakarak "açık- la" dıyenlerin çoğunluk sağ- laması üzerine de henüz ya- olmayan bir kişiyi "suçlu" olarak teşhır etti. Çok sayı- da köşe yazan birkaç gün boyunca taciz polemiğine girdi. Son zamanlardaki bir- çok konuda olduğu gibi "he- kimin hastasuıa cinsel taciz- de bulunması" olayı da şi- zofrenik bir duruma dönüş- tü. Halkın nesnel haber al- ma özgürlüğü ve eşlik eden birçok kavram birbirine ka- nşarak içinden çıkılmaz du- ruma geldi. Gizli kamera ile haber yapma, uzun süredirteleviz- yon habercilerinin kullandı- ğı tartışmalı bir yöntem. Gizli kamera ile elde edilmiş görüntüler yasa önünde ka- nıt olarak kabul edilmiyor. Referandum yolu ile halka sorma ise özellikle siyasetçi- lerin de sık kullandığı kötü bir popülizmden öte bir kılıf değil. Taksim'e cami yapı- lıp yapılmaması hakkında referanduma gidenlerin me- mur maaşlanna ne kîidar zam yapılması gerekfiğt ko- nusunda da referanduma git- meleri gerekir. Gazetenin re- ferandum kampanyası ise halkın haber hakkındaki me- rak duygulannı körükleye- rek tiraj sağlamaya yönelik küçük bir oyuna benziyor. Bütün bu karmaşanın bir nedeni, medyanm bizatihi kanşıklığıysa da daha önem- lisi son derece duyarh iki kavramın. olayuı özünüoluş- turmasıydı. Hekimlik mes- legi ve ahlakıyla erkeklerden kadınlara yönelik cmsel ta- ciz gerçeğitartışılması gerç- ken ana başlıklar olmaîıydi- Her iki konu da karmaşa içinde kaybolur gibi oldu. Ancak medya ahlakı, gizli kamera, özel hayatın doku- nulmazlığı gibi konulara odaklanan tartışmalarda bu iki kavramla ilgili çok sayı- da görüs. de ağızlardan kaçı- nlmış oldu. Bunlardan özellikle ikisi eski deyimle "bireribretbel- gderiydüer." Bir TV kanalı- nın ana haber sunucusu, ta- ciz anının görüntülenmesi oyununda rol alan genç kızın "Ashnda doktonı bentahrik ettim, seksi giysUer gi>erek gntun" açıklamasını öbür kanala karşı kazanılan bir zaferin coşkusuyla duyurdu. Bir gazeteci ise olayla ilgili yorumunda "Kn güzel, vû- cudu da güzel. Türtdye'de hatta dünyada \üz erkekten doksan bcşl bu kın görse av- nı şeyi düşünür. Eğer dokto- ru tahrik ettiyse_" gibi heki- mi haklı bulan, ve bu yılın en "maço" söylemi ödülünü alabilecek bir yorumda bu- lundu. Bütün meslekler insanlık için önemlidir, ama bir tek hekimlik mesleği için her- kes, kutsaldır der. Gerçekten de hekimler. ilk uygarlıklar- dan bu yana toplum içinde en çok saygı gören. en çok değer verilen. el üstünde tu- tulan meslek grubu olagel- mışlerdir. Yasam ve ölümle uğraşmak, şifa vermek. acı- lan dindirmek, insanoğlunu doga karşısında direngen kılmak ve kimi zaman ölü- me hükmedebilmek için güçleri, hekimi insanlann gözünde hep çok değerli kıl- mıştır. Hekim insanlann en yakınlannın bile bilmediği özel sırlannı bilebilir. Yal- nızca hçkjm, bir ınsanın be- denini ve ruhunu belki kişi- nin kendisinden bile daha çok tanıma. görme ve bunla- ra dokunma hakkına sahip- Dünya daha da küçülecek, Gerçek olçuden % 5 daha kuçufctuf Yeni Ericsson GF 788 • Küçük boy, büyük performans • Sesinizin doğalhğını koruyan en gelişmiş ses teknolojisi • Uzun konuşma süresi » • İsteğinize göre oluşturabileceğiniz menü, kolay kullamm • Birbirinden çekici dört farklı renk GF 788 o kadar küçük ki, yamna koyduğunuz her şey büyük kalacak. Bu gidişle dünya daha da küçülecek. ERİCSSON Turkıye Yctkılı Dıstnbütörien K.V.K. Tel 0216 410 85 00 (ptn) • GEN-PA Tel 0212 287 P 1" (20 hat> tir. Insanlar bedenlerinin ve ruhlannın en gizli kalmış yanlannı yalnızca hekime çekincesiz olarak açariar. En utangaç genç kız hekimin yanında rahattır. En kıskanç erkek; hekimin, eşini mu- ayene etmesini gönül rahat- lığıyla kabul eder. Çünkü güvenir. Kendisine ya da hastasına, erkek ya da ka- dın olarak değil hekim ola- rak yaklaştığını bilir. Heki- min hasta ve hastanın da he- kinı karşısında cinsncti yok- tur. Hekim; erkek hekim ya da kadm hekim değil, yal- nızca hekimdir. Bu bağlam- da hasta da hasta olma kim- liği ile en az hekim kadar kutsaldır ve muayene odası da hekımden ve orada yapı- lan işten dolayı herhangi bir mesleğin işyeri değil, insan- lann yalnızca şifa bulmak için güven içinde geldikleri özel bir yerdir. Tüm bu ne- denler ve hastanın koşulsuz güveni, hekime çok büyük bir sorumluluk yükler. He- kim olma onuru ve ahlakı... jUzan ap egitimi boyupca hekimlik onuru vetüılakı ile hastanın kutsaliığı hocalann her fırsatta dile getirdikleri bir konu olur. Bu nedenle mesleğe başlarken her he- kim, "Hasta ve toplumun saglığını baş göroi sayacağı- na, hekimlik mesieğinin onu- runu ve temiztöresini sürdü- recegne din, milfiyet, ırk, si- yasal eğüim ya da toplumsal sınıf aynmlaruun göreviyle hastası arasına girmesine izin vermeyeceğine açıkça, özgûrceve namusu üzerine'" ant içer. Muayene odasında hekim, tahrik olabilecek bir erkek ya da kadın değil yalnızca hekimdir. Kendisine hasta olarak gelen kişi tahrik et- mek istese de o hekimdir. tahrik olmaz. Kimi zaman hasta gerçekten de hekimi bilinçli yadabilinçsizcekış- kırtmak isteyebilir. Bu hasta birpsikiyatnn karşısında ise hekim, hastanın bu davranı- şının ya da tutumunun, bir kişilik özelliği ya da ıletişim biçımi olup olmadığını de- ğerlendirir; hasta bu yolla iletişim kuruyor ve bundan dolayı insan ilişkilerinde so- nın yaşıyorsa, hastanın bu yanını tanımasına psikotera- pi aracdığıyla yardımcı ol- maya çalışır. Başka bir branşta ise hekimin, kendisi- ni tahrik etmeye çalışan has- tasını uygun bir dille uyar- ması ve hatta hasta- hekim ilişkisinin gerektirdiği kar- şılıklı saygıya davet etmesi gereklidir. Türkiye gibi geleneksel değerlerin çok güçlü olduğu kapalı toplumlarda bu daha da önemlidir. Özellikle de pompalanan antilaik eğilim- lerin hekim ve hastalan cin- siyetlenne göre değerlendi- rentutumlanna daırörnekler yaşanırken hekimlerin ve Türk Tabipleri Birliği'nin, her ne koşulda olursa olsun basta-tıckım ıliskismde, he- kim olmaktan kaynaklanan avantajlann -cinsel taciz amacıyla kullanılmasını şid- detle İunaması bir zorunlu- luktur. Bu yüzden hastasına cinsel tacizde bulunan bir hekimin bu davranışı kanıt- lanırsa kim olursa olsun meslekten men edilmesi ge- reklidir. Kanıtlama işinin ise rating arttıncı, ızleyicinin il- kel fantezi dünyasına sesle- nen kurgulamalarla değil, gazetecilik ahlakına uygun olarak gerçekleştirilmesi. koşullann en başındadır. Yoksa son derece duyarh ve önemli bir konunun w kaş ya- pajım derken göz çıkara- rak" bulandınlmasına yol açılmış olur. Bu olayın aynı zamanda hekim hasta ilişkisinden ba- ğımsız olarak cinsel tacizle ilgili tartışmabaşlatması. bir kamuoyu duyarlılığı ve bi- linç artımı sağlaması umu- lur. Ne yazık ki cinsel taciz en gelişkinden en gerisine erkek egemen tüm toplum- larda kadınlann maruz kal- dıklan en yabanıl davranış- lardan biridir. Cinsel tacizin arkasında yalnızca doyurul- mamış cinsel isteklerin, eği- timsızliğin ya da kapalı top- lum özelliklerinin yattığını düşünmek yanlış olur. Cin- sel taciz, ABD ve Japonya gibi eğitimli ve gelişmiş ol- duğu söylenen ülkelerde de görülmektedir. Cinsel taciz bir egemenlik kurma ve ka- dın cinsiyetini baskı altında tutma yoludur. Özgürleşen ve eşitlik îsteyen kadına kar- şı kullanılan susturma, ezme ve boyun eğdirme davranışı- dır. Erkeğe, "lahrik olması" durumunda istediğini yapa- bilme hakkı verilmesinin. kadmdan korkan ve onu kö- le olarak tutmak isteyen bir düşunce biçiminin söylemi olduğu açıktır. Yüz erkekten doksan beşinin tahrik olaca- ğı gibi istatistıkı bılgileriçe- ren gayet "bilimsel r bır açık- lama getiren gazeteciye şu- nu sormak gerekli: Tahrik edici davraruşm ne olduğu- na yalnızca tahrik olanın ka- rar verdiği bir dünyada yaşa- yabilir mi? Her an kendisi- nin karar verecegi bir hare- ket ya da davranışıyl a tahrik olarak üzerine saldıracak bi- rilerinin arasında yaşamak zorunda kalsa acaba advm- lannı rahatça atıp, tedirgin olmadan yaşayabilir mi? Baskıcı, orta gelişkinlik- te, sıradan erkeklerin dünya- sında bu sorulann yanıtını vermek zor olabilir, ama he- kimin ne erkek ne de kadın. yalnızca hekim oldugunu hem insanlann, hem gazete- cilerin hem de hekimlerin yeniden anımsamasuıda bü- yük yarar olduğu kuşku gö- türmez bir gerçekliktir. TARTIŞMA Sayın Melih Cevdet Anday'a ^^ m ^k ündüz f 1* Gözüyle • -*—- adh • W köşenizde, ^ L I 18martsah ^^> . n * günü yer alan "Hurafeler" başhklı yazınız ilgimi çekti. Dindar bir insan olarak, size birkaç hususu belirrmek istiyorum. Biz inançlı insanlar olarak, inançsız insanlara saygılıyız. Onun inandığı. savunduğu değerleri benimsemez ama saygı gösterinz. Kendi inançlanmızı kabul ettirmek için herhangi bir zorbalığa başvurmamahyız. Bu davranışlann aksini yerine getiren kişiler, dinin değil öfkelerinin öngördüklerini yerine getirirler. Belirtmek istediğim hususa gelince, Hıristiyanlık ya da Müslümanhk, ardında milyonlarca insanı toplaıruş dinlerdir. Evet, sizin de belirttiğiniz gibi^ Hıristiyanlık dinınde saptırmalar vardır. Ama Islam dini hurafelerden uzak. muhafaza edilmiş geçerli ve gerçek bir dindir. Bu yüzden, din için boş inançlar demek ya da hurafeleri din ile özdeşleştirmek Müslüman ülkede yaşayan biri olarak, sizin için düşünülmeden söylenmiş cümleler olarak kabul ediyonım. Siz bir aydınsınız, belki düşünceleriniz farklı kulvarlarda yer alıyor ama sizin yazılannızı ilgiyle okuduğum ve beğendiğim çok olmuştur. Cumhuriyet gazetesinin bir mensubu olarak da saygın bir yerinizin olduğu yadsınamaz. Fakat bu tür izahatlar okuyuculannızdan dindar olan kişileri rahatsız edebilmektedir... Saygılanmı sunarak biraz daha özen göstermenizi talep ederim. Mehmet Ali Özdemir PENCERE Sencil... Rahmetli Hasan Âli Ediz sık sık yinelerdi: - llhan, bildiğini sandığın şeyler için de sözlüğe başvuracaksın!.. Bellek unutur; kitap unutmaz!.. Kimi zaman kitap bile işe yaramıyor; geçenlerde başıma geldi; Erzurumlu Ibrahim Hakkı'nm "Ma- rifetname "sinden bir alıntı yapmıştım; kitap masa- nın üzerinde duruyor, ben yazann ilk adını yanlış ya- zıyorum. Bizim okurlar tatlı beladır; ertesi günü te- lefonlar, fakslar çalışmaya başladı, düzeltme dü- zeltme üstüne.. • Hasan Âli'nin bir öğüdü daha vardı: - Sözcükler üzerinde düşüneceksin!.. İlk elde aklına gelen sözcük yehi yerine oîurmayabilir, da- ha iyisini arayacaksın; bulacaksın, olmazsa yarat- maya bakacaksın... Ediz başından geçen tatlı bir olayı anlatırdı. Rus- çadan çevıri yaparken bir deyişin karşılığını ara- mış, Osmanlıca "gayri ihtiyâri"y\ bulmuş. Peki, "gayri/Myân'YıinTürkçesi ne?.. Bulabilirsen bul!.. Günler geçiyor, sorunun çengeli Hasan Âli'nin ak- lına takılıyor; yerken, içerken, yürürken, gezerken, aranıyor. Bir gün, tramvayın arka sahanlığında ba- ğıra çağıra konuşan iki btçkından biri; - Ulan, demiş, istemeyerek herifi temizleyecek- tim!.. Hasan Âli'nin kafasında bir kibrit çakmış; "Istemeyerek!.." \ Bir kibrit daha: "Elimde olmadan..." • Önceki gün bir yazıda "sencil" sözcüğünü kul- lanırken içime kurt düştü, "Sözlüğe bakayım" de- dim. O da ne?.. "Bencil" var, "sencil" yok!.. Türk- çe Sozlük'te yok. Ali Püsküllüoğlu'nun sözlükle- rinde yok!.. Ansiklopedik sözlüklerde yok!.. Oysa ben yıllardan beri "senc/7"i kullanıyorum; nasıl olu- yor bu?.. Yanlış mı yapıyorum?.. öenc/7'in karşılık- lan; Hodbin, hodgâm, egoist!.. Bencileyin "benim gibi" demek; "sencileyin" sözlüklerde var; ama, "sencil" sözlüklere girmemiş... Oysa ne güzel sözcük!.. "Sencil" (diğerkâm) bundan sonra sözlüklere gi- rebilir mi?.. Yaşamdan siliniyor sencillik, köşe dönmecilik ağır bastyor, insanımız "birey" olmadan "bencil" oluyor; bencillik bir yaşam felsefesi gibi günümüzün "post- modernist" dünya görüşüne işleniyor. Bencilliğin bir adım ötesi "bencilik" değil mi!.. "Ben merkez- li" bakış açısı, bireycilik sayıhyor... Ne büyük yanılgı!.. • Özçıkarlannın ardına düşen insanlann yarataca- ğı körgüdü pazannda, bireyse! özgüriüklerin sağ- lanacağını ileri sürenlerin öngörüleri daha şimdiden flre vermeye başlamadı mı?.. Sencillikten yanayım ben.. İnsanı insan yapan egilimin özünde sencilliğin sımsıcak varoluşu etik güzelliğin de kaynağıdır. Gelin "sencil" sözcüğünü Türkçe sözlüğe elbir- liğiyle yazalım. YOZGAT KADASTRO HÂKİMLİĞİ'NDEN EsasNo; 1996/29 Davacı Osman Önal tarafından davalı Galip Öncül aleyhine açılan tespitin iptali ve tescil davasının yapı- lan yargılaması sırasında venlen ara karan gereğince; Davacı mahkememize verdiği dava dilekçesinde Yoz- gat ili Merkez Lök Köyü'nde kain 102 ada, 197 par- sel nolu taşınmazın kadastro çalışmalan sırasında da- valı adına tespibnm yapıldığını, yapılan tespitin ipta- li ile kendi adına tapuya tesciline karar verilmesini ta- lep ve dava etmiştir. Yapılan araştırmada davalı Galip Öncürün ölmüş olduğu anlaşılmış, yapılan tahkikat- ta mirasçılannın adreslen bulunamamıştır. Tüm ara- malara rağmen adreslen tespit edilemeyen Galip Ön- cül mirasçılan olan Neziha Öncül, Galip Öncül, Du- rak Karaca, Mehrican Karaca. Seher Karaca, Haışim Karaca, Hasan Karaca ve Bülent Karaca'nın duruşma günü olan 2.5.1997 günü saat 10.00'da duruşmaya gel- meleri veya kendilenni bir vekil ile temsil ettirmele- ri, gelmedikleri ve kendilerini bir vekil ile temsil et- tirmedikleri takdirde HMUK'nin 213-377 mad. uyannca yargılamaya yokluklannda devam olunacağı hususu tebliğ yerine geçerli olmak üzere ilan olunur. 10.3.1997 Basın: 11645 (Kadın Sağlığı ve Aile Planlaması) Hizmet Sistemi Bilgi Hattı: 212 - 257 06 46 1001 gün kaldı. İLAN T.C. ALANYA 2. İCRA MÜDÜRLÜĞÜ'NDEN DosyaNo: 1995/1067 Alacaklr. tfakat Eryılmaz Vekili: Av. Erdoğan Toktaş Borçlu: Yalçınkaya Yalçınkaya Borç miktan; 5.100.000.000 TL faiz ve masraflar hariç Yukanda miktan yazüı borçtan dolayı Yalçınkaya Yalçınkaya'ya ait Antalya ili Alanya ilçesi, Mahmut- lar kasabası Meydan mevkii 2899 parseldeki 641 m2 tutanndaki taşınmaza 3.000.000.000 TL ve 2898 par- sel 921 m2 tutanndaki taşınmaza 4.750.000.000 TL kıymet takdir olunmuş olup, borçlunun tebligata elve- rişli adresi tespit olunamadığından ttY'nin 103. mad- desi gereğince kıymet takdir raporu yerine kaim olmak üzere ilanen tebliğ olunur. Basın: 11653
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear