Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
SAYFfc CUMHURİYET 4 NİSAN 1997 CUMA
OLAYLAR VE GORUŞLER
Kurbağa Prens
MELIH CEVDET ANDAY
# zmir"den yazan okurumuz sayın
I
Ali Gemicigil. mektubuna şöyle
başl:>or: ^Nedendir bttmem, bir
İngiîz dergisinde yayımlanan bu
>Bzıyı sizinle paylaşmak istedim.
Vazmın konusuhaiku ustası Japon
şair Matsuo Başo."
Melctubu okumaya başlamadan önce
•'hailoı'' ve "Matsuo Başo"ya ilişkin şu
bilgiere bir gözatalım. ^
Ansiklopedi diyor ki, haiku, hokku
olarak dabilinir. 5.7 ve 5 heceli üç dize-
der oiuşarı Japon şiir türü. Otuz bir he-
cel geleneksel kısa şiir tanka'nın ilk üç
dizesinden türeyen haiku. Edo dönemin-
de ı 1603-186''), büyük usta Matsuo Ba-
şo'nun geliştirip incelikli ve bilinçli bir
sanaıhaline getirmesiyle eski şiire rakip
olma\abasladı. Günümüze değin de çok
ya\ gın bir şiır türü olarak geldi.
Gerçekte Başo"nun haiku'lannın çogu
birrenga'nm (zincirlemedize) hokku'su
(gîriş şıiri) olarak yazılmıştı. Haiku söz-
cüğü. haikai'nin (İ 7 heceden olnşan ko-
mik şıir) ilk üç \e hokku'nun son iki har-
finden oluşur. Yüzyıllarcahaikaive ho,k-
ku sözcükleri haiku ile eşanlamda kulla-
nıldı
Önceki haiku'nun konusu sınırlıydı;
nesnel birbetimlemesivle mevsimlerden
biri akla getirilir, böylece okuıda, sözû
edilmeyen. ama belirli bir duygu uyan-
dınhrdı. Daha sotvra konular çoğaldıysa
da, haiku olabildiğince az sözcükle çok
şey anlatan bir şiir türü olarak kaldı.
Şimdi okurumuz saym Ali Gemici-
gfl'in mektubuna gelelim.
Şöyle sürdürüyor mektubunuGemici-
gil:
"FuruikeYa
Kavvazu Tobi komu
mizu no oto.
Bu dızeler Japon dilinin en meşhur, en
çoktartışılan, üzerinde en çokdüsünülen
şiirine ait. Şiirin 17 hecesi mikroskobun
altında bakılan değerli bir mücevher gi-
bi yüzyıllardır araştınlmış ve kusursuz
bulunmuş. Tüm zamanlann en iyi ha-
iku'su bu.
Şiirin kabaca nasıl yazıldığını biliyo-
ruz: 1680'lerde bir bahar günü. Hafifbir
rüzgâr var ve yağmur çiseliyoT. Kirazla-
nn çiçek açma zamanı. O günlerin ünlü
şairi Matsuo Basho Tokyo'da yaşamak-
ta. Göl kenannda bir evde oturuyor. Ara
sıra göle atlayan kurbağalann sesi duyu-
luyor. Birden 'Kawazu tobikomu / mizo
nooto' sözcükleri aklmdadolaşmaya baş-
lıyor. Derin düşüncelere dalıyor. Arka-
daşlannın telkinlerine kulak asmıyor ve
şiirin ilkbölümünübuluyor: 'Funkeya'.
Sonrası tarih. Bir 20. yüzyıl eleştirmeni-
nin sessiz, loş bir köşeyi aydınlatan yıl-
dınmın ışığına benzettiği şiir doğuyor.
Diğer dillere çevrildiğinde bu büyük
haiku, bir dehanın eserinden çokadi, bas-
makahp (banal) bir çahşma gibi görüle-
bilir. Arılamı: (Türkçeye çevirmeden ln-
gilizcesini veriyorum) 'OW-pond / frog
Jump-in / water's sound'. Çevirmenler
çaresizce Basho'nun sözcüklerindeki
gerçek anlamı çıkarmaya çalışmışlar. Çe-
viriler bir uçta (ciddi): 'Breaking the si-
lence / of an ancient pond / a frog jumped
into water - a deepresonance'dan(şen)
'silent old pool /frogjumps / plop'a uza-
nıyor. Degışik versiyonlarda son sözcük
'splash', 'splosh!' da olabiliyor. Şiir çevir-
menler için büyük problemler taşıyor.
Haiku yapısı 5, 7 ve 5 heceli üç üniteden
oluşmakta. Çeviride bu kesin kurala uy-
mamak kolay bir seçim ama şiirdeki l
ya'
sözcüğünün çevirisi neredeyse imkânsız.
Bu yetmezmiş gibi bir de 'kavvazu' var.
Japoncada tekıl ya da çogul olabiliyor.
Göle atlayan tekbirkurbağa rru yoksabir
sürümü?
Haiku'nun bir özelliği de şefFaflığı.
Sembolik yorumlara açık olması. Birhü-
zünlü teoriye göre kurbağanın havadaki
bir anlık yolculuğu insarun kısa yaşamı-
nı ve sonunda sonsuzluk denizindeki
(splosh!) yok oluşunu temsil etmekte.
Diğerlerine göre Basho bir Zen deneyi-
mini anlatmakta. Aniden kurbağa olmak-
ta ya da düşünceye dönüşen kurbağa ak-
ltn havuzlanna (plup!) damlamaktadır.
Şiirin okuyanı bu spekülasyonlara ça-
ğıran yapısı onu ilginç kılmaktadır. Bel-
ki de Basho hiçbir zaman sembolizmi
düşünmemiştir. Önemsiz bir olayı (basit
bir kurbağanın suya atlamasını) kavra-
mak istemiş. Ona önem kazandırmak. ta-
rihin bir parçası yapmak istemiştir. Kuş-
kusuz bu yeşil amfıbiyen tuhafbir ölüm-
süzlük kazanrmştır.
Basho süssüz bir anlatımı yeğlemiş,
sonsuz gerçeğin doğal cisimlerde bulu-
nabileceğine inanmıştır. Konulan hep
günlük olaylardır (çiçek yiyen at ceviz
ağacına saklanan kurtçuklar gibi). Bazen
de gezilerinde. geçirdiği kötübir gecenirı
ardından: "Fleas bce / horse pissing / be-
side my piUovv" diye yazmıştır.
300 yıl sonra Japonya'da adı Batfda
Shakespearein olduğu kadar meşhur ol-
muştur. Japonya'da çocuklar okulda Bas-
ho okurlar ve haiku'lannı ezberlerler.
Basho verimli bir yazar değildi. Bin
kadar haiku yazmıştır. Ancak hiçbir çağ-
daş Japon şairi onun etkisinden kurtula-
mamıştır. Kendi ülkesi dışında Ezra Po-
und gibi modern şairlerin ilgisini çek-
miştir. 60'larda ABD'de Jack Kerouac
gibi romancılarhaikulardan yararlanmış-
lardır.
Karşı çıkanlar ise haiku'nun kişisel dü-
şünceleri anlatmak, öykülü şiir yazmak,
sorgulamak, politik eleştiriler getirmek
için yetersiz oldugunu söylüyorlar. Dü-
şünsenize: 'Am I idiot / can write a sort
of haiku / It's easy - peasy'
Basho'nun yaşadığı yıllarda 5 iyi ha-
iku yazana haiku şairi denmekteydi. 10
tane yazabilen ise usta oluyordu.
Son analizdc kurbağa ile bataklığın öy-
küsünde yüce olan neydi acaba?
Bir yanıtı Basho'nunhaikulannın oku-
yanı düşlere yöneltmesi. O. insanlann
neye inanmalannı belirtmiyordu, hatta
kendisinin neye inandığını bile söylemi-
yordu.
Daha önce böyle bir benzetme yapıldı
mı bilmem ama; her ne kadar haikular
katı kurallarla yazılmışsa da gündelik
sözleri ve konulan kullanması, kısa ol-
ması. duygu, şiirsellik gibi unsurlardan
annma, yalınlık gibi özellikleriyle bizim
Garip şiirine yaklaşıyor sanki. Tabii ha-
iku bunu çelişkili gibi görünen hece ku-
rallanylayapıyor. Kurallann getirdiği ya-
lınlık bu. Sanmm ikisi de bizlere -biraz
hüzünlü, biraz komik. biraz tuhaf- teker-
lemeler sunan düz. ahşap bir bankonun
ardındaki şekerciyi andınyor. Yavaşça
emin ve olacaklan görün. Saygılar."
Cinsel Taciz, Ahlak ve 'Reyting'
Dr. SELÇUK - FİGEN CANDANSAYAR
hekimin sal olarak kanıtlanmış suçu
kendisine sa-
ğaltım (teda-
vi) amacıyla
başvuran has-
tasına hekim
olmaktan kaynaklanan gü-
cünü \e rolünü kullanarak
cinsel tacizde bulunduğu id-
diası, kamuoyunda oldukça
karmaşık da olsa önemli bir
tartışma ba^lattı. Hekimlik
ve gazetecilik ahlakı (etiği)
gizli kamera kullanımı; ga-
zeteci olmayan kişilerin ha-
ber yapmalan; referandum-
la haber yayımlama, kışkırt-
ma, erkek ve kadın kimliği
ile ilgili tartışmalar öylesine
içıçe gırdi ki kimileri bu ola-
yı "Susurhık" olayının sap-
tınlmasına kadar bile götür-
dü Birden fazla özel kanal.
ana haber bültenlerinin çok
geniş bolümlennı taciz ha-
berterineayınrken birbırleri-
nin "uydurma ya da ahlak
dışı dav ranışlaruu" da du-
yurdular. Bir gazete ise ta-
cizci kişinin kimliğini açık-
layıp açıklamama karannı
okurlanna bırakarak "açık-
la" dıyenlerin çoğunluk sağ-
laması üzerine de henüz ya-
olmayan bir kişiyi "suçlu"
olarak teşhır etti. Çok sayı-
da köşe yazan birkaç gün
boyunca taciz polemiğine
girdi. Son zamanlardaki bir-
çok konuda olduğu gibi "he-
kimin hastasuıa cinsel taciz-
de bulunması" olayı da şi-
zofrenik bir duruma dönüş-
tü. Halkın nesnel haber al-
ma özgürlüğü ve eşlik eden
birçok kavram birbirine ka-
nşarak içinden çıkılmaz du-
ruma geldi.
Gizli kamera ile haber
yapma, uzun süredirteleviz-
yon habercilerinin kullandı-
ğı tartışmalı bir yöntem.
Gizli kamera ile elde edilmiş
görüntüler yasa önünde ka-
nıt olarak kabul edilmiyor.
Referandum yolu ile halka
sorma ise özellikle siyasetçi-
lerin de sık kullandığı kötü
bir popülizmden öte bir kılıf
değil. Taksim'e cami yapı-
lıp yapılmaması hakkında
referanduma gidenlerin me-
mur maaşlanna ne kîidar
zam yapılması gerekfiğt ko-
nusunda da referanduma git-
meleri gerekir. Gazetenin re-
ferandum kampanyası ise
halkın haber hakkındaki me-
rak duygulannı körükleye-
rek tiraj sağlamaya yönelik
küçük bir oyuna benziyor.
Bütün bu karmaşanın bir
nedeni, medyanm bizatihi
kanşıklığıysa da daha önem-
lisi son derece duyarh iki
kavramın. olayuı özünüoluş-
turmasıydı. Hekimlik mes-
legi ve ahlakıyla erkeklerden
kadınlara yönelik cmsel ta-
ciz gerçeğitartışılması gerç-
ken ana başlıklar olmaîıydi-
Her iki konu da karmaşa
içinde kaybolur gibi oldu.
Ancak medya ahlakı, gizli
kamera, özel hayatın doku-
nulmazlığı gibi konulara
odaklanan tartışmalarda bu
iki kavramla ilgili çok sayı-
da görüs. de ağızlardan kaçı-
nlmış oldu.
Bunlardan özellikle ikisi
eski deyimle "bireribretbel-
gderiydüer." Bir TV kanalı-
nın ana haber sunucusu, ta-
ciz anının görüntülenmesi
oyununda rol alan genç kızın
"Ashnda doktonı bentahrik
ettim, seksi giysUer gi>erek
gntun" açıklamasını öbür
kanala karşı kazanılan bir
zaferin coşkusuyla duyurdu.
Bir gazeteci ise olayla ilgili
yorumunda "Kn güzel, vû-
cudu da güzel. Türtdye'de
hatta dünyada \üz erkekten
doksan bcşl bu kın görse av-
nı şeyi düşünür. Eğer dokto-
ru tahrik ettiyse_" gibi heki-
mi haklı bulan, ve bu yılın en
"maço" söylemi ödülünü
alabilecek bir yorumda bu-
lundu.
Bütün meslekler insanlık
için önemlidir, ama bir tek
hekimlik mesleği için her-
kes, kutsaldır der. Gerçekten
de hekimler. ilk uygarlıklar-
dan bu yana toplum içinde
en çok saygı gören. en çok
değer verilen. el üstünde tu-
tulan meslek grubu olagel-
mışlerdir. Yasam ve ölümle
uğraşmak, şifa vermek. acı-
lan dindirmek, insanoğlunu
doga karşısında direngen
kılmak ve kimi zaman ölü-
me hükmedebilmek için
güçleri, hekimi insanlann
gözünde hep çok değerli kıl-
mıştır. Hekim insanlann en
yakınlannın bile bilmediği
özel sırlannı bilebilir. Yal-
nızca hçkjm, bir ınsanın be-
denini ve ruhunu belki kişi-
nin kendisinden bile daha
çok tanıma. görme ve bunla-
ra dokunma hakkına sahip-
Dünya daha da küçülecek,
Gerçek olçuden % 5 daha kuçufctuf
Yeni Ericsson GF 788
• Küçük boy, büyük performans
• Sesinizin doğalhğını koruyan en gelişmiş ses teknolojisi
• Uzun konuşma süresi »
• İsteğinize göre oluşturabileceğiniz menü, kolay kullamm
• Birbirinden çekici dört farklı renk
GF 788 o kadar küçük ki, yamna koyduğunuz her şey büyük kalacak.
Bu gidişle dünya daha da küçülecek.
ERİCSSON
Turkıye Yctkılı Dıstnbütörien K.V.K. Tel 0216 410 85 00 (ptn) • GEN-PA Tel 0212 287 P 1" (20 hat>
tir. Insanlar bedenlerinin ve
ruhlannın en gizli kalmış
yanlannı yalnızca hekime
çekincesiz olarak açariar. En
utangaç genç kız hekimin
yanında rahattır. En kıskanç
erkek; hekimin, eşini mu-
ayene etmesini gönül rahat-
lığıyla kabul eder. Çünkü
güvenir. Kendisine ya da
hastasına, erkek ya da ka-
dın olarak değil hekim ola-
rak yaklaştığını bilir. Heki-
min hasta ve hastanın da he-
kinı karşısında cinsncti yok-
tur. Hekim; erkek hekim ya
da kadm hekim değil, yal-
nızca hekimdir. Bu bağlam-
da hasta da hasta olma kim-
liği ile en az hekim kadar
kutsaldır ve muayene odası
da hekımden ve orada yapı-
lan işten dolayı herhangi bir
mesleğin işyeri değil, insan-
lann yalnızca şifa bulmak
için güven içinde geldikleri
özel bir yerdir. Tüm bu ne-
denler ve hastanın koşulsuz
güveni, hekime çok büyük
bir sorumluluk yükler. He-
kim olma onuru ve ahlakı...
jUzan ap egitimi boyupca
hekimlik onuru vetüılakı ile
hastanın kutsaliığı hocalann
her fırsatta dile getirdikleri
bir konu olur. Bu nedenle
mesleğe başlarken her he-
kim, "Hasta ve toplumun
saglığını baş göroi sayacağı-
na, hekimlik mesieğinin onu-
runu ve temiztöresini sürdü-
recegne din, milfiyet, ırk, si-
yasal eğüim ya da toplumsal
sınıf aynmlaruun göreviyle
hastası arasına girmesine
izin vermeyeceğine açıkça,
özgûrceve namusu üzerine'"
ant içer.
Muayene odasında hekim,
tahrik olabilecek bir erkek
ya da kadın değil yalnızca
hekimdir. Kendisine hasta
olarak gelen kişi tahrik et-
mek istese de o hekimdir.
tahrik olmaz. Kimi zaman
hasta gerçekten de hekimi
bilinçli yadabilinçsizcekış-
kırtmak isteyebilir. Bu hasta
birpsikiyatnn karşısında ise
hekim, hastanın bu davranı-
şının ya da tutumunun, bir
kişilik özelliği ya da ıletişim
biçımi olup olmadığını de-
ğerlendirir; hasta bu yolla
iletişim kuruyor ve bundan
dolayı insan ilişkilerinde so-
nın yaşıyorsa, hastanın bu
yanını tanımasına psikotera-
pi aracdığıyla yardımcı ol-
maya çalışır. Başka bir
branşta ise hekimin, kendisi-
ni tahrik etmeye çalışan has-
tasını uygun bir dille uyar-
ması ve hatta hasta- hekim
ilişkisinin gerektirdiği kar-
şılıklı saygıya davet etmesi
gereklidir.
Türkiye gibi geleneksel
değerlerin çok güçlü olduğu
kapalı toplumlarda bu daha
da önemlidir. Özellikle de
pompalanan antilaik eğilim-
lerin hekim ve hastalan cin-
siyetlenne göre değerlendi-
rentutumlanna daırörnekler
yaşanırken hekimlerin ve
Türk Tabipleri Birliği'nin,
her ne koşulda olursa olsun
basta-tıckım ıliskismde, he-
kim olmaktan kaynaklanan
avantajlann -cinsel taciz
amacıyla kullanılmasını şid-
detle İunaması bir zorunlu-
luktur. Bu yüzden hastasına
cinsel tacizde bulunan bir
hekimin bu davranışı kanıt-
lanırsa kim olursa olsun
meslekten men edilmesi ge-
reklidir. Kanıtlama işinin ise
rating arttıncı, ızleyicinin il-
kel fantezi dünyasına sesle-
nen kurgulamalarla değil,
gazetecilik ahlakına uygun
olarak gerçekleştirilmesi.
koşullann en başındadır.
Yoksa son derece duyarh ve
önemli bir konunun
w
kaş ya-
pajım derken göz çıkara-
rak" bulandınlmasına yol
açılmış olur.
Bu olayın aynı zamanda
hekim hasta ilişkisinden ba-
ğımsız olarak cinsel tacizle
ilgili tartışmabaşlatması. bir
kamuoyu duyarlılığı ve bi-
linç artımı sağlaması umu-
lur. Ne yazık ki cinsel taciz
en gelişkinden en gerisine
erkek egemen tüm toplum-
larda kadınlann maruz kal-
dıklan en yabanıl davranış-
lardan biridir. Cinsel tacizin
arkasında yalnızca doyurul-
mamış cinsel isteklerin, eği-
timsızliğin ya da kapalı top-
lum özelliklerinin yattığını
düşünmek yanlış olur. Cin-
sel taciz, ABD ve Japonya
gibi eğitimli ve gelişmiş ol-
duğu söylenen ülkelerde de
görülmektedir. Cinsel taciz
bir egemenlik kurma ve ka-
dın cinsiyetini baskı altında
tutma yoludur. Özgürleşen
ve eşitlik îsteyen kadına kar-
şı kullanılan susturma, ezme
ve boyun eğdirme davranışı-
dır. Erkeğe, "lahrik olması"
durumunda istediğini yapa-
bilme hakkı verilmesinin.
kadmdan korkan ve onu kö-
le olarak tutmak isteyen bir
düşunce biçiminin söylemi
olduğu açıktır. Yüz erkekten
doksan beşinin tahrik olaca-
ğı gibi istatistıkı bılgileriçe-
ren gayet "bilimsel
r
bır açık-
lama getiren gazeteciye şu-
nu sormak gerekli: Tahrik
edici davraruşm ne olduğu-
na yalnızca tahrik olanın ka-
rar verdiği bir dünyada yaşa-
yabilir mi? Her an kendisi-
nin karar verecegi bir hare-
ket ya da davranışıyl a tahrik
olarak üzerine saldıracak bi-
rilerinin arasında yaşamak
zorunda kalsa acaba advm-
lannı rahatça atıp, tedirgin
olmadan yaşayabilir mi?
Baskıcı, orta gelişkinlik-
te, sıradan erkeklerin dünya-
sında bu sorulann yanıtını
vermek zor olabilir, ama he-
kimin ne erkek ne de kadın.
yalnızca hekim oldugunu
hem insanlann, hem gazete-
cilerin hem de hekimlerin
yeniden anımsamasuıda bü-
yük yarar olduğu kuşku gö-
türmez bir gerçekliktir.
TARTIŞMA
Sayın Melih Cevdet Anday'a
^^
m
^k ündüz
f 1* Gözüyle
• -*—-
adh
• W köşenizde,
^ L I 18martsah
^^> . n * günü yer
alan "Hurafeler" başhklı
yazınız ilgimi çekti. Dindar
bir insan olarak, size birkaç
hususu belirrmek
istiyorum. Biz inançlı
insanlar olarak, inançsız
insanlara saygılıyız. Onun
inandığı. savunduğu
değerleri benimsemez ama
saygı gösterinz. Kendi
inançlanmızı kabul
ettirmek için herhangi bir
zorbalığa
başvurmamahyız. Bu
davranışlann aksini yerine
getiren kişiler, dinin değil
öfkelerinin öngördüklerini
yerine getirirler. Belirtmek
istediğim hususa gelince,
Hıristiyanlık ya da
Müslümanhk, ardında
milyonlarca insanı toplaıruş
dinlerdir. Evet, sizin de
belirttiğiniz gibi^
Hıristiyanlık dinınde
saptırmalar vardır. Ama
Islam dini hurafelerden
uzak. muhafaza edilmiş
geçerli ve gerçek bir dindir.
Bu yüzden, din için boş
inançlar demek ya da
hurafeleri din ile
özdeşleştirmek Müslüman
ülkede yaşayan biri olarak,
sizin için düşünülmeden
söylenmiş cümleler olarak
kabul ediyonım. Siz bir
aydınsınız, belki
düşünceleriniz farklı
kulvarlarda yer alıyor ama
sizin yazılannızı ilgiyle
okuduğum ve beğendiğim
çok olmuştur. Cumhuriyet
gazetesinin bir mensubu
olarak da saygın bir
yerinizin olduğu
yadsınamaz. Fakat bu tür
izahatlar
okuyuculannızdan dindar
olan kişileri rahatsız
edebilmektedir...
Saygılanmı sunarak biraz
daha özen göstermenizi
talep ederim.
Mehmet Ali Özdemir
PENCERE
Sencil...
Rahmetli Hasan Âli Ediz sık sık yinelerdi:
- llhan, bildiğini sandığın şeyler için de sözlüğe
başvuracaksın!.. Bellek unutur; kitap unutmaz!..
Kimi zaman kitap bile işe yaramıyor; geçenlerde
başıma geldi; Erzurumlu Ibrahim Hakkı'nm "Ma-
rifetname "sinden bir alıntı yapmıştım; kitap masa-
nın üzerinde duruyor, ben yazann ilk adını yanlış ya-
zıyorum. Bizim okurlar tatlı beladır; ertesi günü te-
lefonlar, fakslar çalışmaya başladı, düzeltme dü-
zeltme üstüne..
•
Hasan Âli'nin bir öğüdü daha vardı:
- Sözcükler üzerinde düşüneceksin!.. İlk elde
aklına gelen sözcük yehi yerine oîurmayabilir, da-
ha iyisini arayacaksın; bulacaksın, olmazsa yarat-
maya bakacaksın...
Ediz başından geçen tatlı bir olayı anlatırdı. Rus-
çadan çevıri yaparken bir deyişin karşılığını ara-
mış, Osmanlıca "gayri ihtiyâri"y\ bulmuş. Peki,
"gayri/Myân'YıinTürkçesi ne?.. Bulabilirsen bul!..
Günler geçiyor, sorunun çengeli Hasan Âli'nin ak-
lına takılıyor; yerken, içerken, yürürken, gezerken,
aranıyor. Bir gün, tramvayın arka sahanlığında ba-
ğıra çağıra konuşan iki btçkından biri;
- Ulan, demiş, istemeyerek herifi temizleyecek-
tim!..
Hasan Âli'nin kafasında bir kibrit çakmış;
"Istemeyerek!.." \
Bir kibrit daha:
"Elimde olmadan..."
•
Önceki gün bir yazıda "sencil" sözcüğünü kul-
lanırken içime kurt düştü, "Sözlüğe bakayım" de-
dim. O da ne?.. "Bencil" var, "sencil" yok!.. Türk-
çe Sozlük'te yok. Ali Püsküllüoğlu'nun sözlükle-
rinde yok!.. Ansiklopedik sözlüklerde yok!.. Oysa
ben yıllardan beri "senc/7"i kullanıyorum; nasıl olu-
yor bu?.. Yanlış mı yapıyorum?.. öenc/7'in karşılık-
lan; Hodbin, hodgâm, egoist!.. Bencileyin "benim
gibi" demek; "sencileyin" sözlüklerde var; ama,
"sencil" sözlüklere girmemiş...
Oysa ne güzel sözcük!..
"Sencil" (diğerkâm) bundan sonra sözlüklere gi-
rebilir mi?..
Yaşamdan siliniyor sencillik, köşe dönmecilik ağır
bastyor, insanımız "birey" olmadan "bencil" oluyor;
bencillik bir yaşam felsefesi gibi günümüzün "post-
modernist" dünya görüşüne işleniyor. Bencilliğin
bir adım ötesi "bencilik" değil mi!.. "Ben merkez-
li" bakış açısı, bireycilik sayıhyor...
Ne büyük yanılgı!..
•
Özçıkarlannın ardına düşen insanlann yarataca-
ğı körgüdü pazannda, bireyse! özgüriüklerin sağ-
lanacağını ileri sürenlerin öngörüleri daha şimdiden
flre vermeye başlamadı mı?..
Sencillikten yanayım ben..
İnsanı insan yapan egilimin özünde sencilliğin
sımsıcak varoluşu etik güzelliğin de kaynağıdır.
Gelin "sencil" sözcüğünü Türkçe sözlüğe elbir-
liğiyle yazalım.
YOZGAT KADASTRO
HÂKİMLİĞİ'NDEN
EsasNo; 1996/29
Davacı Osman Önal tarafından davalı Galip Öncül
aleyhine açılan tespitin iptali ve tescil davasının yapı-
lan yargılaması sırasında venlen ara karan gereğince;
Davacı mahkememize verdiği dava dilekçesinde Yoz-
gat ili Merkez Lök Köyü'nde kain 102 ada, 197 par-
sel nolu taşınmazın kadastro çalışmalan sırasında da-
valı adına tespibnm yapıldığını, yapılan tespitin ipta-
li ile kendi adına tapuya tesciline karar verilmesini ta-
lep ve dava etmiştir. Yapılan araştırmada davalı Galip
Öncürün ölmüş olduğu anlaşılmış, yapılan tahkikat-
ta mirasçılannın adreslen bulunamamıştır. Tüm ara-
malara rağmen adreslen tespit edilemeyen Galip Ön-
cül mirasçılan olan Neziha Öncül, Galip Öncül, Du-
rak Karaca, Mehrican Karaca. Seher Karaca, Haışim
Karaca, Hasan Karaca ve Bülent Karaca'nın duruşma
günü olan 2.5.1997 günü saat 10.00'da duruşmaya gel-
meleri veya kendilenni bir vekil ile temsil ettirmele-
ri, gelmedikleri ve kendilerini bir vekil ile temsil et-
tirmedikleri takdirde HMUK'nin 213-377 mad.
uyannca yargılamaya yokluklannda devam olunacağı
hususu tebliğ yerine geçerli olmak üzere ilan olunur.
10.3.1997 Basın: 11645
(Kadın Sağlığı ve Aile
Planlaması) Hizmet
Sistemi
Bilgi Hattı: 212 - 257 06 46
1001 gün kaldı.
İLAN
T.C.
ALANYA 2. İCRA MÜDÜRLÜĞÜ'NDEN
DosyaNo: 1995/1067
Alacaklr. tfakat Eryılmaz
Vekili: Av. Erdoğan Toktaş
Borçlu: Yalçınkaya Yalçınkaya
Borç miktan; 5.100.000.000 TL faiz ve masraflar
hariç
Yukanda miktan yazüı borçtan dolayı Yalçınkaya
Yalçınkaya'ya ait Antalya ili Alanya ilçesi, Mahmut-
lar kasabası Meydan mevkii 2899 parseldeki 641 m2
tutanndaki taşınmaza 3.000.000.000 TL ve 2898 par-
sel 921 m2 tutanndaki taşınmaza 4.750.000.000 TL
kıymet takdir olunmuş olup, borçlunun tebligata elve-
rişli adresi tespit olunamadığından ttY'nin 103. mad-
desi gereğince kıymet takdir raporu yerine kaim olmak
üzere ilanen tebliğ olunur. Basın: 11653