14 Mayıs 2024 Salı Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
4 NİSAN 1997 CUMA CUMHURİYET SAYFA KULTUR 15 1 6 . U L U S L A R A R A S I İ S T A N B U L F İ L M F E S T İ V A L İ Dk kez arasız fîhn seyrediyoruz Dünyanın dört bir köşesinden çıkagel- miş onlarca fılm. Belli saatlerde dolup boşalan smemalar. Trafiğe kapatılmış a- ma kalabalıktan geçilmeyen Istiklal Cad- desi'nde Emek'ten 3 Fitaş salonuna, bir Elia Kazan fılminden bir Luis Bunuel fîlmine koşuşturan kalabalıklar. Yedincı sanatm artık klasik olmuş başyapıtlann- dan, önemli festivallerden seçilmiş, sine- manın gidişinı belirleyip yönîendiren çe- şitli yeni filmlere kadar uzanan geniş bır yelpaze. Tûm degışımleri. modalan ve yepyeni ömekleriyle sinemanın son dö- nerndeki panoramasını. 16 gün boyunca 5 salona sığdırarak karşımıza getiren 16. Uhıslararası İstanbul Film Festivali, ah- şılmış deyışle gerçek anlamda bir "sine- ma şöieni" yaşatıyor sınemaseverlere bir kezdaha. Genellikle çoğunluğunu genç- lerin oluşturduğu seyircı yığınlannın su- suzluğunu gideren bir sınematek işlevi- ni de üstlenerek. Festivalin ilk 5 gününe ilişkin izlenimlerimizi sıraladık peş pe- şe. Dile kolay, tam onaltıncı kez kişisel ve kollektif sinema belleğimizin coğraf- yasını değiştirip zengınleştirecek Fılmler maratonu 29 martta başladı yine. Yıllar- dırbahann da müjdecisi haline gelen 16. Uluslararası İstanbul Film Festivali'nin ilk günü hava da günlük güneşlikti. Bi- ten bir fılmin setinden kopup gelenlerle, epeydir görüşülmeyen yakınlarla. kafa dengi eskı arkadaşlarla rastlaşmalar, en- sede gıineş ayaküstü muhabbetler ve iş- te bir yıldır ayn kalınmış bır dosta kavu- şurcasına. ıster ıstemez kapılınan bır fes- tival atmosfen daha. Ne badıreleratlatan *mabedimiz' Emek Sineması'ndaki Ta- viani Kardeşler'in nicedır ıskaladığımız "Fk>rile''siyle başladığımız festivalin açılış fılmı, 28 mart gecesi gösterilen. bu yılki festival programının da önemli bölümlerinden birini oluşturan Ameri- kan Bağımsız Sineması'ndan seçılmı-; "Wellcome to the Dolhouse - Oyunevine Hoşgeldiniz"di Alışılmış 'gösterişB açılış fUmi" uygu- lamasını bu yıl rafa kaldıran festivalin. ailesi ve çevresmce dışlanıp horlanan. ergenlik döneminin sorunlanna boğul- muş, çırkınce, sivilcelı bir banliyö kızı- nın gözünden ortadirek Amerikan aılesı yaşamına ve değerlerine bakan, gerçek- çi bir kara komedı denemesi nıtelığinde- ki, Sündance festıvalinde jüri büyûk ödü- }ünü kazanâiğından t>a yana bir bağım- sız klasiğine dönüşmüş. oldukça alçak- gönûllü bu "Oyunevine Hoşgeldiniz"le s- tart alması, cesaretlı ve isabetlı bır seçım- di bizce. 'Oyunevine Hoşgeldiniz' Annesınin babasının, gıcık ağabeyıy- le şırin kızkardeşını daha çok sevmesı- ne kınlıp dünyaya bozuk atan, tûm çaba- lanna karşın kimseye yaranamayan, oku- lun kötü çocuğuyla gönül oyunlanna gı- rişıp ilk cınsellik deneyımlerinı yaşa- maktan, hatta evden kaçmayı göze al- maktan da geri durmayan bu kırgın. do- nuk, gözlûklü, yenıyetme kızın (Heat- her Matarazzo,boyundan umulmayacak bir başanyla oynuyordu) trajikomik öy- küsünü aktaran, Todd Sotondz'un yazıp yönettıği "Oyunevine Hoşgeldiniz'Me açılan festivale biz de "Fiorile"yle dahil olduk. Şımdiye dek "Allonsanfan", "Padre Padrone-Babam ve UstanT, "D Prato- Çayır", "SanLorenzo Gecesi", "Günay- dm Babfl" ya da "Kaos" gibi fılmlerine övgüler döktürdüğümüz, 1970 ve 80'li yıllarda ltalyan sinemasının şanını ve na- rruru sürdûren, Toskanalı Paolo-Vittorio Bu yıl fena halde festivalle rekabet eden şehir sinemalanndaki ilginç filmler, ilk haftasında festivali biraz vurdu gibi. 5-10 kadar filmin de festival sonrasında sinemalarda afişe çıkacağı haber veriliyor. Sinemaseverler yine de geleneksel film şöleninin tadını çıkanyorlar. Sinematek islevi Yeni keşifler, sürpriz filmler Genelde sinemanın Bunuel, Kazan, MenzeL, Sautet Fassbinder ve Kiesknvski gibi, eski ve yeni büyük ustalannın görmüş olduğumuz, çoğu klasikleşmiş eserlerinden çok, yeni keşiflerin, sûrpriz tanışıklıklann, bilmediğimiz filmlerin izini sürdüğümüz festivalin, havanın bozduğu ıkincı günü, hayli kısır geçti bizim içm. "Shine"la en iyi aktör Oscar'ını kapan Geoffrey Rush'm da rol aldığı, Komünist Parti üyesi bir dedenin torunu olan, Peter Dancan'ın yazıp yönettiği, 1996 Avustralya yapımı "Chfldren of the Revohıtioıt-Devrim Çocukian"nın da satm alındığını öğrenınce, "Potemldn ZntJısı''yla Mel Brooks'u harmanlayan "Devrim Çocukhun"nı festival sonrasma bırakarak Sloven yönetmen Metod Pevec'ın ilk uzun filmi "Carmen"e takıldık. Balkanlardan, bildik, marjinal bir kesimi (fahişeler, şairler, hırsızlar, uyuşturucu bağımlılan, alkolikler) fon alan, "karanhğa düşen", kaybetmeye mahkûm, öfkeli bir fahişe öyküsü çeşitlemesi "Carmen" pek sarmadı bizi. Daha önce 1995 Berlin'de gördüğümüz, "Hatfaouin-Çatılann Çocuğu" adlı ilk filmiyle (1990) eleştirmenlıkten yönetmenliğe atlayan Tunuslu Ferid Bugedir'ın oldukça sıcak ve hoş bir biçimde başlayıp git gıde tıkanarak yürümeyen, hoşgörü ve komşuluk temalan çevresinde dönenen, çözümlenmemiş bir senaryonun, zaaflanyla egzotizmin tuzaklanna düşen ve klişelere teslim olan, ünlü Tunuslu Cbuıdia Cardmale'in de konuk yıldız konumunda, kendini oynarken kısaca boy gösterdiği ikinci fılmi "Un Ete a la Goulette-Unutulmaz Bir Yaz"a ilişkin olumsuz izlenimlenmizi anımsayarak günü noktaladık. Geçen yıl Venedik'ten jüri özel ödülüyle dönen, 1979'dan bu yana Fransa'yı mesken tutmuş Gürcü sinema ustası Otar IosseKani'nin "Hayduüar"ı, belkı de günün en ilginç filmiydi aslında, klasikleri dışta tutarsak. Keskın gözlemci ve alaycı yaklaşımıyla ülkesınin ortaçağ, Stalin baskısı ve günümüz gibi tarihteki farklı dönemlerine kamera tutan losseliani'ye ' özgü, humonstık bir politik mesel cılasıyla parlaölmış "HayduÜar", bu yönetmenin mizahına vakıf olan sıkı sınemaseverlere, geçmise ve günümüze eğlenceli bir yolculuk vaat eden ve vaadini 2 saat süresince yerine getiren, farklı bir denemeydi. Taviani kardeşlenn, büyüleyici manzara- lara sahıp Toskana'da çektiği, altmın la- netine ilişkin, yaygın bırToskana söylen- cesini günümüze taşıyan, 1992 yapımı "FiorUe"si. baştan sona ilgiyle izlenen, usta ışı bir fılmdı ama, Taviani'lerin ar- tık kendilerinı yınelemeye düştüklerinı de örneklıyordu ufaktan ufaktan. Türk- çe altyazılan da, "Fk>rüe"nın büyük ola- sılıkla festivalin ardından vi^yona çıka- nlacağını haberliyordu meraklısına, dı- şalımcı Umut Sanat fırmasınca. Biz "Fiorile"ye girerken dostlara tav- siye ettiğimiz Abel Ferrara'nın ağır, kas- vetlı, hüzünlü ve iyi oynanmış, suç ve suçlu dünyası, intikam üstüne, hayli gör- kemli bır gangster ailesi destanı "The Funeral-Cenaze Töreni" de. kara fılm tutkunlannı hoşnut bırakan, ilk günün birbaşka ilginç Bağımsız (American In- dependents) Sinema örneğiydi kuşku- suz Z e n g i n p r o g r a m Hergün 5 salon, 20seans, 13film Yağrnurlu, ıslak, kapalı havanm iyi- den iyiye tepemize (ve festivale) demir- lediği, ancak artık gündüzü-geceyi bas- bayağı yumuşatıp ılıtan bahann da alttan alta kendini hissettirdiği pazartesinin programı, bahar bereketi gibi zengindi. 5 salondaki toplam 20 seansta göste- rilecek toplam 13 filmin hemen hemen tümü seyre ve ılgiye değerdi, ülkemizde ilk kez gösterilecek olan, Kazan'ın 40 yıl öncesinden medyadaki (TV'deki) gü- cün, başan ve megalomaninin altını çiz- digi "A Face in the Crowd-Kalabalıkta Bir Yüz"ünden (1957), Gregg Araki'nin Los Angeles'lı 6 eşcinsel gencın karma- şık ve tehlikelere açık gönül serüvenle- rini, 15 bölümde hıkâye ettiğı "TotaBy Fucked Up-Tam Anlamı>1a Düzûl- müş*une(1993), BertraııdTavemier'nin Fransa'da oldukça iyi eleştiriler alan "Capitaine Conan-Yüzbaşı ConaıTın- dan (1997) 1996 Rotterdam ve Dunker- que festivalleri galibı, 2 büyük ödüllü Ja- pon yapımı "Kum Tanedkleri Gibi"ye (1995) kadar. Tabii Bunuel başyapıtı "Los Ohida- dos-L nutulmuşlar"la bugün başlayan Kieslowski "DekaloçOn Emir" fılmle- rini daha önce seyrettiğımizden, tuttuk hiç hesapta olmayan bir Jiri Menzel fıl- mine yöneldik yıllardır fotoğraflanndan merak ettiğimiz: 1968 Karlovy Vary Fes- tivali'nin büyük ödüllü "Kaprisü Yaz"ı. Biraz eskimiş, rengıni. ruhunu, özünü saranp solmuş bulduğumuz "KaprisK Yaz"da, çadır tiyatrosu cambazının yar- dımcısı, güzel sanşm kız gösteri yaptık- lan kasabaya gelir gelmez yörenın can- kurtaranı, papazı ve binbaşısının başını döndürüyordu cazibesiyle. Gezginci cambazı bizzat gencecik Ji- ri Menzel'in canlandırdığı "KaprisB Yaz"dan sonra, Bertrand Tavernier'nın "Yüzbaşı Conan"ıyla Gregg Araki'nin "Düzülmüş"ü arasında, mecburen bir tercih yapıp "Conan"ı yeğledik. Savaş şiddetinin insanoğlunda yarattı- ğı etkileri ele alan Tavernier'nin, geçmiş yıllarda yine festıvalde izlediğımiz "As- İolan Yaşamdır"ında işlediği Birinci Dünya Savaşı yıllanna geri döndüğü "Yûzbaşı Conan", 1918'in Balkanla- n'nda savaşan, çoğu askeri hapishaneler- den çıkıp cepheye sürülmüş adamlanna komuta eden, sivıl yaşamda tıihafiyeci- lik yapan, sıradan bın olan Conan'ın (Phihppe Torreton), ateşkese karşın sava- şa devam edişini ve öteki subaylarla iliş- kilerini aktanyordu. Bu yılın Cesar ödüllerinden, ıkisini si- vil hayatta sıfir, savaş cehennemindeyse gözükara, ateşli bir kahraman kesilen Conan'ı canlandıran aktör Philippe Tor- reton'la yönetmen Bertrand Tavemier'ye kazandıran "Yûzbaşı Conan" bizim için günün gözde filmiydi sonuçta. Nisan yağmurunun ıç karartıcı şekil- de sürdüğü salı günü, festivalin ilk prog- ram değişikliği Emek Sineması'nda ya- şandı ve ölü sevicilik üstüne, ilginç Ka- nada-ABD yapımı "Ktesed-Opül- müş"ün iki gösterisi yerine, "KamaSut- ra"y la "Kıyamet KuşağT sunuldu seyir- cıye. On yıl kadarönce Cannes'da Altın Ka- mera ödülünü alan "Selam Bombay"la çıkış yapan Hıntli kadm yönetmen Mıra Nair'in ABD'de çektiği "MississippiMa- sab" ve «The Perez Famih." adlı 2 be- ğenilen filminin ardmdan ülkesinin kül- türüne dönerek ABD-Ingiltere sermaye- siyle çektiği "KamaSutra: ATaleofLo- ve-Kama Sutra: Bir Aşk Öyküsü", 16. yüzyılm Hindistanı'nda geçen erotık bir aşk masahydı. Yönetmenin gözde oyun- cusu Sarita Cboudhury'nin yanı sıra, In- dira Varma admdaki güzeller güzeli ye- ni keşfinin başrol üstlenerek hayli göz doyurdugu, egzotizm ve erotizmin atba- şı gittiği "Kama Sutra"da, "lngüiz Has- ta"nın mayın, bomba imhacısı, korkusuz Sih'i Naveen Andrevra da, zevk sefa düş- künü, afyonkeş raca'yı oynuyordu. Bir içim su Indira Varma'nın güzelli- ğini, Kama Sutra pozisyonlannı merak edenler için ekleyelim, festivalden son- ra Avşar Film tarafından vizyona çıkan- lacak "Kama Sutra". Emek müdavim- lerini salı 21.30'da "Öpühnûş" yerine bekleyen sürpriz "The Doom Generati- on-Kıyamet Kuşağı''ydı, Amerikan Ba- ğımsız Sineması'ndan. Bağuıısız Amerikan Sineması Birbirinden uçuk, cart renklere, alışılmamış çer- çevelemelere, değişik açılara dayanan, alabildiğine stilize bir psıkedelik anlatımın öne çıktığı. içerdiği şiddet ve cinsellik öğelenyle gerçekten 'şoke edici' yol filmi "The Doom Generation-Kryamet Kuşağı 11 , 38 yaşındaki Japonkökenli Kalifomiyalı Gre^ Ara- ki'>i tanıttı sinemaseverlere. Genelde yönetmen-ya- zarhğının yanı sıra filmlerinin kameramanlığını ve montajcılığını da üstlenen, Godard hayranı yönet- men Gregg Araki'nin dehşetengiz bir yol fılmi ha- vasındaki 'KıyametKuşağı' (1994), biri kız ikisi de- lıkanlı, üç yenıyetmenin kahramanı olduğu garip, vahşı, kaotik ultra modern bir dünyada geçen birbu- çuk saatlık ırkilticı bır yolculuğa çıkardı sinemase- verleri. Her çeşıt uyuşturucuyu leblebi gibi yutan üç za- mane veledi yeniyetme gencin arasmdakı kaçınılmaz üçlü aşk hikâyesinin giderek kan revana dönüştüğü, alabildiğine yabancılaşmış, kasvetli ve karanlık bir âlemde gelişen "Kıyamet Kuşağr"nda, bir gül gon- cası tazeliği ve güzelliğindekı, 18'lik çıtır Rose McGotvan özellikle soluk kesiyordu. KEDÎ GOZU VECDİ SAYAR Alkışlar... Kültür Bakanı salona girdiğinde ortalık alkıştan ın- liyordu. Her zamanki gülümseyen bakışlarıyla selamladı çevresindekileri. Mutluluğu yüzünden okunuyor- du... Aradan birkaç yıl geçti. Artık Kültür Bakanı değil- di. Ama, bir başka salona, Bertin'deki Festival Sa- rayı'na gene alkışlar arasında giriyordu. Unutulmamıştı. Kültür Bakanı'nın -daha doğrusu eski Kültür Ba- kanı'nın- adı Jack Lang'dı. Unutulmamıştı, çünkü bakanlık onun için geçiçi bir unvandı. Kalıcı srfatı, bir kültür adamı olması i- di. Tıpkı, Fransa'nın ilk Kültür Bakanı Andre Malra- ux gibi, kültür alantna damgasını vurmuş, bu alan- da kalıcı ürünler verilmesine, yeni yaratıcılann orta- ya çıkartılmasına ve sanat alanındaki kurumlaşma sürecine ciddi katkılar sağlamıştı. Kuşkusuz, onun için de olumsuz eleştiriler gün- deme getirildi. Partizanlık yaptığı, sanat alanında belirii klikleri desteklediği söylendi. Ama, iş yapma- dığını, kültür alanına yeni birdinamizm kazandınma- dığını iddia edene pek rastlanmadı. Rastlanamazdı, çünkü Jack Lang gerçek bir kül- tür adamıydı. Bu alanın içinden geliyordu. Nancy Ti- yatro Festivali'nin yöneticiliğini üstlendiği yıllarda, Nancy'yi sanat dünyasının en önde gelen merkez- lerinden biri yapmıştı. Bakanlığı sırasında oluşturduğu politikaiarla Av- rupa'nın kültürel yaşamını yönîendiren politikacı kimliğini kazanmıştı. Amerika'nın kültürel yayılma- cılığına karşı Avrupa sinemasının var oluş mücade- lesinde öncülük yapan Lang, Avrupa ürünlenni ko- ruyucu bir kotayı, serbest ticaret anlaşmasında "kül- türel istisna"y\, Amerikalılara kabul ettırerek, Avru- pa sinemasına çok önemli bir destek verdi. Bu ara- da Fransız sinemasına verilen devlet desteğini art- tırarak, bu sinemanın ayakta kalmasını sağladı. Lang, bugün muhalefette. Ama, kültür alanında- ki etkınliğinı koruyor. Gerekttğinde iktidann polıtika- lanna karşı çıkarak, gerektiğınde destek olarak. Fransa'da iktidarda bulunan merkez sağ partiler, Sosyalist Parti'nın geliştirdiği polıtıkalan, kurumlan altüst etmedıler, başka ülkelerde olduğu gibi. Özel- likle kültür alanında Küçük farklılıklarla aynı politi- kayı sürdürüyoriar. Bu devamlılık, uygarlığın bir ölçüsü değil de ne- dir? Kültür politikasının hükümet politikası olmak- tan çıkartılıp bir devlet politikası olması, liberal par- tilerie solun ortak değerlerde buluşması o kadar zor mu? Lang, sağ partilerden devraldığı bakanlığında bu ilkeye sahip çıkmış, De Gaulle'ün Kültür Baka- nı Andre Malraux'nun oluşturduğu kurumlara en büyük desteği vermişti. (Malraux'nun ölümünün ar- dından yazdığı "Andre Malraux'ya Mektup", büyük yazara saygısının en güzel ifadesi.) Çünkü, Lang bir kültür adamıydı. Gündelik politıkalann ötesinde ka- lıcı değerier ilgilendiriyordu onu. Sanatçılar, sanat kurumlan, festivaller her zaman en yakın dostu oldu. Onlara buyruk vermek yerine, onlan anlamaya, onlara destek olmaya çalıştı. Ge- çenlerde bir dergıde yayımlanan yazısında, Ame- rikalı Tiyatro Yönetmeni Bob Wilson'a hayranlığını dile getiriyordu. Bir tiyatro adamı kimliği ile. Toulon kentinin Le Pen'ci belediye başkanının sansür uygulamala'nna karşı çıkarken de, politik çe- kişmelerin uzağında, sanatm bağımsızlığı için yürü- yordu, başka politıkacılarla kol kola. Kimlerte mı de- diniz? En başta, şimdiki hükümetin Kültür Bakanı Philippe Douste-Blazy ile... Şaşırdınız, değil mi? En çok da Douste-Blazy'nin tavnna şaşırdınız herhalde. Bizler böylesı sağ polı- tikacılara alışkın değiliz, ne yapalım?... Fransa'da Malraux'lar, Lang'lar geride bıraktıkla- n kalıcı politıkalar ve kurumlaria unutulmaz oluyor- lar. Bizimkıler ise başka türlü. Eh, her yığidin farklı bir yoğurt yiyişi vardır. Gene de, kedi milletı, Fransa ömeğine bakıp, im- renmekten kendini alamıyor işte. Geçenlerde, Ber- Irn Film Festivali'nde Jüri Başkanlığı yapan Jack Lang, önümüzdeki sonbaharda Milano'ya yerleşi- yor. Dünyanın en önemli tiyatro topluluklanndan, Strehler ustanın kurduğu "Piccolo Theater"\n yö- netmenlığini üstlenmek üzere. Kimse de kalkıp, Kültür Bakanı dediğin, kilise açar, müzelerde Incil okutur, festivalcilik, tiyatrocu- luk gibi işlere bulaşmaz demiyor. Ne garip, değil mi? Aydm Doğan Roman OdüHi Adalet Ağaoğkı'nun • Kühür Servisi - Aydın Doğan Vakfi'nın bu yıl roman dalında verdigi ödüle, Adalet Ağaoğlu'nun "Romantik Bir Vıyana Yazı" adlı eseri layık görüldü. Vedat Günyol'un başkanhğmda, Adnan Benk, Cevat Çapan, Nüzhet Esen, Talat Halman, Doğan Hızlan, Zeynep Kerman, Fethi Naci, Zeynep Oral, Şara Sayın ve Tahsin Yücel'den oluşan 'Aydm Doğan Roman Ödülü Seçiciler Kurulu', 105 basılmış ya da basılmamış yapıtı değerlendirerek 6 milyar Iira tutanndaki ödülü Adalet Ağaoğlu'nun "Romantik Bir Viyana Yazı" adlı yapıtına verdi. Aydın Doğan ödülleri arasında her yıl verilmesi öngörülen "özel Ödüf'ün sahibi de, önümüzdeki günlerde Vakıf Başkanı Aydın Doğan tarafindan belirlenecek. "Özel ÖdüP'ü alacak kişi ya da kuruma da 6 milyar Iira verilecek. Ödüller, 15 nisan günü yapılacak bir törenle verilecek. İstanbul Film Festivali'nden destek Tutkulannızın hayatı yok etmesine izin vermeyin' İstanbul Haber Servisi-ts- tanbul Film Festivali kapsa- mında sinema izJeyicisi "iz- lenecek film gösterime gir- meden önce", ülkenin çevre gündeminin birinci sırasını işgal eden siyanürle altın aramaya karşı kamuoyu oluşturuluyor. Izleyiciye gösterilen İcısa fılmde. "Tut- kulannızın hayaü yok etme- sine izin vermeyin" mesajı venliyor. istanbul Tepki Grubu'n- dan Münevver Abdîk'm ça- balanyla çekılen fılm, KK- TC'nin Lefke bölgesinden çekilen görüntülerle başlı- yor. 1930'lu yıllarda Kıbns'a gelen Cyprus Mining Cor- poration (CMC) adlı maden- cilik şirketi, yanm asır bo- yunca dikensiz gül bahçesin- de altın madeni işletiyor. Siyanürle altın ışletmecı- lığıne karşı oluşturulan is- tanbul Tepki Grubu'ndan Münevver Abdık. normal koşullarda 3 milyar lıraya malolacak filmin yapımın- da, kamu yaran adına mad- di karşılık olmadan destek veren tüm kurum ve kuru- luşlara Bergamalılar ve Tür- kiye'de "altın ile başı belada obn"tüm yöre halklan adına teşekkür etmek gerektığını bildinyor. Filmin yapımına destek veren kışi ve kuruluş- lar şöyle: istanbul Kültür ve Sanat Vakfı'ndan Hüha Uçansu. Fida Film, Belgesel Sinemacılar Derneği'nden Enis Rıza, Eta Seslendırme Stüdyosu, Telesine, Şafak Film Stüdyolan, Z Film'den Aycan Çetin ve seslendırme sanatçısı Levent Dönmez.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear