25 Mayıs 2024 Cumartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 16 KASIM 1997 PAZAR 8 PAZAR YAZILARI Dost ve düşman sözcükler MOSKOVA Küçük bir kahve açmışlar Moskova'da. Türk işçilen gıdiyor: tipkı memlekettekı gibi kağıt ve tavla oynanıyor. Sohbet ve küfür ediliyor. Aynı memlekettekı gibı. Ve müzik dinleniyor. O da memleketteki gıbi. Ya da hiçbır şey yapılmıyor; gözler uzaklara dalıp gidiyor: kalabalık içinde yalruzlaşılıyor. Acaba bu ne kadar eski bir tavır? Yoksa memleket özleminden doğan yeni bir alışkanlık rru? Kahveyi açanlar, müşterilerinin dostluk ortamı içinde söyleştiklenni anlatıyorlar. Faridı siyasal görüşlerden insanlar gelıyormuş kahveye. Ama kendi aralannda ortak dil bulabıliyorlarmış. "MHP yanhsı tşçi de getiyon PKK sempatizanı da; bazen gazeteleri okuyup tartışüklan oluyor; ama hiç kavga etmiyorlar" dıyor kahvecıler. Ne güzel! Demek kı karşıt görüşlerde olup da sılaha davranmamak mümkün. Pekı, bunun ıçin memleketten bınlerce kilometre uzakta olmanın verdıği yalnızlık ve belkı de ulusal dayanışma duygusu mu olmalı? tlla ki kalkıp Moskova'nın göbeğıne, eskı Arbat Sokağı'na mı gıtmelı? En sıradan sempatızanlardan, partı ve devlet yöneticilerine kadar herkesin konuşarak anlasması mümkün değil mi? Konuşmak! Konuşmak, anlaşmak için iyi bir araç, değil mi? Öyle olmalı. Gerçi ara sıra bunun tersmi de düşündüğüm oluyor. Bazen insanlar konuştukça birbırinden uzaklaşıyor. Sözcükler birbiriru ıtiyor. Gereksiz ve isabetsiz ıfadeler giderek yalanlara dönüşüyor. Dudaklann arasından dökülenler buz gıbı bır hava yaratiyor; gergınlık, hatta kin saçıyor. Yalnızca konuşarak değil, belkı daha çok bakarak ve dokunarak gelıştınlen sevgiler, acımasız cümlelerle berhava ediliyor. Ondan dolayı, burada fazla Rusça bilmeyen kımı Türklen Rus kızlanyra duygu yüklü bakışlar eşliğınde ve aşk içinde gördüğümde, artık eskısı gıbi onlann ilişkilerini HAKAN AKSAY küçümsemiyorum. "Konuşmadan ne kadar anlaşabilirlerkr dıyenlen desteklemıyonnn. Belki de en büyük skandallan, ayru dilde konuşmayı becerdikten kısa süre sonra yaşayacaklar. Dilleri, gözlenni kör edecek. Duygulannı ve isteklerini sözcüklere kurban edecekler. Sözcüklere mahkumuz. Ama sözcükler hıçbir zaman gerçekleri tam olarak yansıtmıyor. Orneğin, o ünlü "Seni seviyonıın" cümlesi pek çok kez (hatta haddinden fazla) sürülüyor piyasaya ve her seferrnde başka dudaklara konuk oluyor. Ama herkesin sevgisinde farklı sıcaklık, özven, bencillik ve sahip olma ölçüleri var. Aldatıyor sözcükler bızi. Duyduğumuz sözcükleri, alışık olduğumuz ve ıstedığimiz gibi yorumluyoruz. Ve sık sık yanılıyoruz. "Ben de öyle düşiinûyorum" dıyen herkesin aklmın ve mancının derinliği aynı değil. Sözcükler çoğu kez çaresız, "kifayetsiz." Özellikle de kavTamlarda ve tarumlamalarda. "tyi insan " yargısını, tepe tepe kullanması ıçin armağan ettığimiz kışınin yüreğınde kaç kuzu ve kaç kurt dolaştığını ne bız bilıyoruz ne de kendısı. Hele ideolojik ve siyasal sözcükler! Onlar patlamaya hazır birer barut fiçısı sankı. "Sağcı mısın, solcu mu?" "Falanist misin, fılanıst mı?" "Şu partıden mısin, bu partıden mı?" Cevaplar her zaman yaşamı kolaylaştınriaya yaramıyor; bazen tersıne, zorlaştınyor. Ayru renkleri ve yemeklen seven, aynı şarkılardan ve şakalardan hoşlanan insanlar, kendılenni tanımlamaya çalışırken ötekılerle arasına yapay uçurumlar açıyorlar. Sahıp olunmayan bılgı bırikımı ve duygu çeşitlilığınden doğan eksiklik, bazen sudan nedenlerle çıkan hırgürleri beslıyor. Sonunda farklı siyasal görüşteki insanlann aynı kahvede bir araya gelip ayru masada pışti oynaması gibi doğal bir durumu bıle ödüllendirmek için "Aferin" harcamak zorunda kahyoruz. ABD'nin Maine kıyılannda avlanan bahkçı Bill Coppersmith, ağlannı toplarken gözlerine inanamadı. Ağlara bembeyaz bir ıstakoz takılmıştı. Yanm kilo ağıriığındaki albino ıstakoz, bir balık avı donanımlan satan bir dükkâna götûrüldû. Dükkân artık malzeme almaya gelenlerle değil bu nadir bulunan albino Btakozu görmeve gelen merakbiaria doiup taşryor. Bahkçı BilL albino ıstakozunu ne yapacağına bir türlü karar veremiyor. Güzel bir gün yeniden yaşanabilir mi?Sımsıcak mektubun üst köşesinde Ö.Bedrettin Uşakh'dan bir alıntı: "Akşamı süzme deniz/ Renginden gözüm yandL" Mektuba Hikmet Çetinkava'nm gecen pazarki yazısı da eklenmış; hani şu "Sevgj" başhklı olup da "Sevgisiz kahna" dıye biten. Çankaya'nın Portakal Çıçeği Sokağı'ndan çıkıp da bana ulaşan mektup, değerli ozan FiSz Doğao'ın daha önce de birkaç kez aktardığım dızelerinı aklıma getırdi *Yaşam okuluysa öğretmenin/ En STOCKHOLMyükseknotu insan/Sevgi dersnden almau." Öylece, çıkıp geliveren bir mektup, bır köşe yazısı ve yorgun belleğımin bir köşesinde yer etmiş üç dıze. Nedır şu sevgi denilen şey? Nedir insanı zaman zaman uzaklara kaçınp yol uzerinde bırakıveren anılar? Geçmıştekı güzel bir gün yeniden yaşanabilinir mi? Yeter mi sevgi gecmişı yıneletmeye? Ya kaçışlar olmasa? Ya ınsanın kendı kendıne kapandığı, kendinı sorguladığı o kurtanlmış bölgeler olmasa9 lngmar Bergman "insan haDeri" üzerıne çok düşmüş bırsanatçı. Gerek tiyatroda gerekse kameranın arkasında sürekli olarak insanı irdelemiş, her vesıleyle geçmişe, çocukluğuna dönmüş duyarlı bir usta. Beyaz perdede ansızın dönüveriyor mutlu, güzel bir güne. Ya kısa pantolonlu bir oğlan olarak ya da dünyaya yenı açılan bir delikanlı Acaba bunlan dışa vururken o geçmişte kalan gündeki duygulan yaşıyor mudur0 Bugün hıssettiklen, o zamankiyle aynı mıdır? Ya bızım? Televızyonda daha önce GÜRHAN UÇKAN gösterilmiş bır filmi izler gibi geçmişte kalan güzel bir anı yeniden yaşayabılır miyiz? Bunlar bu pazann sorunlan. Pazar yazısı dedığın keyifle okunur. üzennde kafa yorarak değil. Ya da9 Öyle sanıyorum, yüreği sevmeye açık olan, sevgıyi bulmaya hazır olan insan, eninde sonunda bulur aradığını -üstelik aradığının bilincinde bile olmadaru ya da bunu düşünmeden Şımdi pek moda olan Simyacı felsefesıyle, belkı "evraTdir bunu gözeten. Bense sürekli sinyal veren yüreklerin, karşı kıyıdan sinyal alması olarak yorumluyorum bunu. Bir şeyi istemeden önce, vermeye hazır olup olmadığımızı yeterince düşündüğümüzü sanmıyorum. Ne hep almak olur, ne de hep vermek. Belkı yıne de denenebılınir güzel bu- günü yeniden yaşamak. Birlikte mutlu saatler geçınlmış bır yerde yeniden buluşulabılınir. Yeniden aynı yolculuğa çıkılabilinir. Orasına burasına yeni ekler gelebılir o günün, o günlenn. Ama sonunda, ne yaparsanız yapın, yaşadığınız yenı bır gündür, yeni günlerdır. KJŞI sevgi ürettıkçe, geçmişte kalan günleri yeniden yakalamaya gerek kalmaz. Zaten her şeyin tadı bir kez tadılır. Yaşam yenı tatlar almak değil midir? Kuzeyin bu ucunda soğuk bır mehtap karşımdaki gölü aydınlatırken en iyısi oturup bır mektuba başlamak. Sevgıye sevgıyle karşılık vermek gerekiyor çünkü. Üstelik, değerlerin böylesıne hızla yozlaştığı bir dünyada. Sevgi. kimsenın tekelınde değildir, önemli olan hazır olmak. Hazır mısınız? Tuna insanı, Boroviçka kadehleri ve değişimFarklı bir yaşam biçimi Boroviçka kadehlerinden ağır ağır aşağıya doğru süzülüyor. Komünizm döneminin dışanya kapalı, yasaklar içinde yaşayan Slovak toplumu kapitalizmin çarklan arasında artık farklı bir yaşam savaşı veriyor. Gençler hemen ayak uyduruvermiş bu düzene. Her köşede bır Lewis, bir Benetton fırmasınm yeT aldıği. Coca Cola tabelalannın asılı olduğu sokaklarda tek kulağı küpeli Slovak gençler, mmi etekli uzun boylu genç kızlar gözlerinden ışıklar saçarak dolaşıyorlar. Kapitalizmin getirdiği sorunlan henüz kavrayamamışlar, ancak "daha kötü"den kurtulmuş olmanın verdiği sahte mutlulukla gülümsüyorlar. Strauss'un Mavi Tuna'sına ilham kaynağı olmuş, Karpatlann kekik kokulu yamaçlanndan geçerek Slovakya'yı boydan boya kat eden Tuna Nehri sessızce ızlıyor bu değişimi. "Mutiu aşk yok ki dünyada-.n diye düşünüp bir köşeye çekilmiyor Tuna insanlan. Atıveriyorlar kendılenni aşkm ortasına. Sıcak kanlılar ve yeniliklere açıklar. Başkent Bratislava'da eski kent diye tanımlanan heybetli kiliselerin ve binalann çevTelediğı bir meydanın ortasındayım. Bır açık hava konserinın tam ortasında. Hoparlörlerden yayılan çılgın müzik, insanlan daha bir coşturmuş. Ellerinde rengârenk kağıt fenerlerle dans eden küçük çocuklar, sarmaş dolaş olmuş öpüşen gençler, birbirlerini ellerinden sıkı sıkı tutmuş, gözlerinde 8 yıldan ben hâlâ atamadıklan "şaşkınlıkla" bu tabloyu seyreden yaşlı çıftler... Komünist rejimın sona ermesinin üzerinden 8, Çekoslavakya'nın ikiye aynlıp Slovakya BRATISLAVA OZLEM YÜZAK Cumhuriyetı'nin kuruluşunun uzerinde 4 yıl geçmiş. Slovaklar kendi bağımsız cumhuriyetlerini kurana kadar tarih boyunca hep başka devletlerin egemenlikleri altında yaşamışlar. ancak Slovak kimliklerini kaybetmeden. Kendi tarihleri ise hep başka bır ulusun gölgesinde gizli kalmış, 1918'e kadar Macaristan'ın, bu tarihten sonra Çekoslavakya'nın. Slovaklann tanhlen ıle ilgilı haklı gurur duyduklan en önemli olaylardan bın ıse 1944'de 2. Dünya Savaşı'nın sona erdiği dönemde Avnıpa'da faşizm karşıtı en büyük ikincı hareketin yaşandığı bölge olması. Yine de bugüne kadar hep baskı altında yaşamışlığın verdiği eziklik bütün gözlerde okunabiliyor. Özellikle de orta yaş ve üzerindeki insanlarda Yeni sistem bu kez farklı bir korku yaratmış insanlann içinde. Artık istediklerini seçme haklan var, ancak bu kez sorun nasıl seçeceklerini bilememelen. Belki de bu yüzden siyasete ilgı ve katılım oldukça düşük. Ülke yönetiminde hükümet ile muhalefet arasında yoğun çekişmeler, Cumhurbaşkanı Michal Kovaç ıle Başbakan \Tadimir Meciar arasındaki korkunç boyuttakı nefrete karşın Slovak halkı politikaya mümkün olduğunca bulaşmamayı tercih ediyor. Sokaklarda, kafelerde konuşmaya çalıştığımız Slovaklar konu siyasete gelince hemen aksileşivenyor ve suskunlaşıyorlar. Slovak halkının ortak ve belki de tek değişmeyen özelliği ıse ıçki. Toplam 5.5 mılyon nüfuslu ülkede içki günlük yaşanun adeta vazgeçilmez bır parçası haline gelmiş. Sonuçta, egemenlikler de değişiyor Slovakya'dakı rejimlerde... Bir Tuna Nehri nazlı nazlı akmayı sürdürüyor... Birde... Farklı bir yaşam biçimi Boroviçka kadehlerinden ağır ağır aşağıya doğru süzülüyor. Robotik teknoloji, bilgi toplumu ve beynimiz CHICACO San Jose Eyalet Ünrversıtesi Profesörü James J. Arcner bir gün ıstatistık dersinde öğrencılerine döner, kâğıt kalem ve kitaplannı bırakmalarını ıster. Sonra da konuşmasvna devam eder. "Sizfcre bu üç nesnenin. tüm dünyadaki en önemli gereçlerin artık demode olduğunu hanrtatmak istedim. Sıralannızuı üzerindeki ders khabı. artık tarihi el yapımı okul gereçleri müzesine yaraşan nadide bir parcadırf Ümversıty of Chicago at Illinoıs'nın (UIC) kıtapçısının raflan arasında dolaşırken Archer'in 21. Yüzyıhn Süper Okulu adlı kitabındaki bu anekdotu anunsadım Çünkü tıp kitaplanmn ağırlıkta olduğu bu kitabevınde raflann en azuıdan 3 sırasını elektronik kitaplar (ÇD'ler) dolduruyordu. Anatomı CD'sıni bilgısayanruza takıyorsunuz, bır süre sonra vücudun anlaşılması en zor parçalanndan bıri önünüze 3 boyutlu olarak gelıvenyor. Kemiğı, adalelen ve tabiı kı sinırlen tüm bağlantılanyla görüyorsunuz. Anlamadıysanız büyütüyor, farklı açılardan bakıyorsunuz. Ders bıttıkten sonra teste geçiyor. parçalan doğru öğrenip öğrenmedığınızi ^ — m ^ — sınıyorsunuz. Ardından fizyoloji CD'sinı bilgisayannıza yerleştiriyor, az önce öğrendiğınız organın nasıl çalıştığını anımasyonlan ile izliyorsunuz. Açıklamalan dinliyorsunuz. Çiltler tutan konu kjtaplannuı hepsi artık CD'lere gırmeye başladı. Kadavra eğitimi belki ortadan kalkmayacak, ancak her np öğrencısinin bir süre dolabına konuk olan insan iskeletlerinın yerini GD'lerkaplayacak gibı görünüyor. Öğleden sonra bir beyin tümörü ameliyatına girdim. Robotik bir mikroskop, bilgisayar ve donanımı amelıyathaneyı uzay merkezine dönüştürüyordu. Ülkemize de ulaşan bu teknoloji ile tümörün yerleşimini 3 boyutlu olarak gördük. Sınırlan belırlendı, beyin fonksiyonlanna zarar vermeksizin ulaşabileceğı en yakın nokta saptandı Amelıyat sırasında bilgisayar ile tümörün tüm sınırlanna vanlıp vanlmadığı denetlendi. Ameliyat sonrası kullanılacak tüm ılaçlar bilgisayar ekranında elektronik kalem ıle işaretlendi. Bu bilgıler eczane ile ilaçlan uygulayacak hemşirenin bilgısayanna eşzamanlı olarak ulaştı. Sabah radyoda dinledığim bir haber mahmurluğumu heyecan ile korku arasuıda ganp bır duyguya çevirdi. tnsan beyin hücreleri (nöronlar) ile uyym sağlayabilen bir bilgisayar devresi (chip) üretildiğıni bıldmyordu. Eğer doğru ise, okuma gibi yaşam boyu süren bır uğraş ortadan kalkıyordu. Bilgıyi bır ÇD ya da disketten alıp gözünüzün önünden geçirmeden bir elektronik devre ile beynınıze yerleştiriyorsunuz. Size bilgiyı yargılayıp uygulamak kalıyor. Beyin hücrelerinin gündelik sıradan işlennin yanı sıra bilgi toplumunun soyuttan somutlaşmaya başlayan sorunlannuı kaosunu yaşarken çarşamba sabahı bir toplantıya katldım. Sabah saat 07.00'de başlayan bu toplanuda konusmacı UIC Beym Cerrahısı Bölüm Başkanı Prof. DT. James Ausman'dı. Konuşma konusu "Görüntü refaberBğiııdeld cerrahi uygulamalan" idı Ausman. konuşmasuıın MEHMET sonunda "Bugün AKtF işkrimizde robotik teknoiojDer kuDamvonız. Elimizde yapoğımız işi ^ ~ " ~ ~ ^ ^ ^ — koiaylaşüracak pek çok dhaz var. Ancak bütün bunlar yapoğunız işin tamamı değüdir" dedı. Ve konuşmasını şöyle sonlandırdı. "Bugün doğnıyu bilmek kadar yanfaşı da bilmek zorundayız. Neyi yapmamız gereküği kadar önemli olan şeylerden biri neyi yapmamamg gerektiğidir. En önemli oian şey yargKÜr. Yargdamavı yapacak olan sizlersiniz. Sizieri başarüı kılacak en önemli şey doğru yargHhr. Lütfen yargdaym." 8 yıllık kesıntısız eğitime karşı gösterilerin sürdüğü ülkemizı düşündüm. Ve temel eğitim boyunca öğrendiklerimi... Skolastik bilginın yargısız yerleştırildiği beyinlerimizi; neden ve niçmlerinı bilmeden dinlediğimiz Otlukbeli, Mercidabık, Ridaniye savaşlanndaki saldın vesavunmataktiklerini... Bilgi ve teknoloji tüm dünyanın paylaştığı zor yaratılan, ancak kolay elde edılebilen bir değer haline gelıyor. Ancak bunu yargılayıp, uygulayabılecek beyinler ulusumuzun geleceğini aydınlatabilecekler. Yargılayan beyinlere ihtiyacımız var. Lütfen yargıyı öğretelim, yargılamayı öğreneüm. Biraz daha yargı lütfen.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear