05 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

2 MAYIS 2008 CUMA müzik YORUMLAR OSMAN ÇUTSAY İdil Biret, klasik müziğin gittikçe sertleşen dünyamızda sakinleştirici olduğunu düşünüyor C Siemens, Deniz Feneri vs... vet kirine bulaşmamış hiçbir bölüm olmadığı ilan edilecek ve bu şirketin Türkiye ile ilişkileri soruşturmalardan tertemiz çıkacak, öyle mi? Zor. İnanmak, çok zor. 1999 öncesinde ve sonrasında, Türkiye’de sanıldığından çok daha fazla para dağıtıldığına ve bu sayede ihaleler alındığına tanık olursak, hiç şaşırmayalım. Bunlar, olağan ilişkilerdir. Serbest piyasa ekonomisi başka nasıl işlesin? Böyle işler. O zaman, “serbest piyasa demokrasisi de böyle kara paraların üzerinde yükseliyor” mu diyeceğiz? Bu soruya yanıtın pek bir önemi yok. Önemli olan sokaktaki adam. Sıradan insanların bu mekanizmaya pek itirazı olmuyor. Bıçak kemiğe dayanmadıkça olmuyor. Ama bıçağın kemiğe dayandığı yolundaki işaretler de göz ardı edilemeyecek kadar büyüdü. ??? Hep söyledik: Türkiye’nin reel ekonomisini Almanya belirliyor. Bu belirleyiciliğin sadece dış ticaret rakamlarında kalması mümkün değil. Bu belirleyiciliğin, böylesi “kara kasaların” üzerinde yükselen bir ilişkiler ağından geçtiğini de eklemek durumundayız. Ancak, er ya da geç, bazı komplikasyonların ortaya çıkacağını, birtakım açıklamaların ciddi siyasi sonuçlar doğurmaya başlayacağını düşünebiliriz. Bakalım, kim kimin ipini çekecek? Bakalım, bu karmaşık ve her zaman iç içe ilişkilerin ne gibi sonuçları olacak? “Deniz Feneri” iddianamesinde, topun ağzındaki üç isim dışında, Türkiye’nin hangi sorumlu mevkilerinde hangi isimlerin de yer aldığını henüz öğrenebilmiş değiliz. Ama eli kulağındadır “skandal isimlerin” ortalığa dökülmesi. Olan burada olmuyor, biten burada bitmiyor. “Eğlence” yeni başladı. Kanlı bir eğlence olmasından korkuyoruz sadece. cutsay?gmx.net 7 Notalardan kurulu sonsuz bir dünya Hatice TUNCER Dünyaca ünlü, usta piyanistimiz İdil Biret, Polonya’da verdiği dört başarılı konserin ardından Kadıköy Süreyya Operası’nda bir resital verdi. Akbank Sanat Sahnesi’nin 15. yılı nedeniyle Akbank Sanat’ta dinleyicisiyle buluştu. İdil Biret, 3 Mayıs’ta da Gaziantep’te konser verecek. Yoğun konser programı arasında isteğimizi kırmayan İdil Biret ile Polonya konserinin dönüşünde Moda’daki evinde eşi Şefik Büyükyüksel’in de katıldığı bir söyleşi yaptık. Konser ve resital programlarında Chopin’in yapıtlarına sıklıkla yer vermesi, Chopin’in tüm yapıtlarını kaydetmesi, yayımlanan kayıtların tüm dünyada 1 milyon adedin üzerinde satmış olması nedenleriyle Polonya’da büyük saygı ve sevgi duyulan İdil Biret, önceki yıllarda Polonya Kültür Liyakat Madalyası ile ödüllendirilmişti. Birçok müzik otoritesi tarafından yaşayan en büyük Chopin icracısı olarak görülen Biret’e geçen yıl da Polonya Cumhurbaşkanı Lech Kaczynski tarafından Polonya Üstün Hizmet Nişanı takılmıştı. Bu ayki Polonya turnesinde Lublin’de bir, Gdansk’ta iki konser veren İdil Biret, Varşova’da Varşova Filarmoni Orkestrası’yla 18 ve 19 Nisan günlerinde verdiği iki konserinde Schumann’ın eserlerini seslendirdi: “25 sene önce birlikte çaldığım orkestra şefi Vladimir Valek ile çalmak, uzun zaman sonra tekrar buluşmak çok hoş oldu. Müzik dünyanın her tarafında anlaşılacak bir lisan. Bugün Çinli piyanist çıkıyor, fevkalade bir şeyler yapabiliyor. Yani muhakkak bir bölgede doğmuş olmanız şart değil. Ama eseri yazanın konuştuğu lisanı biraz bilmek, o lisanın ritmini bilmek önemli bence. Çünkü konuşulan lisanın aksanlarını o müzikte buluyorsunuz. O eserin çıktığı ülkenin tarihini, kültürünü, nasıl bir yerden geldiğini bileceksiniz. Neden bazı temaların o şekilde yazıldığını bilmek gerekli.” İNLEYİCİ YETİŞTİRMEK İstanbul’da Kadıköy Belediyesi Süreyya Operası’nda 24 Nisan’da verdiği konserinde Chopin’in eserlerini yorumlayan İdil Biret, 3 Mayıs’ta Gaziantep’te olacak. Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlı özel bir bale ve klasik müzik okulu olan Ege Sanat Merkezi’nin Gaziantep Büyükşehir Belediyesi Onat Kutlar Salonu’nda düzenlediği resitalde İdil Biret, Beethoven’in sonatları ve Chopin’in eserlerinden oluşan bir program sunacak. İdil Biret, Anadolu konserlerine çok önem verdiği için bütün yoğunluğuna karşın Anadolu’dan teklif geldiğinde mutlaka yetişmeye çalıştığını anlattı: “Memleketimizde müziğe ve sanatlara çok yetenekli insanlar var. Fakat dinleyici yerafı olarak görüyorum. Hiçbir zaman bu mükemmel bir versiyon değildir. O günün hali. 6 ay sonra bir şey keşfediyorsunuz, yeni şeylere varıyorsunuz. İdeal olanı bir veya iki senede bir bütün eserleri yeniden plağa alabilmek. Daha iyi veya daha az iyi olur ama yeni bir şey geleceğine inanıyorum. Eserin daha önemli, o ana kadar farkına varmadığınız bir yerinin büyük bir şey getireceğine inanırsınız ve o yöne götürürsünüz. Müzik öyle bir şey ki, kelimelerle de anlatılamıyor. Her dakika gelişen değişen dünya içindeniz.” ASIL HAZIRLANIYOR? İdil Biret, çalınacak eseri tüm nüanslarıyla iyice okuyup ezberleyerek çalışmayı tercih ediyor. Bir eser üzerinde çalışmak yerine gam ve egzersiz yapmanın yararına inanıyor. Kariyerini sağlamlaştırdıktan sonra daha az değil, her geçen gün daha da fazla çalışıyormuş: “Eskisine nazaran daha fazla çalışıyorum, sonu yok. Götürebileceğiniz en yüksek noktaya götürmek için hep çalışacaksınız, düşüneceksiniz. Bazen bırakacaksınız, kafanızda şuuraltında bir çalışma olacak. Maalesef bu meslekte çok tekrar var. Belki bir sayfayı 150 defa tekrarlayabilirsiniz ama her tekrarda aynı konsantrasyonda çalışacaksınız. Çok fazla iyi piyano çalışmaya da inanmıyorum. Güzel seslerin kendiliğinden oluşmasına alışıyorsunuz. Halbuki bazen çok fena piyanolara düşebilirsiniz. Oradan bile elinizden geldiği kadar güzel bir şey elde etmeniz lazım. Bazen güç oluyor, bazen imkânsız oluyor ama zararı yok, en azından siz deniyorsunuz.” İdil Biret, son yıllarda giderek yaygınlaşan klasik müzikle başka tarz müziklerin buluşturulmasına biraz mesafeli dururken “Her şeyde bir zevk faktörü var. Eğer çok zevkli bir şekilde yapılırsa neden olmasın?” diyor: “Ben hiçbir şeye karşı değilim. Hoşlarına gidecek diye biraz ondan biraz ondan karıştırayım olmuyor. Karıştırmadan o müziği yapsınlar ona hiçbir diyeceğim yok. Yahut da çok zevkli olması lazım. Mesela ben caz çok severim ayrıca da. Çok büyük piyanistler vardır caz piyanistleri arasında. Klasik müzisyenler keşke o caz piyanistlerini daha sık dinleseler.” İdil Biret, içtenlik ve büyük bir alçakgönüllülükle sorularımızı yanıtladığı sohbetin sonunda ayrılırken Fransız yazar Dominique Xardel’in kendisiyle yaptığı bir uzun söyleşiye dayanan, Türkçesi Can Yayınları’ndan çıkan “Dünya Sahnelerinde bir Türk Piyanisti: İdil Biret” kitabını imzalayarak armağan etti. Halen Amerikan Hastanesi’nde tedavi gören başyazarımız İlhan Selçuk’a da götürmemi rica etti. İmzalarken “acil şifalar” dileğini yazmak yerine duygularını Beethoven’in “Pastoral Senfoni’sinden birkaç nota yazarak iletmeyi tercih etti. N Akbank Sanat’ın 15. yılı dil Biret Akbank Sanat Sahnesi’nin 15. yılı nedeniyle Brahms, Schubert ve Schumann’ın eserlerinden oluşan bir repertuvarı seslendirdi. Beyoğlu’ndaki Akbank Sanat’ta 29 Nisan’daki konser ise yalnızca Akbank çalışanlarına yönelik oldu: “28 Nisan’daki konsere daha çekici olabileceğini düşündüğüm için klasik ve romantik çağdan birbirine akraba eserleri seçtim. Brams ile Schumann’ın belirli bir ilişkisi var. Schumann ile de aile olmasalar da fikren akraba sayılabilirler. Konser Viyana etrafında dönüyor diyelim.” İ tiştirmezseniz bu yetenekler kendini gösteremez. Yani çalışırlar çalışırlar fakat bir yere varmazlar. Ben 200 kişilik bir salonda 5 kişi o konserden büyük zevk alsa fevkalade bir şey olur diyorum.” NADOLU’DA MÜZİK İdil Biret, Anadolu’da ara sıra değil, konser sezonu yapmak gerektiğini söylerken, çeşitli kentlerde ilk kez klasik müzik dinleyenlerden gördüğü ilgiden memnuniyeti de dile getirdi: “Belki o konserlere ilk başta yüz kişi gider, sonra bakarsınız gittikçe fazlalaşır. Van’da çaldığım zaman bunun farkına vardım. Konser üniversitedeydi ama dışarıdan da gelenler oldu. Çok meraklı bir bey geldi, ‘Benim için yeni bir şey oldu ama çok güzel bir konser’ dedi. Son derece dikkatimi çekti bu. Antakya’da filarmoni topluluğu var, konserleri çok güzel doluyor. Bunlar çok büyük maddi şey gerektirmiyor. Biraz idelalist olacaksınız, inandığınız şeyleri yapacaksınız.” LASİK MÜZİK SAKİNLEŞTİRİYOR İdil Biret, yaşadığımız “agresif dünyada” klasik müziğin insanları sakinleştirdiğini, iç ferahlığı verdiğini düşünüyor: “Dinlerken bir tür terapi oluyor müzik. Ben zaten müzisyenleri, eski şamanlara benzetiyorum. Şaman, iyileştirici, artist, dans eden, seremoni yapan hepsini birleştiren bir figür. Şamanlık dünyanın her tarafında vardı. Orta Asya’da da Mek A sika’da da, Güney Afrika’da şamanlar var. Dünyaya ait bir fenomen. Biz de sahnede biraz şamanlar gibiyiz. Yani oraya gelen insanlara daha güzel bir şey getirmeye çalışıyoruz. Ama bunun farkına varmak, yalnız bir meslek gibi yapmamak lazım.” ORUMCU NE KATAR? İdil Biret, yorumcunun bir eserdeki satır aralarını okumasının çok önemli olduğunu düşünüyor. Eseri olduğu gibi çalmanın yeterli olamayacağını söylüyor: “Bazı belirli formların dışına çıkamıyorsunuz, ama nerede en gerilim noktalarının olduğunu bilmek, iyi analizini yapmak, kendinizdeki enerjiyi aktarabilmek lazım. Rahmaninov konserden çıkarmış, ‘bu konseri mahvettim’ dermiş. ‘Fevkaladeydi konser nasıl mahvetin?’ diye sorarlarmış. Y ‘O noktayı kaçırdım’ dermiş. ‘Eserin belirli bir yerinde her şeyin değiştiği nokta’ diye tahmin ediyorum çünkü pek izah etmiyor. Notaların daha gerisine gideceksiniz. Orada bütün bir hayat, daha da fazlası var. Yani her an kafanızda bir problem çözer gibi düşünüyorsunuz. ‘Acaba orayı nasıl yapsam, böyle mi, şöyle mi yapsam?’ diye düşünüyorsunuz. Bunun sonu yok ve fevkalade güzel bir şey.” FOTOĞRAF İdil Biret, Chopin, Rahmaninov ve Brahms’ın tüm eserlerini, Ligeti, Boulez ve Stravinsky’nin birçok eserini kaydetmesine karşın bunların yalnızca “bir an” olduğunu ve gelişmenin devam ettiğini düşünüyor: “İnsanlar, plakları kalıcı bir şey olarak görüyorlar. Ben bir devrin, bir anın fotoğ u iş, Türkiye’ye yaklaşıyor. Vurdu, vuracak. Siemens’ten söz ediyoruz. Gerçi şimdilik pek üzerinde durulmuyor, ama bir buzdağı gibi medya. Yerleşik ve yaygın Türkçe medya yani. Bu buzdağlarına yaklaşan “Titanic”lerden biri ise Siemens skandalı. “Bu, Türkiye’yi ilgilendirmez” kim diyebilir şimdi? “Süddeutsche Zeitung” ile “Der Spiegel”deki olay haberleri hazırlayan gazeteciler, kendileriyle telefonlaştığımızda, bu kirli oyunda ve sürdürülen soruşturmalarda Türkiye’nin de adının geçtiğine dikkat çektiler. Anlaşılan, savcılık soruşturmasında Türkiye de yerini almış bulunuyor. Belki bu satırlar yazılırken herhangi bir patlama gerçekleşmiş değildi, ama buzdağı ile Titaniclerin kaçınılmaz buluşmasında, Türk renginin açığa çıkmaması pek mümkün değil. Henüz kanıtlanmamış da olsa, şu, şimdiden kabul edilmeli: Siemens’in ihale almak için dağıttığı ileri sürülen milyarlarca “mark” ve sonra da “avro”nun, Türkiye’ye dokunmadan geçmesi imkansız gibi bir şey. Peki, soralım o halde: 1999 ile 2006 yılları arasında saçılan ve şimdilik en az 1.3 milyar avro olduğu belirtilen rüşvetlerin ne kadarı Türkiye’ye kondu? Hangi ihaleler için? “İslam demokrasisinin” yükseliş ve iktidara oturuş yıllarından söz ediyorlar, o dönemde dağıtılan bu paraların bazı Türk “sorumluları” memnun ettiği de ortaya çıkacak demektir. Bu kirin nerelere kadar uzandığı yakında aydınlanır. Alman savcıların kara kasalar üzerinden Türkiye’ye de para akışı olduğundan hareket ettikleri ileri sürülüyor. Yine, soru: Yoksa, AKP’nin durdurulamaz yükselişinde Alman “hür teşebbüsünün” bu tür “provizyonları” özel bir ağırlık mı taşıyor? Yani, “İslami Calvinistler”, dinci yeni zenginlerimiz, Siemens ve benzeri laik şirketlerden yemlenerek de sermaye birikimi sağlamış mı oldular? Sadece soruyoruz. Yanıtların ileride alınacağını bilerek... ??? Siemens’in bünyesinde, rüş B D K Ödülü Cem Özer’le paylaşan Yetkin Dikinciler, “Nâzım olmaya çalıştım. En çok da layık olmaya çalıştım” sözleriyle dakikalarca alkışlandı. En İyi Erkek Oyuncu Ödülü’nü bir kez daha alan Mehmet Ali Kaptanlar salona “Venedik Taciri”nden bir alıntıyla seslendi. uşadası’nda on yıldır, Sunullah Arısoy adına bir şiir ödülü veriliyor. Bu ödülle, önemli turizm kentimizin adı, bir kültür etkinliği çevresinde anılıyor. Kültür etkinlikleri, kentlerin çağdaş yüzleridir. Bir kent ne denli gelişkin olursa olsun, adı kültür ve sanatla anılmıyorsa büyük bir eksiklik, yoksunluk söz konusudur. Kuşadası, kitle turizmiyle ilk tanışan yerlerden biri. Bunun ağır sonuçları da kentin her yanında görülebiliyor. Hiçbir denetime gelmeyen enine boyuna bir yapı mezarlığı… İnsanın dinlenmek için bu kente gelmesinin mantıklı bir nedenini bulabilmek zor. Gelen turistlerin giderek düşen nitelikleri de bir gösterge: Sivri topuklu disko ayakkabılarıyla Efes’in mermer yollarını aşındıran Ruslar mı ararsınız, yoksa 2500 yıllık Priene antik kentinin kalıntılarına bakıp, “Bu yıkıntılar İkinci Dünya Savaşı‘ndan mı kaldı?” diye soran Amerikalılar mı, hepsi burada. Oysa bu yöre antik çağ uygarlıklarının en önemli kalıntılarını barındırmasının yanında her yanından bin bir verimin fışkırdığı bir doğa mucizesi. Gürsel Tonbul’un emekle oluşturduğu Değirmen Çiftlik İşletmesi, ekolojik K DEFNE GÖLGESİ TURGAY FİŞEKÇİ Dilek Yarımadası nını kuzeyden güneye yürüyerek aşabilme olanağı sağlıyor. Bitki örtüsünün zenginliği de benzersiz. Yarımada içinde 804 tür bitki saptanmış. Bunlardan altısı, yeryüzünde yalnızca burada görülen türler. On sekizi ise Türkiye’de yalnızca burada bulunuyor. Bu benzersiz bitki çeşitliliği Avrupa Konseyi’nin de ilgisini çekmiş ve burayı, “flora bio genetik rezerv alan” ilan etmiş. Ulusal park alanı bitki çeşitliliğinin yanı sıra hayvan varlığıyla da dikkat çekici. Anadolu parsı da en son burada görülmüş. Bugün yürüyüşçüler en çok yaban atlarına rastlıyor. ??? Dilek Yarımadası’nın güney kıyısı, bir başka doğa mucizesi olan Büyük Menderes Nehri’nin denize döküldüğü alana açılıyor. Bugün Menderes Deltası da tarım alanında verdiği ürünlerle yörenin değerini bilen, arttıran bir kurum. Ürettiği zeytinyağlarının uluslararası yarışmalarda dünyanın en iyileri arasına girmesi, bu emeğin değer bulması adına sevindirici. ??? 1966’da ulusal park ilan edilerek doğa ve yabanıl yaşamın koruma altına alındığı Dilek Yarımadası da bu özel alanlardan biri. Yerleşime ve gecelemeye kapalı alan, yalnızca gündüz saatlerinde ziyarete açık. Issız kumsalları, kıyıya dek inen yemyeşil yamaçlarıyla herkesin kolaylıkla beğenisini kazanabilecek bir yeryüzü cenneti. Yüksekliği 1200 metreyi aşan dağlar, birbirinden derin kanyonlarla ayrılıyor. Bu kanyonlar doğa yürüyüşçüleri için bulunmaz yollar oluşturuyor. On yedi ile otuz beş kilometre arasında değişen yollar, park ala ulusal park sınırları içinde. Irmağın taşıdığı alüvyonlar o denli yoğun ki, iki bin yıl önce antik çağın liman şehirleri olan Priene ve Miletos bugün denizden dokuz kilometre içerde kalmış. Büyük Menderes, oluşturduğu lagünlerle, deniz içinde göller meydana getirmiş. Bu göllerde iki yüz elli kuş türü yaşıyor. Ulusal Parkta kuş gözlemciliği için de ziyaretçilere olanaklar sunuluyor. Ulusal Park’ın yamacında yer alan tek yerleşim Doğanbey köyü. 1924’te Rum halkının Yunanistan’a zorunlu göçüyle boşalmış. Son yıllarda bu boş evleri alanların yapıları onartmalarıyla güzel bir köy ortaya çıkmış ama yaşayan bir yer izlenimi vermiyor. Burada yine eski bir köy evinin onarılmasıyla açılan Ulusal Park Tanıtım Merkezi’nde çevre üstüne bilgilenmek olanaklı. Dilek Yarımadası, batı ucuna doğru Yunanistan’ın Sisam Adası’na öylesine yaklaşıyor ki, sıradan biri yüzerek karşı yakaya geçebilir. Bu yüzden iki kıyı da askeri koruma altında. Oysa iki kıyı bir barış parkı olarak birleşse, insanlar bir ülkeden bir ülkeye, tıpkı yörenin balıkları, fokları, kuşları gibi yüzebilse, daha insani bir dünyaya da yaklaşılmış olmaz mı? [email protected] Sadri Alışık Oyunculuk Ödülleri sahiplerini buldu Kültür Servisi 13. Sadri Alışık Tiyatro ve Sinema Oyuncu Ödülleri Beşiktaş Belediyesi Mustafa Kemal Merkezi’nde törenle verildi. Kerem Alışık ile Berna Laçin’in birlikte sunduğu, Erol Büyükburç’un piyano eşliğinde ve Funda Arar’ın şarkılarıyla renklenen gece boyunca aralıklarla Sadri Alışık’ın oyunculuğu, oyunculuk üzerine görüşlerini içeren kısa filmler ve yakın zamanda kurulan Sadri Alışık Kültür Merkezi öğrencilerinin gösterileri izlendi. Sinema Ödülleri’nde en iyi kadın oyuncu Nurgül Yeşilçay (Adem’in Trenleri) olurken en iyi erkek oyuncu ödülünü Yetkin Dikinciler (Mavi Gözlü Dev) ile Cem Özer (Adem’in Trenleri) paylaştılar. En iyi yardımcı kadın oyuncu ödülüne Gülsen Tuncer (Suna), en iyi yardımcı erkek oyuncu ödülüne Ali Atay (İyi Seneler Londra) değer görüldü. Onur Ödülü Müjde Ar’a, Umut Veren Oyuncu Ödülü Mustafa Üstündağ’a (Zeynep’in Sekiz Günü) verildi. Bu yıl için konduğu belirtilen seçici kurul özel ödülleri Fuat Onan (Fikret Bey) ile Ülkü Duru’nun (İyi Seneler Londra) oldu. Tiyatro Ödülleri’nde en iyi yönetmen Genco Erkal (Dostlar Tiyatrosu Sivas ‘93), en iyi kadın oyuncu Ayça Bingöl (Duru Tiyatro Bana Bir Picasso Gerek), en iyi erkek oyuncu Mehmet Ali Kaptanlar (Tiyatro Pera Venedik Taciri), en iyi yardımcı kadın oyuncu Özlem Türkad (İBŞT Bernarda Alba’nın Evi), en iyi yardımcı erkek oyuncu Burak Şentürk (İDT Savaş İkinci Perdede Çıkacak) seçildi. Müzikal ya da Komedi Ödülleri’nde ise en iyi kadın oyuncu Demet Tuncer (Tiyatro Kedi Müzikaldeki Hayalet), en iyi erkek oyuncu Mert Turak (İBŞT Yaşar Ne Yaşar Ne Yaşamaz), en iyi yardımcı kadın oyuncu Ezgim Kılınç (İBŞT Yaşar Ne Yaşar Ne Yaşamaz), en iyi yardımcı erkek oyuncu Okan Yalabık (Kent Oyuncuları 39. Basamak) oldu. Onur Ödülü Nedret Güvenç’e, Efes Pilsen Gençlik Özel Ödülü ‘Kürklü Merkür’le oyunuyla DOT oyuncularına verildi.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle