05 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

18 GÜNCEL C Amaç haberlerin devamı Fiyatı yüzde 300 artan gübrede 18.5 milyon dolarlık ithalat yaptığı ortaya çıktı 2 MAYIS 2008 CUMA GÜNDEM MUSTAFA BALBAY CÜNEYT ARCAYÜREK Oğul Unakıtan gübre kralı İlhan TAŞCI ANKARA Maliye Bakanı Kemal Unakıtan’ın oğlu Abdullah Unakıtan’ın, mısırdan sonra, fiyatı yüzde 300 artan gübrede de ithalat devi olduğu ortaya çıktı. Oğul Unakıtan’ın şirketi AB Gıda AŞ, son 4 yılda 18.5 milyon dolarlık gübre hammaddesi ithal ederek 2007 yılında Türkiye’nin en fazla ithalat yapan üç büyük şirketi arasına girdi. Pankobirlik ve ziraatçılar tarafından gübre ithalatında tekelleştiği ileri sürülen bakan oğlunun, Maliye Bakanı’nın oğlu Abdullah Unakıtan olduğu kesinleşti. Cumhuriyet, Unakıtan’ın oğlunun tekel olduğu iddialarına dayanak olan fosforik asit ithalatının resmi belgelerine ulaştı. Kayıtlara göre, Abdullah Unakıtan’ın sahibi olduğu AB Gıda Sanayi ve Ticaret Anonim Şirketi, 2003 ile 2007 yılları arasında toplam 21 milyon 736 bin 184 dolarlık ithalat gerçekleştirdi. Bunlar arasında “fosforik asit, kalsiyum hidrojen ortofosfat, kalsiyum fosfatların” oranları dikkat çekiciydi. Gübre üretiminin ana hammadesi olan asitlerden AB Gıda AŞ, son 4 yılda, 18 milyon 516 bin 928 dolarlık ithalat yaptı. Fosforik asitler ağırlıklı olarak Lübnan ve Tunus’tan getirildi. Unakıtanların 4 yıllık ithalat işlemlerinde, gübre hammadesi ve türevleri, toplam ithalatlarının yüzde 85’lik bölümünü oluşturdu. AB Gıda AŞ, 2007 yılında Çin ve Tunus’tan yaptığı fosforik asit ithalatıyla ise Türkiye’nin gübre devlerinin hemen ardından yer aldı. Gübre Fabrikaları AŞ, 21.5 milyon dolarlık, Ege Gübre Sanayi AŞ 14 milyon dolarlık fosforik asit ithalatı gerçekleştirirken Maliye Bakanı’nın oğlunun şirketi en çok ithalat gerçekleştiren üçüncü şirket oldu. AB Gıda bu dönemde Tunus’tan 3.1 milyon, Çin Halk Cumhuriyeti’nden ise 121 bin 293 dolarlık fosforik asit ithalatı yaptı. TEŞVİK iyasal kışkırtmaların giderek toplumsal tepkilere dönüşeceğini görmemek, ancak başka hesapları olanlara özgü bir davranış. Diyarbakır’da başlayan, yıllar içinde başkente, sonunda parlamentoya kadar uzanan bölücü kışkırtmaların bir yerde sokağa, topluma ineceğini kör siyaset göremedi. Bugüne kadar izlenen yol yöntem yanlış. Kışkırtmaların üstünü örtmek, kışkırtmaları siyasal bir arayış olarak görmemek… kaynağına inerek gereken çareleri veya çözüm yollarını aramamak… sonuçta toplumsal barışa değil, ayrımcılığa, bölücülüğe zemin hazırlıyor... Siyasal gerilimlere, bölücülüğe prim verilmesinin yanı sıra toplum her gün şehit haberleri ile uyanıyor. Bu ortam doğal olarak kamplaşmaların su üstüne çıkmasına ve eyleme dönüşmesine olanak sağlıyor. ??? Adapazarı’nda Demokratik Toplum (Kürt) Partisi’nin bir düğün salonunda “Barış ve Kardeşlik Gecesi” adı altında düzenlediği toplantı yaklaşık bin kişi tarafından basılmak istendi. Olaya sakin bir mantıkla bakmak, düğün salonunu basmak isteyen topluluğun hangi nedenlerle hareket ettiğinin üzerinde durmak gerekiyor. Haberlere göre (1) Şehit düşen komando Çavuş Tuncay Özdemir’in Adapazarı’na 17 km. uzaktaki köyünden az sayıda insan otobüslere binerek kent merkezine geliyor. Adapazarı’nda katılanlarla kalabalık, düğün salonu önünde bin kişiye ulaşıyor... (2) Dışarıda DTP’ye tepki sloganları atılırken düğün salonunda teröristler için saygı duruşu yapılıyor. Evet, olaylar istenmeyen, onaylanması olanaksız olaylar. Evet, DTP’lilerin toplandığı salonu basmak yanlış. Evet, ama barış ve kardeşlik gecesi adı altında bölücü tavırlar takınmak, Adapazarı şehit evlatları için ağlarken, teröristler için saygı duruşunda bulunmak doğru mu? ??? Teröristlere saygı; DTP’li parlamenterlerin, Diyarbakır’daki Kürt kökenli yöneticilerin belli başlı marifetleri. Partinin önde gidenleri kardeşlikten ve barıştan söz ediyor, bir yandan da teröristleri gerilla diye selamlıyorlar. Bu ayrılıkçı tutum, merkezden illere yayılıyor. Hatta kimilerinin eşlerinin dağda PKK adına silah kuşandıklarını, kimilerinin örgütle doğrudan ilişki içinde olduklarını bilmeyen, duymayan kaldı mı? Bölücülük hareketleri zamana yayıldı ve DTP adı altında parlamentoya giren Kürt kökenli siyasetçilerin siyasal amaçlarını resmen açıklamaları toplumdaki ayrışmayı ve gerginliği arttırdı. Adapazarı olayları ne ilktir ne de son. Ayrılıkçı siyasal söylemler topluma iniyor. Bir anıdan söz etmenin günü geldi. Bugün olduğu gibi bölücülüğün henüz kesin hatlarıyla ortaya çıkmadığı, toplumda TürkKürt ayrımının görülmediği günlerdi. 1990’larda henüz ayrışmanın, bölücülüğün bugünkü kadar söz konusu edilip tartışılmadığı bir gün, terör örgütü ve TürkKürt sorunuyla ilgili görüşlerini dinlediğim Cumhurbaşkanı Demirel şöyle dedi: “...Bugün Türklerle Kürtler yan yana barış içinde yaşıyorlar. Korkarım bir gün bu sihir bozulacak. Korkum şu: Türkler ve Kürtler karşı karşıya gelecekler, savaşacaklar. Bu, bir iç savaştır. Ülkeyi felakete götürür…” Varılması istenen amaç bu mu? S 2.5 MİLYON YTL’LİK AB Gıda AŞ’nin ithal ettiği ürünler arasında en dikkat çekeni ise “idrar torbası”ydı. Şirket, bu ithalatını 2006 yılında gerçekleştirdi. İsveç’ten yapılan idrar torbası ithalatının bedeli resmi kayıtlara 87 bin 589 dolar olarak yansıdı. Unakıtanların şirketinin ithalat kalemlerinden bazıları ise şöyle: “Cin mısırı, mekaniksel hamurdan diğer basılı yayınlar, civciv çıkarma makine aksamları, baklagil temizleme makinesi, içecek arıtma cihazları, şişeler için kapak ve kapsüller, vulkanize kauçuktan diğer contalar, oluksuz kâğıt, yakıt brülörleri, balık unu, menteşe, santrifüjler, örgü, dikiş, trikotaj makine aksamları, tıpalar ve diğer kapama malzemeleri, alev borulu buhar kazanları.” AB Gıda AŞ 2005 yılında fosforik asit üretmek için devletten 2.5 milyon YTL’lik teşvik almıştı. Şirkete, yüzde 100’lük gümrük vergi muafiyeti de sağlanmıştı. Maliye Bakanı Kemal Unakıtan, 4 bin tonluk mısır ithalatını vergi oranının düştüğü dönemde 4 günlük farkla gerçekleştiren oğlunu, “Çiftliklerindeki tavuklarına yedirmek üzere, yemlik olarak tamamen kendi ihtiyaçları için ithal etmiştir” sözleriyle savunmuştu. Olağanüstü Olağan Bir CHP Kurultayı! nin 32. Olağan Kurultayı, baştan sona planlandığı CHP’ ve öngörüldüğü gibi sonuçlandı. Olağanüstü olağan bir kurultay! Genel Başkan Deniz Baykal, parti üst yönetiminde büyük bir değişikliğe gitmedi, Eşref Erdem ve çevresinden boşalan alanı doldurmakla yetindi. Parti üst yönetimi için “tam bir dikensiz gül bahçesi” tanımı yapanlar çoğunlukta. Ancak, CHP tipi partiler mutlaka içinde muhalefet üretir. Bu doğaldır. Partiden bütün dikenleri temizlerken, güllerin ne kadar kaldığını dikkatten uzak tutmamak gerekir! Baykal, partinin üst yönetim organlarını tümüyle kendisine tam bağlı kişilerden oluşturdu. Bu aynı zamanda büyük bir sorumluluk. Baykal’ın, partinin oy çıtasını yükseltmek için artık hiç bahanesi yok. Tamamen kendisinin kurduğu bir takımla siyaset sahasına çıkıyor. Yerelgenel seçimlerden çok parti içi kurultaylara göre yapılanan ililçe örgütleri görevini tam olarak yaptı... Baykal, “Parti Meclisi listemi çizmeyin” dedi. Çizmediler. ??? Baykal’ın kurultay konuşması Türkiye’nin sorunları açısından haftalık grup konuşmalarının genişletilmişiydi. Konuşmanın partinin içine ilişkin bölümü ise gerçeği paylaşmak gerekirse acımasızdı. Baykal, kendisine muhalefet edenlere kapıyı gösterdi: “Beğenmiyorsanız gidin partinizi kurun.” Baykal’ı böylesine ileri değerlendirme yapmaya iten başlıca etken, CHP dışında başka sol partinin yeşermemesi... Türkiye siyaset tarlasında ne yazık ki, bu gerçek sık yapılan denemelerle anlaşıldı. Ecevit’in özel durumunu kenara koyarsak, öteki çıkışların tümü hüsranla sonuçlandı. Bunun nedenleri başka yazı konusu ama, bir noktanın altını çizmeden geçemeyeceğiz: CHP dışındaki açılımların başını çeken hemen her siyasetçi, gözünü CHP’den ayırmadan yürümeye çalışıyor. Siz yürürken önünüze değil de başka yere baktığınızda başınıza ne gelirse, onlar da bununla karşılaşıyor! CHP dışında güçlü bir sol parti olsa, CHP sağından çok soluna bakmak zorunda kalırdı. ??? Ankara kulislerinin başlıca sorularından biri şu: 2008 sonunda nasıl bir siyasi tablo ile karşı karşıya kalacağız? Soruya herkes kendi açısından karşılık veriyor. Gazetelerin birinci sayfasında yer alan kimi haberler, pek çok siyasetçinin “o güne” hazırlanmakta olduğunu gösteriyordu! CHP “o güne” hazır olmazsa, siyaset boşluk kabul etmez yasasının gereği olarak başkalarının hazırlığı öne geçecektir. CHP derken, sadece genel merkezi amaçlamıyoruz... Sözümüz tüm parti yapısına ve çevresine... CHP’nin içindeki Baykal karşıtları, CHP’nin dışında arayışlar içinde olan CHP’liler eğer eski hastalıklarından kurtulamadıysa, önümüzdeki yerel seçimlere değil, seçimlerin sonrasına hazırlanıyordur! Onların “o günü” de seçim sonrası! Yani, CHP başarısız olacak, genel merkez çaresiz kalacak, olağanüstü kurultay toplanacak veeee... Baykal gidecek! Bu, yöntem değil... Anadolu’da bir söz vardır: Tarlada izi olmayanın sofrada yüzü olmaz! CHP’nin hem kendi iç yarışında hem iktidar yarışında unutmaması gereken bir ilke daha var: Başkalarının başarısızlığı üzerinden başarıya yürünmez! ankcum?cumhuriyet.com.tr Roma’da faşist selamlar... Nilgün CERRAHOĞLU ROMA İtalya’da sağın zaferiyle sonuçlanan genel seçimlerin ardından Roma Belediye Başkanlığı, “Mussolini mirasçılarının” eline geçti. Mussolini’nin düşüşünden 65 yıl sonra Çizme başkentinin “faşist kökenli bir belediye başkanının” eline geçmesi, İtalyan medyasında “tarihi bir dönüm noktası” şeklinde değerlendiriliyor. Siyasi kariyerine, faşizm mirasını sahiplenen İtalyan Sosyal Hareket Partisi’nde (MSI) başlayan ve partinin gençlik kolları liderliğinden gelen 50 yaşındaki yeni Belediye Başkanı Gianni Alemanno eski bir “eylemci”... İsim değiştirerek ’90’lı yıllarda Alleanza Nazionale (AN) Ulusal Birlik adını alan Gianfranco Fini liderliğindeki partinin zaman içinde “merkez sağa” evrildiği söylense de, Alemanno’nun zaferi “faşizmin gölgesinden” henüz kurtulabilmiş değil. Belediye Başkanlığı Sarayı Campidoglio önünde “Duçe selamları” ve “faşist sloganlarla” karşılanan seçim sonuçları, bu mirasın göstergesi. AN’nin Fini’den sonraki iki numaralı ismi sayılan Gianni Alemanno, söz konusu partinin kurucularından Pino Rauti’nin kızıyla da evli. “Faşist geçmişin çağrışımları” ve “anılarıyla” Alemanno’dan daha yakın biçimde ilişkilendirilen bir başka isim yok bu nedenle. BerlusconiBossi’nin Özgürlük Halkı adındaki yeni hükümet ittifakının üçüncü ortağı olan Fini, “velihat Alemanno”nun baş tacı edilen zaferini “Belediye seçimlerinde aldığımız bu sonuçla şimdi artık her şey değişti!” sözleriyle karşılıyor. TALYA’NIN EN MUTLU ADAMI’ Fini’nin sözleri, gözlemciler tarafından bir yandan başkentte büyük bir “siyasi kültür değişikliği” olarak yorumlanırken, bir yandan da kurulacak yeni hükümette Fini yandaşlarının ağırlığının ister istemez artacağı şeklinde değerlendiriliyor. Gianni Alemanno’nun “zaferi”, Belediye Başkanlığı Sarayı Campidoglio önünde “Duçe selamları“ ve “faşist sloganlarla” karşılandı. BerlusconiBossiFini hükümet ittifakını destekleyen Libero gazetesi, haberi “Roma kurtarıldı!” manşetiyle verdi. Komünistlerinin gazetesi Manifesto “Tüm cephelerde yenilgi” başlıklı başyazısında da şu ifadeleri kullandı: “Dünya çapında 1929 tarzı bir ekonomik krizle karşı karşıya olduğumuz unutulmasın!.. Bu tür krizler daima sağ ve otoriter sağı güçlendirir. Bu ayın İtalyan seçimleri, bizi ileride nelerin beklediğinin bir göstergesi...” (Fotoğraflar: REUTERS) Siyasi jargonda “postfaşistler” ifadesiyle tanımlanan Alemanno ve partisinin Roma zaferini, Başbakanlık koltuğuna oturmaya hazırlanan Silvio Berlusconi de “Bugün İtalya’nın en mutlu adamıyım!” sözleriyle karşıladı. BerlusconiBossiFini hükümet ittifakını destekleyen Libero gazetesi, sağ liderler arasında büyük coşkuya yol açan haberi “Roma kurtarıldı!” manşetiyle verdi. Manşetin hemen altında da Alemanno’nun “Sezar tacıyla” resmedildiği bir çizimi var… Sol gazetelerin manşetlerinde ise tam tersine “ağır bir yas havası” hâkim. İtalyan Komünistlerinin gazetesi Manifesto, Belediye Başkanlığı Sarayı Campidoglio’nun zifiri karanlık bir gece fotoğrafı üzerinde “Kara gece” manşetini kullanmış. “Tüm cephelerde yenilgi” başlığı ile yayımladığı başyazısında Manifesto; “Dünya çapında 1929 tarzı bir ekonomik krizle karşı karşıya olduğumuz unutulmasın!” diyor: “Bu tür krizler daima sağ ve otoriter sağı güçlendirir. Bu ayın İtalyan seçimleri, bizi ileride nelerin beklediğinin bir göstergesi...” Solun diğer önemli yayın organı Unita da Manifesto’ya benzer şekilde başyazısında “Kara bir gün” başlığını kullanmış. Manşet de şöyle: “Roma sağa geçti. Ağır yenilgi”... ÇİZME’DE KISA DEVRE Çizme’nin en çok satan gazetesi Repubblica da “Sağ Roma’yı fethetti” başlığını manşete çıkarmış. “Başkentin dersi” isimli başyazısında Repubblica durumu şöyle özetliyor: “Çizme’nin kuzeyi, (ırkçıyerelci) Kuzey Birliği’ne; Roma (Alemanno ile postfaşistlerin partisi) AN’ye; İtalya Berlusconi’ye teslim!” Roma’nın “sağa geçmesini” “Bu sıradan bir iktidar değişikliği değil” diyerek yorumlayan gazete, İtalya’da “yeni yeni kıvılcım alan çok yüksek ‘İ voltajlı bir kısa devre yaşandığını”söylüyor. Sağdan sola tüm yayın organlarının istisnasız “tarihi sayfa çevriliyor!” yaklaşımıyla verdikleri “Roma’nın kurtuluşu” ya da ideolojik tavra göre “Roma’nın düşüşü” haberlerine Vatikan’ın tepkisi çok ilginç. İstisnasız tüm İtalyan gazetelerinin manşete çıkardığı Roma Belediye Başkanlığı seçimlerine Vatikan suskunlukla karşılıyor. Her konuya “maydonoz” olan Vatikan’ın resmi yayın organı Osservatore Romano’da Roma’nın “faşist nostaljisine” ilişkin tek satır yok! “Osservatore Romano” üç maymunu oynamış: “Görmedim, işitmedim, konuşmadım!” Vakit gazetesi, yazarı Üzmez’in bir çocuğu taciz etmesinin sorumluluğunu ‘kartel medyası’na yıktı Dinci basın savunmaya geçti İstanbul Haber Servisi Dinci Anadolu’da Vakit gazetesi, 78 yaşındaki yazarı Hüseyin Üzmez’in 14 yaşındaki bir çocuğa cinsel taciz suçlaması ile tutuklanmasının sorumluluğunu “kartelci medyaya” yıktı. Vakit, Üzmez’in bir çocuğu taciz etmesiyle “kartel medyasının” çıplak kadın fotoğrafı yayımlamasını bir tuttu. Gazetenin yazarı İhsan Karahasanoğlu, “O çirkinlikleri siz her gün tekrarlamıyor musunuz” başlıklı yazısında Üzmez’in komploya kurban gittiğini savundu. Hasan Karakaya da Vakit üzerinden Müslümanlara çamur atmak için pusuda bekleyen “kartelozların” eline büyük fırsat verildiğini öne sürerek cinsel taciz olayını görmezden geldi. AMAN: HERKESE AYNI MESAFEDEYİZ Cinsel taciz vakasıyla ilgili hiçbir yazı ve yoruma yer vermeyen Zaman gazetesinde okur editörünün değerlendirmesinde, “Sadece Üzmez konusunda değil, bu tür hadiselerde biz hep aynı ilkeli yaklaşımımızı sergiliyoruz. Önemli olan, herkese eşit mesafede durup yayın yapabilmek” görüşüne yer verildi. Yeni Şafak’ın haberinde Üzmez olayının “28 Şubat sürecindeki AKP çıkış bulamıyor ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Kapatma davasının ardından AKP’de başlayan sıkıntı sürüyor. AKP yönetimi, davaya karşı çıkış bulamıyor. Siyasi partilerin kapatılmasını zorlaştıracak bir anayasa değişikliğinin tek başına getirilmesinin doğru olmadığını düşünen AKP’li milletvekillerinin değişikliğe destek vermeme olasılığı AKP yönetiminin, paketi getirmesini engelliyor. Partinin kesinlikle kapatılacağına inanan milletvekilleri ise anayasa değişikliği yapılmasını istiyor. Bunun yerine AKP’nin kaygıları giderecek adımlar atması gerektiğini düşünen milletvekilleri de bulunuyor. Bu milletvekillerinden ilk açıklamayı Kırıkkale Milletvekili Vahit Erdem yaptı. İsmi açıklanmayan bir AKP yetkilisi de, “AKP’nin de hata yaptığını, türban konusunda kaygıları giderecek adımların atılabileceğini, türbanın kamu, ilköğretim ve ortaöğretim kurumlarında yasak olacağına ilişkin düzenlemeler yapılabileceğini” ifade etti. Bu AKP’linin Cemil Çiçek olduğu belirtildi. Çiçek grup toplantısına katılmadı. ÇIKLAMALAR ERDOĞAN’IN BİLGİSİ DAHİLİNDE Bu açıklamalar, parti içinde farklı değerlendirmelere neden oldu. Bazı AKP’liler, bu açıklamanın bilinçli olarak ve Başbakan Tayyip Erdoğan’ın bilgisiyle yapılmış olabileceğini belirterek, “Bir çıkış bulunamıyor. Anayasa değişikliği yapılıp yapılmayacağı, kiminle uzlaşma aranacağı belli değil. Referandum göze alınamıyor. Eğer anayasa değişikliği yapılmazsa parti kapatılır. Geriye tek çare kalıyor. O da AKP’nin bazı yumuşak adımlar atarak bazı kesimlere mesaj vermesi. Bu yolla partinin kapatılmasının önlenmesi” görüşünü dile getirdiler. Z Müslüm Gündüz vakasını çağrıştırdığı” savunuldu. Haberde, “Üzmez’e yönelik taciz suçlamalarının, akıllara 28 Şubat döneminde art arda gelen Müslüm Gündüz, Fadime Şahin, Ali Kalkancı vakalarını getirdiği” yazıldı. hafız haberinin ve Üzmez olayının aynı zamana denk gelmesi gibi ‘tesadüfler (!)’ de söz konusu olduğunu” belirtti. YA HAP İÇİRDİLER’ “Öyle bir şey yaptıysa yazıklar olsun. Ama yapmadıysa da bu bir komploysa, komplo kuranları Allah kahretsin” diyen Mektup Dergisi Genel Yayın Yönetmeni Emine Şenlikoğlu da özetle, “Ya bir cinnet geçirdi, ya bir hap içirdiler diye düşünüyorum. Yüzde 99 böyle bir şey yapmaz, ama kalbini Allah bilir” dedi. A ‘YA CİNNET ‘TESADÜFLER’ VURGUSU Gazetenin yazarlarından Özlem Albayrak da Üzmez olayının “Türkiye’deki bir kısım zevata İslam konusunda şimdiye dek kendilerine sakladıkları yakışıksız ithamlarını açıkça dillendirme olanağı sunduğunu, Mustafa Karaduman’ın üç evlilik beyanının, cinsel istismarcı
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle