23 Kasım 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

10 Kadın kıyımı durmuyor Dış Haberler Servisi Iraklı kadınların töre ve din adına katledilmesinin ve binlercesinin linç, dayak ve tecavüz mağduru olmasının önüne geçilemiyor. Şeriat kurallarını kabul eden yeni anayasa, kanunlar, örf ve âdetler kadınlara yönelik baskıların önünü açıyor. Sık sık Şii milislerin kanlı çatışmalarıyla gündeme gelen Irak’ın güneyindeki Basra kentinde her ay en az 15 kadının dini gerekçelerle öldürüldüğünü hatırlatan İngiliz gazetesi Independent, Irak polisine dayanarak verdiği bu sayının aslında çok daha fazla olduğunun tahmin edildiğini yazdı. Son olaylardan örnekler aktarılan haberde, Şevbu Ali Rauf adlı 19 yaşındaki genç kızın, cep telefonunda kime ait olduğu bilinmeyen bir numara bulunduğu gerekçesiyle kayınpederi tarafından, Basra’nın Dokan bölgesindeki kırsal bir alana götürülerek 7 kurşunla öldürüldüğü kaydedildi. Gazeteye göre, geçen ay Basra’da görev yapan bir İngiliz askerine gönül verdiği için kızı 17 yaşındaki Rend Abdülkadir’i bıçaklayarak öldüren Abdülkadir Ali, 2 saat karakolda bekletildikten sonra serbest bırakıldı. Basra polis yetkilisi Ali Cabbar, “Namus cinayeti davasında fazla bir şey yapılamaz. Müslüman bir toplumdasınız ve kadınlar dini yasalara göre yaşamalı. Babasının, Basra yönetimi içinde iyi bağlantıları var ve serbest kalarak yaptıklarının unutulması onun için zor değildi” dedi. Basra Üniversitesi’nde İngilizce öğrenimi gören genç kızın annesi Leyla Hüseyin, 2 oğluna babalarını engellemelerini söylemelerine rağmen onların da seyirci kaldığını anlattı. Olayın ardından kocasını terk ettiği için ölüm tehditleri alan kadın, saklanarak yaşıyor. UZEYDE DE DURUM AYNI Haberde ayrıca, Irak’ta Amerikanİngiliz işgalinin ardından milis güçlerinin otoritesinin yayılmasından beri Iraklı kadınların dini gerekçelerle öldürülme, intihara zorlanma, linç edilme ve dayak gibi “cezalara” çarptırılması uygulamalarının ve tecavüz, insan kaçakçılığı ve çocuk yaşta evlendirme gibi olayların yaygınlaştığına dikkat çekildi. Geçen sene 7 Nisan günü Musul kenti yakınlarındaki köyünde, onlar C dış haberler 2 MAYIS 2008 CUMA İRAN GAZETESİ: ‘Türkiye İslam devriminin arifesinde’ Dış Haberler Servisi İran’da yayımlanan Cumhuri İslami gazetesi “Türkiye’nin İslam devriminin arifesinde olduğunu” öne sürdü. Gazetenin, Anayasa Mahkemesi’nin AKP’nin kapatılmasına ilişkin davayı kabul etmesiyle ilgili 2 Nisan’da yayımlanan başyazısında, Türkiye’deki laik kesimin türban yasağının kaldırılmasını laikliğe karşı mücadele olarak değerlendirdiği, bu girişimin anayasanın ilkelerine aykırı olduğu için AKP’nin kapatılarak yöneticilerinin yargılanmasını savunduğu belirtildi. Perde arkasında İslamcıların Türkiye yönetiminden silinmesinin ve ülkenin laiklerin etkisi altında kalmasının planlandığının belli olduğu kaydedilen yazıda şu ifadeler yer aldı: “Türkiye ve AKP’yi aşan birtakım gizli ellerin perde arkasından faal olduğu söylenebilir. Bu, son yıllarda İslam ülkelerinde ABD tarafından uygulanan kapsamlı bir plandır... ABD’li yöneticilerin hedefi, Müslüman ülkelerde İslam devriminin yayılmasına engel olup bu ülkeleri sulta altında tutmaktır.” ATİNA’DAN MURAT İLEM Şeriat ve Tecavüz! yancı adama teslim etmişler. O da altmış kişilik davetlinin huzurunda utanıp sıkılmadan düğün yapıp küçük kızı evine kapatmış. İlginç olan, her fırsatta “şeriat yanlısıyım ve bundan gurur duyuyorum” diyen Vakit gazetesi yazarının 28 Şubat sürecinde de gündeme gelmiş olması. O dönem katı dincilerin tecavüzcüsü aczimendi Müslüm Gündüz ile bilmem kaçıncı sevgilisi Fadime Şahin’in yakalandığı evin bizim şeriatçıtecavüzcü yazarın olduğunun ortaya çıkması “Bu nasıl alışveriş?” sorusunu gündeme getirmişti. ??? Bundan yaklaşık üçbeş yıl önce Atina’nın “Yeni İzmir” semtindeki kilisede görev yapan papaz, arabasına bindiği sırada bir kadın tarafından silahla delik deşik edilerek öldürülmüştü. Cinayet sonrası papazın zavallı kadına yaptıkları milletin tüylerini diken diken etmiş, halk din adamı da olsa papazın öldürülmesinden dolayı gizli bir mutluluk duymuştu. Yine aynı dönemde gazetelerin birinci sayfalarına düşen fotoğraflarda papazların anadan üryan şekilde kendi aralarındaki seks partileri (ellerinde şarap şişeleri ile) yaptığının belgelenmesi, milleti çileden çıkarmıştı. Zaman, zemin, insanlar ve dinleri farklı olsa da, yaşanan çirkinlikler farklı değil. Din faktörünü kendi çirkin ihtiraslarına alet eden bazıları sübyancılık, tecavüzcülük yapıp camileri soyup soğana çevirip halılar dahil her şeyi silip süpürürken, kimi Hıristiyan din adamları, mum paraları dahil, ortalıkta ne bulurlarsa ceplerine indirip, seks partileri düzenliyorlar. Yukarıdaki örnekler tencerenin dibindekiler, bunun bilinmesi lazım. Ve daha da önemle vurgulanması gereken, bu örnekler dikkate alınarak kesinlikle genelleme yapılmaması. Dünyadaki araştırmalar halkların çeşitli nedenlerden dolayı din adamlarına olan inancının her geçen gün azaldığını ortaya koyuyor. Bana kalırsa doğru bir tercih. Sen kalkıp dini kullanarak hırsızlık, sübyancılık, tecavüzcülük yaparsan, millet sana niye inansın? murilem@otenet.gr 19 yaşındaki Şevbu Ali Rauf (altta) cep telefonundaki bilinmeyen numara yüzünden kayınpederi tarafından öldürüldü. 17 yaşındaki Yezidi kızı Dua Halil Esved (arkada), Kürt ve Müslüman bir gençle evlenmek istediği için Musul’da linç edildi. Begard Hüseyin (solda) ve Sara Cafer Nimet de (sağda) barbarca cinayetlerin öteki kurbanları. (Fotoğraflar: INDEPENDENT) ca kişi tarafından linç edilerek vahşice öldürülen Dua Halil Esved’in babası Halil Esved, gazeteye yaptığı açıklamada, kızının katillerinin yargılanmadığını söyledi. 17 yaşındaki Yezidi kızın, Kürt ve Müslüman bir gençle evlenmek istediği gerekçesiyle erkek akrabaları tarafından katledilmesini gösteren video kaydı internette yayımlanınca, olay dünya medyasına yansımıştı. Ailesinin Yezidi aşiretinden dışlandığını belirten baba Esved, “Kızım yanlış bir şey yapmadı. Bir Müslümana âşık oldu ve bunda yanlış bir şey yok. Onu koruyamadım, çünkü kardeşimden, bütün aşiretten tehditler aldım. Eğer Dua öldürülmezse, hepimizi öldüreceklerinde direttiler” dedi. Kızının katillerinin yargılanmasını isteyen Halil Esved, “Namus cinayetleri’ katliamdır. Bu barbarca bir davranış” diye konuştu. Bu olayın ardından Iraklı Kürt milletvekili Nermin Osman’ın “namus cinayetlerinin” cezalandırılması için yürüttüğü çalışmalar, dinci gruplar tarafından engellenmişti. İçişleri Bakanlığı, Kürt bölgesinde kadınlara yönelik şiddet olaylarını incelemek üzere bir birim kurdu. Bu birime göre, geçen yıl sadece Süleymaniye kentinde 407 öldürme, kafasını kesme, yaralama ve dayak olayı meydana geldi. Tecavüz olaylarının çoğu, mağdurlar şikâyette bulunmaktan korktuğu için kayıtlara geçmiyor. ERİAT GELDİ, ZULÜM ARTTI Kuzey Irak’taki bölgesel Kürt yönetimi dahilinde şeriat hukukunun uygulanmaması için yürütülen imza kampanyası nedeniyle hakkında “ölüm fetvası” verilen Huzan Mahmud, “Hükümetin gözünde ‘namus cinayeti’ bir suç değil” dedi. Iraklı Kadınların Özgürlüğü Örgütü’nün Londra temsilcisi Mahmud, Saddam Hüseyin rejiminin Amerikanİngiliz işgaliyle devrilmesine gönderme yaparak “Eskiden halka zulmeden bir tek diktatör vardıysa, şimdi neredeyse herkes kadınlara zulmediyor” görüşünü dile getirdi. Mahmud, yeni anayasada kadın ve erkeklerin eşit olduğunun belirtilmesine karşın “şeriat hukukunun göz önünde bulundurulacağının” yazıldığını hatırlatarak şu çağrıda bulundu: “Binlerce kişi cinayet, şiddet ve tecavüz kurbanı oluyor ve bunların hepsi de kanunlar; örf ve âdetler ve dini kurallar tarafından destekleniyor. Uluslararası toplumdan, hükümetten bu barbarca uygulamaları mahkum etmesini ve Iraklı kadınlara yardımcı olmasını istiyoruz.” Ş ‘KÖKÜNÜ KURUTACAK’ “Hiçbir gücün İslam topraklarında kök salan İslam devriminin İslam dünyasının çeşitli yerlerinde filizlenmesine engel olamayacağı” öne sürülen haberde, “birçok İslam ülkesinde İslam devriminin yayılmasına tanık oluyoruz” denildi. “Türk halkının İslamı istediğini” de ileri süren muhafazakâr görüşlü gazetenin başyazısındaki şu ifadeler dikkat çekti: “Şimdi ise Türkiye’deki şartlar öyle ki, İslamcıları bir kenara itme ve laikleri iktidara geri getirmeye ilişkin her türlü girişim, Türk halkının devrimsel öfke rüzgârına sebep olacak ve bu rüzgâr laiklik ve laikliği destekleyenlerin kökünü kurutacak. Anayasa Mahkemesi laikliği savunma bahanesiyle halkın karşısında durursa yaşanan gerginlik bir devrime dönüşecek. Sonsuza kadar laikliğin varlığına son verecek bir devrim.” K unanistan’daki bazı din görevlilerinin cinsel anlamdaki sapıklıkları son haftalarda sanki “kuş gribi” virüsü gibi Ege’nin öteki yanına yani Türkiye’ye sıçradı. Aslında bu süreç önce Vatikan’da başladı. Ardından Yunanistan’a sıçradı. Şimdi de Türkiye’de sıkça görülmeye başladı. Vatikan, kilise içi ve dışındaki çirkinlerinin basına yansıması üzerine özür dileyerek rezillikleri kapatmaya çalıştı. Ancak yine de uyanık İtalyanlar, dünya kamuoyunu kandırmayı başaramadılar. Ardından bir zamanlar her türlü çirkinliğin yaşandığı Yunan kilisesindeki (yeni metropolit ile) radikal değişimler gözle görülür hale geldi. Türkiye’ye geldiğimizde, günün 24 saati değişik bir cinsi sapıklıkla karşılaşıyoruz. Son olarak Topkapı sarayının kutsal emanetler bölümünde 24 saat kuran okuyan hafız, 14 ve 16 yaşlarında iki erkek çocuğa tecavüz ederken yakalanmış. Bu çirkin girişime adli anlamda “fiili livata” deniyor. 35 yaşında evli ve iki çocuğu olan hafız efendi bir taraftan günün 24 saati kuran okurken, boş zamanlarında! çocuklara tecavüz ederek vakit geçiriyor. Şerefsiz mi desem, ırz düşmanı mı desem, ruhsuz mu desem bilmiyorum. Adına insan denilmeyecek bu yaratığa siz isim bulun. ??? Tam şu işe bak! Derken, bu defa kendisini “İslam’ın ve Müslümanların gür sesi, kafirlerin korkulu rüyası” olarak lanse eden dinci bir gazetenin 78 yaşındaki yazarının çirkin tecavüzü gündemimize oturuyor. Adam hem şeriatçı, hem sübyancı, hem de tecavüzcü. Üstüne üstlük eski bir cinayet zanlısı. Vakit gazetesinin dinci yazarı Hüseyin Üzmez’in 14 yaşındaki kıza tecavüz eylemi insanın kanını donduruyor. Üstelik adam bununla da yetinmemiş küçük kızın annesi ile de ilişki kurmuş. Dinci yazar Hüseyin Efendi yaklaşık beş yıl önce kendisinden 50 yaş küçük bir kızla evlenmek istemiş. Kızın ailesi ilk başta karşı çıkmış sonra “peygamberimiz de 9 yaşında kızla evlenmiş, biz neden karşı çıkalım” diyerek imana (!) gelip küçük kızlarını bu sapık ve süb Y Genetik ayrımcılığa kırmızı ışık ABD Senatosu’ndan geçen ve ‘yeni yüzyıldaki ilk sivil haklar yasa tasarısı’ olarak nitelenen tasarı, sigorta şirketlerinin, işverenlerin genetik testlerin sonuçlarına ulaşmasını önlüyor... Dış Haberler Servisi ABD Senatosu, kişilerin genetik bilgilerine göre ayrımcılığa tabi tutulmasını engelleyen bir yasa tasarısını oybirliğiyle onayladı. 95 oyla kabul edilen tasarının yasalaşması için önümüzdeki hafta ABD Temsilciler Meclisi’nde oylanması ve ABD Başkanı George W. Bush tarafından onaylanması bekleniyor. Tasarının yasalaşmasıyla birlikte, genetik testler ile elde edilen bilgilere, yalnızca kişinin kendisinin ve doktorlarının erişimine izin verilecek. İşverenler, sigorta şirketleri ve diğer kuruluşların bu bilgilere ulaşması yasaklanacak. Böylece, sigorta şirketleri, kişilerden bir hastalığa yatkınlığı olup olmadığına dair genetik testler yaptırmalarını talep edemeyecek ve genetik bilgiler üzerinden prim artışı veya kapsam sınırlama gibi uygulamalar getiremeyecek. Ancak halihazırda bir hastalığı bulunanlardan daha yüksek prim talep edilmesi uygulaması devam edecek. İşverenler de çalışanları işe alırken, işten çıkarırken, terfi ettirirken ve çalışanlarına tazminat öderken genetik bilgilerini ölçüt alamayacak. kabul edilemez” dedi. Cumhuriyetçi Parti’den Olympia Snowe da, olası ayrımcılığın önünü baştan kesen tasarının yeni bir çığır açtığını belirtti. Tasarının yasalaşmasıyla birlikte kanser, şeker ve yapısal kalp sorunları gibi hastalıklara yatkınlığın tespiti için yapılan genetik testlere talebin artması bekleniyor. İngiliz yayın kuruluşu BBC, Beyaz Saray’ın desteklediği tasarıya, ABD Sanayi ve Ticaret Odası ile bazı büyük patron çevrelerinin karşı çıktığını bildirdi. Saddam’ın yardımcısı 5 yıldır gizli bir hapishanede tutuluyor Tarık Aziz yargılanıyor Dış Haberler Servisi ABD ve İngiltere’nin 2003 yılındaki Irak işgaliyle devrilen Saddam Hüseyin rejiminin uluslararası alandaki yüzü olan eski Başbakan Yardımcısı ve Dışişleri Bakanı Tarık Aziz ilk kez mahkeme önüne çıkarıldı. 5 yıldır yeri açıklanmayan bir hapishanede tutulan Aziz, eski rejimin önde gelen 7 ismiyle birlikte, Irak’ın Körfez Savaşı nedeniyle BM ambargosu altında bulunduğu 1992 yılında, ellerindeki malları yüksek fiyattan satmakla suçlanan 42 tüccarın idam edilerek malvarlıklarına el konulmasından sorumlu tutuluyor. Daha önce Saddam Hüseyin başta olmak üzere bazı eski rejim liderlerini idama mahkum eden Irak Yüksek Mahkemesi’nin suçlu olduklarına karar vermesi halinde, 8 sanık için de darağacı yolu gözükecek. Aziz dışındaki sanıklar arasında, halihazırda 1980’lerde Kürtlere yönelik kırımlar nedeniyle idam mahkumiyeti bulunan, “Kimyasal Ali” lakaplı Ali Hasan el Mecid ile Saddam Hüseyin’in üvey kardeşleri eski İçişleri Bakanı Vatban İbrahim el Hasan ve güvenlik yetkilisi Sebavi İbrahim el Hasan da bulunuyor. Ancak Mecid’in, sağlık sorunları nedeniyle duruşmaya katılamadığı bildirildi. Mahkeme salonuna beklenenden 6 saat geç getirilen Aziz’in avukatlarından Bedia Arif, suçlamaların geçerliliği olmadığını, savcılığın sadece idamları onaylayan Devrim Komuta Konseyi’nin üyesi olması dolayısıyla Aziz’i suçladığını savundu. Tarık Aziz’in Ürdün’de yaşayan oğlu Ziyad ise “Rejimin parçası olmasına rağmen, herkes babamın Irak’ın diğer ülkelerle dış ilişkilerinden sorumlu olduğunu biliyor. O tüccarlarla ilgili bu işe dahil değildi” dedi. Ziyad, davanın, babasının yakalanışının 5. yıldönümünde açıldığına da dikkat çekti. Asıl adı Mikhail Yuhanna olan Keldani Hıristiyan kökenli Aziz, 1979 yılından itibaren Saddam Hüseyin’e en yakın isimlerdendi. 72 yaşındaki Aziz, 2003 Nisan ayındaki işgali takip eden günlerde işgal güçlerine teslim olmuştu. PATRON ÇEVRELERİ KARŞI Demokrat Partili Senatör Edward Kennedy tasarıyı, “yeni yüzyıldaki ilk sivil haklar yasa tasarısı” diye tanımlayarak “Kişinin genetik kimliğine dayalı ayrımcılık, tıpkı ırk veya dine dayalı ayrımcılık gibi ROMA Pirandello’nun ünlü eseridir: “Altı Kişi Yazarını Arıyor!” “Sol” da böyle: Pirandellovari bir varoluş kriziyle sil baştan yazarını, seçmenini, liderini, projesini, mesajını arıyor... “Solcu olmak ne demek?” ya da “Sol, bugün ne ifade ediyor?” İtalyan Parlamentosu’ndan sol kanadı silen 14 Nisan seçimlerinin ardından, Çizme’de sıklıkla sorulan sorular bunlar. Avrupa’nın en eski, en büyük “komünist partisinin” çıktığı ülkede, “orakçekiç”le birlikte “sosyalistler” ve “Yeşillerin” de yok olması; tarihi bir dönüm noktası şeklinde algılanıyor. İtalyan solu 14 Nisan yenilgisini; medyayla siyasi gücü ele geçiren “Berlusconi faktörünün” yarattığı bir “tsunami”den ibaret saymıyor. Küreselleşmenin zorladığı toplumsal dip dalganın, “sol”da bir paradigma farkı yarattığını iddia ediyor. Küreselleşmeyle “sınıflar arası” dalgalanmaların yaşandığı, “orta sınıfın” gerilediği, “yeni proleterler” olarak adlandırılan “alt sınıfların” genişlediği ve bu nedenle seçmen tercihlerinin radikal değişikliklere uğradığı söyleniyor. Seçim analizleri; “yeni proleterlerin” artık “sola” değil, “sağa” oy verdiklerini kanıtlıyor. Faşizmin yükseldiği 1920’ler Avrupası’nda olduğu gibi tıpkı... “La Stampa”dan Barbara Spinelli ör SAĞNAK NİLGÜN CERRAHOĞLU Sol Tükenince “kimlik krizini” ifade ediyor. Son seçimde; soldan sağa geçen seçmen oranı 1/3 düzeyinde İtalya’da. 1/3 oranında bir başka kesitin de, oyların yüzde 33’ünü alan Veltroni liderliğindeki merkezin yeni reformcu partisi “Demokratik Parti”ye gittiği hesap ediliyor. Solda kalan seçmen topu topu 1/3’e indirgemiş durumda. Seçmenlerinin üçte biriyle “baraja” gömülen sol partilerin, mecliste bu büyük “göçle” yitirdiği vekil sayısı 150’yi buluyor ki bu da toplam sandalyelerin yüzde 15’i oluyor. “İtalya’da da Berlin Duvarı’nın çökme zamanı gelmişti!” diyenler, teselli aramak için gözlerini İspanya’ya çevirip “İspanya’nın mart seçimlerine bakın” diyorlar, “Madrid’de parlamentoya yalnız iki komünist girebildi. Komünizmin son kalıntıları, Akdeniz kıyılarında da artık yok oluyor!” Ancak İspanya’nın durumu İtalya’dan neğin “Fakirlerin soldan sağa göçü” isimli başyazısında; “Ekonomik kriz etkisindeki küçük kentleri teslim alan burukluk ve çaresizlik öyle boyutlarda ki” diyor, “İnsanlar, rasyonel çözümlerden umudu kesmiş durumda. (Göçasayiş sorunlarına karşı tedbir almak adına) ‘Silaha sarılmak’ ve ‘din’ gibi irrasyonel çözümlerden medet umuyorlar...” “Sistemin dışladığı kesimlere” dikkat çeken yazı: “Sınıf mücadelesi artık eskisi gibi işçiler ve işverenler arasında ceryan etmiyor!” diyor, “Mücadele; sistemin içinde kalanlar ve dışlananlar, beyazlar ve siyahlar (‘ötekiler’), Sarkozy söylemiyle ‘sabah karanlığında kalkanlarla kalkmayanlar’ arasında yaşanıyor. Sarkozy ve Berlusconi gibilerini iktidara taşıyan dönüşüm bu!” İtalyan komünistleri gibi asırlık geçmişten gelen sol partilerle seçmen bağlarını çözen bu dönüşüm, “sol” için ciddi bir hayli farklı. İspanya hâlâ büyüyen bir ekonomi. Geleceğe güvenle bakıyor. Güçlü liderlerle yönetilen iktidar partisi PSOE (İspanyol sosyalistleri); “merkez” seçmenle “sol uçtaki” seçmeni, “ortak toplum projeleri altında” bir arada tutabiliyor ve bir “umut” sunabiliyor. İspanya’da İtalya tarzı bir savrulma görülmüyor. Çizmede ise Berlusconi dahil, “umut” vaat eden hiçbir lider, hiçbir parti yok bugün. İtalyan krizi öyle geniş çaplı ki, “first lady” Veronica Berlusconi bile durumu Arthur Miller’ın “Satıcının Ölümü” isimli oyunuyla anlatıyor... Pirandello ile başladık. Miller’la bitirelim: “Yaşadığımız kriz” diyor eski tiyatro sanatçısı Bayan Berlusconi: “Bana ‘Satıcının Ölümü’nü anımsatıyor. Miller; refah ve paranın kolay erişilebilen düşler gibi sunulduğu bir Amerika anlatır. Ancak oyunun başkahramanı, gerçekle yüz yüze gelip işini yitirdiğinde intihara sürüklenecektir... Bugün yaşadığımız ülke böyle bir ülke ve biz böyle bir kriz yaşıyoruz!” Berlusconi’nin eşi de artık bunları söylerse, varın gerisini siz hesap edin. GUARDIAN Arat Dink’e ödül Dış Haberler Servisi İngiltere’de yayımlanan Guardian gazetesinin “Gazetecilik Ödülü”, geçen yıl öldürülen Agos Gazetesi Genel Yönetmeni Hrant Dink’in oğlu Arat Dink’e verildi. Guardian gazetesi yayımladığı, “Arat’a Övgü” başlıklı başyazıda da Arat Dink’in 301’den ceza aldığı belirtilerek “babasının oğlu” ifadesi kullanıldı. Agos ekibinin halen aşırı milliyetçiler tarafından tehdit edildiğini yazan gazete, Arat Dink’in, Türkler ve Ermenilerin ortak tarihleri konusunda yüzleşmeyi erteledikleri görüşünde olduğunu belirtti. Gazete, Arat Dink’in, Türkler ve Ermenilerin birbirlerinin kimliğini tehdit etmeden 1915 olaylarını tarihlerinin ortak bir parçası olarak birlikte anacakları günleri dört gözle beklediğini de yazdı. nilgun?cumhuriyet.com.tr
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle