23 Kasım 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

2 MAYIS 2008 CUMA söyleşi AKPM Türk heyeti üyelerinden MHP’li Ertuğrul Kumcuoğlu hükümeti yerden yere vurdu: C 11 AKP’nin korkutma senaryoları SÖYLEŞİ LEYLA TAVŞANOĞLU Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi’nden AKP’nin kapatılmasına karşı yayımlanan bildirinin yankıları sürüyor. Strasbourg’dan gelen haberler birilerinin kapı kapı dolaşıp bildiriyi imzalatmak için kan ter içinde kaldıklarına işaret ediyor. Ama esas olarak bu işin bu ay başında Rusya’nın St. Petersburg kentinde düzenlenen bir AKPM Alt Komisyon Toplantısı’nda kotarıldığı da kesinlik kazanıyor. Toplantıdaki o isim de belli. AKPM Türk Heyeti Başkanı AKP’li Mevlüt Çavuşoğlu. Türkiye’den toplantıya bir tek o katılıyor. Aynı heyette MHP milletvekili olarak bulunan Ertuğrul Kumcuoğlu’yla konuşuyoruz. Kumcuoğlu devlet adabını çok iyi bilen eski bir üst düzey bürokrat. Bu yapılanları “rezalet” olarak niteliyor. En sert ifadelerin Sosyalist Grup Başkanı Gross’tan geldiğini belirtiyor ve Gross’un aynı zamanda AKPM GökçeadaBozcaada Komitesi Başkanı olduğunu da hatırlatıyor. Kumcuoğlu bakın neler anlatıyor: AKPM Başkanı Puig, AKP’nin kapatılmasına karşı AKPM’nin bir bildiri hazırlaması isteğinin Türk parlamenter heyetinden geldiğini söyledi. Derken Sosyalist Grup Başkanı Gross, “Hayır, biz tamamıyla kendi irademizle bu işi yaptık” diyor. Siz Türk heyetindeki bir parlamentersiniz. Söylenenlerin hangisi doğru? E.K. Bir kere Puig’e söylediklerini yalattılar. Uluslararası arenada politika yapan kişilerin, “Biz bu işi başkalarının baskısı üzerine yaptık” demeleri mümkün değil. Ama Puig başlangıçta, “İstek Türk heyetinden geldi” dedi. Başkan bize de böyle söyledi. Biz, AKP grubu dışındaki parlamenterler olarak gazetelerde bu haberler çıkınca Puig’den randevu istedik. Baş kan işin ciddiyetini fark edince bize randevu verdi. Görüşmede Puig, Meclis Başkanı’nın Genel Sekreteri Solinas, CHP’li Birgen Keleş, Tuğrul Türkeş ve ben, bir de onlar adına not tutan bir Konsey görevlisi hazır bulundu. Bu altı kişinin huzurunda Başkan Puig şunu söyledi: “Bu konuda ilk girişim Türkiye’den St. Petersburg’daki toplantıda geldi” dedi. Peki, St. Petersburg toplantısına Türkiye’den kim katılmış? Türkiye’den sadece Mevlüt Çavuşoğlu’nun katıldığı anlaşılıyor. Biz başlangıçta olayı kişileştirmemek için isim vermek istemedik. Ama sonuçta bu belli oldu. Çünkü bu arkadaşımız TBMM’den görevli olarak gidiyor. Saklanması mümkün değil. St. Petersburg’da AKPM’nin Göç ve Göçmenler Alt Komisyonu ile Mülteciler Alt Komisyonu’nun ortak toplantısına katıldı. Bu çok net. Son birkaç gündür gazetelere AKPM’deki çeşitli siyasi grupların başkanlarının açıklamaları yer aldı. Ama bunun en anlamlısı da Başkanlık Bildirisi. Türkiye’den talep gelmeden de bu tür açıklamalar yapabilirler. Geçmişte Avrupa Konseyi’ne üye ülkelerle ilgili de çeşitli açıklamalar yaptılar. Burada tuhaf olan, Türk tarafından böyle bir girişim olmasına rağmen, “Böyle bir şey olmadı” denilmesidir. DIŞ DESTEK ARAYIŞI AKP’li Mevlüt Çavuşoğlu, orada her ne kadar Türk parlamenter heyeti başkanı da olsa bildiri yayımlanması isteğini Genel Başkanı’nın talimatı olmadan dile getirebilir mi? Hayır. Eğer böyle bir şey oldu ise Strasbourg’daki çalışmalarımız sırasında sonradan Mevlüt Çavuşoğlu’nun frene basması gerekirdi. Mevlüt Çavuşoğlu Konsey’den bir karar çıkması konusunda arzulu görünüyordu. Tavrı ise “Biz bunu istemedik. Burası yapıyor” biçimindeydi. Eğer böyle bir bildiri çıkmasını istemiyor idiyse frene basması, kenarda durması gerekirdi. Ama biz öyle bir şey müşahade etmedik. Türkiye 1946’dan beri Avrupa Konseyi kurucu üyelerinden birisi. AKPM’de bir parlamento heyeti var. AKPM Başkanlık Divanı’nın herhangi üyesinin bir ülkede ters gördüğü bir durumla ilgili böyle bir bildiri yayımlaması doğal değil mi? Doğal. Türkiye’deki üç askeri müdahale olayında Avrupa Konseyi tavır almıştır. AKPM 358 milletvekilinden oluşuyor. Bu 358 milletvekili demokratik sistemde öncelikle kendilerinin başrol oyuncusu olduklarını düşündükleri için bu rolü oynamalarını engelleyecek her türlü gelişmeye karşı tavır alıyorlar. Konsey’in daha önceki olaylarda olduğunun aksine hemen ve AKP lehine tavır alamamasının sebebi olayın yargıya intikal etmiş olmasıdır. Avrupa Konseyi üç temel direk üzerine oturuyor. Bunlar demokrasi, insan hakları ve hukukun üstünlüğü. Olaya insan hakları ve hukukun üstünlüğünden baktıkları zaman olaya fazla da taraf olamıyorlar. Taraf olurlarsa o zaman yargıya müdahale etmiş durumuna düşerler. Bu bildiriyle AKPM Başkanlık Divanı açıkça Türk yargısına müdahale etmiş olmuyor mu? Dikkat ederseniz Türkiye’de de Yargıtay Başsavcısı’nın AKP’nin kapatılması iddianamesini Anayasa Mahkemesi’ne vermesinden beri ağzı olan konuşuyor. Bu söylenenlerin çoğunun da yargıya baskı niteliğini taşıdığını da görüyoruz. Yurtdışında da böyle yapılmış olabilir. Burada AKP kadroları ne yazık ki çok yanlış oynadılar. Bilmemiz gereken bir şey var. AKP Türkiye’nin kaderine hâkim olurken iç dinamiklerden hareket etmedi. Hep dış dinamiklerden hareket etti. AKP’ye kapatma davası açılır açılmaz bunların yandaşı gazeteler sekiz sütuna gayet yakışıksız manşetler attılar. “AKP kapatılırsa Türkiye’deki bütün yabancı sermaye kaçar, AB’yle üyelik müzakereleri askıya alınır” gibi ifadeler kullandılar. Onlara göre AKP kapatılırsa dış dünya Türkiye’ye cephe alır, Türkiye’nin dış dünyayla ilişkileri kötüleşir ve bundan da Türkiye zarar görür. Orada iki mesaj verdiler. Birincisi Türkiye’de karar verme mekanizması dış dünyasız ayakta tutulamazdı. Bir anlamda, AKP lehine kamuoyunda bir korku senaryosu oluşturma çabası içine girdiler. Bu son derece rahatsız edici. AKP’ninki dış müdahalelere açık bir hükümet etme modeli. Seçimler sırasında bunun üzerinde özellikle duruyor, çok yanlış bir iş yapıldığını söylüyordum. Şimdi buna ikinci bir boyut ekleniyor ve korku senaryolarına dayalı bir çözüm arayışına giriliyor. Bu hayra alamet değildir. Evet, biz de parti kapatmalara karşıyız. “Türkiye bir kişiye ya da bir siyasi kadroya mahkumdur. Bunlar iktidar olmazsa sonu tufandır” gibi hele de iknadan çok korkutmaya dayalı tezlerin, propagandaların bu ülkenin hayrına olmayacağı çok açıktır. TEZGÂHLANAN OYUNLAR AKP’nin hükümet olmasından beri dış dünyada ilginç bir durum yaşanıyor. Sanki AB’nin, ABD’nin esas olarak muhatabı Türkiye Cumhuriyeti Devleti değil de sadece AKP’ymiş gibi sürekli bir AKP sözcülüğü yapılıyor. Tarihin hiçbir döneminde böyle bir olguyu Türkiye’de yaşamadık. Siz bunun nedenlerini çözebiliyor musunuz? Daha önce ABD ve AB için önemli olan Türkiye Cumhuriyeti’nin varlığı ve istikrarıydı. Ben çok eski bir bürokrat olduğum için bütün bunları bire bir yaşadım. Üst düzey bürokrat olduğum dönemlerde temas ettiğim yabancı ülke hükümetleri yetkilileri ya da bürokratları için önemli olan hep Türkiye’ydi. 2001 krizinde dı Yargı darbesi aldatmacası Yani yargı darbesi AKP ve yandaşlarının bulduğu bir tabir mi? İlle AKP’nin bulması da şart değil. AKP’ye sarsılmaz bağlarla bağlı pek çok fikir adamı, köşe yazarı, gazeteci, akademisyen var. Bunu bir AKP yetkilisinin icat etmesi şart değil. Zaten onlar o görevi yapıyorlar. Sayın Rıza Akçalı’ya saygımı muhafaza kaydıyla bir konuyu vurgulamak istiyorum. Onun dikkatinden kaçan başka bir nokta var. “Bu durum hatta Türkiye’nin Avrupa Konseyi üyeliğinin askıya alınmasına kadar gider” dedi. Mağdur olduğunu iddia eden AKP, Avrupa Konseyi’nde derdini anlatamayacak… Olur mu öyle şey? AKPM’nin nihai bildirisine de baktığımız zaman şu ifade kullanılıyor: “Türkiye’de yargı otoritelerinin, siyasi partileri kapatma ve üyelerini siyasetten men etme kararını verirken AİHM’nin ilgili kararlarını göz önünde tutacaklarını ümit ediyoruz.” Şimdi mağdur olduğunuzu iddia ediyorsunuz. Derdinizi Avrupa Konseyi’ne anlatmanız lazım. Ama o arada üyeliğiniz askıya alınacak. Siz de muhatap bulamayacaksınız. Olur mu öyle şey? O bakımdan Sayın Akçalı’nın bu değerlendirmesi yanlış. Bir başka noktaya daha dikkat çekmek istiyorum. AKP’nin kapatılması davası açıldığında önce insanları ekonomik istikrarsızlık ve dış dünyadan dışlanmakla korkutmak istediler. Şimdi de Avrupa Konseyi’nde Türkiye’nin üyeliğinin askıya alınması korkusu salınmak ve AKP’den yana bir kamuoyu oluşturma arayışı var. Bu da yanlış. Bu yapılanlara çok dikkat edilmesi lazımdır. Bir de 358 üyeli AKPM’de bildiriyi imzalayanların 21 kişi oluşu karşısında sayının önemli olmadığını söylüyor… İmza sahipleri arasında Avrupa Demokratlar ve Liberaller Grubu yok. Bu grubun başında Rus milletvekili olan Mihail Margelov bulunuyor. Strasbourg’daki toplantılara katılmadığı için bildiride imzası yok. Ona vekâlet eden ve toplantılarda hazır bulunan İngiliz David Wiltshire de imzalamamış. O zaman demek ki bu bir başkanlık bildirisi değil. Bu da kamuoyunun yanıltılmak istendiğini gösteriyor. P O R T R E ERTUĞRUL KUMCUOĞLU Sultanhisar, 1938 doğumlu. Yükseköğrenimini AÜ Siyasal Bilgiler Fakültesi Maliye ve İktisat Bölümü’nde yaptıktan sonra ABD’de State University of New York’ta master derecesini aldı. Maliye Bakanlığı’nın çeşitli kademelerinde çalıştı. Lefkoşa Büyükelçiliği ve Başbakanlık Baş Danışmanlığı yaptı. BM Nezdinde Türkiye Daimi Temsilciliği’nin ardından Maliye ve Ekonomi Müsteşarlığı görevlerinde bulundu. Özel sektörde çeşitli şirketlerde üst düzey yönetici olarak görev yaptı. 22 Temmuz seçimlerinde MHP’den Aydın Milletvekili seçildi. Beşiktaş Kulübü İkinci Başkanı. şardan ekonomiye destek verenler Ecevit’in koalisyon hükümetini kurtarmaya gelmediler. Bütün kaygıları özellikle Ortadoğu’da siyasi, ekonomik ve askeri varlık olan Türkiye bu krizden ciddi zarar görmesindi. Çünkü böyle bir şey olduğu takdirde yakın coğrafyada dengelerin bozulacağını biliyorlardı. Onun için de Türkiye’ye destek oldular. Sizin tespitiniz çok doğru. AKP’nin kapatılması davasıyla birlikte yaşanan son olaylar Barroso’nun ve Ollie Rehn’in ziyaretlerinde bu tavır açıkça ortaya çıktı. Olay Türkiye’ye değil de, AKP’ye destek veriliyor biçimini aldı. Neden, peki? Anladığım kadarıyla AKP iktidarını kendi hesapları açısından daha uygun görüyorlar. Üstelik gazetelere AKPM’den üç siyasi grup başkanının açıklamaları yansıdı. Bir grup Avrupa Demokratları ve Liberalleri İttifakı (ALD). Bunun başında Eors diye bir Macar milletvekili var. Sosyalist Grup’un başındaki İsviçreli Gross. Halk Partileri ve Hıristiyan Demokratlar da AKP’nin yakın olduğu grup. AKP’nin AKPM’deki 8 milletvekilinden altısı bu grupta. Hepsi ayrı açıklamalar yaptılar. Bu Gross, AKP’nin kapatılmasına hayli sert tepki gösterdi. Bu zat hiçbir alt komisyon üyesi olmamasına rağmen bir bakıyoruz ki St. Petersburg’daki toplantıya katılmış. Oraya ne maksatla gittiği belli değil. Çünkü St. Petersburg’da demin de söylediğim gibi AKPM’nin iki alt komisyon toplantısı vardı. Tabii ki hiç kimseyi töhmet altında tutmak istemem. Ama bazı hususlar da doğrusu dikkatimizi çekiyor. Gross denilen zat AKP’nin kapatılması için dava açılmasına esiyor, gürlüyor. Aynı kişi AKPM’deki Türkiye için hayati önemi olan Gökçeada ve Bozcaada Araştırma Komisyonu’nun da başkanı. Yarın Gökçeada ve Bozcaada raporu çıktığı zaman Gross’un Türkiye’ye bakış açısı bütün çıplaklığıyla anlaşılacak. İyi de, böyle bir insanın desteğiyle nasıl yola çıkılır? Siz söylediniz. Böyle bir adamdan destek alma arayışına girdiyseniz bunun karşılığında onun da sizden isteyecek bir şeyleri olur mu, diye düşünmek lazımdır. 12 Eylül döneminde AKPM üyeliği ve Türk delegasyonu başkanlığı yapmış olan Rıza Akçalı, “Bildiri Avrupa Konseyi’nin kapatmaya tepkisini gösterir. Bunu askerler bile 12 Eylül döneminde önemsemişti. Milli Güvenlik Konseyi Genel Sekreteri Orgeneral Haydar Saltık bizim heyeti sürekli aramış ve gelişmelerden bilgi almıştı” diyor… Biz, “Avrupa Konseyi bir beyanda bulunuyor. Bu beyanı önemsemeyelim” demiyoruz ki. “Avrupa Konseyi bu konuda sussun,” diyen de yok. Öyle bir talepte bulunmamız da ters olur. Kendi iradeleriyle açıklama yapıyorlarsa yapsınlar. Yanlış olan bu açıklamanın yapılmış olması değil. AKP’nin bu destek arayışları ve böyle bir bildirinin çıkması için çaba harcaması yolunda çıkan haberlere tepki gösteriyoruz. Rıza Akçalı çok takdir ettiğim bir zattır. Yalnız Rıza Bey’in burada gözden kaçırdığı bir nokta var. Bugün Türkiye’de antidemokratik bir güç ihtilal yapıp demokrasiyi rafa kaldırma arayışında değil. Bugünkü durum 27 Mayıs’la, 12 Eylül’le, 12 Mart’la kıyaslanamaz. Burada irade yargının ve olay bütünüyle demokrasi içinde geçiyor. Unutulmasın ki Avrupa Konseyi’nin temel felsefesi üç ayak üzerinde oturuyor. Bunlardan birisi demokrasiyse öbürleri insan hakları ve hukukun üstünlüğü. Burada hukuk çalışıyor. Diyelim ki pek muhterem bir devlet adamı çok öfkeleniyor ve cebindeki çakıyı çıkarıp birisine sapladı. Buna karşı hukuku çalıştırmayacak mıyız? Bu zatın başına bir iş gelirse Türkiye batar diye bir şey olabilir mi? Hukuk kendi görevini yapacak. Bu davayı bir yargı darbesi olarak sunmaya çalışmalarını nasıl karşıladınız? Bu da çok ilginç. Bugün 27 AB üyesi ülke var. Yenileri bir tarafa bırakalım. Çekirdek 12 üye var. Bu ülkelerdeki üniversitelerde okutulan hukuk kitaplarına bakın. Yargı darbesi diye bir deyim bulamazsınız. Dolayısıyla böyle bir deyimi ortaya atmayı Avrupalı akıl edemez. Daha açık söylemek gerekirse yargı darbesi tabiri Türkiye’den Batı’ya ihraç edildi. Çavuşoğlu’nun AKPM üyelerini St. Petersburg’da ikna başarısı Bildiri imzaya cuma günü açıldığı için sadece 21 imza toplanabildiği, çarşamba günü olsaydı sayının çok daha fazla olacağı iddia ediliyor. Sizce bildiri neden çarşamba günü imzaya açılmadı? Çarşamba günü Strasbourg’da bir bomba patlayınca herkes düşünmeye başladı. AKPM Başkanı Puig’a şu söylenmiş: “Açıklama yapın. Bize destek olun ve lütfen Türkiye’ye gelin.” Hesapları, Puig’un Barroso gibi Türkiye’ye gelip onlara destek olduğu havasını verdirme. Bütün bunlar Mevlüt Çavuşoğlu’nun marifetleri mi? Onu bilemiyoruz. Konuşmalara şahit olmadık ama bu işin St. Petersbourg toplantısında yapıldığını biliyoruz. AKP’ye destek için Türkiye’ye gelmesi teklif edilince Puig diyor ki: “Davetin Türk parlamenter heyetinden topluca gelmesi gerekir.” Çavuşoğlu, “Heyet başkanı olarak biz o daveti yaparız” deyince Puig üsteliyor: “Bütün heyet üyelerinin onayını isterim.” Puig tabii tecrübeli bir politikacı. Muhalefet milletvekillerinin böyle bir davete “evet” demeyeceklerini tahmin etmiştir. Puig’in bu isteği üzerine verilen karşılık şöyle: “O zaman sizi TBMM Başkanı’na davet ettiririz.” Böylece Sayın Köksal Toptan’ın ismi de bu resme sokulmuş oldu. Sayın Köksal Toptan bu işe karıştırılmış olmaktan rahatsız olmuş ki AKP milletvekillerini neler olup bittiğini öğrenmek üzere toplantıya davet etti. Bir de şunu ifade etmek isterim: Sayın Köksal Toptan bu konuda niye bizimle konuşmak istemedi? Onu da anlayabilmiş değilim. İnşallah, önce onlarla, sonra bizimle konuşur. Ayrıca herkesin dikkatini çekmek istediğim bir gerçek daha var. Bu bildiri ilk bildiri değil. Nasıl ilk bildiri değil? Bundan önce Avrupa Demokratlar Grubu Başkanı Rus Mihail Margelov’un yapmış olduğu bir açıklama var. Avrupa Liberaller ve Demokratlar İttifakı’nın Başkanı Macar Eorsi’nin bir açıklaması bulunuyor. Hıristiyan Demokratlar adına da bir açıklama var. 20 Mart tarihli.Biz Strasbourg’a gittik. Bu açıklamalardan haberimiz oldu. Ve çok zor çabalar sonunda bu üç açıklamayı elde ettik. Ardından AKPM Başkanı Puig’u ziyaretimizde de kendisine şikâyet ettik. “Biz dört gündür buradayız. Üç açıklama yapılmış ve bunlardan bizim haberimiz yok” dedik. Puig bizden özür diledi ve “Biz de sizinle eşzamanlı olarak bu açıklamaları okuduk” dedi. Bunlar hiç hoş şeyler değil. Bu açıklamaların olmadığını söylüyorlar. Hayır, var. Benim elimde. TSK’ye çirkin saldırı Peki, bu açıklamalar neden bu son bildiri gibi dallandırılıp budaklandırılarak kamuoyuna sunulmadı? Bu açıklamalar iç siyaset tüketimi için alınmış. Türkiye’de kullanılacak. Bunlar uluslararası platformlarda kullanılmayacak. Avrupa Demokratlar Grubu’nun ise böyle bir açıklaması yok. Çünkü orada Sayın Türkeş’le ben varız. Bildirinin birinde AKP’yle ilgili kapatma davası sadece türbanla ilgili anayasa değişikliğine bağlanıyor. Çünkü adamlara öyle anlatılmış. Yani, siz bir Avrupalı grup başkanına olayı öyle intikal ettiriyorsunuz ki adam da olayı öyle algılıyor. Avrupa Demokratlar Grubu’nun bu bildiride imzasının olmayışını dikkatle değerlendirmek gerekir. Avrupa Demokratlar ve Liberaller Grubu’nun bildirisinde Türk Silahlı Kuvvetleri’ne büyük haksızlık edilerek deniyor ki: “Türkiye’de demokrasi için tehdit teşkil eden bir olgunun varlığına inanmaktayız. Bu bazı siyasi partilerin ideolojik yaklaşımı değil ama Türk Ordusu’nun Türkiye’deki politikaya doğrudan ya da dolaylı müdahalesidir.” Bu kabul edilebilir bir durum değildir. Biz her ne kadar Türkiye’nin sorunlarını yurtdışında çözmeye niyetli değilsek de böyle bir ithamın kabul edilemezliğini düzenlediğimiz basın toplantısında dile getirdim. Ama devletin ajansı olan A.A. o basın toplantısını servise koymadı. Devletin parasıyla ekmek yiyeceksin, devletin memuru olacaksın, sonra da siyasi partiler arası ayrım yapacaksın. A.A.’nın bu yakışıksız tutumunu da bu vesileyle protesto ederim.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle