Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
2 MAYIS 2008 CUMA dizi Ermeniler Osmanlı İmparatorluğu’nda “milleti sadıka” sadık millet diye anılırdı Ermeni sorununu büyük devletler yarattı ANKARA PAZARI YAKUP KEPENEK C 13 Tüketici Uyarısı konominin “tümüne” ilişkin, yani makroekonomi ders kitapları, genellikle tüketim kuramıyla başlar. Bir bütün olarak tüketicilerin tutumunun ekonominin diğer değişkenlerini belirlediği varsayımı yapılır. Büyüme, tasarruf, yatırım, vergi, bütçe dışsatım ve dışalım gibi “büyüklüklerin”, tüketime göre biçimleneceği öne sürülür. Eğer bir üretim kapasitesi varsa ve esas olarak kısa dönem için bu yaklaşım doğrudur. Varsayımın temelini “tüketici kraldır” görüşü oluşturur. Aşağıdaki Tablo ülkemizin tüketicilerinin bir büyük güven bunalımı yaşadıklarını kanıtlıyor. TÜİKTürkiye İstatistik Kurumu ile TCMBTürkiye Cumhuriyet Merkez Bankası tarafından hazırlanan ve tüketicilerin “harcama ve tüketim beklentilerinin” bir göstergesi olan Tüketici Güven Endeksi (bundan sonra TGE), son aylarda “eksi” sularda yüzüyor. Tüketiciler ekonominin gidişini hiç de iyi görmüyorlar. TGE’nin 100’den büyük olması, tüketici güveninin “iyimser”; 100’den küçük olması da tüketici güveninin “kötümser” olduğunu gösterir. Verilere göre son bir yıl boyunca TGE toplamda hiçbir ay 100’ün üzerine çıkamamıştır. Geçen bir yılda endeksin en yüksek olduğu ağustos ayında TGE 98.25’ti. Ağustostan bu yana sürekli düşmekte olan TGE, Tablo’dan daha da yakından izlenebileceği gibi, 2008’de düşüş eğilimini sürdürüyor. Genel Endeks Ocak’ta 92.12’den Şubat’ta 87.60’a, Mart’ta da 81.96’ya düşmektedir. Değişim oranları, sırasıyla yüzde () 4.90 ve () 6.44’tür. Bu göstergeler, genel tüketici güveninin kötümser olduğunu ve bu kötümserliğin “düşüş hızının” arttığını; tüketicilerin kötümserliğinin derinleştiğini gösteriyor. Endeks’in “kötümserlik” göstergelerinin içinde “genel ekonomik durum”, yüzde eksi 8.43 bir düşüşle başı çekiyor. Tüketici, genel ekonomik durumun diğer değişkenlere göre daha da kötüye gideceği kanısını taşıyor. Genel ekonomik durumun daha da kötüye gideceği kaygısı, kaçınılmaz olarak, TGE’nin diğer alt bölümlerini de “olumsuz” etkiliyor. Güven azalması, şimdiki ve gelecek dönemde satın alma gücünün azalacağı; gelecekte iş bulma olanaklarının daralacağı sonucunu veriyor. Tablo’ya göre içinde bulunulan dönemde yalnızca son sırada yer alan “dayanıklı tüketim malı satın almak için uygunluğu” 100’ün üzerindedir. Ancak bu güven de hızla azalmaktadır. Bu konudaki güvenin de martta yüzde () 7.64 azaldığı anlaşılıyor. Bu başlık altında da özellikle gelecek dönemde otomobil satın alma olasılığının yüzde () 10.0 gibi bir düşüş sergilediği görülüyor. Tüketiciler, ekonomiyi yönetenlere, sarı ışık yakıyor; uyarı yapıyor. Uyarı, yalnız üreticilere ve diğer ekonomi işlemcilerine değil; en az onlar kadar, belki onlardan da fazla olarak, hükümete yapılıyor. Hükümet, aylardır, olumsuz esen güçlü küresel rüzgârlar karşısında koruyucu önlemler almıyor. Oysa ekonomi bir yılı aşan bir süredir hastalık işareti veriyor. Bunun bir sonucu olarak, geçen yıl ekonomik büyüme yüzde 4.5 ile son altı yılın en düşük düzeyinde gerçekleşti; tarım yüzde 7.3 küçüldü. Tüketici güveninin artan bu kötümserliği, eğer önlem alınmazsa ekonomik durgunluğun daha da ağırlaşacağını, giderek ekonomik bunalıma dönüşeceğini gösteriyor. Çünkü tüketici güvensizliği pazarın daralması anlamına geliyor. Bugünlerde yayımlanan bir TV reklamında, doktor hastaya “Harcayın geçer” diyor. Tüketiciyi ister kral sayın isterseniz hasta, önemli olan, her yola başvurup onun daha çok tüketmesini sağlamaktır. Ancak bu o kadar kolay olmuyor, tüketicinin harcaması için, ekonominin şimdiki ve yakın gelecekteki gidişine güven duyması gerekiyor! Tablo ise güven duygusunun hızla azaldığını kanıtlıyor. E “Doğu Sorunu” ilindiği gibi, emperyalist Hıristiyan Batı dünyası, İslam dünyasının lideri konumundaki Osmanlı İmparatorluğu’nu parçalamak için, bu devletin içindeki Hıristiyan unsurları ayaklandırmayı planladığı zaman, bu konuyu “Doğu Sorunu” ana başlığı altında ifade etmiştir. Artık Batı’nın, Doğu’da önemli bir sorunu vardır, bu da “hasta adam” olarak nitelediği Osmanlı Devleti’ni yıkmak ve topraklarını paylaşmaktır. Bu planın başarılı olabilmesi için, imparatorluk bünyesinde yaşamakta olan “azınlıklardan” büyük ölçüde yararlanılacaktır. Nitekim, kısa bir sürede, imparatorluğun batısında yaşayan çeşitli Hıristiyan unsurlar bağımsızlıklarını birer birer kazanacaklardır. Tüm imparatorluğa dağılmış olmakla birlikte, özellikle Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da yaşamakta olan Ermeniler ise aralıksız 35 yıl süren ve tüm Anadolu’yu kana bulayan terör eylemlerine rağmen başarılı olamayacaklar, sonuçları günümüze kadar uzanan pek çok trajedinin yaşanmasına yol açacaklardır. Böylece “Doğu Sorunu”, “Ermeni Sorunu”na dönüşecektir. Bu incelemenin kapsamı ve amacı, bu trajedinin tarihsel gelişimini özetlemek ve Ermenilerin çıkış yolu olarak benimsedikleri “terör” yönteminin boyutunu irdelemek olacaktır. B smanlı İmparatorluğu döneminde, imparatorluk sınırları içinde yaşayan pek çok ulus ve kavim arasında “milleti sadıka” sadık milletdiye anılan Ermenilerin daima çok özel bir yeri olmuştur. XIX. yüzyıl ortalarına kadar Ermeniler, Türkiye’de büyük bir huzur ve refah içinde yaşamışlar, Tanzimat’tan sonra kendilerine devlet memurluğuna da girme hakkı tanınınca kamu yönetiminde de çok önemli görevlerde bulunmuşlardır. O ‘93 HARBİ’ Daha çok ticaret ve sarraflık, kuyumculuk gibi meslek ve sanatlarla uğraşan Osmanlı Ermenileri arasından 29 paşa, 22 bakan, 33 milletvekili, 7 büyükelçi, 11 başkonsolos ve konsolos, 11 üniversite öğretim üyesi ve 41 yüksek rütbeli memur, Osmanlı yönetiminde görev almıştır. Ermeni bakanlar arasında Dışişleri, Maliye, Ticaret ve Posta Bakanlıkları gibi son derece önemli ve kilit mevkilerde bulunanlar olmuştur. Balkan Samizde ‘93 Harbi’ diye geçen vaşı esnasındaki dışişleri bakanı18771878 OsmanlıRus savaşınmız Gabriel Nuradunghiyan, budan sonra ise dış görünüşü ile milna güzel bir örnektir. liyetçi akımların etkisiyle, gerçekMüslümanlara tanınan her türte ise emperyalist güçlerin kışkırtlü haktan yararlanan Ermeniler, malarıyla giderek tehlikeli boyutaskere alınmamak gibi bazı ayrıcalara ulaşmaya başlamıştır. lıkları nedeniyle ailelerinin sürekliliğini, dolayısıyla refahını sağlaASTER PLANI” mışlardır. Böylece, o dönemin Çarlık Rusyası’nda Bu neden böyle olmuşyaşayan Ermetur? Neden adeta birdennilerle kıyaslanbire Osmanlı Devleti’nin dığı takdirde başına Ermeni Sorunu Osmanlı Ermediye bir gaile çıkarılmışnilerinin büyük tır? Bu sorun, beklenbir huzur ve remez bir şekilde, aniden fah ortamında, mi çıkmıştır veya çıkageniş bir din, dil, rılmıştır, yoksa büyük eğitim serbestliği bir “master planın” içinde özgürce yazaman içerisinde uyşadıkları kolaylıkla gulanmaya konulan gözlenebilir. birer parçası olarak, XIX. yüzyıl ortabeklenen bir olgu larına kadar devam mudur? Arkasında eden bu durum, kimler vardır? Şimn iya özellikle Tanzimat radungh u di de bu noktaya N l ie r b ve Islahat dönemle Ga daha yakından bakalım. rinden itibaren yavaş Osmanlı İmparatorluğu’nu içyavaş değişmeye başlamış, tarihiten yıkmak için azınlık unsurları “M kullanan emperyalist güçler, kendi çıkarları doğrultusunda Ermenileri de kullanmışlar ve bir Doğu Sorunu’nun yaratıcısı olmuşlardır. Daha önce Balkanlar’da oynanan ve başarılı olan oyun, bu defa Doğu Anadolu’da tekrar sahneye konmuş, bölgenin özellikle stratejik ve jeopolitik konumu İngiltere ile Çarlık Rusyası’nı bu kez bu sahnede karşı karşıya getirmiştir. Çarlık Rusyası’nın I. Petro’dan bu yana izlemekte olduğu temel dış politikası, sıcak denizlere, yani Akdeniz’e inmek olmuştur. Genelde yayılmacı (expansiyonist) bir politika güden Rusya, Balkanlar ve Kafkaslar üzerinden Akdeniz’e inmeyi ulusal bir hedef olarak görmüş, tüm dış politika hesaplarını bu amaca yöneltmiştir. Rusya’nın bu hedefe ulaşmasında ise en büyük engel Osmanlı İmparatorluğu’dur. İşte bu sebepledir ki Osmanlı İmparatorluğu, tarihi boyunca en çok Rusya ile savaşmıştır, savaşmak zorunda kalmıştır. Zira Ruslar I. Petro’nun siyasi vasiyetine sıkı sıkıya bağlanmışlardır. En büyük engel Rusya etro, daha tahta çıkmamış bir prensken, Hollanda’ya geçmiş, işçi olarak gemilerde çalışmış ve deniz aşırı ülkeleri görerek sömürgeleşmenin önemini kavramıştır. O günlerde Moskova çevresinde küçük bir kara devleti olan Rusya’yı büyütmek için Petro, denizlere açılmanın gerektiğini görmüş ve Rusya’nın 200 yıl boyunca uygulayacağı dış politikasının temelini atarak iki önemli karar almıştır: 1. Rusya’nın hiçbir limanı yoktur. Oysa denizlere çıkmalıdır. Kuzeyde Baltık Denizi’ne çıkacaktır. O halde, bu kıyıları elin P de tutan İsveç’le savaşacaktır. Başka türlü yaşaması mümkün değildir. İsveç’le savaşır ve Şarlken’i 1706’da Paltova’da yenerek Baltık kıyısında ilk limanını, kendi adını taşıyan Petrograd’ı kurar ve Baltık Denizi’ne çıkar. 2. Karadeniz üzerinden Boğazlar yoluyla sıcak denizlere, Akdeniz’e inmeli, İskenderun Limanı’nı ele geçirmelidir. Oysa Karadeniz ve Akdeniz’e egemen güç Osmanlı Devleti’dir. O halde kaçınılmaz olarak Osmanlı Devleti ile savaşacaktır. Bunu göze alır ama 1711 yılında Prut Savaşı’nı kaybeder, hayatını zor kurtarır. SAPMAYACAK RUSYA ANA HEDEFTEN Bu mağlubiyete rağmen Rusya ana hedeften sapmayacaktır. Hele ileriki yıllarda Süveyş Kanalı açılıp da Kızıl Deniz üzerinden Hint Okyanusu’na kolayca çıkmak, en büyük rakip İngiltere’nin Hint yolunu kesmek olanağı doğunca, Rusya, Osmanlı Devleti’ni yaşam alanı içindeki en büyük engel olarak görmeye başlayacaktır. O halde Boğazlar’dan geçemediği takdirde Balkanlar üzerinden Ege’ye çıkmak, Kafkaslar üzerinden de Basra Körfezi’ne çıkarak Hint Okyanusu’na açılmak, bu yol kapatılırsa bu kez de Kilikya üzerinden Akdeniz’e inmek Rusya’nın temel dış politikası olacak, bu politikanın da uygulanmasında baş aktörler, Osmanlı Devleti bünyesindeki “azınlıklar” olacaktır. Ortodoks dünyasının hamisi rolünü üstlenen Rusya, bu azınlıklar silahını başarıyla kullanacaktır. S Ü R E C E K Baykal, rakiplerinin tüzük engeline takılmasıyla tek başına aday olduğu kurultayda 1021 oy aldı CHP’de 10. Baykal dönemi CHP kurultayında yeniden genel başkan seçilen Deniz Baykal, delegelere teşekkür etti. Baykal, “Hepimiz bu kurultayı yaşadıktan sonra umut ediyorum bundan sonraki kurultaylarda, çalışmalarımızda, söyleyeceğimiz sözlerde biraz daha dikkatli oluruz. Ortaya koyacağımız iddialarda biraz daha dikkatli oluruz” dedi. ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, 1992 yılında CHP’nin yeniden açılmasından bu yana girdiği 10. kurultay sınavından da zaferle çıktı. Baykal, rakiplerinin tüzük engeline takılması nedeniyle tek aday olarak girdiği 32. olağan kurultayda 1021 oyla yeniden genel başkan seçilirken teşekkür konuşmasında, “Bu kurultay hepimize particilik, siyaset dersi vermiştir. Umarım bu kurultay CHP’ye akıl fikir verenlerin, istikamet, yol çizenlerin CHP gerçeğini daha doğru bir şekilde değerlendirmelerine bir katkı yapar’’ mesajı verdi. Baykal’ın “Beğenmiyorsanız başka parti kurun” dediği muhalifler ise kendisine “Hiçbir yere gitmiyoruz, CHP kimsenin malı değil” karşılığını verdi. BAYKAL’IN PM LİSTESİNDE YER ALAN İSİMLER Avni Aksu, Oya Araslı, Necla Arat, Canan Arıtman, Yücel Artantaş, İsmet Atalay, Yılmaz Ateş, Deniz Pınar Atılgan, Bülent Baratalı, Nesrin Baytok, Tekin Bingöl, Suat Binici, Mevlüt Coşkuner, İsmet Çanakçı, Özlem Çerçioğlu, Mesut Değer, Mahmut Duyan, Gaye Erbatur, Abdurrezzak Erten, Şerif Ertuğrul, Neriman Genç, Levent Gök, Derviş Günday, Algan Hacaloğlu, Abdullah Emre İleri, Osman Kaptan, Hüseyin Karakoç, İlker Karaoğulları, Birgen Keleş, Ali Kılıç, Ayça Betül Kınımete, Esfender Korkmaz, Ali İhsan Köktürk, Şahin Mengü, Buket Müftüoğlu, Rıfat Nalbantoğlu, Ali Oksal, Ensar Öğüt, Onur Öymen, Sırrı Özbek, Malik Ejder Özdemir, Ramazan Kerim Özkan, Ufuk Özkan, Mehmet Ali Özpolat, Faik Öztrak, Tülay Özerman, Mustafa Özyürek, Sevgi Pekşen, Atilla Sav, Önder Sav, Savcı Sayan, Cevdet Selvi, Fatma Nur Serter, Mehmet Sevigen, Tacidar Seyhan, Çetin Soysal, Aydın Sinan Sunay, Mehmet Ali Susam, Bihlun Tamaylıgil, Erdoğan Toprak, Remzi Topuz, Cahide Tunç, Enis Tütüncü, Bedri Uçar, M. Rıza Yalçınkaya, Abdülaziz Yazar, Sinan Yerlikaya, Emine Yurdatap. KARARLILIK MESAJI CHP lideri Baykal, 32. olağan kurultaya tek aday olarak girdi. Yarışa katılmak isteyen aday adayları Haluk Koç, Umut Oran ve Ayhan Yalçınkaya tüzük gereği adaylık için zorunlu olan 253 delegenin imzasına ulaşamadı. Baykal, seçim sonucunun açıklanmasının ardından teşekkür konuşması için kürsüye çıktığında, “Biz büyük iç tartışmaların içinden geçmiş bir partiyiz. Bu tar tışmaları geride bıraktığımızı, örgütümüz tartışmaları bir kenara bırakmak, bütünleşmek, kaynaşmak kararlığı içinde olduğunu bir kez daha ortaya koymuştur” dedi. Baykal, delegelere şöyle seslendi: “Hepimiz bu kurultayı yaşadıktan sonra umut ediyorum bundan sonraki kurultaylarda, çalışmalarımızda, söyleyeceğimiz sözlerde biraz daha dikkatli oluruz. Ortaya koyacağımız iddialarda biraz daha dikkatli oluruz. Birbirimiz hakkında hüküm verirken, birbirimizi suçlarken, belki biraz daha birbirimize saygı gösteren bir anlayış içine girmek gerektiği dersini bu kurultaydan almış oluruz. Bu kurultay hepimize particilik, siyaset dersi vermiştir. Kendi başımıza kapalı odalarda iç dünyamızı temel alarak, eşi dostu arkadaşı bir araya getirerek koca bir ülkeyi koca bir partiyi haksız itham lara maruz etmek, haksız ithamların zeminine çekmek gibi yaklaşımların ne kadar çocuksu, ne kadar gerçeklik temelinden uzak, ne kadar söyleyenler için yaralayıcı olduğunu belki bu kurultay hepimize öğretmiş oldu. ‘BİZİ ANLAMAYA ÇALIŞIN’ CHP şunu yapsın, bunu yapsın, diyenler var. Bunu kim söylüyor, o kavganın içinden çıkan insanlar mı söylüyor? Hayır köşesinde ona öyle gözüküyor, ona öyle geliyor. Bu arkadaşlar da bir hüküm veriyorlar niye böyle yapıyorlar diye, bizi anlamaya çalışın. Kolayca suçlamaya kalkmayın, anlamaya çalışın. Umarım bu kurultay CHP’ye akıl fikir verenlerin istikamet, yol çizenlerin de CHP gerçeğini daha doğru bir şekilde değerlendirmelerine bir katkı yapar.” yakupkepenek06@hotmail.com