05 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

2 MAYIS 2008 CUMA bilim/vaziyet Ya çağdaş olacaksın ya da sömürge, başka yol yok 1 Bilgi kirliliği: Tarihimizi yalanlarla kirleten ve binlercesi dünya tarihini kitaplıklarında yerlerini almış bilgileri yalan olara niteleyen tarih sökücülerinin sistematik kampanyası ile karşı karşıyayız: Türkiye’de bugün yapılan, Cumhuriyetin bilimsel bir eleştirisi olmadığı gibi, namuslu eleştiri de değil. 1983’ten bu yana kirlenme çağını yaşıyoruz. Bunun arkasında uluslararası jandarmalığa soyunan ABD var. Fakat hergün gazete ve televizyonlarda patlatılan yalan bombalarından etkilenmeden, ülkenin evrensel konumunu doğru değerlendirmeye ihtiyacımız var.. İslam’da devrim yoktur: Amerikan kurtuluş savaşı ve Fransız Devriminden sonra 19. Yüzyıl sonu ve 20. Yüzyılda Avrupa ve Amerikalar, Çin, Japonya, Hindistan ve Rusya ve eski Sovyet dönemi Komünist ülkeleri din boyutunu Anayasalarından çıkarmışlardır. İslam dünyası dışında din devleti yoktur. Türkiye ise İslam dünyasında tek reformu gerçekleştiren ülkedir. Onun için İslam ülkelerinin en önündedir. Şimdi Türkiye’yi de laik olmayan İslam’a itiyorlar. Amerika ve Avrupa İslam’ı bir koyun sürüsü olarak aynı ağıla koymaya çalışıyor. Bu davranış insanları ayrı bir din kulübünde hapsetmek isteyen, Almanların Yahudilere yaptıkları davranışlar türünden, iğrenç bir politikadır. Günümüzde sadece şu karşıtlık var: Çağdaşlık ya da sömürgelik. Çağdaşlığın göstergesi, toplumun dünya egemenleri arasında kabul edilmiş olmasıdır. Egemenlik unsuru da sadece bilime dayalı teknolojidir. Dünyayı bilimteknoloji üretenler idare ediyor. Bunu yapamayanlar derece derece ekonomik sömürgedir. Avrupalılık kültürel bir bütünlük tanımlar. Felsefe, edebiyatsanat, müzik, sporu da içerir. Ve bütün dünyaya da bunları kabul ettirmiştir. Dışarıda kalan sadece İslam ülkeleridir. Türkiye ise içerde iken dışarıya çıkarılmak isteniyor, En büyük yüzyıl yalanı: ‘Ilımlı İslam’ projesi, II. Dünya Savaşı’ndan sonra formüle edildi. Temeli 19. Yüzyıl sömürgelerini, politik olarak sözde bağımsız, ekonomik olarak tam bağımlı bir sömürge dünyasına dönüştürmektir. 7 milyonluk bir dünyada 1.5 milyonluk bir ekonomik sömürge güzel bir orandır. İslam dünyasının fakirliği, sömürülecek kaynakları, cehaleti, sosyal örgütlenme kısırlığı ve gelişmiş dünya denilen ülkelerin bilim, felsefe, sanat ve spor etkinliklerine sırtını çevirmiş olması ‘Ilımlı İslam’ projesinin dayandığı verilerdir. Yağmur Ekim C Damat salınmış küfeler dolu mu dolu. Bakmış katırlar koca bir bahçe içindeki koca bir konaktan çıkmaktalar. Belki bir tas çorba verirler umuduyla konağa seğirtmiş. Konağın kapısına gelmiş ki bir katırın sırtındaki küfelere konaktan sucuklar, pastırmalar, tereyağları, ballar taşımakta uşaklar. Başlarında da kerli ferli bir adam, belli ki konak sahibi; ‘Onu da getirin, bunu da getirin’ diye buyurmakta. ‘Selamünaleyküm’ diyerek yanaşmış gariban. Konak sahibi bu da nereden çıktı der gibi ‘Aleykümselam’ demiş belli belirsiz. ‘Ağam bunların hepsi senin mi’ diye cılız bir sesle sormuş gariban. ‘Kimin olacak, benim elbet’ diye pes perdeden yanıtlamış konak sahibi. ‘Nereye Gazeteciler Erdoğan’ı bulamamış. O da kendini arıyordur! Yağmur Ekim 17 Erdoğan: “Milletin rotasındayız.” Doğru, üstüne üstüne gidiyorsunuz! Y ÜREĞİ fesat, niyeti münafık, duruşu muhalif kişilerden uzak durulması gerektiğini söylüyor Kemal Öncü ve şöyle diyor: “Tutturmuşlar, AKP güya seferber olmuş, Sabahatv medya grubunu güya Tayyip Beyefendi’nin damadının genel müdür olduğu şirkete güya peşkeş çekmişler, güya damat beyin hatırına devlet bankalarından kredi sağlanıp, güya paranın üstü Katar’a yapılan seferlerle tamamlanıp koskoca medya grubu güya bedavaya getirilmiş. Size katarlı katırlı bir fıkra anlatayım da kulak asmayın muhalif münafıkların damada kıyak masallarına. Efendim eski zaman, garibanın biri yaz sıcağı açlıktan dizlerinin dermanı kesilmiş, cebinde bir akçesi yok, kuru ekmeğe muhtaç giderken bakmış karşıda katar katar katırlar gitmekte ki, iki yanlarına gönderiyorsun bu pastırmaları, sucukları‘ diye tekrar sormuş gariban. Konak sahibi ‘Damadıma’ demiş. Garibanın karnı zil çalıyor illa bir parça sucuk, pastırma koparacak, ‘Niye damadına gönderiyorsun’ diye sormuş. Konak sahibi laf açıldı ya, soruyu ikiletmemiş ‘Neden olacak. Damat bu pastırmaları, sucukları, yağları, balları yiyecek, sonra’ derken gariban üstelemiş ‘Sonra’ diye. Şakadan kızmış konak sahibi ‘Anlasana be adam, damat bunları yiyecek, sonra da kızımı memnun edecek’ demiş. Gariban en masum, en acınacak halini takınıp ‘Ağam be, sen bana şunlardan yüzer gram ver, ben senin bütün sülaleni memnun edeyim’ demiş. İşte bu kadar! Siz kulak asmayın bu fesat muhalif münafıklara. Tayyip Beyefendi damadına kıyak yapacak da ne olacak? Tövbe tövbe!” Doğan KUBAN Kirli bilgiyle yıkanan bir toplumuz. Saptırılmış bilginin aktörleri o denli bizden görünüyorlar ki, 1920 ile 2000’ler arasında Kurtuluş Savaşı, Atatürk, Türkiye Cumhuriyeti, Türk Ulusu hakkında ilkokuldan başlayarak okuduğumuz, dünya kitaplıklarını ve arşivlerini dolduran yüz binlerce kitap, makale, fotoğrafın belgesel olarak oluşturduğu ve hikayelerini babalarımızdan dedelerimizden dinlediğimiz ve tanıkları yaşayan bir tarih tümüyle kötülenen bir sistematik sökme kampanyasının konusu yapıldı. ‘Yalan’la yaşıyoruz ve bu yalan ancak şimdiki politik sistemin ve dayandığı kültürün özünde olabilir. Bu kadar açık ve yoğun bilgi kirletme sistematiğini Türkler keşfetmedi. Savaşı yapan ve yaşayanların çocukları yaşarken, bu tarih sökücüleri nereden çıktı? Yanıtı açık: Bugün yurt dışında kimler Türkiye Cumhuriyetine, Atatürk’e, laikliğe karşı ise, hatta sövüp sayıyorsa, Türkiye’deki söylemi de onlar yönlendiriyorlar. Bu yeni mandacıların kir söylemini arıtmak zorundayız. Türkiye ‘Aydınlanma İyimserliği’ne 1923’den 1939’a kadar süren bir dönemde bütün dünya ile birlikte katıldı. İki dünya savaşı, soğuk savaş ve onu izleyen ve başrolü Amerikanın oynadığı savaşlar dünya aydınlarının bir bölümünü antirasyonalist hatta bilim karşıtı uçlara yönlendirdi. Ne var ki dünyanın büyük çoğunluğu gibi Türkler de özgürlük ve demokrasiyi gerçekleştirmekten vazgeçmedi. Fakat Türkiye’de bugün yapılan, Cumhuriyetin bilimsel bir eleştirisi olmadığı gibi, namuslu bir eleştiri de değildir. 1983’ten bu yana kirlenme çağını yaşıyoruz. Bunun arkasında uluslararası jandarmalığa soyunan ABD var. Fakat hergün gazete ve televizyonlarda patlatılan yalan bombalarından etkilenmeden, ülkenin evrensel konumunu doğru değerlendirmeye ihtiyacımız var.. 2 ların Yahudilere yaptıkları davranışlar türünden, iğrenç bir politikadır. Çağdaşlaşma, dünyanın ortak düşünce ve örgütlenme düzeyine katılmak, onlarla eşitlenmekse laiklik onun parçasıdır. Çağdaş olma ve İslam’ı ayrı kefelere koyanlar Batılılardır. AB bir Hıristiyan birliğidir. Ama laiktir. Ve ancak laik kalarak çağdaş olmuştur. Biz Hıristiyan AB’ye değil, laik AB’ye üye olmak istiyoruz. Eğer Müslümanlığı vurgulamak istiyorsak Amerikalılarla değil, Afganlı ya da Iraklılarla birlikte olmamız gerek. Demek ki çağdaşı yani laik olanı seçiyoruz. Bunun için Avrupalı gibi görünmek isteyip, Afganlı gibi düşünen adamlardan kurtulmak zorundayız. İKİ KARŞITLIK Günümüzde sadece şu karşıtlık var. Çağdaşlık ya da sömürgelik. Çağdaşlığın göstergesi, toplumun dünya egemenleri arasında kabul edilmiş olmasıdır. Egemenlik unsuru da sadece bilime dayalı teknolojidir. Egemen devletler dünya için politik ve ekonomik kararlar alıyorlar. Ekonomik göstergeleri ya da ekonomik potansiyelleri Türkiye gibi ülkelerin kat kat üstünde. Egemenlikleri silah ve üretim gücüne dayalı. Üretim gücü teknolojik güç demek. Teknolojik güç bilim – teknolojinin işbirliği demek. Dünyayı bilimteknoloji üretenler idare ediyor. Bunu yapamayanlar derece derece ekonomik sömürgedirler. Gerçi bu bilimselteknolojik üstünlük yanında başka özellikler de var. Batıda Hıristiyanlık, kültürel ortaklık, Doğuda ise tümden farklı, dine dayalı olmayan bir toplumsal yaşam. Avrupalılık kültürel bir bütünlük tanımlar. Felsefe, edebiyatsanat, müzik, sporu da içerir. Ve bütün dünyaya da bunları kabul ettirmiştir. Dışarıda kalan sadece İslam ülkeleridir. Türkiye ise içerde iken dışarıya çıkarılmak isteniyor. Bugün Türkiye’nin kültürel intihara teşebbüs etmesinin kanıtı felsefe, sanat, müzik ve sporun okul programlarından çıkarılmış olmasıdır. Bunlarsız bilimteknoloji de olamadığını idare eder gözükenler anlayamıyorlar. Felsefe ve sanat olmazsa bilimin dolayısıyla teknolojinin de olması söz konusu değildir. Doğa gözlemi, soru sorma, deney, kavramsal düşünce bunların fonksiyonu olarak vardır. Atatürk tek uygarlık derken bu tek çağdaş kültürü kastediyordu. Çağdaşlık bir türlüdür. Küresellik türünden dünya söylemlerine sahip çıkanlar bunun ayırdına varamıyorlar. Bunu evrensel teknolojik kültür dayatıyor. Tek bir teknoloji dünyası var; Ya ortağısınız ya da kölesi. Çağdaşlık bilime yani üst düzey teknoloji üretimine ve bunun sonucu elde edilen özgürlük ve bağımsızlığa dayalı bir davranıştan ibarettir. 3 TÜRK DEVRİM AÇISIN larını da onlardan almak zorundadırlar. Bağımsızların ortalama geliri, bağımlı yani müşteri olanların 5101520 katıdır. Yarı bağımlı bir ülke birinci dünya üyesinin menfaat veya programına aykırı hareket ederse bağımlılığı hatırlatılır. Irak, Afganistan, Filistin, Nijerya, Sudan, Çad, Somali, Tibet gibi olur. Arap sultan ve şeyhleri gibi Amerika ile ortak olursa bu bir zengin müşteridir. Fakat bağımsız değildir. Suudiler Irak’a İslam için yardım edemez. Oysa Amerika ile ortak olmaması gerekir. Çünkü Kuran İslamHıristiyan ortaklığın reddeder. Fakir İslam ülkelerinde cihad intiharla eşdeştir. Türkiye’yi idare edenler Kuran’da söz konusu olmayan bir ortaklık peşindedirler ve bunu demokrasi diyorlar. Oysa ortak olmak istedikleri dünya laiktir. Batı liberal demokrasisi de dinle bütünleşmez. İslam’a ilişkin olarak Türkiye Müslümanları, Berlusconi, Sarkozy, Merkel, Bush’la aynı söylemi yineliyorlar. En büyük yüzyıl yalanı olan ‘Ilımlı İslam’ projesi, II. Dünya Savaşı’ndan sonra formüle edilmiştir. Temeli 19. Yüzyıl sömürgelerini, politik olarak sözde bağımsız, ekonomik olarak tam bağımlı bir sömürge dünyasına dönüştürmektir. 7 milyonluk bir dünyada 1.5 milyonluk bir ekonomik sömürge güzel bir orandır. İslam dünyasının fakirliği, sömürülecek kaynakları, cehaleti, sosyal örgütlenme kısırlığı ve gelişmiş dünya denilen ülkelerin bilim, felsefe, sanat ve spor etkinliklerine sırtını çevirmiş olması ‘Ilımlı İslam’ projesinin dayandığı verilerdir. Türkiye’de açık dış destekli ‘Ilımlı İslam’ projesi, Huntington gibi devlet ajanı Harvard demagoglarının moda olan yayınları ve Avrupa’nın Türkiye’ye karşı iki yüzlü politikası bu komplonun neredeyse matematiksel kanıtlardır. Bizi almayacaklarını bağıra bağıra kendi halklarına duyuran, ve kendileri laik rejimlere sahipken bizim din devleti kurmamızı isteyen sahtekar bir Avrupalı kuşağının temsil ettiği bir birliğe girmek istiyor, bizim sözde demokratlar. Milli Eğitim, vekâleten yürütülüyormuş... “Vekilinden belli!” Baydı Ahmet Çuhacı: “Deniz Baykal görüldüğü gibi hiç bir yere gitmiyor. Çünkü adından belli; herkesi bay ve kal” Kültür işi Duydun mu; Kültür ve Turizm Bakanlığı koltuğunda oturmanın sorumluluğu ile Müslüman kültürü ve tesettür turizmini de her fırsatta kucaklayan AKP’li Müslüman Ertuğrul Günay‘ın fikirlerine ziyadesiyle değer verdiği Anadolu’da Vakit gazetesinin yazarı Hüseyin Üzmez tutuklanmış. Niye tutuklanmış? AKP’li Müslümanlar tarafından en çok okunan 10 yazar arasında sekizinci sırada bulanan ve yaşı 73’le 78 arasında rivayet edilen Hüseyin Üzmez, 14 yaşındaki kız çocuğuna cinsel saldırıda bulunmakla suçlanmış. Yapma yahu! Niye şaşırıyorsun ki? Müslüman AKP’lilerin oyları ile Cumhurbaşkanlığı koltuğuna oturtulan Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk Müslüman devlet başkanı Abdullah Gül, aynı yaşlarda bir çocukla evlenmemiş miydi? Ama Abdullah Bey, 70 küsur yaşında değildi. Kızımız 15 yaşındaydı! Hakikaten yahu... Peki, sınır 15 yaş mı? Hayır. AKP’li Müslümanlardan Tuzla Belediye Başkanı Mehmet Demirci biliyorsun, yeni evlilere Yabancılara taşınmaz satışı durmuş... “Artık taşıyamıyorlar olsa gerek!” dağıttığı kitapta kız çocukları için evlenme yaşının 9 olduğunu açıklıyordu da AKP’nin kapanma davasına adını yazdırdı. Bir dakika; Hüseyin Üzmez’in cinsel taciz iddiasıyla tutuklanması, AKP’nin kapatılma davasına yönelik bir komplo olabilir mi demek istiyorsun? Böyle bir bağlantıyı ancak Ertuğrul Günay kurabilir ama epeydir ağzını açtığı yok! Bu konuyu sen en iyisi çocuklara tecavüzden tutuklanan Hafız Süleyman‘a sor. Veya Mustafa Karaduman‘a. Mustafa Karaduman da kim? AKP’li Müslüman hanımlar için tesettür elbiseleri dikerek moda yarattı. Üç hanımla birlikte yaşadığını açıkladı. Aynı zamanda kerhaneler konusunda da çok çarpıcı görüşleri var. Kerhaneleri mi savunuyor? Hayır, çokevliliği savunuyor. Tekeşli erkeklerin, canları başka kadın çekince kerhaneye gittiğini; çokeşli erkek için böyle sıkıntı olmadığını söylüyor. O halde Hüseyin Üzmez haklı. Nereden çıkardın şimdi bunu. Hanımı kendinden 50 yaş küçük de olsa tekeşli. Sen bu kültürü anlamazsın; git Ertuğrul Günay’a sor! Takıntı Nail Muzaç: “RTE’nin “ayak” takıntısı Katar şeyhinin terlikli ayaklarının önünde damadının şirketi için para isterken mi oluştu acaba!” Baş Murtaza Yılmaz: “Ayakları olmayan toplumda, baş ne işe yarar!” Dönüşüm Zekai Buluç: “AKP’nin kapatılma istemini kınayan AKPM bildisi, ABD’de tekil olarak yapılan ‘sifonu çekkmeyin, kullanın’ istirhamını çoğul şekle dönüştürmüştür!” Piknik Sabahatv’ye Katar’dan para gelmiş... “Kamu bankalarından gelende katır yüküyle!” Kutlu Ahmet Arpad: “Endonezya’da 200 milyon Müslüman, peygamberin doğum gününü niye 20 Mart’ta kutladı? Çünkü onların 23 Nisan’ı yok!” Hastalık Necati Cebe: “AB’nin AKP sevdasının ardında, 1920 öncesinin hasta adamına duyulan özlem yatmaktadır.” Tanıdık Ümit Senger: “Vatan hainliğinin de tanımı yeniden yapılmalı!” Vahdi Bingöl: “Deniz Baykal’ın geleneksel kendin pişir kendin ye pikniği başarıyla yapılmıştır.” Yanıt M. Akif Omaç: “RTE’ye yanıt: Akılsız başın cezasını ayaklar çeker!” Sağlık 4 DAN ÇAĞDAŞ DÜNYAYA KATILMA SORUNU İslam’da devrim yoktur. Tanrının sözü olan Kuran ve Sünnet dışına pratikte çıkıldığı zaman bile İslam’ın temel öğretisine karşı çıkılmamıştır. Batıda da aynı durum 18.19. Yüzyıla kadar sürmüş sayılabilir. Amerikan kurtuluş savaşı ve Fransız Devriminden sonra 19. Yüzyıl sonu ve 20. Yüzyılda Avrupa ve Amerikalar, Çin, Japonya, Hindistan ve Rusya ve eski Sovyet dönemi Komünist ülkeleri din boyutunu Anayasalarından çıkarmışlardır. İslam dünyası dışında din devleti yoktur. Türkiye ise İslam dünyasında tek reformu gerçekleştiren ülkedir. Onun için İslam ülkelerinin en önündedir. Şimdi Türkiye’yi de laik olmayan İslam’a itiyorlar. Amerika ve Avrupa İslam’ı bir koyun sürüsü olarak aynı ağıla koymaya çalışıyor. Bu davranış insanları ayrı bir din kulübünde hapsetmek isteyen, Alman TEK DÜNYA Mustafa Kemal’in olağanüstü bir vizyonla saptadığı gibi tek bir çağdaş dünya vardır. Bu özel bir eğitim programı gerektirir. Bunun için de biz teknik satın alırız, kadın imam yetiştiririz demek bir safsatadır. Bir olguyu daha vurgulamak gerek: Dünya ülkeleri laik oldu diye kiliseye bir şey olmadı. Türkiye’de ilk imam hatip okulları Atatürk döneminde açıldı. İnsanların bilimteknoloji derken, dinden uzaklaşmadıklarını biliyoruz. Batı kilisesi ayakta duruyor. Laik Türkiye’de 77.000 tane cami yapıldı. Eğer Türkiye’de ve bütün dünyada bir baskı varsa din baskısıdır. Fakat kimse uzaya gitmekten, televizyondan, internet’ten, cep telefonundan, modern tıptan ve atom bombasından uzaklaşıp Papa’nın dediklerine göre yaşamıyor. Rasyonel ve irrasyonel birlikte yaşıyor. Kahve beyni koruyor uzey Dakota Üniversitesi bilim insanları düzenli olarak alınan bir miktar kafeinin, yüksek kolesterol seviyesinin olumsuz etkilerinden koruduğunu saptadılar. Tavşanlarla gerçekleştirilen deneylerde, yağlı yemle beslenen hayvanların içme sularına her gün üç miligram kafein karıştırılmış. Kandaki yüksek kolesterol seviyesi her şeyden önce kan beyin bariyeriyle ilişkilendirilir. Kandaki zararlı maddelerin beyne ulaşmasını engelleyen bu bariyerin işlemesinde, beyindeki damarlardaki geçirgensizliği sağlayan Tightjunction (sızdırmaz bağlantı) proteinleri önemli bir rol üstlenmekte. Söz konusu K ALICILAR VE SATICILAR Dünya politik ve ekonomik olarak, satıcılar ve alıcılardan oluşuyor. Alıcı olanlar satıcıların yarım köleleridir. Egemen grupla kavga etmek için silah proteinler “dağıldıklarında” kan beyin bariyeri geçirgenleşiyor ve zararlı maddelerin girişini etkili bir şekilde engelleyemez hale geliyor. Geçirgen bir kan beyin bariyerinin ise her şeyden önce Alzheimer hastalığına yol açabileceği düşünülmekte. Daha önceleri gerçekleştirilen araştırmalarla da kafeinin, Alzheimer ve diğer nörodejeneratif hastalıklarda bellek kaybını önlediği anlaşılmıştı, ama kafeinin etki mekanizması kesin olarak bilinmemekteydi. Bu etkiyi açıklayabilen Jonathan Geiger ve ekibi bundan sonra kafeinin beyindeki etkisini daha ayrıntılı bir şekilde inceleyerek nörodejeneratif hastalıklar için yeni sağaltım olanakları geliştirebilmeyi umuyor.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle