Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
24 AĞUSTOS 2007 CUMA müzik YORUMLAR OSMAN ÇUTSAY Savaşa, işgalciye ‘karşı’, adalet ve özgürlükten yana Barışarock’a bir hafta kaldı C Azer Hanım biz mi ileriyiz? Sorun, burada. Neden? ??? Cumhuriyet’te “Yavaş yavaş gelirler” başlığıyla verilen haberde adı geçen İranlı bilim adamı Dr. Khosro Khazai, yaklaşık 30 yıl sonra Türkiye’ye de İslami rejimin devrimle değil, yavaş yavaş geleceğini belirtiyor. Azer Hanım’ın neredeyse 30 yıl önce Almanlara söylediğini, yineliyor yani. Prof. Dr. Bassam Tibi de bugünlerde uyarıyor. Önümüzdeki haftalarda ayrıntılarıyla tanıtıp işlemeyi düşündüğümüz yeni kitabının yeni baskısında, Prof. Tibi, daha başlığıyla “Mit dem Kopftuch nach Europa?” (Başörtüsüyle Avrupa’ya mı?) diye soruyor ve Türkiye’nin AKP ile kesinlikle AB’ye alınmaması gerektiğini savunuyor. Türban zihniyetiyle AKP’nin şeriatı temsil ettiğini ileri süren Suriye kökenli bu Alman vatandaşı bilim adamı, “Avrupalılaşmış bir Türkiye, Avrupa’ya aittir ve AB üyesi olabilir, ama başörtüsü sembolü ve ona karşılık gelen bir ruha sahip İslamcılar tarafından yönetilen bir ülke, olamaz. AKP Türkiyesi, Avrupalılaşma ölçütlerini yerine getirmiyor” diye yazıyor. Peki. ??? Bunlardan birçok sonuç çıkarabiliriz. Ama en önemlisi herhalde şudur: İlericilikyenilikçilik tarihimiz, devrim tarihimiz, fazlasıyla zengindir ve Batı’nın, bu anlamda bize öğretecek pek fazla bir şeyi yok. Tersine, belki bizden öğrenecek çok şeyi var. Örneğin 1945’ten beri Türk gericiliğinin, dinciliğin, hep liberalizm bayrağı altında palazlandığını, şimdi de liberalliğin (özelleştirmeciliğin, kamu mallarını yağmalamanın, “babalar gibi satarım”cılığın) dincilik bayrağı altında serpildiğini görüyoruz. Türk egemenlerinin sol korkusu, modern Türkiye projesinin elbirliğiyle sıfırlanması konusunda bir ortak payda yarattı. Dinciler, faşist Türkçüler ve Kürtçüler, hep birlikte Türkiye’yi bitirecekler. Soylu aydın damarımızın tanımamakta ısrarlı olması ve Bekir Coşkun’a destek vermesi gereken “gül gibi bir cumhurbaşkanı” ile nihai darbeyi indiriyorlar. Neyse... Azer Hanım, haklıydı ve çeyrek yüzyılı aşkın bir süre önce gelişmeleri özetleyebiliyordu: İlericilik mücadelemizde Batı’ya fazla ihtiyacımız yoktur. Çünkü artık gericilerimiz, Batı’nın gözbebeğidir. Bir felakete kapaklanırken, bunun altını bir kez daha çizmiş olalım. cutsay@gmx.net 7 ‘Kral çıplak’ diyebilenlerin buluşması Hatice TUNCER “Bushgillere”, savaşa, işgalciye, ırk ayrımcılğına, özelleştirmelere, militarizme karşı, ücretsiz “Barışarock Festivali” bu yıl 5 yaşında. Sarıyer Mehmet Akif Ersoy Piknik Alanı’nda 24 Ağustos’ta başlayacak olan Barışarock’ta şarkılar 26 Ağustos akşamına kadar “barış, adalet, eşitlik, özgürlük ve dayanışmadan” yana söylenecek. Coca Cola firmasının 2003’te rock festivali düzenlemesi üzerine rock müzisyenleri ve gençlerin çabalarıyla başlayan festival, giderek Türkiye’nin en önemli rock müzik etkinliklerinden biri olmasının yanı sıra antikapitalist, savaş karşıtı hareketin simgelerinden de biri oldu. Barışarock’ın emektarı, Türkiye’de Anadolu rock müziğin öncülerinden Moğollar grubunun kurucu müzisyenlerinden Taner Öngür’le festivale yaklaşırken Barışarock gönüllülerinin hazırlıklarını konuşmak üzere toplandıkları Beyoğlu’ndaki Karakedi Kültür Merkezi’nde görüştük. Sohbetimize 2003’ten bu yana Barışarock gönüllü olarak koşuşturan Funda Ata ve Seçkin Erdi ve aktivistler de katıldı. Öngür, Barışarock’ın giderek artan bir kitleyi kucaklamasını “iddialı” bir şekilde değerlendiriyor: “Kapitalizm komünizmi yendiği için şimdi kendi Barışarock gönüllüleri SEÇKİN ERDİ: Barışarock, asıl gücünü başka kültürün küreselleşme arayışından alıyor. Barışarock hem dünya için hem de bölgede yeni bir deneyim. 5. yıla geldik ama Barışarock’ın tamamen kitle ile birlikte öğrenilmiş bir eylem olması önemli. Barışarock muhalif bir müzik festivalidir, ama deneysel olmalı, ifade bulamayan tarzlarda müzik yapan gruplara açık olmalıdır. Rock müziği isyankâr yapan, birebir bileşenleri, icracıları ve dinleyicileridir. FUNDA ATA: Barışarock’ta yaşadığımız dönemin de çok büyük önemi var. 68’de sokakta savaş karşıtı hareket vardı. Woodstock bu hareketin yansıması oldu. Bizim hareketimiz hem ‘68 ruhunu ve oradaki yansımalarını ifade ediyor hem de yeni dönemi ifade ediyor. Başlarken hiçbirimiz bu noktaya gelebileceğini düşünmüyorduk. Her yıl, acaba gelecek yıl yapabilecek miyiz diye tartışıyorduk. 56 bin kişiyle başladık, destekçiler 100 bin kişiye ulaştı. Bu, dünyanın başka alanlarında sokağa çıkan her türlü eylemcinin de katkısıdır, sahip çıkan herkesin katkısıdır. SELÇUK ARMAN (Yaban hayatı araştırmacısı): Barışarock’ın Evsahipleri adlı bir atölyemiz olacak. Festivale gelenler, bizler aslında misafiriz, esas ev sahiplerimiz, oradaki ağaçlar, bitkiler, kuşlar, memeliler, sürüngenler, akrepler, papatyalar. Bu ev sahiplerini tanıtmak için sabahları geziler düzenleyeceğiz. ESRA KURT: Japon kâğıt katlama sanatı origami atölyesinde barış için turna yapacağız. Hiroşima ve Nagazaki’ye atom bombası atılmasından sonra küçük bir kız, barış dileğiyle turna yapmaya başlamıştı ve 644. turnadan sonra ölmüştü. O zamandan beri kâğıt turnalar barışın sembolü olmaya devam ediyor. BARIŞROCK’TA SAHNE ALACAK GRUP VE SANATÇILAR: 6 hr Sundae (Avustralya), 17 Ohm, Abraxas, Aduuket, Ahibba, Anima, Annwn, Arşmahal, Ayılar, Aylin Aslım ve Yakup, Bertuğ Cemil, Boikot (İspanya), Bulutsuzluk Özlemi, Bülent Ortaçgil, Cahit Berkay Zan, Çar Newa, Deli, Deli Selim, Dembedem, Demir Demirkan, Dinar Bandosu, Dirty Black, Doxan, East2West (AlATA manya), Efsun, Farzad Golpayegani (İran), Feryal Öney, Gevende, God is an Astronaut (İrlanda), Hakan Kurşun, Hariçten Gazelciler, Hipnoz, Işığın Yansıması, Kaptan Zaman (Taner Öngür Serap Yağız), Kara Güneş, Kiralık Orkestra, Mai, Marsis, Massar Egbari (Mısır), Melatonin, Moğollar, Moral, ERDİ Narkoz, Nev, Nitro, Ogün Sanlısoy, Otr, Sabih Cangil, Sek. Z, Semaver Kumpanya Ritim Grubu, Senfonya, Soul Sacrifice, Teneke Trampet, Unleash,Vedat Yıldırım Bajar, Violet, White Wash, Yalnış, YashAr (Yaşar Kurt Arto Tunç Boyacıyan), Yeni Harman, Yolgezer, Zardanadam. Ayrıca BarışaRock Elektronik Müzik Sahnesi’nde 33 DJ ve grubun DNB, house, trance, goa, techno, electro ve diğer birçok tarzda çalacağı 60 saatlik müzik performansı etkinlik kapsamında yer alıyor. TİYATRO, PANEL, SÖYLEŞİ Barışarock, paneller, sergiler, söyleşiler ve 30 tiyatro grubunun gösterisiyle yalnızca rock müzikle sınırlı olmayan bir festival. Belgesel filmler, hayatın değişik ve alternatif kültürünün kendilerini ifade ettiği bir platform niteliğini taşıyor. Fotoğraf, graffiti, origami, karikatür, resim, ritim atölyeleri gerçekleştirilecek. ) R DEMİR flar: UĞU ra ğ to o (F GİRİŞ ULAŞIM Barışarock Festival Alanı’na Cumhuriyet’in de aralarında bulunduğu bazı gazete ve dergilerdeki ilanlar gösterilerek, ya da www.barisarock sitesinden indirilecek davetiyelerle girilebilecek. İETT’nin Taksim4. Levent ve Sarıyer’den 42 hat numaralı otobüsleriyle ulaşılabilir. Ancak özel işletmeye ait olan otoparka ücret ödenmesi gerektiği için özel araçlarla ulaşım tavsiye edilmiyor. Alana dışarıdan herhangi bir yiyecek içecek maddesi sokulmayacak. Kurulacak standlarda yarım tavuk döner 3 YTL, et döner 3.50 YTL, köfte ekmek ve sucuk ekmek 4.00YTL, çay 1 YTL, kahve 1.50 YTL, su 0.50 YTL, ayran 1 YTL, bira 3.50 YTL ve sigaralar piyasa fiyatına satılacak. Reçetesiz ilaçlar, kamp ocağı ve tüp, yanıcı maddeler, ruhsatlı olsa bile silah ve kesici delici aletler alana alınmacak. NGÜR TANER Ö kendisini yiyor. Müzik, reklam, medya sektörü, kültür gibi hayatın her alanına da hâkim olan kapitalizmin maskesi düşüyor ve durmadan yalan söylüyor. Biz de ‘kral çıplak’ diyebilen insanlarız. 5. senede bu daha iyi anlaşılıyor. Bütün ayrım ‘para kazanıyor musun, kazanmıyor musun’ meselesinde. Para kazanıyorsan yalan söylemek zorundasın. Biz Barışarock’a para kazanmamak adına başladık.” GENÇLİĞİN POTANSİYELİ Öngür’e göre Barışarock’ın değeri, dünya müzik ensdüstrisini kontrol eden ABD ve İngiltere’den başka ülkelere, kendi ülkemizin ve Doğu coğrafyasındaki muhalif ve müzik potansiyeline dikkat çekerek artıyor: “Bu ülkeler ve doğal olarak oradan çıkan sanatçılar, bütün gezegenin müzik kültürüne hâkimler. Bu yaz İstanbul’da bir sürü festival yapıldı. ‘Şu da gelmiş, bu da gelmiş, gidelim, seyredelim’ diye koşturuluyor, ama kimse dönüp ‘bu ülkede gençlik kültürü nerelerde, ne gibi yaratıcılıkları var’ diye dönüp bakmıyor. ‘Madonna Live Earth’te sevgi dolu bir parça yapmış’ diye hepimiz hayran oluyoruz. Ama bir önceki klibinde limuzinlerle, kürklerle dolaştığını hemen unutuyoruz. Amerika’da, Los Angeles’ta, New York’ta neler oluyor diye hepimiz bayılıyoruz. Ama biz İstanbul’da yaşıyoruz ve Türkiye’de arkamıza baktığımız zaman koskoca bir coğrafya var. Doğu’da, Kuzey’de, Güney’de yaşayan pek çok müzisyen, genç insan, yeni müzik akımları geliştiriyor, yeni şarkılar yapıyor. Barışarock’ın büyük isimler getirerek kitle toplamaya ihtiyacı yok, zaten geliyor insanlar. Müzik adına bu ülkede iyi şeyler yapan genç insanlara kendi seslerini duyurabilmeleri için alan açabiliriz.” 24 Ağustos’ta saat 13.00’ten itibaren konserlerin başlayacağı ve 3 gün sürecek Barışarock’ta festival alanına isteyen kendi çadırını getirerek konaklayabilecek. “Kadife Çekiç” ve “Mavi Duman” adları verilen iki sahnede 62 sanatçı ve grup, dinleyicileriyle buluşacak. Bulutsuzluk Özlemi, Bülent Ortaçgil, Moğollar gibi Türkiye’de usta isimlerin yanı sıra sonraki kuşaklar ve gençler de Barışarock’ta sahne alıyor: “Türkiye’nin her tarafında artık rock yapılıyor. Kendi hayatlarıyla ilgili bir şeyler yazıp, çalıp söylemeye başladılar. Önümüzdeki yılların tüm gençlik ve geleceğinin kültürünü belirleyecek bir olay. Erzurum’dan biraz komedi türünde rock yapan Kiralık Orkestra, Antakya ve Suriye’de Arap Alevilerinin dilleriyle hard rock yapan Ahibba, Kayseri’den Narkoz, Edirne’den Deli Selim gibi çok ilginç, değişik müzik yapan gruplar var. ‘Senfonia’ heavy metalle klasik müzik sentezi yapan bir yeni grup. 6 Saat, Avustralya’ya göç etmiş üçüncü kuşak Türk gençlerden oluşuyor.” RAN’DAN, MISIR’DAN HARD ROCK GRUPLARI Mısır’dan hard rock yapan Massar Egbari, İranlı fusion rock yapan Farzad Golpayegani ve grubu Barışarock’ın en ilgi çekici konuklarından olacak. İspanya’nın Bask bölgesinden Boikot, Barışarock aktivisti gibi çalışmış. Dünyaca tanınan savaş karşıtı aktivist ve tarih profesörü Mark Le Vine, savaş ve kültürler üzerine söyleşinin yanı sıra İranlı Farzad Golpayegani Band’in elektro gitaristi olarak sahnede olacak: “Bizim Barışarock’ta derdimiz, dünyanın hâkim müzik endüstrisinin dışında ayın karanlık yüzü gibi dünyanın karanlık yüzündeki kültüre bakabilmek. Küreselleşmenin, sermayenin serbest dolaşımı var. En azından ‘kültürün serbest dolaşımı’nı biz yapabiliriz.” İ SPONSORSUZ, PARASIZ “Sponsorsuz” festivalin nasıl düzenlendiği, Barışarock’ı tartışan çev relerin en çok dile getirdiği konular arasında yer alıyor. Festivalin temel harcamaları ses sistemi, alan kirası ve güvenlik, alana dışardan yiyecek ve içecek sokulmayarak içerde satış yapan firmalar karşılıyor. Müzisyenler, hiçbir ücret almadan sahneye çıkarak dayanışmanın en güzel örneğini veriyor ve festivalin devamlılığını sağlıyor. Festivalin tüm organizasyonu, aktivistlerin karşılıksız emekleriyle gerçekleşiyor: “Koskoca bir logo altında bütün sanatçıları ezen bir biçimde, sürekli kendi markanın gençliğe ne kadar yararlı olduğunu dayatan baskıcı bir sponsorluk kavramına tabii karşı çıkarız. Ben de dahil gönüllülerin bu işten hiçbir kazancı yok. Kimi zaman para toplayıp boya alıyoruz, afiş yapıyoruz. Ama bunun öyle bir tadı var ki, bu yaşadığımız çılgın, her şeyin para ile döndüğü hayatta kimsenin kolay kolay erişemeyeceği bir kazanç esasında. Paylaşmak ve gönüllülükle birlikte bir şeyi başarmanın tadını sonuna kadar çıkartıyoruz. Bu en büyük kazancımız.” im ve hangi dil daha önemli? Kim ve hangi siyaset daha önemli? Bu soruların kolay yanıtları yok. Yani Türkiye ve Türkçenin, içinde yaşadığımız bir Avrupa ülkesinden çok daha önemli olduğunu ileri sürmek, faşizan ve köktendinci bir cehalete de karşılık gelebilir. Mümkündür. Ama aydın olmak, uzun bir süredir, Türkiye ve Türkçe gibi siyasetin harman olduğu bir ortamın hiç de önemli olmadığını iddia etmekten geçiyor. Çirkin bir şey ve bunun, ilericilik adına, tersine çevrilmesi gerekiyor. Belki bir örnekten hareketle yapabiliriz. ??? 6 yıl kadar önce Almanya içinden telefonla bir hanım aradı Frankfurt büromuzu. Cumhuriyet okuruydu, teknoloji ve sanatı iç içe işleyen bir alanda kariyer yapmış, emekliliğine de az kalmıştı. Türk politikasının içinde ve her dönemde aktif bir aileden geliyordu. Önemli bir özelliği de, unutulmaz Uğur Mumcu ile liseden sınıf arkadaşı olmasıydı. Üzerinde iyi düşünüldüğü belli bazı görüşlerini dile getirdi ve söz, bir ara Türkiye’deki dinci akımların gücüne geldi. O zaman bir anısını anlattı. Yıl 2001 falan olmalı, dikkat. İran’ın altüst olduğu sıralarda, 1979 veya 1980 yılında, Almanya’daki bir toplantıda kendisine “Türkiye’de de İran gibi dinci bir rejim tehlikesi var mı, bir İslam devrimi sizde de olabilir mi?” diye bir soru yöneltilmiş, o da şu yanıtı vermişti: “Öyle devrimle falan olmaz. Ama yavaş yavaş olur ve Türkiye zaman içinde dinci bir rejime oturtulabilir.” Azer Hanım, geleceği okuyabiliyordu. Çünkü 6 yıl önce telefonda o noktaya gittiğimizi söylüyordu. Şimdi bu noktadayız. Sadece Washington’u değil, Berlin ve Paris’i de memnun kılan bir siyasal rejim Türkiye’nin kaderidir artık. Türkiye, bir tarihsel “anomali” olarak tasfiye sürecindedir. Tasfiye edenler, her türden dincilerdir. Osmanlı’nın intikamını alıyorlar. ??? Ama sorun, herhalde aydın bir Türk kadın uzmanın, geleceği okuma gücü değil. Sorun başka yerde: Biz, bu dilde neyin ne olacağını çok önceden okuyabildik. Şimdi de bizim çeyrek yüzyıl önce tahmin ettiklerimiz, Batı’nın dilinde. Kimi olumluyor, kimi olumsuzluyor. Peki, onlar mı ileride, biz mi gerideyiz? Ya da onlar mı geride, K İstanbullu güvende değil BRÜKSEL (AA) AB Bölgesel Politikalar Genel Müdürlüğü tarafından, “75 Avrupa kentinde yaşam kalitesine ilişkin kamuoyu yoklaması” başlığıyla açıklanan araştırma çerçevesinde Ankara, İstanbul, Antalya ve Diyarbakır’dan 500’er kişinin görüşleri de yansıtıldı. Geçen kasım ayında “GallupMacaristan” tarafından yapılan kamuoyu yoklaması, İstanbulluların yüzde 70, Diyarbakırlıların yüzde 77, Ankara ve Antalyalıların ise yüzde 80’den fazlasının kentlerinde yaşamaktan memnun olduklarını gösteriyor. Atinalıların yüzde 40’a yakını kentlerindeki yaşamdan şikâyetçi gözükürken Hollanda’nın Groningen kenti sakinleri yüzde 99’a ulaşan mutluluk yansıtıyor. Cumhuriyeti’nden Prag ve Danimarka’dan Kopenhag ilk iki sırada. “Makul bir fiyata konut temin etme olanaklarına” ilişkin soruya alınan yanıtlara göre yapılan sıralamada Almanya’nın Leipzig kenti birinci olurken Diyarbakır 15’inci, Antalya 24’üncü, Ankara 27’nci, İstanbul 56’ncı yeri alıyor. Paris ise sıralamada sonuncu. Kamuoyu yoklamasının sonuçları, yabancıların uyum sağladıkları kentler sıralamasında Romanya, Bulgaristan, Macaristan gibi Doğu Avrupa ülkelerinin kentlerini öne çıkarırken söz konusu uyumun en alt düzeyde kaldığı kentler arasında Malmö, Stockholm, Berlin ve Viyana’yı gösteriyor. Bu sıralamada Antalya 8’inci oluyor. İnsanların kendilerini güvenli bir ortamda hissettikleri kentler sıralamasında Finlandiya, Danimarka, Hollanda gibi kuzey ülkelerinin kentleri ön plana çıkarken İstanbul sonuncu gözüküyor. İstanbulluların yüzde 70’i kendisini güvenli bir ortamda hissetmiyor. 12 Eylül’de ölenler anısına heykel DİYARBAKIR (Cumhuriyet Bürosu) Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi, 12 Eylül 2006’da Koşuyolu Parkı yakınlarındaki patlamada yaşamını yitirenlerin anısına “Eylül Anıtı” yaptırıyor. 12 Eylül 2006’da Koşuyolu Parkı’nda açık havada serinlemek isteyen Zilan Demir, Şilan Demir, Mizgin Demir, Evin Dilan Demir, Faide Demir, Nazar Çetinkaya, Nazlı Çetinkaya, Abdullah Çetinkaya, Rojhilat Aslan ve Hasan Marangoz adlı kişiler, kaldırıma bırakılan termos içindeki bombanın patlaması sonucunda parçalanarak yaşamlarını yitirmişlerdi. Diyarbakır patlamayla sarsılmış, kentte üç günlük yas ilan edilmişti. Büyükşehir Belediye Başkanı Osman Baydemir’in isteğiyle Belediye’ye bağlı Yeni Yaşam Atölyesi sanatçılarından oluşturulan altı kişilik ekip, iki duvar panosu ve bir heykelden oluşan anıt için 45 günden beri çalışıyor. Sanatçı Fırat Erdoğan önderliğindeki ekip, anıtı saldırının birinci yıldönümüne yetiştirmeyi hedefliyor. Heykelin tasarımını da üstlenen Fırat Erdoğan “Eylül Anıtı’nda yer alan duvar panolarında patlama anındaki korkunun aydınlığa çevrildiği anlatılıyor” dedi. DİYARBAKIR 72. OLDU Kamuoyu yoklamasının kentlerdeki istihdam olanaklarını ele alan bölümünde, “kolaylıkla iyi bir iş bulunan kentler” sıralamasında, Diyarbakır 72’nci, Ankara 65’inci, İstanbul 60’ıncı ve Antalya 51’inci olurken Çek