05 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

10 Kouchner, ABD işgalinden bu yana Irak’ı ziyaret eden ilk Fransız bakan oldu C dış haberler ATİNA’DAN MURAT İLEM 24 AĞUSTOS 2007 CUMA Fransa Irak kartını açıyor Dış Haberler Servisi ABD işgalinin başlamasından beri ilk kez bir Fransız bakan Irak’ı ziyaret ediyor. Fransa Dışişleri Bakanı Bernard Kouchner, yaptığı açıklamada, “Yararlı olmaya hazırız, ancak çözüm Fransızların değil Iraklıların elinde” dedi. Irak’ta askeri bir çözümü mümkün görmediklerini vurgulayan Kouchner, “Bu ülkeyi anlamamız gerekir. Şiiler ile Sünniler arasında ne olduğunu anlamamız gerekiyor. Günü geldiğinde kartlarımızı ve rolümüzü oynamalıyız” ifadelerini kullandı. Kouchner, 4 yıl önceki bombalı saldırıda ölen Birleşmiş Milletler (BM) Özel Temsilcisi Sergio Vieira de Mello anısına düzenlenen törene katıldı. Şii, Sünni ve Kürt partilerinin temsilcileriyle görüşmeleri öncesinde Irak Devlet Başkanı Celal Talabani ile bir araya gelen Fransız bakan, “ülkesinin, Irak’ta şiddete karşı savaşta rol oynamaya hazır olduğunu ve bu konuda BM’nin rolünün artırılmasını desteklediklerini” söyledi. Talabani de “Bu ziyaret FransaIrak ilişkilerinin ilerletilmesi için tarihi bir fırsattır” dedi. Ziyaret, Fransa’nın yeni cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy’nin, ABD ile ilişkileri geliştirme siyasetinin İz Peşinde onu arabasına almadı. Ülkesinin temsilciliklerinden hiçbirine durumu anlatmadan çekti vatanına döndü. Ardından hemen gidip durumu bir gazeteciye anlattı. O da bu önemli (!) gelişmeyi haber yaptı. Bu ikinci haber Türkiye’de 1974 Barış Harekatı’ndan kalma onlarca hatta yüzlerce esirin hâlâ yaşadığının bir başka kanıtı (!) olarak basında yer aldı. ??? Şimdi bir başka üstün zekalı gazeteci (!) yine Türkiye’de dolaşıyor. Anladığım kadarıyla Rum “Politis” gazetesi adına çalışıyor ve İstanbullu bir Rum. Üstelik tesadüf bu ya, yine Adana ve çevresinde iz peşinde. Onun aradığı, bir başka kişi. Beş yaşındayken Kıbrıs Barış Harekatı sırasında yaralanıp Türkiye’ye getirildiği ileri sürülen Hiristakis Georgiu isimli Rum’un peşinde. Bu gün otuz sekiz yaşında olması gereken Rum’u görenler hatta yakından tanıyanlar varmış. Sadece TürkçeRumca bildiği için gazeteci yapılan bu acar muhabir (!) sonunda Adana’da hedefi tam on ikiden vuruyor!.. Gerçekte hedefi o bulmuyor, hedef onu buluyor. Kısa yoldan köşeyi dönmek çabasında olan bir Türk, Hakan Kutevu’nun eline kayıp Hristakis’in basında yer alan fotoğrafları geçiyor. Kendi çocukluk resimleri ile çocuğun fotoğraflarını karşılaştıran uyanık Türk iki resim arasında benzerlikler olduğunu görünce hemen Rum gazetelerine email atıp “ben aradığınız çocuğum, adım Hakan filan değil Hristakis’tir” diyor. Önce Rum “Politis” gazetesinin İstanbullu acar muhabiri gelip durum tespiti yapıyor. “Evet aradığımız kişiyi bulduk” haberinin Lefkoşe’ye ulaşması üzerine gazetenin genel yayın müdürü ve Hristakis’in ailesi dahil, ipini kopartan soluğu Adana’da alıyor. Kısa yoldan köşeyi dönmeye çalışan üç kağıtçı Türk Hakan’ı öpüp kucaklıyorlar. Sıra DNA testine geldiğinde planlar da yapılmıştır. Test pozitif çıkarsa Hakan ve ailesi Rum kesimine kaçırılacaktır. Sanki eski Doğu Bloku ülkesinden kaçar gibi detaylar düşünülüp tartışılır. Her şey hazırdır, ama test negatif çıkar. “Ben Rum çocuğu Hristakis’im” diyen Adanalı Türk şoka girer. Haberlere göre şu sıralarda Rum bir psikologdan destek alıyormuş. Aslında ona en iyi psikolojik desteği Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi’nde verebilirler ya! Kısaca Rum ve Yunan ikilisinin oyunları bu defa da tutmuyor. Yakında yeni senaryolarla ortaya çıkacakları kesin. Bakalım bu defa ne yumurtlayacaklar!.. [email protected] El Sadr yine meydan okudu Dış Haberler Servisi Iraklı Şii din adamı Mukteda el Sadr, Basra’daki İngiliz askerlerinin geri çekileceklerini söyledi. İngiliz Independent gazetesine konuşan El Sadr, “İngilizler pes etti ve yakında Irak’ı terk edeceklerini biliyorlar” dedi. Bunda, kendisine bağlı Mehdi Ordusu’nun payı olduğunu savunan El Sadr, Birleşmiş Milletler’in işgal güçleri yerine Irak’ta rol almasını desteklediklerini vurguladı. İngiltere, Irak’taki asker sayısını bu yıl içinde 7 binden 5 bin 500’e düşürdü. Irak’taki İngiliz generallerin ise, Londra hükümetine, tamamen çekilmeyi önerdikleri belirtiliyor. VALİ ÖLDÜRÜLDÜ parçası olarak yorumlanıyor. Irak Başbakanı Nuri el Maliki, İran ve Türkiye ziyaretlerinin ardından Suriye’ye gitti. El Maliki’ye, Iraklı içişleri, petrol, ticaret ve su kaynakları bakanları eşlik ediyor. Üç günlük ziyaret sırasında, ABD işgaliyle birlikte Suriye’ye sığınan 2 milyona yakın Iraklının durumu ve iki ülke arasındaki sınır güvenliği konularının da ele alınması bekleniyor. Suriye ve İran, ABD tarafından “Irak’ı istikrarsızlaştırmakla” suçlanıyor. İran Cumhurbaşkanı Mahmud Ahmedinejad’ın da önümüzdeki günlerde Irak’ı ziyaret etmeyi planladığı belirtiliyor. Irak’ın güneyinde düzenlenen saldırıda El Muthana kenti valisi Muhammed Ali el Hasani öldü. Bağdat’ta Sadr semtinde meydana gelen bombalı saldırıda da en az 5 kişi öldü, 20 kişi yaralandı. Fransa Dışişleri Bakanı Bernard Kouchner Kuzey Irak’taki bölgesel Kürt yönetiminin başkanı Mesud Barzani ile de bir araya geldi. (Fotoğraf: AP) ‘Laik Türkiye yeni bir kargaşa dönemine girdi’ Dış Haberler Servisi Dışişleri Bakanı Abdullah Gül’ün cumhurbaşkanı adaylığı, dünya basınında geniş yer bulmaya devam ediyor. Uluslararası basın kuruluşları, Gül’ün adaylığının yeni bir krize yol açabileceğini vurgularken, Gül’ün laikliğin korunacağı yönündeki açıklamalarına da dikkat çekiliyor. İngiltere’de yayımlanan Independent gazetesi, Gül’ün Cumhurbaşkanlığı görevine ikinci kez aday olmasıyla Türkiye’deki siyasi krizin yeni ve muhtemelen nihai bir evreye girdiğini yazdı. Abdullah Gül’ün İslami bir temelden geldiği ve eşinin başörtülü olduğu vurgulanan haberde, Gül için “alçakgönüllü ve karizmatik” ifadesi kullanıldı. Gazete, “Türkiye ve muhafazakâr askerler, generallerin yanında başörtülü eşi varken cumhurbaşkanına selam vermesine alışmak zorunda kalacak” diye yazdı. RDUYA MEYDAN OKUMA’ İngiliz Guardian gazetesi, “eski İslamcı” olarak tanımladığı Gül’ün cum Almanya’da merkez eğilimli Süddeutsche Zeitung, Abdullah Gül’ün adaylığını ‘Riskli Cumhurbaşkanı’ başlığı altında yorumladı. hurbaşkanı adayı olmasıyla laik Türkiye’nin yeni bir kargaşa dönemine girdiğini yazdı. Gül’ün “sıkı bir Müslüman olduğu ve karısının başörtüsü takmakta ısrar ettiği” belirtilen haberde, “Türkiye’de kapalı kadınların Cumhurbaşkanlığı Köşkü’ne girmesinin bile yasak olduğu” vurgulandı. Financial Times da “Gül’ün Cumhurbaşkanlığı’na adaylığını koyarak İslamcı geçmişe sahip bir kişinin laik devletin sembolü olan bir göreve gelebileceğini gösterdiğini ve orduya meydan okuduğunu” yazdı. Amerikan Washington Post gazetesi, “Gül’ün Cumhurbaşkanlığı adaylığının cami ile devlet arasındaki çizgiyi belirsizleştireceği korkusunun var olduğunu, ancak Gül’ün adaylık başvurusunun ardından laikliği koruyacağını söylediğini” belirtti. Haftalık Time dergisinin “Türkiye tekrar uçurumun kenarında mı?” başlıklı haberinde, Gül’ün yeniden aday olmasıyla Türkiye’yi erken seçime götüren siyasi krizin yeniden yaşanıp yaşanmayacağı yönündeki kaygıların ortaya çıktığı belirtildi. LK BÜYÜK SINAV 30 AĞUSTOS’TA’ Abdullah Gül’ün dini kimliği de uluslararası haber ajansları tarafından farklı yorumlandı. Amerikan haber ajansı AP “İslamcılar yeniden Cumhurbaşkanlığı için çabalıyor” başlıklı haberinde, Gül’ü “İslami eğilimli” olarak tanımlayarak, “seçildiği takdirde Gül’ün 30 Ağustos resepsiyonuna eşiyle birlikte mi yoksa yalnız mı katılacağının kendisi için ilk büyük sınav olacağı” belirtildi. İngiliz haber ajansı Reuters’in daha önce “İslamcı” olarak tanımladığı ise Gül için “eski İslamcı” ifadesini kullanması dikkat çekti. Fransız basınının Türkiye uzmanlarından Liberation yazarı Marc Semo ise “Abdullah Gül’ün ‘İ ‘O yeniden aday olarak laik kampa meydan okuduğunu” vurguladı. Almanya’da merkez sağ eğilimli Frankfurter Allgemeine Zeitung, Gül’ün “bir cepheleşme adayı” olduğuna dikkat çekti. Merkez eğilimli Süddeutsche Zeitung, gelişmeleri “Riskli Cumhurbaşkanı” başlığı altında yorumladı. Yorumda Gül’ün Cumhurbaşkanlığı için adaylıkta ısrar etmesinin hata olduğu belirtilerek “Bu kararın çok tatsız sonuçları olabilir” görüşünün altı çizildi. Gazete, Gül ve Erdoğan’ın, ordunun her an müdahale edebileceğini hesaplaması gerektiğini belirtti. Merkez sol eğilimli Frankfurter Rundschau, “Erdoğan gücünü deniyor” başlığıyla manşetten verdiği haberde, ordunun Gül’ün adaylığını “yorumsuz olarak sineye çekmeyeceğine” işaret etti. İspanyol El Pais gazetesi, Gül’ün adaylığını “İslamcılar orduya meydan okuyor” başlıklı haberle duyururken, İtalyan La Stampa gazetesi, “Radikal İslamcıların adamı, Türkiye’nin önderi olmaya hazırlanıyor. Avrupa kaygılı” yorumuna yer verdi. unanlı turistin yolu her nedense Ayasofya’nın bulunduğu İstanbul yerine Adana’ya düşmüştü. Şanslıydı, çünkü bu gezi sırasında yaşanan tesadüfi olay yıllar sonra tarihe ışık! tutacaktı. Yunanlı, Adana’ya yaklaştığı sırada yolda durması gerekti. Arabasını sağa çekti ve indi. Tam o esnada yanında koyunlarını otlatan bir çoban belirdi. Yunanlı turist önce görmezden geldi. Ama diyoruz ya, o gün şansı (!) açıktı. Çoban birden Yunanlı turistle konuşmaya başladı. Hem de şakır şakır Yunanca konuşuyordu. Turist şaşırdı (!) hemen koyu bir sohbet başladı. Çoban kendisinin Yunanlı olduğunu, 1974 Kıbrıs Barış Harekatı sırasında esir alınarak Türkiye’ye getirildiğini, uzun yıllar hapis yattıktan sonra Türkiye dışına çıkmamak şartıyla serbest bırakıldığını, şimdi Adana yakınlarında turistin arabasını tesadüfen durdurduğu yere yakın bir köyde yaşadığını, bu bölgede yıllardır çobanlık yaptığını söylüyordu. Yıllardır serbestçe çobanlık yapan bu Rum (ya da Yunanlı) esir (!) ülkesine kaçmamış, yine ülkesinin elçilik ya da konsolosluğuna sığınmamış. Ancak şimdi tesadüfler sonucu karşısına çıkan hemşehrisinden ağlayarak kendisini vatanına kaçırmasını istiyordu. Yunanlı turist onu yanına almadı. Ülkesinin Türkiye’de bulunan temsilciliklerini de bilgilendirmedi. Hatta Yunanistan’a dönüşünde hiçbir yetkiliye de durumu anlatmadı. Gitti bir gazeteciye anlattı. Tabii ki o da durumu haber yaptı. Şimdi RumYunan lobisi, Türkiye’de 1974’den kalma onlarca hatta yüzlerce esirin yaşadığını ileri sürüyor. ??? Tesadüf bu ya, başka Yunanlı bir turistin yolu da bu defa Bolu dağı yakınlarındaki bir bölgeye düşüyor. Arabasını durdurduğu bölge Bolu’daki askeri DağKomando eğitim birliğinin hemen yakınıdır. Yunanlı turistin yanına yaklaşan köylü, turistle Yunanca konuşmaya başlıyor. Yunanlı önce şaşırıyor! Ancak köylü konuştukça olayın iç yüzü (!) anlaşılıyor. Bu garip köylü de aslında bir Yunanlıdır. 1974 Barış Harekatı sırasında esir alınıp Türkiye’ye getirilmiştir. Burada yıllarca hapislerde, zindanlarda süründürülen şanssız esir, sonunda çobanlık yapması kaydıyla serbest bırakılmıştır. Akşamları yine Bolu’daki Dağ Komando okuluna dönüp orada yatıp kalkmaktadır. Ama nedense o da bir önceki esir gibi çobanlığa razı olmuş ve kaçmamış, varlığından kimseyi de haberdar etmemişti. Şimdi önüne çıkan fırsatı değerlendirmek istiyor, vatandaşından kendisini ülkesine götürmesini rica ediyordu. Hain ve gaddar (!) Yunanlı turist Y Haftada 35 bin kişi kirli sudan ölüyor Osman İKİZ STOCKHOLM Stockholm Uluslararası Su Haftası’nda 40 dolayında ülkeden yüzlerce uzman küresel ısınmayı masaya yatırdı. Tartışmalardan çıkan ortak sonuca göre ileride bir buzul çağı yaşanacak ve insanlığın buna hazırlanması gerek. Stockholm Uluslararası Su Enstitüsü Müdürü Anders Berntell de “Su artık sağlık sorununun ötesinde, uluslarası güvenlik me selesi haline gelmiştir” dedi. Seminerlerde haftada 35 bin kişinin ölümüne yol açan kirli suların nasıl temizleneceği, tarım alanlarının hâlâ sınırlı su kaynaklarının israf edilerek sulanması ve enerji gibi alt başlıklarla ele alınıyor. Stockholm’de 2009’da İstanbul’da yapılacak Beşinci Dünya Su Forumu’nu tanıtmak amacıyla geniş bir Türk delegasyonu da katılıyor. Heyete Forum Genel Sekreteri Prof. Oktay Tabasaran başkanlık ediyor. Ağustos depreminde yitirdiğim arkadaşım Nesrin Arman ve öğrencim Duygu Paycı’nın anısına… 22 Temmuz seçim sonuçları AKP’liler dahil nedense herkesi pek şaşırtmıştı! O gün şaşıranlar şimdi de Abdullah Gül’ün Cumhurbaşkanlığı adaylığına şaşırıyorlar! Oysa AKP: • İdeolojik hedefleri nedeniyle 24 Ocak 1980’le başlayan “bırakınız yapsınlar bırakınız geçsinler” modelini koşulsuz uygulayacak tek partiydi. Bunu da I. AKP Dönemi’nde sağladığı kurumsallaşma ile yeterince ispat etmiştir. • Kurumsal yapısını global sermayenin “salkım modeli”nde olduğu gibi dikey ve yatay örgütlenme üzerine kurmuştur. • Milli Nizam, Milli Selamet, REFAH ve FAZİLET gibi daha önceki benzerlerinin aksine sermaye ve üst gelir gruplarının çıkarlarını kendini “İslami” olarak tanımlayan kesimin çıkarlarıyla buluşturmuştur. • İlk bakışta alt gelir gruplarının partisi gibi gözükse de temel mesajı üst gelir gruplarınadır. Sermaye kesiminin ve üst gelir gruplarının her iki seçim döneminde de “istikrar” sloganı altında AKP’yi desteklemesi bunun somut kanıtıdır. • Daha önceki hükümetlerin siyasi kaygılarla gerçekleştirmediği GATTs, GATS ve TRIPS anlaşmalarında yer alan yasal taahhütleri I. AKP Devri’nde gerçekleştirilmiştir. Sosyal güvenlik, tarım ve enerji gibi piyasalaştırılması en zor olan sektörlerin bile büyük kısmını piyasaya açmıştır. 17 GÖZ UCUYLA TÜRKEL MİNİBAŞ Küresel Devlete Küresel Cumhurbaşkanı nımlayan ve kullanan anlamında kullanılır ve… Bu akılcı insanın kendi bireysel gelişimi de dahil olmak üzere tüm çıkarlarını en yüksek getiri getirecek alanlardan karşılayacağı kabul edilir. Aksi davrananlar ya da bunu başaramayanlar sistem dışına itilirler. Ekonomideki karşılığıyla iflas eder, yoksullaşırlar; sağlık, eğitim, emeklilik gibi temel gereksinimlerini dahi en düşük seviyede karşılayacak hale gelirler. Peki ya piyasalardan gelen bilgi akımlarını değerlendirme olanağı bulamayanlar? Yoksul köylüler, işçiler, memurlar? Üretime yaptıkları katkı kadar pay alamayanlar? Demokrasinin hikmeti de zaten burada! “Kamu” tanımı altında herkesin üretime yaptığı katkı doğrultusunda pay alabileceği bir düzeneğin devlet eliyle işletilmesi. Böyle bir modelin işleyebilmesi ancak tarafsız, tüm bireylere eşit ölçüde davranan bir devlet modeliyle mümkün. Laiklik ilkesinin Türkiye Cumhuriyeti’nin olmazsa olmazlarından biri olması ve bu denli hassasiyetle savunulması da zaten bu nedenle. Son Cumhurbaşkanı Sayın Kısacası AKP: Hem global sermayenin hareket alanındaki ekonomik ve siyasi hafriyatın büyük kısmını tamamlamıştır. Hem de global sermayenin çıkarlarına uygun bir imar ve inşa dönemine başlamıştır. Bu öyle bir yeniden imar ve inşa dönemindir ki… Tayyip Bey’in seçim beyannamesini açıklarken söylediği gibi “devlet öncelikli bir iktidar değil, insan öncelikli iktidar” dönemidir. Yani, anayasanın her yanına altın harflerle de yazılsa devletin giderek azalan sosyal devlet sorumluluğunun tamamen bittiği bir dönem olacaktır. Moody’s, Stand&Poors, Fitch IBC gibi kredilendirme kuruluşlarının Türkiye’nin kredi notunu açıklamakta acele etmemeleri, Cumhurbaşkanlığı seçimini beklemesi de zaten bu nedenle değil mi? Hepsi de AKP’nin Türkiye’yi globalizmin parçası yapmaktaki kararlılığında hemfikir. Sosyal devletin yerine kesimler arasındaki farklılıkları “barıştıracak”, “arabuluculuk” görevi üstlenecek bir cumhurbaşkanı beklentisi içindeler! Malum liberalizmde “insan” sözcüğü, çıkarlarını en akılcı (rasyonel) biçimde ta Ahmet Necdet Sezer’in mevcut anayasaya dayanarak yasa değişikliklerini veto etmesi de..! Abdullah Gül veya benzeri bir cumhurbaşkanı adayının bu denli tartışma çıkarması da aynı kaygıdan doğmakta.! Yoksa, mesele ne ileri sürüldüğü gibi devlet katında din ve devlet işlerinin ayırılması, ne de kostüm meselesi.! Mesele, devletin yurttaşlarının çıkarlarını hangi eşitlik ölçülerine göre koruduğu meselesi! Ama gün kapitalizmin sermayeye sınır tanımaz bir yapı kazandırarak kendini yeniden imar ve inşa etme günü olduğuna göre… Türkiye gibi İran ve Irak’taki petrole hem komşu hem müşteri; Rusya’daki doğalgaz hattının müşterisi; sosyal güvenlik fonları henüz piyasalaşmamış; sudan enerjiye kadar girdi piyasaları hâlâ bakir bir ülkenin devletinin de bu sınır tanımazlığa uygun bir anayasa ile yeniden yapılanması gerekiyor! Aslında, “yeni anayasa”nın aileden cezaya, ticaretten uluslararası ilişkilere kadar hukuktaki karşılıkları IMF’ye taahhüt edilen yapısal reformlarla çoktan tamamlandı. Dolayısıyla, yeni anayasaya “globalizmin anayasası” demek daha doğru! Kaldı ki yapısal reformların hepsi de IMF’li, IMF’siz sivil kostümlülerce hazırlandı ve uygulamaya sokuldu. Şimdi gelin de birkaç ay sonra yürürlüğe girecek anayasaya “yeni” ya da “sivil” deyin! Ne mümkün! Bişkek’teki toplantıda Putin’le Ahmedinejad bir araya geldi. (Fotoğraf: AP) ‘Filizlenen güç’ Şanghay Dış Haberler Servisi Kırgızistan’ın başkenti Bişkek’te toplanan Şanghay İşbirliği Örgütü (ŞİÖ) zirvesi sona erdi. Rusya, Çin, Kazakistan, Kırgızistan, Özbekistan ve Tacikistan’ın devlet başkanlarının katıldığı zirvede, İran, Moğolistan, Pakistan, Hindistan, Afganistan ve Türkmenistan da gözlemci olarak yer aldı. Toplantı sonundaki ortak açıklamada “küresel sorunların tek yanlı adımlarla çözülemeyeceği” vurgulanarak ABD’ye mesaj verildi. Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, “filizlenmekte olan bir güç” olan ŞİÖ’nün, “yıllar geçtikçe Orta Asya bölgesinde güvenlik ve istikrarı güçlendirmekte belirgin bir rol oynadığını” ifade etti. Zirvede gözlemci olarak bulunan İran Cumhurbaşkanı Mahmud Ahmedinejad ise Washington ve Moskova arasında gerilime neden olan, ABD’nin Avrupa’ya kurmayı planladığı “füze savunma sistemine” değinerek “Bugün hâlâ büyük bir gücün yeni füze sistemi kurma tehdidi devam ediyor. Bu sistem sadece bir ülkeye karşı tehdit değil, bütün Asya kıtasını tehdit ediyor. Çin dahil ŞİÖ üyelerini tehdit ediyor’’ dedi. [email protected] www.turkelminibas.net
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle