25 Kasım 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

HAFTA C Semra TOPAL Redaksiyon/Redaktion: Starkenburg Str. 5, 64546 MörfeldenWalldorf. email:cumhuriyet@gmx.net Tel: 0610598174446 İmtiyaz Sahibi/Inhaber: İlhan Selçuk (Yeni Gün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık A.Ş.’yi temsilen, Cumhuriyet Vakfı adına) Genel Yayın Yönetmeni/ Chefredakteur: İbrahim Yıldız Yazı İşleri Müdürü/ Redaktionsleiter: Osman Çutsay Editör/ Redakteur: Gonca Kanber Yayın Koordinatörü/ Koordinator: Hayri Arslan Reklam/Anzeigen: Ömer Aktaş Yayın Kurulu/Redaktionsbeirat: İlhan Selçuk (Başkan/ Vorsitzender), Prof. Dr. Emre Kongar (Berater), Orhan Erinç, Hikmet Çetinkaya, Şükran Soner, İbrahim Yıldız, Orhan Bursalı, Mustafa Balbay, Hakan Kara Baskı/Druck: Hürriyet A.Ş Zweigniederlassung Deutschland, An der Brücke 2022 D64546 MörfeldenWalldorf. Dağıtım/ Vertrieb: ASV Vertriebs GmbH (Der Verlag übernimmt keine Haftung für den Inhalt der erscheinenden Anzeigen) Hayat böyle!.. Edith Piaf’ın hayatı bir peri masalı değildi, ama gerçek olamayacak kadar da inanılmazdı. Naif, kırılgan ve matraktı, bu unsurlar onu son derece dayanıklı yapmıştı. Hayatında şarkı söylemekten ve aşktan başka bir şeyi ciddiye almamış gibiydi. Agora Kitaplığı şu günlerde, bu inanılmaz kadının, üvey kız kardeşi Simone Berteaut tarafından yazılmış biyografisini Türkçede yayımladı. Bu biyografinin, Edith Piaf’ın “hayatının tanığı” tarafından yazılmış olması hasebiyle ayrı bir anlamı var. Edith Piaf, Belleville Sokağı 72 numara önündeki bir sokak fenerinin dibinde, bir polis pelerininin üzerinde doğdu. Annesi aktris, babası akrobattı (çocukları Gassion Baba diyordu) ve kısa bir süre sonra anne tarafından büyükannesine “devredildi’. Büyükanne yoksulluk içindeydi ve Edith’i emziğine sulandırılmış şarap katarak büyütüyordu, çocuğun kör olduğunun kimse farkında değildi. Gassion Baba Edith’i, kuzininin genelevinde aşçılık yapan annesinin yanına bırakana kadar körlüğü bilinmedi. Çocuğun durumuna ilk “uyanan” genelevdeki kızlar oldu. Büyükanne Mama, doktorlardan bir fayda göremeyince kızlarla birlikte Lisieux’un küçük azizesine dua etmekten başka bir yol bulamadı ve hepsi birlikte, takım halinde Edith’in gözlerinin açılması için kilisede dua ettiler. Hakikaten tam da kararlaştırılan gün mucize gerçekleşti ve kızın gözleri açıldı. Bunun üzerine Mama, adakta bulunduğu gibi azizeye on bin frank bağışladı. Okul hayatı kısa sürdü, “o biçim” bir evden okula gelen Edith’i iyi aileler istemiyordu. Okula gidemeyeceği anlaşılınca Gassion Baba’yla yaşamaya başladı, meyhanelerden barlara, köylerden şehirlere sürükleniyorlardı. En önemli şey babanın absent parasını çıkarmaktı. On beş yaşına geldiğinde kendinden iki buçuk yaş küçük üvey kız kardeşi Simone’la (Edith Momone diyordu) tanışınca hayatında yeni bir dönem başladı. Bundan sonra iki kardeş birlikte yaşayacaktı. İlk aşkı on sekiz yaşındaki Louis Dupont’tu. Kısa zaman sonra tek yataklı otelde üçü birlikte yaşamaya başladılar. Hiç kimseninkine benzemeyen bir “yuvaları” olmuştu. Louis Dupont annesinden korkusuna Edith’e evlenme teklif edemiyordu, çok geçmeden Edith gebe kaldı. Louis hâlâ normal bir koca gibi “yuvadaydı”. Edith kızını doğurunca bebeğe Marcelle adını verdi. Bebek bakımı hakkında hiçbir şey bilmiyorlardı, sütün kaynatıldığından bile haberleri yoktu. Bebek iki buçuk yaşında menenjitten öldü. Edith bebeğini kaybettiğinde on dokuz yaşındaydı. Yaşamları böyle devam ediyordu ve bir gün Louis Leplée ChampsElysées’deki yerinde onlara iş verdi, Edith’in sahne adı da burada bulundu, Piaf argoda serçe anlamına geliyordu. Edith Piaf’ın yakın çevresini, yankesiciler, pezevenkler, dolandırıcılar ve orospular meydana getiriyordu, yani gerçek çevre denilen, sabıkalılar çevresiydi bu. Onun için şöyle bir ilan hazırlanmıştı: “GERNY’S’DE SOKAKTAN SAHNEYE ÇIKAN KALDIRIM SERÇESİ; KÜÇÜK PIAF.” Leplée sayesinde Polydor’a ilk plağını doldurdu. Edith’in peşinden denizciler, lejyon askerleri, kibar haydutlar Pigalle’den ChampsElysées’ye inmişti. Esasında Leplée de onun bu çevresinden yararlanıyordu, istediğini Edith kapısına kadar getirmiş oluyordu. Bu mutluluk dönemi, 6 Nisan 1936’da Louis Leplée’nin öldürülmesiyle bitti. Gazeteler bu cinayeti, Edith’in âşıkları bahriyelilerin ve piyadelerin de karıştığı rezil bir fotoromana dönüştürme fırsatını kaçırmamışlardı. Sular durulduktan sonra Brest’te bir sinemada Lükres Borjiya filminin arasında sahneye çıkmaya Hayatı boyunca sokağa, onun diline ve şiddetine yakın durdu. Her şarkısında yinelediği “Hayat Böyle” de yaşadıklarını kendi gözünde anlaşılır kılmak içindi. Âşık olduğu adamların aşk sürerken ölmelerine tanık oldu, vazgeçmedi, bir daha evlenmeme kararını sonuna kadar çiğnedi. Uzunca bir süre morfinle ayakta durdu. Bir gün geldi, direnmekten vazgeçti. gacıydı, tabii müthiş yakışıklıydı da. Yves Montand sayesinde kendinde yıldız yaratma gücünü keşfetti. Montand’ı sinemaya sokan da Edith oldu, Sönük Yıldız filminde birlikte oynadılar. Birkaç yıl sonra Yves Montand şöyle diyordu: “Her şeyimi Edith’e borçluyum.” Sırada Amerika turnesi vardı, Amerika’da şarkı dünyasının Sarah Bernhardt’ı olarak takdim edildi. Manhattan’ın en şık, en züppe gece kulübü Versailles’da onu kutlamak için odasına kadar gelenlerden biri de Marlene Dietrich’ti. Amerika’da hayatına Fransız boksör Marcel Cerdan girdi, o da Edith kadar ünlüydü. Karısı ve iki çocuğu vardı, ama Edith’e göre asıl sevdiği kadın kendisiydi. Evli bir adamla bu kadar mutlu olacağı aklına bile gelmemişti. Hayatı boyunca erkekler için para harcayan Edith, ilk defa erkeğinin elini cebine soktuğunu görüyordu. Fakat bu mutluluğu da bitti. Edith âşık olduğu en iyi adamı uçak kazasında kaybetti. Geçirdiği bir kazadan sonra morfine alışmıştı. 1952’de otuz yedi yaşındayken Jacques Pills’le evlendi, morfin kullandığını herkesten saklıyordu. Onun için “kocam” demek tılsımlı, uğurlu bir sözcüğü söylemek gibiydi. Düğün için Marlene Dietrich, Waldorf Astoria Oteli’nde Edith’i giydirmişti, morfinle ayakta duruyordu, ama çocukluğundan beri düşlediği gibi evleniyordu.Evliliği dört yıl sürdü. Boşandığında şöyle diyordu: “Evlilik bana göre değil, kilise çanları bir daha ancak cenazemde çalar.” Edith bitti, sıfırı tüketti denildiği bir sırada Olympia’da konser verdi, on iki hafta sahnede kalabildi. Bilet fiyatları rekor düzeye ulaşmıştı. Bu arada uyuşturucudan kurtulmaya çalışıyordu ve kür tedavisine girmişti. Evliliğe tövbeliyken ikinci evliliğini yirmi yedi yaşındaki Théo Sarapo’yla yaptı, genç Yunanlı Théo Sarapo (soyadı seni seviyorum demekti), upuzun siyah bir tazıya benziyordu ve kadın berberiydi, ama içinde hep şarkı söyleme arzusu vardı. Yani Edith bir şarkıcı daha yaratacaktı. 1962 Eylül’ünde Olympia’da verdiği konserde Théo’yla “Aşk Neye Yarar”ı söylediler, bu esasen bir evlilik ilanı oluyor ve dinleyiciler de onaylıyordu. Théo, Edith’in ölümcül hasta olduğunu bilerek onunla evlendi, Edith’e duyduğu sevgi cinsel aşkın üstünde bir şeydi fakat Edith epey zamandır erkeklerin, sadece Edith Piaf adına ve onlar için yapabileceklerine âşık olduğunu biliyordu. 14 Ekim 1963 günü Edith hayata veda etti, her şarkısında söylediği gibi “hayat böyle!”ydi. başladı, Simone da onu takdim ediyordu: “Kaldırım Serçesi Piaf, tahta perdeler ardında aşk ve kenar mahalle şarkıları.” Eski bir lejyon askeri ve garip bir adam olan Raymond Asso’yla tanıştılar, Edith’i Leplée keşfetmişti, ama yaratıcısı Asso oldu.. Bir müddet sonra Edith bu adama âşık olmuştu ve Simone’a şöyle demişti: “Momone, bunu anlayamayacak kadar hırtmışım.” A.B.C.’de sahneye çıkmaya başladı, Raymond Asso Edith’i yıldız yapmıştı. Ama mutluluğunun tam olabilmesi için yeni bir erkek gerekiyordu, o da çok geçmeden ortaya çıktı: Paul Meurisse. 1939 sonlarıydı ve savaşla ilgilendikleri pek söylenemezdi, bütün gün bir somun ekmek ve bir şişe şarap bulmak gerekiyordu. Grevlerle de ilgili değillerdi, Simone’a göre sınıflarının adı bile yoktu çünkü. Edith ve sevgilisi, Jean Cocteau’nun yazdığı bir oyunda oynadılar, oyunun adı “Yakışıklı ve Kayıtsız”dı. Savaşın etkileri gittikçe daha fazla hissediliyordu, Paris’in işgali boğazlarına takılmış kılçık gibiydi. Bu tarihlerde Edith’in adı para yapmaya başlamıştı ve su gibi para harcıyorlardı, gelirlerinin büyük bir kısmını BidouBar yutuyordu. Kapısını çalan çoktu ve esir kamplarına da bir yığın paket yolluyordu. Bu konuda Edith şöyle diyordu: “Askerleri çok sevdim, kendilerini yüzüstü bırakamayacak kadar zevk verdiler bana...” Uluslararası bir imece öyküsü Gönüllü çalışma kampı için Türkiye’ye gelen öğrenciler parke taşı döşüyor Özcan YAŞAR Farklı kültürler arasındaki dayanışmayı ve işbirliğini güçlendirmek, yerel kültürleri yakından tanımak ve ulusların aralarında oluşan önyargıları kırmak amacıyla oluşturulan gönüllü çalışma kamplarına ilgi her geçen gün artıyor. Gönüllü çalışma kampları projesi kapsamında Türkiye’ye gelen 7 ülkeden 14 genç, Kayseri’nin Akkışla’ya bağlı Gömürgen Belediyesi’nin başlattığı yol yapım çalışmalarına destek vererek belediye görevlileriyle birlikte kasaba yollarının parke taşlarını döşüyor. GENÇTUR tarafından organize edilen ve Gömürgen Belediyesi ile işbirliği ile yürütülen Gönüllü Gençlik Çalışma Kampı’na Yunanistan, İtalya, İspanya, Fransa, Kore, Japonya’den ülkemize gelen gençler, bugüne dek hiç görmedikleri, belki bir daha hiç göremeyecekleri bir beldenin yol yapım çalışmalarına katılarak yöre insanlarıyla bütünleştiler. Kasaba halkı, kasabalarının yol yapım çalışmalarına destek veren ve günde 78 saat durmaksızın çalışan geçici misafirlerini memnun edebilmek için Belediye Başkanı Selahattin Baydan ile adeta yarış ediyor. Gönüllü gençler de, turist olarak geldiklerinde bu özgün kültürü yakından tanıma fırsatlarının olmayacağını, o nedenle bu tür organizasyonları tercih ettiklerini ve kamp sonunda kamu yararına bir projeyi tamamlamanın da gururunu duyacaklarını belirtiyorlar. VLİLİK BANA GÖRE DEĞİL... Ünlü Moulin Rouge, Edith’le on dört günlük bir anlaşma yapmıştı, ikinci yıldız da Yves Montand’dı. Yves Montand’ı ilk bakışta anladığını söylüyordu: “Bu herif Momone, şarkıda ihtilal yapacak. Beklenen kişi o. En yeni olan, savaş sonrasının adamı.” Yves Montand tam Edith’in istediği gibiydi, hem çetin ceviz, hem kav E BİR SOMUN EKMEK VE ŞARAP... Edith ve Simone, Orfila Sokağı 105 numarada, suyu olmayan tek yataklı Gelecek Oteli’nde kalmaya başladılar bütün adlardan ironi fışkırıyordu sanki. Passy’den Montreuil’e bütün Paris’i dolaşıyorlardı. Bu arada kışlalara da gitmeye başlamışlardı, böylece lejyon askerlerinin ve denizcilerin meyhanelerini de öğrenmiş oldular.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle